İndirilen din mi, uydurulan din mi?

İzmir'de faaliyet gösteren Özgün-der "İndirilen Din ve Uydurulan Din" konulu konferans tertip etti. Konferansın sunumunu Mehmet Gültekin yaptı.

14-11-2013


Mehmet Gültekin konuşmasında özetle şu hususlara değindi:


Din, insanlık tarihinin şahit olduğu, kökü insanlık kadar derinlerde olan bir olgudur. İnsanın olduğu her yerde din de vardır. Dinler tarihi alanında yapılan araştırmalar, tarih boyunca bütünüyle dinden uzak bir toplumun mevcut olmadığını ortaya koymuştur. Sanılanın aksine, yaygın inanç şekli, ağırlıklı olarak tek tanrı inancıdır.
            
Din istismarı da yani uydurulan din de yine dinin tarihi, daha doğrusu insanlık tarihi kadar eskidir.

Bu uzun zaman diliminde ve bu kadar yaygın olan bir olguyu, insanlığın bir yanılgısı olarak yorumlamak yerine, din duygusunun insanın fıtratında olduğunu söylemek mantıken daha doğrudur. Kur’an bu duygunun insana, Allah tarafından kendini tanımlaması, O’na yönelmesi için, yaratılırken verildiğini bildirir. ‘’kendini Allah’ın insanlara yaratılışta verdiği dine ver.’’(Rum/30).
           
Yine şems süresi 7-10.cu ayetlerde Allah, insanı şekillendiren, ona iyilik ve kötülüğü görme ve yapma kabiliyetini vermiştir. Kendini arındıran saadete, fenalıklara gömen ise ziyana uğrayacaktır. Buyuruyor…
            
Bu ayetlerden anlıyoruz ki, vahyin ulaşmadığı insanlar bile Allah’ı bilmek ve dürüst davranmakla yükümlüdürler.

Kur’an Allah’ın insanlara vahiy/peygamber göndermesini o’nun insanlara bir rahmeti, lütfu olarak niteler: ‘’biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik(enbiya/107) ‘’Kur’an şüphesiz müminler için bir hidayet ve rahmettir.’’(Neml/77).buyrulmaktadır.

Cahiliye toplumunun en belirgin özelliği fıtrata ait değerlere savaş açmış olmaları ve hüküm koyucu olarak Allah ve hükümlerini devre dışı bırakmak veya sulandırmak üzerine kurgulanmış olmasıdır.

Peki, bugün durum nedir? Allah vahyini tamamlamış ve bize kitabı göndermişken neden cahiliyeyi yaşıyoruz? Ve hemen hemen her evde Kur’an varken neden Kur’an’a aykırı davranışlarda bulunuyoruz? Evlerin en yüksek yerine astığımız Kur’an’ı neden hayatımızın merkezine koyamıyoruz?

En çok din uydurmacılığı peygamber üzerinden yapılıyor. Diğer İslam ülkelerindeki durumda bundan farklı değildir.

Neden din adına farklı doğrular ileri sürülmektedir? Gerçek dini, din adına uydurulanlardan nasıl ayırt edeceğiz? Cevaplanması gereken en önemli soru, “Dinin kaynağı nedir?” sorusudur. Bu soruya verilecek cevap diğer soruların cevabını da belirleyecektir.

“Dinin kaynağı nedir?” sorusuna öncelikle cevap vermek, din adına ortaya atılan kafa karışıklığını gidermenin en önemli şartıdır.

Din, Allah tarafından insanlara gönderilen bir sistemdir. O zaman “Dinin

kaynağı nedir?” sorusu; Allah’ın beklentilerinin isteklerinin, emirlerinin, tavsiyelerinin neler olduğunu doğru bir şekilde anlamamız için cevaplanmalıdır.

Acaba dinin kaynağı sadece ve sadece Kuran mıdır? Yoksa

Kuran’ın yanında hadisler de dinin kaynağı mıdır? Mezheplerin dini konularda

Otorite olması mümkün müdür? Tarikatlar ve bu tarikatlardaki şeyhleri nasıl değerlendirmeliyiz, bunların dindeki konumu nedir?

Allah’ın gönderdiği sistem olan dinin saptırmalardan, sömürülerden, geleneklerden ve keyfiliklerden korunmasının çaresi budur.

DİN TARİHİ AKILLA TAKLİDİN MÜCADELESİDİR

Peygamberler gönderildikleri devirlerde hep mevcut gelenekleri sorgulamışlar,

Allah’ın dinine aykırı olan geleneklere ve yerleşik inançlara karşı mücadele etmişlerdir.

Şüphesiz, yeryüzündeki hareket eden canlıların Allah katında en kötüsü, aklını işletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. 8-Enfal Suresi 22

Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır.10-Yunus Suresi 100

21- Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?

22- Hayır dediler ki: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerini izleyerek doğruya varacağız.”

Zuhruf suresinin 21. ayeti kitaba dayanılmadan din adına ortaya konulanların geçersiz olduğunu söylemektedir. Ayetlerin devamı ise atalardan gelen mirasın, nasıl Allah’ın kitabının önüne konulduğunu göstermektedir.

Din adına tek hüküm koyucu Allah’tır. Allah mesajlarını insanlığa, Kur’an vasıtasıyla eksiksiz, çelişkisiz, ayrıntılı, tam ve açık bir şekilde göndermiştir. Bu ise Kuran ayetlerince belirtilen hususları belirleyip, Kuran’ın anlattığı şekilde İslam’ı kabul etmek; Allah dışında hiçbir kimsenin hüküm koyucu olarak kabul edilmemesi demektir.

İlk Müslümanları örgütleyip, kendisi de dini konularda yalnız Kuran’a uyan Peygamberimiz; Kuran’ın dışında bir dini kaynağı insanlara sunmamış, yazdırmamış ve öğretmemiştir. Peygamber’in söylemiş olduğu iddia edilen bir söz veya bir yorum Kuran’la çelişir, dine ilave veya eksiltme yaparsa; bu söz veya yorum hem dine, hem de Peygamber’e iftiradır.

Allah’ın dini, Kuran’ın indirilmesinin bitişiyle Peygamberimiz hayattayken tamamlanmıştır. Kuran yazdırılmış, ezberlenmiş ve başı sonu belli bir kaynak olarak rehberimiz olmuştur. Peygamber döneminde yazılması yasak olan hadisleri, sonradan toplayan kitaplar; Peygamber’in vefatından yüz-iki yüz yıl sonra ortaya çıkmaya başlamıştır.

İslam’ı tercih etmiş akıl sahibi hiçbir kimse, o dinin peygamberinin rolünü, fonksiyonunu inkâr edemez; onun peygamberi örnekliğinden müstağni olamaz. Ancak bu gerçeği teslim ve kabullenmek, hadis veya sünnet adıyla bize intikal eden bir rivayeti kritiksiz, körü körüne kabul veya tasdik etmeyi hiçbir şekilde mazur gösteremez ya da zorunlu kılamaz. Çünkü her büyük ideal ve şahsiyet için olduğu gibi, Hz. Peygamberin şahsı etrafında da çok geniş bir uydurmacılık çemberi örülmüştür.

Bu uydurmacılık, ilk dönemlerden günümüze doğru geldikçe yoğunluğunu ve cüretini arttırmıştır. Öyle ki, artık bir dönemde, bir sözün hadis diye rivayet edilmesinden sonra, onun Kur’an’a sağduyuya, akla aykırılığı hiç önemli görülmeden kabullenilmesi ‘’takva’’ onu reddetmek ise dinin temellerinden birine indirilmiş bir darbe sayılmıştır.

Şimdi dinin kaynağı Kur’an olarak belirlendikten sonra akla hemen şu soru gelir. KUR’AN HER DETAYI İÇERİR Mİ? Cevabını yine Kur’an'dan arayalım:

Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? 6-Enam Suresi 114

PEYGAMBERİMİZİN ŞİKÂYETİ

Kuran’ı dinin merkezine koymalı ve Peygamberimize uymanın, Kuran’a uymakla mümkün olacağını bilmeli; hem Peygamberimizi hem de dinimizi iftiralardan kurtarmalıyız. Peygamberimiz, Allah’ın huzurunda toplanıldığında ümmetinin bir bölümünden şöyle şikâyetçi olacaktır:

Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran’ı devre dışı tuttular.25- Furkan Suresi 30

Bu, Kuran’da geçen, ümmetinden Peygamberimiz ’in yegâne şikâyetidir. Gerçekten de Peygamberimize uyduğunu söyleyen birçok kişinin sergilediği manzara budur: Kuran -sözde- el üstündedir, kutsaldır, fakat aslında Kuran; hayata uygulanmayan, dini tek başına belirlemeyen bir kitap olmuştur ve yüzlerce dini kitaptan birine çevrilmiştir. Ünlü düşünür Muhammed Abduh aynı gerçeği, kendi kelimeleriyle şöyle anlatıyordu: “İslam denince akla problemler, çıkmazlar ve çelişmeler geliyorsa, bunun sebebi İslam değil Müslümanlardır. Müslümanların bu asırda Kuran’dan başka imamları yoktur. Ezher’de okutulan ve benzeri kitaplar var olduğu müddetçe, bu ümmet ayağa kalkamaz. Ümmeti kaldıracak ruh, ilk dönemde hâkim olan Kuran ruhudur. Kuran dışında her şey; Kuran’ı bilmek ve yaşamak arasına konmuş engellerdir.”

Peki din ile ilgili UNUTULMUŞ (haşa) bir şey olabilir mi?

Rabbin asla unutkan değildir.19-Meryem Suresi 64

Peki, Kur’an’da EKSİKLİK var mı?

Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. 6-Enam Suresi 38

Sonuç olarak... Kuran dine eşittir. Dinin % 100’ünü Kuran oluşturur. Her kim olursa olsun hiç kimsenin dine, yani Kuran’a bir ilave veya Kuran’dan bir eksiltme yapması kabul edilemez.

Allah adına, din adına yapılan konuşmalarda aldatılma ihtimalimizi hiç unutmamalı ve aldatılmamak için din adına söylenen her şeyi, dinin tek kaynağı olan Kuran’ın süzgecinden geçirmeliyiz.

Kuran kendi tabirleriyle detayları veren kitabımızdır, her şeyi açıklayıcıdır, rahmettir, müjdedir, ışıktır, anlamamız, uygulamamız için indirilmiş rehberimizdir. Elimizde Allah’ın böyle nitelendirdiği mucize kitabımız varken, niye başka dini kaynaklar arayalım? Kuran her yaramıza merhem, her derdimize şifa, zihnimize aydınlık, yolumuza rehber olacaktır. Yeter ki biz Kuran’ı, yalnız ve yalnız Kuran’ı rehber edinelim. Unutmayalım ki ahirette, Allah’ın vahyi olan Kuran’dan sorumlu tutulacağız:

 "Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen dosdoğru yol üzerindesin. Ve şüphesiz O (Kuran) sana ve toplumuna bir hatırlatmadır. O’ndan sorumlu tutulacaksınız."
43-Zuhruf Suresi 43, 44

Etiketler : #İndirilen   #din   #mi   #   #uydurulan   #din   #mi?    
YORUMLAR
  • HUSEYİN SASMAZ   17-11-2013 16:19

    ACABA BEN ALLAH'IN DİNİNDEN BAŞKA BİR DİN ÜZEREMİYİM..!!!! ???? Burada geçen din kelimesine çok ince ve sınırlı bir mâna verildiği görülüyor. "Hükümdarı dinine göre" cümlesindeki din kelimesi, doğrudan doğruya "Hükümdarın kanun ve nizamları" mânasında kullanılmıştır. Hükümdarın kanun ve nizamlarına göre, hırsızlık yapan kimseye elkonulması gibi bir müeyyide yoktu. Böyle bir müeyyide ancak Hz. Ya'kub 'un dinindeki şeriat ve kanunlarda mevcuttu. Yûsuf 'un kardeşleri kendi kanun ve şeriatlerinin hükümlerine göre ceza verilmesine razı oldular. Hz. Yûsuf da hükümdarın su kabını kardeşinin yükünde bulunca, razı oldukları kanuna göre ceza verdi... Burada mühim olan husus. Kuranı Kerîmin, hükümdara ait kanun ve nizamları din olarak ifade etmesidir.. Kur'an'ın ifade ettiği bu açık ve ince mâna, yirminci asrın cahiliyetinde tamamen kaybolmuş bulunuyor. Müslüman olduklarını iddia edenler arasın da bunların dışındaki diğer cahiliyet toplumlarında da bu mânanın idrâk edildiğine kati'yen rastlanmıyor, Herkes din kelimesinin manasını bîr takım inanç ve ibadetlerden İbaret kabul ediyor. Onlara göre, Allah'ı bir ve peygamberi hak bildikten sonra; Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kader, hayır ve şer her şeyin Allah'tan olduğuna inanan ve Allah'ın kitabındaki ibadetleri yerine getiren herkes Allah'ın dinine girmiş sayılır. Yine onlara göre bu kimselerin diğer taraftan, yeryüzünde kendi kendini tanrılaştırmış olan şahıslara boyun eğip onların koyduğu kanun ve nizamları titizlikle yerine getirmesi, Allah'ın dışında bunlara da yeryüzünde hükümranlık hakkı tanıması, bir dine -teslim olur gibi bunların tatbik ettiği nizama teslim olması Allah'ın dininde bulunmalarına zarar vermez. Halbuki biraz önce gördüğümüz gibi Kuranı Kerim, hükümdarın kanun ve nizamlarını "hükümdarın dini" Allah'ın şeriat ve nizamlarını da "Allah'ın dini" olarak tarif etmektedir... Allah'a ait olan "din"in mânası darala darala öyle bir hâle gelmiştir ki, cahiliyet toplulukları nezdinde dinleyince akıllarına sadece bir takım inanç ve ibadetler geliyor.. Halbuki Hz. Âdem, Hz. N û h gününden devam edip Hz. Muhammed'e kadar gelip dayanan dînin gerçek-mânası hiç te öyle değildir. Gerçek dinin o günden bu güne kadar muhafaza ettiği mânaya göre: Din olarak sadece Allah'a bağlanılıp O'na teslim olunur, O'nun koyduğu nizam ve şeriat yerine getirilir, O'ndan gayrisinin şeriat ve nizamına uyulmaz, yerde ve gökte ulûhiyet sadece O'na tanınır; emirleri, hükümranlığı, saltanatı ve şeriatını ihtiva eden rubûbiyet hakkının sadece O'na ait olduğu kabullenilir... Allah'ın dininde olanlarla hükümdarın dininde olanların yolu buradan ayrılır. Birinciler, sadece Allah'ın şeriat ve nizamını kendilerine din olarak almışlar, ikinciler ise ya hükümdarın kanun ve nizamını din olarak seçmişler, yahutta bir yandan Allah'ın dinine ait inanç ve ibadetlere bağlanıp diğer yandan bir kulun kanun ve nizamlarını yerine getirmek suretiyle Allah'a ortak koşmuşlardır! Dinimizin kat'î emirleri ve islâm itikadının sarih hükümleri bunun böyle olduğunu haber vermektedir. Bu gün insanlara güya acıyan bazı kimseler, insanların Allah'ın dinini bilmemelerini özür sayarak onları kurtarabileceklerini sanıyorlar. Güya Din'in mahiyetini iyi bilmedikleri için Allah'ın şeriatını hâkim kılıp onu başka nizamların üstünde tutmayı da düşünemiyorlarmış. Onların din hakkındaki bu bilgisizlikleri şirk ve cahaliyete düşmelerinde mazeret saydırmış!.. İnsanların bu dinin mahiyetini öğrenmeden bu dinin hudutları içinde sayılacaklarını benim hafısam bir türlü almıyor! Bir gerçeğe inanmak, o gerçeği tanımış olmanın parçasıdır. Bir akidenin mahiyetini bilmeyenler bu akideye nasıl teslim olurlar? Baştan itibaren o akidenin yabancısı oldukları halde nasıl o akidenin mensuplarından sayılabilirler? Dinin mahiyetini bilmemelerinin günahı, belki bu dini bilip te kendilerine öğretmemiş olanlara yüklenebilir. Bu suretle âhirette kendilerine verilecek ceza, ya hafifletilmiş, yahut kaldırılmış olabilir. Bu hususlar ise tamamen Allah'a ait meselelerdir. Cezayı ne türlü tatbik edeceğini kimse bilemez. Cahiliyet mensuplarının âhirette karşılaşacakları cezanın münakaşasını yapmak bize mühim bir şey kazandırmaz. Bizlerin, üzerinde yaşadığımız şu dünyada islâma çağırılan insanlar olarak, vazifesi âhiretteki cezaların münakaşasını yapmak değildir. Bizim üzerimize düşen vazife, bu gün insanların din olarak kabul ettikleri şeyin gerçek mahiyetini ortaya koymaktır... Bilmek lâzımdır ki, bu gün din kabul edilen şey, kat'iyen Allah'ın dini değildir. Allah'ın dini, Kur'an'ın açık âyetlerine mutabık şekilde onun nizam ve şeriatıdır. Allanın nizâm ve şeriatını yaşayan kimse Allah'ın dinine mensuptur". Bir hükümdarın nizam ve şeriatını yaşayan kimse ise o hükümdarın dinine mensuptur. Bu mevzuun münakaşa edilecek tarafı olamaz. Bu dinin ne olduğunu bilmeyen kimselerin aynı dine itikat etmiş olmaları mümkün değildir. Çünkü buradaki bilgisizlik, dinin aslı ve mahiyetine ait bilgisizliktir. Dinin aslını ve mahiyetini bilmeyen kimsenin o dine itikat etmiş olması ne akla ne gerçeğe uygundur. Zira bir şeye inanmak, o şeyi yakından tanıyıp bilmiş olmanın bir parçasıdır... Bu, gün gibi aşikârdır... Allah'ın dininin haricindeki insanları müdafaa edip, kendi dininin mahiyetini ve hudutlarını çizmiş olan Allah'tan daha merhametliymiş gibi onlara mazeretler aramak tansa; insanlara Allah'ın dinini tarif edip bu dinin mahiyetini onlara açıklamak bizim için daha hayırlı olur. O zaman ya kabul eder dine girerler, yahut reddederler... Bu, hem bizim için hayırlıdır, hem beşeriyet için... Bizim için hayırlıdır çünkü, bu dini bilmeyen cahillerin, bilgisizlikleri yüzünden gerçekte bu dine bağlanmayıp sapık bir yola gitmelerini tasvip etmiş olmayacağız. Onlar için hayırlıdır çünkü, hakikati öğrenmeleri sonunda — Allah'ın dinine değil, bir hükümdarın dinine bağlı olduklarını — anlayacaklardır. Belki bu davranışımız onların silkinip bu hallerinden kurtulmalarına, Allah'ın dinine girmelerine vesile olacaktır! Peygamberler — salat ve selâm oların üzerine olsun — bu yolu takip etmişlerdir. Her zaman ve her yerde cahiliyet mensuplarını Allah'ın dinine davet edenlerin de bu yolu takip etmeleri lâzımdır... http://namenstraat8bredahollanda.blogspot.nl/2013/11/acaba-ben-allahin-dininden-baska-bir.html?spref=fb

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN