��kr� H�SEY�NO�LU

10 Nisan 2019

SELEF�YYE, HURAFELERE KAR�I SAH�H �SLAM S�YLEM�NDE NE KADAR TUTARLI?

“Selefili�in Kur’ani A��dan De�erlendirilmesi” ba�l�kl� bir �nceki makalemizde ilk d�nemlerden bug�ne kadar M�sl�manlar aras�nda varl���n� g�stermi� bir e�ilim olarak Selefiyye anlay���n�n geli�im s�recine ve temel varsay�mlar�na de�inmeye �al��m��t�k. Selefiyye’nin, S�nni paradigma i�inde kabul edilmekle birlikte klasik S�nni anlay��tan ayr��t��� hususlara temas etmi�, “Taklit�ili�i, �slam anlay��lar�na sonradan ar�z olmu� bid’at ve hurafeleri reddederek, dini do�rudan Rasulullah (a.s.)’dan, Sahabeden ve onlardan sonraki iki nesilden almak (Selefe ittiba etmek ve �slam'� Selefin anlad��� gibi anlay�p ya�amak)” �eklinde �zetleyebilece�imiz yakla��m bi�imini k�saca de�erlendirmeye gayret etmi�tik.

Bu makalemizde ise, Selefili�in bid’at ve hurafe kar��tl���n�n, dini anlama usul� ve bu usul�n do�urdu�u yakla��mlar a��s�ndan ne kadar tutarl� olabildi�ini de�erlendirmeye �al��aca��z in�allah. Bizim konuyla ilgili kaleme ald���m�z bu her iki makale de, Selefili�e kar�� bir pozisyon �retme veya onu yarg�lama gibi gayelerle de�il, tamamen anlama ve Kur’ani/Nebevi �l��ler �er�evesinde m�k�n oldu�unca adil bir �ekilde de�erlendirme ama�l�d�r. Neticede evet Selefilik anlay���yla ilgili bir h�kme varmakta ve ele�tirel bir pozisyon almaktay�z, fakat burada da d��lay�c� ve kar��tl�k �retici bir yakla��m yerine m�zakere usul, �slup ve hedefini g�zetmeye �al��t���m�z� s�ylemek isterim.

Selefiyye’nin, Allah’�n dinini bid’at ve hurafelerden uzak olarak, Rasulullah (a.s.)’�n anlay�p ya�ad��� gibi anlay�p ya�amak �ng�r� ve hassasiyeti ve yan� s�ra bid’at ve hurafelerin ortaya ��k�p yayg�nla�mas� ve kal�c�la�mas�nda etkili bir y�nelim olan taklit�ili�i kabul etmeyip nasslara ittiban�n �nemine vurgu yapmas� ��phesiz ki �ok �nemli hususlard�r. Bu iki yakla��m�, Selefiyye’yi mezhep taklit�ili�ine dayal� bir i�leyi� �zerine y�r�yen kurumsal S�nnilikten ay�rmakta ve ona kurumsal S�nnilikte bulunmayan bir dinamizm kazand�rmaktad�r.

Ne var ki �nceki makalede ifade etmeye �al��t���m�z �zere Selefili�in nass alg�s�, ba�ka bir deyi�le dini anlama usul�, bize g�re onun “�slam’� bid’at ve hurafelerden uzak olarak, Rasulullah’a (a.s.) bildirildi�i safl���yla anlay�p ya�amak” hedefiyle �ak��mayan sonu�lar do�urmakta, �zellikle de hadislerin tedvin d�nemi �ncesinde Rasulullah (a.s.) ve sahabeye atfen �retilen veya yine onlara atfen muharref k�lt�rlerden ta��nan bid’at ve hurafelerin benimsenmesine yol a�maktad�r.

Bu a��dan �unu ifade etmemiz m�mk�nd�r: Evet, Selefiyye bid’at ve hurafeler konusunda son derece duyarl�d�r ve her t�rl� bid’at ve hurafeye kar��d�r. Fakat pratikte bu kar��tl���, tedvin d�nemi sonras� �retilen ve dolay�s�yla sahih kabul edilen hadis kaynaklar�nda yer almayan bid’at ve hurafeler i�in ge�erlidir!

Mesela, Selefilik tedvin sonras� d�nemde yayg�nla�an terc�me faaliyetlerinin etkisiyle M�sl�man toplumunda kendini g�steren felsefi tasavvuf ve onun vahdet-i v�cud, rical’ul gayb, “evliya”n�n himmeti gibi anlay��lar�yla, k�r� k�r�ne ba�l�l��� ifade eden �eyh-m�rid ili�kisine temelden kar��d�r. Fakat ayn� Selefilik, Kur’an’da yer almad��� gibi, Rabbimizin Kur’an’da bildirdi�i; N�b�vvetin hatemi[1], Es Saat’in (K�yamet) alametlerinin gelmi� oldu�u ve art�k onun ans�z�n gelip �atmas�n�n beklenmesi[2], �sa (a.s.)’�n da tim �l�ml�ler gibi vefat etti�i[3] gibi a��k itikadi ilkelerle de �eli�en ve muharref Yahudilik ve H�ristiyanl�k kaynakl� olduklar� bilinen Mehdi, Nuzul� �sa (a.s.) gibi inan�lar� hadis kaynaklar�nda yer ald�klar� i�in s�k� s�k�ya benimsemekte ve savunmaktad�r.

Ayn� �ekilde, Maliki Yevm’id Dîn olan Rabbimizin Kur’an’da Hesap G�n�’ne dair bildirdi�i t�m �l��leri yerle yeksan eden mevcut �efaat anlay�� ve inanc�n�, bu anlay�� ve inan� tedvin d�neminde hadis kaynaklar� taraf�ndan makbul kabul edilmi� birtak�m hadis rivayetlerine dayand��� i�in benimseyen de yine bid’at ve hurafe kar��tl��� dillere destan olan Selefiyye’dir.

Arrafl�k, �f�r�k��l�k, rukye, b�y�, nazar gibi konularda, Mekke cahiliyesinin bu alandaki adet ve uygulamalar�n�n �slam otoritesinin zay�flamas�yla M�sl�man toplumuna ta��nmas� sonucu olu�an ve gayb ve sebepler âlemi �zerinde �lemlerin Rabbi’nden ba�ka herhangi bir varl�k veya mercinin tasarruf yetki ve imkan� olmad��� �eklindeki temel tevhid ilkesinin apa��k hilaf�na olan inan�� ve pratikler de, maalesef Selefiyye’nin bid’at ve hurafe hassasiyetine tak�lmam�� konulard�r. Bu durumun sebebi de yine yukar�da belirtti�imiz �zere bu konular�n tedvin �ncesi M�sl�man toplumuna ta��nm�� ve Rasulullah (a.s.)’a atfen �retilen rivayet malzemesiyle “�slamile�tirilme” ameliyesine tabi tutulmu� hususlar olmas�d�r.[4]

Oysa bu alanlardaki mevcut inan�� ve pratikler, �slam akidesinin ve Kur’an’�n inzal gayesinin tamamen alt �st edilerek, Rasulullah (a.s.)’�n b�y�k �slam ink�lab�yla yerle yeksan etti�i cahiliye k�lt�r�n�n suret-i haktan bir tarzda yeniden canland�r�lmas�ndan ba�ka bir anlam ta��mamaktad�r. Tek de�i�en, cahiliye d�neminde okunup �flenenler, cin kovmada (!), b�y� bozmada (!) kullan�lanlar Keldanice, S�ryanice, �branice kimi dini metinler iken, bu yeni d�nemde o metinlerin yerini Kur’an ayetlerinin almas�yd�. Rabbimiz taraf�ndan insanlar i�in hayat rehberi ve kalplerde, zihinlerde ve ya�ay��larda olan �irk, nifaka, f�sk ve f�cura �ifa olsun diye inzal olunan Kur’an’�n laf�zlar�, b�ylece yeniden canland�r�lan cahiliye inan� ve uygulamalar�n�n arac� ve me�rula�t�r�c�s� haline getirilmi� oluyordu.

“Edille-i �eriyye”nin Tersy�z Olu�u

Asl�nda M�sl�manlar�n tarihinde ya�anan alg� ve anlay�� sorunlar�n�n temelinde, edille-i �eriyye konusunda teoride genel kabul g�ren “Kitab-S�nnet-�cma-K�yas” �eklindeki s�ralaman�n, pratikte ihlal ve hatta tersy�z edilmi� olmas� yatmaktad�r diyebiliriz. Selefilik anlay��� bu konuda da S�nni ana ak�mdan ayr��an yakla��mlara sahip olsa da, �er’i referans s�ralamas�n�n tersy�z edilmesi konusunda maalesef bir farkl�l�k ta��mamaktad�r.

Bilindi�i �zere Selefili�in ana ak�m S�nnilikten bu noktada ayr��t��� iki husus; 1- S�nnet’i, Kitab’a râci ve tâbi ikinci kaynak olarak de�il, onunla e�it ve dahas� pratikte ona bask�n bir “e�kaynak” olarak g�rmesi, 2- K�yas� bir istidlal y�ntemi olarak kabul etmemesidir.

�zellikle Hz. Ai�e, Hz. �mer ve Hz. Ali’de belirginle�ti�i �zere �nc� sahabilerin Rasulullah’�n (a.s.) S�nnet’ini Kur’an’a râci ve tâbi k�lmalar�[5] ve Rasulullah’�n ancak kendisine vahyolunan Kitab’a (Kitablara de�il!) ittiba etmekle m�kellef oldu�unu bildiren onca ayet-i kerime[6], Selefili�in S�nnet’i Kur’an’dan ba��ms�zla�t�ran yakla��m�n�n yanl��l���n� ortaya koyan karinelerdir.

Selefi anlay���n bu noktada baz� ayetlerdeki “Kitab ve hikmet” ifadesini s�z konusu ba��ms�zla�t�rmaya delil k�lma gayreti ise isabetli olmaktan uzakt�r. Zira Kur’an’da �e�itli ayetlerde peygamberlere “Kitab, h�k�m, mizan ve n�b�vvet verildi�inden”[7] de s�z edilir. �imdi burada h�k�m, mizan ve n�b�vvetin Kitab’dan ba��ms�z ve oma paralel ayr� mefhumlar oldu�u s�ylenebilir mi? Ayn� �ey “hikmet” kavram� i�in de ge�erlidir. Nitekim Rabbimiz Kur’an’� “Hikmetli bir Kitab” olarak nitelendirerek[8] Rasulullah’a verilen hikmetin de Kur’an kapsam�nda oldu�unu ifade etmektedir. Ayr�ca elimizde Kur’an d���nda “Lâ raybe fihi/Kendisinde ��phe bulunmayan”[9] bir kaynak da bulunmad��� a��kt�r.

Dolay�s�yla S�nnet mefhumunu “hikmet” kavram� �zerinden Kur’an’dan ba��ms�zla�t�ramaya ve “e�kaynak” haline getirmeye kalk��mak, Kur’an’�n hakem ve furkan olu�unu, as�llar�n asl� olu�unu g�rmezden gelerek, zay�flatarak bid’at ve hurafelere ister istemez kap� aralamakt�r. M�sl�manlar �ncelikle, Kur’an’�n, Allah’�n dini ad�na s�ylenen, iddia edilen, ortaya konulan her ne varsa kendisine arz edilmesi, onay�n�n g�zetilmesi gereken temel kaynak oldu�unda ittifak etmek zorundad�rlar.

Edille-i �eriyye M�sl�manlar�n tarihinde �ayet akaid ve f�k�h kitaplar�nda yaz�ld��� s�ralamas�yla i�letilmi� olsayd� mesele kalmazd�. Bu M�sl�manlar�n hi�bir konuda ihtilaf etmeyecekleri anlam�na gelmese de tefrikan�n �n�ne ge�ilebilirdi. Oysa bug�n tefrikaya konu olan meselelere bakt���m�zda, meselelerin teoride kabul edilen usule pratikte uyulmamas�ndan, Kur’an’�n belirleyici, nihai hakem olmaktan ��kar�l�p belirlenen, ikincil-���nc�l kaynaklar do�rultusunda ve tarihsel s�re�te te�ekk�l eden anlay��lar �er�evesinde te’vil ve tefsir edilen bir i�levsizli�e mahkûm edilmesinden kaynakland���n� g�rmek zor de�ildir.

Bu noktada Selefili�in, hadis k�lliyat�n� nesilden nesile ya�an�p aktar�larak m�tevatiren bize ula�m�� ya�ayan S�nnet’le e�itlemesi ve sadece amelde de�il ilimde/akaide de kaynak olma bak�m�ndan m�tevatir-ahad fark�n� ortadan kald�rmas�, maalesef tedvin d�nemine kadar �retilmi� veya muharref k�lt�rlerden aktar�lm�� bid’at ve hurafelerin �slam inan� ve prati�i olarak benimsenmesinde etkili olmu�tur.

Evet, Kur’an-S�nnet b�t�nl��� �slam’� anlama ve ya�ama konusunda olmazsa olmaz bir husustur. Kur’an’la S�nnet’in ba��n� koparmak, Kur’an’a râci ve tâbi olmayan S�nnet anlay��� veya S�nnet olarak ifade etti�imiz Rasulullah (a.s.)’�n pratik �rnek ve �nderli�inden kopar�lm��, dolay�s�yla tarihsel ba�lam�ndan ve m��ahhas �rnekli�inden kopar�lm�� bir Kur’an alg�s� �retmek yanl��t�r, sapt�r�c�d�r. Ki bu ikincisinin nas�l sonu�lara yol a�t���n� “mealcilik” olarak nitelenen y�zeysel ve yer yer karikat�rize bir nitelik arz eden yakla��mda g�rmekteyiz.

Hadis �limlerini ve Eserlerini Mutlakla�t�rmak

Muhakkak ki hadis âlimleri, hadis rivayetlerinin sahihini mevzu olanlardan ay�rt etmek i�in �ok ciddi bir �aba ortaya koymu�lar ve M�sl�manlar�n tarihinde �nemli bir hizmeti yerine getirmi�lerdir. Mevcut rivayet malzemesini kendi usul ve gayretleri �l��s�nde ay�klay�p tasnif ederek; 1- Sonras�ndaki hadis uydurma faaliyetlerinin etkisizle�mesini sa�lam��lard�r. 2- Bizlere hadis konusunda �zerinde �al��ma yapabilece�imiz, Kur’an’�n �a�maz terazisinde tartarak al�p veya b�rakabilece�imiz derli toplu bir malzeme b�rakm��lard�r.

Tabii ki yukar�daki paragraf�n, mevcut rivayet malzemesini ve onlarla ilgili hadis âlimlerinin verdi�i (sahih, mevzu, zay�f gibi) h�k�mleri mutlakla�t�ran Selefi yakla��m sahipleri a��s�ndan kabul edilemez oldu�unun fark�nday�m. Zira onlar, bu alanda s�ylenecek s�zlerin, verilecek h�k�mlerin hadis âlimlerince s�ylenip verildi�ini, kalemin k�r�ld���n� ve bize d��enin ancak onlar�n sahih h�km� verdi�i hadislerle amel etmek oldu�una kâniler. Dolay�s�yla “Kur’an’�n �a�maz terazisinde tartarak al�p veya b�rakabilece�imiz” gibi bir yakla��m�n, yanl���n �tesinde hadsizlik oldu�unu d���n�yorlar. Bu yakla��m� pi�mi� a�a su katmak olarak g�r�yorlar.

��in do�rusu ise, ortada olup-bitmi� bir �eyin olmad���, hadis rivayetleri ve bu rivayetlere dair meydana getirilen kitaplar ve k�lliyat konusunda son s�z�n s�ylenmi� olmad��� ve hi�bir zaman da s�ylenemeyece�idir. Zira yukar�da da hat�rlatt���m�z gibi kendisinde ��phe bulunmayan (lâ raybe fihi) yegâne kaynak Rabbimizin Kitab-� Kerimi’dir. Onun d���ndaki her kaynak sorgulanmaya a��kt�r, zira insan eseridir. �nsan eseri herhangi bir kaynak i�in aksini d���nmek ve iddia etmek, o eseri ve m�ellifini mutlakla�t�rmakt�r ki, bunun �slami �st�lahtaki kar��l��� malumdur.

Hadis âlimlerinin derledi�i ve i�erdi�i hadis rivayetleriyle ilgili olarak, uygulad�klar� usul ve o usul �er�evesindeki kriterlere g�re sahih, me�hur, hasen, zay�f gibi h�k�mler verdikleri hadis rivayetlerinde m�te�ekkil olan mevcut hadis kaynaklar� i�in de bu kaide ge�erlidir. Buhari’nin, M�slim’in veya bir ba�ka hadis âliminin meydana getirdi�i eseri derlerken hadis rivayetleriyle ilgili verdi�i t�m h�k�mlerin ��phe g�t�rmeyen hakikat oldu�unu s�ylemek, o insanlar� ve eserlerini mutlakla�t�rmaktan ba�ka bir anlama gelmez.

Bu noktada Selefi yakla��m sahiplerinin, mutlak ba�l�l�k �zerine i�leyen tasavvuftaki �eyh-m�rid ili�ki bi�imine kendilerinin de y�neltti�i Tevbe Sûresi 31. ayet-i kerime ve bu ayete dair Adiy b. Hatem'in sorusu �zerine Rasulullah (a.s.)'�n tefsirine dair haberi hat�rlamas� gerekir. Herhangi bir insan� ve onun herhangi bir konuda verdi�i h�k�mleri, yazd���-derledi�i eseri mutlakla�t�rman�n, vahyin s�zgecine tâbi tutmadan do�ru kabul etmenin �slami �st�lahtaki kar��l���n�n insan� rable�tirmek demek oldu�unu bilmek ve bu t�r mutlakla�t�rmalardan ka��nmak gerekir.

Bu noktada M�sl�manlar olarak, s�k��t�r�lmak istendi�imiz rivayet d��manl��� ile rivayetperestlik fasid dairesine itibar etmememiz gerekir. �nemli ve ciddi bir �aban�n �r�n� olan, bununla birlikte �ok a��k bir ger�ek olarak sened tenkidiyle s�n�rl�, Kur’an ve ya�anan sahih S�nnet’e arz (metin tenkidi) usul�n�n ihmal edildi�i tek kanatl�l�kla malul bir usul�n h�lasas� olan mevcut hadis kaynaklar�n�, ilk Kur’an neslinin usul� gere�i kendisinde ��phe bulunmayan yegâne kaynak olan, as�llar�n asl�, hakla bât�l�, do�ru ile yanl��� ay�rt eden furkan ve her �eyin kendisine arz olunmas� icap eden hakem olan Kur’an’�n sa�lamas�na tâbi tutarak, onlar� Kur’an �zerinde de�il, Kur’an’� onlar �zerinde belirleyici k�larak Rasulullah (a.s.)’�n �rnekli�ini daha do�ru anlama imkân�na kavu�abiliriz.

Bu noktada, mevcut hadis kaynaklar�n�n te�ekk�l�nde belirleyici olan “sened tenkidi” usul�n�n rivayetlerin sahihini mevzu olan�ndan ay�rt etmede yeterli olamayaca�� ve bu sebeple tek kanatl�l�kla malul olu�unu, mevcut hadis k�lt�r� ve kaynaklar�n�n savunucusu bir yazar�n eserinden iki al�nt�yla �rneklendirmekte fayda g�r�yoruz. Tedvin d�nemindeki artan k�lt�rel etkile�imin yan� s�ra, m�naf�klar�n varl���, farkl� f�rka mensuplar�n�n “Allah r�zas� i�in” hadis uydurmas� ger�e�i, ihtida etmi� eski Yahudi ve H�ristiyanlar�n �nceki k�lt�rlerini M�sl�manlar aras�nda yo�un �ekilde dillendirmeye devam etmesi gibi fakt�rler, zaten tek ba��na sened tenkidinin yetersizli�ini kavramaya yeterlidir. Ayr�ca yine Buhari’nin, M�slim’in bize �rneklerini aktard��� �zere, Hz. Ai�e, Hz. �mer ve Hz. Ali gibi �nc� sahabilerin bizatihi bilip tan�d�klar� kendi d�nemlerindeki M�sl�manlar�n rivayetlerini dahi Kur’an’a arz etmi� olmalar�, asl�nda bu noktada fazla s�ze gerek de b�rakmamaktad�r.    

Muhammed Accâc el-Hatîb "S�nnetin Tesbiti" adl� kitab�nda, mevcut hadis kaynaklar�n�n olu�umu s�recinde iki �nemli kaynak isim olarak �ne ��kan Ebu Hureyre ve Abdullah b. Amr'a dair �u bilgileri payla�makatd�r:

"Ebû Hureyre, Hz. Peygamberden rivayet etti�i hadisler hususunda son derece emin biridir. Herhangi bir meselede kendi g�r���n� belirtecek olsa 'Bu da benim kesemdendir' demi�tir. Bu, bir�ok delil ve rivayetle sabit olmu�tur. Bunlardan biri Bukeyr b. Abdullah b. el-E�ecc'in �u rivayetidir: 'Bi�r b. Sa'îd bizlere ��yle dedi: Allah'tan korkun ve hadisleri (yanl�� anlamak ve aktarmaktan) sak�n�n. Allah'a yemin olsun ki bizler Ebû Hureyre'nin meclislerine kat�l�rd�k ki o, bizlere Resûlullah (s.a.s.)'den ve Ka'bu'l-Ahbâr'dan rivayetler aktar�r ve kalk�p giderdi. Daha sonra bizimle birlikte olan baz� kimselerin Resûlullah'�n s�z�n� Ka'b'dan, Ka'b'�n s�z�n� de Resûlullah'tan, �ekline �evirdiklerini i�itirdim. Allah'tan korkun ve hadisler konusunda dikkatli olun."[10]

"Muhtemelen Abdullah b. Amr'dan rivayetlerin azalmas�n�n bir sebebi de onun �am'da ele ge�irdi�i Ehl-i Kitaba ait iki deve y�k� kadar kitapt�r ki, bunlar� m�talaa etmi� ve ayn� zamanda bunlardan rivayetler aktarm��t�r. Bundan dolay� da Tâbi'în'in imamlar�ndan bir�ok kimse ondan hadis rivayet etmekten sak�nm��lard�r."[11]

G�r�ld��� �zere El-Hatib'in kaydetti�i bu bilgiler, �srailiyat k�lt�r�n�n M�sl�manlar aras�nda nas�l yayg�nla�t���na dair �nemli ipu�lar� vermektedir. “Allah'a yemin olsun ki bizler Ebû Hureyre'nin meclislerine kat�l�rd�k ki o, bizlere Resûlullah (s.a.s.)'den ve Ka'bu'l-Ahbâr'dan rivayetler aktar�r ve kalk�p giderdi. Daha sonra bizimle birlikte olan baz� kimselerin Resûlullah'�n s�z�n� Ka'b'dan, Ka'b'�n s�z�n� de Resûlullah'tan, �ekline �evirdiklerini i�itirdim” itiraf ve ikaz�n�n yap�ld��� bir durumda, tek ba��na sened tenkidinin hadis kaynaklar�n� muharref k�lt�rlerin etkisinden muhafaza edece�ini kim ve nas�l iddia edebilir?

(Konuyla ilgili ���nc� ve son makalemizde in�allah, �efaat, mehdi, n�zul� �sa (a.s.) ve k�yametin alametleri gibi konularda Selefili�in hadis rivayetleri merkezli yakla��m�yla, Kur’an merkezli yakla��m� m�zakere etmeye �al��aca��z.)


[1] Ahzab, 33/40

[2] Muhammed, 47/18; A’raf, 7/187

[3] �l-i �mran, 3/54-55; Mâide, 5/116-117

[4] �ktibas’�n Aral�k 2018 say�s�nda yazd���m�z “B�y�, Nazar, Rukye Ve Cinlerle Etkile�im Konular�na Giri�”ba�l�kl� makalemizde bu konuya k�saca bir giri� yapm��t�k. �n�allah o makalenin de devam� gelecek.

[5] Bu konuda “Kur’an’a D�n�� �a�r�s�” adl� kitab�m�z�n “Hadis ve S�nnet Anlay��lar�n�n Kur’ani �er�eveden Uzakla�mas�” b�l�m�ne bak�labilir. Orada konuyla ilgili baz� �nemli kaynaklar da zikredilmi�tir.

[6] �l-i �mran, 3/3; En’am, 6/50, 106, 145; A’raf, 7/203; Yunus, 10/15, 109; Nahl, 16/64

[7] �l-i �mran, 3/79; En’am, 6/89; Câsiye, 45/16; Hadid, 57/25

[8] �l-i �mran, 3/58; Yûnus, 10/1; Lukman, 31/2; Yâsîn, 36/2; Kamer, 54/5

[9] Bakara, 2/2

[10] Prof. Dr. Muhammed Accâc el-Hatîb, S�nnetin Tesbiti, Sh. 386, Yeni Akademi Yay�nlar�

[11]  Prof. Dr. Muhammed Accâc el-Hatîb, A.g.e., Sh. 414