�slam �a�r�s�n�n temel �zelli�i
Bu dinle cahiliyyenin aras�ndaki kavga, m�cerred bir nazari kavga de�ildir. Nazariyelere kar�� nazariye ile kar�� koyma kavgas� de�ildir. ��nk� cahiliyye; sistemiyle, toplumuyla ve iktidar� ile ayaktad�r. Dinin de ona yeterli olan y�ntemlerle, yani sistem, toplum ve iktidar g�c�yle kar�� koymas� gerekir.

Bu dinin gere�i olan ciddiyet ve gerçekçilik.
Çünkü �slâm bir hareket dinidir. �nsan�n fiili durumuna ve fiilen var olan �artlara hitabeden bir din...
�tikad� ve ideolojik olarak var olan, yürürlükte bir hayat düzeni bulunan ve somut �artlara yeterli bir güç ve hareketle kar�� koymak zorundad�r. �nanç ve ideolojik görü�leri düzeltmek için davet ve aç�klama yoluna, cahiliyeyi koruyan sistem ve iktidarlara kar�� da cihad ve güç kullan�m� yoluna ba�vurmak zorundad�r.
Çünkü, insanlar�n inanç ve dü�üncelerini aç�klama yoluyla düzeltmeyi güç kullanarak önleyen, insanlara Yüce Allah'tan ba�kas�na sapt�rma ve �iddet yöntemlerini kullanarak kulluk yapt�ran cahili otoritelere kar�� güç kullanmaktan ba�ka çare yoktur.
�slâm ça�r�s�, maddî bir otoriteye kar�� aç�klamalarla yetinemez. Ayn� �ekilde, insanlar� vicdanen etkilemek için de maddî güç kullanmaya ba�vuramaz. Çünkü �slâm'�n yakla��m tarz�, hareket halindeki bir gerçekçiliktir. Yani �slâm daveti, a�amal� bir harekete dayanmaktad�r. Her a�aman�n ihtiyaç ve gereklerine uygun; bir a�amadan bir üst a�amaya geçmeyi sa�layan bir hareket...
�slâm Dini, somut �artlara mücerred nazariyelerle kar�� koymaz. Somut �artlar� olan bir a�amada donuk yöntemlere ba�vurmaz.
Hz. Peygamber'in siretine ve bu siretteki olaylara ba�vuran kimse, �slâm'�n hareketli hayat sisteminin tarihsel vakas�n� (prati�ini) rahatl�kla görebilecektir. Peygamber'in (s.a.s.) hayat�n� inceleyen davetçiler, birbirine z�t iki hayat sisteminin bir arada ya�amayaca��n� anlayacakt�r. Çünkü birbiriyle temelinden çeli�en; hiç bir boyutuyla birbiriyle uyu�mayan, itikadî ve dü�ünsel, ahlakî ve davran��sal, ekonomik ve toplumsal, insanî ve siyasal konular�n ayr�nt�lar�nda bile birbirinden ayr�lan iki hayat sisteminin bir arada ya�amas� mümkün de�ildir.
Bu anla�mazl���n as�l kayna��; her iki hayat sisteminin birbirine ayk�r� itikat ve dü�üncelerinde aranmal�d�r. Çünkü;
- biri, ortaks�z bir tek Allah'�n kullu�una dayan�rken
- di�eri kulun kullu�una; düzmece ilah ve rabler'in kullu�una dayanmaktad�r.
Bu iki sistemin, hayat�n her ad�m�nda birbirine ters dü�mesinin as�l nedeni budur. Çünkü her iki sistemin gere�i olarak at�lan her hayat ad�m�, birbirine ayk�r� olmak zorundad�r. Çünkü bu iki hayat sisteminin biri birine ayak uydurmas�, birbiriyle çat��madan ya�amas� mümkün de�ildir.
Davetçiler �unu iyice anlas�n ki;
Kurey�'in, Mekke'de, "La ilahe illallah Muhammedun Resulullah" davas�na böylesine inatç� ve sert bir tav�r tak�nmalar�, tesadüfi bir �ey de�ildi.
Medine �slâm toplumuyla amans�zca sava�mas� da geçici bir tesadüf de�ildi.
Gene Medine'de yahudilerin �slâm hareketine kar�� koyu�lar�, mü�riklerle ayn� saffa geçip �slâm'� ortadan kald�rma sava��na kat�lmalar� da bir tesadüf de�ildi.
�slâm akidesine dayal� olarak Medine'de kurulan �slâm Devleti'ne, yani e�siz ilahî metodun do�rultusunda kurulan �slâm Nizam�na - daha çiçe�i burnundayken - amans�zca kar�� koymalar�, geçici bir tesadüf de�ildi.
H�ristiyanlar�n da daha ilk günden - K�yamet'e de�in - bu davaya kar�� koyu�lar� bir tesadüf, de�ildi.
Bunu, bilmek zorunday�z. Çünkü e�yan�n tabiat� budur. �slâm hayat sisteminin tabiat� budur. Be�eri ideoloji sahipleri, �slâm hayat sisteminin yeryüzünde Allah'�n egemenli�ini kurmada �srarl� oldu�unu, insanlar� kula kulluktan kurtar�p Allah'�n kullu�una b�rakt���n�, insanlar� gerçek seçimlerini yapmaktan al�koyan özgürlük dü�man� tüm maddî güçleri y�kt���n� çok iyi bilmektedirler.
Sonra iki hayat sisteminin uyu�maz tabiatlar� da budur. Çünkü ikisi aras�nda küçük veya büyük hiç bir kavu�ma noktas� yoktur. Dünyevî ideoloji sahiplerinin, ilahî hayat sistemiyle aman vermeden sava�malar�n�n as�l nedeni budur. Çünkü ilâhî hayat sisteminin; varl�klar�n�, yönetimlerini ve düzenlerini tehdit etti�ini biliyorlar. Bundan dolay� da kendileri ezilip gitmeden �slâmî hayat nizam�n� ortadan kald�rmak istiyorlar.
Bu, bir zorunluluktur. Ne bu, ne de �u taraf�n gerçekte ba�ka bir seçim yapmas�na imkan yoktur. Bu zorunluluk, zaten tarih boyunca i�levini yerine getirmi�tir. Tecrübeler, bunu aç�kça göstermektedir. De�i�ik biçimlerde varl���n� ortaya koyan bu tarihsel süreç ve bunca deneyimden anla��l�yor ki bu zorunlulu�un temeli, ilahî hayat sisteminin özünde bulunmaktad�r.
Yüce Allah a�a��daki ayetlerde bu gerçe�i ortaya koymaktad�r:
"Kafirler - güçleri yeterse - dininizden döndürünceye kadar sizinle sava�may� sürdüreceklerdir." (el-Bakara: 217)
"Ehli kitaptan pek ço�u hak kendilerince belli olmu�ken bile sadece kendi nefislerinin hasedine uyarak sizi iman�n�zdan sonra (küfre) döndürmek istiyor." (el-Bakara: 109)
Yüce Allah bu ayet-i kerimelerle tüm cahili kamplar�n �slâm'a kar�� birlik olduklar�n� ifade buyurmaktad�r. Tüm cahili kamplar�n bu konuda hedef ve güç birli�i vard�r. Zamanlar boyunca, yani hiç bir zaman ve konuma ba�l� kal�nmadan ayakta tutulan ve �srarla üzerinde durulan bir hedef birli�idir bu. Bu, �slâm ve cahiliye toplumlar�n�n aras�ndaki ili�kilerin tabiat�nda var olan zorunlu bir kanundur, �slâm davetçilerinin ince eleyip s�k dokumalar� gereken bir kanun...
Bu kanundan ileri gelen somut gerçekleri, gene bu kanuna ba�vurarak yorumlamak zorundad�rlar. Bu kanunu bilmeden �slâmî cihad�n tabiat�n�, cahiliye ve �slâm kamplar�n�n uzay�p giden çat��malar�n�n özelli�ini, ilk �slâm kamplar�n�n uzay�p giden çat��malar�n�n özelli�ini, ilk �slâm mücahidlerinin hareket sebebini, �slâm fetihlerinin s�rlar�n� ve ayn� �ekilde putperest veya haçl� seferlerinin esrar�n� anlamaya imkân yoktur. Haçl� ve putperest dü�manlar ki, on dört as�r boyunca dur durak bilmeden seferler düzenlediler. �u anda bile �slâmî kal�nt�lar�n üzerindeki bask�lar� devam etmektedir. Kötü talihlerinden dolay� gerçek �slâm'dan kopmu� ve �slâm ad�n� ta��maktan öte hiç bir özellikleri kalmam�� bugünkü kal�nt�lar üzerindeki �iddet ve bask�lar�...
Rusya'da, Çin'de, Yogoslavya da ve Arnavutluk'ta, Hindistan ve Ke�mir'de, Habe�istan, Zengibar (Tanzanya), K�br�s ve Kenya'da, Güney Afrika ve Birle�ik Amerika da, k�saca komünist veya haçl� tüm kafir bloklarda Müslüman kimselere uygulanan bask� ve zulüm yöntemleri...
Ayr�ca �slâm âlemin de veya daha yerinde bir deyimle, bir zamanlar�n �slâm âleminde ve bu alemin her buca��nda ortaya ç�kan �slâmî dirili� öncülerine kar�� sürdürülen en i�renç, en baya�� ve en vah�i sindirme ve �iddet yöntemleri...
Gerek komünizm, gerek budizm ve gerekse haçl�lar; öncü Müslüman’lar� sindirip duran yönetimlerle dayan��ma içindedirler. Onlara dostluk elini uzatmaktad�rlar. Garantörlük düzeyindeki mali yard�mlarla onlar� desteklemektedirler. Ve sayg�n Müslüman’lar� sindirip duran bu yönetimlerin etraf�n� sessizlikten bir duvarla örmektedirler.
�u halde bu zorunlu bir kanundur. Her �eyi bilen ve her �eyden haberdar olan Yüce Allah'�n ifade buyurdu�u bir kanun...
"(Kafirler) - güçleri yeterse - dininizden döndürünceye kadar sizinle sava�may� sürdüreceklerdir."
Bu; i�renç niyetleri ortaya koyan dosdo�ru bir buyruktur. �er yolundaki i�renç direni�i ve Müslümanlar� dinlerinden çevirmenin amans�z çabas�n� ortaya koyan bir buyruktur. Çünkü söz konusu olan, �slâm dü�manlar�n�n de�i�mez ve sabit hedefleridir. Ve bu, �slâm dü�manlar�n�n hiç bir zaman ve hiç bir ortamda de�i�meyen as�l hedefleridir.
Bu dinin ve �slâm cemaatinin dü�manlar� için �slâm'�n yeryüzünde varl��� bile ba�l� ba��na bir nefret ve korku kayna��d�r. Dü�man�n her zamanki tavr� budur. �slâm, bizatihi onlara korku ve ac� vermektedir, öfkelendirmektedir. Çünkü �slâm, her bat�l peresti korkutacak, her müfsidin nefretini çekecek ve her sald�rgan� ürkütecek bir güç ve metanetin dinidir. O, ba�l� ba��na, ihtiva etti�i hakkaniyetle, sahip oldu�u güçlü hayat sistemi ve kusursuz nizam�yla bir sava�t�r. Evet o , tüm bu özellikleriyle bat�la, fesada ve isyankârl��a kar�� aç�lan bir sava�t�r.
��te bundan dolay� bat�l perest ve müfsid kimseler ona tahammül etmezler. Bu dinin halk�n� fitneye u�ratmak veya pek çok küfür türlerinden birine döndürmek için didinip dururlar. Çünkü onlar; bat�llar�, isyankarl�klar� ve fesadlar� elden gider diye endi�e ediyorlar. Yeryüzünde bu dine inanan, bu dinin hayat sistemini kabullenip hayat�na uygulayan bir �slâm cemaati bulunurken, bat�l perestlerin kendilerini güvende hissetmeleri mümkün de�ildir,
�slâm dü�manlar�n�n ba�vurdu�u yöntem ve araçlar çe�itli olabilir; ama hedefleri hep ayn� hedeftir. Sad�k mü'minleri - e�er güçleri yetecekse - dinlerinden çevirmektir, amaçlar�. Ellerindeki silah k�r�ld� m� ba�ka bir silaha, ellerindeki araç i�e yaramaz hale geldi mi ba�ka bir araca ba�vurmaktan geri kalmazlar.
Her �eyi bilen ve her �eyden haberdar olan Yüce Allah'�n buyru�u, elimizde haz�r bulunmaktad�r. Bu buyruk, �slâm cemaatini teslimiyetten sak�nd�rmakta, tehlike uyar�s�n� vermekte, sava�a ve haz�rlanan tuzaklara kar�� sab�rl� olmay� emretmektedir. Aksi takdirde hüsran söz konusudur. Hem dünya da, hem de ahirette hüsran...
Ve ayr�ca geri çevrilmez ve koruma tan�maz bir azap söz konusudur.
"Sizden kim dininden dönüp de kafir olarak ölürse, i�te o kimselerin amelleri, hem dünyada, hem de ahirette bo�a gitmi�tir. Ayr�ca onlar cehennem ehlidir. Orada ebedi kal�c�d�rlar." (el-Bakara: 217)
Görülüyor ki, Rabbani metod, bu dinin sahiplerinden sebat istemektedir. �slâm'dan ç�k�p amellerin bo�a gitmemesi için - �iddeti ne olursa olsun - fitne ve eziyetlere kar�� dayan�kl� olmalar�n� emretmektedir.
�slâm'� tan�y�p tadan, bir kalbin, bu dini gerçekten b�rakmas� asla mümkün de�ildir. Onulmaz bir fesada u�ramad�kça bu dini b�rakmas� mümkün de�ildir. Yüce Allah'�n bu buyru�u ve sak�nd�rmas� elde haz�r bulunmaktad�r. K�yamet Gününe de�in haz�r olmaya devam da edecektir. Bir Müslüman’�n, i�kenceye u�rad� diye dinini ve inanc�n� b�rakmas�, iman�ndan ve �slâm'�ndan vazgeçmesi, tan�d��� ve tatt��� haktan dönü� yapmas� asla mazeret de�ildir.
Çünkü cihad, mücadele, sab�r ve sebat etmek vard�r. Allah izin verinceye kadar bu, böyle sürüp gidecektir. Yüce Allah, hiç ku�kusuz mü'minleri, eziyetleri sab�rla gö�üsleyen kullar�n� yaln�z b�rakmaz. Çünkü o, hay�r vaad ediyor. �ki güzellikten birini va'dediyor. Zafer veya �ehidlik...
Mü'minlerin yolu, i�te budur. �man gücü, tehdit ve korkutmalar�n kar��s�nda sars�l�p tökezlemez. Hz. �uayb (a.s.) k�p�rdan�p hareket etmeye imkan vermeyen bir noktaya gelmi�ti. Bar�� içinde bir arada ya�ama noktas�na...
Dileyenin �slâm inanc�n� benimsemesi ve dileyenin de egemen iktidara uymas� �art�yla bar�� içinde bir arada ya�ama noktas�na...
Öyle bir nokta ki, Hz �uayb, Allah'�n fetih ve hükmünü bekliyor. �ki grup aras�ndaki hükmünü...
Dava sahibinin, ötesinde bir ad�m bile atamayaca�� bir nokta...
Yani, ta�utlar�n tüm bask� veya tehditlerine ra�men bu noktan�n gerisine dönülemez. Bir ad�m bile geri dönülemez. Aksi takdirde bayraktarl��� yap�lan hak, tümüyle elden gider. Bu hakka ihanet edilmi� olur.
Ta�utun ve cahiliyenin dinine dönü� yapan kimse hiç ku�kusuz hem Allah'�n, hem de dininin aleyhinde yalan �ahidlikte bulunmaktad�r.
�nsanlar�n bir tek Allah'a itaat etmesini kabullenmeyen ve Allah d��� bir çok mâbudlara - Allah'�n hükümranl�k hakk� verilerek - tap�n�lmas�n� benimseyen cahiliyenin dinine dönü� yapmak; Allah'a iftira etmekten ba�ka bir �ey de�ildir.
Allah'�n açt��� hay�r kap�s�ndan girip gerçek yolu tan�yan, hakka yönelen ve kula kulluktan kurtulan bir kimsenin ta�utun dinine dönü� yapmas� Allah'a ve onun dinine kar�� yalanc� �ahidlik yapmakt�r.
Çünkü bu �ahidli�in anlam�, Allah'�n dininde hay�r görmemek, demektir. Allah'�n dininde hay�r yok diye ta�utun dinine dönmektir, yahut en az�ndan bu �ahidli�in anlam�, ta�utun dinine varl�k hakk�n� tan�mak demektir. Ta�uti iktidar� me�ru görmek demektir. Ta�utun diniyle Allah inanc� aras�nda çeli�ki görmemek demektir.
Çünkü Allah'a iman ettikten sonra ta�utun dinini kabullenip ona dönü� yapmak, çok tehlikeli bir �ahidliktir. Hidayetle hiç tan��mam�� ve �slâm'�n bayra�� alt�na girmemi� kimsenin �ahitli�inden çok daha beter bir �ahitliktir. K�saca bu, ta�utun egemenli�ini kabullenme �ahidli�idir. Yüce Allah'�n hayattaki egemenlik hakk�n� gasp etmenin ötesinde bir ta�utluk dü�ünülemez.
Ta�utun kullu�undan ç�k�p bir tek Allah'�n itaatine girmenin zorluklar�, - ne kadar büyük ve kat� olursa olsun - ta�uta kulluk etmenin yükümlülü�ünden daha fazla ve a��r de�ildir. Ta�utlara u�akl���n sorumluluklar�; ya�am, makam ve geçim için ne kadar güvenli ve rahat görünürse görünsün, a��r ve sonu gelmez sorumluluklard�r. Çünkü bu sorumluluklar, do�rudan do�ruya insan�n insanl���n� zedeler. �nsanl��� zedelenen bir insanl�k ise asla var olamaz. �nsan�n insana kul ve u�ak olmas� insanl�k demek de�ildir.
Bir insan�n di�er bir insan taraf�ndan konulan kanuna boyun e�mesinden daha beter bir u�akl�k ve kölelik var m�d�r?
Bir insan�n kalbiyle ba�ka bir insan�n iradesine ba��ml� olmas�ndan daha beter bir u�akl�k var m�d�r?
Bir insan�n kalbiyle ba�ka bir insan�n arzu veya gazab�na ba��ml� olmas�ndan daha beter bir kölelik var m�d�r?
�nsan�n gelece�inin ba�ka bir insan�n zevkine, hevas�na ve �ehvetine taalluk etmesinden beter bir kölelik var m�d�r?
Bir insan�n - ba��na bir yular veya gem tak�lm�� gibi - di�er bir insan�n keyfinin do�rultusunda güdülüp yönetilmesinden daha kötü bir kölelik var m�d�r?
Kald� ki i�, burada da bitmiyor. Bu kölelik insan� daha da a�a��lara dü�ürmektedir. Ta�utun yönetimindeki insanlar�n mallar�na ve çocuklar�na da el at�l�yor.
Hiç bir kanun ve hiç bir koruyucunun kabul edemeyece�i yükümlülükler getiriliyor.
Çocuklara el atan ta�ut onlar� diledi�i dü�üncenin, diledi�i kavram ve ahlak�n, diledi�i gelenek ve görene�in do�rultusunda yeti�tiriyor. Onlar�n ruh ve hayatlar�na bile hükmetmeye kalk���yor. Zevkinin diledi�ini bo�azlay�p kesiyor.
�nsanlar�n kafatas� ve iskeletlerinden kendi zevkini tatmin için - büyüklü�ünün an�t� olarak - duvarlar örüyor.
Dahas� da var. Çünkü ta�ut sonunda �rz ve namuslara bile el at�yor, öyle ki bir baba kendi öz k�z�n� ta�utun diledi�i �erefsizlikten önleyemiyor. Tarih boyunca en geni� boyutuyla görülebilen gasp yoluyla bu �erefsizli�i yapabiliyor.
Yahut genç k�zlar� herhangi bir gerekçeyle �ehvetlerin a��na atmakla sonuçlanan dü�ünce ve ahlaks�zl�k e�itimiyle bu �erefsizli�i i�liyor. Genç k�zlara �u veya bu perdenin alt�nda fuhu� ve �erefsizlik imkânlar�n� haz�rlayarak bu i�i yap�yor.
�u halde ta�utlar�n yönetimi alt�nda mal�n�, namusunu, kendi hayat�n� ve çocuklar�n�n hayat�n� kurtarabilece�ini dü�ünen kimseler, muhakkak ki kuruntu içinde ya�amaktad�rlar. Yahut da gerçekleri alg�lama yeteneklerini kaybetmi�lerdir. �uras� kesindir ki, ta�utlara kulluk etmek, mal, can ve namus konusunda çok büyük yükümlülüklere katlanmak demektir.
�nsanlar�, hakimiyeti gasp eden kimselerin elindeki iktidar� al�p Allah'a iade etmeye ça��ran �slâm, asl�nda bu ça�r�s�yla insanl���n da kurtar�lmas�n� amaçlamaktad�r. Yani insanlar�, kullara kulluk etmekten kurtulma�a ça��rmaktad�r. Canlar�n ve mallar�n, ta�utlar�n heva ve �ehvetlerinden kurtulmas� için ça��rmaktad�r.
Kendi bayra�� alt�nda ta�utla sava�maya davet eden ve bu u�urda pek çok fedakârl�k isteyen �slâm, insanl��� çok daha büyük fedakârl�k ve s�k�nt�lardan kurtarmaktad�r. Çünkü ta�utun gölgesinde ya�amak, horlanm��l���n ve alçalm��l���n en büyü�ünü ya�amak demektir. Bundan dolay� �slâm'�n bu ça�r�s�nda yücelik ve selâmet bir arada bulunmaktad�r.
Birle�ik ve bir bütün halindeki cahili organizasyon, kendi varl���n� temel inanç yönünden tehdid eden tehlikeyi hissedince; yani kendisinden tamamen ayr� ve ba��ms�z bir inanca dayal� �slâm'i bir organizasyon taraf�ndan tehdid edildi�ini anlay�nca, gerçek tavr�n� ortaya koymakta bir an gecikmez, �slâm davas�na kar�� gerçek tavr�n� ortaya koymaya ba�lar.
Çünkü birbiriyle uyu�maz ve bar��maz z�t iki varl���n sava�� söz konusudur.
Her biri ayr� bir inanç temeline dayal� olarak var olan iki z�t organik toplumun birbiriyle sava�� söz konusudur.
Çünkü cahiliye sistemi, ilahlar�n veya rablerin çoklu�u esas�na dayanmaktad�r. Bundan dolay� cahiliye de kula kulluk vard�r.
�slâm toplumu ise uluhiyette birlik ve Rab’ l�k ta birlik esas�na dayanmaktad�r. Bundan dolay� da �slâm toplumunda kula kulluk yoktur.
E�er �slâm toplumu, iktidar olmak ve insanlar� kula kulluktan kurtar�p Allah'a kul k�lmak yolunda her gün biraz daha ilerliyor ve her gün biraz daha cahiliye toplumunun bünyesini eritiyorsa, cahiliyenin buna kar�� suskun kalmas� mümkün de�ildir.
E�er dosdo�ru ray�na oturmu� bir �slâm davetinin vazgeçilmez olan bu zaruretleri hayata geçmi�se, cahiliyenin suskun kalmas� kesinlikle mümkün olmayacakt�r.
Bu ça�r�n�n ba�lad��� ilk andan itibaren tavr�n� ortaya koyacakt�r. Sayg�de�er peygamberlerin ça�r�s�na cahiliyenin hep ayn� �ekilde tav�r koymas�n�n nedeni buydu.
Çünkü bu davet, cahiliye için bir ölüm kal�m sava��yd�. Kendi Varl���n� savunmak ve gasp etti�i ilahî hakimiyeti elden kaç�rmamak için sava�mak zorundayd�. Ve hiç �üphesiz hakimiyet, -cahiliyenin gasp etti�i -en belirgin ilahl�k özelli�idir. ��te bu nedenle cahiliye sistemi �slâm ça�r�s�n�n kendisini tehdit eden tehlikesini görür görmez sava� alan�na at�lmaktad�r. Çünkü bu, onun için bir ölüm-kal�m sava��d�r. Bar���, anla�mas�, ate�kesi ve mütarekesi mümkün olmayan bir ölüm-kal�m sava��...
"Kafirler peygamberlerine dedi ki: "Sizi, kesinlikle yurdumuzdan ç�karaca��z. Yahut da siz, dinimize döneceksiniz." (�brahim: 13)
Bu, ta�utlu�un tart��ma kabul etmez tavr�d�r. Taviz, tart��ma, dü�ünme ve akl etme kabul etmez tavr�d�r. Akidenin zaferi kar��s�nda yenilmi�li�in ac�s�n� hisseden cahiliyenin, en a��r maddi kuvvetlere ba�vurmas�n� gerektiren bir tav�rd�r. Çünkü zorba ta�utlar�n, maddî güçten ba�ka hiç bir silahlar� yoktur:
"Sizi, kesinlikle yurdumuzdan ç�karaca��z. Yahut da siz, bizim dinimize döneceksiniz."
Sava��n gerçek niteli�i böylece ortaya ç�kmaktad�r. Çünkü �slâm - cahiliye sava��n�n, tabiat� budur. Cahiliye, �slâm'�n ba��ms�z bir varl�k haline gelmesine asla r�za göstermez. Kendi varl���ndan ayr� bir varl�k haline gelmesine asla tahammül etmez. Çünkü �slâm onunla anla�sa bile cahiliye �slâm'la anla�maz.
Kald� ki, �slâm, ba��ms�z velayet ve önderli�iyle ba��ms�z ve hareket halinde bir organizasyon olmak zorundad�r. Cahiliyenin asla tahammül etmedi�i �ey de budur.
Dikkat edilirse kafirler, peygamberlerden sadece davetlerinden vazgeçmelerini istemiyorlard�. Bundan öte onlar, peygamberlerden kendi dinlerine dönmelerini ve cahili toplumlar�n�n içinde erimelerini istiyorlard�. Peygamberlerin reddedip asla yana�mad��� husus da buydu. Çünkü bir Müslüman’�n cahili sisteme dönü� yapmas�na imkan yoktu.
Kald� ki cahilî sistem; organik yap�s� tabiat�yla bir Müslüman unsurun kendi bünyesinde çal��mas�na asla müsaade etmez. Ancak bu Müslüman unsurun yapt��� i�, döktü�ü emek ve enerji cahilî sistemin lehindeyse müsaade eder. Kendisini daha da güçlendirebilecekse müsaade eder.
Cahili sistemin içine s�zmakla, te�kilat ve mekanizmas�na kar��makla dinleri için çal��abileceklerini hayal eden kimseler, asl�nda bu sistemin organik yap� özelli�ini kavramayan insanlard�r.
Çünkü cahilî sistem bünyesinde ya�ayan her bireyin, kendi hesab�na çal��mas�n�, kendi dü�ünce ve hayat metodunun hesab�na çal��mas�n� - yap�s�n�n bir gere�i olarak - mecbur k�lar.
Bir Müslüman’�n cahilî sistem içerisinde akidesiyle ayr� ya�amak zorunda olu�u; o Müslüman’�n �slâmî metoduyla, �slâmî önderli�iyle ve yetki merciiyle de ayr� ya�ama zorunlulu�unu beraberinde getirmektedir. Bunda hiç bir seçim hakk� yoktur. Bu, toplumlar�n organik yap� özelliklerinin vazgeçilmez bir zorunlulu�udur.
Zaten cahiliye toplumunu; bir tek Allah'a kulluk etme esas�n� getiren, sahte rableri önderlik ve iktidar merkezlerinden uzakla�t�rmaya dayanan �slâm davas�na kar�� duyarl� k�lan �ey de bu yap� özelli�idir.
Her Müslüman unsuru cahiliye sisteminin içinde eritmek ve onu - baz� aldanm�� kimselerin zann�na ayk�r� olarak - �slâm'a de�il kendi kendisine hizmetkâr yapmak konusunda duyarl� k�lan �ey de budur.
Demek ki, geriye Allah Dini davetçilerinin hiç bir zaman unutmamalar� gereken ezeli hakikat kal�yor. Bu hakikat da Allah'�n dostlar�na verdi�i zafer ve hükümranl�k vadidir. Kendileriyle kavimlerinin aras�n� hakla ay�rmas�d�r. Buda ancak davetçilerin ayr� bir güç haline gelmeleriyle ve savunduklar� hak konusunda kavimlerinden ayr�lmalar�yla gerçekle�ip, mümkün olabilecektir.
Dava sahipleri cahilî sisteme kat�ld�klar�, cahilî yönetim içinde eridikleri ve cahiliye örgütlerinde çal��t�klar� sürece, nihaî ayr�l���n gerçekle�mesine imkân yoktur. Yani Allah, bu �artlar olu�mad��� sürece kendileriyle kavimleri aras�nda nihaî ayr�l�� hükmünü vermeyecektir. Çünkü sistem içinde geçecek her dönem, Allah'�n zafer ve hükümranl�k vadinin gecikmesi ve ertelenmesi demektir. Buysa Allah'�n dinine davet eden �uurlu kimselerin göz önünde tutmak, zorunda olduklar� büyük bir me�akkat, demektir.
�uras� kesindir ki, bat�l perestli�in ta�utu, hakk�n mücerred varl���na bile tahammül etmez. Hatta hakk�n, bat�ldan uzakla�m�� ayr� ya�am� haline bile tahammül etmez. Yani gelece�ini Allah'�n fetih ve hükmüne b�rakm�� haline bile tahammül etmez. Çünkü hakk�n bu konumuna bile göz yummayan bat�l, onu izleyip durur. Kovalar durur ve ondan ödünler koparmaya çal���r.
Hz. �uayb (a.s.) kavmine:
"E�er sizden bir grup gönderildi�im �eye inanm��, bir grup da buna inanmam��sa bekleyin. Allah, bizimle sizin aran�zda hükmünü verinceye kadar bekleyin. Allah hiç �üphesiz en hay�rl� hakimdir." (el-A'raf: 87)
Ama �uayb (a.s.)'�n kavmi bu kadar�n� kabul etmiyordu. Çünkü hakk� görmeye tahammülleri yoktu. Ta�utlar�n boyunduru�undan ç�k�p sadece Allah'a tedeyyün (boyun e�ip, itaat) eden bir cemaati görmeye bile dayanam�yorlard�:
"Kavminin müstekbir önderleri dedi ki: "Ey �uayb! Seni ve yan�ndaki mü'minleri kesinlikle yurdumuzdan ç�karaca��z. Yahut da siz kesinlikle bizim dinimize döneceksiniz..." (el-A'raf: 88)
Bu noktada Hz. �uayb, ta�utlar�n bu önerisini reddederek hakk� aç�k bir �ekilde ifade ediyordu:
"�uayb dedi ki: Dininizden nefret etti�imiz halde ha! Allah bizi ondan kurtard�ktan sonra dönersek hiç �üphesiz Allah'a iftira düzmü� oluruz." (el-A'raf: 88-89)
Böylece Allah Dini davetçileri, kendilerine kar�� sava� aç�ld���n� kesinlikle anl�yordu. Art�k geri dönü� yoktu. Bir an bile bu sava�tan sak�namaz ve kaçamazlard�. Bir kere ta�utlar, davet sahipleri dinlerini b�rak�p kendi dinlerine - Allah'�n kurtarmas�ndan sonra - dönü� yapmad�klar� sürece rahat yüzü vermeyeceklerdi. Gönlünü ta�uta ubudiyyetten ar�nd�r�p sadece Yüce Allah'�n kullu�una veren kimseleri, Allah da elbet kurtaracakt�. Art�k bundan sonra sava� kaç�n�lmazd�.
Bu sava�ta sab�r göstermekten ba�ka çare kalmam��t�r. Kavimlerinden ayr�l��tan sonra Allah'�n fetih hükmünü beklemekten ba�ka çare kalmam��t�r. Ki �uayb (a.s.) ve yan�ndaki mü'minler de:
"Biz sadece Allah'a tevekkül etmi�izdir. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimizin aras�nda hak hükmünü ver. Çünkü sen hakim’lerin en âdilisin." (el-Â'raf: 89) diye niyaz ediyorlard�.
Ve Allah'�n tarih boyunca cari olan kanunu da böylece gerçekle�iyordu.
"La ilahe ilIallah (Allah'dan ba�ka ibadete lay�k ilah yoktur.)" �ahidli�inin manas�; her tür be�eri egemenli�e kar�� koymak ve kullar�n hakimiyetinden ç�k�p sadece Yüce Allah'�n ilahl���na s���nmakt�r.
Bu �ahidli�e inanan kimseler, ta�utlar�n egemenlik, önderlik ve hakimiyetinden ç�k�p hareket halindeki �slâm toplulu�una kat�lan kimselerdir. Bu toplulu�un önderlik ve otoritesine boyun e�en kimselerdir.
Yap�c� olmayan bir inanç ve alamet türü ibadetlerde ta�ut için hiç bir tehlike yoktur. Çünkü �slâm, bundan ibaret de�ildir. Günümüzde Müslüman olmak isteyen baz� iyi niyetli ve temiz kimselerin zannetti�i gibi �slâm, bu de�ildir.
Çünkü bu kimseler, "�slâm nedir?" bunu yakinî bir �ekilde bilmiyorlar.
Çünkü �slâm, �ehadet kelimelerini söylemekle beraber peygamberlerin ortaya koydu�u tavr� tak�nmakt�r.
Cahiliye sisteminden, onun dü�ünce ve de�er yarg�lar�ndan, önderli�inden, otoritesinden ve kanunlar�ndan uzakla�makt�r. Bundan sonra da hayat âleminde �slâm'� hükümran k�lmak isteyen �slâmi önderlik ve Müslüman gruba velayet vermektir. (Onlara kat�lmakt�r.)
�u halde bu sava�, asla dinmeyecektir. Bu dinin dü�manlar�, �slâmî hareketi asla rahat b�rakmayacaklard�r. Bu dinin velilerini (dostlar�n�) asla güvenlik içinde b�rakmayacaklard�r:
"Kafirler, hiç �üphesiz (insanlar�) Allah'�n yolundan önleyebilmek için mallar�n� harcarlar. Bu mallar�n� harcayacaklard�r; (ama) o, sonunda bir hasret (pi�manl�k) nedeni olacakt�r. Sonunda da yenileceklerdir. Kafirler, muhakkak ki bölük bölük cehenneme ha�r olunacaklard�r." (el-Enfal: 36)
Bu dinin yolu, cahiliyyeye hücum etmek için harekete geçmektir.
Bu dinin velilerinin yolu, cahiliyyenin sald�rganl�k gücünü k�rmak ve Allah ad�n�, ta�utun cüretini k�racak bir �ekilde yüceltmek için hareket etmektir.
Ta�uti güçler, hakk�n serbest kalmas�na, bar�� ve huzur içinde insanlara ula�mas�na asla tahammül etmez. Bundan dolay� da hakka kar�� kuvvet kullanarak sava��rlar. Hakla hiçbir zaman bar��mazlar. Çünkü bar�� demek, hakk�n büyümesi demektir. Her gün biraz daha gönüllere ve ruhlara girmesi demektir. Bu yüzden de bat�l, hakka vurmay� ve onu sindirmeyi görev bilir. Onu hiçbir zaman rahat b�rakmaz. Onunla bar��maz ve bar�� içinde kalmas�na imkân vermez.
Ciddî ve gerçekçi çal��ma; �slâm ça�r�s�n�n temel özelli�idir.
Din, insanlar�n kitaplarda okudu�u, zihinsel huzur için, ilim ve bilgi çoklu�u için ba�vurdu�u bir nazariye de�ildir.
Din, insanlar�n kendileriyle Rableri aras�nda bulundurmakla yetinecekleri olumsuz bir inanç da de�ildir.
Bu din, evrensel bir iland�r. �nsanlar�n kurtulu�u için bir ilan...
Bu din, insanlar�n pratik hayat�na yeterli araçlarla çözüm getiren pratik bir hareket metodudur. Kavray�� ve anlay��lara tebli� ve aç�klamayla; yönetim ve otorite engellerine ise maddi cihadla kar��l�k veren bir hareket metodu...
Ta�uti otoriteleri y�k�p Allah'�n otoritesini egemen k�lman�n yolu budur. Bu dinin hareketi, insanl���n gerçek ve pratikteki hayat�na yöneliktir. Bu dinle cahiliyyenin aras�ndaki kavga, mücerred bir nazari kavga de�ildir. Nazariyelere kar�� nazariye ile kar�� koyma kavgas� de�ildir.
Çünkü cahiliyye; sistemiyle, toplumuyla ve iktidar� ile ayaktad�r. Dinin de ona yeterli olan yöntemlerle, yani sistem, toplum ve iktidar gücüyle kar�� koymas� gerekir.
Ve dinin tümüyle Allah'a ait olmas�, Allah'tan ba�ka hiçbir kimseye dindarl�k yap�lmamas� için cahiliyyeyle cihad etmesi gerekir.
(Kaynak: Fi Zilâl-il Kur’an'da Davet Yolu / Ahmed Faiz / Çeviri; Ubeydullah Dalar / Seçkin Yay�nc�l�k, �slam ve Hayat için yay�na haz�rlayan: R�dvan Dinçer)