
Ahmed KALKAN
TEKF�RC�L�K HASTALI�I �ZER�NE B�R DE�ERLEND�RME
Tekfircilik �tham�n� �iddetle Reddediyorum
Hayat�m�n hiçbir döneminde tekfirci olmad�m, tekfircilerle hep kar�� kar��ya geldim. Onlar taraf�ndan hâlâ suçlan�yor ve baz�lar�nca tekfir ediliyorum. Böyle iken, zandan yola ç�k�p beni tekfirci zannedenleri, Kur’an’�n yasaklad��� sûi zanla hareket ettiklerinden, Rabbimden beni de onlar� da affetmesini diliyorum. Referanduma oy vermeyi dâva adam� Müslümanlara hiçbir �ekilde yak��t�ram�yor, özellikle de tevhidî öbeklerin, öncü �slâmî �ahsiyet ve kanaat önderlerinin medyatik ça�r�larla “evet” kampanyalar� açmalar�n�, hele de bu amelin takva ve ibadet olarak sunulmas�n� �slamî bulmuyor ve tevhidî mücadeleye, Kur’anî �slâm alg�s�na zarar verece�ine inan�yorum. Bununla birlikte, Haksöz’ün A�ustos say�s�nda referandum için oy vermeyi �iddetle ele�tiren bir yazar karde�iniz vasf�yla ve “Baz� Davetçi Müslümanlardan Referanduma Dair Zaruri Aç�klama” adl� bildiriyi imzalayanlardan biri olarak net �ekilde ifade edeyim ki, ben sadece referanduma oy verdi�i için kimseyi tekfir etmedim, etmiyorum. Evet, yay�nlad���m�z ortak bildirideki tüm metni onayl�yorum. Tâ�utî anayasaya oy vermeyi bir te�rî (yasa yapma) olarak, �irk ameli görüyorum. Ama biliyorum ki her �irk ameli insan� mü�rik yapmaz. Mevcut düzeni ve onun �slâm d��� anayasas�n� kabullenmedi�i halde, farkl� te’villerle oy veren mü’minlerin do�ru bir i� yapmad�klar�n� ifade ediyor, ama onlar� mü�rik veya kâfir olarak görmüyorum. Gerekçesini az sonra aç�klayaca��m. Herkes kendi hesab�n� kendisi verecek. Biz sadece uyarma görevimizi yapmakla yetiniriz o kadar. E�er olaya tekfirci yakla��mla bakm�� olsam, kendimle çeli�mi� olurum. Bu arkada�larla karde�lik hukukunu i�letemem, dergilerinde istek üzere ara s�ra da olsa yaz� yaz�p derneklerinde konu�ma yapamam, onlarla karde�çe hakk� tavsiyele�emem. Onlar� namaz k�lmayan öz karde�ime tercih edemem. Hâlbuki dâvâs� Kur’an olan karde�lerimin hepsinin gönlümde apayr� yeri oldu�una öncelikle Rabbim �ahiddir. �nsan sevdi�inin hata yapmas�na râz� olmaz önce. Derdimiz bundan ibarettir.
Gelelim alt�na severek imza att���m bildiriyle ilgili yorumlar�n bu konuyla ilgisine… Haksöz Haber Portal�ndaki yorumcular�n ço�unlu�u direkt veya üstü örtülü �ekilde bildiride tekfircilik görü�ü oldu�u, imzas� olanlar�n evet diyeceklere tekfirle yakla�t�klar� gibi yak���ks�z ve vak�am�zla örtü�meyen bir iddia ileri sürüyorlar. Benim tan�d���m kadar�yla bildiriye imza atanlar�n içinde tekfircilik yapan bir tek karde�imiz bile yok, onlar�n sadece oy verdi�i için bir mü’mini tekfir etti�ini hiç sanm�yor ve kabul etmiyorum. Bildiri metninde referanduma oy verenleri kâfir ilan eden, onlar� tekfir eden tek bir cümlenin olmad���n� da kesin bir �ekilde ifade ediyorum. Tam tersine bildiriye hâkim olan unsur, tevhidî uyan�� sürecinin akamete u�rayaca��, birçok karde�imizin bu gidi�le sistem içi de�i�ime eklemlenme riski alt�na girece�i endi�esidir. Bu tür sistem içine yönelik ça�r�lar�n Kur’anî daveti gölgeleyece�i, flula�t�raca�� ve uzla�ma görüntüsü veren tutumlar�n tevhidî stratejik mücadelemize zarar verece�i ihtimali bizi dü�ündürmektedir. ��te bu amaçla sadece tevhidî kesime yönelik olarak “tevhidî duyarl�l�k ça�r�s�” yap�lm��t�r. Çünkü tevhidî uyan�� sürecinin tarihinde ilk defa bu boyutta sisteme eklemlenme riski gündeme gelmi� ve en tepeden tabana kadar bütün insan�m�z yayg�n bir biçimde bu ku�at�c� riskin tesir alan�na sürüklenmi� bulunmaktad�r. Ayr�ca bu tür tavizci tutumlar�n, ister-istemez tekfircili�i tetikleyece�ini, tekfir hastalar�n�n bu yakla��mlar� tekfir ederek tart��may� daha rahats�z edici boyutlara ta��yaca�� endi�esi ile “aman karde�ler, oy vermeden bir kez daha dü�ünün!” demeye çal���yorum.
Lütfen, “Baz� Davetçi Müslümanlardan Referanduma Dair Zaruri Aç�klama” adl� bildiriyi ele�tirecek karde�ler, tevhidî kesim bu kadar yayg�n biçimde sand��a sürüklenirken, bu kadar zor �artlarda, sadece Allah r�zas� için bir sorumlulu�u yerine getirdi�imiz için bizi tekfircilikle suçlama vebaline girmesin. Bu aç�klamaya ra�men bir daha bizi tekfircilikle suçlayan kimse, bize hakaret etti�ini ve iftira att���n� hesaba kats�n. Biz, fikir tart��mas� yap�yor, Allah için birbirimizi uyard���m�z� dü�ünüyoruz. Derdimiz üzüm yemek, ba�c� dövmek de�il.
Bildirinin nice arkada��n imzas�na sunuldu�u ilk �eklinde ikinci maddenin son cümleleri �u �ekilde idi: “�irk sisteminin, �lâhî vahyi esas almayan anayasa de�i�iklik tasar�s�na oy vermenin, akîdeyle ba�lant�l� bir amel oldu�una inanmakla beraber, herhangi bir kimseyi sadece referanduma oy verdi�i için, niyetini, gerekçesini, te’vilini ya da cehaletini hesaba katmadan tekfir etmenin de do�ru olmad���n� ifade etmek gere�ini duyuyoruz.” Bildiri metninin genel istek üzere k�salt�lmas� uygun görüldü�ü için bu cümle de zaruri kabul edilmeyip sonradan k�salt�lmaya kurban giden ifadelerden oldu. Dolay�s�yla bu cümle, bildiriye imza atanlar�n kabul etti�i bir görü�tür diyebilirim.
S�rât-� müstakîm üzere yürümeye çal��an dâvâ adamlar�n�n yürüyü�lerindeki, yöntem ve söylemlerindeki ifrat ve tefritin ümmete ne büyük zararlar açt���n� görmemek mümkün de�ildir. O yüzden her konuda ölçülü, âdil ve itidalli olmak, alt�n dengeyi elde etmeye çal��mak hepimizin önem vermesi gereken husus olmal�d�r. Yanl��lar�na kar�� ç�kt���m�z karde�lerimize dü�manca söz ve tav�rlar gerçek dü�manlar�m�z� sevindirecek, gerçek Dost’u gazapland�racak ve O Dost’a dost olan dostlar�m�z� derin �ekilde yaralayacakt�r.
�tidale �htiyaç Var
�tidalin yakalanmas�nda, �slâm ahkâm�n�n maksat ve gayelerini anlamaya mâtuf bir ilmî disiplinin varl��� önem kazanmaktad�r. Dengeyi (itidali) elde etmede; derinlikli, hikmetli ve kapsay�c� bir bak�� aç�s� devreye konulmal�d�r. A��r�l�klar� tamponlayabilmek için, hakikatin derinli�ine nüfuz etmede acele etmemek, her gruptan müslümanlarla ve farkl� cemaatlerle diyalog ve kar��l�kl� fikir al��veri�ini önemsemek, hâdiselere çok yönlü ve geni� bakmaya gayret etmek, ara�t�rmaya önem verip taklit ve donukluktan kurtulmak, ahlâken de sab�rl� ve ho�görülü olmak gerekir. Ama, her �eyden önce Kur’an bütünlü�üne vâk�f ve teslim olmak… Bu konularda ilmî derinli�i olan, Kur’an’�, sosyal ve siyasal yap�y�, dünyay� çok iyi bilen, muttakî ve muvahhid ilim sahiplerine ihtiyaç vard�r. Varsa bunlar�n kolektif olarak i�birli�iyle çözüm üretmeleri en önemli görevleridir. Örnek ve öncü bir Kur’an neslinin motoru konumunda olmas� gereken ilim sahiplerinin ortaya ç�kmas�, vahdet içinde hareket etmesi ve toplum içindeki savrulmalar� murâkabe edecek ilmî bir a��rl��� ortaya koymas�, vazgeçilmez bir zorunluluktur.
Tekfircilik Hastal���
Baz� müslümanlar, kendi din anlay��lar�na uymayan bir anlay�� ve inanc�n sahiplerini hemen tekfîr ediyor, dinden ç�kt�klar�n� söylüyorlar. Bu yakla��m Müslümanlar� parçal�yor, birbirine dü�ürüyor, usûlüne göre tenkit ve düzeltme kap�s�n� da kapat�yor. Kaç�n�lmaz olan yorum ve ictihad farkl�l�klar�, bizlerin ayn� safta olmas�n� engellememelidir.Tekfir hastal��� yüzy�llard�r �slâm toplumlar�n�n birle�melerinin önünde en büyük engeldir. Tekfircilik anlay��� Müslüman cemaatleri içten içe kemiren bir virüs olmu�tur. Genelde tekfir, mürcie yakla��m�n�n dine zarar verdi�ine �ahit olan, ona a��r� tepki ile ç�kan, samimi ama ilimde s�� olan hayat tecrübesi yetersiz, sloganc� genç Müslümanlar taraf�ndan gündeme getirilmektedir.
Uluslararas� istikbâr�n yönlendirmesiyle baz� kesimlerin, �slâm dairesi içerisine sadece dört mezhebi koymalar� ve Müslümanlar�n bir k�sm�n� s�rf farkl� mezhep ve f�rkalara mensubiyetlerinden ötürü tekfir etmeleri, ciddi �ekilde yad�rganacak bir davran��t�r. Tekfirci ak�mlar; ümmetin sorunlar�n� çözmek güdüsüyle mi bu i�e kalk��t�lar, �slâmî birlikteli�e katk� sa�lamak ve Müslümanlar�n yarar�na dönük mü hareket ediyorlar, yoksa grup, mezhep taassubu, intikam ve s�� dü�ünceleriyle mi hareket ediyorlar? Tekfir hastal���na yakalanan birisi için öncelik, Müslümanlar�n ümmet �eklinde birli�i ve güçlenmesi de�il; kendi cemaatinin dü�üncesi ve di�er Müslümanlarla yapt��� münazaralarda hakl� ç�kma gayreti olmaktad�r. Bunu da daha çok Kur’an’a parçac� �ekilde yakla��p bir-iki âyet mealinden hüküm ç�kar�p o hükmü muhataplar�na giydirerek, Kur’an bütünlü�ünü ve hikmeti yok sayarak yapmaktad�rlar.
Hâlbuki yüce Allah bize �öyle buyurmaktad�r: “Allah’a ve Rasûlüne itaat edin ve çeki�ip birbirinize dü�meyin. Yoksa çözülüp y�lg�nla��rs�n�z da rüzgâr�n�z/gücünüz gider. Sabredin; �üphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfâl 46); “Hepiniz Allah’�n ipine s�ms�k� sar�l�n ve tefrikaya dü�erek birbirinizden ayr�lmay�n.” Ve unutmay�n; “Allah kalplerinizi birle�tirdi de onun nimeti sebebiyle karde� oldunuz.” (3/Âl-i �mran 103)
Tekfirde a��r�l��a götüren bir husus da; “Kâfire kâfir demeyen kâfirdir.” hükmüdür. Hâlbuki Ebû Hanife bu fetvây�, aç�kça kâfir oldu�u bilinen birisini o haliyle tasdik sadedinde söylemi�tir.
Bu vesileyle tekfir konusunda do�ru görüp kabul etti�im baz� temel kurallar� özetleyerek sizlerle payla�mak istiyorum.
1- Mutlak Küfür – Muayyen Küfür
Mutlak tekfir: Kitap ve sünnette kar��l��� küfür ve �irk olan amelleri i�leyen, fâili belli olmadan "�unu yapan kâfirdir" veya "�unu söyleyen mü�riktir" gibi durumlarda ilim sahiplerinin bu fiillere �ârî’ olan Allah’�n bildirdi�i hükümleri genel anlamda vermesine mutlak tekfir diyoruz. Meselâ Allah’�n indirdiklerine muhalif, �lâhî kanunlar� önemsemeyip ona alternatif hükümler, yasalar koyanlar� genel olarak mü’min kabul etmeyiz. “Te�rî’ (kanun koyma) yetkisi nihai anlamda parlamenterlerin hakk�d�r’ diyen ki�i kâfirdir” deriz. Bu mutlak anlamda bunu diyen herkesi kapsar. Fakat tek tek fertlere indirgedi�imiz (tekfiri muayyen ve mu�ahhas hale getirdi�imiz) zaman durum de�i�ir ve aslen müslüman olan birisi için tekfir etmeden önce �art ve engellerin kald�r�lmas� ve hüküm verme yetkisine sahip özel veya tüzel ki�ilik nezdinde delillerin sâbit olmas� gerekir. Küfür hükmünü vermek için mutlaka delilin hem sâbit olmas� ve hem de delâlet yönünden kesin olmas� gerekir. Dolay�s�yla biz “bu bir �irk anayasas�d�r, buna oy vermek itikad� ilgilendirir, bir Müslüman te�rî anlam�na gelecek �ekilde yasa yapamaz, Allah’�n hükmüne ters bir yasay� onaylayamaz” derken, tek tek bunu yapanlar� tekfir ediyor de�iliz. Belli bir �ah�sla, bir grubu tekfir konusu farkl�d�r; hükümleri ayr� ayr�d�r. Fiille fâil farkl�d�r.
2- Te’vil edilebilecek bir durum varsa, bu te’vil, bizim aç�m�zdan geçersiz ve hatal� da olsa te’vil sahibi tekfir edilmez.
Te’vilde Hata: Te’vil, nass�n delâletini anlamamaktan do�an (hatal�) bir ictihad ya da kar��t�rma sebebiyle, �er’î delili farkl� bir konuma oturtmak, yanl�� yorumlamak demektir. Mükellef, küfür amelini i�ler ve anlamada hataya dü�tü�ü delile dayanarak onu küfür olarak görmez. Öyleyse, bu hatada kas�t �art� ortadan kalkm��t�r. Bunun için te’vilde hata yapmas�, onun tekfirine engel olur.
Bununla birlikte te’vilde yap�lan her hata geçerli bir özür say�l�p tekfire engel de�ildir. Özür say�lan, �er’î delile bak�l�p onu anlamada dü�ülen hatad�r. Özür say�lmayan hata ise, �er’î bir delile dayanmaks�z�n sadece görü� ve hevâdan kaynaklanan hatad�r. Te’vilde hata yap�lmas� durumunda, te’vil yapan kimseye hüccet ikame edildi�inde, o delil bir mü’mini kesinlikle ba�layacak kuvvette kat’îlikte ise, te’vil engeli ortadan kalkar.
3- �ctihadî ve zannî delillerle küfür kabul edilen konularda tekfirden kaç�n�lmal�d�r. Suç, �üphe ile zâil olur; hadler �üphe durumunda dü�er. Tekfir, had cezas� gerektiren suçlardan daha büyük bir suçlamad�r. Ümmetin ve ilim sahiplerinin Kur’an’dan yola ç�karak küfür veya �irk oldu�unda icmâ etmeyip ihtilâf ettikleri yoruma dayal� hususlarda, biz delili en kuvvetli olan görü�, yorum veya ictihad� kabullenmeliyiz. Ama, bizim en kuvvetli delil olarak kabul etti�imiz görü�, ba�kalar�nca kabul edilmeyebilir, delil onlara göre kuvvetli görülmeyebilir.
Hakk�nda farkl� ictihad ve ilim ehlinin farkl� görü�leri olan konularda ise tekfir etmekten kaç�nmak mutlaka gereklidir. Çünkü Akaid, zanna dayand�r�lamaz.
Hakk�nda farkl� ictihad ve âlimlerin farkl� görü�leri olan konularda ise tekfir etmekten kaç�nmak mutlaka gereklidir. Çünkü Akaid, zanna dayand�r�lamaz. Her ictihad, her yorum zann� içerir. Günümüzdeki tekfirle ilgili konular�n ço�u bu kapsamdad�r. Demokrasi bize göre küfür kabul edilebilir. Ama ba�kas�, onun içini farkl� dolduruyor, onu farkl� �ekilde anl�yor olabilir. Her ne kadar onlar�n delili bize çok kuvvetli gelmiyorsa bile, bu te’vil, onlar� tekfir etmemize engeldir. Halktan herhangi bir kimsenin; düzenin devam�ndan yana, tâ�ut kabul etti�imiz kimselere oy vermesi de böyledir. Bu tav�r, bize göre küfürdür, ama sadece oy verdi�i için insanlara kâfir demenin çe�itli mahzurlar� vard�r. Bir �ahs�n yanl���na kar�� ç�k�p onu uyarman�n ve ona do�ru din anlay���n� tebli� etmenin, o kimseye “kâfir” demeden onlarca çe�it yolu vard�r. Mevcut �artlar� ve kar��s�ndaki mü’minlerin imkân�n� de�erlendirmeden; tâ�utlar�n emrinde askerlik yapanlara, mecbur olduklar�nda istemeyerek de olsa mahkemeye ç�kanlara, vahyi reddeden okullara gidenlere veya çocuklar�n� bu tip okullara gönderen ki�ilere, “ikrâh”� yanl�� yorumlay�p baz� pislikleri ve imzalar� formalite kabul edip �irke bula�anlara, ya da sadece tarikata ba�l� oldu�u bilinen, fakat aç�k bir inkâr�, küfrü bilinmeyenlere; bunlarla birlikte “ben Müslüman�m” diyen, Kur’an’�n hiçbir hükmünü inkâr etmeyen, Allah’� ve Peygamberini sevdi�ini tahmin etti�imiz namaz k�lanlara “kâfir” hükmü vermek, yanl��t�r. Bu yanl��l�k; hem ictihadî ve zannî delillerle küfür kabul edilen konularda tekfirden kaç�nma ile ilgili ve hem de a�a��daki maddelerde anlat�lacak hususlar aç�s�ndan de�erlendirilmelidir. Câhilliye toplumunda ya�ad��� için baz� problemlere sahip olan, ama �slâm’� tek din, �eriat’� en do�ru dünya düzeni kabul eden, ama hatal� te’vili veya yanl�� anlad��� nasslar neticesi, savundu�u ve gitti�i yolun “Nebevî bir metod” olmad���n� bilemeyenler �slâm’�n d���na ç�kar�lmamal�d�r.
Dikkat ederseniz, biz bu kimselere “kâfir” damgas� vurman�n yanl��l���ndan bahsediyoruz. Yoksa, bu eylemleri hiçbir �ekilde savunmuyoruz. �çinde zehir olma ihtimali olan bir suyu ölmek istemeyen kimse nas�l içmezse, Allah’�n azâb�ndan korkan kimsenin de özellikle akaid aç�s�ndan �üpheli �eylerden sak�nmas�, % 1 ihtimalle �irk olan husustan kaç�nmas� gerekti�ini, bunun iman� ispat anlam�na geldi�ini belirtiyoruz. Bu eylemlerden baz�lar�n�n küfür oldu�u görü�üne de kat�l�yoruz; ama her küfrün ki�iyi kâfir etmedi�ini ve ihtilâfl� konularda ki�ilere “kâfir” damgas� vurman�n yanl��l���n� belirtiyoruz. Bu insanlar� tekfir edip d��lamak de�il; tevhidi, tüm boyutlarla anlatmaya çal��man�n bizim görevimiz oldu�unu söylüyoruz.
Bununla birlikte; halk ile ayd�nlar (dini iyi bilen ya da bilecek imkân� olanlar), oy verenle oy verilenler, hükmedilenlerle hükmedenler, istemeden mecbur olanlarla isteyerek ve adâlet bekleyerek mahkemeye müracaat edenler, gücü ve imkân� olmayan mustaz’aflarla her imkân� elinde olanlar, câhillerle �slâmî hükümleri ve akaid esaslar�n� bilenler, te’vil ederek bir yoruma kat�lmayanlarla aç�kça �slâmî bir hükmü kabul etmeyenler ayn� kategoride de�erlendirilemez; ayn� �ekilde hüküm verilemez.
4- Suç, �üphe ile sâk�t olur. Tekfir gibi büyük bir suçlama da �üphe ile dü�melidir. Bir ki�i, imandan, ancak imana girdi�i �eyi inkâr etti�i zaman ç�kar. �htimaller göz önünde bulundurularak tekfir hükmü vermekte acele edilmez. Çünkü tekfir suçlamada nihâî noktad�r. Nihâî nokta da �lâhî cezan�n son haddini gerektirir. �htimallerin oldu�u bir hususta ise böyle kesin ve a��r hüküm verilmez.
5- Berâet-i zimmet as�ld�r. �slâm hukukunun genel prensiplerinden biri de budur. Mecelle’de: “Berâet-i zimmet as�ld�r” �eklinde küllî kaide olarak yer al�r. Suçlulu�u hükmen sâbit oluncaya kadar kimse suçlu say�lamaz. Bu kural, en büyük suç olan �irk ve küfür suçunda elbette öncelikli olarak de�erlendirilir. Küfrü ve �irki hükmen ve kesin �ekilde ispatlan�ncaya kadar bir mü’min tekfir edilerek suçlanamaz.
6- �nsan ne ile �slâm’a girerse, onlardan birini inkârla dinden ç�kar. �nkâr edilen �eyin tevhid kelimesinin zarûrî ve kesin izah� veya zarûrât-� diniyeden olmas� gerekir ki, tekfir edilebilsin.
Zarûrât-� dîniyye, yani dinden oldu�u zorunlu olarak bilinen �eyler, ilim sahibi veya halktan câhil olsun herkesin bildi�i hususlard�r. Dinden oldu�u zorunlu olarak bilinen bir �eyi ki�i bilerek inkâr ederse inkâr� sebebiyle o kimse tekfir edilir.
Örne�in haram oldu�unu bildi�i hâlde içki içmenin helal oldu�unu söylemesi gibi.
Zârûrât-� Dîniyyeden oldu�u bilineni inkâr eden kâfir olur, ancak �u durumlardan birinde olmas� müstesnâd�r:
a-�slâm’a yeni girmi� olmas�,
b-Gerçek âlimlerden uzak bir beldede yeti�mi� olmas�,
c-Müslümanlar aras�nda yeti�ip meselenin hükmü kula��na çok tekrarlanmad��� için �slâm’a yeni girene benzer bir durumda olmas�. Bu durumlardan biri veya birkaç� bulundu�u için; inkâr etmi� oldu�u hükmün, Allah’�n Dini �slâmda bulundu�unu bilmemi� olmas� �art�yla müstesna tutulur ve tekfir edilmez. Ayn� �ekilde, dinî veya akîdevî bir konuda bir te’vilde bulunup, farkl� yorumlayarak yorum ve te’vilinde yan�lan bir ki�i de müstesna tutulur, tekfir edilmez. Ya�ad���m�z ülkede ilmî çal��malar�n yeterli �ekilde yap�ld���n� iddia etmek zordur. �stisnâlar d���nda tevhid ve �irk insanlara anlat�lmad��� gibi, Cumhuriyet’ten sonra özellikle iman konusu buland�r�lmaya çal���lm��t�r. Hocalardan ço�unun, insanlara hakla bât�l� kar��t�rarak ve onlara �irki süslü göstererek din anlatt���n� hesaba katmak gerekiyor.
7- Bir kâfiri mü’min sanmakla yap�lacak hata, bir müslüman� kâfir saymakla yap�lacak hatadan çok daha hafiftir. Çünkü Kur’an’da ve sahih hadislerde haks�z tekfir yasaklanm��, ama aç�kça küfürleri belli olmayan ve ben müslüman�m diyen kâfir olma ihtimali olan kimselere Müslüman muâmelesi yap�lmas� yasaklanmam��, tam tersine; ashâbdan ve di�er Müslümanlardan (küfrünü k�smen gizleyen) münâf�klara Müslüman muâmelesi yapmas� istenmi�tir.
8- Kâfir zannedilene kâfir demeyeni kâfir kabul etmemek gerekir. �ki Müslüman, üçüncü bir ki�inin �üpheli durumundan dolay� birbirlerini tekfir etmemelidir.
Günümüzde �öyle bir durumla kar��la��l�yorsunuz: Bir insan, toplumda ba�ka bir insan� tekfir ediyor ve onu kâfir-mü�rik ilan ediyor. Bunu yaparken de te’vile/yoruma ba�vuruyor. Siz de o ki�inin müslüman oldu�una inan�yorsunuz. Yani kar��n�zdaki ki�i, üçüncü bir ki�iyi kendi yorumuyla kâfir sayarken siz de kendi yorumunuzla o üçüncü ki�iyi kâfir saym�yorsunuz. Bu defa kar��n�zdaki ki�i sizi de kâfir say�yor. Sebebi de -ona göre- "kâfire, kâfir" dememeniz, i�te böyle zincirleme bir metotla bir ki�iden hareketle bazen yüzlerce ve binlerce ki�i kâfir say�labilmekte bugün. Biz, bir kimsenin yanl�� kabul etti�imiz hükmüne de�il; Allah’�n hükmüne teslim olmak zorunday�z; O’nun kesin bir ifadeyle kâfir dedi�ini mü’min kabul edemeyiz. Ba�kalar�n�n kâfir dedi�i onu ba�lar, bizi de�il.
9- Kur’an’�n �u ihtar�n� ak�ldan ç�karmamal�d�r: “Ve lâ tekûlû li men elgâ ileykumu’s-selâme leste mü’minâ tebte�ûne arada’l-hayâti’d-dünyâ… (Size selâm verene, dünya hayat�n�n geçici menfaatine göz dikerek, ‘sen mü’min de�ilsin!’ demeyin…)” (4/Nisâ, 94)
10- Haks�z tekfir bumerang gibidir; kar��s�ndaki mü’min oldu�u halde onu tekfir eden ki�inin kendisine bu s�fat döner. Sahih hadis olarak Peygamberimiz’den bu konuda �öyle rivayet edilmi�tir: “Bir kimse di�erine, ‘kâfir’ dedi�i zaman, bu ikisinden biri kâfir olur: E�er dedi�i kimse kâfir ise, adam do�ru söylemi�tir; yok e�er ona dedi�i gibi de�ilse, ona söyledi�i küfür sözü kendine döner (söyleyen kâfir olur).”; “Hiç kimse, bir ba�kas�na ‘fâs�k’ veya ‘kâfir’ demesin. �ayet itham alt�nda b�rak�lan ki�ide bu s�fatlar yoksa, o söz, onu söyleyene döner.”
11- �üpheli durumlardan sak�nmak, her iki hususta ihtiyatl� davranmak gerekir. “Tekfir etti�imiz �ah�s ya kâfir de�ilse?” diye dü�ünülüp yap�lan tekfirin isabet edememesi halindeki feci durum de�erlendirilmelidir.
Muhâtab� tekfir edince “ya kâfir de�ilse?!” deyip ihtiyatl� olmak ve haks�z tekfirde bulununca “kâfir” hükmünün kendine dönece�ini de�erlendirip bu riske girmemek ihtiyat�n bir yönünü gösterir. Bu tav�r, bir kimsenin yapt��� veya söyledi�i �eyin % 99 ihtimalle küfür, % 1 ihtimalle küfür olmama durumunda bile kendini göstermeli, en küçük ihtimali de�erlendirip tekfirden kaç�nmal�d�r. �htiyat�n di�er k�sm� da �udur: Küfür ve �irk ihtimali olan hususlardan �iddetle sak�nmak gerekir. “Ya �irkse ve bunu yaparsam ebedî olarak cehenneme at�l�rsam” diye dü�ünüp milyonda bir ihtimalle bile �irk ve küfür olan �eyi yapmamak lâz�md�r. �üpheli �eylerden kaç�nmak, iman�n ve takvân�n gere�idir.
12- Tekfir hükmü, �ah�slara b�rak�lm�� de�ildir. Zina konusunda gözüyle bilfiil çirkin i�i gören kimse, (bu durum tekfir suçlamas�ndan daha hafif oldu�u halde,) �ahit oldu�u o konuyla ilgili (üç �ahid daha yoksa) hüküm veremiyor. Nas�l olur da buna benzer bir durumda birinin kâfirli�ine hükmedebilir?
13- "Lüzûm-i küfür de�il de, iltizâm-� küfür küfrü gerektirir." Bir kimsenin belli bir davran���, d�� görünü�ü itibar�yla küfrü gerektiriyor, "bunu ancak kâfir olan yapar, söyler" kanaatini veriyorsa buna "küfr-i lüzûmî" denir. Bu durumda ki�i, mezkûr davran���n�n küfrü gerektirdi�ini bilmiyor yahut bunu yaparken kâfir olmay� kast etmiyor olabilir. E�er �ah�s, yapt��� (davran���n�n) ve söyledi�inin küfrü gerektirdi�ini, müslüman�n dinden ç�kmas�na sebep oldu�unu biliyor ve bu maksatla mezkûr davran��ta bulunuyorsa, küfrü iltizam ediyor ve benimsiyor demektir; i�te buna da "küfr-i iltizâmî" denir.
�imdi farkl� dü�ünen, farkl� davran��ta bulunan iyi niyetli, samimi müslümanlarla tart��mak, karde�çe uygun üslupla kar�� fikir ileri sürmek, uyarmak mümkündür, câizdir. Fakat onlar� tekfir etmek do�ru de�ildir. Çünkü bir kimsenin kâfir olmas�n�n �art� iltizamd�r (küfrü benimsemesidir), yahut da söz ve davran���n�n �slâm içinde kalmas�na müsait hiçbir te’vile ihtimal ta��mamas�d�r.
Bu kurala göre bir kimsenin �slâm dairesinden d��ar� ç�kmas� için, küfrü bilerek ve gönülden benimsemi� olmas� gerekir. Ki�i, küfrü gönülden ve bilerek benimsemedi�i müddetçe, onun bir yorum veya davran���, bir ba�kas�na göre dinden ç�kmas�n� gerektiriyor diye o kâfir say�lamaz, böyle bir kimse tekfir edilemez. Te’vîlin (yorumun) usûlüne uygun olarak yap�lmam�� olmas�ndan önemli hatalar do�abilir; böyle yorumlar ki�i ve gruplar�, Allah ve Rasûlü'nün (s.a.s.) murâd� olan �slâm yolundan uzakla�t�rabilir, ancak te’vil bulundukça küfre hükmetmek, te’vil sahiplerini �slâm ümmetinden d��lamak oldukça dü�ünülmesi gereken, sorumluluk getiren bir hüküm olur. Te’vîl, ki�inin �ahsî dü�ünce, ke�if, ilhâm ve temâyülünü vahyin üstüne ç�kar�yor, vahyi geri plâna itiyor, aç�kça veya do�urdu�u sonuç itibâr�yla akl�n ürettiklerini esas alan, hevaya, zanna ve ilhâma dayanan bir dinî kural ve benzeri �ey getiriyorsa bu te’vil sahipleri akaidî bir sapma içindedir.
14- Müslümanl���yla övünen, namaz k�lan, Allah ve Rasûlünü sevdi�i belli olan, bunlarla birlikte günümüz câhiliyesinin etkisinde kalan baz� insanlar�n hükmü hakk�nda susmak en do�ru yoldur. �ctihad ve yorumla tekfir etmenin sak�ncas�ndan ötürü, âlimlerin ve Müslümanlar�n icmâya varamay�p ittifak edemedikleri ihtilâfl� hususlarda muhâtaplar�m�z�n bizim aç�m�zdan delili çok zay�f oldu�undan geçersiz kabul etsek de te’villerini dikkate al�p inkâr etmediklerini hesaba katmak zorunda olarak baz� insanlar hakk�nda susman�n en ihtiyatl� tav�r oldu�unu dü�ünüyoruz. Günümüzde her �ey o kadar kar��m��, “ak”la “kara”n�n d���nda ve bu renklere az-çok benzeyen o kadar “ara ton”lar ç�km��t�r ki, insan�n ak da diyemeyece�i, kara da diyemeyece�i hususlar çokça oluyor. Ve ad koymada en do�rusu susmak diyorsunuz. Baz� insanlar�n ad�n� koyam�yor; “mü’min desen tam benzemiyor; kâfir desen diyemiyorsun” �eklinde sükût etmek zorunda kald���m�z kimseler oluyor. De�i�ik tevillerle felsefi ve ideolojik boyutuyla demokrasiyi savunan, tâ�utlara oy verip meyleden, heykelin kar��s�nda tören denilen âyinlere kat�lan, Atatürk ilkelerine ba�l� kalaca��na dair yemin eden tâ�utî kurumlar� veya tâ�utlar� savunan… nice insan var. Öyle bir toplumda ya��yoruz ki hakla bât�l kar��m��, müslümanla kâfir ay�rt edilemez olmu�tur. Bu haks�z tekfir ve muvahhid Müslümanlar aras�ndaki so�uklu�a sebep olan grup taassubu k�r�l�p ümmet gücüne eri�ince Allah’�n yard�m�na muhâtap olacak bu topluluk, ilim sahibi muvahhidlerin öncülü�üyle Peygamberî usûlle tevhidi tüm topluma tebli� edecek, �irk ve putperestlik net �ekilde insanlara anlat�lacak. Tüm tart��malar bitecek. Hak ve bât�l, tevhid ve �irk �eklinde saflar netle�ince bu insanlar bir tercih yapmak zorunda kalacaklard�r. Ve o zaman onlar�n tercihlerine göre onlara isim vermek kolay ve �art olacakt�r. O günlerin bir an önce gelmesi dilek ve duâs�yla…
Bütün yukar�daki maddeler, (cehâlet, ikrâh ve te’vil sözkonusu olmaks�z�n) Kur’an ve Sünnetin kesin nasslar�nda aç�kça belirtilen herhangi bir küfür inanc�na sahip olan veya Kur’an ve sahih sünnette aç�kça belirtilen insan� kâfir eden davran��lardan birini yapan kimse için geçerli de�ildir.
Yaz�n�n daha fazla uzamamas� için bu maddelerin içeri�i delilleriyle geni� çapta ele al�namad��� için yanl�� anla��lmalara müsaittir. Dikkat edilmeli.
Selam ve dualar�mla…
Dipnotlar:
1- �irk ve mü�rikler pisliktir. Bk. 9/Tevbe, 28
2- Buhârî, Edeb 73; Müslim, �man 111
3- Buhârî, Edeb 44