ŞAPKA DÜŞTÜ... -I-

Şahin ÖZDAŞ

08-08-2020 10:21


— Bilal dede: M. Kemal Paşa çok diktatör adamdı.

— Muhabir: Niye diktatördü peki?

— Diktatör olmaz mı? Bu adam asılacak dedi mi derhal! Vurulacak dedi mi derhal!

— Sen şahit oldun mu?

— Gözümlen gördüm.    

— Nerede?                                                        

— Şu şapka var ya! Ha bu şapka meselesi yüzünden binlerce âlim asıldı ki, eşi benzeri yok. Baktılar ki M. Kemal Paşa hepsini asacak, kıracak... Şapkayı koydular başlarına. Sen ne diyon?

— Dedeciğim, peki sen şapkayı hemen giydin mi? 

— Giymem mi? Millet giydi hep. 

Bu iş nereden çıktı biliyor musun? Cumhuriyet ilan olunacağı zaman ecnebiler (batılılar) hep ayağa kalktılar. M. Kemal Paşa’ya “Sen 12,5 milyon nüfusla cumhuriyet kuramazsın” dediler. “Bize uyarsan kurarsın, uymazsan kuramazsın. Bizim altı maddemiz var. Bu maddeleri kabul edeceksin” dediler. M. Kemal Paşa, maddeleri sordu? “Buradan söylenmez, Lozan’a gelip öğreneceksiniz” dediler. M. Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya “Git bunların altı maddesi ne öğren, kabul edileceği kabul et, gerisini reddet” dedi. İsmet Paşa Lozan’a gitti, “Sizin bize Cumhuriyet kuramazsınız demenizdeki sebepler ne oluyor?” diye sordu. “Birinci maddemiz şu; kadınlar açılacak. Tabii bizim karılar peçe, çarşaf, börük geziyordu. İkinci madde; fesi atacaksınız başınıza şapka koyacaksınız dediler. Üçüncü madde; sizin tarih 1300’den başlıyor, bizim gibi 1900’ü alacaksınız dediler. Geldik dördüncü maddeye; Sizin yazınız Osmanlı yazısı, bizim yazıdan yazacaksınız dediler, yani Latince. Beşinci madde: Sizin tatiliniz cuma günü, bizim gibi pazara alacaksınız dediler. Altıncı madde: Sizin yılbaşı martta bizim gibi ocağa alacaksınız dediler.” İsmet paşa geldi, anlattı. M. Kemal paşa hemen birinci emri verdi vilayetlere. “Kadınlar açılacak.” Burada, polis, jandarma, sokakta gezen kadınların börüğünü hep dağıttı. Kimisi direndi, polis cop ilen vurdu.

— Senin karın da açtı mı börüğünü?

— Tabii... Herkes açtı.

— Yoksa korktun mu karşı çıkmaktan?

— Ne karşı çıkacağız? Sonra şapka işinde âlimler “böyle namaz kılınmaz” dediler, şapkayı koymadılar başlarına... Kavgaya durdular. Bu sefer çok âlim asıldı. Köy ağalarının, hocaların hepsi asıldı.

— Bir tek şapka yüzünden mi?

— He, bir şapka yüzünden.

— Burada da adam asıldı mı şapka takmadı diye...

— Asılmaz mı? Caminin oraya darağacını çektiler. İki genç âlim asıldı. Sonra Cumhuriyet kuruldu. İstiklal Mahkemeleri’ni M. Kemal paşa Ankara’dan Menemen’e kaldırdı. Menemen’i işittin mi?

— İşittim.

— İşte bu İstiklal Mahkemeleri orada 10 sene kurulu kaldı. Kabahat edenlerin, suçu olanların hepsi oraya sevk edildi. Asılan orada asılırdı. Cumhuriyet kurulandan sonra...

— Peki, böyle bir korku lazım mıydı millete?

— Millet zaten seferberlikte tarumar oldu gitti. Sonra da başını kaldıranların kafasını ezdi geçti M.Kemal Paşa.

Şapka işinde çok adam asıldı. Sonra hocalar bile şapka ile gezdi hep.

— Atatürk diktatördü diyorsun ya, o zaman diyebilir miydin?

— Öyle diyenlerin hep kafası gitti. “Böyle Cumhuriyet kurulmaz, böyle Atatürk olmaz” diyen ne kadar adam varsa, Erzurum’da, Giresun’da, Sinop’ta, Trabzon’da hep asıldı. Hep sürgün oldu gitti. Atatürk tek laf söyletmedi. (1)

1923 yılından başlayarak “batıdan alınan ilhamlar” geçmişi tamamen unutturma yolunu seçer. Anadolu’ya yabancısı olduğu bir hava taşınır “kurşun gibi ağır ve rahatsız edici.” Baş tacı edilen bütün değerler yerlere atılır ve ardından sökün eder ilke ve inkılâplar. Muasır medeniyetler yakalanır inkılâplarla! Tıpkı şapka inkılâbında olduğu gibi.

Türk tarihini, hele bize yakın tarihini çok da iyi bildiğimi söyleyemem, Kürt tarihini de öyle. Ama Elhamdülillah Resul (sav)’den günümüze kadar gelen süreç içerisinde İslam tarihini incelemeye epeyi zamanım ve fırsatım olmuştur. Aslında okullarda okutulan ders kitaplarından öğrendiklerimiz; gerçek ve yaşanmış hadiselerin dışında oluşturulmuş resmi tarihten başka bir şey değildir. Ancak şunu iyi biliyorum ki; Türk ve Kürtlerin ezici çoğunluğu “İslam” dini ile müşerref olduktan sonraki zamanlarda öğrendikleri nispetinde İslam’a bağlı kalmaya çalışmışlardır. Bu kuvvetli iman bağı ve süratlenen İslami diriliş batıyı ve rejim bağlılarını rahatsız ederek telaşlandırmış, değişik metotlar kullanılarak cumhura uymayan cumhuriyet sistemi ile İslami diriliş engellenmek istenmiş, bu vesileyle diğer devletlerin de yardımıyla Ali-Cengiz oyunları tezgâhlanarak akabinde uygulama alanlarına geçilmiştir.

İslami kimliği unutturma yolunda medreseler kapatılmış, İslam âlimi zatlar tutuklanarak zindanlarda çürütülmüş, sürülmüş, ayaklanmalar bahane edilerek Urfa’da, Bitlis’te, Van’da, Çorum’da, Maraş’ta, Adapazarı’nda ve Türkiye’nin daha birçok yerinde Cami önlerindeki ulu çınarların altına kurulan idam sehpalarının yağlı urganlarına teslim edilerek normal yapıların çivileri bilinçli bir şekilde sökülmüştür.

Cumhuriyetten bu yana resmi ve resimli tarihi, ortaokul yıllarımda; cebren ya da not belasına azıcık da olsa ezberlemeye çalışmıştım. Resmi tarihin en dikkatimi çeken yönü de galiba “ŞAPKA” inkılabıydı. O günlerden bugünlere “ŞAPKA” hakkında hatırladıklarımdan;

1. Bizde koca bir devrim diye ünlenen “ŞAPKA” belasıydı.

2. Komutanlık dönemime ait kafamda 24 yıl taşıdığım “ŞAPKAYDI.”

3. İse; çoban iken askere alınan ağzı dualı Kürt Mehmet’in (Mıhemet) sağ tarafına doğru hep yan giydiği siperli “ŞAPKASIYDI.”

Her nedense yatılı okuduğum ortaokul yıllarımda Cumartesi Pazar günleri izinli olarak ERCİŞ ilçemize gittiğimde, ilçemizde yaşayan insanların çok büyük çoğunluğunun şapka giydiklerini gözlemlemiştim. Bu arada birkaç tane şapka satan dükkânlardan, ana cadde üstündeki dükkânın önünde durur, hem yoldan gelip geçenleri ve hem de dükkândan şapka satın alan kişileri uzun uzun incelemeyi pek severdim. Siperli şapkasını kafasına tam oturtmayıp saçının yarısını göstererek şapkasının siperini başının üst ortasında dikerek yürüyenler; zenginler, tüccarlar, havalılar. Siperli şapkasını kaşlarının üstünde hiza-i istikamete gelecek şekilde giyip, yakası yıpranmış gömleğinin üstüne bir de kravat takarak yürüyenler; İzmir, İstanbul ve Konya gibi büyük şehirlerin kenar semtlerinde besi ahırlarında çalışıp da “köyden kurtuldum da bir şey oldum” havasında izine gelen işçiler. Şapkasının siperini kafasının tam arkasına çevirmiş bir vaziyette birbirleriyle konuşarak caddeden geçenler; imamlar ve camiden yeni çıkmış dindar görünümlü kişiler. Nadiren de olsa bir veya iki kez gördüğüm kalabalık ahali karşısında elindeki köşeli şapkasını veya fötr şapkasını sağ eliyle havaya kaldırarak havalı adımlarla caddede ağır ağır yürürken halkı selamlayanlar; masonlar ve Kemal Paşanın ilkelerine bağlı olup durmadan halka gaz veren siyasetçiler. Son olarak da, şapkasının siperini yarım da olsa kafasının sağ tarafına gözünün üstüne indirerek yürüyenler; at arabacıları, garibanlar ve çobanlar.

Kürt Mehmet, eğitim dışındaki istirahat zamanlarında asker şapkasının siperini her daim sağ gözünün üstüne doğru çevirdiğinde anlamıştım sivil hayatında çoban olduğunu. Hatta sonraları acemi birliğinden bölüğümüze katılan üç arkadaşıyla birlikte odama çağırmış ve tek tek isim, soy isim, nereli oldukları konusunda tekmil vermelerini istemiştim. Sonrada ne iş yaptıklarını sormaya gelince, sırası ile birisi “BOYACI demişti, diğeri FAYANSCI, bir diğeri de CAMCI” olduklarını söylemişlerdi. Mehmet’e sıra gelince, “Mıhemet Yildirim Heggari (Hakkâri)”, ne iş yapıyorsun diye sorduğumda ise; hema gumatanım “ÇOBANCI” demişti. Demiştim ki: Mehmet sen sadece “ÇOBAN” diyeceksin, “ÇOBANCI” demene gerek yok, ardından bilgiç bilgiç “çünkü senin böyle söylemen Türkçe dil kurallarına kesinlikle aykırıdır” demiştim. Bana demesin mi: “hema gumatanım bınnar (yanındaki üç askeri gösterek) "CI" dedi! “Tamam da evladım onlarda “CI” var ama sende “CI” yok, sen direk “ÇOBAN” diyeceksin” demiştim. Ne dediğimi anlamamış olacak ki saf saf yüzüme bakakalmıştı.

Gözlemlerim dışında, şapka bilgimi bir de resmi tarih dışındaki doğru okumalarla çoğaltmaya başladığımda ise, şapka nedir, ne değildir konusunda epeyce bilgi edinmiştim. Esasında şapka; Latince başa giyilen başlık anlamına gelen “cappa”dan türemiş bir kelimedir. Türkçedeki şapka kelimesi Rusçadan alınmıştır. Kasket, bere, fötr şapka, silindir şapka, melon şapka, hasır şapka, panama şapka, rölöve şapka, koloniyal şapka, kovboy şapkası, meksika şapkası, asker şapkası gibi pek çok çeşitleri meşhurdur. Osmanlı devrinde en yaygın olanları “kavuk” ve “külah”tı. Günümüzde ise en çok kullanılan “ÇOCUK LAZIMLIĞI” şeklinde olan “kasket” türüdür.

Osmanlı toplumundan günümüze kadar gelen başlık, ilk takke üzerine sarılan “sarık”la başlamıştı. Sosyal, idari, askeri, ilmî vb. statülere göre farklı sarık şekilleri vardı. Müslümanlar başlıklarına sarık sarar, gayri Müslimler ise sarık kullanamaz ancak kendi özel kıyafetlerini giyebilirlerdi. Başlık insanın dinini hatta toplumsal mevkiini ve yaptığı işi tanımlayan bir “işaret” olarak belirlenmişti. İnsanlar öldüğü zaman, tabutun başucuna konan mezar taşı da kişiyi tanımlayan bu işaretin şekline göre yapılırdı. II. Mahmut bir gecede sarık yerine Tunus’un milli giysisi fesi halka giydirmiş, Rumların da benzerini giydiği bu fesi asker ve memurlara giydirdiği için şimşekleri üzerine çekmiş ve hatta kendisine “gâvur padişah” diyenler bile çıkmıştı. Birinci Dünya Savaşı'nda ise başkomutan vekili Enver paşa orduya bir tür değişik siperli bir başlık giydirmişti. Bu başlığa da yine karşı tepki veren halk kendi arasında başlığa “ENVERİYE” adını vermişti.

Şapka inkılabı, yakın tarihimizin gülünç, gülünç olduğu kadar da trajik ve aynı zamanda kanlı bir komedyasıdır. Toplumu zaptu rapt altına alma zihniyeti içinde olan dar kafalı mutassıp insanlar; toplumun İslami bilinçlenme yolundaki izlerini fark ettiklerinden, “şekildeki değişikliğin ruhtaki bozuluşa alamet olacağı ve bunun kişide müstakil bağımsız, tevhide bağımlı bir şahsiyet inşa eden İslam düşüncesini etkileyeceğini” düşünerek halkı öncelikle şekil ve sonrasında ruh olarak dar bir kalıba sokmak istemişlerdi.

Ve nihayet M. Kemal 23 Ağustos 1925'te Kastamonu gezisinde başındaki şapkayı halka şu sözlerle tanıtmıştı; “Arkadaşlar, medeni milletlerarası kıyafet, milletimiz için layık bir kıyafettir, onu giyeceğiz. Ayakta iskarpin veya potin, üstünde pantolon, yelek, gömlek, kravat, ceket ve doğal olarak bunların tamamlayıcısı olmak üzere başta siperi şemsli serpuş. Bunu açık söylemek isterim, bu başlığın ismine “şapka” denir" emriyle milletin başındaki fes çıkartılıp “İhtimal ki bazı kelleler koparılacaktır” zorbalığı ile kurtuluş savaşında düşmanlarla özdeşleşen şapka giydirilmiştir. Oysa şapka Müslüman olmayanlara özgü bir başlıktı. Bu olay topluma düşman silahından çıkan kurşunlardan daha ağır gelmişti.

M. Kemal, devrimlerinin bir parçası olarak Kastamonu’da başına giydiği şapkayı tüm Türkiye’de yaygınlaştırmak için trene binip Ankara’ya hareket ettiğinde, bu niyetinden o dönemin “Vakit” gazetesinde çalışan acar muhabir “Mecdi Bey” müstesna hiç kimsenin haberi yoktu. Mecdi bey, gazeteci olarak haberi duyup, bin bir zahmetle bulabildiği bir şapkayı kafasına geçirerek M. Kemal’i karşılamak için istasyonun yolunu tutar. Yolda, eski Meclis binasının önünden geçerken Meclis binasının balkonunda oturan Afyon Milletvekili “Kel Ali” lakaplı Ali Çetinkaya (1878–1949) kendisini görüp huzuruna çağırtarak: “Bu gâvur şapkasını giymeye utanmıyor musun?” diye bağırıp çağırdıktan sonra kendisinin zindana atılmasını emreder. Daha sonra M. Kemal’in Kastamonu’da ilk defa halkın karşısına şapkayla çıktığını haber alan Ali Çetinkaya’nın mosmor olmuş bir vaziyette kel kafasına geçirecek bir şapka arayıp dururken, aklına birden zindana attırdığı Mecdi Bey’in şapkası gelir. “Bana Mecdi’nin şapkasını getirin, ama kendisi içeride kalsın” diye emrederek, M. Kemal’i ilk defa bu şapka ile karşılar.

İNŞAALLAH DEVAM EDECEK…

(1)  13 Nisan 2005 tarihinde 103 yaşındaki Bilal dede ile “Vatan” gazetesinin yapmış olduğu ibret verici bir röportaj.

YORUMLAR
  • Şahin ÖZDAŞ   09-08-2020 15:40

    ES... Muhterem "Bir Nacizane Kul" isimiyle yazan kardeşim, ilginize çok teşekkür ederim. Rabbim'e (cc) şükürler olsun ki "ŞAPKA DÜŞTÜ..." konusundaki yazılarımı "ÜÇ BÖLÜM" halinde 07.08.2020 tarihinde tamamlamış bulunmaktayım. Nasip olursa beş on gün arayla göndermeye çalışacağım inşaAllah... AEO.ES...

  • Bir Nacizane Kul   08-08-2020 19:19

    Çok değerli hocam çok güzel bir yazı olmuş devamını sabırsızlıkla bekliyoruz. Kurtuluş savaşında İslam ordusu olarak savaşan bir milletin aynı ordunun komutanlarından çektiği zulümler.

  • Şahin ÖZDAŞ   08-08-2020 15:07

    ES... Muhterem Olcay kardeşim; Allah sizden de razı olsun. LİNK adresi vermişsiniz, ilginize çok teşekkür ederim. adresini verdiğiniz 2011 tarihli LİNK'e şimdi baktım. Kardeşimizinde ağzına ve yüreğine sağlık, gerçekten güzel bir yazı kaleme almış. Arada sadece üslup farkı olduğu kanaatindeyim. Ancak 2009 yılında gerek radyo programlarımda gerekse de makalelerimde değişik açılardan bu konuyu gündeme getirmeye çalışmıştım. anlatım, yazdıklarımın birazda açılımı olsun diye; Şimdide üç bölüm halinde yayınlanacak olan "ŞAPKA BELASINI" Tamamlamış bulunmaktayım. Okuyucuyu yormasın diye haftada sadece bir bölümünü gönderme düşüncesi içinde oldum. AEO. ES...

  • Olcay D.   08-08-2020 13:23

    Allah razı olsun devamını merakla bekliyoruz. Devam yazılarınızda bu linkteki makaleden de faydalanmak istersiniz belki; https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/sapka-kanuna-muhalefetten-bir-kadina-da-idam-cezasi-verilmis-h163966.html

Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN