"Toplumlar Kur’an’la dönüşüme muhtaç"

Kur’an’a Davet Platormu’nun ülke çapında tertip edeceği Kur’an’a Davet Panellerinin ilki İstanbul Kağıthane’de gerçekleştirildi. Kur’an ve Toplumsal Dönüşüm üst başlıklı programın konuşmacıları İLKAV başkanı Mehmet Pamak ve yazar Şükrü Hüseyinoğlu’ydu. Programı Küremedya Genel Yayın Yönetmeni Hamza Er yönetti.

22-04-2013


Organizasyonunu Kur'an'a Davet Platformu bölge Kur'an halkalarından olan Eğitim-Der ve AKMER'in üstlendiği program İLKAV web sitesi üzerinden küremedya'da da canlı olarak yayınlandı.

Kağıthane Kültür Merkezinde ilgiyle takip edilen programda Kur’an’da mücadele süreçleri belirtilen Peygamberlerin ve Hz. Muhammed(s)’in örnekliğinden günümüze mesajlar aktarıldı.

Programın açılış konuşmasını yapan Hamza ErKur’an’a Davet Platformu olarak Kur’an’a Davet seferberliği başlattıklarını, insanlığı, muhtaç olduğu Kur’an’la buluşturabilmek adına seri programlar tertip edeceklerini belirtti. Er, “Kur’an’a Davet seferberliği, Onu bizlere ulaştıran, nasıl pratiğe geçirmemiz gerektiğini bizzat yaşayarak öğreten, o vahyin şahitliğini gerçekleştiren, tek önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed(s) den bağımsız değildir. Sünnet, Allah Resulünün Vahyi hayata geçirmesi, yaşama dökülmüş halidir. O’nun ahlakı Kur’an’dır diyor Hz. Ayşe annemiz… Bizler Resule itaatin Allah’a itaat etmek olduğuna iman ediyoruz. Allah sevdiğini iddia edenlerin bunu Resule bağlılık göstererek ispat etmeleri gerektiğine inanıyoruz.” ifadesiyle de Peygamber(s)’imizin örnekliğinin öneminin altını çizdi.

Cahiliye tortularıyla kuşatılmış insanlığı bu cahiliye kuşatmasından kurtararak yeniden Kur'an'la aydınlığa çıkmasına vesile olmak, yani Toplumu Kur’an ile Dönüştürmeye çalışmanın vazgeçilmez, ertelenemez ibadetlerimizden olduğunu söyleyen Hamza Er, “bu ibadeti yerine getirirken Peygamberlerin, insanları Allah'tan gayri otoriteleri veli ve ilah edinmekten kaçınmaya yönelik çabalarını bu yürüyüşteki yoldaki işaretleri dikkate almamız gerekmektedir.”  dedi.

Hamza Er, “bu sebeple bugün Toplumun Kur’an’la Dönüşü sürecinde Kur’an’daki peygamberlerin örnekliğine ve Peygamberimiz ve ilk neslin yapısına işaret etmeye gayret edeceğiz” diyerek sözü konuşmacılara bıraktı.
 
 Tüm Peygamberlerin davetinde temel ilkeler ve ölçüler ortaktır

Program’da ilk olarak söz alan yazar Şükrü Hüseyinoğlu, Peygamber kıssalarının bize öğrettiği öncelikli hakikatin, tüm Peygamberlerin aynı ilkeler ve ölçüler istikametinde hareket etmiş olduğudur dedi. Peygamberlerin, toplumsal ve siyasal konumları ne olursa olsun bu konuda hiç bir farklılık göstermediklerine işaret eden Hüseyinoğlu daha sonra şunları ifade etti:“Şirkin egemen olduğu bir vasatta az sayıda insanla birlikte şirkin hakimiyetine karşı direnen Peygamberler de, toplumsal/siyasal bir güç teşkil etme imkanı bulan Peygamberler de aynı Rabbani ilkelere tabi olmuşlardır. İçinde bulundukları toplumsal/siyasal şartlara göre hareket stratejileri farklılık gösterebilse de, yine tekrarlıyoruz ki ilkesel düzlemde aralarında en ufak bir farklılık olmamıştır. O da bâtılın, tüm çeşitleriyle kesin reddi, bâtılla ilkesel uzlaşmaya asla yanaşmamak, Allah’ın dininden başkasına hiçbir şart ve merhalede razı olmamak ve bâtılın zail, hakkın hakim olması için mücadele… Akidenin ve duruşun merhalesi olmayacağını, daha başından bu alanda net ve kesin tutum alıp taraf olunması gerektiğini Kur’an bize öğrettiği gibi, Peygamber kıssalarıyla da bu gerçeği müşahhaslaştırmaktadır.”

Peygamberlerin mücadele süreçlerinin ana eksenini davet mefhumunun oluşturduğunu söyleyen Şükrü Hüseyinoğlu, Peygamberlerin, muhatap kılındıkları toplumlara her türlü bâtıl anlayış ve yaşayış biçimlerini terk ederek yalnızca hakka yönelme çağrısında bulunduklarını belirterek, bu davetin “gece ve gündüz, gizli ve açık olarak” (71/5-10) sabır ve sebatla sürdürüldüğünü vurguladı.

Peygamberlerin Kur’an’da “davetçi”, “şahit”, “müjdeleyici”, “uyarıcı” gibi vasıflarla zikredildiğini anlatan Hüseyinoğlu, “Nitekim Allah Rasulü, şu şekilde takdim edilmektedir: “İşte bu, ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.” (Necm, 53/56) İşte bu vasıflar bile, Peygamberlerin mücadelelerinin ana ekseninin davet olduğunu anlamaya yeterli karinelerdir.” dedi.

Hiçbir Peygamberin ihtilalci bir yaklaşımla, zora dayalı, tepeden inmeci yöntemlerle toplumları dönüştürme gibi bir stratejiye yönelmediğini belirten Hüseyinoğlu, "Bunun yerine egemenleri ve toplumları hak mesajla muhatap kılarak, dünya ve ahiret saadeti ile dünyada helak ve ahirette azab seçenekleri konusunda tercihle karşı karşıya bırakmışlar, Allah Rasulü’nün (s) Medine’deki veya Yusuf (a.s.)’ın Mısır’daki iktidar örneklerinde olduğu gibi gönüllü bir toplumsal Kabul ve irade ortaya çıktığında ancak Allah’ın dinine dayalı bir toplumsal ve siyasal yapı teşkil etmeye yönelmişlerdir. Bu açıdan Rabbimizin bizlerden istemiş olduğu toplumsal dönüşümün tepeden inmeci ihtilalci bir dönüşüm değil, gönüllü katılıma dayalı inkılabi bir dönüşüm olduğunu ifade etmemiz gerekir. Yine bu temel yaklaşım gereği olarak Peygamberlerin, öncelikle gönüllerdeki ve zihinlerdeki putları kırmaya yöneldiğini görmekteyiz. Öyle ki, Hz. İbrahim’in put kırma eyleminde bile, temelde zihinlerdeki putları kırmaya yönelik bir hikmetli yaklaşım görülmektedir. Evet, İslami mücadele temelde iktidar eksenli değil, toplumsal dönüşüm eksenlidir, dâvet eksenlidir. Ancak bu dâvetin mahiyeti, toplumun algısı ve yaşayışı üzerinde belirleyici etkisi olan iktidar ve egemenlik ilişkilerini ihmal eden ve toplumsal dönüşümü fert fert insanların değişimine bağlayan bir yaklaşıma dayalı değildir. Peygamberlerin mücadele süreçleri bize, İslami dâvetin bu iki alanda eşzamanlı ve paralel bir çabayı gerektirdiğini göstermektedir. Ne fert ve toplumun dönüşümünü ihmal eden ve salt iktidar mücadelesine yönelen bir mücadele anlayışı doğrudur, ne de tamamen fert ve toplumun dönüşümüne yönelip, fert ve toplum üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olan iktidara yönelik siyasal mücadeleyi terk etmek doğrudur. Hatta Peygamberlerin mücadele süreçleriyle ilgili ayetlerden anlıyoruz ki, Peygamberlerin mücadeleleri temelde çevreye yönelik değil merkeze yönelik olmuştur. Çünkü toplumsal yönelim ve ilişki biçimlerini belirleyen ana etken egemenlik ilişkileridir.  İşte bu sebeple Peygamberler esas olarak merkeze yönelen –“(Rabbin, memleketlerin ana merkezine kendilerine ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir.” (Kasas, 28/59)-  ancak çevreyi de hiçbir şekilde ihmal etmeyen bir mücadele sünneti ortaya koymuşlardır" dedi. 

Konuşmacı şöyle devam etti: "Musa (a.s.)’ın “Firavun'a gidin, doğrusu o azmıştır.Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt alır veya korkar.” (Tâ-Hâ, 20/43-44) emr-i İlahisi gereği davet için doğrudan Firavun’un sarayına yönelirken, diğer taraftan “Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı ikame edin. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik.” (Yunus, 10/87) emri gereği toplumsal davet ve ıslah çabasına yönlendirilmesi örneğinde olduğu gibi. Yine Muhammed (a.s.)’ın bir taraftan Kâbe çevresinde Mekke egemenlerine İslam’ın apaçık mesajını ulaştırırken ve onların ifsadına karşı mücadele ederken, diğer yandan Darul Erkam’da ilk Kur’an neslini yetiştirmeye yönelmesi ve fert fert Mekkelilere daveti ulaştırmaya çalışması örneğinde olduğu gibi."
 
Peygamberlerin muhalefetlerinin de, yerleşik bir düzen teşkil etmelerinin de, savaşlarının ve barışlarının da ekseninde bu temel davet misyonlarının olduğunu söyleyen Şükrü Hüseyinoğlu, “Zindanda da, saraylarda da, meydan ve caddlerde, çarşı-pazarlarda da Peygamberleri, egemen kesimler ve toplumları bâtılı terk ederek yalnız hakka tâbi olmaya, Allah’tan başka ibâdet mercii, nizam belirleyici, hüküm koyucu tanımamaya davet ettiğini görmekteyiz.” diyerek konuşmasını tamamladı.

 Pamak: Mustazaf dünya halkları adaleti arıyor

 Programın ikinci konuşmacısı İLKAV Başkanı Mehmet Pamak, “fıtri arayış içindeki mustazaf dünya insanlığı Vahiyden uzak olduğu için aradığı adalet sistemini üretemezken, biz Müslümanların elinde ise, işte bütün bu dünya insanlığını da bizi de kurtaracak, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, zulümden ve sömürüden kurtarıp adalete ulaştıracak mesajı taşıyan, Allah’ın koruması altındaki muhteşem kitabımız Kur’an var” sözleriyle konuşmasına başladı.

Sorumluluğumuzun büyük olduğuna işaret eden Mehmet Pamak, “Hicret’in 1434. yılında, ilk neslin bu büyük sorumluluğun gereğini nasıl yerine getirdiğini, insanlığı zulümatın/karanlıkların kuşatmasından kurtarıp Kur’an’ın aydınlığına nasıl çıkardığını, cahiliyenin zulüm ve sömürüsünden kurtarıp İslam’ın adaletine nasıl ulaştırdığını düşünmeye, o kutlu neslin muhteşem örnekliğiyle ortaya konan “yoldaki işaretleri” bir daha hatırlayıp, kendimizi ve halimizi sorgulayıp, aynı izzetli yolu takip etmeye azmederek, sorumluluklarımızı kuşanmaya çalışmalıyız.”  dedi.

Mekke cahiliyesine karşı ilk neslin yaptığını yaparak, günümüz cahiliyesinin küresel ve yerel kuşatmasında yaşanan adaletsizlik, sömürü ve zulümlere karşı vahyi sosyalleştirip, imani, ameli ve yapısal hicretleri gerçekleştirmemiz gerektiğine işaret eden Pamak, böylece “mehcur” bırakarak kendisinden uzaklaşılmış olan Kur’an’a doğru yeniden hicret edip Hablullah’a topluca sarılarak, fıtri arayış içindeki dünya insanlığına şahidlik, örneklik, modellik yaparak yol göstermemizin önemini vurguladı.

“Kur’an, ilk indiği hayatı inşa etmek ve Kur’an’la inşa edilen bu ilk hayatı insanlığa örnek kılmak, toplumu kuşatan zulümâtın zindan duvarlarını yıkarak onları aydınlığa çıkarmak için indirilmiş bir kitaptır.” diyen Pamak, daha sonra sözlerine şöyle devam etti:  “Bu sebeple Kur’an, Mekke’deki ilk muhatapların hayatı içine inmiş ve o hayatın içine okunmuş, hayatın içinden okunmuş ve o ilk hayatı (Resulün ve ashabının hayatını) inşa ederek tamamlanmış bir kitaptır. Bu sebeple de Kur’an, o ilk hayattan koparılmadan/soyutlanmadan okunursa, o ilk inşa ettiği hayatın içinde, o ilk neslin hayatıyla birlikte dosdoğru okunursa, hakkıyla okunursa, bugün de hayatla bağı kurulacak pratik ilkeleri yakalamak ve ilk örneği bugünkü hayata taşımak mümkündür. Üstelik bu tür bir okuma, dinde isabet kaydetmek için zorunludur. Özellikle ifade etmek gerekir ki, ilk Kur’an toplumunu oluşturan mü’minlerin hepsi Kur’an’ı anlamak, öğüt almak ve yaşamak amacıyla okuyorlar, bu amaçla tertil üzere Kur’an eğitimi alıyorlardı. Bütün mü’minler okuyup eğitimini aldıkları Kur’an’dan anladıklarını, fıkhettiklerini hayatlarına taşımaya çalışıyorlar, birbirleriyle de fikir teatisinde bulunuyorlardı. İşte bu sebeple örneğimiz ilk Kur’an toplumu “müçtehid toplum” hüviyetini kazanıyordu. Kur’an okumaları ve eğitimi sonucunda fıkhettiklerini hayatlarında uygulamaya koyuyorlar, cemaat planındaki pratiğe ise şuranın içtihatları yön veriyordu. Kur’an’ı anlama ve uygulamalarında ihtilaf ettikleri konuları Resulullah’a (s) soruyorlar, açık bir hüküm yoksa yeni vahyin gelmesini bekliyorlar ve hayatı işte böyle dönüştürüp vahiyle inşa ediyorlardı. Bugün ise, kendisinin Müslüman olduğunu söyleyenlerin büyük çoğunluğu Kur’an okumamakta, okuyanların büyük çoğunluğu da hakkıyla okumamaktadırlar. Halbuki bugün de Kur’an toplumunun oluşabilmesi için her Müslüman’ın Kur’an’ı hakkıyla okuma çabası içine girmesi gerekmektedir.”

Ülke ve Bölge halklarını Kur’an’a Hicret etmeye davet ediyoruz

Mehmet Pamak, bu sebeple ülke ve bölge halklarını, yüzyıllar süresince yaşanan yozlaşma sürecinde, “mehcur”/terk edilmiş bırakılan Kur’an’a dönmeye, yeniden Kur’an’a hicret etmeye çağırdıklarını belirttikten sonra topluma yönelik davetini şu şekilde gerçekleştirdi:“Tarihsel bozulma süreçlerinde muharref geleneğin ve modern cahiliyenin etkisiyle tahrif edilmiş İslam anlayışlarını ve küresel emperyal projelerle oluşturulmak istenen hak-batıl karışımı Protestanlaştırılmış, sekülarize edilmiş din algılarını bırakmaya, geleneksel ve modern bid’at ve hurafelere dayalı olarak üretilmiş ipleri terk etmeye davet ediyoruz. Bu üretilmiş ipleri bırakıp Allah’ın inzal edilmiş kurtarıcı ipi olan “Hablullah”a yeniden ve topluca sarılarak, tevhid akıdesinde vahdeti sağlayacak ümmeti vahiyle yeniden inşa etmeye çağırıyoruz.

Tüm insanları ve halkımızı, Kur’an’ı anlamak, öğüt almak ve yaşamak için okumaya çağırıyoruz, çünkü Kur’an’ı hakkıyla okumak, ona iman etmenin en temel gereğidir. Kur’an’ı anlamak ve yaşamak konusunda güzel örneğimiz, modelimiz ve vahyin ilk şahidi olan Resulullah (s)’in sünnetini esas alarak Kur’an’ı ilk indiği ve ilk inşa ettiği hayatın içinde okumaya, Allah’a ve Resulüne itaate çağırıyoruz. Vahyin ilk muhatapları olan ilk Kur’an neslinin, Resulullah (s) önderliğinde ortaya koydukları mücadele sünnetini ve bu mücadele sürecinde takip ettikleri yolda bıraktıkları işaretleri takibe çağırıyoruz”

Kur'an'a Davet Panellerinin ikincisi 18 Mayıs 2013 Cumartesi günü Bahçelievler'de KUR'AN VE DAVET üst başlığıyla gerçekleştirilecek. Rıdvan Dinçer'in yöneteceği programın konuşmacıları Ahmed Kalkan ve Emrullah Ayan olacak.

(Kaynak: Küre Medya)

Etiketler : #Toplumlar   #Kur’an’la   #dönüşüme   #muhtaç   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN