Seyyid Kutub`un tefsir anlay���
Kutub�a g�re Kur�an��n indirili� amac�, sa�l�kl� m�sl�man �ahsiyetli ve cahiliye m�cadele eden bir toplum oldu�una g�re tefsirin amac� da bu olmal� ve tefsir, bu amaca ula�maktan oyalay�c� olan hususlardan uzak olmal�d�r.

Tefsir ekolleriyle ilgilenen âlimler genellikle Seyyid Kutub’un tefsirini �ctimai tefsir ekolü, �ctimai-edebi tefsir ekolü veya Dava Ekolü kapsam�nda de�erlendirirler.
Bu isimlendirmeleri hatal� görmemekle birlikte eksik ve kapsay�c� bulmad���m için Günümüz Tefsir Problemleri” isimli çal��mamda “Dava ve Aksiyon Ekolü” ismi alt�nda tefsirini ve tefsir anlay���n� de�erlendirdim ve bu ekolün kurucusunun Seyyid Kutup oldu�unu belirttim. Dava ekolünden söz edenler de asl�nda ekolün kurucusu olarak ondan söz ederler ama ben “aksiyon kelimesini ilave etme ihtiyac�n� duydum. Çünkü günümüz Müslüman ayd�n ve âlimleri Bat� medeniyetine kar�� koyarken daha çok savunmac� bir üslup kullan�rken Seyyid Kutup söz konusu medeniyeti “cahiliye” diye isimlendirmekte ve her vesileyle ele�tirmektedir. Ayr�ca ele�tirirken üslubundan kendine olan öz güveni okuyucusuna da hissettirmektedir.
“Cahiliye” kelimesi Kur’anî bir terim olup bu anlam�yla Medeni surelerde geçmektedir. Ayr�ca bu ayetlerin birinde “onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar” (bk. 5 Maide 50) denilerek itikat konular�n�n yan�nda yarg� ve yönetim konular�n� içeren bir ifade kullan�lmaktad�r. Bu nedenle Seyyid Kutup inanç, yarg�, hayat anlay��� ve yönetimde gibi alanlarda Bat� medeniyetinin hükümlerini benimsemi� toplumlar� “cahiliye toplumu” olarak isimlendirmi�tir. O halde cahiliye kelimesini kavramla�t�r�rken Kur’an’dan hareket etti�ini rahatl�kla ifade edebiliriz. Tefsirinin mukaddimesinin ilk sat�rlar�nda bu kavrama dikkat çekmesi (Fi Zilal, I.3) ve eserlerinde s�kça bu kavram� zikretmesinde Bat�l�lar’�n, sömürgele�tirdikleri ilkel toplumlar� medenîle�tirdiklerini ileri sürmelerinin etkisi de muhtemeldir.
Bat� medeniyetini benimsemi� Müslüman co�rafyada ya�ayan toplumlar� da “cahiliye toplumlar�” olarak nitelemi� ve bu niteleme sebebiyle baz�lar� onu “tekfirci” olmakla itham etmi�lerdir. Oysa o, �slam’� benimseyen, günlük hayat�nda imkânlar�n elverdi�i ölçüde �slam’a teslim olmu� fertleri asla tekfir etmemi� hatta �slam âleminde ya�ayan baz� fertlerin bilmedikleri için söz konusu medeniyetin pe�ine tak�ld�klar�n� söylemektedir.
Seyyid Kutub’un mevcut toplumlar� cahiliye diye nitelemesi sebebiyle Kutub’un ve �hvan’�n Müslümanlar� tekfir ettikleri yaygaras� yay�l�nca söz konusu te�kilat�n ileri gelenlerinden biri “Nahnu Duatun la Kudat” -yani biz davetçiyiz yarg�ç de�iliz- ad�nda bir kitap yazarak tekfirci olmad�klar�n� savunmu�tur. Ayr�ca Kutub’un, meram�n� a�an sözler söyledi�ine imal� da dikkat çekmi�tir.
Yay�lan bu yaygara üzerine te�kilat taraf�ndan hapiste olan Kutub’a gönderilen elçilere de bu sözüyle mevcut Müslüman toplumlar� tekfir etmeyi kastetmedi�ini anlatm��t�r.
Mevcut toplumlar� “cahiliye” toplumlar� olarak isimlendirmesinin nedenlerinden biri de belki de hayatta kar��la�t��� olaylard�r bu olaylar sonucunda Müslüman toplumlar�nda ya�ayanlar�n ço�unun samimiyetle �slam’a teslim olmad�klar� menfaatlerinin pe�inde �ekilden �ekle döndükleri konusundaki kanaatidir.
Ku�kusuz tekfircilik ho� kar��lanacak bir durum de�ildir. Bundan beteri mürteddin öldürülmesi meselesidir. Dar bir zamanda tebli�imi haz�rlad���m için sadece Fi Zilal’in irtidatla ilgili ayetlerin tefsirlerini gözden geçirdim ve Kutub’un, mürteddin öldürülece�ine dair bir ifadesine rastlamad�m. Oysa mevcut sünni mezheplerin dördüne göre mürtet öldürülür. �ahsen bu görü�te de�ilim. Çal��malar�mda bu meseleyle ilgili gerekçelerimi yazd�m.
Bat� medeniyetini “cahiliye” diye niteleyen Kutup tarihi süreç içerisinde �slam’dan �u veya bu oranda uzakla�malar�n� da bir inhiraf olarak görmekte ve bunu ele�tirmektedir. Bu nedenle o, kavmi yahut bölge veya kültür milliyetçisi olmad��� gibi �slam milliyetçisi de de�ildir. Hayat� boyunca cahiliye tortular�ndan ar�nmaya çal��m�� biridir.
Müslüman toplumlar�n cahiliye tortular�nda ar�nmas� gerekti�ini K�blenin tahviline dair ayetleri tefsir ederken “�yilik yüzünüzü do�uya ya da bat�ya yöneltmek de�ildir…” (2/177) ayetini görü�üne destek olarak zikredip Kâbe de�i�ikli�inden amaç, do�u veya bat� olmad��� gibi Kudüs yahut Kâbe de de�ildir. Mesele, Müslümanlar�n Allah’a tam olarak teslim olmas�; cahiliyenin bula�t��� toplumlarla bütün ba�lar� kesmesi ve özgün bir ümmet olmas�d�r. Di�er toplumlara rehberlik ve önderlik etmesidir. (Fi Zilal, I.224-225).
Müslümanlar önce Kudüs’e yöneldiler. Böylece cahiliye bir toplum olan mü�rik Araplarla ba�� kestiler. Ard�ndan Kudüs’e yönelmekten vaz geçip Kâbe’ye yöneldiler ki onlar�n cahiliyeye bula�m�� Kitap Ehliyle ba�lar�n�n olmad��� ilan edildi. (Fi Zilal, I.174). Çünkü �slam ümmetinin özgün ve di�erlerinden ar�nm�� bir ümmet olmas� gerekiyordu. Ayr�ca de�erin �ekil de�il muhteva oldu�u anlat�l�yordu. (Fi Zilal, I.175). Oysa bugün �slam ümmeti hâkim olan cahiliye içerisinde bocalamaktad�r. Bu bocalamaktan kurtulmad�kça ve cahiliye ile ili�kisini kopar�p ar�nmad�kça yükümlü oldu�u insanl��a rehberlik ve önderlik görevini yerine getiremez. (Fi Zilal, I.178).
Ona göre �slam ümmeti, di�er insanlara rehber ve önderlik etmek için var olmu�tur. Sa�lam dü�üncenin, sa�lam inanc�n, sa�lam �uurun, sa�lam ahlâk�n ve sa�lam yönetim ve düzenin önderli�i. Bu nedenle �slam ümmetinin cahiliye kurallar�na uymas� dü�ünülemez. (Fi Zilal, II.17-18).
�slam toplumunun içinde bulundu�u durumun ve �slam ümmetinin ba��na gelenlerin inanç zafiyetinden kaynakland���na inand��� için inanç konular�; ulûhiyet ve rububiyetin tevhidi gibi meseleler tefsirinde çokça yer almaktad�r.
Kutub’a göre Kur’an’�n indirili� amac�, sa�l�kl� müslüman �ahsiyetli ve cahiliye mücadele eden bir toplum oldu�una göre tefsirin amac� da bu olmal� ve tefsir, bu amaca ula�maktan oyalay�c� olan hususlardan uzak olmal�d�r.
Ona göre Kur’an’�n indi�i ortama uzak duranlar, Kur’an’�n amaçlar�ndan uzak bir hayat ya�ayanlar Kur’an’� anlayamazlar.
Seyyid Kutub’un tefsiri bir dirayet tefsiri olmas�na ra�men di�er dirayet tefsirlerinin ço�una nazaran daha çok hadis ve rivayetlere yer vermektedir.
Ancak senedi sahih bile olsa hadis e�er Kur’an’la çeli�iyorsa o hadisi kabul etmez. Mesela Felak sûresinin tefsirinde pek çok müfessirin yer verdi�i Peygamber’in Medine’de bir Yahudi taraf�ndan büyülendi�ine dair muhaddislerin sahih kabul ettikleri hadisleri ret eder.
Söz konusu hadislerde Medine’de Lebid b. el-Esam sihir yapm��; baz� rivayetlere göre günlerce, baz�lar�na göre aylarca Peygamber bu sihrin etkisinde kalm��t�r. Etki o kadar büyüktür ki han�mlar�na yana�mad��� halde yana�t��� hayaline kap�lm��, bir rivayete göre ise yapmad��� bir �eyi yapt���n� hayal etmi�tir. Nihayet Falak ve Nas sureleri indirilmi�, -rüyas�nda gördü�ü üzere- bu sureleri her okudu�unda dü�ümlerden biri çözülmü�tür. Böylece bütün dü�ümleri çözmü� ve sihrin etkisinden kurtulmu�tur.
Kutup bu rivayetleri ret ederken �öyle demektedir:
Bu rivayetler hem Peygamberin davran��lar� hem de dini tebli� etmesi aç�s�ndan peygamberli�in ismet s�fat�na ayk�r�d�r. Peygamberin her bir fiili veya sözü sünnet ve �eriatt�r inanc�yla da ba�da�mamaktad�r. Ayr�ca Kur’an’�n, peygamberin büyülenmi� olmas�n� reddetmesiyle de çeli�mektedir. Nitekim Kur’an mü�riklerin Peygamberin büyülenmi� biri oldu�u iddialar�n� yalanlam��t�r. Bu nedenle bu rivayetleri d��l�yoruz. (F� Zilal, VIII.710).
Ayr�ca Falak ve Nas surelerinin üsluplar� göz önünde bulunduruldu�unda Mekke’de indirildiklerine dair görü�ün tercih edilmesi gerekti�ine dikkat çeker ve itikadi meselelerde sahih de olsa rivayetlere itibar edilmedi�ini sadece mutavatir rivayetlere itibar edilebilece�ini belirtir. (Fi Zilal, VIII.710).
Böyle Kutup bu sözleriyle Ehl-i Sünnet kelamc�lar�n�n büyük ço�unlu�unun rivayetlerle ilgili görü�lerine kat�lmaktad�r.
Kur’an’�n i’caz� konusunda da bu alana önem veren herkes nezdinde önemli bir yeri vard�r. Kur’an’da laf�z seslendirildi�inde ç�kard��� ses ile o lafz�n manas� aras�nda uyumdan, k�saca Kur’an’da ahenkten, hem tefsirinde hem de kitaplar�nda söz eder.
Bilindi�i gibi Kur’an’�n �’caz� konusunda baz� âlimler onun laf�z ve üslubunu öne ç�kar�rken baz�lar� ihtiva etti�i mana ve konular�na daha çok vurgu yapar. Daha önce de Kutub’un çokça söz etti�i ahenk i’caz�ndan söz edenler olmu�tur. Ancak hem az saydaki ayette bundan söz etmi� hem de muratlar�n� vaz�h ve tutarl� bir �ekilde anlatmam��lard�r. ��te bu nedenle sözünü etti�imiz görü�ün kurucusu ve mucidi Seyyid Kutup kabul edilir.
Hem samimi ve içten anlat�m�yla hem de anlatt�klar�yla inanan kimseye güven verir. Günümüzde büyük darbeler yiyen inanm�� kesimin kalbine su serper ve ço�unun zay�f olan kendilerine güvenlerini takviye eder. Ayn� �eyleri çokça tekrar etmesi ve gere�inden fazla sözü uzatmas�na ra�men tefsirinin çokça okunmas� ve pek çok dile çevrilmesi bu sebepten kaynaklan�yor olmal�d�r. Tefsirine gösterilen ilginin sebeplerinden biri de ça��m�zda kelam ilminde yer almas� gereken fakat kelama dair eserlerde yer almayan meselelere yer vermesidir. Asl�nda inanm�� kesimin, ça�da� meseleleri inceleyen dirayetli kelami eserlere ihtiyac� vard�r. Belki Müslüman entelektüel ve âlimler bu tür eserler yazsalard� ve bu eserler ihtiyac� kar��layacak düzeyde olsayd� �slam ad�na �iddete ba�vuranlar�n say�s� azal�rd�.
Hayat� boyunca eline silah almam�� ve silahl� bir cemaat içerisinde hayat�n�n hiçbir döneminde yer almam��; kendisi �iddete maruz kal�p idam edilmi� olmas�na ra�men onu �iddet yanl�s�; harici göstermeye çal��anlar var. Hatta tarihçi bir akademisyen Fethullah Gülen’in, gençlik y�llar�nda “Fi Zilali’l-Kur’an’�” elinden dü�ürmedi�i �eklinde bir sözü oldu�unu söyleyerek ülkemizde gerçekle�en darbe ile Fi Zilal tefsiri aras�nda ili�ki kurmaya çal��maktad�r.
M�s�r’da Cemal Abdunnas�r beraberindeki subaylarla dönemin M�s�r kral�na darbe yaparken �hvan-� Müsliminin destek verdikleri ve o s�rada Seyyid Kutub’un da söz konusu te�kilatta oldu�u do�rudur. Fakat �hvan’dan birinin eline silah al�p destek verdi�ine dair bu tarihçi akademisyenin elinde tek bir belge var m�d�r? Ayr�ca M�s�r’daki sözünü etti�imiz ihtilalden sonra �slam âleminin tamam�na yay�lm�� olan �hvan hareketinin herhangi bir ülkede darbe te�ebbüsünde bulundu�una dair bir delil var m�d�r? Bilakis onlar M�s�r’da Sisi taraf�ndan darbeye maruz kalm��lard�r. Türkiye hariç gür sesle bu darbeye kar�� ç�kan olmam�� Fethullah Gülen de darbe aleyhinde tek söz söylememi�tir. Her vesileyle demokrasiden dem vuran ABD ve Bat�dan da ses ç�kmad��� gibi darbeyi �u veya bu �ekilde desteklemi�lerdir.
Kald� ki ülkemizdeki darbenin arkas�nda oldu�u söylenen zat hayat� boyunca �slamc� diye isimlendirilen �hvan ve benzeri hareketlerle hep mücadele etmi�tir.
Fethullah Gülen t�pk� bu akademisyen gibi Türk �rkç�s� bir milliyetçidir. �hvan-� Müslimin ve özellikle Seyyid Kutup �hvan’a kat�ld�ktan sonra �rkç� e�ilimlerden tamamen uzakt�r. Bunu cahiliye damar� olarak görmü� ve bu e�ilimle mücadele etmi�tir.
Seyyid Kutup ve �hvan �slam hâkimiyeti fikrini hep savunmu�lard�r. Fethullah Gülen ve cemaati ise hep bu fikre kar�� ç�km��lard�r. �u kadar kitab� ve konu�mas� olan Gülen’in �slam’�n hâkimiyetini savundu�una dair acaba tek bir paragraf� var m�d�r?
Sözünü etti�imiz akademisyen makalesinde Gülen’in C�A ve Bat�yla ili�kisi oldu�unu söylemektedir. Seyyid Kutub’un gayr-� Müslimlerle ve özellikle ABD ile ba�lant�lar�na dair tek bir belge veya delil hatta yazar ve benzeri kimseler d���nda bir iddia ileri sürmü� müdür?
Bu tür önemli vakalarda gerek milliyetçi, gerek devletçi, gerek laik gerek mezhepçi has�l� ba�naz kesimlerin yaftalamalarla meseleyi izah etmeye çal��malar� sosyal olaylar� derinlemesine inceleme konusunda geri olu�umuzdan kaynaklanan ve ne yaz�k ki toplum taraf�ndan bu e�ilimlerin benimsenmesinden kaynaklanan bir durumdur.
Sonuç olarak �slam âleminin gaflet uykusundan uyand�rmaya çal��m�� ve çal��makta olan âlimleri dindarl�k iddias�yla karalayanlar ve karalamaya çal��anlar hep olacakt�r.
Mehmet Sait �im�ek