Bir Kur`an kavram� olarak d�nya ve d�nyev�le�mek
�ki d�nyal�lara, iki d�nyas� aras�nda denge kuranlara, �hiretini d�nya kar��l���nda satmayan ak�ll� t�ccarlara ne mutlu!

Müslüman �çin Esas Kriz, Fakirle�mek De�il; Dünyevîle�mektir
Son aylarda “ekonomik kriz” sebebiyle toplum, üzerindeki ölü topra��n� atmaya ba�lad�. Halk, özellikle esnaf kesiminde dedikodumsu �ikâyetler, (hedefi belirsiz ve bilinçsiz de olsa) muhâlefete ve tepkiye dönü�tü. Bu dinamik tepki, dâvâ adamlar�n�n d���ndaki kuru kalabal�k ve ortalama halk için, sessiz kitle ve edilgenlik kimli�inden s�yr�lma yönüyle bir geli�me kabul edilmelidir. Haks�zl��a kar�� dilsiz �eytan rolünden, en az�ndan kendi dünyevî menfaatini ilgilendiren konularda bile olsa, mazlumlu�u kabul etmeyen, kendi cebine uzanan elleri sorgulayan, az da olsa direnen bir çizgi, halk�n kolay güdülen kuru kalabal�k olmaktan ç�k�yor olmas� yönüyle sevindiricidir.
Mü’minler ve müslüman oldu�unu iddia edenler aç�s�ndan Sünnetullah (Allah’�n yeryüzündeki de�i�mez yasalar�), di�er insanlarla ilgili sebep sonuç ili�kisinden farkl�d�r. Allah, mü’minlere merhametinden dolay�, onlar kendilerini kontrol edip tekrar Hakka yönelsinler diye zaman zaman onlara �efkat tokatlar� atar. Rab ve Rahman isimlerinin tecellîsi, sevgisinin tezâhürü olarak onlar� uyarmak ve baz� cezalar�n� âhirete b�rakmamak için ve ibret als�nlar diye dünyevî belâlar ve s�k�nt�lar verir. “Ba��n�za gelen her musîbet, kendi ellerinizle i�ledikleriniz (günahlar) yüzündendir. (Bununla beraber) Allah, ço�unu da affeder.” (42/�ûrâ, 30) “Kim Benim zikrimden (Kur’an’dan, namazdan, Allah’� hat�rlay�p anmaktan) yüzçevirirse, �üphesiz onun için dar bir hayat, geçim s�k�nt�s� vard�r.” (20/Tâhâ, 110)
Midelerin açl��� önemli olsa da, gönüllerin g�das�zl��� çok daha mühimdir. Esas tehlike, âhiret azâb�d�r. Dünyadaki s�k�nt�lar�n bir k�sm�, zaten imtihan gere�idir. “Andolsun ki sizi biraz korku, açl�k, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. Sen sab�rl� davrananlar� müjdele.”(2/Bakara, 155). Esas kriz, iman ve ahlâk krizidir. Bunun da günümüz müslümanlar� aç�s�ndan temel sebebi, âhiretten fazla dünyaya önem vermek, dünya-âhiret dengesini bozmak, yani dünyevîle�mektir.
Allah, merhametini göstererek ikaz etmekte, dünyan�n aldat�c�l���n� hat�rlatmaktad�r: “Ey insanlar! Rabbinize kar�� gelmekten sak�n�n. Baban�n evlâd�, evlâd�n da babas� nâm�na bir �ey ödeyemeyece�i günden çekinin. Bilin ki, Allah’�n verdi�i söz gerçektir. Sak�n dünya hayat� sizi aldatmas�n ve �eytan, Allah’�n aff�na güvendirerek sizi kand�rmas�n.” (31/Lokman, 33)
“Dünya”ya, ister ‘yak�n hayat’, ‘âhiretin önündeki hayat’ diyelim; isterse ‘ednâ’ kökünden alarak ‘en âdi, en de�ersiz, en i�reti en basit hayat’ diyelim; o insana ait istekler, arzular, �ehvetler, uzun emeller ve bitip tükenmek bilmeyen hayaller oldu�una göre, gönül ile Allah sevgisi ve O’na itaat aras�na perde olan her �ey “dünya” say�labilir. Ak�ll� insan, Allah sevgisi ile gönlü aras�na girerek perde ve engel olabilecek bu imtihan dünyas�na dikkat etmeli, aldanmamal�; onu kulluk bilinciyle de�erlendirmelidir. Esas hayat, sonsuz hayat, en hay�rl� hayat; sonraki hayat�m�z, yani âhirettir. Dünyada ekilenin orada biçilece�ine göre, bu dünya hayat�n� âhiret bilinciyle ya�amal�, dünyadaki görevlerimizi yaparak, oras� için haz�rlanmal�y�z.
“Zaman sana uymazsa, sen zamana uy” sözü gibi, “...Hiç ölmeyecekmi� gibi dünyaya çal��!” sözü de Kur’an ve sünnetin dünya konusundaki de�erlendirme ve tavsiyelerine terstir; bunlar bazen hadis diye takdim edilmektedir, Kütüb-i Sitte’de böyle bir hadis rivâyeti yoktur. Baz� insanlar da “Allah, nimetlerini kulu üzerinde görmekten ho�lan�r” �eklindeki hadis rivâyetini, kendilerini gurur ve kibire, lüks ve isrâfa yönelten haramlar� nimet diye takdim ederek, fark�nda olmadan da olsa, davran��lar�yla Allah’a ve Rasûlüne iftira atma gibi büyük bir yanl��a dü�ebilmektedir. Bu hadisle cimrilik, mal� gerekti�i �ekilde kullanmama, sadece biriktirmekten ho�lanma k�nanm�� olmakla birlikte; nimeti Allah yolunda ve me�rû bir �ekilde kullanmak tavsiye edilmi�tir. Ama unutulmak istenen “nimet” tan�m�d�r. Esas nimet; �slâm’d�r, takvâd�r, yard�mla�mad�r, kötü de�il; iyi örnek olmad�r. Allah, her �eyden önce bu nimetleri kulu üzerinde görmek ister.
Dünya bir aynad�r. Aynan�n rengi, büyüklü�ü, çukur ve tümsekli�ine, arkas�ndaki s�rlar�n dökülüp dökülmedi�ine göre �ekil ald���/yans�d���, görüntüleri farkl�la�t�rd��� görülür. Bir �eyin önemi, fazileti veya fenal���, ba�ka bir �eyle mukayese yap�larak anla��l�r. Dünya konusundaki de�ersizlik, kendi ba��na ifade edilirse yanl�� olur. Dünya, Allah’�n imtihan alan� olarak yaratt��� ve nice muhte�em sanatlar�n� sergiledi�i bir alan oldu�u gibi; insan�n da halifesi oldu�u, s�nav yeri olan, helâl nimetlerinden istifade edilece�i, imar ederek geli�me ve kalk�nmalarda bulunulaca�� bir yerdir. Dolay�s�yla kötü ve de�ersiz de�ildir. Ama âhiretle kar��la�t�r�ld���nda durum de�i�ir. Âhiret devaml� ve dünyadaki eksik ve olumsuzluklar�n olmayaca�� sonsuz bir mutluluk yeri oldu�undan, âhirete göre dünya önemsizdir. Dünyay� de�erlendirmede âhiret inanc� temel ölçüdür. O yüzden âhirete inanmayanlar, onu ba�ka bir �eyle kar��la�t�rma imkân�ndan mahrum olduklar� için veya yoklukla (ölüm, onlar için yok olmakt�r) kar��la�t�rd�klar�nda câzip gelmekte ve dünyay� yalanc� cennet gibi kabul etmektedirler.
Dünyan�n zemmi, ba�l� ba��na bir hay�r de�ildir. Her konuda oldu�u gibi dünya konusunda da ölçü: “Allah için sevmek, Allah için bu�zetmek”tir. Eline geçmedi�i, sahip olamad��� için dünyay� kötüleyip tahkir eden ki�i, eri�emedi�i ci�ere “pis” diyen kedi gibidir. Asl�nda ele�tirisi, sevgisinden ileri gelmektedir. Yine, dünya, eline geçti�i halde, zaman ak�p gidiyor, zamanla birlikte sahip oldu�u dünyal�klar da azal�yor, eriyor diye teselli bulmak için k�zd���ndan dünyay� kötülemek, dünyaya ba�l�l�ktan kaynaklanmaktad�r. Makbul olan tahkir, Allah için, Allah sevgisinden, âhiret sevgisinden ileri gelendir. �nsan�n, Allah’�n ma�firetine, muhabbet ve ibâdetine engel oldu�u için, dünyan�n zarûrî i�lerinin, kendisini uhrevî güzelliklerden al�koydu�u için veya cennetin güzelliklerine nisbetle dünyay� basit görmek, makbul olan bak��t�r. Nas�l ki, Hz. Yusuf’la güzel/yak���kl� bir adam kar��la�t�r�lsa, çirkin göründü�ü gibi, dünyan�n k�ymet verilen güzellikleri de cennetin güzellikleriyle mukayese edildi�inde “hiç” hükmündedir.
Dün, en sevdi�imiz g�dalar� yemi�, e�lenmi�, günümüzü zevkle geçirmi� olsayd�k, bugüne kalan hiçbir �ey olmayacakt�, gafletle geçirilen, dolay�s�yla kaybedilen zamandan ba�ka. Hele o zevk ve e�lenmelerde ölçüye dikkat etmediysek, bugüne ve yar�na kalacak olan sadece günah yükü olacakt�. Yok, dünü zorluk ve s�k�nt�larla geçirmi� isek de bugün için pek bir �ey de�i�meyecek, hatta bu gün daha az s�k�nt� içinde isek, dünle kar��la�t�rd���m�zda bu, mutluluk sebebi olacakt�. Ve e�er o s�k�nt�lar Allah için idiyse ve sabrettiysek, bugüne ve yar�nlara ta��nacak kalan �ey, sevaplar olacakt�. Hayat, dünler, bugünler ve yar�nlardan ibaret oldu�una göre; dün geçmi�tir, yok hükmündedir. Yar�n ya�ayaca��m�z meçhuldür, bugünü de�erlendirmek ve âhirete az�k haz�rlamak en ak�ll� yol olsa gerek. Hayat oyun ve e�elenceden ibaret. Hayat oyunu bitmek üzere, göz perdelerimizin kapanmas�na kim bilir, belki fazla bir vakit kalmad�. Zevkler, sanal; hayat ise bir oyun, masal, rüya. Bir varm�� bir yokmu�.
�nsan�n dünyevî olarak zarûrî ihtiyac�, beslenme/g�da, giyinme/tesettür ve ev/bar�nmadan ibaret oldu�u ve bu gereksinmelerini israfa ve lükse kaçmadan helâl yoldan temin etmesi, kalan birikimlerini infak etmesi gerekti�i halde, tüketim toplumunun bir ferdi olarak insan, günümüzde ihtiyaç labirentinde yolunu �a��rmaktad�r. Al�n�r, tüketilir, tekrar al�n�r, al�n�r... Ömür biter, al�nacaklar ve ihtiyaçlar(!) bitmez. Kimi savunmac� ve uzla�mac� insanlar öyle derler: “Bat�l�lar�n sadece tekni�i al�nmal�, ahlâk ve kültürü al�nmamal�d�r.” Dü�ünülmez ki, teknik ve teknolojik ayg�tlar, dünya görü�ü ve ya�ama biçimiyle birlikte gelir. Zaten bunlar, belirli bir kültürün ürünüdür ve o arkaplandan kopar�lamaz. Sözgelimi, “buzdolab�”, kültürüyle birlikte gelmi�tir. Eskiden, artan yemekler, ertesi güne saklanamayaca��ndan bir kom�uya ve özellikle fakirlere verilirdi. �nsanlar, evlerine g�da depola(ya)mazlard�. Buzdolab�, “verme”yi unutturan “egoist” kültürüyle, kullananlara sadece kendini dü�ündüren ya�ama biçimiyle geldi. Çama��r makinesi al�nca ister istemez deterjan, yumu�at�c�, kireç sökücü gibi yan ürünlere de abone olacaks�n�z. Çama��r için fakir kom�uyu yard�ma ça��r�p onun da bu bahaneyle geçimine katk�da bulunma gibi dü�ünceler, makine al�r almaz, art�k akl�n�z�n ucundan bile geçmeyecek. Örnekleri ço�altabiliriz. Tv, radyo, kasetçalar, bilgisayar, kendileriyle birlikte hangi kültür, oyun, anlay�� ve ahlâk� da kaç�n�lmaz olarak getiriyor, dü�ünmek yetecektir.
�nsan�m�z art�k akl�yla de�il; bin bir çe�it göz al�c� illüzyonlarla tahrik edilen “doymak bilmeyen gözleriyle” dü�ünüyor, daha do�rusu dü�ündü�ünü zannediyor. Çar��lar, pazarlar, marketler, vitrinler de insan�n bu midesi olmayan gözlerine nas�l hitap ediyor? Ba�kalar�na (kendinden maddî yönden öndekilere) bak�yor bu gözüyle dü�ünen insan ve mukayese ediyor: “Onda var, bende niye yok?” Ve daha çok harcamak için daha çok çal��mas�, çal��mas�, çal��mas� gerekti�ini görüyor. Sonra bak�yor ki, çal��arak kazan�lan para “ihtiyaç” maskesini takm�� “gereksiz” veya “olmasa da olur”lara yetmiyor, çal��madan para kazanman�n yollar�n� ar�yor. Herkes bir ba�kas�n� kand�racak yollar aramaya ba�l�yor. Kumar�n binbir çe�idi, sahtekârl���n hiç akla gelmeyecek �ekli, insanlar� en yak�nlar�na bile itimat edemeyen, yard�m edemeyen, borç veremeyen duruma getiriyor. “Haram” m�, “ay�p” m�? O da ne demek? Güldürmeyin insan�! Hangi devirde, hangi kültürde ya��yoruz?
Tüketim hastal���n�n mikrobu, moda, âdet, “ele güne kar��”, “iyi ama, herkeste var” ambalajlar�yla öyle çabuk bula��yor ki, kimini cebinden, kimini yüre�inden yaral�yor, hatta öldürüyor. Kendi de�erini, e�yas�n�n ve elbisesinin de�eriyle ölçen insanlar, e�yas�n� ve giysisini te�hir ediyor; sözgelimi oturma odalar�na, en dikkat çeken kar�� duvara konulan vitrin, belki hayat boyu hiç kullan�lmayan ve sadece göze hitap eden mutfak e�yalar�n�n fuar� rolünü üstleniyor. Arabada motor olmasa da önemli de�il; kaporta fiyakal� olsun yeter; insan, d�� görünü�e, vitrine, makyaja de�er vermeden ça�da� olabilir mi, ne dersiniz? Anadolu evlerinin ço�unda yer sofras�nda yemek yenildi�i halde, odan�n biri veya büyükse salonun yar�s�, süs ve gösteri� olsun diye yemek odas� olarak düzenlenmi�tir. Koltuklar da, evdeki hayat� daha rahat k�lmak için de�il; zorla�t�rmak içindir. O hal�lar ve koltuklara �u kadar para verilmi�tir, çoluk çocuk rahatça oturup keyfini ç�karamaz; annenin gözü oradad�r, ya kirletirlerse...
En fakirimizin evindeki e�yalara verilen parayla, sahâbe belki hayat boyu, hem de huzur ve �ükür dolu �ekilde ya�ard�. Herkeste benzeri �eyler oldu�undan, modan�n temel felsefesi olan farkl� ve özel görünme tutkusunun sanall���n�, e�yaya daha çok sahip olmada ba�kalar�na ula��lmaz fark atma imkâns�zl���n�n �st�rab�n� ya��yor. Kullan at; al, yine al; yar���n sonu gelmiyor, ihtiyaçlar(!) tükenmiyor; âhirete yat�r�m yapamadan insan ölüp gidiyor.
Sadece moda için dökülen parayla neler yap�lmaz? B�rak�n zengin kapitalistleri; hangi müslüman han�m�n evindeki gardrobda bo� yer vard�r? Ve buna ra�men alma iste�i azal�yor mu dersiniz? Çeyizler, dü�ün ve evlilik için gerekli gereksiz masraflar... Kimileri için olmazsa olmaz ihtiyaç olan sigaraya yat�r�lan para, meselâ kitaba yat�r�lsa, vücudu zehirlemektense kafay� ve gönlü güçlendirse bu para, neler olur dersiniz? “E�ya, para kötü bir �eydir” demiyoruz. E�yan�n, maddenin, paran�n insan� yöneten efendi olmas�na, bunlar�n insan için de�il; insan�n bunlar için ya��yor, bunlar için çal���yor olmas�na sözümüz. Onlar hâkim, insan mahkûm ve hizmetçi. Oyuncak, insanla oynuyor. Mal, insan�, insanî de�erleri yutuyor. Dünyevîle�me çark�, insan�m�z� de�irmen gibi ö�ütüyor. Dü�ünmeyi, okumay�, ibâdeti... engelleyen tv. ba�ta olmak üzere medya ve reklâmlar... Taksitleri, ay sonunu dü�ünen insan, dünyada varolu� gayesini dü�ünemiyor.
Her konu paraya ç�k�yor; söz, ufak bir tur att�ktan sonra para dura��nda dü�ümleniyor; gönül pla�� parada parazit yap�p tak�l� kal�yor. Lüks hayat, daha rahat ya�am, dipsiz bir kuyu, bir girdap, tatminsizlik cehennemi, bitmeyen, ama insan� bitiren sonsuz yar��. Yiyen ama doymayan insan, kendine/nefsine/hevâs�na kul/köle. Para para diye paralanan insan, �ükrü unutmu�, sabr� lügat�ndan silmi�, �ikâyetin ise binbir çe�idini tekrarlamakta. “Alma tutkusu”, “verme zevki”ni katletmi�. H�rs ve tamah�n sonu yok. “�nsano�lunun iki vâdi dolusu alt�n� olsa, üçüncüsünü ister” kutlu sözü ibret levhas� olmaktan ç�km��. Sahâbe birbirleriyle hay�rda yar���yordu; �imdiki insan ise fâni e�yada yar���yor. Ak�l, midelerin hizmetçisi; gönül, vicdan ve f�trat�n sesi ç�km�yor; demek ki duygular�n esiri olarak hapis hayat� ya��yor bunlar.
Dünkü lezzet veya ac�, bugün yok hükmünde. Ak�ll�, baz� istek ve zevklerini ertelemesini bilen, az önemli ile çok önemliyi ay�rt edebilen insand�r. �nsan, en çok 60-70 ya��nda hükmü infaz edilecek müebbet hapisteki bir idam mahkûmu gibi gününü bekliyor. Ölüm olmasa, belki baz� zevklerin k�ymeti olabilir; ama ölüm var, ruh ve ego ise sonsuzluk ve yar�nlarda mutluluk istiyor. Bir çeli�ki do�uyor. Temel çat��ma denilen bu durumdan kurtulmak için insan, sonunu, yani ölümü hat�rlamak istemeyip unutmaya çal��mak için e�lenceye, içki ve uyu�turucuya, futbol-müzik-tv. seyretmek gibi avutucuya yöneliyor; bu temel çat��madan ölümü yok sayarak kurtulmaya çal���yor. �slâm insan� ise, bilir ki, ölüm yokluk de�il; daha güzel, daha hay�rl� ve ebedî bir âleme aç�lan kap�d�r. Dolay�s�yla böyle bir çat��ma, gerçek müslüman için sözkonusu de�ildir.
“Ey iman edenler! Sizi ac� bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlü’ne iman eder, mallar�n�zla ve canlar�n�zla Allah yolunda cihad edersiniz. E�er bilirseniz, bu sizin için daha hay�rl�d�r. ��te bu takdirde O, sizin günahlar�n�z� ba���lar, sizi zemininden �rmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. ��te en büyük kurtulu� budur. Sevece�iniz ba�ka bir �ey daha var: Allah’tan yard�m ve yak�n bir fetih. Mü’minleri (bunlarla) müjdele.” (61/Saff, 10-13). �ki yol var: Biri dünyevîle�me, dünyay� âhirete tercih; ikincisi ise dünyay� ebedî hayat�n kap�s� yapmak. Bugün yol ayr�m�nday�z: Ya nefsimiz, veya Rabb�m�z. Ya geçici menfaat, veya dâvâ. Ya fâni olan, ya bâki olan. Tercih bize kalm��. Tercihini Allah’tan yana yapanlara selâm olsun!
“�nsanlar uykudad�r, öldükleri zaman uyan�rlar.”
“Âhirete nisbetle dünya, sizden birinizin parma��n� denize dald�rmas� gibidir. Dikkat etsin, o, parma��yla neyi geri getirebilir?”
“Ak�ll� insan, kendini hesaba çeken ve ölüm sonras� için çal��and�r.”
“Önünüzde çok zor ve güç bir yoku� var. Ancak yükü hafif olanlar onu a�abilecektir.”
“Dünya derin bir denizdir. Çok kimse burada bo�ulmu�tur. Bu deryada bo�ulmaktan kurtulmak için gemin takvâ, yata��n iman, yelkenin Allah’a tevekkül olsun ki, batmaktan kurtulabilesin. Yoksa kurtulu� zordur.”
“Dünyay� kendinize efendi edinmeyin ki, o da sizi kendisine köle etmesin. Servetinizi kaybolmayacak yerde toplay�n.”
“Hasta adam, hastal��� sebebiyle yeme�in tad�n� alamad��� gibi, dünyaya meyleden de dünya sevgisi sebebiyle ibâdetlerin tad�n� al�p zevkine varamaz.”
“Bunca varl�k var iken bitmez gönül darl���.”
“Baz�lar� ‘dünyada mekân, âhirette iman’ der; ama do�rusu �öyle olmal�: ‘Dünyada sa�lam iman, Âhirette cennet gibi mekân.”
“Âhirette mü’mini bekleyen nimetler, güzellikler yan�nda, dünya hayat� ne kadar güzel ve �â�aal� bile olsa, zindan gibi kalmaktad�r.”
“Ey insan! Dünyaya kal�b�nla sahip ol; fakat kalbini ve himmetini ondan ay�r.” (Abdullah bin Ömer)
“Mü’min, dünyada, doktoru yan�nda olan bir hastaya benzer. Doktoru, ona faydal� olan� ve olmayan� bilir. Hasta kendisine zararl� bir �eyi isterse ona engel olur. Mü’minin hali de buna benzer. O, birçok �eyi arzu eder; ama iman�, ona zararl� olan �eylere mâni olur. Ölünceye kadar, bu böyle sürer gider.” (Selmân-� Fârisî)
�ki dünyal�lara, iki dünyas� aras�nda denge kuranlara, âhiretini dünya kar��l���nda satmayan ak�ll� tüccarlara ne mutlu!
(Ahmed Kalkan / Ahmedkalkan.net)
-
mehmet maksut 06-01-2010 09:46
�ok yerinde bir yaz� Allah raz� olsun hocam