Hafızamızdaki değil, hayatımızdaki Kur'an gerekli

Venhar Cumartesi Seminerlerinin geçtiğimiz haftaki oturumunda, Sümeyra Durmuş kardeşimiz 'Kur'an, Ahlak ve Biz' başlıklı çok anlamlı bir sunum gerçekleştirdi. Oturumun konuşma metnini siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz. Rabbimiz bizlerin kitabını hayata geçirmedeki azmini her daim canlı ve diri tutsun. Ayaklarımızı kaydırmasın... Dua ile...

16-03-2016


Bugünkü yapacağımız dersin konu başlığı Kur’an, Kur’an’ın içine aldığı ahlak ve Kur’an ahlakının yoğurmaya çalıştığı biz. Bu dersin Amacı ise Kur’an’la muhatap olan, ahlak denilen bir melekeye sahip olan biz Müslümanlar için unuttuğumuz şeyleri hatırlatmak, farkındalık yaratmak ve özeleştiri yaparak daha güzel olandan yana adım attırmak olsun inşallah...

Merhum Seyyid Kutub’un sözleriyle konumu anlatmaya başlamak istiyorum. “Kur’an’ın gölgesinde hayat bir nimettir. Bu nimeti ancak tadanlar bilir. Ömrü yükselten, safiyete ulaştıran ve mübarek kılan bir nimet…” Bizler biliyoruz ki venhar Kur’an evi ailesi olarak Kur’anı çokça okumaya ve anlamaya çalışan kişileriz. Seyyid kutubun söylemiyle Kur’an’ın gölgesinde bu nimeti tatmaya çalışan, az çok tadan kişileriz. Ancak bu nimeti tatmak gerçekten bizlerin ömrünü, hayatını yükseltip, safiyete ulaştırıp mübarek kılıyor mu? En önemlisi bu… ve bizler yine biliyoruz ki Allah bizim ne kadar bildiğimize değil, ne kadar okuduğumuza değil bunları aracı kılarak neler yaptığımıza bakacaktır. Sonuç olarak diyebiliriz ki söylemlerimize değil eylemlerimize bakacaktır. Yani Bizleri kurtaracak olan Kur’an hafızamızdaki değil hayatımızdaki Kur’andır. Kur’an üzerinde dersler, sohbetler yapıyoruz. Eğitim alıp hatta eğitim veriyoruz. Merhum diyemeyeceğim belki ama Monteignenin çok güzel bir sözü vardır: “ eğitimin insanı bozmaması yetmez daha iyiden yana değiştirmesi gerekir” diye. Yani bizlerde tırnak içinde Kur’an’ın eğitimini alıyorsak, vahiy bizleri eğitiyorsa bu eğitimin sadece bizleri bozmaması yetmez daha iyiden yana, daha mübarek olandan yana, daha güzel ahlaktan yana değiştirmesi gerekir diye düşünüyorum…

Kur’an insanın hayatını her alanda her anlamda eğitip şekillendirmektedir. Şekillendirdiği şeylerden biriside Kur’ana iman eden, müminin ahlakıdır. Peki genel bir tanımlama olarak bu ahlak nedir? Teorik anlamda ele alalım istiyorum. Kur’ân-ı Kerîm’de ahlâk kelimesi yer almamakla birlikte, biri “âdet ve gelenek”, diğeri de “ahlâk” mânasında olmak üzere iki yerde ahlâkın tekili olan hulk kelimesi geçmektedir. eş-Şuarâ suresi 137.ayet; ( İn hâzâ illâ hulugul evvelîn ) bu öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir. (el-Kalem suresi 4); Ve inneke le alâ hulugın azîm sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. Buyrulmaktadır. Ahlak kelimesi halk ve hulkun çoğuludur. Halk ve hulk aynı köktendir. Halk; gözle görülebilen şekil, siret ve durumlara, hulk ise; gönülle anlaşılabilen kuvvetlere ait olmuştur. Yani insanın fizik yapısı için halk, manevi yapısı için hulk kelimelerinin kullanıldığı görülür. Hulk: huy, seciye, tabiat, din ve yaratılış anlamlarına gelir. Buna göre ahlak sözlük anlamıyla huylar, seciyeler, insanın manevi yapısını belirleyen özelliklerdir. Ayrıca pek çok âyette yer alan amel teriminin alanı ahlâkî davranışları da içine alacak şekilde geniş tutulmuştur. Bunun yanında bir (birr), takvâ, hidâyet, sırât-ı müstakım, sıdk, amel-i sâlih, hayır, mâruf, ihsan, hasene gibi iyi ahlâklılık; ism, dalâl, fahşâ, münker, seyyie, hevâ, israf, fısk, fücûr, hatîe, zulüm gibi kötü ahlâklılık ile aynı veya yakın anlam ifade eden birçok terim vardır. Hadislerde ise bu terimler yanında ahlâk ve hulk kelimeleri de kullanılmıştır.
şunu da söyleyelim batı dillerinde ahlak yerine kullanılan kelime Yunancada anlamı töre olan kelimeden gelen etik kelimesidir. Ama tabi ki etik ve ahlakın aralarında farklar vardır. etiğin çıkış noktası düşünme ve felsefe,ahlakın ise daha çok din ve dinsel inançlardır. Etik, kurallar bütününü kapsar, ahlak, davranış ilkelerini kapsar. Mesela bir idarecinin statüsünü kullanarak hakkı olmayan kazanç elde etmesi etik anlamda kurallara aykırı olması açısından yolsuzluk diye adlandırılırken, ahlaki anlamda din ve dinsel inançlar açısından hırsızlık olarak adlandırılır.

Ahlakın kavram olarak farklı şekillerde birçok tanımı yapılmıştır. Şimdi bunların bir kaçına göz atalım: öncelikle ahlakiyatçılar ufak nüanslarla ahlakı tanımlamışlardır bunlardan birincisi;

• Ahlak, İnsanın yaratılıştan sahip olduğu veya terbiye yoluyla kazandığı nitelikler ve davranışlardır.

• İkincisi, Ahlak iyi ve kötü erdemleri yani fazilet ve reziletleri ifade eden genel bir deyimdir.

*** bu tanımlamalardan anlaşılacağı üzere Ahlak sadece iyi huylar ve kabiliyetler anlamına gelmez. İyi veya kötü huyların hepsine birden ahlak denir. Kendisinde iyi huylar geliştirmiş olana iyi ahlaklı, kötü huylar geliştirmiş olana da kötü ahlaklı denilir. İnsanın üstün bir ruhi cephesinin yanında (ki Allah hicr suresinde ona kendi ruhundan üflediğini söylüyor) birde beşeri cephesi vardır. Bu ikililik onun ahlaki bakımdan da çift kutuplu bir varlık olması sonucunu doğurmuştur. Şems suresi 8.Ayeti kerimede “Allah insan nefsine fücurunu da takvasını da ilham etmiştir. Şu halde esasen ahlaksız insan yoktur. Ki birinci tanım bunu destekler. ahlak yaratılıştan insanın içinde vardır daha sonra terbiye yoluyla yani eğitimle, eğitimden kastımızda tabiî ki irade eğitimidir bununla nitelik kazanmaktadır. İyi ya da kötü… iyi ahlak fazilettir kötü ahlak ise rezilettir insanı rezil eder. Dolayısıyla şems suresi 9-10. Ayetlerde de belirtildiği gibi “ nefsini temiz tutan kurtuluşa ermiş, onu kirletense hüsrana uğramıştır.”

• Ahlakiyatçıların yaptığı üçüncü tanım ise Ahlak, insan topluluklarınca zamanla benimsenen, fertlerin birbirleriyle, aile toplum, devlet ve bütün insanlarla ilişkilerini düzenleyen ilkeler ve inançlar bütünüdür

*Bu tanımlamadan da yola çıkarak bir Müslüman olarak ahlakı ikiye ayırmamız mümkündür. Birincisi seküler ahlak dediğimiz dünyevi ahlak ikincisi ise rehberliğini Kur’an ve sünnetin yaptığı İslam ahlakıdır. Dünyevi ahlak dediğimiz şey ülkeden ülkeye, toplumdan topluma hatta insandan insana değişebilen ahlaki ilkeleri içinde barındırır. Mesela büyüklerin yanında ayak ayak üstüne atmak bazı toplumlarda ahlaksızlık olurken bazı toplumlarda gayet normal bir davranıştır.. İslam ahlakı dünyevi ahlakın tam tersidir. Yerden yere, kişiden kişiye göre değişiklik arz etmez evrenseldir. Bu İslam ahlakının en önemli özelliğidir. Yani bu işin sana göre bana göresi yoktur. Aynı zamanda İslam ahlakı Kur’an’ın ruhuna ters düşmeyen dünyevi ahlak öğretilerini kapsar.
*Karşılaştırmalı olarak özelliklerden devam edelim istiyorum hedef meselesinde dünyevi ahlakın hedefi insan kendi nefsinin yada çevresindeki insanların razı olmasını gözetir. Ancak İslam ahlakının tek bir gayesi vardır o da Allah’ın rızasıdır. E mümin dediğimiz kişilerde Allaha iman eden kişilerse onlarda buna razı kişiler demektir. Zaten gerçekten yaptığımız her işte Allahın rızasını gözetmeyi başarabiliyorsak o zaman tamamdır imanımızda tamdır ahlakımızda tamdır diyebiliriz.

*Diğer bir özellik İslam ahlakı itidallidir ne ifrat ne tefrit. Ancak dünyevi ahlakta iki uçta yaşanabilmektedir. Mesela doğuda ki bir kadın kayınbabasının yanında bile yemek yiyemiyor batıdaki kadın da yabancı bir erkekle mesela iş arkadaşı olsun öğle yemeğine çağırsa, o da gitmemem ahlaki olmaz diyip rahatlıkla yemeğini yiyebiliyorsa bunlar dünyevi ahlak örneğidir. iki ucu yani ifrat ve tefriti içinde barındırmaktadır. Ama İslam ahlakı bir bayanın ne kayınbabasıyla yemek yemesine manidir ne de yabancı bir erkekle rahatlıkla yemek yemesine izin verir.

Ahlakla ilgili genel Son bir tanımlamaya göz atacak olursak

• İnsanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır

Bu tanımlamada da altını çizmemiz gereken önemli şeyler var birincisi bir amaca yönelik olması az önce amaç ve hedefler üzerinde konuştuk. İkincisi insanın kendi arzusu ile olması ki kendi isteğimizle gerçekleşmeyen iyi davranışlar belki dünyevi ahlak içerisine girer ama İslam ahlakı çerçevesi içerisine giremez. Biz biliriz ki Allah bizim niyetlerimizi bilir ve ona bakar. Yani yapılan iyi bir işte kendi arzumuz yoksa yapmak için yapıyorsak evet bu iyi bir davranıştır ama her iyi davranış bizi ahlaklı yapmaz.

Ahlakın muhtevası çok geniştir. İnsanla ilgili bütün davranışlar ahlakın konusunu teşkil eder diyebiliriz. Mesela yemenin içmenin ahlakı, yürümenin ahlakı, uyumanın ahlakı, söylemlerin ahlakı, aile ahlakı, iman ahlakı, hatta küfür ahlakı, ibadetlerin ahlakı, sevmenin ahlakı, nefret etmenin ahlakı, öldürmenin ahlakı, çocuk yetiştirmenin ahlakı, Yaptıkları yapmadıkları yani yapmaması gerekirken yaptıkları ve yapması gerekirken terk ettikleri, söylememesi gerekirken söyledikleri ve söylemesi gerekirken söylemedikleri vs vs… A dan Z ye dediğimiz gibi insanla ilgili bütün davranışlar ahlakın konusunu teşkil eder.

Bildiğimiz üzere Ahlak ilmi diye bir ilim vardır. Ahlak ilmi 2 kısıma ayrılmıştır. Birincisi nazari ahlaktır yani teorik ahlaktır bize bilgi verir. Vazife nedir? Sorumluluk nedir? İyi ve kötü nedir? Kısacası nazari ahlakta, insanın ahlaki yaşayışına temel teşkil edecek genel prensipler, kural ve kanunlar tespit edilir. Ahlak, düşünce tarihinin en önemli tartışma alanlarından birisidir. Günümüze kadar bu konuda bir çok düşünür, filozof birbirlerinden çok farklı görüşleri savunmuş olsalar da bu görüşleri iki grupta toplamak mümkündür. Bir tarafta insanın hazlar ve çıkarları peşinde koşması ahlakiliğin kriteri olarak sayılırken ( aristippos, Epikür iyi ve kötünün ölçütü hazdır), diğer tarafta sorumlulukların bilincinde hareket etme hatta yeri geldiğinde insanın kendi çıkarlarına aykırı eylemlerde bulunması ahlaki olarak kabul edilmiştir. ( Kant'a göre ödev duygusuna göre yapılan iyi eylemler ahlâ¬kın alanını oluşturur.iyi niyet)

İkincisi ise Ameli ahlaktır ki ahlak ilmi tatbiki bir ilimdir yani bu ilim sadece bilmek için değil yapmak için vardır. Bugün üzerinde duracağımız kısım tam da burasıdır.

Genel ahlak tanımından, muhtevasından bahsettikten sonra gelelim asıl bizi ilgilendiren Kur’an’ın öngördüğü, müslümanın ahlakı olan; İslam ahlakına, Kur’an ahlakına…

Ancak İslam ahlakına geçmeden ahlak ve din ilişkisini ele almak yerinde olacaktır diye düşünüyorum. bir dinin ahlak kuralları olur fakat sadece ahlak kurallarına göre belirlenmiş din yoktur. dinin tam anlamıyla yaşanması için içinde ahlakı da barındırması gerekir. Fakat her dine bağlı insanın ahlaklı olması beklenemez.

her ahlaklı kişinin de dine bağlı olması beklenemez. Ama şu da bir gerçektir ki kişinin edindiği ahlakı tırnak içinde bir dindir. Bu durum ahlaklı ateistler ile ahlaksız dindarların çıkmasına imkân vermektedir. Günümüzde hep söylenen veya gözlemlenen şeylerden bir tanesidir. Mesela Adam herhangi bir dine mensup değildir ama çok ahlaklıdır veya Müslüman değildir ama öyle bir ahlak anlayışı ve yaşayışı vardır ki bu kişiye tam Müslüman olacak kişiymiş deriz. Tabiî ki Müslüman olduğunu iddia eden kişide de bu durumun tersi söz konusu olabilmektedir.

Tek Tanrılı dinlerin Tanrı kavramı aracılığıyla ahlâka evrensel bir temel kazandırdığını görmekteyiz. Ahlâk yasası bir Tanrı buyruğudur. Bundan dolayıdır ki o; mutlak geçerli, doğru ve bağlayıcıdır. Bu bizim içinde aynıdır, hrıstyan Yahudi… Bu dinlere göre Ahlaki eylemlerin kaynağı, tanrı ve ilahi kitaplardır, iyi ve kö¬tü kutsal kitaplarda verildiği gibi kabul edilir. Mesela İçki, kumar, zi¬na, yalancılık, kötüdür ve günahtır... aliya izzetbegoviç din ve ahlak ilişkisi için derki ahlaki davranış ancak ve ancak bir ebediyetin, yaratıcının ve hesap gününün olması ile anlam bulmaktadır. Aksi takdirde ahlakilik uğruna yapılan her fedakârlık ve çekilen her ızdırap ahmaklık olarak değerlendirilebilir. Pekâlâ, ahlak yasası bir tanrı buyruğuysa bizler Allaha iman ediyorsak ve bize gönderilen din İslam ise ahlakımızda doğal olarak ne olacaktır İslam ahlakı olacaktır.

İslâm ahlâkının asıl kaynağı Kur’an ve onun ışığında oluşan sünnettir. Nitekim hz. aişeye peygamberimizin ahlakını sorduklarında onun cevabı oldukça manidardır. Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Veya başka rivayette karşısındaki kişinin Kur’an okuduğunu bildiği için Kur’an okuyorsunuz değil mi? İşte onun ahlakı Kur’an ahlakıdır demiştir.

Kur’ân-ı Kerîm ihtiva ettiği diğer konular gibi ahlâk konularını da herhangi bir ahlâk kitabı gibi sistematik olarak ele almamakla birlikte, eksiksiz bir ahlâk sistemi oluşturacak zenginlikte nazarî prensipler ve amelî kurallar getirmiştir. Kur’an önerdiği veya sakındırdığı ahlaki kavramların içeriklerinin insan tarafından bilindiğinden ve insanda fıtri olarak hazır bulunduğundan hareketle kullandığı ahlaki kavramları tanımlamaz. Mesela Kur’anda takvanın kavram olarak açıklaması varmıdır? Yoktur… takva sahipleri geçer, hayırlı olanın takva olduğu veya bir davranışın sonucunun takvadan olduğu söylenilir. Ama hiçbir zaman takva: şudur denmemiştir. Kur’an’ın odak terimlerinden olan iman ve İslam insanın Allaha karşı ahlaki sorumluluğunu, Salih amel kavramı ise Allahı gözeterek insanlara karşı sorumluluğunu ifade etmektedir. Konunun bu bölümünde, doğrudan doğruya Kur’an ayetlerinin çizdiği, ahlaki sorumlulukları olan insan portresinin bazı detaylarına göz atalım.. Kur’an ayetlerini taradığımızda insan ahlakını inşa eden o kadar çok ayeti kerime vardır ki vakit kısıtlı olduğu için burada kendi seçtiğim başlıklara kısaca değinmek istiyorum.

İBADET AHLAKI

Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, infak etmek, hac etmek, kurban kesmek biliyoruz ki bizi Allaha yakınlaştıran ibadetlerdir. İbadet ise Allahın emirlerine yerine getirmek, saygı duymak yani kulluk görevidir. Ve yine bu görevler yerine getirilirken Allahın rızası gözetilir.

Mesela namaz insanı ahlaki anlamda şekillendiren en büyük eylemdir.

Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alı koyar. Allah'ı anmak elbette ( ibadetlerin ) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir." ( Ankebût sûresi, âyet 45 ) veya Resulullah (sav): " Kim bir namaz kılar da, o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa o namazın, o insana, kendisini Allah'tan uzaklaştırmaktan başka bir katkısı olmaz." buyurmuştur. Yani namazın getirdiği ahlaki öğretiye bakacak olursak bizleri kötü ahlaktan alıkoymasıdır.

Peki gerçekte biz Müslümanlara namaz bu ahlakı kazandırıyor mu? Bizler namazdan sonra işlerimize döndüğümüzde Allahı seccade başında bırakıp sanki o yokmuş gibi hayatlar sürüyorsak öyle ticaret yapıyorsak öyle alışveriş yapıyorsak,öyle sohbetler ediyorsak, israf boyutumuz gelişiyorsa, doyumsuzluğumuz artıyorsa, hamdımız azalıyor isteğimiz çoğalıyorsa çokça dua etmek lazım diye düşünüyorum duamız kıl beni ey namaz….. olsun.

Oruç gibi bir vazifeyi yerine getirdikten sonra açın halinden anladığımız, temizlendiğini düşündüğümüz nefislerimize karşılık, kirlenen ramazan sofralarımız, haddi hesabı olmayan yemekler ve buna rağmen aç kalan gözlerimiz varsa yine çokça dua etmek lazım duamız tut beni ey oruç… olsun

Allaha yakınlaşmak için kestiğimiz kurbanlarımız, etinin ve kanının Allaha ulaşmayacağını ulaşacak olanın yalnız takvamız olacağını bildiren ayete karşılık, kaç kilo etiniz çıktı sorusu? Çıkan et bize ancak yeter korkusuyla dolaba stoklayışımız, yoksula fakire ince hesaplarla ikram etme nezaketi evet bir ahlaktır ama Kur’an’ın inşa etmediği bir ahlak…. Biz bunları kurban edemiyorsak İsmaillerimizi hiçbir zaman kurban edemeyiz diye düşünüyorum… Buradaki duamız da İbrahim içimdeki putları devir olsun… amin

İNFAK AHLAKI ( VERME AHLAKI)

Kur'an-ı Kerîm'in pek çok âyetinde, gücü yeten müminlere "Allah yolunda infak" emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.

Kur’an infak etmenin ahlaki noktalarına çok güzel değinir

iSRÂ-26: Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.
Bu ayeti kerime de sıralamaya dikkat edecek olursak önce en yakından başlar. Akraba sonra yoksul sonra yolcu… ardına da hemen eklemesi manidar gereksiz yere saçıp savurma ibaresidir.

ÂLİ İMRÂN-92: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça «iyi»ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.

Burada altı çizilmesi gereken nokta sevdiğiniz şeylerden kısmıdır

Bakara 267 Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layıktır.
Bu iki ayeti kerime aklıma düştükçe özelliklede şu Suriyeli mültecilerin gelmesiyle bir çok insanın hatta Müslümanın evi temizlendi oh be ne güzel infak tüm pisliklerimizi temizledi, neyi sevmediysek verdik, neyi kullanmaya değer görmediysek verdik, kabardığından dolayı giymediğimiz kazakları üşümesinler diye verdik, yenisini aldık eskiyi verdik, kazandıklarımızın iyilerinden de verdik verdikte verdik Allah kabul eder inş…

Bakara 271 - Eğer sadakaları (zekat ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne ala! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.

Gizli işler bir müslümana pek yakışmaz ayettede diyor zaten Açıktan verirseniz ne ala milletin gözüne soka soka değil. şunu verdim bunu verdim ev tuttum kirasını ödedim, yiyecek aldım giyecek aldım maalesef bunlarda insanın riya damarlarını kabartmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

ÇOCUK YETİŞTİRME AHLAKI

Çocuk yetiştirmekte bir ibadettir diyebiliriz. İslam’ın çocuk eğitimine verdiği önemin ne kadar büyük olduğunu, çocuklarımıza manevi ev ortamı ve çevre hazırlamamız gerektiğini, onlara karşı sorumluluğumuzun sadece en iyi şekilde ‘karınlarını doyurmak’, ‘üzerlerini giydirmek’ ve en iyi ‘eğitim veren bir yere gönderip ödevlerini yaptırmakla’ bitmediğini hepimiz biliriz. Çocuk eğitiminde dikkat edilmesi gereken birçok husus vardır. Bunların başında tertemiz olarak bize emanet edilen çocuklarımızın fıtratlarını ve ahlaklarını korumak ve onları bozucu her türlü etkenden onları muhafaza etmektir.

Bizler bazı şeyleri daha erken daha çok küçük olarak düşünüp ama aradan vakit geçince geri dönüşü olmayan yollara girebiliyoruz. Ailelerin beklide yaptığı en büyük hata bu. Daha sonra onları ne ahlak, ne giyim kuşam, ne konuşma olarak dışarıdan söküp alamıyoruz. Niye çünkü bazı şeylere geç kalınmıştır.

Nitekim hikmetli bir sözde şöyle denilmiştir:

“Küçükken öğretilen taş üzerine yazılan gibidir.
Biraz daha büyüyünce öğretilen kâğıt üzerine yazılan gibidir.
Biraz daha büyüyünce öğretilen kum üzerine yazılan gibidir.”

Bu, gerçekten de çok doğru ve önemli bir sözdür ki, küçükken öğretilenlerin hafızadan silinmediği hepimizin malumudur.

Bizler zannediyoruz ki çocuğumuz erken yaşta Kur’an okumayı öğrenince, ezber yapınca, kurslara gidince, birçok bilgi birikimine sahip olunca tamamdır her şeyi doğru yaptık bizim işimiz bitti. Yine en büyük yanılgıya düşülen noktalardan bir tanesi. Biz, Kur’an’ı anlamayı, yaşamayı ve anlatmayı dert edinen, samimi ve şuurlu bir Müslüman olmaya çalışarak çocuğumuza örnek olmazsak, ona bu noktada zaman ayırarak eğitmeye çalışmazsak, onun eğiticisi televizyonlar, sokaklar, arkadaşlar ve okullar olacaktır.

Küçük yaştaki çocuk boş bir kaset gibidir. Çevresinden ne görürse, ne duyarsa hemen onu kaydedecektir. Onu biz doldurmazsak başkalarının dolduracağı kesindir. Model olarak ona kim sunulursa onu benimseyecek, örnek alacak ve şahsiyetinin oluşumunda onun büyük bir etkisi olacaktır.

Kur’anda lokman aleyhisselamın öğütü bizlere yol göstermesi açısından çok önemlidir.

Lokman aleyhisselam da oğluna nasihat ederken ibadetlerden önce doğru akideye yani tevhide vurgu yapmış ve tevhidi bozucu olan şirkten sakındırarak nasihatine başlamıştır. Yani çocuğuna önce iman ahlakını aşılamıştır. Rabbimiz onun bu nasihatlerini bize şöyle bildirir:
“Hani bir zamanlar Lokman, oğluna öğüt vererek: ‘Yavrucuğum! Sakın ha Allah’a şirk koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür’ demişti.

Lokman aleyhisselam öğütlerine şöyle devam eder:)

Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir..Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüneni sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz eşeklerin sesidir!” (Lokman Suresi, 13-19) Burada da bir ibadet, bir davranış ahlakı, bir haya nasihati vermiştir.

Peki bizler birer lokman, birer Yakup olmaya aday mıyız? Çocuklarımızı birer ahlak timsali, birer Meryem birer Yusuf yapmaya aday mıyız? Yoksa sadece bunları çocuklarımıza isim olarak koymaklamı yetiniyoruz? Bunların iç muhasebesini yapalım inş …..
Bu başlıkları çoğaltmak mümkün doğruluk, emanet, ahde vefa,ihlas,kinden beri olma, sabır, zaman değerlendirme, merhamet, ilim vs. vs daha bir çok şeyin ahlakı konuşulabilir.

Şu bir gerçektir ki iman ile ahlak doğru orantılıdır. Ahlaki zaaflarımız varsa iman zaafımızda vardır demektir.

• Gelelim bizlere; eğer birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye edemiyorsak,
• kardeşimiz dediğimiz kişi bu tavsiye karşısında alınıp, güceniyorsa,
• dünyevi meselelerden dolayı mümin, mümin kardeşine, hatta öz kardeşine küsüyorsa,
• bir kişiyle problem yaşadığımızda yüzüne söyleyemeyip arkasından konuşarak halletmeye çalışıyorsak,
• akitleştiğimizde akdimizi yerine getirmiyorsak veya geç getiriyorsak,
• kendimiz için istediğimizi başkası içinde isteyemiyorsak,
• evlerimizde cemaatle namaz kılmaya mobilyalarımız müsaade etmiyorsa,
• yılbaşı kutlamayıp sadece mısır patlatıp ailecek televizyonda yılbaşı programlarından birini izliyorsak,
• aç birini doyurma kaygısıyla değil yetmez korkusuyla yemeği çok yapıp artan yemeği 3 gün dolapta beklettikten sonra çöpe döküyorsak,
• meyve tabağındaki elmalardan en büyük elmayı seçiyorsak,
• çocuklarımıza sabrı, şükrü ve paylaşmayı öğretememişsek,
• doyumsuzlaşan çocuklarımız elindekini yemeden bu kadar mı diyip ikinciyi isteyip elindekini dahi bitirmeden yarım bırakıyorsa,
• çocuğumuzun ahlakından önce gelecekteki mesleği için kaygılanıyorsak,
• mümin erkekler gücü yettiği halde halk otobüslerinde kalkıp bayanlara yer veremiyorsa,
• yine mümin bir erkek yılda birkaç kez yemeği hazır değil diye hanımına bağırıp hakaret edebiliyorsa,
• mümin kadınlar olarak ihtiyacımızdan fazla olan bir şeyi sadece komşuda var bende niye yok edasıyla eşlerimiz onu alana kadar başının etini yiyorsak,
• yine mümin kadınlar olarak Allah rızası için yapacağımız derslere gitmeme yolunda nefsimize sunduğumuz bahaneleri ev gezmelerimiz için sunamıyorsak,
• mümin bir erkek, özelliklede mümin bir kadın sokakta yerlere çekirdek çiterek dondurma yalayarak veya hoş olmayacak şekilde ağzında sakızla rahatlıkla dolaşabiliyorsa,
• evlerimize gösterdiğimiz titizliği toplantı yerlerimize gösteremiyorsak,
• işi ehline veremiyorsak,
• statülerimiz bizi sadece dünya hayatıyla oyalıyorsa, ince hesaplarla infak yapıyorsak,
• ilmimiz takvamızı değil kibrimizi artırıyorsa,
• egoist bir ruhla hep ben hep ben diyerek ümmet ruhu ve şuuru taşıyamıyorsak,
• uzaktan komutlar verip elimizi taşın altına koyamıyorsak,
• , tesettürümüzde çevremizdeki insanların ve nefsimizin rızası yerine Allahın rızasını arayamıyorsak,
• misafirimize 4-5 çeşit meyve koyarak az oldu diye vicdan azabı çekiyorsak,
• Kur’anı okuyup anlayıp anlamamış gibi yaşıyorsak vs. vs.
• velhasıl bunlarla dertlenmiyor dertlenemiyorsak Akifin deyimiyle söylemek istiyorum inmemiştir hele Kur’an ne yüreklerimize ne ailemize ne de ahlakımıza bunu hakkıyla bilelim…

Beni dinlediğiniz için teşekkürler. Bizlerin Allah'tan razı Allahın da bizden razı olduğu günde buluşmak duasıyla Allaha emanet olun…

(Not: Programın videosu ayrıca yayınlanacaktır.)

Etiketler : #Hafızamızdaki   #değil   #   #hayatımızdaki   #Kur'an   #gerekli   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN