İzzet'imize sahip çıkalım

Siyonist işgal rejiminin zulmü Filistin’i aştı. Sadece İbranice öğrenmek ve İnsani Yardım Vakfı'nın Batı Şeria'daki bürosunu açmak için Filistin’e giden IHH çalışanı İzzet Şahin, işgal güçlerince 27 Nisan 2010 Salı günü öğlen saatlerinde Beytüllahim kontrol noktasından geçerken gözaltına alındı.

13-05-2010


Bir tarafta Filistin! İşkencenin, zulmün, acının ve kanın kol gezdiği topraklar! 3 kuşak acının coğrafyasında halen yaşam mücadelesi veriyor.

Diğer tarafta ise Siyonist işgal rejimi! Yıllardır bu topraklarda yaşanan zulmün sahibi, acının, isyanın tek adresi! Ve artık acı, zulüm, işkence bu toprakların da ötesine yayıldı. 

Siyonist işgal rejiminin zulmü Filistin’i aştı. Sadece İbranice öğrenmek ve İnsani Yardım Vakfı'nın Batı Şeria'daki bürosunu açmak için Filistin’e giden IHH çalışanı İzzet Şahin, işgal güçlerince 27 Nisan 2010 Salı günü öğlen saatlerinde Beytüllahim kontrol noktasından geçerken gözaltına alındı.

Geride onun nasıl olduğundan haberi olmayan, günlerdir sesini dahi duyamayan yürekler kaldı. Kadriye Şahin ile çocukları Arife, Dilara ve Muhammed Medeni.

Korku içerisinde bekleşen dört yürek. Arife 16 yaşında, her şeyi anlıyor. İşte bu yüzden kardeşlerine göre daha çok korkuyor. Dilara ise 12 yaşında. O da babasının mücadelesine ortak oluyor ama daha umutlu. Dilara “Bence bu olay güzel oldu. İsrail zaten bir şey yapamayacak. Babam da daha hayırlı olaylara vesile olacak!” diyor.

14 yaşındaki Muhammed Medeni ise babasının tutuklandığından bile habersiz! Onların Ruhu Gazze’deki çocuklar için, eşler için atarken, şimdi İzzet Şahin için, babaları için atıyor! Şahin ailesinin gözlerinde gördüğüm çaresizlikle karışık yanan umut ışığı ise, aslında güçlü gibi görünse de İsrail’in bu savaşı baştan kaybettiğini gösteriyor! Victor Hugo’nun da dediği gibi “Ruhunu kaybeden dünyayı kazansa ne çıkar?”

İZZET FİLİSTİN’İ ÇOK SEVER

İzzet Şahin ile nasıl tanıştınız? O süreçten ve eşinizden biraz bahseder misiniz?

Biz 1992’de tanıştık, 1993’te evlendik. O zaman İHH henüz kurulmamıştı. Evlendiğimiz yıl Küçükköy İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldum. Eşimde o yıl ÖSS sınavına girdi ve 19 Mayıs İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Ama tabi hem maddi sorunlar hem de evliliğin getirmiş olduğu zorluklardan dolayı okulunu yarıda bıraktı. Arkadaş çevresinden Suudi Arabistan’dan değerli insanların gelip İmam Hatip kökenli öğrencileri burslu olarak Suudi Arabistan’daki okullarda okuttuklarını duyduk.



Eşimde oraya gitti, sınava girdi ve Arapçası çok iyi olduğu için başarılı oldu. Suudi Arabistan’da bir yıl hazırlık okudu. Biz o dönemde nişanlıydık, yaz tatilinde geldi ve düğünümüzü yaptık. Sonra beraber Arabistan’a gittik ve eşim orada 4 yıl üniversite eğitimi aldı. Okul bittikten sonra İstanbul’a döndük. Geldiğimiz yıl maalesef eşimin okuduğu üniversitenin denkliği kaldırıldı.

Yine arayışlarımızı yurt dışına yönlendirdik ve master arayışlarına başladık. Açıkçası eşim ilmi anlamda hep şanssızlıklarla karşılaştı. Ama yine de o yılmadı ve hep okudu. Master konusunda da yine bir arkadaşının vasıtası ile Güney Afrika Cumhuriyeti’ne gitmeyi uygun gördü. Çünkü orada eğitim İngilizceydi ve üniversite ortamını da çok beğendi. Ben İstanbul’da kaldım, eşim Afrika’ya gitti. O zaman üç çocuğumuz da vardı.

Eşim 6 ay sonra geldi ve bizi de Afrika’ya götürdü. Gittik ama orada da maddi sorunlardan dolayı bazı şansızlıklar yaşadık. Diğer taraftan güvenlik anlamında ciddi sorunları olan bir ülkede idik. Çocuklarımız da olduğu için istişare ettik ve can ve mal güvenliğimiz olmayan bir yerde kalmamamız gerektiğini düşündük. Çünkü bulunduğumuz yerde AİDS oranı bile % 100 idi. Tam da o dönemde Kanada’da yaşayan bir arkadaşımızdan teklif geldi. Çocuklarımızı ve alacakları eğitimi de düşünerek oraya gittik.

Peki, Kanada’dan neden döndünüz?

Eşim masterını bitirmeden Kanada’ya gitmiş olduk. Orada vatandaşlığa geçmek için arayış içine girdik. Vatandaşlığa geçmek için 3 yıl ülke dışına çıkmamak gerekiyormuş. Biz onu da yaptık. Eşim orada imamlık yaptı.

Ama maalesef 3 yılın sonunda 11 Eylül saldırıları gerçekleşti ve eşim de Medine İslam Üniversitesi mezunu olduğu için vatandaşlığa kabul edilmedik ve ücretli eğitimi de karşılayacak durumumuz olmadığı için buradaki eğitim hayalimiz suya düşmüş oldu.

Kanada’da kaldığımız 5 yılın ardından vizemizi uzatmadılar ve 3 gün içerisinde zorunlu olarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştık. Biz Kanada’dan geleli 5 yıl oluyor ve bizim vatandaşlık talebimiz hala işlemde.

Ama hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Eşim de zaten Kanada’dan gelecek olan vizenin bekleme süresinde İHH ile tanıştı ve vakıfta işe başladı. İHH ile bağlantımız bu şekilde başlamış oldu. Ve eşim 3 buçuk yıldır İHH’nın Batı Masa sorumlusu olarak görev yapmakta. Avrupa ve Güney Amerika ülkelerinden sorumlu olan eşim mesleğini de çok seviyor.

Eşiniz Filistin’e neden gitmişti?

Batı Şeria temsilciliği açmak için gitti. Bülent abi başta olmak üzere herkes Filistin’e ehil birinin gitmesinin doğru olacağını söyledi.

Eşime ben de aynı fikirde olduğumu söyledim. Çünkü benim eşim oldukça sosyal, insanın halinden anlayabilen ve çok güzel ilişkiler kurabilen bir yapıya sahiptir.

Diğer taraftan eşim Filistin’i çok seviyordu. Hatta bana “hanım bir gün muhakkak orada yaşamalıyız. O maneviyatı hiçbir yerde bulamıyorum.” Demişti.

Demek ki çok arzu etmişti ki bizsiz de olsa 5 ay önce Filistin’e gitmişti. Kudüs’te güzel bir ev tuttu. İnternetten bize evinin resimlerini gönderdi. 5 ay içinde yerleşik bir hayata geçti ve çok güzel dostluklar kurdu.

Hatta oradaki dostları Türkiye’ye geldi ve benim de onlarla tanışma fırsatım oldu. Yani bu şekilde sürekli eşimle ve çevresi ile irtibat halindeydim. Bir gün ondan haber alamasam gerçekten çok telaşlanıyordum.

EN SON 27 NİSAN SALI GÜNÜ GÖRÜŞTÜK!

Eşiniz ile en son ne zaman görüştünüz?

Batı Şeria içerisinde bazı bölgelere gidip orada ziyaretler gerçekleştiriyordu ve her gün bana nereye gittiğini söylüyordu. Ancak gözaltına alındığı Betlahim’i hiç duymamıştım.

En son 27 Nisan Salı gününün sabahında görüştük. Bana bir ziyaret gerçekleştireceğini söyledi ama nereye gideceğini belirtmedi. Bu ziyaretinin ardından da 1 Mayıs’ta Türkiye’ye döneceğini söylemişti.

Çünkü denklik işlemleriyle ilgili takip etmesi gereken şeyler ve kendi birimiyle alakalı yarım kalan bazı işleri halletmesi gerekiyordu. 2-3 hafta kalıp tekrar geri dönecekti. Ertesi gün yani Çarşamba günü işime geldim, msn açtım ama eşim yoktu. Saatlerce bekledim ama hiçbir şekilde haber alamadım.

Telefondan arar çağrı bırakırdım ve o bana dönerdi. Ama bu kez telesekretere bağlanıyordu. Böyle bir şey hiç olmamıştı. Çok telaşlandım.

Hemen İHH’ya gittim ve “İzzet Bey’den haber alamıyorum. Yani lütfen ulaşır mızsınız. Nerde olduğunu öğrenmek istiyorum.” diyerek durumu açıkladım. Aklıma çok kötü şeyler geldi ve çok telaşlandım.

IHH’daki arkadaşlar hemen araştırmaya başladılar. Tam 36 saat sonra Beytullahim’de kurumsal ziyaretlerini gerçekleştirip kontrol noktasında Kudüs’e gitmek üzereyken tutuklandığını öğrendim.

Öğrenince çok kötü oldum! Ama yine de yaşadığını ve nerede olduğunu duyduğum için hamt ettim. Öğrendiğimize göre Beytullahim’den alıp Betahtika diye bir bölgeye götürmüşler.

Normalde bir hafta içerisinde yani Salı günü mahkemeye çıkaracaklardı ama apar topar pazartesi günü mahkemeye çıkarttılar telaşlanıyorum. Avukatımız fiziksel anlamda eziyet görmediğini ama moralinin çok bozuk olduğunu söyledi. Ne kadar iyi görünse de psikolojik anlamda işkence görmediğini bilmiyorum.

Avukatı kendisi ile görüşebiliyor mu? Durumu nasılmış?

Orada İsrail asıllı bir Filistin vatandaşı olan bir avukatımız var. Şuan eşimin tüm işleri ile o ilgileniyor. Avukatımız tutuklanma gerekçesi olarak hiçbir şey beyan edilmediğini söylüyor.

Eşim 16 gündür gözaltında. Gözlerimle görmedim, sesini de duymadım. Hiçbir şekilde görüşemiyoruz. Ne durumda olduğunu gerçekten bilmiyorum. Bu yapılan insan haklarına aykırı.

Günahsız, hiçbir suç işlemeyen bir insanı sırf insanlara yardım etme amacıyla çalışan birini nasıl oluyor da tutukluyorlar! Nasıl olur da ailesini ve sevdiklerini mağdur ediyor ve perişan bir hale getiriyorsunuz. Ve tüm bunları hiçbir gerekçe sunmadan yapıyorsunuz. Bu hangi insan haklarına sığıyor, hangi demokrasi de var bu. İşte bunu anlayamıyorum.

NE OLUR BİR AÇIKLAMA YAPIN!

Türkiye resmi makamları girişimde bulundu mu?

Girişimde bulunmuş. Ama bize bir şey söylenmiyor. Sadece “Bilgimiz var, mücadele ediyoruz. Dışişleri Bakanlığı’mız bir müsteşar atadı.” deniyor. Basın da gereken ilgiyi göstermedi. Her şeyin ötesinde, Türkiye vatandaşı İsrail tarafından gözaltında ve biz sessiz kalıyoruz.

Çünkü bu durum sadece İzzet Şahin’i tutuklamak değil, Türkiye’yi karşına almak demektir. Zaten İsrail bunu her zaman yapıyor. Bu durum ne ilk ne de son olacak. Anlamadığım şey, Türkiye Cumhuriyeti kendi vatandaşına neden sahip çıkmıyor? Belki bir şeyler yapılıyor ama bana bilgi verilmediği için benim hiçbir şeyden haberim yok. Ama ne olur bir açıklama yapın! Ailesi olarak içimiz biraz daha müsterih olsun, ferahlasın. Diyelim ki; “Biz endişelenmeyelim. Nasıl olsa büyüklerimiz olaya el atmış ilgileniyor.” En azından buna da hakkımız var!

Bu olay IHH’nın ambargoyu delmek için gemiler ile yola çıkmasının hemen öncesinde gerçekleşti. Acaba yaşananlar gözdağı olabilir mi?

Evet, bu bir misilleme. İzzet bey 5 aydır orda ve şimdi gözaltına alınıyor. Niçin 5 ay önce değil de, gemiler hareket etmeden önce gözaltına alındı. İsrail İzzet Şahin’in bütün faaliyetlerinden haberdar, onun kanunsuz hiçbir işe girişmediğini çok iyi biliyor.

İsteseler eşimin girmesine bile engel olabilirlerdi. Şimdi amaçları tehdit yolu ile geminin çıkışını engellemek. Çünkü İsrail geminin amacının sadece yardım götürmek olmadığını çok iyi biliyor. Gemi Filistin’e girecek ve ambargoyu delecek.

IHH’nın yaptığı çalışmalar da sadece Türkiye çapında değil, uluslar arası çalışmalar. Bu faaliyetlerden önce dünyadaki insanlar Filistin’de ambargo olduğunu dahi bilmiyordu. Artık dünya Filistin konusunda bilinçleniyor. İsrail bir de “40 mil yaklaşırlarsa bizim onları vurmaya, esir almaya, her türlü işkenceye tabi tutmaya hakkımız var” diye açıklama yapmış. İsrail sahiplendiği bölgenin Uluslar arası sular olduğunu unutuyor. İsrail’in gemiyi vurabileceğine inanmıyorum. Eşim ile ilgili yaşanan bu olay da hayırlara vesile olacaktır.

MESCİD-İ AKSA İÇİN BEDEL ÖDEMEK GEREKİYORSA BİZ HAZIRIZ!

Eşinizin kurtulması için neler yapılması gerekiyor? Türkiye’den beklentiniz nedir?

Her şeyden önce çevremizi bilinçlendirebiliriz. İsrail’in gerçekten işgalci, zalim bir topluluk olduğunu, aslında İsrail diye bir devlet olmadığını insanlara anlatabiliriz. Belirttiğim gibi İzzet Şahin bu duruma düşen ne ilk ne de son kişi olacak.

Eğer biz bu şekilde rahat koltuklarımızda, sadece televizyonu açıp olaylara seyirci kalırsak bu böyle devam edecek. Ve sessiz kalmaya devam edersek ileride çok daha kötü şeyler yaşayacağız. Sesimizi çıkarıp gayret etmezsek yapılan işgale, zulüme göz yummuş oluruz. İzzet Şahin için ise, yapabileceğimiz en etkili çalışma İsrail konsolosluklarını faks ve mail bombardımanına tutmak olur.

Farklı ülkelere, özellikle STK’lara, insan hakları örgütlerine mektuplar atabilir, fakslar çekebiliriz. Gazeteciler köşelerinde yazabilir. Anneler çocuklarını bilinçlendirebilir. Diğer taraftan Cumhurbaşkanımızın eşi Hayrunnisa hanıma mektup yazdım. Çünkü o da bir kadın ve bir anne. Mutlaka beni anlayacaktır. Hayrunnisa Hanımın kendini benim yerime koymasını ve destek vermesini istiyorum.

Lütfen, Türkiye olarak İzzetimize Sahip çıkalım! Unutmayın, İsrail tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden gözaltına alınan kişinin bir ailesi, sevdikleri, akrabaları var. Bizleri mağdur etmeye kimsenin hakkı yok. Ne olursa olsun bizler Gazze konusunda uygulanan bu sindirme politikasına aldanmayacak ve ne olursa olsun Filistin halkının mücadelesine ortak olmaktan vazgeçmeyeceğiz. İsrail bizi korkutup sindiremez. Çünkü biz gücümüzü Allah’tan alıyor ve O’na güveniyoruz. Ve Mescidi Aksa’ya sahip çıkmanın farz olduğunu da biliyoruz. Bunun için bedel ödemek gerekiyorsa ona da hazırız!

BABAMI ÇOK ÖZLEDİK!

Arifeciğim. 16 yaşındasın ve yaşananların farkındasın. Babanın İsrail tarafından gözaltına alındığını nasıl duydun? Sonrasında ne yaptın?

Gittiğimiz bir seminer sonrasında IHH’dan Zeliha abla yanıma gelerek “merak etme baban iyi” demişti. Bir şey anlamadım ama yine de kötü bir şeyler olduğunu hissettim ve bir daha aklımdan çıkmadı. Ertesi gün ise okul dönüşünde araçla giderken annem ve amcam telefon görüşmeleri yapıyorlardı. Annem “amcanlara gidiyoruz” dedi. O ana kadar bana söyleyemediler. Fakat daha sonra amcam durumu açıkladı. Tabi o an inanamadım. Daha doğrusu inanmak istemedim. Çünkü ne bileyim kolay bir şey değil işte.

Baban için Başbakanın ne yapmasını istersin?

Başbakanımız en azından bizde bir açıklama yapsın. Kendi vatandaşına sahip çıksın. Babamın başına gelenleri herkes duysun ve İsrail babama bir şey yapamasın! Kimse duymazsa belki başına kötü bir şey gelebilir! Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun da bu konularda çok hassas olduğunu çok iyi biliyorum. Ondan ricam lütfen bize babam ile ilgili net bilgi versinler.

Dilara. Sen ne istiyorsun Başbakandan?

Ablamın dediği gibi açıklama yapsınlar. Ne de olsa babam dış ülke de ya, Dışişleri Bakanımızın da azıcık destek vermesini istiyorum. Babam tam bizim yanımıza gelecekti. IHH’daki arkadaşları babamın biletini bile almışlar. Ben babamı çok özledim ve bir an önce ona kavuşmak istiyorum. Türkiye İzzetine Sahip Çıksın!

(Söyleşi: Cahide Hayrunnisa Yağcı / Timeturk)

Etiketler : #İzzet'imize   #sahip   #çıkalım   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN