

KAVRAMLAR

Hicret; hakla bâtılı kesin ve keskin hatlarla ayırıp, akidevi bir tercih ve yönelişle hakka hicret etmek, bâtıla dayalı işleyiş ve ilişkilerden uzaklaşarak hak üzere bir toplumsallık ve siyasallığın inşası için gayret göstermek ve şayet yaşanan coğrafyada İslam’ın iktidarı gerçekleştirilemiyorsa, bunun gerçekleştirilebileceği uygun zemin/coğrafya arayışında olmaktır.

Bu noktada ilk akla gelen soru, niçin Yahudilere yönelik Nazi kıyımı, bir topluluğa karşı toplu imha suçunu tanımlama hususunda tüm dünyada genel kabul görmüş “jenosid/soykırım” terimi yerine, “holokost” şeklinde farklı bir terimle ifade edilmektedir sorusu olmaktadır.

İnsanlar, özellikle Allah’ın elçilerini kendilerinden farklı görmeye meyilli olmalarına rağmen Allah insanlara hep kendileri gibi birini elçi olarak göndermeyi, terk etmediği bir sünnet (âdet) olarak benimsemiştir.

Kur'an Nesli Tv youtube kanalında Osman Yıldız'ın hazırlayıp yönettiği "Gündemin Nabzı" programında bu hafta konu "İsrailiyat"tı. Yalçın İçyer'in konuk olduğu programda, "İsrailiyat Nedir, Ne Değildir?" konusu konuşuldu.

Kur'an'ı Kerim, kadir gecesini ve kadir gecesinde Kur'an’ın indiğini anlatıyor. Bu gecenin kendisinde cereyan eden hadise yüzünden bin aydan daha hayırlı olduğunu da bildiriyor. Fakat Müslümanlar " Kadir Gecesi" konusunda ne kadar isabetli düşünüyor ? Kur'an'da anlatılmak istenen ne ?

Vahyin ilk inzal sürecinde hicret emrinin yer aldığı bir diğer ayet, Müzzemmil sûresi 10. ayettir. Rabbimiz bu ayette “Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzelce ayrıl (vehcurhum hecrân cemîla)” buyurmaktadır. Bu hicreti “siyasal/kurumsal hicret” olarak nitelemek mümkündür.

Cihad kelimesinin karşılığı "savaş" değildir! Burası iyi anlaşılmalıdır. Cihad, yukarıda da açıkladığımız gibi, Allah'ın dinini O'nun rızası için ve razı olduğu şekilde her tarafa ulaştırmak için yapılan her türlü faaliyet ve harekettir. Savaşmaya ise Arapça “kıtal” denir ve kıtal, Cihadın sadece bir bölümünü ihtiva eder.

“Hakka uygunluk” açısından ne yapılıp edilenlerin, ne yapılması gerekirken yapılmayanların, ne de konuşulanların ve konuşulmayanların geçer not alması mümkün değildir! Allah’ın ahkamı, yasama-yargı-yürütmede Allah’ın sınırları, her iş ve işleyişte Allah’ın ve hatırının/hatırlattıklarının birinci sıraya alınmıyor oluşları başka söze hacet bırakmıyor ki! Düşününüz “haram ama yasal” meşhur sözünü, te’vil gerekiyor mu?

Özet olarak Zümer suresinin 18. ayetini şu şekilde anlamak isabetli olacaktır: Tağuta kulluktan kaçınan müminler, doğal olarak ve müminin tanımı gereği, “söz” demeye tek layık olan Kur’an’ı dinler ve Kur’an’ın “en güzel” olan emir ve nehiylerine, öğütlerine, uyarılarına vd. tabi olurlar. Söz Kur’an’dır, “ahsen” olan da Kur’an’dır. “Söz” de, “en güzel” de Kur’an’a işaret etmektedir.

Kafirlerin ise vefâlı olmaları, kelimenin gerçek anlamında ve genel olarak mümkün değildir. Görece olarak, mesela sözlerinde duruyor olabilirler. Bazıları ölçü ve tartıda hile yapmıyor olabilir. Kafirler, ‘küfür ettikleri’ için yani, Allah’a ait gerçeklikleri örttükleri için, nihai anlamda vefâsızdırlar.
Makaleler
Hava Durumu