FİLİSTİN'İ KONUŞMAK -I-

Nihat GÜÇ

30-10-2023 11:34


Filistin’i doyasıya konuşamıyoruz bile. El Aksa’yı kendimize dert edinemiyoruz bile. Ağzımızdan bir kelime çıkmayıversin hemen bağrışlar, hemen çağrışlar yeryüzünü kaplıyor. Ne oldu? Sormaya gelmeden tereyağı gibi üste çıkmaya, Yahudi mantığıyla konuşmaya başlayanlar var ya, beni yiyip bitiriyor. 

Okyanusları bulundurmaya çalışan kişilere; “Ya sus seni Müslüman sansınlar, ya da doğru bir şey söyle de bari ibret alsınlar.” diyorum. Ama nafile.

Bu vesileyle değil Filistin’e destek vermek, El Aksa’yı ve bu mübarek beldeleri canı pahasına korumaya çalışan yiğitleri alkışlamak; içimizdeki münafık ruhlu kişilerden fırsat bulup konuşmayı bile çok gördüler bize.

Filistin denince Peygamberler gelir gözümün önüne. Babam Hz. İbrahim (a.s.)’den başlarım söze. Hz. İshak (a.s.), Hz. Yakup (a.s.) ile devam eder, Hz. Yusuf (a.s.) ile önümü görebilmek, yol ayırımlarının farkına varmak için o yırtık gömleği göz yaşlarımı silmek için sürerim gözlerime. Hz. Musa ve Hz. Harun’u kalbimin en nadide yerine yerleştirir, Mecnunlar gibi çölleri dolaşır, ses çıkaran buzağıların nasıl putlaştırıldıklarına şahitlik ederim. Hz. Davut (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.)’ın saraylarında konaklar, paçalarımı sıvayarak Belkıs’ın tahtına usul usul dokunur, atlarına binerek dünyayı dolaşırım Hüdhüd gibi. Hz. Zekeriya’nın arkasında saf tutar, Hz. Yahya’nın nasihatlarına kulak abartarak sıkı sıkıya yapışırım kitabıma. Hz. İsa (a.s.) gibi bir peygambere yoldaş, insanları ilahlaştırmamaları konusunda gösterdiği çabaya, verdiği nasihata şahit olurum. Ancak bugün olduğu gibi dün lanetlenmiş kavim olan Yahudiler engel olur, iftira atarlar annem Hz. Meryem (r.ah.)’e. Her birinden bir nasihat alır, kendime bir yol, bir hayat, bir yaşam belirlerim. Kiminle dost olacağıma, kiminle düşman kesileceğime, ne zaman, nerede ve kime karşı kin besleyeceğime, kılıcımı ne zaman, kime karşı kuşanacağıma onlarla yaptığım konuşmalarla kararlaştırırım.

Nasıl ki; vakti zamanında Musa (a.s.) kardeşi Harun (a.s)’u da yanına alarak dünyanın en zalim, en gaddar, en hokkabaz, en sihirbaz, en vahşi, en canavar, en barbar, en moskof, en hoşgörüsüz, en görgüsüz, en katı yürekli adamı olan Firavun’un karşısına çıktı tıpkı bugün vahşi İsrail’in karşısına çıkan Mücahitler gibi. 

Sanırım söz konusu Firavun, şimdiki İsrailli Yahudilerden daha merhametli idi. Çünkü sadece erkek çocukları öldürüyor, kız çocuklarını da sağ bırakıyordu. Şimdiki lanetlenmiş ve Filistinlilerin başına bela olan İsrailoğulları ne erkek çocuk bırakıyor, ne kız çocuk bırakıyor, ne de anne babalarını. Hatta evlerini bile başlarına yıkıyor. Ölmeyenleri de ebedi bir zindana mahkum ediyorlar.

Evet, söz konusu İslam, söz konusu Müslümanlar, hatta biraz daha açık söyleyeyim söz konusu Filistin olunca; İngiliz muhiplerini, Müslüman görünümlü münafık ruhlu ikizlerini razı etmek mümkün değildir. Bu konuda ne kendinizi yorun ne de böylesi şahısların söylemlerini dikkate alın. Kulağınızı tıkayın ve bildiklerinizi ayet ve hadis ışığında okumaya devam edin. Onları görünce güneş gözlüklerinizi çekin gözlerinize. Yoksa Mücahitlere yapacağınız destekleri bile okus-pokus diyerek sergiledikleri sihirlerle kötü gösterirler size. Dikkatli olmazsanız kamaşan gözlerinizden dolayı Firavun’ları da alkışlayabilir, Musa (a.s.)’ın karşısında, sihirbazların yanında da yer alabilirsiniz. 

Aman ha dikkat buyurun.

Allah muhafaza buyursun tüm Müslümanları!

Bu tür bağırış ve çağırışları köyün yakınından geçen kervanın ardından yükselen seslere benzeterek yolunuza devam etmelisiniz. Bırakın tiz sesleri yükselsin ardınızdan. Bırakın gecenin karanlığını bu tür anlamsız seslerle bölsünler. Bırakın eleştirsinler sizi var güçleriyle. Bırakın bir zamana kadar kendilerine iş çıkarsınlar. Nasıl olsa hesap günü, kitap günü gelecek, elleri ve ayakları yaptıklarına şahitlik edecek onların. Nasıl olsa bu tür insanların ağızlarından çıkan her sözün neye matuf olduğu ayan beyan bir şekilde ortaya çıkacak o gün. Buna imanımız sonsuzdur. Güneşin doğuşu gibi gerçekleşecek tüm bunlar.

Önce Müslümanları parçaladılar, birliğini dağıttılar, halifelerini sürgüne göndererek hilafeti ortadan kaldırdılar. Sonra da yemeye başladılar tek tek Müslüman beldeleri. Unutmayın, bu işler tek kişilik işler değildir. Başsız kalınca Müslümanlar bu yapılanlar ve daha yapılacak olanlar kolaylaştı.

Müslümanları yemeyi kolaylaştırmak, aralarındaki birlik ve beraberliği yok etmek, kardeşliği rafa kaldırmak, hatta birbirlerine düşman kılmak için de Müslüman devletlere sınırlar çizdiler. Her köşe başına da eli silahlı birer kukla diktiler. Hatta bu sınırlara demir bariyerler de koydular ki karışıklık veya gidiş gelişler olmasın diye(!) 

Aman ha, aman ha diyerek Müslümanı Müslümana düşman ettiler. Halbuki; “Kâfirler ve Müslümanlar” diye tek bir sınır olmalıydı yer yüzünde. Ne diyordu Yüce Allah: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat/10)

Filistin’i konuşmak zordur. Filistin’i kuşanmak her babayiğidin harcı değildir. Mescid-i Aksa’yı dile getirmek imanın bir gereğidir. Bakmayın siz mangalda kül bırakmayan bu ucube yaratıklara, aldanmayın lafı eveleyip geveleyen insan görünümlü korkuluklara. Siz mertçe konuşun. Dobra dobra anlatın bildiklerinizi. Korkusuzca dile getirin zulüm ve haksızlıkları. Siz Peygamberlerden örnekler verin. Siz Hz. Ömer (r.a.)’den konuşun. Allah’a iman eden bir kul için bu dünya’da yenilginin olmadığını haykırın. O zaman göreceksiniz ki doğan güneşin karşısında dayanamayan karanlığın dağılışı gibi dağılacaklar.

Müslüman; düşmanı yense bu bir zaferdir ve Allah’ın büyük ikramıdır. Yenilse takdir-i ilahidir. Bir kafiri öldürse dünyayı bir kefereden temizlemenin getirdiği büyük bir sevaptır. Öldürülse dünyanın en büyük nimeti olan şehadete kavuşmaktır. Bu da sorgusuz sualsiz cennete gitmeye sebeptir. 

Nimet verilenlerden olmak gerek. Nimet yolunda yürümek gerek. Nimetin farkında olmak gerek. “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa/69)

Vaat eden Allah olunca, vaat ettikleri ne güzel.

O halde konuşmaya devam.

Filistin ile ilgili haberleri sakın ola İsrail haber ajanslarından, onların kuklası olan münafık tipli yapılardan almayın/dinlemeyin. Yoksa sizi Yahudi sevici, Müslüman düşmanı, Firavun tipli insanlar yaparlar. Bu durum tüm zamanlar, tüm mekanlar ve tüm olaylar için de geçerlidir. Hani Yüce Allah; “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hücurat/6) şeklinde dikkatlerimizi çekmekte idi ya. İşte bu dikkat, bu titizlik bir olayla sınırlı değildir. Tabi bu ayetin muhatabı iman eden kişilerdir. İman etmeyen kişilerin; fasıkların uydurdukları ve yeryüzüne yaydıkları uydurma haberleri araştırmalarının bir anlamı ve bir gereği yoktur. Bu gereklilik; Müşrik ile Yahudiyi, Fasık ile Mü’mini, Kafir ile Müslümanı, Münafık ile Hristiyanı, Kur’an ile romanı, Hadis ile hikayeyi birbirinden ayırabilenler için vardır. Bu gereklilik emir ve direktifleri sadece Allah’tan alanlar içindir. Müslümanları şaşırtmak için fasıkların hileli söz uydurabildiklerini ve gün boyu buna devam ettiklerini, bütün alet ve edevatı seferber ettiklerini Münafık ruhlu şahıslara kabul ettirmek de zor. Bu ayeti kavrayabilmenin en önemli şartı kuşkusuz imandır. Kişinin sinesinde iman varsa bu ayeti rahatlıkla anlayabilir ve uygulayabilir. Sonuç itibariyle iman edenler, Fasıkların getirdikleri haberleri ayıklama gereğini hissetmelidirler. 

Ayıklama gereğini hissetmeyenlere gelince….

Şimdi birileri kalkıp Hamas’ın yapacağı saldırıyı üç gün önceden istihbari bir bilgi olarak İsrail ile paylaşan batının kuklası, Firavun’un koltuğunda oturan, Müslüman kanıyla beslenen katil, ne idüğü belirsiz Sisi’yi ve yönetimini İslam aleminden sayacaklar. Ve “Bu kadar Müslüman devlet” diye avurdunu şişirerek konuşmaya başlayacaklar. Kısacası geviş getirecekler. Hatta bu istihbari bilgiyi paylaşan askerleri veya polisleri de öldüklerinde veya cehennem zebanilerine postalanmak üzere öldürüldüklerinde vatan millet fedaisi birer “Şehit” olarak da takdim edecekler bütün dünyaya. 

Öyle mi? 

Siz külahıma anlatın bu masalları. Kur’an’da bildiğiniz manada hikayeler yok. Anlatılanlar gerçek. O zaman siz çocukları uyutmak için hikayeler uydurun. Herkesi cennete postalayın. Ancak benden uzak dillendirin bu naklaratları. Çünkü ben dinimi ayet ve hadislerden ediniyorum. Çünkü ben dinimi resmi ideolijilerden, Firavunlaşmış şahıslardan, Allah düşmanı keferelerden öğrenmem. Dinimi sizin gibi örf, adet, gelenek, görenek ve geçmişten gelen teammüllerden, ırklara, renklere ve milletlere göre değişen şartlardan, vatan millet edebiyatından edinmiyorum.

Bu durum Müslüman ülke diye adlandırılan diğer ülkeler için de geçerlidir. 

Ermenistan ile mücadelesinde hayatını kaybeden Azerbaycan askerleri için “Şehit” kavramını kullanan Anadolu Ajansı; İsrailli Yahudiler ile mücadele eden Filistinli Müslümanlar için “Öldü” kelimesini kullanmaktan çekinmiyor. Allah sizi bildiği gibi yapsın. Kaldı ki Azerbaycan Devleti, İsrail zulmüne desteğini de dünya arenasına açıkladı. Ve yine Azerbaycan Kur’an’dan kaynaklanan İslam ahkamını uygulayan bir devlet de değil.

Bu vesileyle Anadolu ajansını ve bu minvalde bir propaganda yürüten herkesi kınıyorum. Şunu açık yüreklilikle bir kez daha dile getirmek istiyorum ki; Ya dini kavramlarımızı hiç kullanmayınız, ya da dini kavramlarımızı Yüce dinimizin emrettiği vechiyle, olması gerektiği gibi, ayırım ve kayırıma gitmeden kullanınız. Bu din, Müslümanım diyen tüm dünyalılara hitap etmektedir. Kim ayetlere tabi olur da Allah için canını ortaya sererek öldürülürse, o şehittir. Kim ayetlere rağmen öldürülürse o şehit değildir.

Günün birinde herkes hesabını verecek efendim. Kızmaca, darılmaca, yüz eşkitmece, sırt dönmece yok bu işte. Kandırdıklarınızın da hesabını vereceksiniz.

Herkes söylediklerinin de, yaptıklarının da, duyduklarının da, neyi niçin söylediğinin de hesabını mutlaka verecek. Kimi desteklemişse, kimi alkışlamışsa, kime ne rütbe vermişse, kime gönül bağlamışsa, kim adına, kimin aleyhinde bir haber uydurmuşsa, kime gönül koymuşsa hesabı olacak elbet. 

Neyi kabul etmişse, neye karşı dikilmişse, neye olamaz veya neye illaki olacak demişse hesabı olacak elbette. 

Üstünü örtse de, ulu orta bir bayrak gibi sallasa da hesabı mutlaka olacak yaptıklarının. Gizli işler ve gizlenmiş niyetler ortaya çıkacak o gün. Eller ve ayaklar da şahit olacak bu söylemlere. Ne diyordu Yüce Allah; “O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (Yasin/65)

Herkes imtihandadır. İmtihan gereği bir şeylerle denenmektedir. Kimileri İsrail Yahudilerinin yaptığı zulümlerle (Filistinliler gibi) imtihan edilirken, kimileri de mazlum Filistin halkının ayağına (Münafık tipli insanlar) gibi köstek olmakla denenmektedir. Kimisi Yahudileri ulu orta alkışlamakla imtihan olmaktadır. Kimisi de Filistinli Müslümanların yaşamakta olduğu zulmü hak ettiğini söylemekle imtihan olmaktadır. Kimisi de şimdi Filistin’de olup Kafir İsrailli Yahudi askerlerle savaşmayı ve şehit olmayı dilemektedir.

Ve yine kimisi de bizzat savaşa katılmamış olsa da dualarıyla, elinden gelen yardımlarıyla orada olmayı istemekle imtihan olmaktadır. İsterseniz şu hadisi de okuyun; Enes (r.a): Peygamber (s.a.v) ile Tebük Gazvesi’nden döndüğümüz sırada şöyle buyurdu: “Medine’de bizden geride kalan öyle kimseler vardır ki, bir dağ yoluna, bir vadiye girdiğimizde onlar da bizimle yürüyormuş gibi sevap kazanırlar. Çünkü onları birtakım mazeretleri alıkoymuştur.” (Buhari, Megazi 81, Cihad 35. Ebu Davud, Cihad 19; İbni Mace, Cihad 6)

Çünkü hesapsız iş olmaz, işler hesapsız olmaz. Ancak bu hesap sana göre, bana göre, ona göre de olmaz. Peki hesaplar neye göre yapılacak? Neye göre hesaba çekilecek insanoğlu? Neyin karşılığını görecek? “Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.” (Zuhruf/44)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN