01-08-2022 10:43

Hicretin anlam ve kapsam� �zerine

Hicret; hakla b�t�l� kesin ve keskin hatlarla ay�r�p, akidevi bir tercih ve y�neli�le hakka hicret etmek, b�t�la dayal� i�leyi� ve ili�kilerden uzakla�arak hak �zere bir toplumsall�k ve siyasall���n in�as� i�in gayret g�stermek ve �ayet ya�anan co�rafyada �slam��n iktidar� ger�ekle�tirilemiyorsa, bunun ger�ekle�tirilebilece�i uygun zemin/co�rafya aray���nda olmakt�r.

Hicretin anlam ve kapsamý üzerine

FARKLI BOYUTLARI VE MERHALELER�YLE “H�CRET” KAVRAMI / ï¿½ükrü Hüseyino�lu

“�man edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, muhacirleri bar�nd�ran ve yard�m edenler… �i�te gerçek mü’minler onlard�r. Onlar için ma�firet ve bol r�z�k vard�r.” (Enfal, 8/74)

“Zulme u�rad�ktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onlar� dünyada güzel bir �ekilde yerle�tirece�iz. E�er bilirlerse âhiretin mükâfat� elbette daha büyüktür.” (Nahl, 16/41)

�slam’�n kavramlar�n�n, tarihsel süreçte anlam sapt�rmalar�na veya anlam daraltmalar�na maruz kald���n� zaman zaman ifade etmekteyiz. �slami dâvet, �slam toplumu ve iktidar�n�n in�as� sürecinde çok önemli bir yeri bulunan hicret kavram�n�n da, ciddi bir anlam daralt�lmas�na maruz kald���n� belirtmemiz gerekir. Biz bu kavram yaz�m�zda in�allah, Kitab-� Kerim ve Rasulullah (a.s.)’�n ona dayal� mücadele örnekli�i çerçevesinde hicret kavram�n�n anlam �ümulünü ifade etmeye çal��aca��z.

Özellikle de hilafetin/imametin saltanata dönü�türüldü�ü ve �slam ink�lab�n�n tüm yönleriyle alt-üst edildi�i Emevi saltanat� ve devam�ndaki süreçte, toplumsal ve siyasal i�leyi�te �slam’�n ölçülerine sadakatin süreklili�ini temin etmeye yönelik emri bil ma’ruf, nehyi anil münker yükümlülü�ünün devre d��� b�rak�lmas� ad�na, bu yükümlülü�ü de d��ar�da b�rakan “�slam’�n �artlar�” ö�retileri üretildi�i gibi, cihad, �ehadet, hicret gibi toplumsal ve siyasal kar��l��� yüksek olan kavramlar da anlam daralt�lmas�na maruz b�rak�lm��lard�r.

Cihad�n, Rabbimiz taraf�ndan ba�ta en büyü�ü olarak nitelenen “Kur’an’la dâvet cihad�”[1] olmak üzere, hakk� ve sabr� tavsiye, emri bil ma’ruf, nehyi anil münker boyutlar�ndan soyutlan�p, salt k�tale indirgendi�i, benzer �ekilde �ehadet kavram�n�n da, bütün bir hayat� Allah’�n dinine tan�kl�k üzere ya�amak (Allah için olmak) bütünlü�ünden kopar�l�p “Allah yolunda ölmek” ile s�n�rland�r�ld��� gibi, hicret kavram� da Kur’an’da bildirilen akidevi ve siyasal/kurumsal hicret boyut ve merhaleleri gündemden dü�ürülerek salt en son a�ama olan co�rafi hicrete indirgenmi�tir.

Tüm bu anlam daraltma ameliyelerinde, Emevi ve sonras�nda Abbas saltanatlar�n�n, içerideki tu�yan, f�sk-fücur ve zulümleri toplum nezdinde gündem d��� b�rakmak ve kendilerine �slami aç�dan me�ruiyet alan� olu�turmak gayesiyle “co�rafi fetihleri” temel bir politika olarak belirlemi� olmalar� etkili olmu�tur diyebiliriz. Böylece �slam’�n söz konusu kavramlar�, saltanat rejimlerinin politikalar�na göre konumland�r�lm��t�r.

Cihad�n öncelikle her ortamda hakk� dile getirmek, bât�l�n her çe�idine itiraz etmek, zalim sultana kar�� hakk� dile getirmek[2] oldu�u, emri bil ma’ruf, nehyi anil münker sorumlulu�unun cihad�n en önemli ve süreklilik arz eden boyutu oldu�u unutturulmu�, mü’minlerin dikkati, cihad ad�na hep d��ar�daki küffara kar�� sava�maya odakland���ndan, içeride zalim ve fâs�k sultanlar saltanatlar�n� sürdürebilmi�lerdir.

��te hicret kavram ve mükellefiyetinin maruz kald��� anlam daralt�lmas�n�n temelinde de, �slami kavram ve yükümlülüklerin ferdi, ictimai, siyasi bütünlükte hayat� tanzim eden niteliklerini ortadan kald�rma ve onlar� saltanat idareleri için tehdit olu�turmayacak bir içeri�e indirgeme hedefi etkili olmu�tur diyebiliriz.

“Sözlükte ‘terk etmek, ayr�lmak, ilgisini kesmek’ anlam�na gelen hecr (hicrân) masdar�ndan isim olan hicret, ‘ki�inin herhangi bir �eyden bedenen, lisânen veya kalben ayr�l�p uzakla�mas�’ demektir; ancak kelime daha çok ‘bir yerin terkedilerek ba�ka bir yere göç edilmesi’ anlam�nda kullan�l�r.”[3]

Tan�mdan da anla��laca�� üzere hicret kavram�, genelde anla��ld��� gibi salt mekan de�i�tirme ameliyesiyle s�n�rl� bir mükellefiyet de�ildir. Mekan de�i�tirme, Allah için, Allah’�n dinini ya�amak ve egemen k�lmak için bir beldeden ayr�l�p ba�ka bir beldeye gitmek anlam�ndaki co�rafi hicret, onun öncesinde yerine getirilmesi gereken hicret mükellefiyetlerinin bir neticesi, son merhalesidir ancak.

�lk Merhale: Akidevi/�lkesel Hicret

Rabbimizin biz insanlar için bildirdi�i hidayet rehberi Kur’an’�n konuyla ilgili beyanlar� ve ona dayal� Nebevi örneklik, hicret mükellefiyetinin üç a�amal� bir süreç oldu�unu göstermektedir. Bu a�amalardan ilki, Müddessir sûresi 5. ayette emredilen “akidevi/ilkesel hicret”tir. Rabbimiz, söz konusu ayet-i kerimede “Ve ruczdan hicret et” buyurmaktad�r.

Rucz; her türlü �irki, tu�yan�, f�sk-fücuru ifade eden bir kavramd�r. Rabbimiz, akidevi nitelik ta��yan[4] bu emirle mü’minlerden, bât�l akide, anlay�� ve yöneli�lerden akidevi temelde, kesin bir teberri ile hicretlerini/kopu�lar�n� gerçekle�tirmelerini istemektedir. Nitekim ilk Kur’an neslinin, �slam dâvetine muhatap olduklar� ve Rasulullah (a.s.)’a ittiba ettikleri ilk günden itibaren, Mekke’deki cahilî inan�� ve anlay��lardan akidevi hicretlerini gerçekle�tirdiklerini görmekteyiz.

Demek ki, �slam’a giri�, hicretle mümkün olmaktad�r. Yani hicret, �slam’a giri�in ilk a�amas�d�r. Kelime-i tevhidin “Lâ ilahe” k�sm� câhiliyeden teberriyi, “�llallah” k�sm� ise Hakka ittibay� ifade etmektedir. Bu anlamda her mü’min muhacirdir, muhacir olmadan mü’min olmak imkân� yoktur zira.

Kendilerine “Allah'�n indirdi�ine tâbi olun” denildi�i zaman "Ey Rabbimiz! Biz senin indirdi�ine iman ettik ve Rasul’e uyduk. Bizi �ahitlerle birlikte yaz"[5] diyenler, bu ilk hicretlerini gerçekle�tirmi� olmakta, “Hay�r! Biz, atalar�m�z� üzerinde buldu�umuz yola uyar�z” diyenler[6] ise, dünya ve âhiret saadetinin yegâne yolu olan bu hicret nimetinden mahrum kalmaktad�rlar.

Bu anlamda ya�ad���m�z co�rafyada, atalardan devral�nan kültürü vahiyle tashihe tâbi tutmadan Allah’�n dini diye benimseyen kitleler de, “Atam izindeyiz” slogan� e�li�inde, 20. as�rda bat�dan ithal ideoloji ve yasalarla ihdas edilmi� olan “Ata dini”ne tâbi olan kesimler de, Kur’an’�n akidevi hicret ça�r�s�n�n muhataplar� durumundad�rlar.

Vahyin ilk inzal sürecinde hicret emrinin yer ald��� bir di�er ayet, Müzzemmil sûresi 10. ayettir. Rabbimiz bu ayette “Onlar�n söylediklerine sabret ve onlardan güzelce ayr�l (vehcurhum hecrân cemîla)” buyurmaktad�r. Bu hicreti “siyasal/kurumsal hicret” olarak nitelemek mümkündür. Allah’�n yol göstericili�ine, ölçülerine dayanmayan ili�ki ve i�leyi�lerden hicret edip uzakla�malar� ve yeni bir toplumsall�k üretmeye matuf olarak Allah’�n dini üzere ili�ki ve i�leyi�ler in�a etmeye koyulmalar� istenmektedir mü’minlerden.

Nitekim, Ebubekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) gibi isimler, �slam dâvetini kabul ettiklerinde, üyesi olduklar� Darun Nedve’den ayr�lm��lar, siyasal/kurumsal hicretlerini gerçekle�tirmi�lerdir. �slam’�n tevhid ça�r�s�na tâbi olan Mekkeliler, ayetteki hicret emri gere�ince, kabile asabiyetine dayal� mevcut toplumsal alg� ve ili�kilerini terk ederek, iman temelli toplumsal alg� ve ili�kilere yöneliyorlard�.

Müzzemmil 10. ayetteki bu hicret emrinde dikkat çeken bir husus da, hicretin/ayr��man�n “güzellikle” yap�lmas� vurgusudur. Yani k�r�p dökmeden, insani köprüleri atmadan, pat�rt�s�z kütürtüsüz olarak, mü’min vakar�na ve dâvetçi olgunlu�una yak���r �ekilde güzellikle ayr���lmas� istenmektedir, ki insani ili�kiler devam edebilsin, dâvet imkân� kaybedilmesin. �u ayet-i kerimeler de ayn� mesaj� vermektedir:

“�imdi sen onlardan yüz çevir ve ‘Selam' de. Onlar yak�nda bileceklerdir.” (Zuhruf, 43/89)

“Rahman'�n kullar�, yeryüzünde alçak gönüllülükle yürürler ve cahiller kendilerine laf att�klar�nda ‘Selam’ derler.” (Furkan, 25/63)

Demek ki, cahiliyenin, Kur’an’da “rucz” olarak ifade edilen akidesinden, ideoloji ve yasalar�ndan kesin bir akidevi teberri ile hicret etmemiz gerekti�i gibi, söz konusu rucz akide ve ideolojilerine dayal� i�leyi� ve ili�kilerden de güzel bir tarzda hicret etmekle mükellefiz.

Bu iki hicret, �slami �ahsiyetin in�as� ve �slami toplumsalla�man�n temelini te�kil etmektedir. Bu iki hicretle ba�layan dâvet ve mücadele süreci, muhatap kitlenin ve egemen güçlerin tutumuna göre co�rafi hicreti de gerekli k�labilmektedir, ki Rasulullah ve arkada�lar�n�n Mekke’deki �slam dâveti, bilindi�i üzere co�rafi hicretle neticelenmi�tir.

Ruczdan ve rucza dayal� i�leyi� ve ili�kilerden teberri edip uzakla�mak boyutuyla hicret, dünya var oldu�undan beri Rabbimizin tevhid ça�r�s�na ittiba eden kullar�n�n bu tercihlerine yön vermi� ve yön vermeye devam eden bir mefhumdur. Co�rafi hicret de, Nuh (a.s.), �brahim (a.s.), Musa (a.s.), Muhammed (a.s.) ba�ta olmak üzere birçok Peygamberin ve onlar�n yoluna tâbi olan mü’minlerin Allah’�n dinini ya�amak ve yeryüzüne egemen k�lmak için zaman zaman mecbur b�rak�ld�klar� bir amel olmu�tur.

Bir yerde �slam dâvetinin önü t�kand���nda, vatan feti�izmine dü�erek dâvâdan geri ad� atmak, ilkelerden taviz vererek uzla�maya yönelmek yerine, Allah’�n arz�n�n geni� oldu�u[7] bilinciyle dâvây� ba�ka co�rafyalara ta��ma çabas�n�n ad�d�r co�rafi hicret. �brahim (a.s.) Irak’tan Filistin’e, Musa (a.s.) M�s�r’dan Sina’ya, Muhammed (a.s.) Mekke’den Yesrib’e bu amaçla hicret etmi�lerdir.

Co�rafi Hicret, Önceki �ki Hicretin Neticesidir

�slam dâvâs�, dini (itaat ve egemenli�i) Âlemlerin Rabbi’ne has k�lma ve O’nun ahkâm�n� yeryüzünde egemen k�lma dâvâs�d�r. Bu dâvân�n ba�lang�c�, yukar�da vurgulad���m�z gibi ruczdan ve ruczun temsilcilerinden siyasal/kurumsal hicrettir. Bu akidevi ve pratik hicretle ba�layan �slami dâvet ve mücadele süreci, muhatap kitle ve egemen i�leyi�in tutumuna ba�l� olarak co�rafi hicret sürecini de beraberinde getirebilmektedir. Nitekim �brahim (a.s.)’�n, Musa (a.s.)’�n ve Muhammed (a.s.)’�n hicretleri bu durumun aç�k örnekleridir.

Mekke’de �slam dâvetinin dalga dalga yay�lmas� kar��s�nda çaresiz kalan Mekke câhiliyesi, �slam mesaj�n� “�iir”, “sihir” gibi tahkir ve tezyif edecek tan�mlamalarla kar�� propaganda faaliyetlerinden kaba gürültülerle insanlara ula�mas�n� engellemeye çal��ma[8] faaliyetlerine, alaya almaktan tehditlerle y�ld�rmaya, uzla�ma tekliflerinden[9] bask� ve kaba kuvvet kullanmaya kadar türlü yollara ba�vurmu�lard�r.

Tüm bunlara ra�men, �slam’�n hayat menba� mesaj�n� bast�rmay� ve engellemeyi ba�aramayan Mekke egemenleri, giderek bask�lar�n�n dozaj�n� art�rm��, özellikle de savunmas�z, zay�f mü’minlere a��r bask� ve i�kenceler yapmaya ba�lam��lard�. Miladi 615 y�l�na denk gelen risaletin 5. y�l�nda, Ammar b. Yasir ile annesi Sümeyye ve babas� Yasir’in (r.a.) Ebu Cehil taraf�ndan a��r i�kencelerle �slam’dan dönmeye zorlanmas� ve anne Sümeyye ve baba Yasir’in bu i�kenceler alt�nda katledilmesi, o y�llar itibariyle Mekke’de �slam dâveti ve mü’minlerin maruz kald��� bask�n�n ne kadar a��rla�t���n�n göstergesidir.

��te bu �artlarda, Rasulullah (a.s.) zay�f, savunmas�z mü’minlere Habe�istan’a hicret etme talimat� vermi�tir. �lki 5. y�lda, ikincisi ise 6. y�lda olmak üzere iki kafile halinde, tahrif edilmi� haliyle de olsa �sa (a.s.)’�n risaletine tâbi olan Ashame adl� Neca�i’nin yönetimindeki Habe�istan’a hicret gerçekle�mi�tir. Bilindi�i üzere Mekke egemenleri, hicret eden mü’minleri orada da rahat b�rakmak istememi�, Amr b. As’� göndererek Neca�i’den muhacirlerin iadesini istemi�lerdir. Tabi Neca�i bunu kabul etmemi� ve muhacir mü’minler, Yesrib hicreti gerçekle�ip orada �slam iktidar� kurulana kadar Habe�istan’da güven içinde ya�am��lard�r.

Bu noktada, Rasulullah’�n ve onun ilk halkas�n� te�kil etti�ini söyleyebilece�imiz mü’minlerin niçin Habe�istan’a hicret etmedi�i üzerinde durmakta fayda vard�r. Rasulullah niçin Habe�istan’a hicreti tercih edip rahat bir hayat ve davet imkân�na kavu�maktansa, Mekke’de ate� çemberinde kalmay� ye�lemi� ve Taif ve Yesrib seçeneklerini zorlam��t�r?

Bu sorular�n cevaplar�n� arad���m�z zaman, Rasulullah’�n, iktidar iddias� merkezli bir strateji takip etti�i ve bu sebeple Habe�istan’daki mevcut iktidara s���narak iktidar iddias�ndan vazgeçmek yerine, �slam’�n iktidar�n� tesis edece�i bir co�rafya aray���na girdi�i anla��lmaktad�r. Nitekim 10. y�lda gerçekle�tirdi�i ve fakat umdu�unu bulamad��� Taif ziyareti, bu aray���n bir neticesidir.

Bilindi�i üzere bu aray���, risaletin 11. y�l�nda Yesrib’den Mekke’ye Hacc ibadeti için gelen Yesribli bir grup mü�rik Arap’la yapt��� görü�meyle sonuç verecek bir noktaya gelmi� ve Rasulullah’�n dâvetine icabet edip �slam’la �ereflenen 6 ki�ilik bu Yesribli heyetin, bir sonraki sene yine �slam’la �ereflenen 6 ki�iyi de yanlar�na alarak Akabe mevkiinde Rasulullah’a biat etmeleriyle �slam’�n iktidar�na giden yolda önemli bir mesafe kaydedilmi�ti.

Daha sonraki y�l, Rasulullah’�n ilk biat sonras� görevlendirdi�i Musab b. Umeyr’in (r.a.) �ehirdeki dâvet çal��malar�yla say�lar� artan mü’minlerle, Hacc mevsiminde 75 ki�ilik bir kafile olarak geldikleri Mekke’de gerçekle�tirilen 2. Akabe biat� ile, Yesrib’de �slam’�n iktidar�n�n altyap�s� tamamlan�yor, ard�ndan Rasulullah’�n da Yesrib’e (Medine) kendisine itaat edilme �art�yla hicretiyle �slam’�n iktidar� tesis edilmi� oluyordu.

Bugün, mevcut laik-seküler sistemler içerisinde bireysel ibadetlerine veya STK faaliyetlerine hayat hakk� tan�nm��, iktidar iddias� olmayan, egemenlik ili�kilerine müdahale etmeyen bir “�slam alg�s�”na râz� olanlar�n, Rasulullah’�n yukar�da özetlemeye çal��t���m�z stratejisi üzerinde dü�ünmelerinde fayda vard�r.

Rasulullah’�n Yesrib’e hicreti, Akabe biatlar�nda ona verilmi� olan, �slam’� kendileri için hayat nizam� olarak benimseyip canlar� pahas�na savunacaklar� sözlerinin neticesi olarak, �ehirde �slam iktidar�n�n tesisine haz�rlanan zemin üzerine gerçekle�mi�tir. Rasulullah, Yesrib’e bir s���nmac� olarak de�il, Allah’�n hükümleriyle oray� yönetecek otorite olarak hicret etmi�ti. ��te �slam’�n hicrete yükledi�i anlam ve misyonun asl� esas� budur. Yani �slam’�n yeryüzünde egemen k�l�nmas�d�r.

Netice itibariyle ifade etmeye çal���rsak, hicret; hakla bât�l� kesin ve keskin hatlarla ay�r�p, akidevi bir tercih ve yöneli�le hakka hicret etmek, bât�la dayal� i�leyi� ve ili�kilerden uzakla�arak hak üzere bir toplumsall�k ve siyasall���n in�as� için gayret göstermek ve �ayet ya�anan co�rafyada �slam’�n iktidar� gerçekle�tirilemiyorsa, bunun gerçekle�tirilebilece�i uygun zemin/co�rafya aray���nda olmakt�r.

Dipnotlar:

[1] “Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara kar�� Kur'an'la büyük bir cihad ver.” (Furkan, 25/52)

[2] “Cihad�n en faziletlisi, zalim sultan�n yan�nda hakk� söylemektir.” (Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 17; Tirmizî, “Fiten”, 13)

[3] TDV �slam Ansiklopedisi, “Hicret” Maddesi, Ahmet Önal

[4] Mekke döneminin ilk a�amalar�nda bildirilen hükümleri kurucu ve temel in�a edici nitelikleri sebebiyle “akidevi” hükümler” olarak niteleyebiliriz. 

[5] Âl-i �mran, 3/53

[6] Bkz: Bakara, 2/170; Maide, 5/104; Lokman, 31/21

[7] Bkz: Nisa, 4/97

[8] Bkz: Fussilet, 41/26

[9] Bkz: Kalem, 68/8-9; Yunus, 10/15

(Not: Bu makale, �ktibas Dergisi'nin Mart 2022 say�s�nda yay�nlanm��t�r)


YORUMLAR
Hen�z Yorum Yok !