
�mer �SLAM
M�SL�MANLARIN TAR�H�NDE BE��NC� KIRILMA: TASAVVUF
800’lü y�llar. Abbasilerin iktidar�n�n sars�ld���, Müslümanlar�n ya�ad��� geni� topraklarda çe�itli devletçiklerin ortaya ç�kt���, gerek Ba�dat’ta gerekse di�er önemli �ehirlerde siyasi çeki�melerin artt���, hanedan ve zengin çevrelerin zevk, sefa, israf ve gösteri� içinde oldu�u y�llar. Bu zaman diliminde, tüm bu olumsuzluklardan uzak durmay�, ibadetlerle me�gul olup inzivay� tercih etmeyi tercih eden ki�iler ortaya ç�kmaya ba�lad�. Önceki y�llarda �brahim Ethem (ö.776), Rabiatül Adeviye (ö.801); bunun ilk örnekleri olarak ortaya ç�kt�lar. Ancak onlar kendilerini “Sufi” olarak adland�rmam��lar; dünyay� bo� verme, evlenmeme, sadelik, insanlardan uzakla�ma gibi pratikler ortaya koymu�lard�.
“Sufi” ismi yün demek olan “suf” dan geldi�i, �lk defa Kufe’deki zahidlerin yün giydikleri söylenir.(1) �slam tarihinde ilk sufi olarak vasfedilen üç isimden bahsedilir. Cabir b. Hayyan (ö.815), Abduk es- Sufi (ö.825), Ebu Ha�im el Kufi (2) �lk mutasavv�flar�n ço�u Farsi’dir.(3) �ran mistik inan��lar�ndan etkilenildi�i aç�k olan sufilik, siyasi olaylardan uzak bir dindarl�k aray���n�n bir ürünü olarak ortaya ç�kt�.
�lk sufilerin sade ya�amlar�, inziva e�ilimleri zamanla daha da ileri gitmeye ba�lad�. Bu dönem sufilerinin, özellikle �ran ve Hindu münzevilerinin uygulama ve dü�üncelerinden etkilendikleri görülür. Tasavvuf, daha önceleri ferdi bir e�ilim iken, felsefi, itikadi bir sistem haline dönü�erek kurumsalla�maya ba�lad�. Tasavvuf ehlinin etraf�nda müridler olu�tu. Bu dönemin önemli tasavvufçular�; Zünnun-i M�sri (ö.859), El- Muhasibi (857), Beyaz�d Bestami (ö.870), Cüneydi Ba�dadi (ö.911), Hallac� Mansur (ö.922)’ dur.
1000’li y�llarda �ia ve Mutezile kar��s�nda tek resmi görü� haline gelen Ehli Sünnet ile Tasavvufu uzla�t�rma i�i Ku�eyri (ö.1072) ve Gazzali (ö.1111 ) taraf�ndan yap�ld�. Abdulkadir Geylani (ö.1166) taraf�ndan ilk sistemli tarikat olan “Kadirilik” kuruldu. Felsefi tasavvuf, zirvesine Muhyiddin Arabi’nin (ö.1240) “vahdet-i vücud” teorisi ile ula�t�.
1300’lerden sonra tasavvuf, daha çok halk düzeyinde tekke, zaviye, hankahlar arac�l��� ile “tarikat” örgütlenmesi �eklinde devam etti. 1258’de Müslüman Devletleri hallaç pamu�u gibi atan Mo�ol istilas� sonras� olu�an bo�lukta bu tarikatler, Müslüman halk�n s���na�� haline geldiler. Bu y�llarda özellikle Anadolu’daki tasavvufçular, kelamc�lar gibi entelektüel konularla, fakihler gibi f�k�h ve kurallarla u�ra�may�p; herkese kucak açarak �eyh, abdal, baba, dervi� ünvanlar� ile halk�n içinde ra�bet gördüler. Orta Asya’dan göç etmi�, dini bilgisi zay�f ama samimi Türk boylar�, bu tarikatlerin etkisine girdiler. Bu dönemdeki Anadolu’daki bir Türk’ün gözünde �slam demek tarikat demekti.
Osmanl� Devletinde tarikatler devletin kurucu unsurlar�ndan biri olarak önemli i�lev gördüler. Devlet ile halk aras�nda harç vazifesi görerek itibarl� konum elde ettiler.
1300’lerden günümüze kadar da tarikatler, bulunduklar� co�rafyaya göre kendi felsefelerini, ibadet tarzlar�n�, �ekli formlar�n�, silsilelelerini, geleneklerini kemikle�tirerek ya�att�lar.
800’lü y�llarda ilk defa Müslümanlar aras�nda “münzevilik, çilecilik” �eklinde ortaya ç�karak günümüze kadar gelen Tasavvuf; �slam’�n bilgi, tevhid, Nübüvvet, ibadet, anlay��lar�ndan saparak, kendine özgü bir yol, ya�ant� ve inanç geli�tirdi.
Sufiler, dini bilgiye ancak ke�if, marifet, ilham ve deruni tecrübe ile ula��labilece�ini iddia ettiler. Buna göre, bu bilgiye, ilim de�il marifet denir ve sadece amel, ibadet, riyazat, mücahede ve müka�efe yoluyla kalbini Allah'tan gelen tecellileri almaya müsait hale getirenler sahip olabilir. Yani "Mutlak hakikata ve dini bilgiye, evliya’n�n yol göstericili�inde ke�if ve ilhamla ula��l�r" (4)
Tasavvuf ehli’nin Allah anlay��� da Kuran’�n apaç�k ayetlerinde aç�klad��� Tevhid esaslar� ile çeli�mektedir. Onlar, vahdeti vücut, vahdeti �uhud, hulul (Allah'�n e�ya ile bütünle�mesi) ve ittihad (Allah ile e�yan�n bir olmas�), fenafillah (Allah’da yokolma) kavramlar� ile tamamen farkl� bir Allah anlay��� geli�tirdiler.(5)
Tasavvufçular, Kur’an’�n ortaya koydu�u Peygamber anlay���n� “Hakikati Muhammediye ve Nuru Muhammedi” anlay��lar� ile bozdular. Resulullah’� insanüstü göstererek, bütün alemin kendisi için yarat�ld���n�, bütün varl�klar�n ondan meydana geldi�ini, herkesten ve her �eyden önce onun yarat�ld���n� ileri sürdüler.(6)
Tasavvuf ehli, eserlerini kendilerine Allah’tan gelen bir ilham ile yazd�klar�n� iddia ederek, eserlerinin Kur’an gibi yan�lmaz bilgi kayna�� oldu�unu öne sürdüler.(7)Kuran ve sahih sünnetle sabit olan Allah’a kar�� olan ibadet �ekillerine tasavvuf ehli taraf�ndan eklemelerde ve eksiltmelerde bulunarak, Kur'an'�n belirlemedi�i ve Rasulullah'�n göstermedi�ini birçok ibadet �ekilleri uygulad�lar. Bunlardan baz�lar�; dans ederek ve yüksek seslerle yap�lan zikirler, yap�lan ayinler, islam akaidiyle ba�da�mayan isti�ase, rab�ta ve tevessülle yap�lan dualar, ricalu'l-gayb, gavs� azam, evliya, yat�r ve ölülerden medet istemeler gibi.(8)
Tasavvuf �eyhleri a��r� �ekilde yüceltilerek, kay�ts�z �arts�z itaat edilmesi gereken �ahsiyetler olarak tayin edildiler. Her sözleri, her davran��lar� mutlak do�ru olarak kabul edilerek, mürid aç�s�ndan dinin tek kayna�� olarak görülmesi sa�lad�lar.(9)Ba�lang�çta masum görülen ufak aç�l� bir sapma, y�llar geçtikçe büyüyerek telafisi imkans�z sonuçlar do�urdu. Kuran’�n reddetti�i ruhban s�n�f�n�n Müslümanlar�n aras�nda olu�mas�na yol açt�.
D�PNOTLAR:
(1) Abdurrahman Abdulhal�k el Fikru’s Sufi fi Da’vil Kitap ves Sünne s.413
(2) - Cabir b. Hayyan (ö.815): Cafer Sad�k’�n kölesi ve ö�rencisi. �ian�n büyüklerinden kabul edilirdi. Kimya ve botanik alan�nda da çal��malar yapt�.
Ebu Ha�im el Kufi: Remle’de mistikler için ilk defa tekke in�a ettiren ki�idir. Rahipler gibi uzun elbise giyer, hulul ve ittihad� savunurdu.
Abduk es- Sufi (ö.825): Kufe’de yar� �ii, yar� tasavvufi bir f�rkan�n kurucusu olarak bilinmektedir. Sofu ad� verilen ilk ki�i olarak bilinir. (�brahim Sarm��, Tasavvuf ve �slam s.66)
(3)- �ran men�eili mutasavv�flar için bkz. Molla Camii, Nefehatü’l-Üns min Hadaratü’l Kuds Bedir Yay.
(4) - Bunun yollar� ve gerçekle�me a�amalar� hakk�nda geni� bilgi için bkz., �bn Haldun, �ifau's-Sail-Tasavvufun Mahiyeti, çev. Süleyman Uluda�, s.123.
(5)- Muhyiddin ibn Arabi:"Arif, hakk� (Allah'�) her �eyde gören, belki her �eyin kendisi olarak görendir." [Ibn Arabi, Fususu'l-Hikem, Bali �erhi, 374, Ka�ani �erhi, 1/192] "Kâmil arif, tap�lan her �eyin hakk�n aç��a ç�kt��� ve kendisinde hakka ibadet edildi�ini görendir. Onun için tap�lan bu tanr�lara ta�, a�aç, hayvan, insan, y�ld�z, melek gibi özel ismi yan�nda tapanlar onlara ilah ad�n� vermi�lerdir." [Fususu'l-Hikem, 1/195, Afifi ne�ri. )…. O bana hamleder, ben ona hamlederim, o bana ibadet eder, ben ona ibadet ederim." [Fususu'l-Hikem, 1/83.] Bayezid el-Bistami: "Allah'tan Allah'a ç�kt�m. Nihayet bende 'Ey ben sen olan' diye seslendi." [Dr. Abdurrahman Bedevi, �atahatu's-Sufiyye, 28-32; Feriduddin Attar, Tezkiretu'l-Evliya, 1/160] "Sübhani (noksanl�k s�fatlar�ndan münezzehim), mâ a'zame �e'nî (�an�m ne yücedir)!" [A.g.e. s.30.] "Allah'�m! Senin bana itaatin benim sana itaatimden daha büyüktür." [A.g.e. s.30] "Allah'a yemin ederim ki sanca��m Muhammed'in sanca��ndan daha büyüktür. Nurdan olan sanca�am�n alt�nda cinler, insanlar ve peygamberler bulunmaktad�r." [A.g.e. s.30] "Beni bir defa görmen, rabbini bin defa görmenden hay�rl�d�r." [A.g.e. s.30] "Öyle bir denize dald�m ki, peygamberler onun sahilinde kalm��lard�." [A.g.e. s.31]
(6)- Gümü�hanevi: "Hakk�n suretleri Muhammed'in kendisidir. Çünkü ehadiyet ve vahdaniyet hakikati ile taayyün etmi�tir." "ilk taayyunla beraber olan zatt�r. Esmau'l-Husnas� vard�r ve Allah'�n ismi a'zam�d�r." [Camiu'l-Usul, s.107] Muhammed Demirta�: "Hakikatlerin hakikati bütün mertebeleri ihata eden ilahi kemalli insani mertebedir. Hazratu'l-Cem', ehadiyyetu'l-cem' diye isimlendirilir. Daire onunla tamamlan�r. Zat�n yoklu�unda taayyün eden ilk mertebedir ve o hakikati muhammediyedir." [Risale fi Marifeti'l-Hakaik, 7'den naklen Abdurrahman Abdulvekil, el-Fikru's-Sufi 1i Dav'tti'l-Kitap ve's-Sunne,] Abdulaziz el-Debba�: "Ar� ve fer�iyle, yer ve gökleriyle, cennet ve perdeleriyle, alt ve üstleriyle ne varsa, hepsi bir araya getirilip bak�ld���nda Muhammed'in nurundan bir parça oldu�u görülür. Muhammed'in bütün nuru biraraya getirilip Ar�a konulsa, Ar� erir. Ar�� örten yetmi� kat perdeye yöneltilse, perdeler parçalan�rlar. Bütün yarat�klar bir araya getirilip o büyük nura tutulsa, hepsi dökülür ve da��l�rlar." [el-lbriz, 2/84]
(7)- Mesnevi ‘den: "Hüzünleri giderir bir �ifad�r kalplere, Ledünnî mana verir müte�abih ayete, Kur'an-� Kerim gibi kimini hidayete, Kimini hak etti�i dalalete sevkeder." [ Mesnevi, s.9, 13-16. m�sralar]
�erefli kâtiplerdir onun yaz�c�lar�, Temastan men ederler temiz olmayanlar�, Kalbe mutluluk verir huylar� güzel eyler, O ilhamla inmi�tir alemlerin Rabb�ndan, Gelemez bât�l onun önünden ve ard�ndan, Koruyucu olan Hak onu korur gözetir, Ki o merhametlilerin merhametlisidir, Mesnevi kitab�n�n ba�ka adlar� da var, Adlar�n� verense Allah'�n kendisidir." [a.g.e. s.10]
Tahiru'l-Mevlevi: "Mesnevi, kerim ve salih olan katipler eliyle yaz�lm��t�r. Temiz olanlardan ba�kas�n� Mesneviye temas eylemekten men ederler. Mesmevi, Rabbu'l-Aleminden ilham olunmu� bir kitapt�r. Bu f�kralar ile Sure-i Abese'deki 'Kur'an va'z ve nasihattir, dileyen onunla ö�üt ve nasihat alm�� olur. O Kur'an tertemiz katiplerin eliyle yüksekte tutulan temiz sahifelerde yaz�l�d�r.' [Tahiru'l-Mevlevi, �erh-i Mesnevi, 1/36.]
Muhyiddin ibn Arabi : "Rasulullah� rüyada gördüm. Bu kitab� yazmam� istedi. Ben de yazd�m. Bu kitap, nefis arzular�n�n münezzeh ve içine fesat kar��mam�� olan en kudsi makamdan indirilmi�tir. Ben ancak bana ilham olunan �eyi yazd�m." [�bn Arabi, Fususu'l-Hikem Mukaddimesi.] "Size söylediklerimiz O'ndan bizedir. Bizim size verdiklerimiz, bizden sizedir..." (Fususu'l-Hikem, 1/48, 56, 166, Afifi ne�r.)
(8)- Yüce Allah buyuruyor: "Rabbini, içinden, yalvararak ve ondan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve ak�am an. Gafillerden olma." [A'raf, 205] buyuruldu�u ve Rasulullah'�n ba��r�p ça��rarak, sesi yükselterek Allah'� anmay� yasaklamas�na ra�men, tasavvufçular yüksek seslerle ve koro halinde zikir yapmakta, bunun için ayin ve merasimler düzenlemektedir. Ki�ini Allah'a ba�l�l��� ve teslimiyetinin artmas� için yap�lan zikir tasavvufçularda islam'� kavramlar�n tahrifi ve bidatlerin uydurulmas� için araç olarak kullan�lm��t�r. Ha�yet ve tevazu içinde yap�lmas� ayette ö�ütlenirken, tasavvufçular kendilerinden geçip co�mak için araç olarak kullan�lm��t�r. Zikir çe�itlerini ço�altmak ve f�rkalara bölünmek için "lailahe illallah" �ehadet kelimesinin ba��na getirmediklerini b�rakmam��lard�r. Kimisi Allah, kimisi lailahe, kimisi illallah, kimisi hu, kimisi illa hû, la mevcude illa hû gibi parçalara ay�rarak her f�rka zevkine göre bir parças�n� al�p zikirde kullanm��t�r. Kimisi bunu sessiz yapmay� tercih ederken, kimileri de sesli ve bir koro �efi e�li�inde ilahiler ve aletlerle çalman musikilerle yapm��t�r. Kimisi ayakta dans ederek, �i�ler bat�rarak, göbe�e y�rt�lacak kadar feryat edip kendinden geçerek, ya gavs, ya �eyh Abdulkadir naralar atarak, destur ve medet deyip Allah'tan ba�ka varl�klardan yard�m isteyerek yapm��t�r. Kimileri zaviye ve hücrelerinde saatlerce sürecek zikir ve te�bihi yapmak için metrelerce uzunlukta ve estetik niteliklerde iri tanelerden olu�an te�bihler çekmekte, müzik aletleri çalmaktad�r. Bütün bunlar�n Allah'�n gösterdi�i ve Rasulullah'�n yapt��� zikir oldu�unu herhalde akl� ba��nda, bidatlerden sak�nan hiç bir müslüman söyleyemez.
Yüce Allah "�üphesiz mescidler Allah'�nd�r. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmay�n." [70] buyurdu�u halde, tasavvufçular dualar�nda Allah’tan ba�ka varl�klar� da ortak etmi� ve onlar� arac�lar yapm��t�r. Kimileri dua esnas�nda �eyhinin siluetini gözünün önüne getirerek dua etmi�, kimileri resmini yan�nda ta��m��, kimileri �u veya bu ki�iyi arac� yapm��t�r. Yat�rlardan ve üstünlüklerine inand�klar� gavs yahut kutup dedikleri ki�ilerden medet ummu� ve onlardan yard�m istemi�lerdir. Rab�ta ve tevessüle dört elle sar�lm��lard�r. (Abdullah Tekin, Tasavvuf Müslümanlara ne getirmi�tir. Kuran Nesli.net)
(9)- Muhammed Emin el-Kurdi: Mürid, �eyhine tazim göstermeli, aç�k ve gizli bütün durumlarda onu büyük tan�mal�d�r. Maksudunun ancak onun elinde gerçekle�ebilece�ine inanmal�d�r. Gözü ba�ka bir �eyhe meyledecek olursa, �eyhinden mahrum olur ve feyiz ona kapan�r. �eyhin bütün tasarruflar�na raz� olmas�, ona itaat etmesi ve boyun e�mesi gerekir. Mal ve beden ile ona hizmet etmelidir. Çünkü irade ve muhabbetin cevheri ancak bu yolla belli olur. Do�ruluk ve samimiyet ölçüsü ancak bu ölçü ile bilinir. ��ledi�inin zahiri haram da olsa, �eyhinin yapt���na itiraz etmemelidir. Ona Niçin böyle yapt�n? dememelidir. Çünkü �eyhine Niçin? diyen ki�i asla felah bulamaz. Zahirde �eyhten kötü bir durum sad�r olabilir, fakat bat�n� itibariyle o durum güzeldir. Külli ve cüzi, ibadet ve adet olsun, bütün i�lerde iradesini �eyhinin iradesine teslim etmelidir. Gerçek müridin alametlerinden biri de, �eyhi kendisine �u f�r�na gir derse, girmesidir. �eyhin durumlar�n� hiç bir �ekilde ara�t�rmamal�d�r. Zira böyle bir �ey çok ki�i için meydana geldi�i gibi, helakine sebep olabilir. Bütün durumlarda �eyhi hakk�nda hüsnü zanda bulunmal�d�r...Bereketini kazanmas� için ikamette ve yolculukta, bütün i�lerinde �eyhini kalbinden ç�karmamal�d�r. Dünya ve ahiretle ilgili elde etti�i bütün bereketlerin kendisine �eyhinden geldi�ine inanmal�d�r. Testerelerle bile kesilse, �eyhinin bir s�rr�n� açmamal�d�r. �eyhinin gönlünün meyletti�ini sezdi�i bir kad�nla evlenmemeli ve �eyhinin bo�ad��� yahut ondan dul kalan bir kad�nla asla evlenmemelidir. �eyhin sevdi�i ki�ilerle oturmal�, sevmedi�i ki�ilerle oturup kalkmamal�d�r. Kendisine iltifat etmemesine ve kendisinden yüz çevirmesine sabretmeli, falan için �öyle böyle yapt��� halde bana niçin böyle yapm�yor, dememelidir. �eyh için haz�rlanm�� olan yere oturmamal�, izni olmadan herhangi bir konuda ona �srar etmemeli, yolculu�a ç�kmamal�, evlenmemeli ve önemli bir i� yapmamal�d�r... [Tenvim'l-Kulub fi Muameleti Allami'l-Guyub, 528-531] Suhreverdi: �eyhin sözü Hak ile, Hak'tan ve Hak içindir. Cebrail, vahiy konusunda emin oldu�u gibi, �eyh de ilham� müridlere aktarmada emindir. Cebrail vahiyde hiyanet etmedi�i gibi, �eyh de ilhamda hiyanet etmez. Rasulullah heva ile konu�mad��� gibi, �eyh de ona uyarak zahir ve bat�nda hevas�ndan konu�maz. Müridin �eyhe kar�� en güzel edebi, sessizlik, donukluk ve hareketsizlik (sukut, humud ve cumud)dur. �eyhin izni olmadan çok konu�mamal�, çok gülmemeli ve sesini yükseltmemelidir. �eyhin durumundan kendisine kapal� bir �ey olursa, Musa ile H�z�r k�ssas�n� hat�rlamal� ve itiraz etmemelidir. Üstad�na hay�r diyen asla felah bulamaz. �eyh varken, mürid sadece farz namaz� k�lmal�d�r. Çünkü onun görevi hizmettir. �eyhine bütün durumlar�n� açmal� ve gizlememelidir. [Avarifu'l-Maarif, 197,203-206, �hyau Ulumiddin kitab� sonunda, el-Mektebetu't-Ticariyye]
Ahmed Eflaki: Sultan Veled buyurdu ki: Bir gün babam medresede bilgiler saç�yordu. Bu arada Gerçek mürid, kendi �eyhinin herkesten oldu�una inanan kimsedir. dedi. Öyle ki bir adam Bayezid'in müridlerinden birine �eyhin mi büyük Ebu Hanife mi? diye sordu. O yine, �eyhim dedi. Sonra Ebu Bekir mi büyük senin �eyhin mi? diye sordu. O yine, �eyhim, diye cevap verdi. (Nihayet) o, birer birer bütün sahabeyi sayd�ktan sonra Muhammed mi büyük senin �eyhin mi? dedi. Yine, �eyhim büyüktür, dedi. En sonunda Tanr� m� büyük senin �eyhin mi? diye sordu. Mürid: Ben tanr�y� �eyhimde gördüm, �eyhimden ba�ka bir �ey tan�mam, hep onu tan�r�m. dedi.
Ba�ka bir müridden de Tanr� m� büyük, yoksa senin �eyhin mi? diye sordular. O da Bu iki büyük aras�nda hiç fark yoktur, dedi. Ariflerden biri de: Bu iki büyükten daha büyük biri laz�md�r ki bu fark� ortaya koysun demi�tir. [Ahmed Eflaki, Menak�bu'l-Arifin, 1/310-311]