Babam M�sl�manlar� kavurgala�maya, kanarala�maya kar�� uyar�yordu
�nanan ve ya�ayan adam, �ktibas Dergisi�nin kurucusu Erc�mend �zkan��n vefat�n�n sene-i devriyesi vesilesiyle o�lu Tar�k �zkan�la yapt���m�z s�cak sohbetin ikinci ve son b�l�m�n� dikkatlerinize sunuyoruz. Bu b�l�mde �zkan��n, k�resel ve yerel cahiliye d�zenlerinin �slamizasyon politikalar�na kar�� M�sl�manlar�n dikkatli olmas� i�in yapt��� uyar�lar ve bu ba�lamda �retti�i �zg�n kavramsalla�t�rmalar� konu�tuk.

�nanan ve ya�ayan adam, �ktibas Dergisi’nin kurucusu Ercümend Özkan’�n vefat�n�n sene-i devriyesi vesilesiyle o�lu Tar�k Özkan’la yapt���m�z s�cak sohbetin ikinci ve son bölümünü dikkatlerinize sunuyoruz. Bu bölümde Özkan’�n, küresel ve yerel cahiliye düzenlerinin �slamizasyon politikalar�na kar�� Müslümanlar�n dikkatli olmas� için yapt��� uyar�lar ve bu ba�lamda üretti�i özgün kavramsalla�t�rmalar� konu�tuk.
Söyle�i: �ükrü Hüseyino�lu / �ktibas Dergisi
Ercümend abi, �slami kavramlar�n do�ru �ekilde kullan�lmas� ve Bat�l� kavramlar�n da Müslümanlar�n zihnine, diline yerle�memesi konular�nda çok titiz, dikkatli bir insand�, bunu da çok vurguluyordu. Bir de, Müslümanlara kazand�rd��� baz� kavramlar Ercümend abinin. Özellikle Müslümanlar�n kimi sorunlar�yla, durumlar�yla ilgili olarak yerel kimi kelime ve deyimleri kavramsalla�t�rmas� söz konusu. Mesela “kanarala�mak”, “kavurga olmak” gibi. Bunlar� bir de sizin dilinizden dinlemek isteriz. Kendisi bunlar� hangi ba�lamda kulland� o dönemde, ki mevcut dönemde de bu kavramlar çok önemli hususlara tekabül ediyor, Müslümanlar�n ciddi olarak irtifa kaybetti�i, istikameti yitirdi�i bu dönemde. Bu iki kavramsalla�t�rman�n hikayesinden söz edebilir misiniz?
�öyle söyleyelim: Kanarala�mak, bozuk olan�n sa�lam olan� ifsad etti�i, f�trat�n� bozdu�u bir ortam� ifade ediyor. E�er sa�lam olmak ve sa�lam kalmak istiyorsan, bozuk olandan uzak durman�n gereklili�ini, yani onunla arana net bir çizgi çekmen gerekti�ini gösteren, bunu çok güzel anlatan bir deyim. Koyunlar� korumas� gereken çoban köpe�inin, kurtlara tâbi olup onlar� sürüye getirmesini ifade ediyor.
Ki buradan biz �unu biliyoruz: Hayat� �slam’la, siyaseti, iktidar� �slam’la in�a etmek gerekti�ini savunan kimi kesimlerin, i�te bir parti kural�m, seçimlere girelim, ondan sonra yönetimi ele geçirelim, bu yolla her �eyi �slamile�tirelim �eklindeki yakla��mlar�n�n çok çabuk bir �ekilde hüsrana dönü�tü�ünü görüyorduk. Niçin? Yine babam�n me�hur bir sözü; arkada�lar derdi, bir bak�n Allah a�k�na, kaleyi içeriden fethetmeye gidenlerin hepsi içeriden feth olundular. Yani hiç kimse bugüne kadar gidip kaleyi içeriden feth edemedi. Onun için Allah’�n Resulünün örnekli�inde oldu�u gibi, biz d��ar�da kalmal� ve laik, demokratik yahut her türlü ça�da�, modern hurafeyle, kirlenmeden temiz kalarak mücadele etmeliyiz. E�er yapacaksak böyle yapal�m, yapmayacaksa da di�er türlü yapmayal�m, çünkü biz hesab�m�z� Rabbimize verece�iz, dünyada neyi ba�ard���m�z sorulmayacak bize. �stikamet üzere sebat edip etmedi�imizle sorulaca��z. Dolay�s�yla “kanarala�mak”, bu ba�lamda o psikolojiyi ta��yan insanlar üzerinde bir -hani ne diyelim- deprem etkisi yapmas� beklenen bir kavramsalla�t�rma ve yaz�yd� ve hakikaten buna yol açt�. En az�ndan bu durumu bilenler için art�k tek kelimede durumu ifade eden bir kelime oldu.
Bir kavram haline dönü�tü…
Evet. Di�er taraftan “kavurgala�mak” deyimi… Biliyorsunuz babam�z�n kökeni K�r�ehir Mucur ve i�te hani ondan daha ötesinde bir yer var m�, oraya bir yerden göçle mi gelindi onu bilmiyoruz. Türkmen boylar�ndan gelen bir soy kütü�ü var. �ç Anadolu’da kavurgala�mak; bu�day� kavurdu�un zaman içi tamamen art�k tohum olma özelli�ini yitiriyor, yani oradan art�k bir daha bir �eyin üremesi mümkün de�il. Yine bunu o dönemdeki kimi Müslümanlar�n, ki her dönemde ya�ayan Müslümanlar için geçerli, i�te inand��� gibi ya�amayan�n, duru� ve istikametini yava� yava� kaybedip, kuruyup kavrulup ondan sonra geriye dönü�ü olmayacak bir �ekilde Allah’�n dininin yeryüzünde hükümran olma iddias�ndan kopmalar� ve sa� mufazakâr kesimlere entegre olmalar�n� konu edinen bir kavramsalla�t�rmayd�.
Kur’an’da da ifade ediliyor ya, i�te Bakara 88’de, biz nas�l inanal�m, bizim zaten kalbimiz mühürlendi derler. Halbuki Allah, onlar�n itaatsizlikteki, istikametsizlikteki �srarlar�ndan dolay� kalplerini mühürlemi�tir, yani kendi tercihleri dolay�s�yla, yanl��ta �srar etmeleri sebebiyle. Dolay�s�yla da kavurgala��rsan�z, �srar ederseniz, yar�n bir gün geri dönü�ü olmayan bir noktada bulursunuz kendinizi anlam�nda. Babam bu konularda Müslümanlar� uyaran yaz�lar yaz�yor, sohbetler yap�yordu.
Müslümanca ve özgün dü�ünce üretme yetene�ini yitirirsiniz ve eklemlenirsiniz, asl�nda kavurgala�mak buna tekabül ediyor yani. Günümüzde de bu duruma çokça tan�kl�k ediyoruz. Kavurgala�an Müslümanlar�n maalesef eklemlendiklerine…
Rüzgarda savrulursunuz, sizden bir �ey olmaz, topra�a dü�üp de, filiz tutup i�te toprakta bir yeni hayat veya bir �ey ba�latman�z mümkün de�il.
Tabi babam�z dili çok güzel kullan�rd�, özellikle yerel lehçeleri. Yerel �ive ile konu�mas� da çok güçlüydü, çok etkili bir sohbet tarz� vard�,pek çok �iveyle söylemek istedi�ini ifade ederdi. ��te Karadenizli, daha do�rusu “Garadenizli” �ivesi ni de kullan�rd�, �ç Anadolu da, Do�u da. Mesela bir Süryani manast�r�n� ziyaret etmi�lerdi Mardin’de, oradaki rahibin söylediklerini, yine onlar�n �iveleriyle anlat�rken sanki olay� orada ya��yormu� gibi hissetmi�tik…
O ziyaretteki diyaloglar çok enteresan. Biraz bahsedebilir misiniz?
Bizimkiler Mardin’e gitmi�ler, diyorlar ki, a�abey, �urada da bir Süryani kilise var. Haydi gidelim, ziyaret edelim, t�rnak içinde turistlik ziyaret gibi fakat asl�nda bir tür inanç ziyareti, çünkü gittiklerinde orada kar��la�acaklar� insanlarla onlar�n inançlar�n� konu�acaklar. Ve hakikaten bak�yorlar, ediyorlar, i�te gençten bir çocuk onlar� kar��l�yor, sonra rahibin yan�na götürüyor, yani oran�n sorumlusu olan ki�inin yan�na. Orada ya�anan iki olay var. Biri, M.Kemal’in resmiyle ilgili. O rahip bizimkileri gezdiriyor kilisede. Orada birtak�m resimler var, ikonlar var, onlar� gösteriyor. ��te �u bizim filanca aziz efendimiz, i�te bu bizim filanca aziz efendimiz filan diye isimlerini sayarak. En sonunda babam bak�yor ki bir yerde Atatürk portresi var. Bu “hangi aziziniz” diye soruyor. “O bizim en azizimiz” diye cevapl�yor rahip.
Onunla ilgili bir yorumu olmam�� m� Ercümend abinin. Bu pas� bo�ta b�rakmazd�, golü atard�!
Benim hat�rlad���m bu kadar, fakat gezi notlar�nda derginin geçmi� say�lar�nda var. Hat�rlad���m bir ba�ka olay, ayn� ziyarette yine ayn� ki�iyle ya�anan bir anekdot. ��te “biz de sizin gibi tevhid ehliyiz” diyor rahip. �a��r�yor bizimkiler, nas�l olur filan. Biz de diyor bir tek Allah’a inan�yoruz. Allah Allah diyor babam, �a��rd�k diyor, yanl�� bir �ey mi biliyoruz biz bu adamlarla ilgili diye ve heyecanland�k da diyor. Nas�l yani dedik. “Bir tek Allah’a, sadece �sa Allah’a inan�yoruz” deyince tabi kopmu� bizimkiler. Tekle�tirmi�, ama yanl�� bir tekle�tirme, ha�a.
Babam�z Türkiye’nin dört bir yan�n� gezerdi, kendi bölgesiyle ilgili, yerelle ilgili kültürleri iyi tan�rd�. Bu tabi hem çok okumaktan, hem çok gezmekten geliyor, bir de hayat� çok seven bir adamd�. Babam herhangi bir çal��may� yaparken büyük keyif al�rd�. Mesela o anlamda, mahpushane tatl�s� dedi�i, mahpushanede ö�rendi�i çok basit, piyasada sat�lan etimek denilen bisküvileri iki kat yap�p, aras�na da biraz ceviz içi koyuyorsun, �l�k �ekerli süt gezdiriyorsun, hani yapmas� 5 dakika, haz�r olmas� 10 dakika, çok da lezzetli. Bu tatl�y� yapard�. Mahpushanede ba�ka ne yapacaks�n? Baklava açacak halin yok oradaki malzemeyle! Mahpushanede ö�rendi�i bir �eymi� bu, bunu Ramazanlarda iftarlardan sonra yapar ve bizler yerdik, çok da güzel bir tatl� olur. Bunu yapmak bile büyük bir keyifti babam�z için.
Mahpushane y�llar�n� hat�rlard�, mesela hiç oralarda ilgili kötü �eyler anlatmazd�, akl�nda kalan güzel �eyler olursa denk geldikçe onlar� aktar�rd�. Pozitif bak�� aç�s� diyelim biz buna, yani hep olumlu taraftan yakla�an bir yönü vard�, insanlar� küstürecek, y�ld�racak, acaba dedirtecek �eyleri çok duymazd�k ondan, mesela çekti�i pek çok s�k�nt� var. �imdi bak�yorsun piyasada bir sürü insan, efendim biz ne dertler çektik, bizim ba��m�za gelen pi�mi� tavu�un ba��na gelmedi filan, babamda böyle bir dil yoktu, böyle bir anlat�m yoktu. O daha ziyade bunlar� zaten Allah için çektik, size anlatmak için çekmedik tavr�ndayd�.
Onun için do�al �eyler bunlar…
Tabii, çok da dile getirip bunlarla birlikte belki ya�ananlar�n sevab�n� azaltmak istemezdi belki de. Bir �eyi anlatmak için anlatmazd� ve mutlak surette de iyiyi ön plana ç�kartan, güzeli, cazip olan� ön plana ç�kartan bir yakla��m� vard�, zorluklar� de�il. Hani korkutmay�n müjdeleyin, zorla�t�rmay�n kolayla�t�r�n ilkesini esas alan bir üslubu vard�.
Az önce bahsetti�imiz o kavurgala�mak ve kanarala�mak örne�i benzeri, yine Ercümend abinin do�ay� ve çevresini de iyi gözlemleyen ve bu gözlemlerini de neticede hep �slam’la, �slam’�n do�ru anla��lmas�yla irtibatland�ran da bir yakla��m var. Mesela bununla ilgilie hemen akl�ma gelen ilk örnek; hadis konusunun konu�uldu�u bir arkada��n�n yazl�k evinin çarda��nda, içlerinden biri Rasulullah aleyhisselamdan rivayet edilen “Ashab�m gökteki y�ld�zlar gibidir, hangisine uyarsan�z do�ru yolu bulursunuz” hadisini hat�rlat�p bununla Hz. Ebubekir gibi öncü sahabilerle Ebu Hureyre gibi Rasulullah'a ancak Medine döneminin sonunda tâbi olan Müslümanlar� e�itlemeye kalk���nca, Ercümend abi o arkada��n�n kolundan kap�p “Gel �u y�ld�zlara bak, hepsi ayn� yan�yor mu, hepsi ayn� ����� veriyor mu, baz�s� çok parlak, baz�s� yan�p sönüyor” diye aç�klamada bulunuyor. Enteresan bir örneklendirme hakikaten. Yine suya kolay ula�t�klar� için ufak bir kas�rgada devrilen Avrupa’daki a�açlar örne�i üzerinden Müslümanlar aras�ndaki savrulmalar� izah etmesi…
“Beklenen Kas�rga” yaz�s�nda anlat�r bunu.
Yani o a�açlar�n f�rt�nada kolay devrilmesini, ilimde ve �slam’da derinle�meyen insanlar�n en ufak bir rüzgarda sa�a-sola savrulmalar�yla ili�kilendirmesi çok isabetli…
Köksüzlü�ü ve bu durumun do�urdu�u, do�urmas� kaç�n�lmaz olan sonuçlar� ifade eden bir örneklendirme. Ki biz bunu babam�n hayatta oldu�u dönemde de bugün de Türkiyeli Müslümanlar aras�nda maalesef gözlemleyebiliyoruz.
�unu sormak istiyorum bu durumla ilgili olarak; Ercümend abi Müslümanlar�n istikamet üzere kalmas�na çok dikkat eden bir insand�, yani Müslümanlar�n �slami iddialar�n� sürdürmeleri, �slami duru�ta sebatkâr olmalar� noktas�nda çok titiz biriydi. Yaz�lar�nda ve sohbetlerinde de bunu çok önemle dile getiriyordu. Bu anlamda Müslüman kesimlere yönelik de sürekli bir emri bil maruf, hakk� tavsiye rolü oynuyordu. Mesela Mehmet Pamak abinin anlatt��� bir bire bir tan�kl��a dayal� an� var. Diyor ki; Özal döneminde baz� Müslümanlar savrulmaya ba�lay�nca, yani direksiyonu Özalizme do�ru k�r�nca, Ercümend abi o gün yan�nda bulunan ve fakat �imdilerde Ak Parti’de önemli görevler üstlenen Ömer Çelik’e “Bak Ömer, Müslümanlar�n halini görüyorsun, düne kadar tevhidden söz eden insanlar�n bugün Özal’�n yan�na do�ru meylettiklerini görüyorsun, dolay�s�yla dikkatli olmak laz�m. Ben sapmam, ben yanl��a dü�mem dememek laz�m, sürekli bilincimizi yenilememiz laz�m” gibi nasihatlerde bulunmu�tu.
�imdi buradan hareketle, Ercümend abi bugün ya�asayd�, Müslümanlar�n çok ciddi �ekilde irtifa kaybetti�i, iddialar�n� yitirdi�i, eklemlendi�i bir süreçte nas�l bir çaba içinde olurdu, ben hakikaten bunu merak ediyorum. San�r�m bu eklemlenme savrulmas� ya�ayanlar�n yakas�ndan tutup ne oluyor arkada� size derdi, insanalr� kendi haline b�rakmazd� gibime geliyor. Bu konuda siz ne dersiniz?
Vallahi bu duruma muhalefetini mümkün olan en yüksek tondan, en yüksek perdeden ifade edece�ine zaten �üphe yok. Bakt���m�zda, hani �imdiler öncekilerden farkl� de�il maalesef. Zaten Müslümanlar�n yo�un bir �ekilde bu duruma dü�mü� olmalar�n�n temel sebebi, “Bunlar bizim çocuklar” alg�s�yla hareket etmeleri. Bunlar bizim çocuklar de�il, çünkü bizzat söylüyorlar zaten, diyorlar ki; biz bu sistemi, laik demokratik sistemi benimsedik, ha ki�isel olarak i�te benim problemim farkl�d�r, fakat kurumsal olarak mevcut düzenin ilkelerine ba�l�l�k esast�r, �eklinde bir deklare ile geldiler ve böyle devam ediyorlar. Tek fark, bask�c� bir laiklik yerine �l�ml� bir laiklik uygulamas�na yönelmi� olmalar�d�r ve bu insanlar�n kafalar�n�n kar��mas�na, onlar�n ciddi �ekilde zaten zay�f olan alg�lar�n�n alt üst olmas�na yol açmaktad�r. ��te o az önce verdi�iniz örnekteki kökleri topra�a yeterince sirayet etmeyen a�açlar misali. Oysa Anadolu’da k�raç topraktaki a�ac�, Almanya’daki o dev gibi a�açlar� devirenin 10 kat� rüzgar gelse y�kamaz. Niye? Çünkü a�aç kadar yerin alt�nda kökü var, art�k kök salm��, kendini toprakla birle�tirmi�, bütünle�tirmi�. �imdi bu olmad��� için, Müslümanlar olarak bunu ba�aramad���m�z için bir �ekilde gerekti�i gibi belki tam iman etmedi�imiz, emin olamad���m�z için birtak�m sureta hususlar önümüze ç�k�yor ve bizi cezbedebiliyor.
Bugün her dönemkinden daha yayg�n ve görüldü�ü kadar�yla kal�c� bir eklemlenme ya�an�yor maalesef...
Müslümanlar� bu hale getiren sürecin temel sebebi, i�te Ercümend Özkan’�n hep vurgulamaya çal��t���, ilim, fikir, fikrin liderli�i konular�na gereken önemin verilmeyi�idir. Yani �ah�slara dönük ya da ba�ka bir �eye dönük de�il, tamamen akidenin - fikrin temelde esas oldu�u bir dü�ünce tarz�. Cehennemdeki azab�n, sizin beni, benim sizi gördü�üm kadar gerçek oldu�una bu kadar emin olsak bu kadar kolay hata yapabilir miyiz? Demek ki emin olma taraf�yla ilgili bir sorun var. Emin olmak da büyük ölçüde ilim sahibi olmaya dayal�. Babam�n o yapt��� gözlemlerden bahsediyoruz ya, ne var o gözlemlerde? E�yan�n tabiat� var, f�trat var. Asl�nda Allah do�adaki pek çok olayda bize toplumsal olaylarla ilgili, mesela erken açan, yalanc� bahara kanan a�açlar�n ne hale geldi�ini, tümden kavrulup gitti�ini, bir daha da çiçek ve meyve de veremez hale geldi�ini görüyoruz. Mesela bunu söylerdi babam; hani e�er bir toplumsal de�i�im yar�n bir noktaya gelecekse, onun �artlar�n�n gerçekten haz�r olmas� laz�m.
Arap Bahar� örne�i…
Tabii yani, yalanc� baharlara kan�p da bütün çiçeklerimizi aç�p, ondan sonra tümden meyvesiz kalmak da var. Çünkü bu tür �eyleri dü�manlar özellikle planl�yor, erken do�um yapt�r�p i�te seni güçsüz duruma, zay�f duruma dü�ürmeye çal���yor.
Bir de Ercümend abinin, bize bugün mü’min feraset sahibi oldu�unu hat�rlatan bir öngörüsü vard�. Rasulullah aleyhisselam’dan rivayet edilen bir söz var ya, “Mü’minin ferasetinden çekinin” diye. Çünkü mü’min olaylar� takip eder, zaman�n� yorumlar ve Allah’�n kitab�yla zaman�n�n ba��n� do�ru kurarsa, gelecekte de neler olabilece�ine dair öngörüleri olur. ��te Ercümend abi çok s�k olarak �slamizasyon politikalar�ndan bahsederdi, ye�il ku�ak ve �slamizasyon politikalar�ndan. Derdi ki, gelecekte bu �slamizasyon politikalar�n�n rengi daha koyula�acak, daha büyük anlamda, kitleleri eklemleyecek boyutta �slamizasyon politikalar� uygulanacak. Asl�nda bugün tam da söyledi�i durumu ya��yor de�il miyiz?
Kesinlikle, bunda �üphe yok. Maalesef tam da o durum ya�an�yor. Bugün birçok kesimin içine dü�tü�ü durum,biz iktidarday�z, bizim gibi olanlar iktidarda yan�lg�s�ndan kaynaklan�yor.
Esasa taalluk etmeyen kimi de�i�imlerle, birçok �slami çevrenin maalesef o de�i�imleri do�ru okumay�p sisteme entegre olma gibi bir halin içine girdi�ini görmek gerçekten ibret verici. Rabbimizin �brahim aleyhisselamla ilgili bir tan�m� var ya, o tek ba��na bir ümmetti diye. Ercümed abinin de etraf�nda çok kimse yoktu, çok fazla ki�i onun canh�ra� bir �ekildeki mücadelesine ayak uydurmuyordu. Fakat o tek ba��na Anadolu’nun, hatta Avrupa’n�n birçok yerini dola�m��t� ve birçok ilde Kur’ani uyan�� öbeklerinin olu�mas�na öncülük etmi�ti, Rabbimizin izni ve inayetiyle. Ne var ki onun vefat�ndan sonra o öbekler sahipsiz b�rak�ld�. Ve Ercümend abinin nice me�akkatlerle vücuda gelmesine öncülük etti�i o miras, bugün eklemlenme dedi�imiz sorunu ya�ayan kimi ekiplerce maalesef çar-çur edildi. Onun çabas�n�n sürdürülememesi sebebiyle o ciddi birikim korunamad�. Bu konuda bundan sonra ne yap�labilir? Ercümend abinin geçmi�te irtibat kurdu�u, Kur’ani alg�yla, güncel tevhid alg�s�yla bulu�turdu�u o insanlarla nas�l irtibatlar kurulabilir, böyle bir çaba içine girilebilir mi?
Hepimiz insan olarak gücümüz, kabiliyetimiz nispetinde sorumluyuz. Ve i�te mutlaka bunlar kadar bir �ey yapabiliriz yapacaksak e�er, sorulacaksa da bundan hesap sorulaca��z. Rahmetlinin öncülük etti�i o birikim bak�yorsunuz da��l�p gidiyor. Pek çok insan günün ko�ullar�nda, onun gibi direnen, onun gibi i�te net bir �ekilde ci�eri d��ar�da mücadelesini veren, sesini solu�unu asla kesmeyen bir nirengi noktas� da olmay�nca, hani insanlar kendilerini belki bu kadar güçlü hissetmedikleri için, önce gev�emeler, sonra yava� yava� çözülmeler, sonra kopmalar filan derken gelinen noktada durum ortada.
�imdi bu birikimle ilgili tabii ki herkes kendi sorumlulu�unu bilmeli, yapmas� gerekenleri yapmaya çal��mal�. Ben her �eye ra�men �unu çok net söylemek isterim: �ktibas’�n fikri zemini, bu ülkede e�er ba�ar�l� olacak bir �slam hareket ortaya ç�kacaksa, bu �slami hareketin temelinde bu fikir olur. �ktibas olur demiyorum, �ktibas’�n savundu�u fikir, yani ar�-duru, asla uzla�maz, sadece Allah’a ram olan, sadece O’na boyun e�en, O’na ibadeti esas alan, dolay�s�yla da bu yolda hiçbir maddi ve manevi varl��� onun d���nda hesaba katmayan, Allah’tan ba�ka bir merciyi raz� etmeye çal��mayan bir duru�… �imdilerde efendim i�te �slam’�n ekonomi sistemi yokmu�, siyasi sistemi yokmu� gibi, �slam’�n içini bo�altmak için öne sürülen modernist hezeyanlar söz konusu.
Bu noktada tarihselcilik gibi dinde reform çal��malar� ortaya ç�k�yor. Ki ben bunu Mekkeli mü�riklerin tavr�na benzetiyorum. Hani Yunus Suresi 15. ayeti kerimede Rabbimiz buyuruyor ya: “Onlara Kur’an okudu�un zaman onlar dediler ki; ya ba�ka bir Kur’an getir, ya da bunu de�i�tir.”
Tam da ayn� mant�k ve yakla��m. Çünkü Kur’an’�n getirdi�i paragidma ve düzen bizim i�imize gelmedi, düzenimizi alt-üst ediyor diyorlar
Alev Erkilet’in kitab�nda ilginç bir anekdot var. Ercümend abi, o zaman Hizbu’t Tahrir Türkiye Emiri iken, dönemin ba�bakan� Demirel’e bir mektup yaz�yor 67 y�l�nda. Çok enteresan bir mektup. Diyor ki; Siz, �zmir �slam Enstitüsü’nün aç�l���nda �slam’la laikli�in ba�da�aca��n� söylediniz, bir hafta sonra da bira fabrikas� açt�n�z. Hem bir taraftan �slam’� tahrif ediyorsunuz, i�te �slam enstitüsü aç�yorsunuz ve orada laikli�i pazarlamaya çal���yorsunuz, sonra da bira fabrikas� aç�l��� yap�yorsunuz. Demirel’e, hakla bat�l� kar��t�rmaya ve �slam’� tahrif etmeye çal��t���n� do�rudan mektupla aç�k bir �ekilde ifade ediyor.
Evet çok net �ekilde ifade ediyor. Bugün de mevcut iktidardakilere zaman zaman mektuplar yaz�l�yor biliyorsunuz, aç�k mektuplar vs biz de okuyoruz, görüyoruz. Ne kadar k�r�lgan, ne kadar alttan alan mahiyette ve sistem içi bir yakla��ma indirgenmi� ricalar...
Oysa Müslüman önce mevcut iktidar ve hâkimiyet ili�kilerini me�ruiyet plan�nda, �slam’a göre me�ruiyet plan�nda sorgulamal� temelden, esastan…
Kesinlikle.
Son olarak, Ercümend abiden akl�n�zda kalan, ho�, ilginç birkaç an� anlatman�z� istesek...
Tabii ki, memnuniyetle. Benim bizzat �ahit olmad���m, �brahim Kayao�lu’nun anlatt��� ve beni çok etkileyen an�lar�ndan birinden söz edeyim. 1980’lerin ba�lar�, o dönem eve, i�yerine bir telefon ba�lataca��n zaman, aylar evvelden s�raya girilir. Çok uzun süreler beklenir, araya torpil varsa konulur filan. Sonra törenlerle, i�te kurbanlar kesilerek telefon ba�lan�r. ��te o dönemlerde �brahim Kayao�lu’nun i� yerine bir telefon ihtiyac� var, mutlaka telefon almas� laz�m. Fakat aylarca beklemesi gerekecek, s�ra vesaire. Birisi ak�l veriyor, o da gidiyor hacizden icral�k bir telefon hatt� al�yor. Hat o zaman ciddi bir para. Diyelim ki o dönemin paras�yla da 5 bin liral�k bir �ey. PTT’ye ba�vursan 5 bin TL’ye sana bir telefon hatt� tahsis ediliyor. O ise hacizden oldu�u için bin lira gibi bir paraya al�yor ve babam�n yan�na geliyor. Diyor ki; A�abey, büyük diyor problemim çözüldü. Ne oldu, hay�rd�r? ��te diyor böyle böyle oldu. Ben hacizden bir telefon hatt� ald�m abi diyor, hem de çok ucuza geldi. Babam da, iyi halt etmi�sin diyor. �a��r�yor tabi. Yahu ke�ke o telefon hatt�n�n sahibini bulsayd�n, adama gidip, bunun de�eri 5 binmi�, ben bine ald�m, al bu 4 bin de senin hakk�nd�r deseydin. Bu adam�n, sen ve senin dü�üncenle ilgili ne hissedece�ini, bundan daha güzel bir tebli� olup-olmayaca��n� dü�ün �eklinde nasihatta bulunmu�. �brahim amca bunu bana y�llar sonra gözleri dolarak anlatm��t�, Ercümend Bey bunlar� söyleyince ba�lad�m a�lamaya demi�ti o zaman.
Sizin koleje kayd�n�zla ilgili anlatt���n�z da bu hassasiyeti ifade ediyordu. Her Müslümanda olmas� gereken bir hak�inasl�k ve incelik.
Kesinlikle. Zaten mesele �u: Biz, hani dikotomik diyorlar ya,hayatalanlar�n� ikiye ay�ran, din ayr� - hayat ayr�, din ayr� - ticaret ayr� filan diye, Müslümanlar olarak sürekli kendimizi gözden geçirmemiz gereken durum bence bu
Bir ba�ka an�: Bir gün ak�am arabaya bindik. Ben i� yerine giderdim bazen ak�am saat 20.00’a do�ru veya 19.00-19:30. O saatlerde i�ten ç�kard� babam, birlikte arabayla eve dönerdik. Son dönemleri, bak�yorum babam çok bunal�yor, maddi aç�dan çok zor durumda, sa�l��� iyi de�il. Dedim ki; baba ben okulu b�rakaca��m, donduraca��m, ODTÜ’yü kazanm���m. Gelece�im, senin yükünü hafifletmek ad�na ne yapabiliyorsam. Sana destek anlam�nda, senin bilgin, birikimin art�k bu i�lerle çok yorulmaman� gerektiriyor. Böyle kendimce ona bir destek sunmaya çal���yorum. “Senin okulu b�rakman� asla kabul etmem. Senin fikri geli�imini engelleyecek hiçbir �eye benden r�za bulamazs�n” dedi. Yani ya ne güzel asl�nda, di�er çocuklar�m okudu, i�te bu çocu�um da vars�n okumas�n deyip sen de gel destek ol bana diyebilirdi. Hay�r, tercih çok net. Ben çok zorlan�yorum, çok s�k�nt� çekiyorum, fakat senin fikri geli�imine halel getirecek hiçbir �eye r�za vermem mümkün de�il dedi.
Bir ba�ka an�m�z: Hani Rabbimiz buyuruyor ya, “Allah’a bir güzel borç verecek yok mu?” diye. “Borçluyu s�k��t�rmay�n, bakt�n�z ki ödeyemiyor, o borcu unutun, ba���lay�n.” Babamla merdivenlerden ç�k�yoruz bir gün, bir kom�umuzla kar��la�t�k, adam bir borçtan bahsetti. Babam da dedi ki; ben unuttum, yok öyle bir �ey dedi. Ondan sonra, bir süre sonra ben zorlad�m tabii, hani nedir-ne de�ildir anlamak için. En sonunda ö�rendim ki; bu adam bir s�k�nt� ya�am��, babamdan borç alm��, vakti gelmi� verememi�, adam da bir yandan eziliyor ve babam Allah’�n buyurdu�u gibi ben o borcu unuttum diyor ve konuyu kapat�yor. Hani kendi imkân� neydi-ne de�ildi bilmiyorum, belli ki o anda o borcu verebilecek imkân� vard�. Sonras�nda mutlak surette bu “yan gider”den dolay� da almas� gereken bir para, fakatRabbimizin istedi�ini yap�p borçluya ba���l�yor.
K�sacas� hayat�n�n tamam�na �slam’� sindirmi� bir portreyle kar�� kar��yay�z. Bir dava adam�, evinde örnek bir �ahsiyet. Kom�ular�yla ili�kisinde, ticari ili�kilerinde, her �eyde �slam’� hayat�na sindirmi�, elhamdulillah. Yani �slam’� do�al olarak ya�ayan…
�nand��� gibi ya�ayan bir adam. Zaten aksi insan psikolojisi aç�s�ndan bakt���m�zda da çok güç bir durum. �imdi bir yandan �öyle inanacaks�n, bir yandan böyle ya�ayacaks�n, aman ele güne kar��, aman i�te devlete kar��, aman millete kar�� filan. O zaman da ihlas olmuyor, insan kendisiyle bar���k olmuyor. �nand��� gibi ya�amayan bir süre sonra do�al olarak ya�ad��� gibi inanmaya ba�l�yor.