28-12-2024 20:36

�ttegullah��n �zinde Bir �m�r

Kur�an��n tamam�n�n de�il, bir suresinin ve hatta ayetinin bile de�il, tek bir kelimesinin bir hayat� nas�l �ekip �evirdi�inin, bir insana nas�l y�n/istikamet kazand�rd���n�n canl� tan�kl���n� ifade ediyor onun hayat hik�yesi� �ahin �zda� a�abeye rahmet duas�yla...

Ýttegullah’ýn Ýzinde Bir Ömür

Babas�n�n camideki vaazdan eve ta��d��� “�ttegullah” ikaz-� ilahisi temelinde edindi�i ilk �slami hassasiyet nüvelerini hayat�n�n yol az��� edinmi� Erci�li bir Kürt çocu�unun, Köy Enstitüsü kültürüyle yeti�mi� ö�retmenlerin görev yapt��� yat�l� bölge okulunda ya�ad�klar�, 28 �ubat sürecinde “irtica”dan ihraçla noktalanan komutanl�k dönemi an�lar� ve en önemlisi tasavvuftan tevhide uzanan sorgulama ve ar�nma, Kur’ani/Nebevi çizgiyle tan��ma süreci… 

Yaz� ve sohbet çal��malar�yla tan�d���m�z �ahin Özda�’la s�rad��� hikâyesini konu�tuk.

Röportaj: �ükrü Hüseyino�lu /�ktibas Dergisi

Tek parti döneminin sonradan “Ö�retmen Okullar�”na dönü�türülen me�hur “Köy Enstitüleri”nden mezun olan ö�retmenlerin görev yapt��� yat�l� bölge okulunda ba�layan okul hayat�, askeri okul, rütbeli askerlik, 28 �ubat sürecinde ordudan “irtica” gerekçesiyle ihraç ve tüm bu süreçlerde �slam’� anlama ve ya�ama çabas�… �lginç ve ibretlerle dolu bir hayat hikâyeniz var. �uradan ba�layal�m dilerseniz: Aileden geleneksel formda da olsa �slami altyap� edinmi� bir Kürt çocu�u olarak, “Köy Enstitüsü” kültürü alm�� ilkokul ö�retmenlerinizden nas�l bir yakla��m gördünüz? 

�ahin Özda�: Öncelikle; bizi yoktan var eden âlemlerin Rabbi, yegâne büyük olan Allah’a (cc) hamd olsun. O’nun kulu ve elçisi Nebimiz Muhammed’e (sav) ve O’nun menheci üzere hareket eden sad�klara, salihlere, âlimlere, kalemleri, dilleri, mallar� ve canlar� ile cihad edenlere, anlatt�klar�m� okuyanlara ve yeryüzünün tüm mazlumlar�na selam olsun! Es selamualeyküm ve rahmetullah. 

Muhterem �ükrü karde�im, bana konu�ma f�rsat� verdi�iniz için Allah (cc) sizden raz� olsun. Uzunca sorular�n�za ne kadar bir uzunlukta cevap vereyim diye dü�ünüyorum. Her nedense, ne zamanki Köy Enstitüleri mevzubahis oldu�unda Tevhid-i Tedrisat Kanunu, koruma kanunlar� ve bunlar�n kar��s�nda ilahi kanunlar yani Kur’an’�n kanunlar� akl�ma gelir. Cumhuriyet yönetiminin ba�lamas�yla e�itimi laik temele oturtan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla birlikte e�itim-ö�retim birli�i ad� alt�nda �slam’�n ö�retilmesini yasaklayan ve ö�retim-e�itimi tamamen bat�l�la�t�rmay� amaçlayan, k�z-erkek karma e�itimi öngören bir uygulama hâkim k�l�nd�. Esas�nda bu “tefrik-i tedrisat” kanunu, toplum ve devleti �slam’dan koparmay�, me�um 10. Y�l mar�lar�nda “15 milyon genç yaratt�k her ya�tan” ifadelerinde dile getirdikleri üzere nesli bat� tu�yan� temelinde yeniden formatlamay� hedef almaktayd�. 

Köy Enstitüleri’nin mimar� olan Hasan Ali Yücel, as�l �öhretini Millî E�itim Bakanl��� yapt��� 1938-46 y�llar�nda yakalar. Ömrünü ikbal aray��lar� ile tüketen Hasan Ali, devrinin liderlerini bir gölge sadakatiyle takip eder. Zira o y�llarda ikbale giden yol Çankaya’dan geçmektedir. Ne var ki Çankaya ay�klay�c�d�r. Yücel bu yol ay�r�m�nda ikbali de�il dinini terk eder. Bakanl��� döneminde Köy Enstitüleri’ne ö�retmen yeti�tirmek için Ankara Hasano�lan’da Yüksek Köy Enstitüsü açar. 1951 y�l�nda Van’�n Erci� ilçesinde aç�lan “Erci� Köy Enstitüsü” ile bu say� 21’e ula��r.

Buraya kadar k�saca anlatmak istedi�imin özeti �udur; Erci�’te ilk ve ortaokulu okudu�um y�llarda okulumuzun ö�retmenleri, genellikle Köy Enstitüsü ve bunlar�n devam� mahiyetinde ayn� e�itim müfredat�na tabi tutulan Ö�retmen Okullar�’ndan mezun ö�retmenlerdi. Bunlardan bir veya ikisini saymazsak büyük bir ço�unlu�u en hafif tabirle dinden, imandan, Kur’an’dan yoksun olman�n ötesinde, �slam’a kar�� dü�manca tav�r alan kimselerdi. S�n�f�m�n en ba�ar�l� ö�rencisiydim. Esas�nda ba�ar�l� olmam, benim zeki ve çal��kan olmamdan kaynaklanan bir durum de�ildi. Di�er çocuklara göre okuma ve yazmay� çabuk sökmemdeki sebep, Kürt olmama ra�men Kürtçe bilmeyip Türkçe bilmem, okulumuzun yüzde doksan dokuzunun ise hiç Türkçe bilmeyen Kürt çocuklar�ndan müte�ekkil olmas�yd�.

Sizin ilkokulda ya�ad���n�z “�ttegullah” an�n�z çok �ey anlat�yor. Baban�z�n camide dinledi�i bir vaazda dile getirilen Kur’an’�n bu ifadesi, bütün bir hayat�n�z� da �ekillendirecek �ekilde iz b�rakm�� sizde. Bu an�n�z� dinleyebilir miyiz?

Babam bir cuma günü Erci�’in Büyük Camiinde bir hocaefendinin vaaz�nda “�ttegullah” (Allah’tan ittika edin, sak�n�n) Kur’ani ikaz�n� manas�yla beraber dinleyince çok etkileniyor. Bu olay� evimizde anlatt���nda babama sormu�tum, baba “�ttegullah ne demek” diye. Demi�ti ki, “O�lum, Allah’tan kork demektir. E�er Allah’tan korkmaz, namaz k�lmaz, oruç tutmazsak, Allah’�n emirlerini yerine getirmezsek, Allah bizden raz� olmaz, cezaya müstahak oluruz.” Bu beni çok etkilemi� olacak ki, okula ba�lamadan önce soyad�m� ezberlemek yerine “�ttegullah”� ezberlemi�tim. 

Ö�retmenimiz, Köy Enstitüleri’nin devam� olan Ö�retmen Okullar� mezunu, �slam’a aç�k dü�manl�k yapan ateist ve “ataist” birisiydi. Ben ise, ilkokul dördüncü s�n�fta babam� takip ederek, ittegullah kelimesinin zihnimde meydana getirdi�i etkiyle namaz k�lmaya ba�lam��t�m. Ramazan aylar�nda ise orucumu hiç aksatmazd�m. Oruçlu oldu�um günlerin birinde lavaboda su içen ö�rencinin birine çocuk akl�mla “Ramazan ay�nda su içilmez, Allah (cc) seni cehenneme atar, ittegullah!” dedi�imde, o anda lavabolar� temizleyen “C��al” (Kürtçe hayvan ad�) lakapl� okul hademesi (hizmetli) taraf�ndan ö�retmenimize �ikâyet edildim. Ö�retmenimizin, iri k�y�m “Eko” lakapl� ö�renci vas�tas�yla a�açtan k�rd�r�p s�n�fa getirtti�i kal�n bir ya� çubukla abart�s�z yar�m saat beni dövdü�ünü, hatta o kadar ki dayak yüzünden halsiz kal�p plastik çöp sepetinin içine dü�tü�ümü hat�rl�yorum. 

Ö�retmenimden dayak yerken sürekli “�ttegullah ö�retmenim! �ttegullah!” diyerek ç��l�k att���m�, halsiz dü�tü�ümde ise “ittegullah, ittegullah!” diyerek say�klad���m� hat�rl�yorum. Çocuk akl�mla ne bileyim ö�retmenimin dinsiz/imans�z birisi oldu�unu. Ben “�ttegullah” dedikçe, o sonunda Rabbimizin ismini duyuyor ya, her duymas�yla daha da hiddetlenerek daya��n �iddetini de gittikçe art�r�yordu. Bir taraftan küfür e�li�inde a�aç dal�yla hadsiz hesaps�z dayak yerken, öbür taraftan da çöp sepetinin içinden ç�kmaya çal���yordum. Nihayet bay�lm���m. Teneffüste “Arvasi” soyadl� iki karde�in ba��m� ve yüzümü so�uk suyla y�kamalar�ndan sonra ancak kendime gelebilmi�tim.

Hayat�n�z boyunca “�ttegullah” ikaz-� ilahisi gere�i hep bir aray�� içinde olmu�sunuz. Uzun y�llar süren bir tasavvuf döneminiz var. F�tri aray���n�z�n mutmainlik dura�� olan Kur’ani/Nebevi bilinçlenme süreci nas�l ba�lad�?

Sorunuzun sonundan ba�layarak cevap vermek gerekirse; benim için Kur’ani/Nebevi bilinçlenme süreci, 30 y�l iki ayr� tarikat içinde ya�ad���m hayat�n ölçülerini, yani kendimi, kimli�imi 30 dakika de�il 7 y�l sorgulamamla ba�lad�. Evet, kendimi sorgulama i�i 1994-2001 y�llar� aras� tam 7 y�l sürdü. Öyle kolay de�il! Koca 30 y�l ya�an�lan bir hayat�n içinde beyninizde paslanm�� m�h misali saplanm�� bir anlay��� ve bu anlay���n ö�retilerini öyle kalbinizden, gönlünüzden tamamen söküp atmak 30 dakikada olmuyor. Elbette ki sökerken çok da g�c�rt�lar duyars�n�z. Gerçekten hiç kolay de�il. Gece gündüz okuyordum, gecelerin dili olsa da konu�sa! Önemli olan kiraya verilen akl� en az�ndan birkaç dakikal���na veya birkaç günlü�üne de olsa geri alabilmek, akl�n kendinizin oldu�una inanmak, kendiniz oldu�una inanabilmek, akl�n�z� ba��n�za almak. Bunun için de akünün motora ilk hareketi verdi�i gibi 30 y�l durdurulmu� bir zihne ilk hareketi vermek için mutlaka bir elektri�e, bir titre�ime, bir etkiye ihtiyaç oldu�unu dü�ünüyorum.

��te böyle çözümlenmeyen dondurulmu� bir zihinle y�llar y�llar� kovalay�p giderken, hayat�m da tasavvuf adl� “din içindeki din”in belirledi�i bid’at ibadetler üzere ak�p gidiyordu. 1994 y�l�n�n böyle bir gününde, �stanbul’da rütbeli asker olarak görev yaparken, her zaman gitti�im gibi yine bir �eyler ö�renmek için bir pazar günü sivil k�yafetle Ümraniye’den dolmu�la Üsküdar’a, Üsküdar’dan vapurla Eminönü’ne, Eminönü’nden Fatih’e gidiyordum. Üsküdar’dan Eminönü’ne vapurla geçerken tan�mad���m adam�n birisi elime gazete tutu�turmaya çal��t�, pek de oral� olmad�m. Ama adam pes etmedi, gazeteyle beni dürttü. Dürtünce de almak zorunda kald�m. Allah ondan raz� olsun, adam� �imdi görsem tan�mam bile. �öyle gazeteye yandan bak�nca üstünde “Selam” gazetesi yazd���n� gördüm. Çakt�rmadan gazetede sakall� bir yazar aramaya ba�lad�m. Allah selametlik versin, Mehmet Pamak abinin “Ölçü” ismindeki yaz�s� inan�lmaz derecede dikkatimi çekti. Çünkü bu gazetedeki yaz� düpedüz benim hayat�m�n ölçülerini sorguluyordu. Böylece hem Selam gazetesine abone oldum ve hem de Mehmet abinin ilk kitab� olan 1994 bas�ml� “Kö�eli Yaz�lar” kitab�n� vakit kaybetmeden al�p okumaya ba�lad�m. 

�unu da ifade etmek istiyorum; 30 y�l tasavvuf anlay���n�n kitaplar�n�, bir de gramerler dedi�imiz sarf/nahiv kitaplar�n� ve Arapça tefsir olan Celaleyn tefsirini saymazsak ilk okudu�um gazete “Selam”, ilk okudu�um kitap “Kö�eli yaz�lar”, ilk okudu�um dergi ise “�ktibas” dergisi olmu�tu. Galiba o okudu�um ï¿½ktibas dergisi 2001 y�l�na ait olup ön kapa��nda Y. Nuri, E. Yüksel ve H. Mezarc�’n�n resimleri vard�. Kapa��n üstünde de “Ramazan geldi, mehdilere mesihlere gün do�du” diye yaz�yordu. Derginin içinde ise yanl�� hat�rlam�yorsam ilk ba�ta Hüseyin Alan beyin “Gavurgala�mak” üzerine kaleme ald��� yaz� vard�. Allah rahmet etsin, Ercümend Özkan abiyle diyalo�unu konu edinen, çok da etkisinde kald���m bir yaz�yd�. 

Böylece 2001 y�l�nda Kur’ani/Nebevi bilinçlenme sürecim de ba�lam�� oldu elhamdülillah. Müsaadenizle �unu da not dü�mek istiyorum: Ölümleri saymazsak hayat�mda iki sefer kabristan ziyaretinde bulunmu�umdur. Birincisi, tarikat müntesibi bir ki�i iken mür�idim olan zat�n �eyhinin �stanbul Edirnekap�’da bulunan mezarl�ktaki kabrinin tam önünde dikilerek, çok sevab� olur diye anlat�ld���ndan kimin için k�ld���m� bilmeden, iki rekât namaz k�lm��t�m. �kincisi ise “gavurgala�mak” yaz�s�n� okuduktan sonra Ankara Kar��yaka’da bulunan mezarl�kta Ercümend abinin kabrini, “gavurgala�madan” dersimi ald���m�, akl�m�n emniyetine vurulan darbeleri, kelepçeleri k�r�p parçalad���m� kendime hayk�rabilmek için ziyaret etmi�tim. Bu bak�mdan kelepçeleri k�rarak akl�n�n yeniden ölçümünü yapabilmek için insanlar�n mutlaka bir metreye ihtiyac� vard�r. ��te o metre vahiydir, i�te o metre Kur’an’d�r.

Tasavvuf döneminize dönecek olursak, sizi tasavvufa yönlendiren saik ne oldu? Salt tarikata intisab edip �eyhin verdi�i görevleri yapan bir mürid mi oldunuz yoksa tasavvufi eserleri okuyup literatürü ö�renmeyi amaçlayan bir gayretiniz oldu mu?

Beni tarikata iten sebep neydi? Esas�nda beni tarikata iten birçok sebep vard�. Bu sebeplerin en ba��nda öncelikle �ttegullah kelimesini çocuk akl�mla “Allah korkusu” �eklinde anlamam, dü�üncelerimin üzerinde büyük bir iz b�rakm��t�. Bu dü�ünce y�llarca sürüp gitti. Asl�nda ben kendime beni “Allah’�n elinden, azab�ndan ve gazab�ndan” kurtaracak bir kay�r�c�, bir torpilci ar�yordum!

Daha sonra “Askeri okul” dönemimde namaz konusuna ne kadar dikkat etti�imi gören birkaç arkada��m bu titizli�imin sebebini sorduklar�nda, ba��mdan geçen bu olay� anlatarak içimde Allah’�n beni cehennemine ataca�� korkusunun oldu�unu söyledim. Bu arkada�lar�m babam�n beni korkuttu�u kadar bunun hilaf�na çok büyük bir müjde verir gibi filan yerde evliya dedikleri bir zat�n oldu�unu duyduklar�n� söylediler. Hatta ona gidip elini öpüp tövbe alarak ona ba�lananlar onu yard�ma ça��rd�klar�nda, o onlar�n yan�nda olsun olmas�n, onlara her an yard�m edece�ini, onlar� uzaktan da olsa görebilece�ini, gayb� bilece�ini, öldü�ünde ahiret hayat�na etki edebilece�ini, Allah’�n yan�nda, kendisine ba�l� olanlara �efaat edip onlar� (ha�a) Allah’�n elinden kurtar�p cennete ataca��n� anlatt�lar. Ben de böylece o “Allah’�n evliyas�!” dedikleri mür�idin gidip elini öpüp tövbe alarak, ona intisab edip 30 y�l�m� heder ederek dönülmesi güç bir yola girdim. Hani nas�l derler; “D��ar�dan gördüm ye�il türbe, içine girdim esta�furullah tövbe.” Bize tövbe etmeyi nasip eden Rabbime hamdolsun.

Sorunuzun devam�na verece�im cevaba dönecek olursak; b�rak�n mür�idimi, mür�idimin küçücük çocuklar�n�n bile bunlar seyidlerdendir, Peygamberimizin sülalesindendir dü�üncesi içinde bana vermi� olduklar� her görevi nefsimi temizliyorum ad�na yerine getirmeye çal���yordum. Beni Allah’a ula�t�r�r, beni Allah’a yakla�t�r�r, beni Allah’�n yan�nda kay�r�r, bana torpil geçer, Allah dostunu k�rar m�? Elbette k�rmaz diye dü�ünüyordum. Onun için ben de hesap günü ba�l� oldu�um mür�idim bana �efaat edip beni Allah’�n elinden, cehennem azab�ndan kurtaracak diye bekliyordum ve en alas�ndan hizmet anlam�nda tüm görevlerimi yerine getirmeye çal���yordum.

Hatta müsaade ederseniz �u an�m� da anlatmak istiyorum; komutanl�k yapt���m y�llarda, y�ll�k iznimi kulland���m bir yaz ay�nda nas�l bir ak�l tutulmas� ya�am�� olaca��m ki gariban ya�l� babam�n ekinlerini biçmek yerine solu�u hizmet amac�yla mür�idimin köyünde alm��t�m. Verdikleri emre göre bazen f�r�nda, bazen bahçede, bazen de saman ta��makla nefsimi tezkiye amac�yla, mür�idimin de gözüne girerek cenneti garanti etmeye çal���yordum. O günde 10-12 ya��ndaki Seyid (!) bir çocu�un emriyle saman ta��ma i�ine ba�lam��t�m. Baya�� yorulmu� olaca��m ki ö�le ezan� okunur okunmaz hemen camiye mür�idimin esrarengiz, yar�m kapal�, imal� (�çinden geçenleri biliyorum ha! Günahlar�n� biliyorum ha! Gayb� biliyorum ha! anlam�ndaki) süzgeçli bak��lar� alt�na ko�mu�tum. Namazdan sonra camiden geç ç�karken çakt�rmadan, kimseye görünmeden i�ten kaytaray�m demi�tim. Ancak seyid çocuk beni “ula üçkââtç� nereye gidiyorsun?” diyerek yakalay�p geri saman ta��maya götürmü�tü. Maalesef o gün nefsimi temizleyememi�tim, çünkü komutan oldu�um gururuyla pek de kimsenin olmad��� saman ta��ma yerinde çocuk elimden zor kurtulmu�, ben de birli�ime geri dönmü�tüm.

Tasavvufi eserleri okuyup literatürü ö�renmeyi amaçlayan bir gayretiniz oldu mu sorunuza gelince; hemen hemen bütün tasavvufi eserleri okudum ve okuduklar�m� da yayarak anlatmaya çal��t�m diyebilirim. Bu (ha�a) yazd�r�ld�! dedikleri kitaplar�n içinde ço�unlukla asl� astar� olmayan yalanlar, gayb� bildiklerine dair y���nlarca uydurmalar, hurafeler, safsatalar, gayri ahlaki hikâyeler tasavvuf edebiyat�n�n en önemli bölümlerini olu�turuyordu. Do�uda me�hur bir söz vard�r: “Yalan�n binas� yok, insaf kald� söyleyende.” Ancak bu kitaplarda yalan çok, fakat insaf hiç yok. Bu kitaplar; Delali Hayrat �erhi, Kara Davud, Müftehul Kulüb, Müzekkin Nüfus, Füsüs’ul Hikem, Mesnevi, Marifetname gibi kitaplard�. Hatta günümüzde çokça ciltler halinde yay�nlanan bir kitab�n 2. cildinin Fihrist bölümünü iki gece uyumadan haz�rlamaya çal��m��t�m, Rabbim beni affetsin.

Bugünden geriye bak�nca sizden �slam’la tasavvufu mukayese etmenizi rica etsem, k�saca hangi hususlara de�inirsiniz?

Evet, �slam ve Tasavvuf. �slam dini veya ondan apayr� bir yakla��m olan tasavvuf. Ancak Tasavvufu bir ö�reti veya felsefe olarak tan�mlayanlar da mevcuttur. Kanaatimce Tevhid dini ile Tasavvufu birbirine muhalif iki ayr� din olarak tan�mlamak daha do�ru olur. Hatta bazen arkada�lar�m benim tevhidi iyi bildi�imi dü�ünerek bana hitaben bu bildiklerimi nas�l ö�rendi�imi sorduklar�nda: “Ben tasavvuf dininden ve temel ta�� olan vahdeti vücud ö�retisinden bildiklerimin tersini söyledi�imde tevhid ortaya ç�k�yor” diyordum. Tasavvufun bünyesinde �slam’�n ahlak ve ibadetlerinden parçalar bulunmas� onu �slami k�lmaz. Temel ö�retileri itibariyle �slam’dan ayr��an ciddi boyutlar� söz konusu.

�slam dini ile tasavvufu mukayese etmeye gelince; ï¿½slam dininde; tevhide iman etmek, namaz k�lmak, oruç tutmak, haccetmek, dua etmek, yard�m istemek, tevbe etmek, zikretmek, gayba iman etmek gibi ibadetleri (kulluk ve itaatleri) ve bu ibadetlerin s�n�rlar�n� yaln�zca Allah (cc) belirlemi�tir, Rasul (sav) de prati�e dökerek göstermi�tir. Bunlar mütekâmildir, de�i�tirilmeye veya düzeltmeye hiçbir zaman ihtiyaç olamaz. Tasavvufta ise; Rabbimizin bildirdi�i ve Rasulü’nün uygulad���ndan ba�ka ibadetler belirlenip insanlardan yerine getirmeleri istenir. Rab�ta yapmak, zikir çekmek (zikretmek de�il), tevbe almak (tevbe etmek de�il), hatme yapmak. Gavs, kutub gibi, kendilerinde ilahi vas�flar vehmedilen arac�lar (ara ilahlar) ihdas etmek, bunlar� kendilerini Allah’a ula�t�r�c� vesile bilmek, dünya hayat�nda “medet (yeti�) ya gavs” diye nida ettiklerinde onlar�n yard�ma geleceklerine inanmak. Bu “ara ilahlar�n” ahiret hayat�nda kendilerine �efaat edeceklerine inanmak gibi y���nlarca �irk inan�� ve ameli söz konusudur.

Rabbimiz, Neml suresinin 65. ayetinde Peygamberimize hitaben “De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan ba�ka kimse gayb� bilmez. Onlar ne zaman diriltileceklerinin de fark�nda de�illerdir (bilmezler)” buyurmaktad�r. Ve yine Rabbimiz, En’am suresi 50. ayetinde “De ki: Ben size, Allah’�n hazineleri yan�mdad�r, demiyorum. Gayb� da bilmem ben. Ben size, ‘bir mele�im’ de demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyuyorum. De ki: Körle, gören bir olur mu? Hala dü�ünmüyor musunuz?”

��te bizler tarikata ba�l� ki�ilere anlat�yoruz ve diyoruz ki; bak�n�z, sizin veli diyerek “ara ilah“ konumuna ç�kard���n�z kimseler bir tarafa, Rabbimiz Rasulü’nün bile gayb� bilemeyece�ini söylüyor. Yunus suresinin 49. ayetinde “De ki: Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim…” ifadeleriyle Rasulü’nü bize tan�tan Rabbimizin bu beyanlar�na ra�men sizler nas�l olur da gavs, kutub dedi�iniz insanlar�n kâinatta tasarruf sahibi oldu�una, insanlardan zararlar� savabildi�ine inan�rs�n�z? Onlar� bu �ekilde dü�ünmeye, ak�llar�n� kullanmaya ça��r�yoruz.

Tasavvuf anlay���ndan Kur’ani/Nebevi usul’ud din çizgisine yönelmekle, olmas� gerekti�i üzere �slam’�n akidevi temelli siyasi bilinç ö�retisini de kavray�p içselle�tirdi�iniz anla��l�yor. Bugün birçok ki�i ve çevrenin, usul’ud din ile akidevi temelli siyasi bilinç ve yöntem konular�nda bütüncül bir kavray�� ortaya koyamad���n� görmekteyiz. �slam’� Kur’an-Sünnet temelinde do�ru anlamaktan söz edip di�er yandan demokrasi havarili�i yapanlar az de�il. “Uydurulmu� din”den söz ettikleri halde “uydurulmu� anayasalar” diye bir gündemleri olmayanlar malumumuz. Bu konuda neler söylersiniz?

Evet, indirilmi� din/uydurulmu� din. Acaba indirilmi� din derken, kitab�n�n içinde hüküm, kanun, kural, yasa, nizam, düzen bulunmayan esass�z, hesaps�z, kitaps�z bir din mi? Yeryüzünde kitab�, kitab�n içinde yasas�, esas�, cezas� olmayan bir din, bir düzen mevcut mudur? Hristiyanlar�n tahrif edilse de �ncil’i, Yahudilerin Tevrat’�, tasavvufun rab�ta, hatme, tevbe almak (!) gibi yasalar�n�, kanun ve kurallar�n�, nizam ve düzenlerini anlatan kitaplar� bile var. Öyleyse “indirilmi� din” de Rahman suresinde geçer; “Güne�e ve Ay’a bir hesap koyan”, bir düzen koyan Allah, emrine amade k�ld��� insan için bir düzen belirlemez mi? Ebette ki belirlemi�tir. Hem de günümüzde insan akl�yla kurulan tüm �irk düzenlerini, tüm ta�uti düzenleri y�kan, yakan, parçalayan, yerle yeksan eden bir düzen belirlemi� ve bildirmi�tir. O da �slam �eriat� düzenidir, elhamdülillah.

�nsanlar taraf�ndan uydurulmu� demokrasi gibi �irk dinlerinin bile bir tak�m yasalar�n�, kanun ve kurallar�n�, ilke ve ink�laplar�n� yazan anayasa kitaplar� varsa, ki vard�r, Allah’�n dininin kitab� nas�l olur da insanlara yasa bildirmez? Uydurulmu� dinlerin yasalar� hayat�m�z� ku�at�rken, bir “deve sidi�i” konusuyla gündemi i�gal edenler acaba niçin hükümlerle dolu Kur’an’�n ana-yasa olmas�na bigâne kal�yor, destek vermiyor, önayak olmuyor? Bilen karde�lerim bir zahmet aç�klasalar da ayd�nlan�versek! 

Müslümanlar, Allah’a iman etmenin ancak ta�uttan kaç�nmakla, onu ve insanlar için vahyin hilaf�na belirledi�i yasalar�n� onaylamamakla mümkün oldu�unu iyi bilirler. Dolay�s�yla be�eri nizam, düzen ve hükümleri tan�mak,  desteklemek, onlara kar�� sevgi beslemek, o kanun koyucular� ilah olarak tan�maktan, Allah’a �irk ko�maktan ba�ka hiçbir anlam ifade etmez. Bu nedenle tüm ta�utlar ve ta�uti düzenler reddedilip inkâr edilmedikçe on binlerce defa Kelime-i Tevhidi söyleyerek Allah’a gere�i gibi iman etti�ini beyan etmek mümkün de�ildir. �unu rahatl�kla söylüyorum ki vahyin d���nda uydurulan her anayasa bat�ld�r, fah�ad�r, münker olup, inkâr� ve reddi gereklidir. 

Bize hayat veren, görme ve i�itme duyular� bah�eden, bizi r�z�kland�ran yaln�zca sensin Rabbimiz amenna. Ancak sen bize ait olan bu hayat�n �u �u i�lerine kar��mayacak, �u taraf�n� görüp bu taraf�n� görmeyeceksin diyebilir miyiz? O zaman bu kitab�n ad� “hayat kitab�” olabilir mi? Bu kitap hayatta olanlar� uyarmak için indirilen bir kitap olabilir mi? Bu kitap Allah’�n kitab� olabilir mi? Böyle mi olur Kur’an’� anlamak?

28 �ubat’a “irticac�” bir rütbeli olarak TSK’da tan�kl�k eden birisiniz. Tan�k olduklar�n�z, ya�ad�klar�n�z ve ihraç sürecine dair k�saca bir de�inide bulunabilir misiniz?

Asl�nda Türkiye cumhuriyetinde yap�lan her bir darbenin öncelikle “�slami dü�üncesinin yükseli�ine” kar�� yap�ld���n� dü�ünüyorum. Zaten Türkiye’de ilk darbe de, 1924 y�l�nda sembolik de olsa �slam birli�ini temsil eden halifeli�e vurulmad� m�?

28 �ubat sürecinde “�rticai faaliyet içindedirler” denilerek ordudan at�lan Subay ve Astsubaylar, kimi e�i örtülü oldu�u için, kimi de namaz k�ld��� için YA� karar�yla TSK’dan at�ld��� bilinmektedir. Ben de hem namaz k�ld���m için ve hem de e�im örtülü oldu�u için o süreçte TSK’dan emeklili�ime iki ay kala at�lm��t�m. �öyle geriye dönüp bakt���mda elhamdülillah iyi ki at�lm���m diyorum. Çünkü yeniden okuyup dü�ünerek kendimi, gidi�at�m� sorgulama imkân� buldum. Ordudan at�lmam�n her ne kadar ilk ba�larda benim için olumsuz oldu�unu dü�ündüysem de, sonras�nda Rabbimin benim hakk�mda hay�rlar takdir etti�ini bizzat görüp ya�ad�m. Çünkü Kur’an’la tan��t�m, Tevhid’le tan��t�m elhamdülillah.

Asl�nda benim ihraç sürecim zannedersem 28 �ubat sürecinden 8 y�l önce ba�lam��t� diyebilirim. TSK’da onlar�n tabiriyle “dinci” komutan olarak tan�nd���mdan, takibim yap�larak yan�ma yakla�an arkada�lar�m� da tesbit amaçl� bir dü�ünceyle kayd�m� sildirmeyi geciktirmi�lerdi. Bu sebeple de birçok rütbeli Subay/Astsubay arkada��m�n benden önce TSK ile ili�kilerini kesmi�lerdi. Bunu bilen arkada�lar�m�n ço�u veba mikrobundan uzak durur gibi yan�ma yakla�maktan uzak durur olmu�lard�. �öyle bir an�m� anlatmak istiyorum: 

1992 veya 93 y�llar�yd�. �stanbul/Ümraniye’de görev yaparken at�l bir depoyu Mihrabl�, Minberli bir Mescide çevirmi�tim. Cuma günleri bu Mescidde hutbe okuyup namaz k�ld�r�yordum. Birli�imize yeni üst rütbeli bir komutan atanm�� ve bu komutan Cuma günü etraf� denetlemeye ç�km��t�. Namaz bitimi toplu halde Mescidden ç�karken kar�� kar��ya gelmi�tik. Grubun önünde ben oldu�umdan �ahs�ma hitaben öfkeli bir �ekilde: “Böyle topluca nereden geliyorsunuz?” diye sordu. Ben de mescidde Cuma namaz� k�ld���m�z� söyledim. “Neden topluca k�l�yorsunuz?” diye sordu�unda ise; Cuma namaz�n�n ancak toplu k�l�nabilece�ini söyledim. Bu sefer de “Sen benden iyi mi biliyorsun! Senin ismin ne bakay�m? �smimi söyleyince, bir anda gözleri falta�� gibi aç�ld�, sanki babas�n� öldürmü�tüm! Katili buldum hiddetiyle, “Demek �ahin Özda� sensin” dedi. O zaman anlad�m ki bu komutan birli�e geldi�i gün daha tan��madan benim ismimi küpe olarak kula��na takm��t�! 

Daha sonra di�er arkada�lar�m da (Nasreddin hocayla birlikte fil �ikayeti için Timur’a gidenler misali) ortadan kaybolunca, komutan mescidin içine postallar�yla girmi�, yan�ndaki birkaç komutana emirler vererek askerlere balyoz getirtip Minber, Mihrab ve mescidin içindeki dö�eme tahtalarla birlikte abdest al�nan yerin fayanslar�n� da un-ufak etmi�ti. Biraz sert bakt���mdan ve bir sonraki gün de kim bildirmi�se bilmiyorum o günkü Zaman gazetesi “�stanbul’da Mescid y�kt�ran komutan” ba�l���yla ç�k�nca solu�u Denizli’de almak zorunda kald�m.

�stanbul’a tekrar döndü�ümde, �stanbul 1. Ordu Komutanl���’ndan ça�r�ld���m� haber verdiler. Askeri cipe atlay�p komutanl��a gittim. Beni tan�mayan bir komutan taraf�ndan sorguya al�nd�m. Komutan, fundamentalist e�ilimler içinde olup irticai faaliyetler içinde bulundu�umu, dini kurallar�n dayand��� bir devlet yönetimi benimsedi�imi, dini kimli�imi gizlemek için çok çal��t���m�, bir iki y�l içinde 21 tane üstün ba�ar� belgesi ald���m�, Denizli’de evlendi�imi, e�imi kimsenin görmedi�ini yüzüme kar�� söyleyerek �öyle devam etti: “Emeklili�ine birkaç ay kala, çok ba�ar�l� bir komutan oldu�un için seni atmay� dü�ünmüyorum. Yaln�z bir �art�m var. Yemin et bakal�m e�in ba�örtülü mü de�il mi?” Ben de, “�erefim üzerine and içerim ki e�im d��ar�da ba�örtüsü takm�yor” dedim. “B�rak b�rak! Dine göre yemin et” dedi. Ben de “Komutan�m e�im d��ar�da ba�örtüsü takm�yor, yemin ederim” dedim. (Çar�af giyiyor ya). Hayretler içinde donup kald�. Galiba böyle bir “dinci” adam�n e�i aç�k olamaz dü�üncesi içinde yine de inanmad�. Askeri okul dâhil 24 y�l bulundu�um TSK’dan böylece emeklili�ime iki ay kala Yüksek Askeri �ura karar�yla at�lm�� oldum.

Türkiye’de son çeyrek as�rda önce 28 �ubat sert rüzgârlar sürecini ve sonras�nda Ak Parti �l�man rüzgarlar sürecini ya�ad�k. Türkiye’deki �slami bilinçlenme ve mücadele süreci aç�s�ndan bu iki süreç neticesi gelinen noktay� nas�l de�erlendiriyorsunuz?

Bugüne geldi�imizde �slami çabalar�n geldi�i nokta aç�s�ndan bakacak olursak; sabikun olanlardan tevhidi bilince sahip az say�daki insan ve temsil ettikleri olu�umlar, kurulu�lar d���nda ciddi bir irtifa kayb� ya�and��� maalesef ortada. 28 �ubat sürecinin o can yak�c� rüzgârlar�yla kar�� kar��ya kalarak tevhidi akideyi önceleyenlerin, hep umutlar�n� diri tuttuklar�n�, birkaç ay sonra elbette yaz gelecek, elbette �afak sökecek, elbette zafer müyesser k�l�nacak dü�üncesiyle mücadele azimlerini büyük bir özveriyle ta��d�klar�n� hat�rlayal�m. �imdilerde ise bahsetti�iniz �l�man rüzgârlar kar��s�nda tevhidi duru� ve iddialar�n� gev�eten ve hatta yer yer terk eden camialara tan�kl�k etmek üzücü.

Bu aç�dan bak�ld���nda Ercümend abinin “gavurgala�ma” tespiti de çok önemlidir; bu�day kavrulunca art�k bu�dayl�ktan ç�k�p gavurga’ya dönü�erek tohum olma özelli�ini yitirdi�i, bu gavurgalar�n tonlarcas� araziye ekilip sulansa bile bu�day yeti�meyece�i, binlerce gavurga olmaktansa bir tek sa�lam bu�day olarak kalman�n önemli oldu�u benzetmesiyle, sistem içi politik süreçlere taraf olmakla tevhidi konumunu kaybeden insanlar�n geldi�i nokta ne kadar da örtü�mektedir.

Gençleri ve gençli�i gözlemledi�inizde, genelde toplum ve özelde Müslümanlar olarak gelece�imizi nas�l görüyorsunuz? 

Do�ruyu söylemek gerekirse gençli�i çok da iç aç�c� bir gidi�at içinde görmemekle birlikte karamsar da de�ilim. Gördü�üm kadar�yla 15-30 ya� aras� gençlerimizin ço�u bir uçta �slam’dan bîhaber, popüler kültür rüzgarlar�nda savrulan çer-çöp misali, di�er uçta ise “zincirleme tekfir” hastal���na tutulan bir f�k�hs�zl��a mahkûm halde bulunsalar da, bizler her �eye ra�men gençlerle diyalo�u diri tutmak ve onlara vasat �slami duru�un güven veren atmosferini tatt�rmakla mükellefiz. Gerçi zaman�nda de�erlerimiz u�runa genç karde�lerimizin omuzlar�nda çok izzetli direni�ler ya�and� bu topraklarda, bunu inkâr edemeyiz. Bugün de �slam’a yönelmi�, kayg�s� ve gayreti olan önemli bir genç potansiyeli de var elhamdulillah. 

Dualar�m�z odur ki; Herkesin diriltilece�i günde Rabbimiz bizi mahcup etmesin, bizi utand�rmas�n. Son sözümüz “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a olsun, Allah’�n selam�, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Esselamu Aleyküm ve Rahmetullah.

YORUMLAR
Hen�z Yorum Yok !