ŞAPKA DÜŞTÜ... -II-

Şahin ÖZDAŞ

17-08-2020 13:41


Şapka inkılabının yapıldığı cumhuriyetin ilk yıllarında, başkentten Kaymakam’ın birine ilçesindeki “MEVAŞİ” sayısının bildirilmesi emri gelir. Osmanlıca “Mevaşi’nin; geviş getiren hayvan” demek olduğunu bilmeyen kaymakam memurlarını çağırıp; “Mevaşi ne demektir?” diye sorar. Bilgiçlik taslamak isteyen birisi, “Mevaşi; yaş ağaç demektir” der. Bir başkası, “Mevaşi; aş evlerinin çoğuludur, ilçemizdeki aş evlerinin sayısını istiyorlar” der. Sonunda aralarında en bilgilileri olan kadı efendi; “Mevaşi, maaştan geliyor. En çok maaş alan, en çok okumuş ve en güzel ŞAPKA giyen memurları soruyorlar”der. Buna aklı yatan kaymakam, kâtibine “yaz kızım” der, “İlçemizde kadı ile benden başka mevaşi yoktur.” Günümüzde artık mevaşi kelimesi pek değil hiç kullanılmıyor. Yoksa anlamını modern, çağdaş, ilerici, ağustos ayının papatya çiçeği, 6284 İstanbul Sözleşmesi devriminin amansız savunucusu, şapka inkılabının yılmaz bekçisi sananlar; kasım kasım kasılıp “Ayol! Bize mevaşi derler”diye nasıl da hava atarlardı! 

Evet, yakın tarihimizde adı devrilesi “ŞAPKA” devrimi yüzünden neler oldu neler… Aslında yakın tarihin temelini oluşturan Laik Kemalist sistemin kurucusu ve muhafızları ile günümüzdeki muhafazakâr muhafızları arasında şimdiye kadar esastan bir farkın olmadığı aşikârdır.  Vahyin inşasına olan nefretlerinin zeminine putlarını yerleştirirken, ardından salya sümük “Bizim meşru Dinayetimiz var, bizim kanunlarımız var, bizim düşük faizli bankalarımız var, bizim rakı fabrikalarımız var, bizim…, bizim Uzza’mız var, sizin Uzza’nız yok” bağırtılarıyla; kulakları sağır olan tepkisiz Müslümanımsı kitleler hala daha aldatılmaya şeddeli olarak devam edilmektedir.

1925 yılının Ağustos ayında M. Kemal’in Kastamonu'da halka şapkayla hitabet etmesinin ardından  “Şapka Kanunu” ya da tam adıyla Şapka İktisasına Dair Kanun”25 Kasım 1925'te ilan edildi. Yasaya göre, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası: “Hükümetin tespit eylediği kıyafetin dışında gayri kıyafet iksa edenler (giyenler) üç aydan bir yıla kadar hapis edilirler” yasasıydı. Türkiye halkının çok az bir kısmı hariç tamamına yakınının inançlarına ters olan bu siperi şemsli serpuş, deli gömleği giydirilir gibi cebren insanların kafalarına giydirilmeye kalkınca, halkın bu karara tepkisi çok sert olmuştu. Bu zorbalıklar mazlum halka az görülmüş olacak ki, bu seferde kanunu protesto hareketleri sistemin meşruluğuna (!) yönelik “İDAMLIK” suç sayıldı.

Rize Ulu Camii imamı Hafız Şaban Hoca’nın “Biz dinimize bağlılık isteriz. İnanmayanlar inanmasın, fakat inananlara zulüm yapılmasın. Tek isteğimiz, sarığımıza, sakalımıza ve cübbemize dokunulmasın. Şapkayı giyenler giysin ama giymeyenler hapse atılmasın!”sözleriyle kalabalığa haykırması, Rize’de şapka yasasına karşı en yoğun protestoları başlatmıştı. Böylece "batılılaşma ve çağdaşlaşma" adı altında “ordular ilk hedefiniz Karadeniz’dir ileri!” kükremesiyle, karşılarında düşman orduları varmışçasına kendi halkına karşı, Firavun benzeri amansız bir takip ve saldırı başlatıldı. Ardından emri alan kaptan paşa “devlete karşı isyanı!” bastırmak adına Rize limanına gönderilen Balkan Savaşları’nın en büyük savaş gemisi olan “Hamidiye zırhlısıyla” Rize’yi iki gün top yağmuruna tuttu. Gerilere kaçan ahali ise bağıra çağıra “atma Hamidiye atma, vergi de vereceğuk, şapka da giyeceğuk” diye ağıtlar yakarak aman dilemelerini şöyle destanlaştırdı: 

Atma Hamidiye atma atma, 

Din kardeşiyiz bizi yakma.

Atma Hamidiye atma atma,

Taktılar serpuşi kafamıza. 

 

Atma Hamidiye atma atma,

Vergimi vereceğum bizi yakma.

Atma Hamidiye atma atma, 

Sürgün etma bizi yakma.

Şapkaya direnişin giderek yayılma eğilimi göstermesi üzerine, Rize, Erzurum, Kayseri, Maraş, Konya, Giresun gibi şehirlerde "GEZİCİ İSTİKLAL MAHKEMELERİ” kuruldu. İnönü, İstiklâl Mahkemesi’ne meclisin tasdiki olmadan idam cezalarını infaz etme yetkisi tanıyan kararı meclise kabul ettirdi. “Üç Aliler” diye bildiğimiz istiklal mahkemesi hâkim ve savcıları Kel Ali, Necip Ali, Kılıç Ali (Altemur Kılıç’ın babası) üçlü emir kulu! rejim adına ellerine geçen fırsatı değerlendirerek, şapka kanununa karşı çıkan muhalifleri şapka kanununa aykırı davrandıkları gerekçesiyle teker teker cezalandırmaya başladı. Bazıları ağır hapis cezalarına, bazıları ise idam cezasına çarptırıldı. 

Rize’de top yağmurunda ölen ve yaralananlar yetmezmiş gibi 143 kişi daha tutuklandı. 12 Aralık’ta yargılamalara başlayan mahkeme 143 kişi hakkında “BİR GÜNDE!” hüküm vererek, 13 Aralık’ta 8 kişiyi idama mahkûm etmiş, 14 Aralık’ta ise idamların “infazlarını” yıldırım hızıyla yerine getirmişti. O dönemde M. Kemal tarafından tasarlanıp adı konulan, yönlendirilen ve imza olmayan başyazılarının çoğu M. Kemal’e ait olduğu, yazı üslubundan ve konuyla ilgili hatıralardan anlaşılan, Hükûmetin resmi sözcüsü konumunda din düşmanı bir“Hâkimiyet-i Milliye” gazetesi vardı ki aman aman! Düşman başına. “Hâkimiyet-i Milliye” gazetesi Rize olaylarıyla ilgili son haberlerinde asılan din mazlumları için kin ve nefretini şöyle açığa vuruyordu; “Rize’deki mürteciler (1)ceza-yı sezalarını (lâyık olan cezalarını) buldular.”

Giresun’da 8 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış, 2 kişi de idam edilmişti. Dikkat edilirse; bir günde aldıkları idamların kararları da “O gün” kadar kısa olmuştu. Velhasıl yazdılar fermanları oy ile astılar mazlumları toy ile: Maznunların salbine, şevahidin bi'l-āhire sem’ine = Tutuklanan zanlıların asılmasına, şahitlerin daha sonra dinlenmesine. İdamlar son sürat devam ederken “Bolu’da kurulan İstiklal Mahkemesi Başkanı Osman (bey!) şöyle diyordu: 39. ve 40. sehpalara asacak adam yoktu. İhtiyar bir köylü, yanında oğlu, önünde odun yüklü merkebi geliyordu. Emrettim, ikisini de astılar.” (2)Peh peh! Bu ne yaman bir pehlivan, tek derdi vatan aşkı vatan! Ne Koca Ali, ne Fırıldak Veli, ne Hamza, ne Zaloğlu Rüstem. Sen neymişsin be Osman! Bu ne cesaret bre densiz! 

Cellatlar idam ettiklerinin şahitlerini dinlerken! idam edilenler ise bu süre içinde ibreti âlem için bir hafta deniz ile yol arasında kurulan darağaçlarında asılı kalmışlardı. Bu korku halka çok ağır gelmiş olacak ki, şapka giymemek için ölene kadar şehre inmeyip dağlarda ve mağaralarda yaşayan insanlar bile olmuştu.  

1925 yılının aralık ayında Erzurum’da “şapka yüzünden” toplam 3000 kişinin üzerine ateş açılması sonucu bölgeye gönderilen askeri birlikler ile halk arasında üç gün boyunca çatışma yaşanmış, olaylar kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Akabinde Erzurum’da “Şalcı Şöhret Bacı” olmak üzere 1’i kadın 13 kişi idam edilmişti. Hatta İstiklal mahkemelerinde yargılanıp da hakkında beraat kararı verilen Erzurum Mebusu (M. Vekili) Hüseyin Avni Ulaş: “Bu mahkeme çok namuslu insanı asmıştır. Bizim namusumuzda bir eksiklik mi gördü ki bizi asmamıştır?” dediği için ömür boyu sürgün cezasına mahkûm edilmiştir. 

Kayseri’de 300 kişi tutuklanmış, 5 kişi idam edilmiş, Sivas’ta şehrin bütün muhtarları tutuklanmış, 1 kişi idam edilmiş, İskilip’te 2 kişi idam edilmiş, Maraş’ta Camii Kebir’e sığınarak "Şapka istemeyiz" diye feryatlarını dile getirenler tutuklanmış, 5 kişi idam edilmiştir. İdam edilen 5 kişiden birisi de “Maşallah” lakaplı Ali Efendi’dir. Aslında Ali Efendi her konuşmasının akabinde daima, “Maşallah, İnşallah” diyerek konuştuğu için, Maraş halkı kendisine “Maşallah” lakabı vererek sevgilerini belli etmişlerdi. Maşallah Ali Efendi boynuna yağlı urgan geçirilip idam edilirken ''Benim adım Maşallah, şapka giymem İnşallah, Eşhedü en Lâ İlâhe İllâllah…'' Kelime-i şehadetle son sözlerini tamamlamıştı.  

Erzurum’da idam edilen kadın ”Şalcı Şöhret Bacı’nın” suçu, sadece “Şapka Kanununa” muhalefetti. Sonraları kitaplara da konu olan Şalcı Bacı’nın hikâyesini Erzurum’da 1984 – 1988 yılları arasında görev yaptığım yıllarda dedelerden de dinlemiştim. 

“Tek derdi ördüğü şallardan kazandığı üç kuruşla üç öksüz çocuğunu büyütmek olan Erzurumlu namı diğer “Şalcı Şöhret Bacı” bir gün şapka hadisesinin içinde buldu kendisini. Ne öksüz üç çocuğunun oluşu, ne kadın oluşu, ne de olanca saflığı ve Erzurum ağzıyla“Kadın şapka giye ki asıla?” diye yaptığı masum savunma onu Türkiye’de asılarak idam edilen ilk kadın olmaktan kurtaramadı.  Ancak bir sorun daha vardı. Şalcı Bacı kadındı ve üstelik çarşaflıydı. Bu şekilde asılması infiale sebep olabilir, halk galeyana gelebilirdi. Tatar Hasan Paşa seslendi: “Çarşafı başından çıkar.” Şalcı Bacı: “Ben bu güne kadar bu çarşafı çıkarmadım. Bir başıma dul bir kadın olarak namusumu hep korudum. Bundan sonra da çıkarmam” demişti. Tatar Hasan Paşa: “Sen bilirsin o zaman!” demiş ve yanındaki askerlere dönerek emretmişti: “Bir un çuvalı getirin!” Şalcı Bacı: “Ula kavat! Sen nasıl adamsın? Hem kadın kısmını (şapka için) asıyorsun, hem de kadındır belli olmasın diye korkundan un çuvalı geçiriyorsun. Ödlek herif! Yüreğin varsa kadın astım desene!” (3) 

Şalcı Bacı‘nın asıldığı gün bu olayı gören, duyan Erzurum halkı kıyıya kenara çekilerek sessizce ağlamışlardı. Çünkü o zulüm, işkence, hapis ve idam günlerinde, bir kişinin herkesin önünde hıçkıra hıçkıra ağlaması, rejime ve inkılaplara karşı gelmek sayılacağından, işin içinde aynı cezaya çarptırılmak da vardı. İnancında direnen mazlum “Şalcı Bacı’nın” idam hükmünü ateist Çetin Altan’ın dedesi Tatar Hasan Paşa vermişti. Çetin Altan “Şalcı Şöhret Bacının” idamını ifade edenkısa yazısında: “Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa topçu okulunda öğrenci iken, dedem Hasan Paşa okul müdürüydü. Sonrası ünlü komutanlar olan o dönemin öğrencileri, anlatıp dururlar Hasan Paşa‘nın sertliğini. Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte, hızını alamayıp bir de “KADIN” asmıştı. Sanırsam siyasal suçtan ilk asılan kadın odur tarihimizde. Kadın sehpaya çıkmadan önce "Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki" demiş galiba. Ben o tarihte henüz doğmamışım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız bir burukluk kaldı içimde.” (4) Nihayet Çetin Altan’da inanmadığı Rabbine gitti.

İskilipli Atıf Hoca, Şapka inkılâbından yaklaşık iki yıl önce 1924 yılında “Medeniyet-i Şer’iye ve Frenk Mukallitliği (Şapkaya dair)” adlı bir risale yazmıştı. Bu risalesinden dolayı 3 Şubat 1926 günü mahkeme: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkîlât-ı Esâsiyye Kanunu’nu kısmen veya tamamen değiştirmeye teşebbüsten, Babaeski müftüsü Ali Rıza Hoca ile müderrislerden İskilipli Atıf’ın idamına” diyerek kararını açıkladı. Atıf Hoca ancak yanındaki Tahir Hoca’nın duyabileceği bir sesle fısıldamıştı: “Zalim ve katillerle elbette mahşer gününde hesaplaşacağız.” Atıf hoca 4 Şubat 1926 günü sabah namazını kıldı, dua okuya okuya sehpanın yanına gitti. Cellât tam ipi boynuna geçirdiği esnada infazı keyifle seyreden Kılıç Ali, Atıf Hocanın başına pis bir şapkayı geçirirken domuzluğunu açığa vurmuş “Giy domuz!” diyerek hakaretler yağdırmıştı. Atıf Hoca ise onun yüzüne bakmadan Kelime-i Şahadet getirerek ruhunu Rahman’a (cc) teslim etmişti. Hatta hiç ilgisi olmadığı halde başka şehirlerdeki din mazlumu âlimleri de idama mahkûm ederek mezar taşlarına hala daha günümüzde tazeliğini koruyan “MAZLUMEN ŞEHİD” yazısını kazıttırmaya evlatlarını mecbur bıraktılar. Furkan’la sözleşmesiz, “Gâvurlarla Sözleşmeli” batıl kanun ve fermanlarıyla dün de ve bugün de bırakmaya devam ediyorlar… Edecekler de. Ta ki fikirlerde tevhid, metotlarda Peygamber (sav) örnekliği oluşturulup, egemenlerin gücünü parçalayıp yok edinceye kadar… 

İNŞAALLAH DEVAM EDECEK…

Dipnotlar:

  1. Mürteci: “Gerici, İrticacı” anlamına gelir. Aslında “Mürteci”; tamamen İslam literatürüne ait Arapça bir sıfat olup, İslam’dan önceki cahiliye düzeninde ve günümüz benzerlerinde direnen ve onları savunanları kastetmek amacıyla kullanılır. Ancak maalesef bizler kavramlarımıza sahip çıkmayınca! Şimdilerde bu kelime tersine işlemekte; Müslüman olmayan veya kendisini Müslüman zanneden gericilerin Müslümanlar için kullandıkları bir sıfat olmuştur. Oysa “Zamanı KOKUTANLAR mürteci diyor bana; Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.” (N.F.K)
  2. Melih Pekdemir-Kemalistler ülkesinde Cumhuriyet ve Diktatörlük–2, su yayınları
  3. Sefer Darıcı, Şalcı Bacı. Destek Yayınları-2013
  4. 18.12.2008 Milli Gazete, Şehid Edilen Şalcı Bacı
YORUMLAR
  • Şahin ÖZDAŞ   21-08-2020 13:34

    ES... Muhterem Olcay D. kardeşim; Allah sizden de razı olsun. Sizin yorumunuzdaki yazınızın makalemi özetleyen şahane bir yazı olduğunu, tespit ve tebriğinizin de bana sarsılmaz bir güç ve azim verdiğini özellikle belirtmek istiyorum. İskilipli Atıf hocanın “Zalim ve katillerle elbette mahşer gününde hesaplaşacağız.” Sözlerine dualarımla katılıyorum. AEO. ES...

  • Şahin ÖZDAŞ   21-08-2020 13:16

    ES... Muhterem "Bir Nacizane Kul" ismiyle yazan pek değerli kardeşim, ilginize çok teşekkür ederim. Sizin o güzel dualarınız bizim temennilerimiz olsun. Dualarınıza canı gönülden Amin diyorum. Buyurduğunuz gibi birlikte yürüttüğümüz bu mücadelede Cehdimiz Cihadımz kabul edilir inşaAllah… AEO.ES…

  • Olcay D.   21-08-2020 11:31

    Allah razı olsun,güzel bir makale olmuş... Despot firavuni sistemin devam ettiricileri, çok güzel göz boyacılık yaparak, laik cumhuriyetin kurucu kadrolarını rahmet ve minnetle anarken, bir taraftanda suçsuz yere cezalandırılan masumları sahiplenmekten geri durmayarak 2 yüzlü tavırlarını her ortamda belirtmekten de çekinmiyorlar. İslilipli Atıf hocanında dediği gibi “Zalim ve katillerle elbette mahşer gününde hesaplaşacağız.”

  • Bir Nacizane Kul   20-08-2020 14:24

    Birinci bölümden sonra sabırsızlıkla bekliyordum. Bu negüzel bir yazı çok aydınlatıcı 3. bölümüde sabırsızlıkla bekliyoruz. Çok değerli hocam Rabbim hepimize sıratılmüstakimde yürüme gücü versin. Allahın arı duru dini için ettiğiniz mücadelede hep beraber oluruz inşAllah.

Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN