

"almak" Arama Sonuçları

Bir tarikat şeyhi ölmekle İslam anlayışı, tasavvuftaki mevkii, İslam’a taban tabana zıt görüşleri de ölmemektedir. Ona gösterilen saygı ve hürmetten, onun görüş, düşünüş ve fikirleri, yaşam biçimi de payını almaktadır. İsmailağa Cemaati diye anılan tarikat, liderlerine ihtiram göstermekten öte, o cemaatin bütün üyeleri gibi bir beşer olan bir kişi nasıl rab edinilir, onun örneğini vermektedir. Kur’an’ın onca uyarılarına, Rasulullah’ın (sav) sakındırmalarına rağmen, büyükler ve reisler Allah’tan başka rab, şerik ve endâd edinilmektedir. Fani bir beşerden, bir ilah yontulmakta, İslam’ın şirk hakkındaki bütün uyarıları hiçe sayılmaktadır.

“Günaha düşmek” insan olmamızın bir sonucudur. Her insan her yerde, her zaman ve her an günaha düşebilir. Ancak “günahta yüzmek, günahla yaşamak, günahın içinde debelenmek, günahın içinde sevinç çığlıkları eşliğinde ıslık ve alkış çalmak, günah çukurunda sakız çiğnemek veya mutluluk pozlarını vermek, günah denizinde yüzmek, hiçbir şey olmamış gibi davranmak” Müslümanlara ait bir ahval değildir.

Ulusal ekonomik çıkarlar uğruna terör devletinin başkanı Herzog’u Türkiye’ye davet edip mutlu aile fotoğrafı çektiren Erdoğan, sert çıkışlarının “halkın gazını alma” amaçlı bir söylemden ibaret olduğunu bir daha ispat etmiş olmaktadır. Yani Erdoğan sert söylemlerle “Türkiye halkının gazını almak” hedefini güderken, Herzog’u davet edip ağırlamak suretiyle ise İsrail’e somut ve büyük kazanç sağlayan “Filistin Halkının Gazını Çalmak” eylemini onaylama konumuna savrulmaktadır.

Her Müslüman için değişim, temeli, taşıyıcısı, koruyucusu, destekçisi ve yol göstericisi "tek ilah olan Allah" inancı doğrultusunda hareket edildiğinde istenilen gerçekleştirilmiş olur. Ve başarı bu yasalara bağlı kalmak ile mümkündür.

ilk Türkçe Kur’an tefsiri olan “Hak Dini Kur’an Dili”ni hazırlayan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, lafızların yer aldığı metnin genel kompozisyonunu dikkate almak ve neticede kastedilen asıl mana ile tali manaları ayırt etmek gerektiğini vurguladı.

Şeyh Ahmet Yasin’in ümmetin suskunluğunu Allah’a şikâyet eden haykırışı kıyamete kadar kulaklarımızda çınlayacak ve Filistinli kardeşlerimize adeta, “Siz ve Rabbiniz gidin Siyonistlere karşı savaşın, biz burada oturuyoruz” diyerek kendi hallerine terk edişimizin utancını unutturmayacaktır.

Evet, kelle avcılarıyla konumuza dönecek olursak; bu zulüm, işkence ve idamlar; ekmeksiz kalan fakat “KELLESİZ” kalmak istemeyen yoksul İstanbul halkını canından bezdirmiş olacak ki, şapka kanununa muhalefet sanılmasın diye Beyoğlu şapkacılarına hücum etmişler, satılmasına imkân olmayan en tapon malları bile göz açıp kapayıncaya kadar altın fiyatına kapışmışlardı. Artık halk için sorun; şapka takıp takmamakla alakalı bir sorun olmaktan çıkmış, sorun sadece “Şapkanın giyileceği kafayı yerinde tutabilmeyi becerebilme sorunu” haline gelmişti.

İşgalci Çin hükümetinin, Müslüman nüfusunu kontrol altına almak adına Uygurlara ve diğer azınlıklara uyguladığı doğum kontrol programını genişlettiği ortaya çıktı.

Tevekkülü doğru anlamak gerekir. Tevekkül, bir iş yapmadan oturarak bir şeyi Allah’tan beklemek değildir. Tarlasından iyi bir ürün almak isteyen bir çiftçi, önce tarlayı iyi bir şekilde sürüp tohumunu eker, gübresini atar, sulamasını yapar. Ekinini zararlardan korumak için her türlü tedbiri aldıktan sonra gerisini Allah’a bırakır, O’na güvenir.

İdlib ve Halep kırsalına yönelik saldırılarını artıran Esed diktası ve destekçisi işgalci güçler tüm canlıları hedef alıyor. Katiller koyun sürüsünü bile hedef almaktan çekinmedi.

Bu çevrelerin dil ve kaleminden sâdır olan “uydurulmuş din” tabiri salt, çeşitli hurafelerle mâlul olan geleneksel din anlayışlarını hedef almakta, laiklik, kemalizm, liberalizm, nasyonalizm, kapitalizm, sosyalizm gibi çağın egemen uydurulmuş dinleri hiç bu eleştirilerin kapsamına girememektedir.

Keşmir tabii güzellikleriyle, yeşillikleriyle ve verimli arazileriyle tanınan bir bölge. Bu özelliklerinden dolayı “cennet vadi” olarak adlandırılmaktadır. Coğrafi olarak Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Çin’in kesişme noktasında yer almaktadır.

Mehmed Durmuş: Takva, dünyadan el etek çekmek, topluma karışmamak, kadının bulunduğu ortamda erkeğin, erkeğin bulunduğu ortamda kadının zinhar bulunmaması demek değildir. Bilakis, Müslüman şahsiyet hayatın tam da merkezinde yer almak durumundadır. Peygamberlerin sünneti budur. Böyle iken kendimizi haramdan korumak takvadır. Allah meleklerin takvasından değil de, insanın takvasından bahsetmektedir.

İmam’ın, Kur’an’ın merkezi bir ölçü oluşuna ilişkin değerlendirmesinin, geleneğimiz içindeki en güzel yorumlarından birini teşkil eden örnek, El-Alim ve’l-Müteallim adlı eserinde yer almaktadır.

Bu noktada tercih bizimdir, ya bu Şeref’i mahşere taşırız. Ya da bir zamanlar, yine bu yolla tüm insanlığa üstün kılınmış olan, lakin sonradan aşağıların aşağısı olan İsrailoğulları gibi gerisin geriye döneriz. Böylesi bir halle hallenmekten alemlerin RAB’bı olan ALLAH’a sığınırız. Peki şerefli ve seçkin kalmak için ne yapmak gerek, ayete müracaat edelim inşallah.

Bizim toplumumuzda insanların dinlerine ait bilgileri Tv’lerden öğrenmeye başladığından beri Tv hocaları diye bir kavram girdi hayatımıza. Neredeyse her kanalın kendine özgü bir Hoca’sı vardı ve bu hocalar televizyon ekranlarından kendilerince din anlatmaya çalışıyorlardı. Elbette Hoca ile yayın yapılan kanalın siyasi bakışı arasında da bir uyum olması gerekiyordu, onun için her kanal kendisine yakın olan veya kendisinden yana olacak bir hoca bulmakta pekde zorlanmıyordu.

Kur’an’ı, furkan ve hakem olarak temel kaynak edinmek; bizi bir taraftan tarihsel sürecin hurafe ve bid’atlarından ve bu arada o süreçte Rasulullah (a.s.) adına üretilmiş olan Kur’an’a muhalif haberlerden sâlim kılarken, diğer taraftan da Rasulullah (a.s.)’ın yaşayan mütevatir Sünnet’i başta olmak üzere yine bizatihi Kur’an’ın refere ettiği, O’nun örneklik ve öğreticiliğine dair Kur’an’a mutabık sahih haberlerden ve Ümmetin 14 asırlık süreçte nice gayret ve çilelerle ürettiği zengin bilgi birikiminden mahrum kalmaktan da sâlim kılar.

İslam coğrafyasında emperyalizm, siyonizm ve despotizm karşıtı tüm halk hareketlerine karşı darbeci cuntaların yanında yer alan ve müttefikleri Suud ve Mısır cuntasıyla birlikte çeşitli fitne hareketlerini örgütleyen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin bu yıkıcı rolünü değerlendiren Ahmet Varol, "BAE bir mafya ülkedir. Bu kadar çok ortalığı karıştırmak, Arap Baharı'nda gerçekleştirilen devrimlerin kazanımlarını geri almak amacıyla ortaya çıkarılan fitne hareketlerini organize etmek için daha çok paranın gücünü kullanmıştır. Paranın gücünü kullanarak karanlık işleri organize etmekte kullandığı mafya liderlerini etrafında topladı. Bunların en meşhurlarından biri Muhammed Dahlan'dır" değerlendirmesinde bulundu.

Oraya gidip de olayları daha yakından izleyince, Altınok’un yazdıkları sanki biraz değişmeye başladı gibi. Bütün dünyanın gördüklerini görmeye mi başladı, nedir? Örneğin 31 Ocak Perşembe günkü yazısının ortalarına doğru, “2 Venezuela’da öğrendiklerim” alt-başlığını takiben şunları kaydetti: “Ülkeye dair … kesin kanaatlerimin biraz törpülendiğini söyleyebilirim. Örneğin yoksullar Maduro'yu, zenginler muhalefeti destekliyor diye net bir ayrım olmadığını gördüm. (…) Maduro taraftarı belki solcu olabilir ama karşılarındakiler sağcı falan değil! Üç... ABD karşıtlığı ya da taraftarlığı ülkede bir politik ayrışma zemini değil. Dört... Yalan değilmiş, gerçekten ülkede birbirini tanımayan karşılıklı iki meclis var. Beş... Bu ülkede kuyruğa girmeden büfeden bir şişe su almak bile imkânsız.” Buna ertesi gün, yani 1 Şubat’ta “Ekonomik kriz almış başını gitmiş”i de ekledi.
Makaleler
Hava Durumu