Yaklaşık iki ay önce ABD öncülüğünde imzalanan ateşkes anlaşmasının ve Gazze’ye garantör olan devletlerin basına verdiği hamasi demeçlerin ne kadar gerçekçi olup olmadığını sahada yaşananlar göstermektedir. Bu ikiyüzlü tutumu özelde Gazze’ye, genelde Filistin ve Ortadoğu coğrafyasına baktığımız zaman görebiliyoruz. Çünkü gün geçmiyor ki mazlum ve Müslüman insanların başına Yahudi bombası düşmesin, yardımlar engellenmesin, çocuklar katledilmesin. Durum bu olunca vicdan sahibi herkesin isyan edip sorması lazım, bu nasıl garantörlük?

Dünya tağutlarının öncü karakolu Yahudi devleti arkasına aldığı güçle o kadar pervasız ve rahat hareket ediyor ki, bırakın sadece Gazze’yi Yemen’i Lübnan’ı ve Suriye’yi de keyfe keder ve istedikleri zaman istedikleri yeri bombalayabiliyorlar. Ve dünyanın hiçbir gücü buna mani olmuyor, olamıyor, çokları da olmak istemiyor. Bu köşede aklımızın erdiği, gözümüzün gördüğü yanlışları dile getirdiğimiz gibi ateşkes ve Gazze’ye garantör olma iddiasının da köksüz, yanlış ve tamamen aldatmaca ve safsatadan ibaret olduğunu söylüyoruz.

Bu minvalde garantör olma ne anlama gelir? Bu konuda bazı sorular soralım ve daha sonra da kelimenin ne anlama geldiğine bakalım. Güçsüz bir ülke güçlü bir ülkeye karşı zayıfları ve mazlumları koruma adına garantör olabilir mi? Veya bu garantör olma kimlerin izin belgesiyle imzalandı? ABD ve Batı bu işin neresinde? ABD ve Batıyla dostluğu ve çok ciddi işbirliği olan bir ülke Gazze’ye garantör olabilir mi? Veya önceliği ekonomi ve turizm olan devletler her şeyi göze alarak Müslüman Gazze halkına garantör olabilir mi? Müttefikimiz ve dostumuz dediğiniz ABD = İsrail değil mi? İsrail’in garantörü ABD ve Batı ise diğer ülkeler Gazze veya Hamas’a garantör olma cesaretini gösterebilir mi? Yani soruları çoğaltabiliriz.

Garantör kelimesi Fransızca bir kelimedir. Kelime Fransızca garant sözcüğünden türetilmiş olup “koruyan güvence veren” anlamına gelmektedir. Ki bu garantörlüğü üzerine alan her kim ise devlet ya da herhangi bir kurum veya kuruluş bu yükümlülüğü yerine getirmek zorundadır ve bundan sorumludur. Garantörlük buysa ki kelimenin anlamı bu, o halde sahada yaşananlar neyin nesi? Gerçekten bu olup bitenler tam bir akıl tutulması ve tüm Müslümanları enayi yerine koymaktan başka bir anlam ifade etmiyor.   

Yukarıdaki garantör kelimesinin benzeri İslam tarihinden aşina olduğumuz himaye kelimesine çok benzer. Himaye kelimesi de yaklaşık olarak garantör kelimesinin çağrıştırdığı anlamlara gelir, fakat hem İslam tarihinde hem de İslam öncesi Arap geleneğinde himaye etmenin çok ciddi bir yeri vardır. Ki rivayetlere göre Allah Rasulü Hz. Muhammed (sav) dahi Taif dönüşünde Mut’im b. Adiyy isminde Müşrik bir adamın himayesine girmiştir. Çünkü bu bir Arap örfüydü ve bu örfü çiğnemeye Mekkeli hiç bir müşrik cesaret edemezdi. Yani toplum putperest ve müşrik olsa da geleneğin ve örfün cahiliye dediğimiz Arap toplumunda bir işlevi, bir asaleti, bir ağırlığı vardır.

Meramımızı anlatabilmek için bu iki kelimenin anlamını paylaşmak istedik ki, bugün Gazze insanına garantör olan devletler ve özellikle de Türkiye Cumhuriyeti devleti bu garantörlüğün neresinde? Mesela Türkiye Cumhuriyeti devleti iç kamuoyuna birçok süslemelerle pazarladığı bu garantörlük safsatasını ne kadar yerine getirebildi? O günden bu güne Gazze’de değişen ne oldu?

Yani bizim bu konudaki kanaatimiz odur ki Siyonist Yahudi İsrail devletinin yok etmek istediği insanlara Garantör olmak sadece hamasetten ibarettir ve bunu hiçbir bölge ülkesi hakkıyla yerine getiremez. Çünkü ABD ve Batıya rağmen Gazze insanını İsrail’in zulmünden kurtarıp felaha kavuşturmak tam bir bağımsızlık ve yiğitlik işi. Yani bu mutlak olmaz demiyoruz ama olması için onurlu, ilkeli, tutarlı ve ciddi adımlar atılmalı ve Trump gibi bir sapkının bir parmak sallamayla trilyon dolarları ümmetin cebinden kendi ülkesine aşıramamalı diyoruz.

Siz bir taraftan Siyonistlerin Garantörü olan ABD ve Batıyla olan ilişkilerinize hiçbir zarar gelmesini istemeyeceksiniz ama aynı zamanda Filistin halkına garantör olacaksınız. Hatta garantör olanların çoğu Hamas’ı terörist bir örgüt olarak İsrail’in önüne atmışken. Bu garantörlük gerçekten imkansız. Bir topluluğa garantör olma veya himayenize alma işi, söylem değil eylemle hayat bulacak güç ve dirayet isteyen bir iştir. Eğer buna gücümüz var diyorsanız –ki biz var olduğuna inanıyoruz- tüm dünyayı karşınıza alma pahasına da olsa bunu yaparsınız. Yaşanan bunca zulümden sonra her söz, her devlet ve her cümle anlamını yitirmiştir. Müslümanları ayağa kaldırmamak için her türlü ayak oyunlarına başvurulmaktadır ve Müslümanlarda her seferinde bu zokayı yutmaktadır. İleriki günlerde bu ayak oyunlarını ve Hamas’ın kahraman evlatlarının nasıl satıldığını ve Mahmut Abbas benzeri münafıkların nasıl öne çıkarıldığını daha net göreceğiz. Çünkü Hamas gerçekten satıldı. Ama Hamas direnişe devam edecektir.

Bunları yazıp çizerken kendimizi aklama hakkına sahip değiliz. Rahmetli Ali Şeriatinin “anne baba biz suçluyuz” dediği gibi Müslüman olarak, ümmet olarak gerçekten suçluyuz hem de çok suçluyuz. Hatta hükümetlerden daha çok biz suçluyuz çünkü onları ayakta tutan bu iki milyar Müslüman. Sadece sayımız var ve her birimiz sadece sayıdan ibaretiz. Kendi gücüne, kendi varlığına, kendi imanına, kendi ilahına, kendi Rabbine güvenmeyen güvenemeyen bir ümmet sadece korkar ve İsrailoğullarının Musa’ya dediğini der: “Ey Musa! Onlar orada bulundukça biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız” dediler. ( Maide: 24). Mutlak doğru Allah’a aittir. Selam ve dua ile.

(Venhar Haber)