İSLAM, İMAN, MÜSLİM VE AHLAK

Ahmet DURMUŞ

12-09-2022 14:45


İslam dinlerden herhangi bir din, müslüman da insanlardan herhangi bir insan değil. Nedeni çok açık, çünkü İslam’ın kendine has kuralları, yasaları olduğu gibi Müslim’in de diğer insanlardan farklı bir yaşam tarzı ve ahlakî bir duruşu vardır. Bu kurallar ve yasalar İslam ve müslümanlara doğrudan Allah tarafından belirlenmiştir. Yani İslam, müslim, iman ve ahlak, birlikteliği ancak bu kurallara ve yasalara kimlikli bir sahiplenmeyle/duruşla korunabilir. Demek oluyor ki müslimlere bir özellik/paye doğrudan Allah tarafından verilmiştir. Bize düşen görev ilkesel olarak Allah’ın bizim için yaptığı tanımlamalara ve misaka sadık kalmaktır. Elbette ki Kur’an’ın ve İslam’ın asıl hedefi sadece müslümanlar değil. O, tüm insanlığa ulaşmak ve onları kendi bünyesinde kardeşler yapıp esenlik yurduna çağırmayı hedeflemektedir.

Daha baştan bu tespiti yapalım ki, her müslim neye talip olduğunu ve nasıl bir dine/yaşam biçimine/ahlaka teslim olduğunu bilsin. Ve bu teslimiyetin ardından kişide bir İslam ahlakı, bir Kur’an ahlakı ve ilkesel anlamda mümin bir kişilik oluşsun. Çünkü mümin kişiyi ayakta tutacak ana sütun hiç şüphesiz Kur’an ahlakı, dolayısıyla vahiy olacaktır. Daha açık bir ifade ile Allah’a yürekten iman eden ahlaklı, erdemli, ilkeli bir mümin sosyal hayatta diğer insanların kullandığı aynı yol ve yöntemi kullanmaz/kullanamaz, kullanıyorsa eğer burada çok ciddi AHLAKÎ bir sorun var demektir. Konuya daha bir açıklık getirebilmek için şu dört kavramı biraz daha yakından tanımaya çalışalım. İslam, müslim, iman ve ahlak.

İslam

Dinin ismi ve tanımı bizzat Allah tarafından yapılmıştır: “…Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim…” (Maide (5/3). Yukarıda dedik ya İslam dinlerden herhangi bir din değil. O tek hakikattir. Buna binaen ayette Allah’ın ikmal ettim ve nimetimi tamamladım ifadesi vahyin yani Kur’an’ın iniş sürecinin tamamlandığını, İslam’ın olgunlaştığını, kemale erdiğini ve onda hiçbir şeyin eksik bırakılmadığını tüm insanlığa ilan etmiştir. Aynı surenin 85. Ayetinde ise hitap müslümanlara olduğu gibi daha çok kitap ehline yönelik olduğu peşinden gelen ayetlerden de anlaşılmaktadır.

Bu ayette ise rabbimiz: “Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır. (Ali İmran: (3/85). Demek ki Allah indinde geçerliliği olan tek din İslam’dır. Bu ilahi uyarıdan da anlıyoruz ki hiçbir beşeri din ve ideoloji İslam olan bir kişiyi bağlamaz, ilgilendirmez. (diğer taraftan dünya literatüründe kullanılan ilahi dinler safsatasına inanmanın hiçbir karşılığı yok)

Kelime olarak teslim olmak, boyun bükmek, barışa girmek, esenlik gibi anlamlara gelen İslam kendisine tabi olanları barışa, huzura ve esenlik yurduna yani cennete çağırır. Fakat bu çağrıya Rabbimiz bir şerh düşüyor: “Bedevîler «İnandık» dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama «Boyun eğdik» deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hucurat (49/18). Bizim dilimizle gevelediğimiz ve kurmaya çalıştığımız cümleleri Alemlerin Rabbi olan Allah en mükemmel şekilde ifade ediyor ve İslam olmayla beraber İman etmeyi şart koşuyor.

Yuvarlak hesap bundan 1444 yıl önce bedevilere söylenen söz bugün bütün canlılığıyla modern toplumlara hitap ediyor. Demek oluyor ki Kur’an ve İslam bugünde bedevi anlayışa ve yaşam tarzına aynı cevabı veriyor. Tüm zamanlara ışık tutan vahyi ilahi bugün sosyal hayat dediğimiz alandan tecrit edilmiş veya edilmeye çalışılıyor. İslam sadece mabetlerde, ölüm ve düğün merasimlerinde varlığını şekilsel olarak sürdürmektedir. Bunlarında doğru ve yanlışları başka bir mevzudur. Bu gerçeği görmeli ve Hucurat ayetini kendi nefsimize yeniden indirmeliyiz. Ayeti kerimeyi çok uzun uzun düşünmeye gerek yok. Yüce Allah İslam’a giren, iman eden her mümini mutlak anlamda Allah ve rasulüne itaat etmeye çağırıyor. Kur’an dün bedevi zihniyete ne demiş ise bugünkü çağdaş bedeviliğe de aynı şeyi söyler. Zaten bugün yaşanan genel rezalet/görüntü bunun ipuçlarını bize rahatlıkla veriyor. Ki bugün sosyal hayatta yaşananlar ve şahit olduklarımız müslim insanı da toplumu da anlatmaya yeter cinsten. Geldiğimiz yer ve zamanda yaşadığımız hayat bedevilerin hayatlarından daha şerefli/izzetli/ilkeli değil kanımca, bunu her aklıselim sahibi görüyor ve idrak ediyor. Tüketimden tutun eğitimine, eğlencesinden tutun ibadetine, evliğinden tutun boşanmalarına, tatilinden tutun siyaset anlayışına kadar hemen her alanda problemler yaşayan bir toplum nasıl olurda İslam’ı bedevilerden daha iyi anlamış olabilir? Daha doğrusu İslam’ı doğru anlamayan, onu hayat tarzı edinmeyen ve onu vicdanlara hapseden bir toplum ortaya nasıl bir müslüman tip/şahsiyet çıkarabilir dersiniz? Demek ki İslam olmak, İslam’ın şemsiyesi altına girmek, teslim olmak ve boyun bükmek iman ve amel bütünlüğü olmadan fazla bir şey ifade etmiyor.

Müslim

Müslim kelime olarak teslim olan, İslam olan anlamına geldiği için rabbimiz bedevileri uyarmıştır. Siz henüz İslam oldunuz yani teslim oldunuz ama daha iman kalplerinize sirayet etmedi. İslam’ın kelimeleri gerçekten et ve tırnak gibidir. İslam, selam ve müslim aynı kökten türemedir. Kelimeyi müslüman yerine daha çok müslim  الْمُسْلِم۪ينَ  kullanmamızın sebebi Kur’an’da kelimenin bu şekilde geçtiği içindir. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Ya’kub da, “Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. O halde sadece ( مُسْلِمُونَۜ) müslümanlar olarak ölünüz” dedi. (Bakara 2/132). Atamız İbrahim’in (as) vasiyeti aslında tüm nebilerin vasiyetidir. Çünkü başka bir halde can vermek cehennemle yüz yüze gelmek demek. Demek ki bizim için beğenilen ismin dışında başka bir isimle ölmekten Allah’a sığınmak gerek. Bu dünyada tüm insanlık için İslam’ı seçen, beğenen Allah, ahir hayatta İslam’dan başka bir din, müslim’den başka da bir insanı muhatap almıyor. “Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Ali İmran3/77).

Müslim/müslüman dediğimizde Allah’ın bize verdiği değeri hatırlayıp ona göre hayatımızı tanzim etmemiz gerekiyor. Kur’an’la kendi hayatımızı kıyas edip İslam’ın neresinde olduğumuzu hangi emirlerine itaat hangilerine itaatsizlik ettiğimizi bir gözden geçirip vicdanımızla hesaplaşmamız gerekiyor. Allah’ın bize verdiği ismin izzetini/şerefini koruyabiliyor muyuz? Yoksa onu az bir dünya menfaati karşılığında satıyor muyuz? İşlediğimiz amellere bakarak herkes kendi vicdanında cevabını verebilir, ancak verilen cevabın kalitesi kişinin dinden ne anladığına bağlı olacaktır. Peygamberler dualarında neden müslim olarak ölmeyi ve salihler arasına katılmayı isterler? Çünkü onlar yürekten teslim olmuş ve teslim olduğu şeye iman etmiş, korku ve ümit arasında denge tutturmuş ve nereden hesaba çekileceğini bilen öncülerdir. Ama günümüz modern insanı kendisine o kadar güveniyor ki gelenekten de yardım alarak (mesela kalbinde zerre kadar imanı olan bir kişinin cennete gireceği) hiçbir salih ameli olmasa da Allah’ın affedeceğine ve cennete gideceğine inanıyor, oysa Allah uyarıyor: “Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın” (Fatır35/5). “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” (Zilzal 99/7-8)

İman

İman Allah’a, İslam’a, Kur’an’a, ahirete, gayba, meleklerine ve nübüvvete vs. inanmanın en temel kavramı. Nasıl ki iman emin olmaksa müminde emin olunan kişidir. Güvenmenin emin olmanın ve Allah’a mutlak itaat etmenin başat kavramı imandır. Bütün iş burada düğümleniyor ve ahiret yolculuğunuz burada bir anlam kazanıyor. Yani inandığınız şeyi tescil etmek için hiçbir kayıt ve şart olmaksızın onun limanına demir atar kendinizi güvende hissedersiniz. Allah Kur’an’da ne demişse onu araştırma, tetkik etme hakkınız var ama sorgulama ve beğenmeme hakkınız yoktur. Aydınlardan birisi sorgulanmayan din din değildir der. Eğer burada kasıt, yani sorgulanacak olan dinin kendisi ise küllen yanlış ve saçmalıktır. Fakat kastedilen dine eklemlenen bidat ve hurafeler ise eyvallah buna sözümüz olmaz. Sorgulama yerine araştırma, cehdetme ve ilim kastedilseydi daha doğru bir yaklaşım olurdu diye düşünüyoruz. Çünkü ilmî çaba ve gayretler zaten Allah’ın üzerimize yüklediği farzlardandır. “…Kulları içinde ise Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek-korkar…’ (Fatır35/28). “… Rabbim ilmimi artır de.” (Taha 20/114). İnsan önce doğru bilgiye ulaşmalı ki inancıda doğru olsun, bunun için ise ilim şarttır.

Nebi (sav)’in Allah’a el açıp Allah’ım ilmimi artır diye dua etmesi bizim için baş tacı bir örnektir. Tahkiki imana ulaşmak sorumluluk ve bilinç ister, bu da ilim yolu ile elde edilebilir. Demek oluyor ki İslam’ın kanatları altına girmeyle başlayan süreç ilim ve iman nuruyla çıtayı yükseltiyor. İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir. (Enam 6/82). Zulüm aslında adaletin zıddı bir kavramdır, dolayısı ile bir şeyi ait olduğu yere koymamaktır. Ayeti kerimeye tekrar döndüğümüzde Allah’a nasıl iman edilmesi gerekiyorsa öyle iman etmemiz gerekiyor. Yani imanımızın içerisinde herhangi bir şirk kırıntısına yer yok, emin olmalıyız ve O’na mutlak güvenmeliyiz. “Ey iman edenler, Allah’a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” (Nisa 4/136).

Ahlak

Şunu çok iyi anlamalıyız ki, Kur’an’ın ve nübüvvetin hedefi İslam, iman ve müslim’i bir potada eritip ortaya ahlaklı bir şahsiyet çıkarmak amaçlıdır. Modern zamanların insanı tarafından asla görülmeyen, yok sayılan ve hatta etikleştirilen bir kavramdır ahlak kavramı. Ahlaksızlığın ahlak olduğu bir dönemden geçiyoruz desek yeridir. Modern insan İslam’ı duymuş, müslüman’ı duymuş, imanı da duymuş fakat ahlak kavramı hiç duyulmamış sanki onun tarafından. Oysa müslümanı ahlakıyla tanır ona göre bir yer açarsınız gönlünüzde. Çünkü o kalplere yüreklere dokunan insandır aynı zamanda. Diyeceksiniz ki diğer kavramları duymuş da ne olmuş? Doğru, İslam’ın hiçbir kavramı hak ettiği ilgi ve alakayı görememektedir bugün. Ahlak elbette değerlerini dinden alır ve ona göre biçimlenir. Her beşerî ideolojinin ve inanış biçiminin de bir ahlak prensibi vardır. Ama bunlar materyalist felsefenin geliştirdiği ahlaki prensiplerdir, dolayısı ile maddecidir, dünyacıdır ve saptırıcıdır.

İslam’ın ahlakı ise fıtridir ve insanın yaratılışı ile ahlakın aynı kaynaktan akan ikiz sular olduğunu kök itibariyle (H.L.K) Kur’an’da görürüz. (خَلَقْنَا Tin) –(خُلُقٍ Kalem) Bu yüzden rabbimiz: “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”(Kalem 68/4) derken hem İslam’ın yüceliğini hem de rasülün mizaç, huy ve karakterinin bu yüceliğe fıtrat olarak uygun olduğunu vurgulamış olabilir. Yani ahlak ve insanı yaratılışta aynı membadan fışkıran iki ayet/nehir olarak düşündüğümüzde bu kadar yozlaşmayı, sapmayı anlamakta zorlanıyor insan. Yaratılışta bu fıtrata sahip insan ne yazık ki ne mahrem alanda, ne tüketimde, ne eğitimde, ne de hayatın herhangi bir alanında müslim ve mümine yakışır bir davranış gösteremiyor. Hiç mi doğrusu yok? Elbette var. Tıpkı bozuk bir saatin 24 saatte iki sefer doğruyu göstermesi örneğinde olduğu gibi doğruları var. Fakat dikkat edersek bozuk saat’in günde iki kez doğruyu göstermezi onun bünyesindeki arızadan kaynaklıdır. Demek ki örnek verdiğimiz saat’in doğruları sıfırlanmış oluyor.

Neredeyse tüm insanlar kendisine göre bir ahlak tanımı geliştirmiş. Bu tanımlara biraz yakından bakın sosyalist, liberal, özgürlükçü, demokrat ve kapitalist bir düşüncenin ahlakı müslim insanlara da sirayet etmiş olduğunu göreceksiniz. Oysa İslam’ın ahlakı göreceli bir şey değil. Ve sana göresi bana göresi olmaz. Dolayısıyla müthiş bir kopuş yaşanmaktadır ahlakî olandan, özgürlük adına. Küresel emperyalist sömürü odakları her geçen gün yeni tuzaklar kuruyor, alternatifler sunuyor gençlerimize. İnsan hakları, kadın hakları, cinsiyet eşitliği ve hayvan hakları vs. hepsi alıcı bulmuştur bizim mahallede. Dört elle sarılmışız dayatılan yaşam tarzlarına ve kana kana içmişiz suyun üzerindeki köpükleri su zannederek. Bugün küresel kapitalist sistemin ahlakı müslümanlara da sirayet ettiği için güçlü bir direniş gösteremiyoruz. İslam’ın kavramlarını yerli yerinde kullanıp onlara hak ettiği değeri veremiyoruz. İslam’dan, müslim’den ve iman’dan bahseden çok insanımız var ama ahlakî alanda ciddi açmazlar yaşıyoruz.

Sonuç olarak İslam’ın bir ahlak doktrini ve Allah Rasulü’nün bir örnekliği var. Ben özgürüm böyle istedim ve böyle olacak, dolayısı ile istediğim yeri açar istediğim yerimi örterim, bu rengi bu modeli beğendim ve bana kimse karışamaz, ben şu şekilde şu gıdaları tüketirim ve istediğim eğlenceye ve tatile giderim, istediğim arabaya biner istediğim evde otururum diyemezsiniz. Eğer bir tercih yapmışsanız ve tüm nebiler gibi tek olan Allah’a iman etmişseniz İslam sizin hayatınızın her alanına müdahildir. Hz. Muhammed’in (sav) ahlakını soran sahabeye Aişe validemizin verdiği cevap ne kadar mükemmel; “siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dı”. Demek ki İslam bir vatan, iman bu vatanın sahibine güvenmek ve emin olmak, müslim ise o vatan da güven içerisinde yaşayan ve kendisinden emin olunan kişidir. Ahlak ise tüm müslümanları aynı Allah’ın etrafında toplayan, döndüren (tavaf) bir edeptir, tuğlaları tutan harçtır, bir ilkedir, bir duruştur, bir davranış biçimi ve ümmet ananın müslim evladına verdiği bir hicap biçimidir. İslam’ın, imanın ve müslim olmanın tamamlayıcısı ahlaktır mümin insanda. Eğer ahlak yoksa diğer değerlerin hepsi de değersizleşir, basitleşir ve sıradanlaşır. Ve yine ahlakınız İslam ahlakı, Kur’an ahlakı değilse birtakım ibadetleri yerine getirseniz bile içtimai hayatta yapmayacağınız/yapamayacağınız ahlaksızlık yok. Bunun en güzel örneklerinden birisi mümin insan ile banka ilişkisi. Modern Müslüman insan çağdaş batı moderniz minin inşa ettiği ahlakî prensiplerden tüm boyutları ile etkilenmiş olduğu için onun dünyasında artık hak batıl, tevhid şirk, haram helal, doğru yanlış, maruf ve münker gibi kavramlar yok olmaya yüz tutmuştur. Velhasıl İslam tüm kavramlarıyla bir bütündür ve asla şubelere ayrılamaz. Bizi rasülümüz ve efendimiz olan Hz. Muhammed (sav) gibi olmaya götürecek olan ahlakımızdır. Bende müslümanlardanım demişseniz tüm yönleriyle beraber İslam’ı kabullenmek ve bedeli neyse onu ödemek zorundasınız. Çünkü ahlaklı kalabilmeniz bir bedel isteyecektir sizden. Selam hak/hakikat ve Kur’an’ı kendisine ahlak edinenlerin üzerine olsun.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN