TSK'nın "disko" sicili kabarık

Tezkereye iki hafta kala, 'disko'da gördüğü işkencelerden ölen İstanbullu er Uğur'un babası Genelkurmay'ı yalanladı. Oğlunun komutanından gelen ilginç taziyeye ise tepkili.

16-10-2011


Kuzey Kıbrıs’ta terhisine iki hafta kala konulduğu askerî disiplin koğuşunda gördüğü işkenceler sonucu yaşamını yitiren İstanbullu er Uğur Kantar’a ilişkin Genelkurmay’ın “Erimizin ailesi GATA misafirhanesinde misafir edilmiştir” açıklamasına baba Aydın Kantar’dan yalanlama geldi

Kuzey Kıbrıs’ta terhisine iki hafta kala konulduğu askerî disiplin koğuşunda gördüğü işkenceler sonucu yaşamını yitiren İstanbullu er Uğur Kantar’a ilişkin Genelkurmay’ın “Erimizin ailesi GATA misafirhanesinde misafir edilmiştir” açıklamasına baba Aydın Kantar’dan yalanlama geldi. Taraf ’a konuşan acılı baba, “Ne misafirhanesi, 24 gün boyunca banklarda yattım. Misafirhanede kaydım olmasına rağmen iki defa ‘yer yok’ diye çıkışımı verdiler” dedi.

Genelkurmay, Gazi Magosa’daki 28. Tümen, 62. Alay, 3. Tabur 9. Bölük’te bir haftalık disiplin cezasını çekmek için konulduğu diskoda gardiyanlar tarafından gördüğü işkence sonucu komaya giren ve tedavi gördüğü Ankara GATA’da yaşamını yitiren er Uğur Kantar’a (21) ilişkin internet sitesinde açıklama yaparak, aileye başsağlığı diledi. Olayla ilgili iki gardiyanın tutuklandığı ve adlî işlemlerin sürdüğünün hatırlatıldığı açıklamada, “GATA’nın bütün imkanları seferber edilerek yoğun ilgi ve tedaviye rağmen maalesef kurtarılamayarak, 12 Ekim 2011 tarihinde, tedavisinin 79’uncu gününde vefat etmiştir.... P.Er. Uğur Kantar’ın GATA’daki tedavisi süresince kendisine refakat eden babası, annesi ve yakınları GATA misafirhanesinde misafir edilmiş, kendilerine her türlü idarî destek sağlanmıştır” dendi.

Açıklama üzerine Taraf ’ı arayan baba Aydın Kantar, şunları söyledi: “Söyledikleri doğru değil. Eşimle birlikte ilk 10 gün acilin önündeki banklarda yattık. Bir doktorun söylemesi üzerine misafirhaneye gittik. Geceliği 6.5 TL vererek kalmaya başladık. Ancak iki defa çıkışımı verdiler. Her seferinde birer hafta dışarıda yattım. Toplam 24 gün banklarda kaldım. Dedikleri gibi hep misafirhanede kalmadım. Zaten misafirhanede öncelik şehit aileleri, subay, astsubaylar, eşleri ve yakınları, gazilere veriliyor. Yer kalırsa erlerin ailesi kalabiliyor.”

Askerî tören istemedim, çünkü...

Oğlu öldükten sonra kaldırıldığı Adlî Tıp’tan cenazesini askerlerin tören eşliğinde almak istediklerini hatırlatan baba Kantar, “Kabul etmedim. Niye kabul edeyim ki. Onlara da söyledim. Askeriye öldürdü çocuğumu. Oğlumun askerliğini yaptığı birlik komutanları gönderdikleri başsağlığı mesajlarında halen ‘görevini yaparken rahatsızlandı’ diyorlar. Oğlum işkence sonucu öldü” dedi.

Baba Kantar’ın sözünü ettiği başsağlığı mesajlarında, “Vatani görevini yaparken rahatsızlanan ve GATA’da tedavi gördüğü esnada vefat haberini aldığımız oğlunuz Uğur Kantar...” sözleri dikkat çekiyor.

Bu arada Er Uğur Kantar’ın ağır işkence sonucu hayatını yitirdiği askerî disiplin koğuşunda üç kez zulüm gören bir asker, “disko” gerçeğini Meclis’e yazdı.

Dayanılmaz işkenceler

Er Uğur Kantar’ın ölümüyle gündeme gelen, askerler arasında ‘disko’ diye bilinen askerî disiplin koğuşlarıyla ilgili TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na geçtiğimiz ay son derece vahim iddialar içeren bir dilekçe gönderildi. 2009-2010 döneminde askerlik yapan, tam isminin açıklanmasını istemeyen G. dilekçede 95. Zırhlı Tugay, 1. Tank Taburu, 2. Tank Bölüğü’nde askerlik yaptığı sırada yaşadığı işkenceleri anlattı.

G’nin ww.askerhaklari.com adresine ulaşarak Asker Hakları İnisiyatifi üzerinden TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na gönderdiği 19 eylül tarihli üç sayfalık dilekçe özetle şöyle:

Askerliğim süresince üç kez bölük komutanının emri ile disiplin cezaevine (disko) gönderildim. Disko’da iki kez yedi gün, bir kez de üç gün kaldım. “Emre itaatsizlik” adı altında çok eften püften nedenlerden ötürü diskoya gönderildim. Disko olarak tabir edilen o kâbus gibi yerde yapılan işkenceleri yazmak bile benim için bir ölüm gibi ve yazarken o anları yeniden yaşamış gibi oluyorum.

Sizi oraya teslim eden kişi arkasını dönüp gittikten sonra Cehennem başlıyor. Botlarımızı çıkardıktan sonra ite kaka elbiselerimizi değiştirdik. Siyah bir pantolon ve siyah bir gömlek ve siyah bir kep veriyorlar. Zaten o lanet elbiseyi giydiğin zaman psikolojin bozuluyor.

Sonra copla kalça tarafıma vurmaya başladılar ve arka tarafa doğru yürü dediler. Bir kapağı açmamı söylediler, açtım. Bana içeri girmemi söylediler. Beni sokmak istedikleri yer içi pisliklerle (insan dışkısı) dolu bir lağım gibi bir yerdi. İçeri girmek için bir an tereddüt ettim ama itiraz etme şansınız yok. Girdim. İçerisi pislik (dışkı) doluydu ve lağım farelerinden yere basamıyordunuz. Yaklaşık 10 dakika bu pislik içerisinde bekledikten sonra çık emri verdiler. Çıktım pislikten. O pislikle beraber 50 metrelik bir hat boyunca sürünmemi istediler ardından. Bu da son derece yıpratıcı bir şeydi. Sonra kalk dediler. Diskodaki hortumla üzerime su tuttular ve sonra o sulu halimle ve üzerimdeki pislikle bıraktılar beni. Leş gibi kokmayı geçtim, her yerimde sivilce benzeri şeyler çıktı.

(...)Arkadaşlarımız bize seslendiklerinde copla vurarak bakmamızı engelleyip bizi rencide ediyorlardı. Kafam önümde bu şekilde arkadaşlarımın beni görmesinden dolayı onurum kırıldığı için ağladığımı hatırlıyorum.

(Gardiyanların) Canları sıkılıyordu dışarıda içtima diyorlardı. Uzun eşek oynuyorduk. Yatan hep biz yani mahkumlar oluyorduk. Olanca ağırlıklarını vererek üzerimize atlıyorlardı. Hayvan gibi davranıyorlardı bize. Belimiz kırılacak gibi oluyordu.

Sonra safta toplanın ve gökyüzüne bakın diyorlardı. Eller yukarı komutu verip zıpla zıplaya gökteki yıldızları toplama emri veriyorlardı. Dur demeden duracak olan olursa sabah kadar sürünür diyorlardı. Mecburen zıplıyorduk. Bayılana kadar “yıldız topluyorduk”.

Gece 12 oluyordu, hadi tıraş olun diyip salıyorlardı. Gece yarısı 3 veya 4’te dolaplara vurma sesi ile beraber “kalkın lan” diye bağırılarak yataktan kaldırılıyorduk. Yerlere su başmışlar. Yerde 4 parmak yüksekliğinde su var, su temiz de değil. Temizledikten sonra yatın diyorlardı. Zaten temizleyene kadar saat 6 oluyordu.

Süpürge ile (süpürgeyi silah gibi tutup - ki son derece onur kırıcı ve aşağılayıcı bir hareket) kafalarına göre seçtikleri kişilere sabahlara kadar nöbet tutturuyorlardı.

Aynı şekilde kahvaltı almaya gidiyorduk. Yürümeye derman yok zaten. Gündüz en azından bir şey yapmazlar diye düşünüyordum. Hava zaten sıcaktı, bahçede de yerler mıcırdı. Önce güzelce bizi süründürdüler mıcırların üzerinde. Sonra öğlene kadar mıcırları sayıyorduk yerdeki. Ne alaka ise. Bir arkadaşımız bu mıcırları sayınca ne yapacaksınız diye sordu diye 10 dakika boyunca dayak yedi. “Sana mı sorucaz lan gavur hepiniz vatan hainisiniz” diyorlardı.

Öğlen yemeği yedikten sonra ve yerleri yıkadıktan sonra diskonun hemen üst tarafında tepe vardı, oraya mevzi kazdırıyorlardı ve kendi adlarını yarım metre derinliğinde yazdırıyorlardı. Gardiyanın adı Mehmet’ti örneğin, Mehmet yazıyorduk.

Akşam yemeği yenip yemekhane yıkandıktan sonra tuvaletleri temizliyorduk. Diz üstüne çöküp 5 kişi beraber giriyorduk ve diş fırçası kadar ufak bir fırçayla tuvaletin deliğini temizlemeye zorlanıyorduk.

Her gece yorganın altından ağlama sesleri geliyordu. 3 saat uyuma şanşımız oluyordu, onu da ağlamakla geçiriyorduk. Bir ara öyle bir noktaya gelmiştim ki intihar etmeyi, kendimi asmayı düşündüm. Bu yüzden olsa gerek girişte botların bağcıklarını alıyorlar.

(Kaynak: Taraf)
 

Etiketler : #TSK'nın   #disko   #sicili   #kabarık   
YORUMLAR
  • uğur berk   17-10-2011 23:30

    o gardiyanlara da aynısı yapılsın.o hayvanları hayvanat bahçesine kapatsınlar. ordu gibi çağ dışı kurumların artık bu tür vahşetlerden arındırılması lazım. ayrıca orduda rütbe hiyerarşisi çok hayvanice kullanılıyor.subayların er-erbaşla ra takındıkları tavır insanlık dışı.rütbe üstünlüğünü suistimal eden çapulculardan bu ülkeye ne fayda gelebilir

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN