
Mustafa BOZACIO�LU
�LET���M D�L�
Konunun ufaktan etraf�nda dolan�p uzun say�labilecek bir girizgahtan sonra as�l temas etmek istedi�imiz k�sm�na gelmeye, orada irdelemelerde bulunmaya çal��aca��z…. Lütfen takibi sürdürünüz…
‘�leti�im dili’ derken genellikle sözün, fikrin muhataba iletilmesi ve bu esnada meydana gelen dahili ve harici etkenlerin sonucu etkilememesi ve istenilen sonucun has�l edilebilmesi için gereken uygun ileti�im ve etkile�im araçlar�n� kullanmak ve bu ileti�im ve etkile�im i�ini, eylemini do�ru bir �ekilde uygulamak kastedilmektedir. Ve bu kayg� halen sürmektedir ve hatta sürdürülmelidir de. Zira bu kayg� do�ru bir kayg�d�r.
‘Ben sözümü bilirim, söyler geçerim, sonras� muhataba kalm��!..’ demek pek mant�kl� durmuyor. ��in iki taraf�n�n oldu�u ve sürece etki eden bile�enlerin de hesaba kat�lmak zorunda olundu�u bir hakikattir. Yoksa yap�p ettikleriniz havanda su dövmeye benzer. Elbette meselenin muhatap boyutu da en az ileten taraf kadar önemli ve faaliyetin kar��l���n� bulmas� anlam�nda de�erlidir. Muhatap olmasa siz sözünüzü kime iletecek, kiminle etkile�ime gireceksiniz?! Bu arada sözün ileten taraf taraf�ndan do�ru iletilmesi, al�c� taraf�ndan do�ru anla��lmas� denildi�i üzere birçok etkene ba�l�d�r. Bunlar hesaba kat�lmak zorundad�r. Hem iletenin hem al�c�n�n dikkat etmeleri gereken hususlar, maddi-manevi unsurlar, ileti�imin kendi do�as�ndan kaynaklanan etmenler söz konusudur. Kimse bunlar beni ba�lamaz diyemez! Yoksa kendi elini aya��n� ba�lam��, emek ve zaman yitimini, bo�a kürek çekmeyi göze alm�� olacakt�r. En basitinden sizin konuya vak�f ve haz�r olman�z ve muhatab�n haz�r bulunu�u, ilgi ve dikkati sonucu büyük oranda etkileyecek, hatta belirleyecektir. En basitinden ortam�n �����, havas�, s�cakl���, akustik vb. unsurlar dahi dikkate al�nmas� zorunlu bile�enlerdir.
Bunu d���nda birebir muhatapl�k, aç�k alan, direkt ileti�imi bile ele alsak, bu noktada da ‘ileti�im dili’ dedi�imiz olgu devreye girmektedir. ��te konumuzun da ana noktas�n� buras� olu�turmaktad�r. Verici, al�c� ve frekans meselesi konunun temeli olmakla beraber biz bu yaz� dolay�s�yla sözü meselenin biraz daha farkl� bir yönüne çekmek istiyoruz. Konu ‘ileti�im dili’ olgusunun, amac�n hedefe ula�mas� sorununun ilk basama��n� olu�turuyor bize göre; ‘sözü iletenlerin, davetçilerin, uyar�c�lar�n ku�anmak zorunda olduklar� vizyon aç�l�m� içinde ortak ve etkin söz’ söyleme sanat�, niteli�i, becerisi…
‘Ben söyler geçerim!’ demek i�in kolay(c�l��)�; maksat meram�m�z� anlatmak, anla�mak ise elbette uslup da, tav�r da, jest ve mimikler de hesaba kat�lmal�d�r. Yoksa murad has�l olmam��, ileti�im gerçekle�memi� olacakt�r. ‘Dümdük’, Akif’in dedi�i gibi ‘do�ru olsun/odun gibi olsun..’ tarzlar� ba�lama göre de�erlendirilebilse, vurgulanmak istenenin ‘sözün/söylemin do�rulu�u, hakl� olma durumu’ olsa da muhatab�n özellikleri, konumu, psikolojisi, ilgi ve beklentisi, �artlar� da göz önünde bulundurulmak zorundad�r. Bu elbette sözü eksiltmek, k�rpmak/yontmak, süslemek (zira süs bazen mesaj� da örtebilir), kar��s�ndakini illa kazan�p gücendirmemek, uzakla�t�rmamak, köprüleri y�kmamak anlamlar�nda bir zorunlu kayg�y� gerektirmez.
Bunun temeli de ‘netlik ve nitelik’ olgular�d�r öncelikle. Bilgi ve bilinç; birikim… Do�ru bir duru� ve dü�ünü�… Müktesebata vukufiyet ve fark�ndal�k… Ana ve as�l kaynakla do�ru irtibat; onu �ablon, norm k�l�p di�erlerini onun süzgecinden, eleme ve ele�tirisinden geçirip do�ru yorumlamak… Geçmi�i, gelece�i ve ân� do�ru okumak… Bunlar� ço�altabilir veya birkaç üst ba�l�kta toplayabilirsiniz. S�k�nt� yok! S�k�nt�; bir ad�m daha ileri gidip yaz� konumuzu olgu üzerine, ‘ileti�im ve etkile�im’ eylemine döndürerek, hemen üstte sayd���m�z ilkelerin hemen ço�una sahip, ayn� derdi davay� güden, meselelere hemen ayn� yerde durup ayn� aç�dan bakan, ço�unlukla ayn� müktesebata vak�f, bilgi ve bilinç seviyesi yak�n, yak�n veya ayn� çevrelere dâhil, ‘ayn� dil’ vurgusuna sahip ki�i ve çevrelere götürdü�ümüzde ortaya ç�k�yor.
Fasid bir örnek olmazsa, cumhurba�kan�yla selefi aras�nda geçen ve son günlere damgas�n� vuran -biraz tek tarafl� da olsa- diyaloga bakt���m�zda bunu ayan beyan görebiliyoruz. Dünün kankalar� ne oluyor da kanl�, farkl� hale gelebiliyorlar. Bunu reel politi�e ba�lamak yeterli olur mu? Diyeceksiniz ki ‘Gömlek de�i�tirme, saf de�i�tirme, ameliyelerinin varaca�� yer buras�d�r!’, hakl�s�n�z, ama ne olup bitiyor da bu kadar k�sa zamanda bu aç� aral���, farkl� bak�� ve yorumlar sad�r olabiliyor? Hava da m� rutubet var, kayganl�k m� bizden kaynaklan�yor? Mikrobik durum, virüsler ellerimizle mi üretiliyor, yap�p ettiklerimizin sonucu ortaya ç�k�yor, yoksa laboratuarlarda üretilip servis mi ediliyor? Ba����kl���m�za ne oldu? Ba�l�l�k ve ba��ml�l�klardan m� kurtulam�yoruz yoksa? Bu yükler as�l yüklenmemiz gereken yük ve yükümlülüklerin yerini nas�l alabildi? Bu el çabuklu�u kimin marifeti?
Sorular uzar gider; do�ru sorular� sorup do�ru cevaplar� bularak, ikna olmazsak, çözüme odaklanmazsak sorunlar�n da uzay�p gitmesi, yumak haline gelmesi olas�! Olan biten, süren de bu zaten! Bir türlü ay�kmad���m�z, pe�inden sürüklenip durdu�umuz, duramay�p ba� a�a�� yuvarland���m�z, zurnan�n ‘z�rt’ dedi�i yer buras�…
Yukar�daki, yukar�m�zdaki örne�i b�rak�p bize, içimize bir bakal�m o zaman; çok fakl� �eyler, farkl� uygulamalar m� ya�an�yor aram�zda?! Bunlardan beri ve hallice miyiz?! Hal ve gidi�at iyi mi?! Ümitvâr m�y�z; bizden ümit var m�?!
Yak�n zamanda bir tv programc�s� face’den, tweetlerden, sitemle kanaldaki i�ine son verildi�ini, ‘Ya ben, ya o!’ diye bir biçimde biletinin kesildi�ini payla�t�… Ayn� araçlar üzerinden farkl� dü�ünenleri paylamaya da devam ediyor! Hakl� veya haks�z… Konumuz bu da de�il! Mesele ayn� kanalda, hemen ayn� dü�ünceler içinde, üstelik kamuoyuna da ‘ele�tiri’, ‘sorgulama’, ‘akletme’ tavsiyesinde bulunmay� önemserlerken, bir konudaki farkl� dü�ünceden dolay� mesele ‘evlat ve kuyruk ac�s�’ meseline kadar götürülmü�, sözler k�l�ç kalkan, ok olarak kullan�l�r olmu�tur. Neymi�; ‘Melekler Adem’e mi secde etmi�ler, Allah’�n emrine mi?’. �imdi hangi ak�l, hangi iz’an bunu içine sindirebilir! Te’vilin oldu�u yerde ‘tekfir’ olmaz fehvas� en çok da kendi aralar�nda dillendirilip dururken! Bu ne i�? �� mi, yoksa sipari� mi? As�l i�i b�rak�p birbirine dü�mek ne büyük i�! �eytana m� k�zal�m, abd’ye mi, israil’e mi?
Bunu da geçtik; daha yak�na gelelim! ��neyi de, çuvald�z� da kendimize bat�ral�m! Sonra ‘irkilme melekesi’ kalm��sa, dönüp kendimize bakal�m, ders al�p kendimize gelelim!
Geçenlerde bir sanatç�n�n ölümünün ard�ndan, camiadan bir karde�imiz, üstlendi�i olumlu rollerden ötürü (Bir ara gazetelerde de bir röportaj� ç�km��t�, olumlanan içerikleri olan…) mekân�n�n cennet olmakl��� üzerine iyi temennilerini iletmi�ti face üzerinden. Sonra yine bizden, camiam�zdan bir karde�imiz de meseleye ilkesel yakla�arak, cennet temennilerinde ölçülü olmak gerekti�ini hat�rlat�yor. Bunun üzerine yine camiadan, mefhumu muhaliften hareketle bir di�er karde�imiz de ilaveten ‘Cehennem tapusu mu da��t�ls�n!’ �eklinde bir itiraz �erhi dü�üyor ve neticede bunlar birbirine dü�üyor! ‘Dü�ünüyorum, ta��n�yorum, alt alta, üst üste topluyorum, elmalarla armutlar beraber toplanmaz, ayr� ayr� ölçelim!’ vs. diyorum, ne kendime, ne onlara izah edemiyorum. �kna ise hiç mümkün de�il! Mesele camiadan di�er dostlarla payla��l�nca ve kanaatler ‘itidal, teenni, tahammül’ odakl� olarak, hakl� haks�z perspektifinden ç�kart�larak ‘dil-üslup’, ‘nizaan�n fayda getirmeyece�i’, ‘ilk ad�m� atan�n kazanaca��’ �eklinde ve ‘tart��man�n bu �ekilde sürdürülmesinin hepimize kaybettirece�i’ söylemiyle de�erlendirilince dahi bir ortak çözüm noktas� bulunamamas�, söylem sahiplerinin de ‘paylanmas�’ ve üstüne üstlük ‘ahirete havale edilerek, hakk�n helal edilemeyece�i’ seviyesine indirgenmesi/yükseltilmesi ‘daha yenilecek çok f�r�n ekmek var’ demekten ba�ka bir çare b�rakm�yor! Yaz�k, çok yaz�k! Ortak bir yoruma ula�mak, oradan ortak bir mesaj ç�kar�p onu sunmak’ dururken, biz birbirimize duruyor, sanal âlemde tebli� yap�yoruz zann�yla, o arac� kulland���m�z� zannederken; kullan�l�yoruz! (Not: yaz�n�n tamamlan�p beklemede olunan süreçte bu son misal, karde�lerimize yak���r �ekilde halloldu çok �ükür. Lakin ‘Allah’�n sopas� m� dersiniz, tevafuk mu bilmem ama bir ortamda kar��la�malar� ve meseleyi kendi aralar�nda halletmi� olmalar� meselenin ders al�nmas� aç�s�ndan belki de hiç ya�anmam�� olmas�ndan iyi olmu�tur denilebilir. Bu öz güveni, fedakârl���, yak���r hali sergilemeleri ibreti alem için Rabbimizin bir inayeti, lütfudur kesinlikle… Bir denenmedir (‘Kuluna e�e�i kaybettirip buldurmas�’ kabilinden!)… Sonuç itibariyle ilk ad�m� atan da, o ad�m� olumlu kar��layan da hem kendileri hem de örneklik anlam�nda bu s�navdan yüz ak�yla ç�km��lard�r denilebilir. �u da var ki; ‘Mesele zamana b�rak�lsa da küllenir, suhuletle halledilebilirdi.’ denilirse, ‘Ne malum bu f�rsat�n do�ma ihtimaline, ölüm var, farkl� maruzatlar var!’ diyerek, böyle bir erteleme alg�s�n�n da yersizli�ine, zaitli�ine vurgu yap�lmal�d�r. Neyse in�aallah böylesi hay�rl� olmu�tur!) Esas�nda böyle bir f�rsat(!) beraberce, yüreklerin toplu at���n�n bir tezahürü olarak kamuoyuna net ve nitelikli, dü�ündürecek, de�erlendirme yapmas�na vesile olacak bir �ekilde, bir ileti�im ve davet/uyar�/tebli� imkan� olarak alg�lanabilir, de�erlendirilebilirdi…
En ucundan di�er en ucuna kadar üç örnek; al�n bak�n, ölçün tart�n… Fark (birinci örnek nicellik kaygulu, iki ve üçüncüleri de nitel içerikli olmakla beraber..) var m�? Olmas� gerekmez mi? Hani biz ‘fark�ndal�k’ sahibiydik, farkl�yd�k (Çok �ükür süreçte bu konuda bir fark belirtisi gösterilebildi!)!
‘�leti�im dili’, ‘etkile�im vesile ve vas�talar�’ konu olarak önemli ve üzerinde mutlaka durulmas� gereken ba�l�klar. Laf� güzafa gerek yok, sa�a sola çekmeye de gerek yok! Dedik ya; ‘i�neyi de, çuvald�z� da kendimize bat�ral�m’ diye, önce kendimize gelmemiz, durup dü�ünmemiz, ince eleyip s�k dokumam�z gerekmektedir! �frat tefritten uzak durmak, uyar� ve ikaz vazifemizi yerine getirirken yol kazalar�na kar�� uyan�k olmak durumunday�z.
Sözleri, kelimeleri, de�il sadece birbirimize kar��, hiç kimseye kar�� ok gibi, k�l�ç gibi kullanmamal�y�z. Çizgileri, s�n�rlar� korumal�y�z. �lkeler öncelikli olacak evet, ama o ilkeleri de kendimizce farkl� yerlere oturtup seviyesini zorlamayaca��z! Mürcie keyfili�inden kaçarken Harici mant���na yakalanmayaca��z! Muhataplara tebli� derken, eldeki, yak�ndaki elde birden(!) olmayaca��z! Öte taraftan da yanl�� alg� ve anla��lmalara f�rsat vermeyece�iz! Bin kere dinleyip dü�ünüp, bir kere söyleyece�iz! ‘Elimizde tuzluk’, her ‘buraday�m’ diyene yeti�mek gibi bir derdimiz de olmayacak! Ortama, zamana, zemine, muhataba dikkat edip dikkatli davranaca��z! ‘Kavli leyyin’, ‘cedelin de en güzel biçimi’, ‘müjdeleyip nefret ettirmemek’ �iar�m�z olacak. Elbette k�nay�c�n�n k�namas�ndan çekinmeden, Allah’�n hat�r�n� en yüce, öncelikli bilip buna uygun bir tutum tak�naca��z ve fakat bu bizi ‘sözün en güzelini, en güzel biçimde söylemek’ tavr�ndan, teenni, itidal ile hareketten de uzakla�t�rmamal�d�r.
Bu konuda birbirimize, do�ru örnekliklere ihtiyac�m�z var. Ya�ananlardan ders alarak ‘toplu atan yürekler’, ‘bir binan�n kayna�m��, kenetlenmi� tu�lalar�’ gibi, karde� ve birbirine kar�� merhamet timsali olman�n gereklerini ö�renmeli ve bunlar� örneklendirebilmeliyiz! Ki insanlara söyleyecek sözümüz, birbirimize kar�� yüzümüz olsun, kals�n!
Hani demi� ya Yavuz, M�s�r’ ald���nda: ‘M�s�r’� ald�k, ama lalay� kaybettik!’ diye, i�te aynen öyle… Hedef M�s�r’� almak olsa neyse, ama hedef insan� kazanmaksa –ki öyledir ve fakat bu da ‘taviz verme’ ve ‘ilkeyi, Allah’�n hat�r�n� görmezden gelme’ anlamlar�na gelmez- o zaman daha bir titizlenmek gerek eyleme de söyleme de…