Kemal SONG�R

24 Temmuz 2013

"VAHDET" B�R �TOPYA MI?

Ütopya: Gerçekle�tirilmesi imkans�z tasar� veya dü�ünce demektir.
 
Vahdet: Tevhid kelimesiyle ayn� köktendir, tevhid birlemek, vahdet de birle�mek/bütünle�mek demektir. Allah'� birleyenlerin topluca O'nun ipine/kitab�na/dinine sar�lmalar�d�r.
 
Yüce Allah; vahdeti emretmektedir (3/103-2/208), hayra ça��ran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir toplulu�un/cemaatin/ümmetin in�as�n� emreder (3/104), parçala(n)may�, tefrikay� nehyeder (3/105-6/159), ''çeki�ip birbirinize dü�meyin yoksa çözülüp y�lg�nla��rs�z ve bunun neticesinde gücünüz gider'' uyar�s�nda bulunur (8/46), ''dinlerini f�rkalara ay�rm��, kendileri de parça parça olmu� ve bundan dolay� da her grubun ken ellerinde tuttuklar�yla övünen mü�rikler gibi olmay�n'' ihtar�nda bulunur (30/31), ''haks�zl��a kar�� güç birli�iyle/birle�erek kar�� koyulmas�n�-durulmas�n�'' ister (42/39), kendi yolunda kenetlenmi� bir bina gibi saf ba�layarak sava�anlar� sevdi�ini'' söyler (61/4) ''iyilik ve takva konusunda yard�mla��lmas�n�, günah ve haddi a�mada asla yard�mla��lmamas�n�'' emreder (5/2), ''mü'minlerin karde� oldu�unu ve insani zaaflardan kaynakl� olabilecek bozu�malar�n/k�rg�nl�klar�n olabilece�i gerçekli�inden hareketle aralar�n�n düzeltilmesi gerekti�ini'' hat�rlat�r (49/10), ''kendinizi/birbirlerinizi küçük dü�ürmeyin ve olmad�k kötü lakablarla ça��rmay�n'' demektedir (49/11), ''zan'dan kaç�n�lmas�n�, birbirlerinin gizli yönlerinin ara�t�r�lmamas�n�, arkalar�ndan çeki�tirilip g�ybet yap�lmamas�n�'' emreder (49/12), ''nebisinin üzerinden bütün mü'minlere kendi aralar�nda isti�areyi diri/dinamik tutmalar�n�,  birbirlerine yumu�ak davranmalar�n� ve asla kaba/kat� davran��lardan uzak durulmas�n�'' istemektedir (3/159), islam gelene�ine göre size selam verene ''sen mü'min de�ilsin'' demeyin diye hat�rlatmaktad�r (4/94), ''birbirlerini sevmelerini ve karde�lerini kendi öz nefislerine tercih etmelerini ve de karde�lerinin ba���lanmas� için dua etmelerini, onlara/iman edenlere kar�� kalplerinde bir kin b�rakmamas� için yakar��ta bulunmalar�n�'' ö�ütler (59/9,10)
 
Vahdete ula�acak, birlikteli�i ku�anacak mü'minlerin az���/dayana�� bellidir ''Allah'a iman etmek ve O'na teslim olup s���nmak'' O'da kendine s���nan mü'min kullar�n�n aras�n� bulup-uzla�t�racakt�r. ''Ve onlar�n kalplerini uzla�t�rd�. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasayd�n bile, onlar�n kalplerini uzla�t�ramazd�n. Ama Allah, aralar�n� bulup onlar� uzla�t�rd�. Çünkü O, üstün ve güçlü oland�r, hüküm ve hikmet sahibidir.'' (8/63)
 
Vahdeti Kur'an'da Rabbimiz  emretmektedir, vahyin in�a etti�i rasul ö�ütlemektedir, vahyin in�a etti�i ak�l ve tarihi tecrübe gerekli görmektedir, müslümanlar�n hayr�na olacak ekonomik ba��ms�zl�klar, istikbara kar�� mukavemet, neslin korunmas�, vahyin gölgesinde topluluklar�n olu�mas� ve islami yönetime ula��labilmesi, davetin bütün bir insanl��a götürülmesi, hem iknas� hem de ço�unlu�a/genele ula�t�r�lmas�, k�sacas� her 'hayr' vahdeti adres göstermektedir.
 
Müslümanlar�n vahdetini bir ütopya olarak görmek islam�/müslümanlar� bilmeyenler için anla��labilir bir �eydir. Ancak  kendini islama nisbet edenlerin vahdeti bir ''ütopya'' olarak görmesi asl�nda varl�k nedenini, misyonunu ve umudunu inkar etmesi demektir.
 
Vahdetin önemine/hayatiyetine dair olmas� gereken bilinç düzeyinin yayg�nla�mamas�, birlikteli�in önemine yönelik alg�larda/yakla��mlarda eksikliklerin, problemlerin, idraksizliklerin, ehemleri mühimlere  kurban eden basiretsizliklerin, ben merkezci zihinsel tekelciliklerin ya�an(�l)mas� söz konusudur, ancak ya�an�lan olumsuzluklar bahse konu olan vahdeti asla bir ütopya k�lmaz. Dahas� bu din ütopyay�/hayali asla önermez/emretmez, gerçekle�tirilmesi imkans�z olan� emreden din/yol ilahilik ta��maz, bu dinin sahibi olan Allah kuluna gücünün üstünde yük teklif etmez (2/286), teklifinden sorumlu tutar, sorumlu tutmayaca��n� ve ula��lamaz olan� yani ütopyay� teklif etmekten münezzehdir.
 
Tevhidin ve ondan ne�et eden vahdetin z�dd� tefrikad�r. Tefrika, iki varl��� birbirinden ay�rmak ve parçalamakt�r. Tefrika; birbirine kötülük etmeye kadar varan sürekli anla�mazl�k/ay(k�)r�l�k demektir. Kur'ân-� Kerîm'de de�i�ik türevleriyle birlikte "tefrika" kelimesinin geçti�i yakla��k 77 ayet vard�r. Kur'ân'a göre "aç�k hükümler kar��s�nda ayr�l��a dü�mek"(3/105), "Allah ve elçilerini  birbirine rakip iki güç olarak kar�� kar��ya getirmek"(4/150), "peygamberler aras�nda ayr�mc�l�k yapmak"(2/136,285; 3/84), "dini parçalamak"(6/159) gibi davran��lar�n her biri dinde tefrika ç�­karmakt�r. Tefrikan�n sonu rahmet de�il, azap getirir.
 
�htilaf ve Tefrika Fark�:
 
Lügatte ihtilaf, ayr�l�k, uymay��, uymama, anla�mazl�klar, ayr�l�klar gibi manalara ge­lir. Ist�lahta ise, herhangi bir konunun varl��� kabul edildikten sonra, muhteva ve mahiyeti üze­rinde idrak ve anlay�� yetene�ine göre de�i�ik sonuçlar ç�karmak �eklinde tan�mlamak müm­kündür. Bu f�tri olan bir ihtilaf çe�ididir ki, �slam toplumunu parçalay�c� bir nitelik kazanma­d��� sürece, hiçbir sak�ncas� yoktur. Dinin as�llar�nda/hududlar�nda olacak tefrika vahiy taraf�ndan reddedilmekte ve tolere edilmemektedir, tolere edilen ihtilaflar, asla/köke gölge dü�ürmeyen furuata ait konu ve ç�kar�mlard�r. Buradan hareketle ihtilaf etmek ne kadar insani ve kaç�n�l(a)maz ise, dinin as�llar�nda/hududlar�nda tefrikaya dü�ülmekten de �iddetle kaç�n�lmas� o kadar hayatidir, imanidir, zorunluluktur.
 
Tefrikan�n Ba�l�ca Sebepleri:
 
Tefrikan�n temelinde yatan nedenlerden birisi, zihin tekelcili�idir, ben mermezcili�idir.  
 
Tefrikaya dü�menin bir di�er sebebi de gruplar�n ba�lar�ndaki liderleri, hatas�z ve masum görmeleridir. Böyle bir inanç beraberinde itikadi bir sapmay� meydana getirir. e�-�atibi'nin (ö.790/1388) belirtti�i gibi, “kim de kendisi hakk�nda ismet iddia ederse, peygamberli�ini iddia eden yalanc�n�n yapt���n� yapm�� olur.” Asl�nda hiç kimse do�rudan/aç�kça kendisi hakk�nda ismet nitelemesi yapmaz ve bunu göze alamaz, ona a��r� derecede sevgi besleyip yüceltenler yapar. Çünkü a��r� sevgi gözü kör eder, sevgilinin eksik ve kusurlar�n� görmez. 
 
Kullar aras� ili�kilerde sorgulanamaz/ele�tirilemez'lerin üretilmesi sevgilerin zehirlenmesine neden olmaktad�r, bu hem sevene hem de böylesi sevgi zehirlenmelerine sukut ile kar��l�k veren sevilene zarar vermektedir. Sufi gelene�in ''akletmeyi/üretmeyi'' birilerine havale eden, mür�idin yanl�� söylemini de müridin yanl�� anlamas�na hamleden ve ne söylerse do�rudur ve mutlaka bir hikmeti vard�r gibi kabuller tam da sevgi zehirlenmesine örneklik te�kil etmektedir.

 
Vahyin gölgesinden ne�et eden bak�� aç�lar� ayn� hedefe bakmay�/yönelmeyi beraberinde getirir/getirmelidir, ancak bu, fotokopik zihinlerin olu�aca��/olu�abilece�i anlam�na gelmez, zaten bu e�yan�n/insan�n tabiat�na ayk�r�d�r, fakat k�rm�z� çizgiler/ana ilkeler/dinin as�llar� noktas�nda ayn� potada erimeyi ve asla/köke taalluk etmeyen farkl� anlay��/ç�kar�m sahiplerini de o potada eritebilmeyi ya da ayn� çat�/�emsiye alt�nda hareket etmeyi önerir/yönlendirir. Ütopya olmayan vahdet/birliktelik bunun içindir. ''Fotokopik'' zihinler, dürtüler, refleksler, alg�lar, ç�kar�mlar, pratikler, yöneli�ler insano�lundan beklenecek �eyler de�ildir, çünkü, yarat�l���ndan kaynakl� farkl� ruh/duygu/kalp/ak�l, idrak, beceri, edinim, kapasite, i�tigal sahas�, içine do�du�u kültür/gelenek, zaaf v.s ta��yan insan tekinin bunlar� yans�tmas� da farkl�l�k arzetmektedir ve bu da insan�n tabiat�ndand�r, insan, olgulara/olaylara bir 'robot' bir 'hayvan' misali ''fotokopik'' tepkiler ver(e)mez. 
 
Vahyin bizden istedi�i kendi koydu�u hududlara sadakat gösterilmesi, asla taalluk etmeyen farkl� refleks/alg� ve pratik sahiplerinin tolere edilerek kendi aralar�nda karde�li�in in�a edil(ebil)mesi ve vahdeti/ümmeti olu�turma iradesinin gösterilmesidir. Yukar�da sayd���m�z nedenlerle farkl�l�klar arzeden insan/be�er ailesine mensup (yani melek olmayan)müslümanlar�n vahdetinden/birlikteli�inden bahsetmenin kar��l���-gere�i budur.
 
Ruh/kalp/ak�l/idrak/iz'an/duygu ta��(ya)mayan robotlar�n/makinelerin ''vahdetinden'' bahsetmek ne kadar absürt ise, insan tekini birlikteli�e ula�t�rmak için adeta robot/makine benzetmesiyle fotokopik zihinlere/davran��lara indirgeyerek vahdet beklentisine girmek de o kadar absürt bir yakla��md�r/beklentidir. Asl�nda böylesi beklentilerle vahdeti arzulamak, asl�nda vahdeti ütopya olarak görme sonucunu do�urmakta ve istemeyerekte olsa vahdetin önünde engel te�kil edildi�i bilinmeden büyük bir vebale girilmektedir. Yani, as�l ütopya/hayalcilik, insan toplulu�unun vahdetini/birlikteli�ini fotokopik zihinlere ve fotokopik reflekslere ba�l�-ba��ml� görmektir ve ''kendi aya��na s�karcas�na'' vahdetin gerçekle�mesini bu ütopik yüklemeye kurban etmektir. Dahas� böylesi bak��la hayat� okuyanlar�n vahdeti gerçekle�tirebilmeleri ancak kendisi ve kendisini aynada yans�tan di�er görüntüsü aras�nda gerçekle�ebilecektir ya da geriye tek bir ütopya kal�r o da klonla(n)makt�r!!!
 
Kültürü, örfü, adeti, yemesi, içmesi, giyinmesi, zevkleri, cinsiyeti, iklimi, dili, kavmi, rengi v.s, -ki bu ihtilaflar�/farkl�l�klar� Kur'an olumlamakta ve Allah'�n ayetleri olarak bildirmektedir (30/22)- farkl�l�k arzeden fakat ayn� ilahi ö�retiye tabi olan müslümanlar�n (afrikal�n�n, asyal�n�n, avrupal�n�n, siyahinin, beyaz�n, sar�n�n, arab�n, kürdün, türkün) vahdeti/ümmeti olu�turabilmelerinin gere�i-gerçe�i vahyin gölgesinde bulu�malar�d�r, (vahyin gölgesinde bulu�anlar�n t�pat�p ayn� zihinsel tonlar�, t�pat�p ayn� pratik refleksleri sergileyemeyece�i a�ikârd�r, istenen �ey o gölgeden ç�k�lmamas�d�r)Arakan'l�, eritre'li, mali'li, patani'li, gazze'li, çeçenya'l�, kürdistan'l�, türkistan'l� bir müslümana duyulan sevgi ve duyarl�l�k buradan kaynakl�d�r.
 
Özelde ya�ad���m�z co�rafyada genelde bütün ümmet co�rafyalar�nda kendilerini islama nisbet edenlerin genelinde/ço�unda arzulanan Kur'an'i bilgi, tefekkür, tahkik hassasiyeti  bulunmamakta ve gelene�in tortular�yla birlikte al�nm��/yans�t�lm�� bir din alg�s�/olgusu gözlemlenmektedir, bir de buna postmodernizmin ayart�lar�n� da ilave etmemiz gerekmektedir. Bu gerçeklikten hareketle yap�lmas� gereken vahyin gölgesinde tevhidi dü�ünce netli�ine ve nebevi mücadele sünnetine vak�f müslümanlar�n ivedilikle/öncelikle kendi aralar�nda birlikteli�i olu�turmalar� gerekmektedir. Suya at�lan ta� misali olu�an ilk halkay� hem dü�ünsel hem eylemsel hem de örneklik boyutuyla in�a edilmesi ve in�a edilen bu halkan�n hemen kendisine yak�n olan ikinci halkadan ba�layarak d��a do�ru bunu geni�letmesi gerekmektedir.
 
Vahdetin gerçekle�mesi say�larla aç�klanamaz ve s�n�rland�r�lamaz, her müslüman bulundu�u evden, mahalleden, semtten, kasabadan, ilçeden, �ehirden, ülkeden ve dünya genelinden kendini sorumlu addederek ve elinden gelenin en iyisini yaparak yani fiili vahdet duas�nda bulunmal�d�r, de�erlerin zirvesi olan Tevhidi solumal�, ya�amal� ve davet etmelidir.
 
Bir evde ya�ayanlar tevhidi soluyorlarsa ve tevhidin �emsiyesi alt�nda hayat� okuyorlarsa o evde vahdet gerçekle�mi� demektir, bir mahallede ya�ayan müslümanlar kendi aralar�nda tevhid �emsiyesi alt�nda hayat� okuyor ve ku�anmaya çal���yorlarsa orada vahdet var demektir, burada say� üç olur otuzüç olur üçyüzotuz olur, ayn� �ekilde bunu kasabaya, ilçeye, �ehre, ülkeye yans�tabiliriz. ��te tevhidin gölgesinde vahdet olanlar bu örnekliklerini kendilerine en yak�n dü�ünsel halkalardan ba�layarak/davette bulunarak geni�letirler ve var olan vahdet say�sal olarakta büyümeye ba�lar, çünkü Allah'�n yard�m� yan� ba�lar�ndad�r.
 
Özetle; 3/103 ve benzeri birçok ayet ba�l� ba��na bir vahdet ça�r�s�d�r, Kur'an'�n belirledi�i, tan�mlad���, tasvir etti�i mü'min/müslim tan�mlamas�na kimler giriyorsa vahdetin direkt muhatab�d�rlar, hiçbir mü'min için vahyin tan�mlamalar�na ekleme/ç�karma yapmaya kalkmas� hakk� da de�il haddi de de�ildir, dinin as�llar�n� daraltmaya da geni�letmeye de kullar�n hakk�/haddi yoktur, buradan hareketle �unu söyleyebiliriz ki; dinin as�llar�na gölge dü�ürmeyen bütün ihtilaflar vahdete engel te�kil edemez, etmemelidir.

Hakikati görecelili�e kurban etmeden ve empatiyi de bütünüyle sürgüne göndermeden olu�turulan bak�� aç�lar� hay�rlara vesile olacakt�r, bu bak�� aç�lar�yla hayat� okuyanlar vahdetin ve izzetli ümmetin bir ''ütopya'' olmad���n� bilenlerdir ve de bu umutla gayret edenlerdir.