Bugünden kalk�p risaletin son halkas�n�n vaki oldu�u günlerin ortam�ndaki ‘cahiliye’ olgusunu ele�tirmenin, ona ‘tu kaka’ demenin bize bir getirisi olmasa gerek. Ancak bu dedi�imiz, o günlerin tahlili ile o günlerden bu günlere dev�irilecek, al�nacak dersler oldu�u gerçe�ini gölgelememeli…
Kur’an malumunuz önceki peygamberlerin kendi toplumlar� ile ilgili ya�ad�klar� çok say�da ve farkl� veri verir ve ‘k�ssa’ sunar. Murad son elçi ve beraberindekiler buradan bir beslenme, mukayese ile ve ders alarak kendi istikametlerinde, kendi süreçlerini ya�as�nlar. Ki öyle de olmu�tur. Önceki elçilerin neler ya�ad�klar�, nas�l bir toplumsal muhalefet, kar�� duru�, korumac�l�k/muhafazakarl�k/tutuculuk, ‘atalar yolu’ savunusu ve sahipleni�i, reddiye ve blokajla kar��la�t�klar�, o zamanlar�n mevcut statükosu, toplumsal düzen ve i�leyi� hakk�nda bu k�ssalardan gerekli okumalarla yol haritalar�n� güncellemi� ve belirlemi�lerse, bugün bizlere de dü�en tüm o müktesebat� do�ru tahlillerle, bize sunulan ‘�ahitlik’ ölçe�inde al�p ku�anarak kendi süreçlerimizi ya�amam�z, sürdürmemiz istenmektedir. Bunlardan sual edilece�iz! Bunlar bizim için birer yol haritas�, pusula, k�lavuz mesabesindedir. Mendirekteki fener gibidir!
Kur’an ayetlerinin anla��lmas�, kavranmas� bab�nda da bu usul asla ve kat’a terk edemeyece�imiz bir olgudur. Literal ayetleri okurken, bir taraftan onun ‘�ekil A’ denilen örnekli�i, ete kemi�e büründürülmü� �ahitli�i dikkate al�nmak zorunlulu�u kadar, ya�anan sosyal hayat�n, cemiyet yap�s�n�n, alg�lar�n ve efkar� umuminin, gelenek ve adetlerin, taassubun, ya�am ve inan�� �artlar�n�n, ekonomik, siyasi, hukuki, ahlaki bilumum yap�n�n göz önünde bulundurulmas� da elzemdir. Bütün bunlar günümüze mukayese ile asli umdelerin do�ru olarak al�n�p hayat�m�za aksettirilebilmesi ve yanl�� duru� ve dü�ünü�lerden imtina ile bir bütünlük olu�turulabilmesi anlam�ndad�r. Bunu bir ku�un iki kanad� gibi dü�ünelim; biri olmadan di�erinin bir önemi ve etkisi de kalm�yor!
Buradan, bugünden mevcut hal ve gidi�ata bakmadan, s�rf kendi içinde bulundu�umuz kalabal�klar� baz al�p o cenderenin içinden okumalarla (alg�, duygu ve dü�üncelerle, bunlar�n dayatt��� tav�rlarla) o günlere küfretmek, o zamanlar� a�a��lamak ve buradan kendimize steril bir alan icat etmek çok büyük bir yan�lsama ve kand�rmacad�r. Kendi kendimize yap�lm�� büyük bir kötülüktür.
Bu noktada konumuza, bu yaz� dolay�s�yla yaz�p sizlerle payla�maya çal��t���m�z efkar�m�za en iyi örnekleme merhum Seyyid Kutup’un ‘cahiliye’ kavram�na getirdi�i tan�m ve aç�l�md�r. Merhum �ehid Kutup’un tüm eserleri bu veri ve bilgilerle doludur (Bkz; Yoldaki ��aretler). O, kavram�, olmu� bitmi�, ya�anm�� geçmi� bir döneme hapsedilebilecek bir boyuttan –ki bizim co�rafyalarda hala bu kör ve �a�� bak�� geçerlidir; oldu bitti, geçti gitti, ne karanl�k, ne vah�i bir dönemdi o, ya biz öyle miyiz, medeni, ça�da�, ilerici!..-, her zaman ve mekanda tekrarlanmas� olas� bir durum, olgu olarak al�yor, öyle al�nmas�n� sal�k veriyordu (Bunu; ‘ki�i’ ile ‘ki�ilik’ fark� gibi dü�ünebiliriz örne�in…).
‘Cahiliye’ kavram�n�n anlam içeri�i olarak �inasi Gündüz Hoca’n�n Karar’da yazd��� bir yaz�da belirtti�i gibi; ‘’…Kutub’un eserlerinde alt�n� çizdi�i cahiliye kavram�, kendisinin kavramla�t�rd��� ya da yaln�zca kendisine has bir kavram de�ildir. Allah’�n koymu� oldu�u s�n�rlar� ve Allah’�n hükmünü referans edinen ve bu çerçevede Allah’a teslim olman�n ifadesi olan �slam’a kar��l�k, cahiliye ki�isel ç�kar ve menfaatlerin, hevân�n, hevesin ve dünyevi güç odaklar�n�n belirleyici oldu�u bir gelenek, bir dü�ünce ve ya�am biçimidir. Bu yönüyle cahiliye Allah’�n hükümranl���na, mutlak güç ve iktidar sahibi olu�una kar�� bir aymazl���n ve sapk�nl���n ifadesidir. Cahiliye, Kur’an’da Medine döneminde nazil olan ayetlerde (Ali �mran 154; Mâide 49-50; Fetih 26; Ahzâb 32-33) kavramsalla�an bir terim olarak kar��m�za ç�kar. Bu ayetlerde cahiliye; varolu�u, hayat�n anlam�n�, gayesini, bireysel ve sosyal ya�am� anlama ve ifade etme aç�s�ndan referans�n� Allah’tan ve Allah’�n koymu� oldu�u kurallarla, s�n�rlardan almayan; bunun yerine gelenek görene�i, atalar kültünü; sosyal, ekonomik, askeri güç unsurunu ve ki�isel tutkular�, ihtiraslar� ya da hevâ ve hevesi esas alan bir zihniyetin ve buna dayal� bir ya�am tarz�n�n ifadesi olarak tan�mlan�r.’’ (�inasi Gündüz, “50 Y�l Sonra Seyyid Kutub ve Cahiliye”, Karar, 31/08/2016) ifadeleri de dikkate �ayand�r. ‘Cahiliye’ kavram�n�n Medeni ayetlerde konu ediliyor olmas� da üzerinde ayr�ca ve önemle durulmas�, dü�ünülmesi gereken bir özelliktir ve bizim konuyu tahlil amac�m�z da bu incelikten kaynaklanmaktad�r.
Malumaliniz, ama tekrarda fayda var; ‘cahiliye’ bilgisizlik de�il; bile isteye, kast-� mahsusa ile olmas� gerekenin, hikmet ve f�trata uygun, me�ru ve malum olan�n hilaf�na, Ebu’l Hakem’i Ebu Cehil k�lan ‘aymazl�k, ifsat ve imha üzere hareket etme, hak ve hakikatin kar��s�nda durma’, bozgunculuk, her ne varsa do�ru ve hak olan ve a�k�n olan taraf�ndan belirlenmi� kural ve kaide ona ayak diretip aksine yol yordam için y�rt�nma hal, eda ve tavr�n� ifade eden bir kavramd�r. Olmu� bitmi� bir dönemi, ya�anm�� bir kesiti, statik bir tavr� ifade etmekten ziyade genel geçer bir sapk�nl�k durumunu içerir bu kavram.
Biz de bu girizgahtan sonra Kur’anî bir kullan�ma sahip cahiliye kavram�n� dört ba�l�kta tahlil ve mukayese ile dikkatlerinize sunmaya çal��aca��z:
“Zann’el cahiliyye”
Al-i �mran 154. ayette geçen bu ifade ‘cahiliye zihniyetini’, bak�� aç�s�n�, hiçbir kritere, norma dayanmayan, keyfi ve geli�igüzel dü�ünceleri (dü�ünce de de�il dogma ve varsay�mlar, ç�karsamalar), atalardan tevarüs edinimleri ve bunlar�n sorgusuz sualsiz kabulünü içeren bir kapsama sahiptir. Arka planda, sebebi nüzulde ise ‘Uhud Harbi’nin da��lmaya yüz tutulan a�amas�nda kalpleri sars�lan baz� müslümanlar�n yanl�� ç�karsamalar�, durumu okumadaki zaaflar� ve ya�anan süreçte kendi ihmal ve ihlallerini b�rak�p da durumdan Allah ve elçisini sorumlu tutacak bir ön yarg� ile yersiz ve hadsiz sorgulamaya giri�melerinin k�nanmas� yatmaktad�r. Keza daha dün denilecek bir vakitte bu alg� o cahiliye toplumunun genel yarg�s�d�r. ‘Allah’� hakk�yla takdir edememek…’ (Zümer 67, Hac 74 ve En’am 91) o cahiliye toplumunun genel ahvalidir. �efaat/arac�l�k (putlara tap�nma sebebi), Allah’�n varl���n� kabul edip birli�ine, egemenli�ine, otoritesine, emretmesine itiraz etme (örn: Ankebut 61-63), ahireti ya inkar ya hafife alma gibi özellikler bu cahiliye zihniyetini resmeden özelliklerdir.
“Teberrüc’el cahiliyye”
Ahzab suresinin 33. ayetinde geçen bu terkibe göre, ‘cahiliye ta�k�nl���’, Muhammed Esed’in yorumuyla ‘cazibenin etrafa saç�lmas�’ ve di�ili�in ki�ili�in önüne geçmesi ve al�nmas� k�nanan, peygamber han�mlar� üzerinden tüm inanan kad�nlara (K�z�m sana söylüyorum, gelinim sen dinle!) kural olarak sunulan, emredilen, s�n�r olarak tayin edilen bir hususiyettir ki z�dd� ‘ahlaks�zl�k, ars�zl�k-haya yoksunlu�u, hadsizlik, s�n�rlar� a�ma ve çi�neme’ olarak ancak münkir ve mü�rik cahiliye kad�n�na ait bir tav�r olarak zikredilmektedir. ‘Aç�l�p saç�lma’, ‘ziynet ve süslerin belli olmas� kast�yla edal� tav�rlar’, ‘seslerin ve gözlerin sak�n�lmamas�’, ‘mahremler d���nda görünme iste�i ve çabas�’, ‘d�� k�l�k k�yafette örtüye, örtünmeye dikkat etmeme, aksine, bile isteye görünmemesi, gösterilmemesi gereken yerlerin aç�lmas� ve if�a edilmesi’, ‘be�eri münasebetlerde di�ili�i öne ç�karma’ vb. bu ‘teberrüc’ fiil ve alg�s�n�n d��a vurumu, tezahürleridir. Ahlaks�zl���n yayg�nla�mas�, kan�ksanmas� ve yol olmas� yoluyla türlü yolsuzlu�a kap�n�n ard�na kadar aç�lmas�, toplumun ifsad�, yap� sökümü, aile ba�ta olmak üzere sosyal yap�n�n dejeneresi, yok edilmesi vesilesi olarak alabiliriz kavram�…
“Hamiyyet’el cahiliyye”
Fetih 26. ayette zikredilen kullan�ma göre ‘cahiliye taassubu’, tutuculuk, dogma, ön yarg�lar, atalar kültü ve yolu, sorgusuz sualsiz, hesaps�z kitaps�z gelenek sevicilik (Bu arada bir gelenek dü�manl���m�z yoktur, taassubumuz da olmad��� kadar! Bir gelenekten geldi�imiz ve beslendi�imiz yads�namaz, ancak ele�tirel bir bak�� ve tashih çabas� da olmazsa olmaz�m�zd�r.), keyfilik, menfaat ve ç�karc�l�k, heva ve hevese tabi olma, ölçüsüzlük olarak okunabilir. Fevri tav�rlar ve sorumsuzluk… Takva yani sorumluluk bilincidir bunun panzehiri. Hikmeti gözetme, bilgi bilinç refakatinde itidalli hareket… Do�ru-yanl�� (hak-bat�l) kriterini asli normlar üzerine oturtmak ve o çerçevede anlay�p anlamland�r�p yorumlamak.
“Hükm’el cahiliyye”
Maide 50. ayette konu edinilen ifadede ‘cahiliye hükmü’ hiçbir ba�lay�c�l��� -o dönemde kabile asabiyesi hariç!- olmayan, yap-boz tarz�nda (haram aylarda dahi oynamay� yol edinmi�), keyfe keder, kabile içi dengelere göre yaz�l�p çizilen (daha çok sözlü ve geleneksel), sorgu suale aç�k olmayan, daha ziyade güçlüden yana ve onun ç�karlar�n�, konumunu koruyan, toplumsal dengeleri zinhar gözetmeyen, sömürüye müsait, s�n�flar olu�turan ve onun devam�n� temin eden, özellikle ‘ta�ut’ nam� ile sürdürülüp yürütülen cahiliye alg� ve yap�lanmas�n�n kar��l���d�r. Allah’�n hükmüne raz� olmay�p kar��s�nda hüküm beyan etme cüretinin ad�d�r. Allah’�n indirdiklerini dikkate almamak, yok saymak, onlarla hükmetmemek demektir. �nsan�n kendini, heva ve hevesini ilah, Allah’�n kullar�n� kul ve köle edinip sömürerek semirmesinin tezahürüdür. Allah’a ra�men kural, hüküm koyma, helal haram belirleme (haram ama yasal!), Allah’�n indirdiklerini, bildirdiklerini tahfif, tahrip ve ters yüz etme, örtme ve gizleme anlam�ndad�r.
�imdi mukayese giri�imimize ba�layabiliriz. Maksad�m�z cahiliye dönemi nam din-iman–ahlak yoksunlu�u devrinin ne kadar vah�i, ne kadar gayr� medeni, ne kadar insafs�z ve iz’ans�z, vah�i, edepsiz, düzensiz, karanl�k oldu�unu serimlemek de�il. Bu zaten bilenlerin malumu! Lakin öyle de adet gelenekler var ki, parmak �s�rtan, insan� �a��rtan boyutlarda; keramet, kerimlik yani olabildi�ince cömertlik! Elbette belli alanlarda ve tefehhür için, kibir ve asalet, zenginlik ve soy-sop sergileme ve gösterimi için… Örne�in herif �an-�öhret ad�na (bir �airin bir iki m�sras�na mesela) keselerle alt�n verebiliyor, kervanlar için (özellikle �efine) say�s�z kurban kestirebiliyor, hatta öyle noktada bir gösteri�e dönüyor ki yapan� ma�dur duruma dü�ürebiliyor!
Neyse, konumuz i�in bu yönü de�il, maksat bir mukayese denemesi ile �u zamane zamanlar�n esasen o dönemden hiç de a�a�� kalmaz �ekilde cahiliye s�fat�n� hak etti�i, o döneme baz� alanlarda handiyse rahmet okutaca��(!) fikrini payla�mak, dikkatlerinize sunmakt�r. Elbette bizim daim ve mücavir okurlar�m�z bunun fark�ndad�rlar. Bizim amac�m�z bu tespit ve nitelemelerin eksere sirayet edecek �ekilde payla��l�r ve durumun nezaketinin fark�na var�l�p bunlardan sak�n�l�r olunmas�d�r. Teyakkuz halidir! Nas�l bir anakronizm ile emeksiz övünme, kendine pay ç�karma matah bir �ey olmad��� gibi hem yan�lt�c� hem de köreltici (sa��r kör ve dilsiz; iradesiz k�lma anlam�nda) ise buradan bakarak bir döneme topyekün, özellikle de kli�e isimler, belli ba�l� tav�rlar üzerinden –ki bunlar�n pek ço�u hakl� da olabilir- (�irk, zina, tefecilik, k�z çocuklar�n� diri diri gömmek vb.) say�p sövmek, lanetlemek de elimize bir �ey geçirtmeyecek, bize bir getiri sa�lamayacakt�r. Bunlar bizim için sadece birer avuntu ve bo�a kürek çekmek olur o manada!
Misal ‘ta�utu red/küfretmek’ o ça�da beklenen bir davran�� iken, onu o dönemde yapmak istenmi�, yap�lmamas� k�nanm�� iken, bugün buradan ‘Bak mel’unlara, yuh o kafirlere, bak, nas�l ta�uta ram olmu�lar, onun hükmüne boyun e�mi�ler, Allah’� yok saym��lar!’ diyerek sallamak, tel’in etmek ne onlardan bir �ey eksiltir ne de bize bir �ey kazand�r! Burada olmas�, yap�lmas� gereken, o zamanda olmayan�, yanl�� olan� ele�tirmenin yan�nda, gereken imay� do�ru al�p ders ç�kararak, kendi �ahitli�ini yapt���m�z dönemlerde ‘biz ne haldeyiz’ ona bakmakt�r. Do�ru olan ve yap�lmas� beklenen kendi ça��m�z�n ta�utlar�na (Firavun(la�an), Bel’am, Karun, Haman ve Samiri prototipli ki�i, ki�ilik, kurum ve kurulu�lar, yap� ve yap�lanmalar…) küfretmek, onlar� reddedip kar��s�nda durabilmektir. Hakk� hayk�r�p hakk� ikame için çabalamakt�r. Dönemimizin dönen devranlar�na, tezgahlar�na bakarak sa�l�kl� bir muhakeme, muhasebe ve mukayese ile karanl�kta m�y�z-ayd�nl�kta m�y�z, cahiliye miyiz-medeniyette miyiz (merhum Akif’in ‘tek di�i kalm�� canavar’ nitelemesini ve kavram üzerindeki tart��malar� �skalamadan ve �u son medenilik müddeilerinin hali pür melallerine de bakmak suretiyle!), sonra karar vermek laz�m! Yoksa medenilik ve cahiliyeden uzakl�k s�rf kiloyla, metreyle ölçülür bir �ey de�il! Bunun nicel uzakl�k, yak�nl�kla da bir alakas� yok!
Evet, �imdi yukar�da dört ba�l�kta verdi�imiz ‘cahiliye alametlerini’ bir bütünlük içinde, topu sa�a-sola ve taca atmadan, ba��m�z� iki elimizin aras�na ve akl�m�z� da ba��m�za alarak dü�ünelim, ta��nal�m ve bir karar verelim; ister tek tek olsun, ister topyekün, günümüz toplumlar� m� daha karanl�kta (bakmay�n siz elektri�in bu ça�larda bulunmas�na!), yoksa cahiliye nam o zaman�n, vahyin nüzulüne medar olan toplumu mu?! ‘Medar-� iftihar�m�zd�r’ denilecek bir dönemimiz kalm�� m�, var m�, en az�ndan �imdilerde!?
Hangi ba�l�k aç�s�ndan bakarsan�z bak�n�z hep irtifa kayb�! Zaten birinci dü�me yanl�� iliklendi�inde di�er dü�melerin pe�i s�ra yanl�� dizilece�i gibi, ilk maddede yani ‘’Allah’� hakk�yla takdir edememenin’’ tezahürü olarak, genel kapsaml� ku�at�c� kullan�mla ‘’zann’el cahiliyye’’ söz konusu oldu�unda gerisi de çorap sökü�ü gibi sökün edecektir. Her alanda gerisin geri bir gidi�at var! Bir çözülme, bir ba�kala�ma, de�erlere yabanc�la�ma! ‘�nand�k demekle kurtuluverece�ini sanmak!’ (Ankebut 2) bu ça��n ilk önde gelen cahili yarg�s�, zann� olsa gerek! Hele Maide suresindeki (44, 45 ve 47. ayetler) ‘Allah’�n indirdikleri ile hükmetmemek’ vak�as�n�n tezahür, gerek ve sonuçlar� da dü�ünüldü�ünde… Kabir azab�ndan cehennemde bir müddet yan�p ç�k�laca��na, ennihayet cennete kavu�ulaca��na olan senet kabilinden bir inanç haline, vesilesinden �efaatine, veli alg�s�ndan kerametine -ki bunlar, bir türlü izaha kavu�turulamam�� ve her ne kadar ve maalesef, son zamanlar�n muhafazakarl�k ortam�nda h�z�, �iddeti ve etkisi azalm�� olsa da sürüp giden kadim tart��ma ve ayr�l�k noktalar�m�z olarak belirginle�mi� hususlard�r, külleri içinde beklemektedir- kadar hep bu zanlar, kuruntular üzerine in�a edilmi� bilgi ve bilinç halinden uzak bir duygu a��rl�kl� konumlan���n o zamanlar�n cahiliyesinden bir fark� var m�d�r!? Varsa söyleyin!
Tek tek hangi ba�l��� ele alsak, o maddelerin tarifinde, izah ve analizinde elbette daha söylenecek, yazacak çok �ey oldu�u bir gerçektir. Fark etmi�sinizdir, biz genel bir çerçeve çizdik, ayr�nt�ya girmedik! Lakin ‘arife tarif’ kabilinden bunun yeterli oldu�unu dü�ünüyoruz. Sadece, özellikle mukayese k�sm�na yo�unla�al�m, alaca��m�z derslere odaklanal�m istiyoruz. Dedik ya ‘topu taca atmayal�m’ diye, ‘Yok o ayet �una indi, yok buna indi, yok tarihsel, yok biz istisnay�z, o ba�lam ba�ka, �imdi yeri ve zaman� de�il, yok asl�nda kas�t o de�il, yok murad farkl�, yok inanan öyle bir �ey yapar m�, bu ona denir mi…’ kabilinden haz�r paket cevaplarla kimse kendini kurtaramaz! Söyleyin nedir o zaman cahiliyeden fark�n�z!? Cahiliyenin sizden geri kalan�, eksik olan� –ya da fazlas�- neydi!?
Zann m�, teberrüç mü, hamiyyet mi, hükm mü; ayr�ld���n�z, farkl�la�t���n�z yer neresi, var m� böyle gösterilip alt� çizilebilecek, ele al�nabilecek bir fark�n�z, fark�ndal���n�z!? Elbette bu sualleri ‘birinci ço�ul �ah�s’ zamiri ba�lam�nda kullanmak gerek, biliyoruz ve fakat biz de genellikle bu kullan�mlar� tercih etsek dahi, yine de toptanc�l�k yapmamak, etki ve yetkinlikleri her ne kadar az da olsa, çok az�nl�kta da olsalar ‘yi�idin hakk�n� yememek’ ad�na o nisbî fark� vurgulamak da gerekiyor!
Dü�ünsenize ‘haram ama yasal’ terkibi Arap cahiliyesinin de�il 21. yy. Türkiye’sinin yüzde bilmem kaç� müslüman denilen co�rafyas�nda gündem oluyor! O insanlar�n bir dini vard�, atalar yolu vard� din edindikleri; sonuna kadar sadakat gösteriyor, kurallar�na riayet ediyorlard�. �slam gibi mahza ayd�nl�k olan, karanl�klardan ayd�nl��a, zülumattan nura ç�karan bir hakikatin kar��s�na dikiliyorlard� tüm benlikleriyle… Ya bugün, bu co�rafyalar�n ‘müslüman�m diyenleri’ sözüm ona tek dinli, hak dinli olup ‘hepçil’ vaziyette, dön baba dönelim, ‘ne olursa olsun gelsin ve geçsin’ tarz�nda hakla bat�l� kar��t�rm��, hak olan� tahrip etmi� ve s�rt dönmü�, kendi alg�lar�n� ve zanlar�n� din edinmi�, dinini tan�nmaz hale getirmi�, dininin buyurdu�u hiçbir hakikate (emre ve yasa�a) bakmadan her yolu mübah k�lm�� ve üstüne üstlük garanti bir cennet ve af edilme çekini, senedini de bozdurup k�rd�r�p kullanma cür’etini göstermi�tir, göstermektedir. �imdi kim daha cahil, kendini güvende hissetmeye lay�k olan kim!?
Adamlar�n ‘h�lf-ül fudul’ kurumlar�, bizim bugün stk, vak�f, dernek ve cemaatlerin tümünü, topyekün olarak tartar, ask�ya al�r! Her neyi mukayese edersek edelim; ister ekonomik ili�kileri, ister cemiyet hayat�n�, ister ahlaki umdeleri, ister siyaset argümanlar�n�, o cahiliyeden geri kal�r yan�m�z yok! Onlar� geçecek, geride b�rakacak taraf�m�z çok! Bugün hayat�n hangi alan�nda Allah ve O’nun buyruklar� dikkate, kayda al�n�yor, söyler misiniz? Sadece ‘cenaze merasimlerinde’, o da türlü hurafelere gark olmu� olarak!
Toplumun çivisi ç�km��, tepe taklak a�a��lar�n a�a��s�na savruluyorken, toplumda tüm mel’anetler olanca cesaret ve aç�kl���yla alenen i�leniyorken yetkilisinden yetki verenine, yönetenden yönetilene, kimse bu bozulmadan, ba�kala��mdan, dejenerasyondan, savrulmadan, ‘bat�la benzemekten/taklitten/onu geçmekten’ �ikayetçi de�il! Ço�ulculuk, ço�unlukçuluk, görecelilik, kendince ve keyfince ç�kar�mlar (heva ve hevesin ilah edinilmesi) kimseyi rahats�z etmiyor! Ne de olsa domuz, kasapl�k et kategorisinde art�k, paran�n da rengi yok!
Yüzüstü sürünmeye devam Sakarya! Aya�a kalkacak mecal de yok, bundan rahats�z rical de! Durmak yol, yola devam; yolsuzluk yol olduktan sonra! Her ne kadar ço�u beraber �slan�p baz�lar� ayr�yeten ve farkl� olarak kurusa da!
Hani ‘k�yamet alametleri’ beklenir durur ya ortal�k fitne fesat kaynar, zulüm ayyuka ç�km�� iken, i�te o kabilden ortal�k cahiliye alametleri ile dolup ta�m�� durumda! Kimsenin de gocundu�u yok! Herkes kendini iç güveyisinden hallice zannediyor!
Bu yol, yol de�il! Ç�kmaz sokak! Dahas�, sonu uçurum! Hem de ‘gayya kuyusu’! Allah’�n ipine topyekün ve s�ms�k� sar�lmad�kça ve ‘kopmaz kulpa’ s�ms�k� tutunmad�kça! O mevzu bahis cahiliyeden ç�k���n, kurtulu�un yolunu bu �ekilde bize gösteren, o �ahitli�i bize miras b�rakan aziz nebinin (as) yolunu yol edinmedikçe…