MİNBERLER VE MİHRABLAR

Şükrü HÜSEYİNOĞLU

02-03-2010 17:59


Hayatı insana bahşeden yüce Allah, her iki dünyada saadeti yakalamanın yolu olarak insanlık için bir hayat programı vazetmiştir ve insanları bu programa tabi olmakla mükellef kılmıştır. Bu Rabbani hayat programı, mükemmel bir insicam ve bütünlüğe sahiptir. İslam’ın insanlardan istediği, En’am Sûresi 162. ayette beyan edildiği üzere, tümüyle hayatın ve ölümün âlemlerin Rabbi yüce Allah için olmasıdır.

Saadet Asrı, Rabbani hayat programının Hz. Peygamberin önderliğinde bu insicam ve bütünlüğü içinde yaşanmasıyla ortaya çıkmıştır. Fakat Mekke’nin fethiyle birlikte iktidarlarını kaybeden Ümeyyeoğulları’nın, Hz. Peygamber’in vefatı sonrası dönemde iktidarı yeniden elde etmek üzere giriştiği çabalar sonunda Nebevi toplumsal ve siyasal yapılanmadan saltanata geçişin yaşanmasıyla pratikte bu insicam ve bütünlük peyderpey ortadan kaldırılmıştır.

Öncelikle devlet siyaseti ve toplum hayatında İslam’ın ölçüleri yerine başta Doğu Roma (Bizans) olmak üzere krallık rejimlerinin siyaset ve işleyiş biçimleri hakim kılınmaya başlanmış, büütncül bir hayat nizamı olan İslam salt bir ritüel dinine indirgenmek istenmiştir. Bu arada Bizans’ın din-devlet ilişkileri de esas alınarak, İslam’ın iktidarı yerine “iktidarın İslamı” icad edilmek istenmiş, saltanat rejimiyle uyumlu bir din anlayışı inşa edilmeye çalışılmıştır.

Bu şekilde, siyasetiyle ibadetiyle bir bütün olan İslami hayat tarzının incisam ve bütünlüğüne müdahale eden Emeviler saltanatı, çok geçmeden mescidlere ve ibadetlere de müdahil olmaya başlamıştır. Mescidlerdeki ve ibadetlerdeki insicam ve bütünlüğe yönelik ilk Emevi icraatı, hutbelere müdahale etmek olmuştur. Hutbeler, Emevler’in propaganda aracına dönüştürülürken, minberden Hz. Ali ve ailesine hakaret etmek gelenek haline getirilmiştir. Böylece mescidlerdeki minber-mihrab insicamı yok edilmiş, mihrabda yüce Allah’a secde edilirken ve O’nun ismi yüceltilirken, minberde Emevi sultanlarının ismi yüceltilir olmuştur.

 

Beşinci Emevi sultanı Abdulmelik b. Mervan’ın, kendisinden sonra yerine veliaht tayin ettiği oğlu Velid’e yaptığı şu vasiyet, bu konuda çarpıcı bir içeriğe sahiptir:

 

“…Haccac’ı[1] gözet ve ona ikramda bulun. Çünkü minberleri sizin emrinize veren odur. O senin kılıcındır ey Velid! Onun aleyhine konuşanları dinleme. Onun sana muhtaç olmasından ziyade, sen ona muhtaçsın. Ben ölürsem, sana biat etmeleri için müslümanalrı çağır, kim başıyla sana “Hayır!” derse, sen de kılıcınla o kafayı kes…”[2]

 

Aynı Abdulmelik’in, zalim Haccac sayesinde ellerinde tuttukları itirafında bulunduğu minberde okuduğu bir Cuma hutbesinde (!) şu şekilde hitapta bulunduğu aktarılıyor tarih kaynaklarında:

 

“…Ben pasif ve güçsüz bir halife değilim… Kendimden önceki halifeler gibi para dağıtmaya niyetim yok. Ben, asayiş temin edilinceye kadar kılıcı elimden bırakmayacak, silahla karşınızda duracak, bana karşı gelenlerin, Amr. B. Sa’id gibi kafalarını keseceğim. Size her şeyinizi temin edeceğim, her türlü ibadetinizde serbestsiniz. Sizden istediğim tek şey, saltanatıma göz dikmemeniz, oraya gelmeyi düşünmemenizdir.”[3]

 

Emevi sultanı Abdulmelik b. Mervan’ın siyaseti ve söylemleri size hiç yabancı gelmedi değil mi? “Saltanatımı karışmayın, zulüm ve sömürü çarklarıma ilişmeyin, ben de sizin ibadetinize dokunmayayım!”

 

Bugünkü zulüm düzenleri de tıpatıp aynısını söylemiyor mu? Yine o gün olduğu gibi bugün de mescidlerin/camilerin minberleriyle mihrabları ayrı ayrı misyonlar ifa etmiyorlar mı? Mihrablarda âlemlerin Rabbi’ne secde edilirken, minberlerde zulüm düzenlerinin siyasetleri çerçevesinde hutbeler okutulmuyor mu?

 

Âlemlerin Rabbi yüce Allah'ın hükümranlığını, O'na ibadet için inşa edilen camilerde/mescidlerde bile sınırlamaya kalkışan, bunun için devasa bütçeli kurumlar ihdas eden zulüm sistemlerinin bu kirli politikalarına karşı, tevhid akidemizin gereği olarak seslerimizi yükseltmek zorundayız.   

 

Bütüncül bir hayat nizamı olan İslam’ı toplum hayatında yeniden ihya etme iddiasında olan Müslümanlar, bu temel sorunu görmezden gelemez. Mihrab ve minber insicamını sağlamadan, bu yolda adımlar atmadan İslam’ın mesajını yeniden toplumla buluşturma imkânımız olmaz. Minberleri Haccac’ların vesayetinden kurtarmadığımız, minberleri mihrablarla aynı misyona kavuşturmadığımız müddetçe ihya ve inşa çabalarımız hep eksik kalacaktır.     

 

Dipnotlar:

 

[1] Haccac-ı zalim olarak bilinen ve Abdullah b. Zübeyr’in hilafetini devirmek amacıyla Mekke’ye saldırıp mancınıklarla Kâbe’yi yerle bir etmesiyle ünlü Haccac b. Yusuf.

 

[2] Suyûti’nin Tarihu’l-Hulefa adlı eserinden naklen; Prof. Dr. İhsan S. Sırma, Hilafetten Saltanata – Emeviler Dönemi, Beyan Yayınları, Sh. 78.

 

[3] Suyûti’nin Tarihu’l-Hulefa adlı eserinden naklen; Prof. Dr. İhsan S. Sırma, Hilafetten Saltanata – Emeviler Dönemi, Beyan Yayınları, Sh. 76.

 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN