FİLİZDİN -I-

Şahin ÖZDAŞ

11-07-2021 15:45


En’âm 6/50. Ayet:“De ki: Körle gören eşit olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?”

(Zımnen:Görenedir görene, köre nedir köre ne?)

Hani bir zamanlar Filistin’in yeni filizlenmiş çocukları: “Amca bize spor ayakkabısı gönderin. İsrail tanklarına taş atıp geri koşamadığımız için tankların altında eziliyoruz. Çünkü ayakkabılarımız yırtık” feryatlarını hangi Müslüman içi burkulmadan dinleyebilirdi ki? Evet, o zamanlar kıyamete kadar hayırlı kılınmış iman sahibi, mücahid ve fedakâr bir ümmet olmanın peşinde iken, aynı zamanda ekmeğimizden asla cimrilik etmemeyi de öğrenmiştik.

Parayla aramız iyide değildi, olunca dağıtır, olmazsa sabrederdik. Ve iyi bilirdik ki, Allah (cc) için cebinden çıkarıp veremeyenler, vakti geldiğinde canlarını da veremezdi. Müslümanlar, siyonist Yahudilerin saldırganlığı karşısında belki de maddi açıdan her şeylerini yitirdiler, lakin yitirilmemesi gereken değerlerini daha da artırdılar. Şairin dediği gibi “Şâyed, nanem kesad; veli âb-ı rûyem efzûd.” Belki ekmeğim azaldı; amma haysiyetim arttı.

Ancak ne yazık ki!Bugün mücahitler artık müteahhit olmuş, köprünün altından çok sular akmış, eski evin yerinde apartmanlar yükselmiştir. Evrensel ayet ve hadisler, şımarık varsılların elinde “Vermeyen eller”  şeklinde anlamlaştırılmış, plazalardaki asansörler otomatik olarak 23. veya 2023. katlarda durmaya başlamıştır.

Lütfen! Şu evrensel ayete bir bakalım; Enfâl 8/72. Ayet:  “Eğer onlar din hususunda (baskı ve zulümden dolayı) sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek (ve destek vermek) üzerinizde bir yükümlülüktür.” İşte İslam fetih hareketlerinin dayandığı evrensel ayet budur. Dünyanın neresinde bulunursa bulunsunlar, eğer Müslümanlar herhangi bir baskı altındaysalar ve diğer Müslümanlardan yardım istemişlerse, onlara yardım etmek din kardeşliğinin en öncelikli görevidir, kendilerine mutlaka yardım edilmelidir. Çünkü İslam toplumları hangi kavim ve kabileden, hangi renkten, hangi dil ve lehçeden olursa olsun tek bir “Ümmeti” meydana getirirler.

Elhamdülillâh… Mahallemizde beş yıldır kardeşlerimizle birlikte nüzul sırasına göre tefsir dersleri yapmaktayız. Pazar günü 33. Sure olan Murselât Suresi ile ilgili anlatacağım konular hakkında düşüncelere dalmış giderken, nihayet Vâkı’a Suresinde takılıp kalmıştım. Sebebi de hem 20.06.2021 tarihinde “İSLAM VE HAYAT” sitesinde yayınlanan “İşgalci İsrail saldırılarında katledilen çocukların fotoğrafları, enkazda sergilendi” haberinin zihnimi ziyadesiyle meşgul etmesi ve hem de aklıma Yahudiler, masonlar, ateistler, ataistler, Komünistler, Kemalistler, Siyonistler, Filistin, Felluce,Gazzeve tabii ki Allah Azze ve Celle’nin gelmiş olmasındandı.

Vâkı’a 56/58. Âyet:“Attığınızı (tohumu) hiç düşündünüz mü?”63. Âyet: “Ektiğinizi (tohumu) hiç düşündünüz mü?”Esasında 58. Âyetten 62. Âyet dahil toplam beş âyet İNSAN kitabını, 63. Âyetten 67. Âyet dahil yine toplam beş ayet de KÂİNAT kitabını okumamızı salık verir. 58 ve 63. Âyetlerin başında geçen fiiller her ne kadar gözlegörmek”anlamına gelse de, çoğunlukla “anlamak, düşünmek” gibi anlamları da ifade eder. Mesela; Fil Suresinin ilk ayetinde geçen “Elem tera” ifadesini hepimiz biliriz. Bu ifade “görmedin mi?” anlamına gelse de, burada “Haberin yok mu? Duymadın mı? Gözünde canlandırabilir misin? Düşündün mü?” şeklinde anlaşılmalıdır.

Çünkü Fil olayı Peygamberimiz (sav)’in doğumundan takriben bir yıl önce yaşanmış bir olay olduğu için, O’nun bu olayı görmesi mümkün değildi. Dikkat ederseniz! Biz biriyle konuşurken bile, bazen kısaca “bakın!” deriz. Bu da “bana bak! Beni gör” demek değildir, “biraz düşünsene” demek isteriz. Hatta müfessirlerimizden birisi 63. Âyete: (Toprağa) ektiğiniz (tohum tanesinin nasıl çatlayıp Filiz verdiğini)hiç düşündünüz mü?”şeklinde güzel bir meal de vermiştir.

Evet, kendimi bildim bileli Filistin’i hep “Filizdin” yani dinin filizleneceği yer olan Filistin devleti olarak telaffuz etmek isterim. Galiba bu benim, Filistinli yeni “filizlenmiş” küçücük yavrularımızın yere düşen “kanlarını”, kökleri derinlerde, toprağı kuvvetle sarmalamış, dal budak salmış, taptaze meyveler veren kocaman ağaçlar olacak “filizlerin suyuna” benzetişimdendir. Bazen de Filistinli küçücük yavrularımızı, Yahudi işgal askerlerini ta göğsünden delecek olan, inşaatlarda uçları açık bırakılan demir çubukların sivri uçlu “filizlerine” benzetirim. 

Düşününki! Bir tohum önce filizlenip yeşeriyor, ondan sonra o bitki çiçek veriyor, çiçekten küçücük bir meyve oluşuyor. Toprak yerinde dururken bakıyorsunuz birçok çeşit filizlerle böyle bir değişim ve dönüşüme uğruyor. Bu tabiattaki dönüşüm aynı zamanda insanların bu âlemin başka bir dönüşümü demek olan Ahirette yeniden dirilişine de işaret eder. Ancakkâfirler yine de,İsrâ 17/49. Âyette bildirildiği üzere:“Biz (mezarda çürüyüp)  kemik ve ufalanmış toprak olmuşken yepyeni bir yaratılışla mı diriltilecekmişiz?” dediler ve inkârlarında direndiler.

Aslında bir tohumun filizlenmesi için, oldukça hassas işlemlerin büyük bir uyum içerisinde gerçekleşmesi gerekir. Tohumdan çıkan her uzantı nereye gitmesi gerektiğini iyi bilir. Filizler toprağın üstüne, güneşe doğru ilerlerken, kökler de toprağın derinliklerine doğru yol alarak topraktaki mineralleri toplamaya koyulur. Tohumdaki bu kararlılık ve kendisinden beklenmeyecek derecedeki kuvvet, âlemleri yaratan tek büyük, üstün güç sahibi Allah'ın (cc) bir eseridir.

Peki, küçücük birtohumdan çıkan filizinüzerindeki kilolarca ağırlıktaki toprağı nasıl delip geçtiğini de hiç düşündünüz mü? Filizin, üzerindeki ağır toprak kütlesini yararak dışarı çıkması, insanın üzerindeki yüzlerce kiloluk bir örtüyü hiç zorlanmadan delip geçmesine benzer. TÜM ŞARTLAR BİR ARAYA GETİRİLDİĞİNDEuyku halindeki tohumu, Allah (cc) canlandırmaya başlar.Ağırlığı gramlarla ifade edilebilen bir filiz, üzerindeki kilolarca ağırlıktaki toprağı “delerek” yukarı çıkarken, Allah’ın (cc) izniyle hiç zorlanmaz. Tıpkı tanklara, toplara, makineli tüfeklere taşlarla karşılık veren Filistinli yeni filizlenmiş küçücük yavrularımız gibi.İşte bu kâinat ayetlerini, kirlenmemiş, şirke bulaşmamış, selim akılla doğru okuyan ve doğru düşünen insanın, kâinatın yaratıcısı ve yöneticisi olan Allah’ın (cc) koyduğu kanun nizam ve yasaları olan SÜNNETULLAHI düşünmesi acaba neden gerekmez?

Yahudilerin muharref (tahrif edilmiş)kitapları olan Tevrat’a göre, Yahudiler hem üstün bir ırktır ve hem de seçilmiş bir millettir. İçinde Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye, Mısır ve Anadolu’nun büyük bir kısmı Yahudilere ait Arz-ı Mev’ud (vaad edilmiş topraklar) statüsündedir. Yahudiler, 1900´lü yıllardan beri Filistin halkına karşı katliam ve soykırım yapmış, günümüzde de önü alınamaz bir hızla bu katliam ve soykırımlarına devam etmektedirler. Aslında Yahudiler,“Hz. İsa (as)’ı Yahudilerin öldürttüğü” inancıyla Hıristiyanlar tarafından “Diyar-ı Kenan’dan” çıkarılmışlar, çıkarken terk ettikleri son bir tepenin adı olan “Sion” danilhamla “Bir vatan sahibi olmak”fikrini “Siyonizm” adında bir idealle ve “Arz-ı mev’ud” inancıyla şekillendirip asırlarca taşımışlar yüreklerinde.

Bu hükümleri Arz-ı Mev’ud ideolojisinin işareti sayan, siyonist Yahudi devletine gönülden bağlı Yahudilerden birisi de dünyanın ünlü kozmetik malzemeleri üreticisi Helena Rubinstein’dir. Siyonist işgal rejiminde yaşamamasına rağmen Yahudi ırkının üstünlüğüne inandı, bu kirli bilgi kültürü uğrunda yaşadı ve sonunda öldü gitti. Doksan yaşının üstündeyken, Avustralya’da bir gazeteci ile aralarında geçen konuşma şöyledir:

- Bayan Rubinstein, kadınları süslemek, güzelleştirmek için yetmiş yıldır yüzlerce kozmetik üretiyorsunuz, dünya güzellik piyasası sizin elinizde. Bunca krem, allık, pudra, losyon, parfüm gibi kozmetiklerin sahibisiniz. Doğru söyler misiniz?  Bu yaşınıza kadar hangisini kullandınız?

Cevaba bakınız:

  • Hiç birini.

Gazeteci şaşkınlık içindedir…

  • Anlamadım efendim! “Hiç birini” mi dediniz
  • Evet, hiçbirini.
  • Niye ama?
  • Çünkü kozmetiğin faydasına inanmam.
  • Peki, ama o halde yetmiş yıldır niçin imal ediyor ve dünyanın dört bir yerinde pazarlıyorsunuz?

Lütfen cevaba dikkat ediniz!

- İsrail devleti için!

Gerçi, T.C. devletinin de siyonist işgal rejimine az faydası olmamıştır hani. Herhalde en az bu Yahudi bayan kadar olmuştur tabi ki, belki de çok daha fazla. Lozan’da masaya oturan devletler, İsmet İnönü’den ümmetin başının kesilmesini şart koştular. Bunu rahatlıkla içine sindirenler, mideleri için başlarını feda ederek “hilafeti”kaldırdılar, “halifelik”devrildikten sonra da çare mi kaldı? Beyin olmayınca da ne başları bir işe yaradı ve ne de başka bir uzuvları.  Ne yazıktır ki 1948’de, silahlı Yahudi çetelerin uluslararası hukuk (!) açısından “işgal devleti” olarak ortaya çıkmasını, halkı Müslüman ülkeler arasında resmen ilk tanımanın utancını, (bazı kâfir ve münafıklara göre de iftiharını) Türkiye istemiş ve bu utancı üzerine almıştı.

Bugün binlerce Filistinli kardeşimiz sürgünde, hapishanelerde, tel örgü içindeki kamplarda, insan olmanın onuruna yakışmayan şartlar altında, yiyeceksiz, giyeceksiz, ilaçsız, ağır şartlar altında yaşamaya çalışırken, “Bak kardeş ben de Müslümanım!” diyerek, diğer taraftan Yahudi malları kullananların bir kez olsun neden düşünmeleri gerekmez.Bu nasıl imandır ki söylediklerimizi duymuyor, amellerimize anlam veremiyoruz. İman ediyoruz ancak iman edenleri anlamıyoruz. Bu nasıl imandır ki kardeş olmayı da bilmiyoruz, anlamıyoruz, beceremiyoruz, olamıyoruz.

Amerikan, siyonist Yahudi mallarını Müslümanlar almaya devam ettikçe bu vahşet bitmeyecektir. Her Yahudi malı kullananlar, Filistinli filiz çocuğun kanını akıtan kurşunlara ortak olacaklardır, bu böyle biline. Yahudi iş adamları ve coca cola gibi dev Yahudi şirketleri her yıl siyonist çeteleri için Kudüs’e milyonlarca dolar yardım ulaştırmaktadır. Eğer sen “lıkır lıkır” coca cola içersen, siyonistlerin de filizlenmiş yavrularımızı “tıkır tıkır” keseceğini iyi bilmen gerekir. Bu açıdan “Ben Filistin için ne yapabilirim” diyerek kendisine dert edinen Müslümanların, her gün en az “1 TL” kumbaraya para atarak Filistin davasına ayırması gerekmez mi? Elbette ki gerekir. Çünkü Amerikan, siyonistve Yahudi mallarını Müslümanlar aldıkça bu vahşet bitmeyecektir.

Sene 1969, siyonist alçaklar Mescid-i Aksa’da büyük bir yangın çıkarır. O yıllarda işgal çetesinin dördüncü başbakanı olan Golda Meir adındakikadın: “O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Sandım ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecek. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. O zaman idrak ettim ki, biz dilediğimizi yapabiliriz. Zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir.” İşte işin özeti budur. Bunu bir anlayabilsek, Allah’ın (cc) izniyle tüm sorunları eksiksiz halletmiş oluruz. Galiba esas mesele; bakar kör ve algısız olmamızda yatmaktadır.

Önce adı “Müslüman” olup da kâfirlere hizmet edenlerden kurtulmadan; kendi içimizde Yahudi karakteriyle saltanata tapan, saray gibi evlerde sefa süren soytarılardan kurtulmadan, ne 9 milyon siyonisthaydutları ile baş edebiliriz, ne Filistin’i kurtarabiliriz, ne de İslam ülkelerini kurtarabiliriz! Neden mi? Neden olacak? Bu saltanat süren sürüngenler bir yerlerinden oraya bağlıdırlar da ondan. Nitekim bugün nicelerimiz, Irak’taki Amerikan işgaline bakarken, kendi ülkemizi hür ve bağımsız zannetmek hatasından kurtulamıyoruz. Aslında siyonistlerin elinden Kudüs'ü kurtarmak, bu ülkede İslam’ı demokrasinin elinden kurtarmak kadar zordur. Acaba hangisinden başlamalıyız? Müslümanların bağımsız ve Kur’an ahkâmını uygulayan bir devleti olmadıkça, esir olan İslam asla; Kudüs’ü ve Mekke’yi kurtaramayacaktır. Şair soruyor ve cevabını da veriyor: Müslümanlar bir türlü iflah olmuyor neden? Çünkü haberleri yok, eûzu besmeleden.” Bana gelince, bende soruyorum:“Peki, siyonist işgalcilerlene zaman savaşacağız?” Cevabını veriyorum:“Siyonist işgalciler Müslüman olunca savaşacağız!” Maalesef bugünkü konjonktürde acı gerçek budur.

Bugün, Irak toprakları gibi birçok İslam coğrafyası, Amerikan emperyalizminin sadece ideolojik ve siyasî değil, askerî işgali altındadır. Bunun yanında kendi ülkemiz ve ülkemizin ordusu, yargısı ve diğer temel kurumları da, emperyalist güç odaklarının dayattığı anayasadaki ölçülere göre şekillenmektedir. Öyleyse sadece Irak ve benzeri ülkeleri görüp de, kendi halimizi görmezsek, karşımıza Tencere dibin kara, seninki benden kara” veya İngilizce: The pot calls the kettle black: (Kararmış) tencere, çaydanlığı kara diye çağırır”kıyaslaması çıkar. Açıkçası şunu demek istiyorum: Bizler Filistin! Filistin! diye ağlarken, acının en büyüğünün bize tam isabet ettiğinin farkında bile değiliz. Çünkü onların savaştıkları bir davası var. Oysa ne acıdır ki, biz davamızın ne olduğunu bile bilmiyoruz. Onlar kurşunun acısını tadarken, çoğu insanımız imansızlığın acısını bile tadamıyor.

Umuyorum belki bu yıl izin verildiği üzere Arabistan’da yaşayan hacı adaylarımızdan şeytan taşlamaya gidenler de olacak. Ancak hacılarımız bu taştan sütunlar ile günümüz şeytanları arasındaki irtibatı bir türlü kuramayacaktır. Bizden istenilen acaba; yalnızca taş sütunlara güçlü bir şekilde küçük küçük çakıl taşları atmak mıdır? Peki; o zaman Kâbe’nin yanı başında bulunduğu halde Kâbe’nin ondan kaçtığı, Harem-i Şerif’i işgal eden haramiler ne olacak?İslami uyanışı yok etmek için Müslümanları katleden şeytan Amerika, İngiltere, Rusya, katil siyonist işgalci gibi günümüz dünyasında işbaşında olan bu şeytanlar ve onların sundukları rejimler, düzenler, ilkeler, inkılaplar ne olacak? Bunlara kimler hangi taşları atacak? Yeryüzü Müslümanlarının hali ortada iken, mazlum Filistin halkı çaresizlik ve acı içinde kıvranırken, Kudüs’ün Yahudilerce devam eden işgalinde Müslümanlara kurşun sıkılırken ta yüreğinin derinliğinde acı duymayanlar, İslam’ın da, vahdetin de, yerine getirdiği hac ibadetinin de ne olduğunun farkında olmayanlar kime, niye ve neden taş atacak?

YORUMLAR
  • Şahin ÖZDAŞ   12-07-2021 17:32

    Aleyküm Selam…. Muhterem Ferhat Karasari ismiyle yazan değerli kardeşim; Allah (cc) sizden razı olsun. Kalbinizin derinliklerinden gelen temennileriniz duamız olsun inşaAllah... Canı gönülden âmin diyorum. Rabbimiz (cc) FİLİZDİNLİ kardeşlerimize Devlet olmayı nasib-i müyesser kılsın İnşaAllah… Âmiiin... Âmin. AEO. ES...

  • Ferhat Karasari   11-07-2021 21:02

    2) Yahudilerle savasacagimiz onlari yenecegimize dair bir hadis rivayet edilir . hatta bir agacin arkasin saklansalarda o agacin ihbar edeceginden bahsedilir Isralin kuruldugu dönemlerde israil siyonist gerillalardan birine bir gateteci bu hadisi anlatir ve "Ne düsünüyorsunz ?" diye surusu üzerine siyonist gerillanin verdigi cevap ilginctir..derki.."Kuranin tarif ettigi müslümanlar ortaya cikdiginda düsünürüz bu konuyu".der bu iki olay olmusmudur olmamismidir bilemiyorum okuduklarimdan aklimda kalan birer temsiller ama Kuranin tarf ettigi müminler nezaman olacagiz asil mesele budur ve duvara konsmasakda duysalar en azindanda ibret alip "BIZ"den olsalar olmazmi?.Kardeslerimiz sandiklarimiz olan toplumumuz akilansa dinlerini ciddiye alip dini yanlizca Allaha has kilsalar olmazmi..? .. selam ve dua ile degrli kardesim..

  • Ferhat Karasari   11-07-2021 20:48

    Merhaba Sahin bey kardesim.. Esselamu aleykum... Anlamli bir makale olmus.. Yüce ALLAH in Cevresini bereketli ve mübarek kildigi Belde.. bizim birinci kiblemizdi... Makedonyadan ve selanikden gelen dönmelerin ihanetleri sonrasinda kaybettik.. Filizdin güzel bir tanim olmus.. Bende aklimda kalan iki anektodu anlatmak ihtiyacini duydum..1) Yahudi bir adan 40 yildir aglama duvarida ibadet (!) edermis.. Birgün bu adama bir gazeteci röportaj yapar ve sonuda da " Peki ne degisti diye sorar Adamda "40 yildir duvara konusuyormus gibi hissediyorum" demis.. Bizimde toplumumuza tavrimiz yönetime tavrimiz bu duruma benziyor sanki duvara konusuyormusuz gibi... Duymuyorlar yada islerine gelmiyor ama anlatmaya yanlislarimizi yanlislarini elestirmeye ve herkese karsi taviz vermeden durusumuzu ciddiyetimizi koruyarak yazmaya ikaz etmeye devam edecegiz InsaAllah,,

Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN