Nuref�an ERDEN

09 Temmuz 2009

HAYAT B�LG�S�

Hayat bir deniz gibi de�il midir? Biz denizi her zaman sessiz ve tehlikesiz olarak dü�ünebilir miyiz? O bazen dalgalanmaz m�? Üzerinde ne varsa kald�r�p devirmez mi? Denizin dalgalar� gibi hayat�n dalgalar� da bizi �a��rtmamal�. Zaten en belirleyici imtihan�m�z da hayat�m�zla ilgili olan de�il midir? Ya hayat�m�z� inanc�m�za kataca��z ya da reel �artlar bizim hayat�m�z� belirleyecektir. Kurallar ihlal edildi�inden sa�lam bir yap� kuram�yor, konforlu özel bar�naklar�m�zda can çeki�ip duruyor, bunun ad�na da “ya�amak” diyoruz.

�nsan eziliyor, hayat�n içinde ya maddi bir sefaletin ortas�ndan ç��l�k sesleri geliyor, ya manevi bir deprem enkaz�n�n alt�ndan inlemeler duyuluyor. Kimi ruhunu, kimi ekme�ini, kimi her ikisini de kaybetmi� a�l�yor. Bazen tepe üstü çak�lmak üzere olan son derece geli�mi� bir uça��n içindeki yolcular gibiyiz; bazen de varl���n kökleri ile bütün ba�lar�n� söküp ba��ms�z kalm��, para, güç, iktidar, unvan, �öhret pe�inde nefes nefese ko�turan menfaat meydanlar�nda kafa kafaya toku�an insanlar�z.

Hayat�n anlam�n� dev�irmek için i�imize, banka hesab�m�za, evimize, evimizin önündeki arabaya döndürüyoruz yüzümüzü. Maddî imkânlar�m�z�n çoklu�u, bize, bu hayat� do�ru ve mutlu bir biçimde ya�ad���m�z yan�lsamas�n� veriyor. Oysa hepimiz içimizde ya�anmadan bekleyen bir hayat�n suçunu duyuyoruz. O hayat orada, ke�fedilmeyi ve aç��a ç�kar�lmay� bekliyor. O orada bekledi�i sürece de hayatlar�m�z�, bütün ���lt�s�na ra�men saman tad�nda ya��yoruz.

A�açs�z köksüz topraklar�n nehirlere kar���p kaybolmalar� gibi inançs�z bir hayat geride lüks fosiller b�rak�p kendi cehennemine do�ru usul usul yürüyor. Ancak inanç ve o inançtan beslenen bir yürek, bir haf�za, bir eklem, bir doku gibi insan�n dimdik durmas�n� sa�l�yor. Onu yaln�zca bir iskelet olmaktan kurtar�yor.

Rasulullah'a (s.a.v) ait bir söz vard�. “�nand���n�z gibi ya�amazsan�z, ya�ad���n�z gibi inan�rs�n�z” Fark�nda olmadan bu sözü hep kendi d���mda ve bizlerden büyük ki�ileri ele�tirmek, bulundu�u konumu kendimce be�enmememin bir ifadesi olarak kullan�rd�m. �nan�lan ve prati�e dönü�türülmesi istenen bir sürü amel, ortam gere�i ya uygulanamaz ya da ertelenerek bir sonraki bahara b�rak�l�rd�. Çünkü öylesi eylemler vard�r ki bedel ödenerek gerçekle�ir. Bu bedeli ödemeye gözü kesmeyen ki�iler, bu eylemin �imdi zaman ve mekân aç�s�ndan uygulanamayaca��ndan yola ç�karak “zaman� ve zemini” hele bir gelsin diye beklemeye ba�lard�.

Ve tabii ö�rencilik bitti. Hayat okulu ba�lad�. Yeni ba�lang�çlar sard� çevremizi. Kimimiz evlendi, kimi i�çi olarak çal��maya, kimi okulda kalarak yükselmeye, kimi de memur olup ilerlemeye do�ru ad�m att�lar. Ba�lang�çta dimdik olan omuzlar�m�z �u an o kadar dik de�il maalesef. Sebebine gelince, ideallerimiz öyle kendili�inden ve hiçbir bedel ödemeden gerçekle�ecek idealler de�il de ondan. Ve durum tespiti yap�p ço�umuz �una karar k�ld�. “Her �eyin bir zaman� var.” “Gün ola harman ola”

Ve beklemekle gelmeyen zaman ve yap�lamayan harman... Ödenmemi� bedeller ile biçilemeyen ekin...

Ve bir kesit... Müslümanlar Mekke mü�riklerinin eziyetlerinden y�lm��, Rasulullah’a (S) soruyorlar. "Ne zaman bitecek bu zulüm ?" Rasulullah’�n (S) cevab� çok net. Bu iman bedel ödenmeden kazan�lan bir �ey de�il. Ve bu dava sadece bir dönemin insanlar�n�n çekti�i zahmetlerle k�yamete kadar herkesin s�yr�l�p kurtuluverece�i bir dava da de�il. Sizden önce gelenlerin durumu sizin ba��n�za gelmeden cennete girece�inizi mi zannettiniz?

"Peygamber (S) ve onunla beraber olan müminler: "Allah'�n yard�m� ne zaman?" diyecek kadar darl��a ve zorlu�a u�ram��lar ve sars�lm��lard�; iyi bilin ki Allah'�n yard�m� �üphesiz yak�nd�r."  (2/214 )

23 y�ll�k Risalet döneminde Resulullah’�n 13 y�l�n� geçirdi�i Mekke döneminde ya�an�lan onca s�k�nt�n�n sonucunda elden edilen ba�ar�n�n bir günde kazan�lamayaca�� gibi, elde edilenlerin de hep bir didi�me ve kavga neticesinde olmad��� apaç�kt�r. Bu dini bir çile dini, s�k�nt� ve zorluk dini olarak anlam�yorum ama zulüm ile mücadelenin de öyle “al gülüm ver gülüm” mahiyetinde olmad���n� da çok iyi biliyorum. Dikenleri ele batmayan gül, solmaya mahkûmdur.

Rabbimiz içinde ya�ad���m�z ortam�n dikkatle izlenmesi gerekti�ini, �nsan�n yarat�l��ta güçlüklere gö�üs germe yetene�inin bulundu�unu, bu güce sahip insan�n ya�ad��� toplumun yanl��lar�na bir �ekilde "dur" diyebilme sorumlulu�unu anlat�yor. Öyle ki neme laz�mc�l�k ki�inin kendine olan özgüvenini yitirmesiyle do�ru orant�l�d�r.

Bu yol; bir al�� veri� için en sevdiklerinden vazgeçmeyi isteyen; Allah’� anmaktan ve O’na ba�lanmaktan bizi al�koyan, O’nun emirlerine uymak ve u�runda gerekli cehdi göstermek konusunda bizi gev�ekli�e sevk eden ‘sevgililerimizi’ feda ederek yürünülecek bir yol. Ben bilemem. Fakat herkes kendini bilir, inanc�n� ne zay�flat�yorsa, gitmekten ne al�koyuyorsa, sorumluluk kabul etmekten ne geri çeviriyorsa, kendi kendinle olmana ne sebep oluyorsa, ça�r�y� duymana ve gerçe�i itiraf etmene ne engel oluyorsa, “kaçma”ya ne zorluyorsa, rahat�n için bahaneler bulmana ne yol aç�yorsa, seni ne kör ve sa��r ediyorsa...

F�rt�na, patlad�ktan sonra sadece bir dekordur. Elimizde olmayan �eylerin getirdi�i sonuçlardan sonra elimizde olanlar�n cevab� ba�lar. Elimizde olmayan �eyler kendi �artlar�n� b�rak�p çekilmi�lerdir. �imdi bizim söyleyeceklerimizin ve yapacaklar�m�z�n bir önemi vard�r. Kendimizi elimizde olmayan �artlar�n getirdi�i sonuçlarla ifade edemeyiz. Biz elimizde olanlarla neler yapabildiklerimizin hikâyesiyiz. Her netice bir ba�lang�çt�r ve her neticenin içinde yeteri kadar hayat vard�r. Neyle ve nas�l imtihan edilece�imize bizler karar veremiyoruz.

Öyle bir ölçümüz ve inanc�m�z olmal� ki, her �ey kaybedildi�inde, herkes gitti�in de geride bir �ey kals�n… (Hayat Bilgisi)

ALINTILAR: Recep �ükrü APUHAN, Rahmetli645 blogcu, Hikmet ERTÜRK