
As�m �ENSALTIK
D�N� DUYARLILIKLARDA �T�DAL VE DENGE
Hamd âlemlerin Rabbi, meliki, tek ilâh� olan Allah’ad�r. Salât ve selâm t�m peygamberlerimize, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, o’nun ailesine ve o’na en g�zel �ekilde tabi olan t�m m�’minlerin �zerine olsun!
Y�ce kitab�m�z Kur’an-� Kerim’e bir g�z gezdirdi�imizde bizden �nceki �mmetlerin vasat �izgiyi koruyamayarak ifrat ve tefrit noktalar�na savrulmalar�n�n nice �rnekleriyle kar�� kar��ya kal�yoruz. Ge�mi� toplumlar, kendilerine vahiy g�nderilerek vasat �izginin, yani do�ru inan� ve davran��lar�n neler oldu�u bildirildi�i halde �e�itli saikler sebebiyle vahyin kendilerine bildirdi�i vasat �izgiyi koruyamayarak ifrat ve tefrit u�lar�na s�r�klenmi�lerdir.
Biz bu yaz�m�zda tarihi s�re� i�erisinde ve g�n�m�zde M�sl�manlar�n inan� ve davran��lar� y�n�yle �zellikle de baz� meselelere y�nelik a��r� hassasiyet g�stermeleri lakin di�er baz� meselelere kar�� ise duyars�z kalmalar� konusunda s�r�klenmi� olduklar� ifrat ve tehdit �izgilerine at�fta bulunarak M�sl�manlara kar�� uyar� vazifemizi yapmak istiyoruz.
Giri�
Rabbimiz kitab�nda, Ehl-i kitaba -yani bizden �nceki kendilerine kitap g�nderilmi� olan �mmetlere- seslenerek ��yle buyurmu�tur: , قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فٖى دٖينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ “Ey ehl-i kitap! Haktan ayr�larak dininizde a��r�ya gitmeyin”[1] Bu âyet-i kerimemin beyan�yla g�rd���m�z �zere onlar�n vasat �izgiyi koruyamad�klar�n� ve a��r�ya gittikleri bize haber verilmektedir. Ge�mi� �mmetlerin i�erisine d��t�kleri bu sapmaya dikkat �ekmek i�in Efendimiz (a.s.v.) de ashab�n� uyararak ��yle buyurmu�tur: هَلَكَ الْمُتَنَطِّعُون“A��r� gidenler helak oldular”[2] Efendimiz bu uyar�s�nda, dinde a��r� gitmeyi yasaklam��t�r.
�nsanl���n ortak tecr�besi bize g�stermi�tir ki insanlar sahip olduklar� �e�itli meziyetler sebebiyle s�re� i�erisinde vasat �izgiden yani �slâm'dan uzakla�arak bir tak�m ifrat ve tefrit noktalar�na s�r�klenmi�leridir. Vasat �izgiden yani vahyin bildirdi�i hakikatlerden uzakla�arak ula��lan bu ifrat ve tefrit �izgileri her zaman k�t� niyetlerle ula��lan u�lar olmam��t�r. Bazen insanlar �ok samimiyetle de bu noktalara savrulabilmi�lerdir. Ehl-i kitap i�erisinde Yahudilerin; tefrit diyece�imiz dinde a��r�ya gitmelerinin daha �ok d�nya meta�na ula�mak i�in dinin �e�itli emirlerini suland�rd�klar�n�, yok sayd�klar�n�, i�lerine gelmeyen Allah’�n emirlerini gizleyerek savrulduklar�n� g�rmekteyiz. Hristiyanlar�n ise Allah'a daha fazla yakla�abilme ad�na Allah'�n kendilerinden istememi� oldu�u birtak�m ibadetler icat ederek onlarla Allah'a daha fazla yakla�ma ad�na ifrat diyebilece�imiz noktalara savrulabildiklerini y�ce kitab�n�zdan g�rebilmekteyiz. Ehl-i kitab�n bu savrulmas�n� Rabbimiz kitab�nda uzun uzad�ya ve �rnekleriyle g�ndeme getirerek onlar �zerinden bizi uyarmakta, bizlerin de ayn� yanl�� noktaya s�r�klenmemeniz konusunda bize nasihat etmektedir.
Kur’an, �slâm �mmetinin ve M�sl�manlar�n ortak bir �zelli�i olarak “�mmeten Vasatân”[3] s�fatlar�n� g�ndeme getirerek �slâm'�n di�er t�m dinler kar��s�nda vasat �izgiyi temsil etti�ini, dolay�s�yla o dinin m�ntesip olan M�sl�manlar�n da vasat bir inan� ve ya�ama sahip olduklar� g�ndeme getirilmektedir. B�ylece M�sl�manlar�n, dinin kendileri hakk�nda koymu� oldu�u �l��lere riayet ederek o vasat �izginin temsilcileri olmalar� ve bu y�n�yle de ifrat ve tefrit noktalar�nda bulunan insanlar i�in �rnek ve model olmalar� onlardan istenmi�tir.
Hayat Kitab�m�zda bu konular�n detayl� bir �ekilde g�ndeme getirilmesine ve M�sl�manlar�n bu konularda m��ahhas �rnekler �zerinden uyar�lmalar�na ra�men, tarihimize bakt���m�zda M�sl�manlar�n da benzer u�lara savrulduklar�n� �z�lerek de olsa g�rmekteyiz. Rabbimiz, insano�lunun hayat tecr�besi olan bizden �ndeki �mmetlerin bu durumlar�n� kitab�nda bizim g�ndemimize getirerek bizlerin de onlar�n o tecr�belerinden istifade ederek ayn� yanl���n i�erisine d��memizi engellemeye �al��maktad�r. Fakat buna ra�men, nas�l ki onlar tarihi s�re�ler i�erisinde insan olmalar� hasebiyle o yanl��lar�n i�erisine d��t�ler ise biz M�sl�manlar da tarihi s�re� i�erisinde insan olmam�z�n tabii bir sonucu olarak onlar�n yapm�� oldu�u o yanl��lar�n i�erisine d��me gafletinde bulunmu�uz. M�sl�manlar�n tarihinde de maalesef Rabbimizin beyan buyurdu�u vasat �izgiyi koruyamayarak ifrat ve tefrit diyebilece�imiz noktalara savrulmalar�n bir hayli fazla oldu�unu g�rmekteyiz. �nsanlar, kimi zaman �ok daha fazla Allah'a yakla�ma gayesi g�derek dinin kendilerinden istemedi�i birtak�m zorluklar�n alt�na kendilerine sokmaya �al��t�klar�n�; bunun tam kar��l��� olarak da birtak�m insanlar�n da dinin koymu� oldu�u temel h�k�mleri g�rmemezlikten gelerek hareket ettiklerini g�rmekteyiz. �ok daha fazla dindar olma gerek�esiyle kendilerini dinin istemedi�i zorluklar�n alt�na sokanlar, dinde a��r� gitmeyi yani ifrat y�n�n� temsil ederken dinin �e�itli emirlerini suland�rarak veya geri plana atarak hayatlar�nda onlara yer vermeyenlerinde tefrit noktas�n� temsil ettiklerini s�yleyebiliriz. Allah'�n kitab� her noktada bize ifrat ve tefrit noktalar�nda d���len yanl��lar� g�stermek i�in ilk g�nk� gibi tazeli�ini koruyor olsa da maalesef Kur’an’la kurmu� oldu�umuz ili�kinin sa�l�kl� olmas�n�n bir neticesi olarak biz M�sl�manlar da bu yanl��lar�n i�erisine d��memiz mukadder olmu�tur.
Allah onlara rahmet eylesin sahabe efendilerimizin din anlay��lar�, gelen olarak “i�ittik ve itaat ettik” yakla��m�yla �zetlenebilir. Onlar, Allah’�n buyruklar� kar��nda farz, vacip, m�stehap, mekruh ve haram gibi s�n�fland�rmalara tak�lmadan Allah’�n tavsiye ettiklerini g��leri oran�nda yapamaya �al���yor, men etti�i �eylerden de yine g��leri oran�nda ka��nmaya �al���yorlard�. Allah Teâlâ kendilerinden bir �ey istedi�inde Peygamberimize giderek; “Bu farz m�d�r, de�il midir?” diye sormuyorlard�. Allah Teâlâ’n�n istedi�ini yapmaya �al���yorlard�. Lakin naklî ilimler tasnif edilerek s�re� i�erisinde birbirlerinden ba��ms�z hale geldiklerinde, M�sl�manlar i�in durum biraz de�i�ti. Alimlerin, hakk�nda farz h�km� verdikleri Allah’�n emirleri �nemsenirken, farz h�km� vermedikleri Allah’�n tavsiyeleri ise maalesef gereken ilgiyi g�rmedi. Daha do�ru bir ifadeyle bu tavsiyeler insan nefsinin ho�una gitmedi�i i�eriklere sahip olduklar� i�in kendilerini bu dine nispet eden �o�unluk taraf�ndan tutulmad�lar. Zaten farz olmad�klar�ndan dolay� da yerine getirilmedi�inde ahirette bir cezas� da olmayacakt�. Alimlerimizin bir gereksinim olarak yapt�klar� bu ilmî tasnifler ne yaz�kt�r ki, Allah’�n hem d�nyam�z hem de ahiretimiz i�in faydal� oldu�u i�in tavsiye etti�i nice buyruklar�na kar�� sanki yokmu� gibi hareket etmemize sebebiyet vermi�tir. Bu âlimlerimizin yapt��� tasniflerin do�ru olmad���ndan de�il, insanlar�n dine olan yakla��mlar�n�n bozuklu�undan kaynaklanmaktad�r.
Sahabe efendilerimiz, her ne kadar Allah Teâlâ’�n emirleri kar��s�nda “i�ittik ve itaat ettik” yakla��m�n� �ncelikliyor olsalar da insan olmalar� sebebiyle onlar aras�nda da birtak�m kimseler bu konuda yanl��lar�n i�erisine d��m��lerdir. Lakin onlar�n bu konudaki yanl�� y�nelimleri kendilerine hat�rlat�ld��� zaman o yanl��tan hemen d�nerek tekrar vasat noktaya y�neldiklerini g�rmekteyiz. �rnek olarak Ebu Zerr ile Bilal-i Habe�î aras�nda ge�en �u hadiseyi �rnek verebiliriz:
Allah kendisine rahmet eylesin Ebu Zerr'in, Hz. Bilal'e: “Kara kad�n�n o�lu” diyerek hakaret etti�ini, yani cahilli�e ait olan; insanlar� renkleriyle, dilleriyle, sol ve soplar�yla ve sosyal stat�lerine g�re de�erlendirerek de�er verme yanl��l���n�n i�erisine d��t���n� ve Bilal'in de bu duruma �ok �z�ld���n� ve konuyu Resûl�llah’a (a.s.v.) g�t�rd���n� ve Efendimizin de Ebu Zerr’e bu davran���ndan dolay�: “Ey Ebu Zerr! Senin y�z�nde cahiliyenin izlerini g�r�yorum” dedi�ini -��nk� bu t�r yakla��mlar �slâm'�n yasak etti�i hususlard�r ki, �slâm insanlar� dillerine g�re, renklerine g�re, sosyal stat�lerine g�re de�erlendirerek ona g�re de�er vermeyi reddetmektedir. Bu anlamda insanlar� tek tara��n di�leri gibi e�it g�rmektedir- ve bu tepkiyi alan Ebu Zerr'in, yapt��� duruma gerek�e �retmek yerine -yani “Bilal bana �unu demi�ti de ben ondan dolay� ona �yle dedim” veya “o zaten �yle de�il mi ki” gibi y�nelimlere gitmeyerek yapt��� hatan�n fark�na var�p o hatadan d�nerek hatas�n� telafi etme yoluna y�neldi�ini g�rmekteyiz. Bilal'in kap�s�na giderek y�z�n� kap�n�n e�i�ine koyarak: “Ey Bilal! �u �zerinde cahiliyenin izleri bulunan y�z�me ayaklar�nla bas” dedi�ini ve bu �ekilde Bilal’den helallik almaya �al��t��� bize nakledilmi�tir. Bu olay bize g�stermektedir ki sahabe efendilerimiz de insan olmalar� hasebiyle �e�itli zamanlar birtak�m yanl��lar yapabilmi�ler, dolay�s�yla vasat �izgiden ayr�lm��lard�r. Lakin kendilerine bu hatalar� hat�rlat�ld���nda orada �srar etmeyerek hemen tekrar vasat �izgiye geri d�nebildiklerini g�rmekteyiz.
Y�ce dinimiz �slâm'� e�er kategorilere ay�rmam�z gerekirse, �u 4 ana kategoride toplamam�z m�mk�nd�r. Bunlar� �nem s�ras�na g�re �u �ekilde s�ralayabiliriz:
- �nan�,
- Ahlâk,
- �badetler,
- Muamelatlar.
Bu kategorilerin tamam� �slâm’� ifade etmektedir. Bunlardan bir tanesi olmad���ndan di�erlerinin hi�bir anlam� olmamaktad�r. �nanc�n ibadetle, ibadetin ahlâkla, ahlâk�n ise muamelatlarla kopar�lmamas� m�mk�n olmayan ili�kisi s�z konusudur.
S�z gelimi, sahih bir iman olmadan yap�lan t�m ibadet ge�erli de�ildir. �nanca �irkin bula�t���nda, yani inanc�n Allah indinde ge�erli olmad���nda yap�lan t�m ibadetlerin ge�ersiz olacakt�r. Konuyla ilgili bize yol g�steren bir âyette s�yle buyurulur:
وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
“(Resûl�m!) ��phesiz sana da senden �ncekilere de ��yle vahyolunmu�tur ki: Andolsun (bilfarz) Allah'a ortak ko�arsan, i�lerin mutlaka bo�a gider ve h�sranda kalanlardan olursun!”[4]G�r�ld��� �zere, imana �irk bula�t�r�lmas� durumunda ki�inin yapt��� t�m amellerin bo�a gidece�i ifade edilmektedir. Buda bize, ibadetlerle inan� aras�ndaki kopmas� m�mk�n olmayan ba�� ifade etmektedir.
M�sl�manlar�n tarihine bakt���m�zda baz� zamanlar, belirli �ah�slar veya z�mreler taraf�ndan bu kategorilerden birinin veya bir k�sm�n�n �n plana ��kar�larak t�m dini anlay��lar�n bu eksende anla��lmaya ba�land���n�, di�er alanlar�n ise geri planda kald��� veya �o�unlukla da yok say�ld��� ger�e�i ile kar�� kar��ya kal�yoruz.
Gerek tarihimizde gerekse de geldi�imiz durumda kendilerini bu dine m�ntesip g�ren kimselerin bir k�sm�n�n, dinin akideye dayanan konular�n� �nceliklerken ahlâkî konular�n� ihmal etti�ini, ya da akidedeki duyarl�l�klar�n�n ahlâkî konularda olmad���n� �z�lerek de olsa g�rmekteyiz.
Konuyu �rneklendirmeye ge�meden �nce hakka tan�kl�k etmek ve adil �ehitlik yapmas� gereken bir M�sl�man olarak �u hat�rlatmay� yapmam gerekti�ine inan�yorum. Biz �rnekleri verirken kast�m�z�n ekolleri ve m�ntesiplerinin t�m�yle e�it g�rerek yarg�lar�m�z� bunun �zerinden yapt���m�z� d���nmemenizi rica ediyoruz. �e�itli konularda vasat �izgilerini koruyamad���n� d���nd���m�z ekollerin i�inde bulunan veya o ekollere m�ntesip kabul edilen insanlar�n hepsi her konuda e�it de�illerdir. Bu ekoller i�inde vasat �izgiyi temsil eden nice g�zide âlimler ve M�sl�manlar da elbette vard�r. Bizim bu yaz�m�zda ifade edece�imiz hususlar ise �o�unlukla �ne ��kan ve �o�unlu�un y�nelimleri �zerinden �rneklendirme yapmakt�r.
Tarihi S�re� ��erisinde Dini Konulardaki Duyarl�l�klarda �frat ve Tefrit
Kelamî Konulara Kar�� Duyarl�l�k
Kelamî konulara yo�unla�an ilim sahibi insanlar�n, di�er ilim dallar�na y�nelik olarak hafife al�c� nice ifadeler kulland�klar�na yaz�lan kitaplarda �ahit olmaktay�z. Bu kimselere g�re dinin en �nemli konular� hi� ku�kusuz ki kelama taalluk eden konulard�r. Dolay�s�yla �slâm denilince ilk akla gelen konu kelam ve onun alan�na giren konulard�r. Bu konularla ilgilenmeyen ya da yeteri kadar ilgilenmeyen kimselerin dini do�ru �ekilde anlamalar� ve ya�amalar� m�mk�n de�ildir. Bizce de bir y�n�yle bu s�ylenenler do�rudur. Yani �slâm'�n temel inan� meselelerini bilmeyen insanlar�n dinin di�er alanlar�yla alakal� �ok fazla malumata sahibi olsalar da istikamet �zere ve sahih iman �zere kalabilmeleri m�mk�n de�ildir. Bu sebeple de akidenin alan�na giren konular� M�sl�manlar�n tabii ki �ncelikli olarak bilmeleri gerekmektedir.
M�sl�manlar�n aras�na felsefenin de girmesi ile beraber ortaya ��kan �slâm'�n inan� esaslar�n�n felsefî birtak�m y�ntemler kullan�larak izah edilmesi olan “Kelam ilmi” acaba ne kadar Kur'an'� koymu� oldu�u ilkelere ba�l� kalarak temel umdelerini olu�turabilmi� ve geli�imini de bu ilkelere ba�l� kalarak s�rd�rebilmi�tir? Ne yaz�kt�r ki konjonkt�r gere�i felsefe ile ilgilenen insanlara dini ula�t�rmak i�in olu�turulmu� olan kelamî kavramlar, �slâm inan� esaslar�n�n b�rak�n do�ru anla��lmas�n� �o�u insan taraf�ndan adeta anla��lmayacak bir noktalara ta��m��t�r. Lakin o g�n kelam alimlerinin konjonkt�r gere�i olarak ka��n�lmaz olarak ba� vurduklar� bu y�ntem, tarihin her d�neminde uygulanacak tek dinî y�ntemdir diye anla��lmamal�d�r. Esas olan dinin akideye taalluk eden konular�n�n do�ru bir �ekilde �a��n insan�na ta��nmas�d�r. Bunu �tesinde geli�tirilen y�ntemler �o�unlukla belirli bir zamana ve muhatap kitleye y�neliktir. Bizler, alimlerin kulland�klar� bu y�ntemin faydal� olan y�nlerini almal� �a��m�z insan�na hitap etmeyen y�nlerini ise bir kenara b�rakmal�y�z. B�t�n bunlarla beraber tabii ki M�sl�manlar�n �ncelikli olarak ilgilenmeleri gelen konular�n ba��nda inanca taalluk eden konular geldi�ini ifade etmek gerekir. Bununla beraber din sadece bunlardan da ibaret de�ildir. Din bir b�t�nd�r. Akideye verilen �nem di�er alanlara da ayn� �ekilde verilmeli ve dinin insan i�in koymu� oldu�u inanca ve prati�e taalluk eden meseleler hassasiyetle benimsenerek hayata ta��nmal�d�r.
�lmi Konulara Kar�� Duyarl�l�k
Kimi insanlar ilmi konulara kar�� duyarl�l�k ortaya koyarken, ayn� duyarl�l��� akidevî konulara veya �slâm’� pratikte uygulama diyece�imiz alanlarda ortaya koyamad�klar�n� g�rmekteyiz. Tarihimizde ve g�n�m�zde de nice �rneklerini g�rd���m�z �zere ilimle u�ra�an baz� kimselerin, adeta dini; ilim tahsil etmek ve onu korumaktan ibaret olarak g�rd�klerini, ilme g�stermi� oldu�u hassasiyeti o ilmin hayata ta��nmas� konusunda g�stermediklerine tan�kl�k ediyoruz. �nanca taalluk eden meseleleri maalesef g�z ard� ettiklerini g�rmekteyiz. Veya Kur'an'da inan� konular� aras�nda zikredilen nice meseleyi g�rmemezlikten geldiklerini veya g�remediklerini g�rebilmekteyiz. Sanki, �slâm dininin, ilimle u�ra�an kimselere ��rendikleri o hakikat bilgisinin gere�i olan davran��lar� sergilemekten muaf tutuyormu� gibi ya da t�m�n� uygulamaktan muaf tutuyormu� gibi bir alg�ya sahip olduklar�n� g�rmekteyiz.
�slâmî harekete bakt���m�zda �o�unlukla alimlerin, d���nce ve fikir �reten kimselerin �slâmî hareketin i�erisinde yer alarak �nc�l�k yapmad�klar�n� bilakis bundan geri durduklar�n� g�rmekteyiz. �lim tahsil eden kimselerin medreselere girerek �slâmî m�cadelenin burada birilerine ilim ��retmekten ibaret oldu�unu d���nmeleri yanl��l���na d��mektedirler. Oysaki bu kimselerin M�sl�manlara �nc�l�k ederek �slâmî m�cadelenin merkezinde bulunmalar� gerekmektedir. Sahip olduklar� ilimin gere�i olarak M�sl�manlara yol g�stermeliler. Yazd�klar�n� eylemleriyle de uygulayarak ispatlamal�lar. Lakin b�yle olmad���n�, en az�ndan bu �ekilde olan ilim sahibi insanlar�n hi�te say�lar�n�n az olmad���n� �z�lerek de olsa g�rmekteyiz. Bu durum bize g�stermektedir ki ilimle, o ilmin gere�i olan pratikleri sergilemenin birbirinden kopar�larak, bilgiyi elde etmek ve onu insanlarla payla�man�n �nemsenmekte oldu�unu, o ilmin gere�i davran��lar sergilenmesi ise geri plana itilmekte oldu�unu �z�lerek de olsa g�rmekteyiz.
Modernist Yakla��mlar�n Duyarl�l�klar�
Gelinen noktada bat�l�n�n bize dayatt��� ve bizden �nce bat�da Protestan mezhebinin ister bilin�li, isterse de bilin�siz olarak Hristiyanl�k i�in yapt��� tahrifat�, ne yaz�kt�r ki burada da �slâm i�in yapmak �abas�nda olan nice “Modernist M�sl�manlar” dini neredeyse sadece ahlâkî konulardan ibaret g�rmektedirler. Dinin inanca taalluk eden, sosyal hayata y�nelik h�k�mlerinin bulundu�u y�n�n� ve �o�unlukla da ibadetlere y�nelik emirleri yok say�larak sadece dini belli ba�l� ahlâkî s�ylemlerden ibaret g�rmeye ba�lad�lar. Ayr�ca dinin hukuka dair koydu�u �l��leri de g�n�m�z i�in konulmad���n�, Kur’an’�n nazil oldu�u zamana ait h�k�mler oldu�unu s�yleyerek onlar� da ge�ersiz saymaktad�rlar. Bu h�k�mlerin yerine g�n�m�zde ba�ka h�k�mlerin konulmas� gerekti�ini savunmaktad�rlar. Bu kimselerde dinin ahlâkî konular d���ndaki h�k�mlerini hemen neredeyse hi� �nemli g�rmeyerek tefritin i�ine dibine kadar batm��lard�r.
Tasavvufun Duyarl�l�k Alanlar�
Yine i�inde ya�ad���m�z �lkede de bolca �rnekleri bulundu�u �zere kendilerini tasavvuf erbab� olarakg�ren kimseler, dinin adeta d�nyadan el etek �ekmekten ibaret oldu�unu; bir �eyh efendiye intisap etmenin zorunlu oldu�unu, intisap edilen bu �eyh efendiye mutlak manada itaat edilmesi gerekti�i iddia etmektedirler. Hatta bu �eyh efendinin s�yledikleri ve kendisine tabi olan insanlardan yapmalar�n� istedi�i �eyler Kur’an’a ve Hz. Peygamberin pak ve temiz s�nnetine ters olsa da �eyh efendiye itaat etmek gerekti�ini s�ylemektedirler. M�ridin �eyhin kar��nda: “Gassal�n �n�ndeki meyyit” gibi olmas� gerekti�i iddia edilmektedir.
Tarihte, gerek sahabe aras�nda ��kan siyasî kavgalar�n bir neticesi olarak gerekse de M�sl�manlar�n d�nya nimetlerine haddinden fazla y�neldiklerini g�ren baz� kimseler, Hz. Peygamberin de sade ya�ant�s�n�n �rnekli�inden yola ��karak geli�tirdikleri inzivaya dayanan yakla��m, s�re� i�erisinde baz� mistik bat�l dinlerin inan�lar�yla da sentezlenerek yeni bir din yorumuna evrildi. Bu din yorumuna sahip olanlar da kendi din anlay��lar�na sahip olmayan f�k�h��lar�n veya kelamc�lar�n M�sl�manl���n�n tam veya ge�erli olmad���n� iddia etmeye ba�lad�lar. Kendi do�rular�n� benimsemeyen, kendi yakla��mlar�n� tek do�ru g�rmeyen, kendi hassasiyetlerini �nceliklemeyen M�sl�manlara kar�� �tekile�tirici bir dil kullanmaya ba�lad�lar. Kendi y�ntemleri d���ndaki ilmî ve amelî y�ntemleri hafife ald�lar, �o�unlukla da kabul etmediler. Dinin temel referanslar� olan Kur’an ve sahih S�nnetin d���nda bir de kendilerinin evliya dedikleri �eyhlerden zuhur ettiklerine inand�klar�, ilham, ke�if, r�ya, keramet gibi yeni referanslar edindiler. Edindikleri bu referanslarla inan� ve amel y�n�yle bir s�r� bid’at ve hurafelerin dinin i�erisine girmesine sebebiyet verdiler. Geli�tirdikleri bu referanslarla, kendi �eyhlerinin dinî yorumlar�n� dinin as�llar� haline getirdiler. Bunlar� Kur’an ve sahih s�nnetten deliller getirerek kabul etmeyen kimseleri hakikatten sapm��, hakikati kabul etmeye yana�mayan kimseler olarak g�rd�ler.
�nzivay� esas alan bu yakla��m ilk ortaya ��kt��� durumlarda masum ve dinin koydu�u s�n�rlar i�erisinde bulunurken, tarihi s�re� i�erisinde maalesef bu �zelli�ini korumam�� ve dinin s�n�rlar�n� zorlayan, hatta nice durumlarda a��nd�ran bir durum arz etmi�tir. Bu kimselerin d�nya nimetlerine kar�� mesafeli durma konusunda g�sterdikleri hassasiyet ne yaz�kt�r ki ilim konusunda, �slâm’� m�dafaa etme konusunda olu�mam��t�r.
Mezhebî Yakla��mlar�n Duyarl�l�klar�
Yine tarihi s�re� i�erisinde olu�an mezhepler, �slâm’�n kendi fikrî ve usûlî anlay��lar�na tekab�l eden k�s�mlara �ncelik verip di�er konular� ise bunun bir neticesi olarak geri plana att�klar�n� g�rmekteyiz.
- S�zgelimi tekfir konusu Haricilerin hassasiyet alan�n� olu�turmu�tur. Sahabe aras�nda ��kan sava�lar, �zelikle de Hz. Ali efendimiz ile Muaviye aras�nda ��kan S�ff�n Sava�� s�ras�nda sava�� kaybetme noktas�nda gelen Muaviye taraf�n�n m�zraklar�n� u�lar�na Kur’an sahifeleri takarak g�ndeme getirdikleri “Aram�zda Kur’an hakem olsun” sloganlar� neticesinde Hz. Ali efendimizin de kerhen de olsa kabul etmek zorunda kald��� “Hakem Olay�” sonras�nda “H�k�m ancak Allah’�nd�r” ayetini g�ndeme getirerek taraflar�, bir insan�n hakemli�ini kabul ettikleri i�in tekfir ettiler. Tekfir etmekle kalmad�lar, kanlar�n� da helâl g�rd�ler. Hakem olay�na kar��arak kâfir olduklar�na h�kmettikleri taraflara suikast d�zenlediler. Bunun bir sonucu olarak Hz. Ali efendimizi �ehit ettiler. B�y�k g�nah i�lemeyi k�f�r g�rd�ler. Sahabenin, birbirleriyle sava�mas�n� b�y�k g�nah olarak g�rd� ve taraflar� tekfir ettiler. Bu konuya kar�� g�sterdikleri “duyarl�l�k” �yle bir noktaya vard� ki; tekfir ettikleri ki�ileri tekfir etmeyenleri de kafir g�rerek tekfir ettiler. Mallar�n� ve kanlar�n� helâl g�rd�ler. Kur’an-� Kerim ve Efendimizin sahih s�nnetinde tekfire mâni olan nice delilleri ise g�rmezden geldiler. Dini, kendi karakterlerine ve bilgisizli�in getirdi�i dar �er�evede anlayarak, daha do�ru bir ifadeyle anlamayarak ifrat�n i�erisine s�r�klendiler.
- Akl�n dindeki yeri ise Mu’tezile’nin duyarl�l�k aln�n� olu�turmu�tur. �ncelikle baz� k�kl� k�lt�rlerin ve kadim dinlerin m�ntesiplerinin M�sl�man olmas� neticesinde ve Yunan felsefesine ait eserlerin Arap�aya terc�me edilmesi neticesinde g�ndeme gelen sorulara cevap vermek ve dini, bu insanlar nezdinde delillendirmek i�in aklî y�ntemlere ba�vurmaya ba�lad�lar. G�n�n �artlar� i�in gerekli olan bu y�nelimler hem Mu’tezili alimlerin hem de Ehl-i S�nnet alimlerinden nicelerinin g�ndemlerini i�gal etti ve uzunca bir zaman diliminde �ncelikli mesele olma konumunu korudu. Bir tarafta Kur’an ve S�nnete ait laf�zlar�n zahiri manalar�n� esas g�ren ve onlara ba�l� kalmak gerekti�ini savunan bir g�r�� di�er tarafta da Kur’an ve s�nnete ait olan bu naslar�n insanlara vermek istedikleri mesaj�n ne oldu�unu �ncelikleyen ve ka��n�lmaz olarak akl�n da merkezde oldu�u bir dinî s�ylemi savundular. Onlar da:
- �mamet teorisi �ia’n�n duyarl�l�k alan�n� olu�turmaktad�r. �lk ba�larda siyasî bir y�nelim olan Hz. Ali (r.a.) taraftarl���, tarihi s�re� i�erisinde farkl� bir dini anlama �ekline b�r�nm��t�r. Bu anlay�� s�re� i�erisinde y�neticilerin kendilerine yapt�klar� bask�n�n da bir neticesi olarak dinî s�ylemini “imamet” teorisi �zerinden olu�turmu�tur. Ayr�ca da dinde h�ccet kabul ettikleri bu imamlar�n dini anlamda masumiyeti inanc� �zerine oturtmu�lard�r. Bu kimseler Hz. peygamberin soyundan gelmeleri hasebiyle Hz. Fat�ma annemiz ve onun soyundan gelen ki�ilere din �zerinde peygamber (s.a.v.)’in din �zerindeki konumu neyse ayn� konumu bu imamlara da vererek din anlay��lar�n� bu temele dayand�rm��lard�r. Bu kimsenin duyarl�l�k alanlar�n� bu temel dustur �zerinden hareketle olu�turduklar�ndan dolay� bu konularda kendileri gibi d���nmeyenleri �o�unlukla M�sl�man olarak g�rmemi�lerdir, g�renler de “ger�ek M�sl�man” olarak g�rmemi�lerdir. S�re� i�erisinde M�sl�manlar�n genel �izgisini takip eden y�neticilerin! bu kimselere yapt�klar� bask�larla beraber adeta yeni bir dinî s�ylem olarak insanlar nezdinde kabul g�rmeye ba�lam�� ve neticede geldi�imiz noktada dini anlama noktas�nda ikinci en b�y�k ekol haline gelmi�lerdir. Bu kimseler, duyarl�l�k alanlar�n� imamet inanc� �zerinden olu�turduklar� i�in dinin konuyla ilgili bile olsa koydu�u nice h�k�mlerini geri plana atmak durumunda kalm��lard�r.
- Cebir konusu Cebriye’nin duyarl�l�k alan�n� olu�turmaktad�r. Bu kimseler de dini anlamada duyarl�l�k alan� olarak Allah Teâlâ'n�n t�m canl�lar i�in koymu� oldu�u ilâhî kanunlar�n insanlar i�in de s�z konusu oldu�unu, dolay�s�yla insanlar�n, Allah'�n kendileri i�in belirlemi� oldu�u �l��tler i�erisinde hayatlar�n� s�rd�rd�klerini, yap�p ettikleri t�m s�ylem ve eylemlerinin Allah'�n kendileri hakk�nda belirlemi� oldu�u �l��ler �zerinden olu�tu�unu iddia etmi� ve insan�n iradesini adeta ge�ersiz sayacak bir anlay��� benimsemi�lerdir. Bu kimselere g�re insanlar, Allah'�n kendileri hakk�nda belirlemi� oldu�u kanunlar kar��s�nda r�zgâr�n �n�ndeki dal�ndan kopmu� yaprak gibi bir konumdad�rlar. Nas�l ki b�yle bir yaprak r�zgâr taraf�ndan istenildi�i y�ne do�ru s�r�klenip g�t�r�lmekte ise insan da Allah'�n belirlemi� oldu�u ilâhî kanunlar kar��s�nda bu �ekilde oldu�unu iddia etmi�lerdir. Bu yakla��m�n bir neticesi olarak, insanlar�n yapm�� olduklar� t�m davran��lar�n da daha �nceden Allah Teâlâ'n�n belirlemi� oldu�u ilâhî kanunlar �er�evesinde y�r�mektedir iddias�nda bulunmu�lard�r. Kur'an-� Kerim'deki konuya temas etti�i d���n�len bir tak�m âyetleri ba�lamlar�ndan kopararak anlay�p ve bir duyarl�l�k olu�turanlar, maalesef Kur’an-� Kerim'de insan iradesinin �nemine vurgu yapan, insanlar�n yap�p etti�i davran��lar kar��s�nda �d�l ve ceza alaca��n� ifade eden onlarca âyetini maalesef g�rmemezlikten gelmi�ler veya o âyetleri kendi do�rular�na uymad���ndan dolay� tevil etme yoluna gitmi�lerdir. Bu kimselerin duyarl�l�k olan�n� da Allah’�n insan kullar� i�in mutlak kaderinin oldu�u, insan�n bu konuda bir iradesinin bulunmad��� hususu �zerinden olu�mu�tur. Kur’an’da bulunan ve kendi din anlay��lar�n�n muhalifi olan konuyla ilgili nice âyetleri ise g�rmemezlikten gelmi�ler veya dini anlamaya �al���rken arka plana atm��lard�r.
- Sahâbenin dindeki yeri Ehl-i S�nnet’in duyarl�l�k alan�n� olu�turmaktad�r. Dinin do�ru bir �ekilde anla��lmas� ve ya�anmas� i�in Kur'an ve Hz. Peygamberin �rneklerinden sonra sahabe efendilerimizin din hakk�ndaki s�ylem ve eylemlerinin de belirleyici oldu�unu, dolay�s�yla bunlar g�rmezlikten gelinerek dinin do�ru bir �ekilde anla��lamayaca�� hususu da ehli s�nnetin duyarl�l�k alanlar�n� olu�turmaktad�r. Bu anlay��a g�re dinin ilk muhataplar� olduklar�ndan ve ayr�ca dini en iyi bilen ve uygulayan Efendimize talebelik yapt�klar�ndan dolay�, dinin koymu� oldu�u h�k�mlerin mana ve maksatlar�n� en iyi bilen ve uygulayan kimseler onlar olduklar�ndan dolay� onlar�n din hakk�ndaki s�yledikleri ve yapt�klar� dikkate al�nmadan dinin do�ru bir �ekilde anla��lamayaca�� inanc� s�z konusu edilmi�tir. �zellikle �ia mezhebinin hemen t�m sahabeyi, b�rak�n dinde m�racaat edilmesi gereken kimseler olarak g�rmeyi, t�m�n� Efendimizden sonra yolundan sapan kimseler olarak g�rmelerinden sebep, Ehl-i s�nnet bu anlay���n kar��s�nda durarak sahabenin t�m�ne sahip ��karak onlar�n din �zerinde etkili olduklar�n�, onlar dikkate almadan dinin do�ru bir �ekilde anla��lamayaca��n� ifade etmi�lerdir. Yine Haricilerin sahabelerin �o�unu tekfir etmeleri sebebiyle olu�an sahabeye y�nelik ithamlar� da ortadan kald�rmak ad�na sahabenin dindeki konumu �zerine yo�unla�an Ehl-i s�nnet, konuyu temel duyarl�l�k alanlar�ndan bir tanesi olarak g�rm��t�r. Bu konuda olu�turulan duyarl�l�k da bir ba�ka sonunun olu�mas�na sebebiyet vermi� ve t�m sahabe ayr�m yap�lmaks�z�n dini konularda h�ccet g�r�lmesi gibi bir yanl���n i�ine d���lm��t�r. Onlar�nda insan oldu�u ve bunun bir gere�i olarak yapt�klar� nice yanl��lar sanki yokmu� gibi bir anlay�� sergilenmi�, binlerce insan�n �l�m�ne sebebiyet veren sahabeler! hakk�nda bile bir yarg�ya varmak do�ru g�r�lmemi�tir.
- �man ve amel ili�kisi M�rciye’nin duyarl�l�k alan�n� olu�turmu�tur: Ama kimselere g�re dinin iki temel r�kn� olan inan� ve davran��lar�n birbirlerinden ba��ms�z oldu�u, iman iddias�nda bulunan bir kimsenin M�sl�manl���n�n ge�erli oldu�unu ve bunu reddetmedi�i s�rece bu kimsenin M�sl�man olaca��n� ve Allah Teâlâ'n�n M�sl�manlara vaat etmi� oldu�u t�m m�kafatlara nail olaca�� gibi bir yakla��m sergilenmi�lerdir. Bu kimselere g�re iman iddias�nda bulunan ve kalbi ile de onu tasdik eden bir kimse, nice Allah'�n emirlerini yapmasa ve yasaklad��� �eylerden ka��nmasa da o kimse M�sl�man olarak kabul edilmelidir. ��nk� iman�n kalple tasdik edilmesi hususuna amellerin hi�bir etkisinin olmad��� ifade etmi�lerdir. Amellerin iman� g��lendirmek, korumak ve benzeri bir etkisinin olmad���n� ifade etmi�ler, dolay�s�yla i�lenen Allah'�n emirlerinin imana bir art�s�n�n olmayaca��n� gibi i�lenen nice yanl�� davran��lar�n da imana bir etkisinin olmad���n� ifade etmi�lerdir. Bu yakla��mda gerek haricilerin gerekse de �ia'n�n sahabeye y�nelik olan ithamlar�n� ortadan kald�rmaya y�nelik olarak ger�ekle�tirilmi� olsa da maalesef dinin iki temel y�n� olan, inan�la ameli birbirinden kopararak s�re� i�erisinde M�sl�manlar aras�nda �ok ciddi bir problemin olu�mas�na sebebiyet vermi�lerdir.- �zellikle y�netici kadrolar�n dinin koydu�u �l��lere ters olan nice uygulamalar� �zerinden olu�an tepkilerin ortadan k�ld�rmak i�in kulland�klar� bir can simidi olmu�tur. Y�neticilerin yapt�klar� gayr-i islâmî davran��lar�n bir neticesi olarak onlar�n y�neticilik me�ruiyetleri sorgulanmas� gerekirken M�rciye’nin bu hassasiyeti �zerinden �slâm nazar�nda da me�ru olduklar� kabul edilmi�lerdir. Tarihin hemen her d�neminde dini koydu�u sorumluluklar�n kendilerine zor geldi�i kimseler bu dala tutunmu�, yapt�klar� gayr-i islâmî ya�ant�lar�n�n kendilerinin M�sl�manl�klar�na zarar vermeyece�ini s�ylemi�lerdir. Bu ekol bir taraftan insanlar�n tekfir edilmelerinin �n�ne set �ekerken, bir taraftan da dinî pratiklerin olmad��� bir �slâm anlay���n�n da olu�mas�na sebebiyet vermi�tir.
- Konuya bir ba�ka �rnekte olarak da Ehl-i S�nnet ekol� aras�nda en temel dinî yakla��m fark� olan ehl-i rey ile ehl-i hadis’in hassasiyetlerini verebiliriz. Ehl-i S�nnete mensup olan bu iki ekol, dinî anlamaya etki eden unsurlarda farkl� y�ntemleri kullanmalar� sebebiyle farkl� sonu�lara ula�m��lard�r. Ehl-i rey dini anlamaya �al���rken dinin koymu� oldu�u ilke ve prensiplerin maksatlar�n� anlama noktas�nda akl� da devreye koydu�undan, laf�zlara ba�l� kalmakla beraber as�l olan�n laf�zlar�n i�aret etti�i temel maksatlar oldu�u ifade ederek dini bu �er�eve i�erisinde anlamaya �al��m�� ve duyarl�l�klar�n� da buras� �zerinden olu�turmu�tur.
Ehl-i hadis ise dinin koymu� oldu�u h�k�mleri, laf�zlarda ge�ti�i �zere laf�zlara ba�l� kalarak anlamaya �al��m��, laf�zlar�n ibarelerini esas g�rm�� ve dini yakla��m�n� da bunun �zerine oturtmu�tur. Gerek Kur’an-� Kerim'de, gerekse de hadis rivayetlerinde aktar�lm�� olan h�k�mleri, laf�zlar�na ba�l� kalarak anlamaya �al��m�� ve din anlay���n� da bu husus �zerine oturtmu�tur. Bu iki ekol aras�ndaki yakla��m�n sebep oldu�u sonu� �zerine bir �rnek verecek olursak; Ehl-i rey, Kur’an-� Kerim'de ge�en ve abdest almay� da gerekli k�lan durumlarla ile ilgili olarak kulland���; لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ“e�er kad�nlara dokunmu�san�z”[5] ifadesinden kast�n cinsel ili�ki oldu�unu s�yleyerek lafz�n maksad�na yo�unla�m��, Ehl-i hadis ise bu lafz�n anlam�n�n; tenin tene de�mesi olarak laf�zda ge�ti�i gibi kabul edilmesini, dolay�s�yla da bir kad�n�n mahremi olan bir erke�e veya bir erke�in mahremi olan bir kad�na dokunmas� sebebiyle abdestinin bozulaca��n� ve yeniden abdest almas� gerekti�i sonucuna ula�m��t�r. �rnek de bize g�stermektedir ki bu iki ekol�n dini anlama noktas�nda referans ald�klar� unsurlar, ula��lan sonu�lar�n da farkl� olmas�na sebebiyet vermi� ve dinî duyarl�l�klar da iki ekolde de farkl� farkl� olu�mu�tur. Dini metinleri anlamada takip edilecek olgular, ekollerin duyarl�l�k alanlar�na etki etmemi� ve geli�imlerini de bu duyarl�l�klar �zerinden s�rd�rm��lerdir.
Kendilerini Tevhide Nispet Edenlerin Duyarl�l�klar�
Gerek tarihimizde gerekse de geldi�imiz durumda kendilerini bu dine nispet eden kimselerin bir k�sm� dinin akideye dayanan konular�n� �nceliklerken ahlâkî konular�n� k�smen de olsa ihmal etti�ini, ya da akidedeki duyarl�l�klar�n� ahlâkî konulara da yans�tamad�klar�n� g�rmekteyiz. S�zgelimi ufak da olsa tevhidi zedeleyece�ini d���nd��� konulara kar�� g�stermi� oldu�u hassasiyeti, dinin kendisinden istemi� oldu�u ahlâkî konulara g�steremedi�ini g�rmekteyiz. Genel olarak bu kimselerin yalan, g�ybet, dedikodu, suizan ve benzeri zaaflara sahip olduklar�n� g�rebilmekteyiz. Tevhide ve �irke kar�� g�stermi� olduklar� hakl� duyarl�l���n ne yaz�k ki onun pratikteki kar��l��� olan alanlara kar�� g�sterilmedi�ini g�rmekteyiz. Ticaretini yaparken dinin koymu� oldu�u �l��lere hassasiyetle riayet edemediklerini, bu konuda nice zaaflar�n i�erisine d��ebildiklerini g�rebilmekteyiz. Yine i�inde ya�ad���m�z toplumun kabulleri aras�na girdi�inden dolay� ba�ta faiz olmak �zere �slâm'�n ho� g�rmedi�i birtak�m uygulamalara kar�� duyarl�l�k g�stererek direnemediklerini, direnmek bir tarafa daha �nce olu�turmu� olduklar� hassasiyetlerini bile muhafaza edemediklerini �z�lerek de olsa g�rmekteyiz. Oysa ki tevhid ve �irk konular�na g�sterdi�imiz hakl� hassasiyet kadar onun pratikteki kar��l��� olan hususlara y�nelik olarak da g�sterebilmeliydik. �irkten ve k�f�rden sak�nd���m�z kadar ayn� bilin� ve gayretle Allah'�m bize yasaklam�� oldu�u ve dinin ho� g�rmedi�i pratiklerden de ka��nabilmeliydik. Bir�ok konuda oldu�u gibi bu konularda da M�sl�manlar olarak zaaflar�m�z�n oldu�unu ifade etmek gerekir. Baz� alanlar� kar�� g�stermi� oldu�umuz hakl� hassasiyetin maalesef dinin di�er alanlar�na y�nelik de ayn� gayret ve hassasiyetle ortaya konulamad���n� m��ahede etmekteyiz
Ba�ka bir �rnek verecek olursak; tevhidi d���nceyi benimsemi� ve bu konuda hassas davranan bir M�sl�man�n yan�nda �al��t�rm�� oldu�u i��ilerine, i�letmesinde kâr elde etti�i halde onlar�n ge�im �artlar�n� d���nmeden, devletin koymu� oldu�u miktarlar� yeterli g�rerek asgar-i �cret ve benzeri kriterleri dikkate alarak maa� vermesi bir M�sl�man�n kabul edebilece�i bir durum de�ildir. ��letmesinde kâr elde etti�i halde yan�nda �al��an i��isinin ve bakmakla y�k�ml� oldu�u kimselerin bar�nma, giyim-ku�am gibi temel ihtiya�lar�n� kar��lay�p-kar��lamamas�n� dikkate almadan onlara �cret vermesi kabul edilebilir bir husus de�ildir. M�sl�manlar bu konularda da �rnek ki�iler olmal�lar. Yanlar�nda �al��t�rd��� kimselerin haklar�n� tam olarak vermeli, kendi kazan�lar�n� her ge�en g�n artt�rd�klar� bir durumda i��ilerinin ge�inip-ge�inemediklerini, bir lokma bir h�rka ile ya�amak zorunda kalmalar�na g�z yummalar� makul kar��lanacak bir duru� de�ildir. S�ze geldi�i zaman “zalim” diyerek reddetmi� olduklar� devletin veya sistemlerin, i��ilere verilecek �cret konusunda belirlemi� oldu�u kriterleri do�ruymu� gibi g�rerek hareket etmek bir M�sl�man i�in kabul edilebilir bir yakla��m de�ildir. Bu yakla��m, faydac� bir yakla��mdan �te bir �ey de�ildir. Bir�ok konuda zul�m etti�ini d���nerek reddetti�iniz bir devletin, sizin ��karlar�n�za uygun olan konularda belirlemi� oldu�u kriterleri kabul etmeniz, sizin i�in tutars�zl�ktan ba�ka bir �ey de�ildir. Dolay�s�yla M�sl�manlar ba�kalar�n�n belirledi�i kriterlere g�re de�il de �slâm'�n kendilerine kazand�rm�� oldu�u temel de�erler �zerinden hareket etmelidirler. Yar�n Allah'�n huzuruna vard���nda; i��ilerinin kendilerinden �ikayet�i olacaklar� bir durumla de�il de bunun aksine onlara kar�� g�stermi� oldu�u kolayl�klar�n kar��l���n� fazlas�yla rabbinden alaca�� bir durumla kar�� kar��ya kalmay� ye�lemelidir. ��te o zaman dillendirdi�imiz tevhidi s�ylemlerin hem d�nya da hem de ahirette kar��l��� olur.
Medreselerimizin Duyarl�l�k Anlay��lar�
Konunun bir ba�ka �rnek g�sterece�imiz y�n� ise nice insanlar�m�z y�llarca medreselerde ilim tahsil ettikleri halde ne yaz�kt�r ki dinin akideye taalluk eden meselelerini, onlar�n g�ncel yans�malar�n� yeteri kadar fark ederek o konulara kar�� gerekti�i gibi bir duru� sergileyemediklerini g�rmekteyiz. Bu kimselerde, g�rm�� olduklar� e�itimde, y���nlarca kitaplar� okuyarak onlardan ders g�rd�kleri halde hatta o kitaplar�n nicesini ezberledikleri bir durumda ne yaz�kt�r ki konjonkt�r�n ortaya ��karm�� oldu�u ve akideyi de ilgilendiren konulara kar�� bir duyarl�l�k olu�mam��t�r. Hemen �o�unun ezberlemi� oldu�u Kur'an'da g�ndeme getirilen g�ncel, siyasî ve tevhidî ilgilendiren konular�n hemen hi� kavranmad���n� ve dolay�s�yla da ��renmi� olduklar� ilmi insanlara ta��rken maalesef bu konular� ihmal edebildiklerini g�rmekteyiz.
Hemen her peygamberin, kendi ya�ad��� ve peygamber olarak g�revlendirdi�i toplumlarda o toplumlar�n konjonkt�rel olarak g�ndemlerini olu�turan fikrî ve amelî y�nlerini de dikkate alarak tevhidi s�ylemi g�ncelle�tirdikleri halde ne yaz�kt�r ki g�n�m�zde, kitaplar dolusu ilmi y�klendikleri halde toplum taraf�ndan uygulanagelen ve do�ru kabul edilen nice tevhide ayk�r� ve Kur'an'da kar��l��� bulunan meseleleri kavrayamad�klar�n�, insanlar� o konularda da bilin�lendiremediklerini m��ahede edebilmekteyiz. Dolay�s�yla kendilerinin, ilim olarak nitelendirdikleri kitaplar� ve konular� tahsil etmeye verdikleri ehemmiyeti ne yaz�kt�r ki tevhide taalluk eden meselelere kar�� g�steremediklerini ya da yeteri kadar g�steremediklerini �z�lerek de olsa g�rmekteyiz. ��inde ya�ad���m�z �lkede hemen bir�ok yap�n�n, insanlar� yeti�tirmek �zere Kur'an Kurslar�, Medreseler; hatta devletin olu�turmu� oldu�u �mam Hatipler de ba�ta olmak �zere, bu ilim yuvalar�nda �slâmî konular�n �ok boyutlu olarak g�ndeme getirilerek ��retildi�ini lakin ba�ta siyasal sistemin sebep oldu�u tevhide ters yakla��mlara kar�� bir duru� sergilenmedi�ini g�rmekteyiz. Yine toplumlar�n k�lt�rel olarak atalar�ndan devralarak getirmi� olduklar� gelenekleri i�erisinde bulunan ve �slâm dininin temeli olan tevhide ters veya onunla ba�da�mas� m�mk�n olmayan nice inan� ve uygulamalara kar�� hemen hi�bir duyarl�l�k olu�turamad�klar�n� �z�lerek de olsa g�rmekteyiz. Bu durum da bize g�stermektedir ki insanlar�n ilim diyerek hassasiyetle �zerinde durduklar� konuya g�stermi� olduklar� gayret ve �aban�n, o ilmin yeterince anla��lmas� ve �zellikle de tevhidi zedeleyen y�nleri ile toplumun g�ndeme getirilmesi konusunda olmad���n� ya da yeteri kadar olmad���n� ifade edebiliriz. Bir�ok konuda oldu�u gibi bu konuda da maalesef M�sl�manlar�n ifrat ve tertip diyebilece�imiz alanlarda bulunduklar�n� m��aade edebilmekteyiz.
M�sl�man Yazarlar�m�z�n Duyarl�l�k Anlay��lar�
Bir hoca efendi anlatm��t�. Y�llar �nce g�rd��� �slâmî tahsilden sonra �stanbul'a gelerek burada M�sl�manlarla beraber bir �slâmî m�cadele ba�latmak istedi�ini ve bu sebeple de daha �nce �slâmî meselelerde kendilerinden istifade etmi� oldu�u yazarlar� ziyaret ederek onlarla beraber bu i�i yapmak istedi�ini s�ylemek ve onlarla isti�are etmek i�in bu yazarlar� ziyaret etti�ini ve beraberce �slâmî m�cadele yapma teklifinde bulundu�unu lakin o yazarlar�n kendisine; “Biz yazar�z dolay�s�yla biz yazmakla m�kellefiz sizler de yazd�klar�m�z� uygulay�n” dediklerini, dolay�s�yla da bilgiye ve bilgiyi �retmeye kar�� g�stermi� olduklar� hassasiyetin ayn�s�n� o �retmi� olduklar� bilginin toplum i�erisinde uygulanmas� ve ba�ka insanlara da ula�t�r�lmas� konusunda g�sterilmesi gereken gayret diyece�imiz �slâmî m�cadeleye g�steremediklerini, bu �rnek �zerinden g�rmekteyiz. Maalesef M�sl�manlar aras�nda olu�an yanl�� bir alg�n�n sonucu olarak âlim denilen ki�ilerin, k�t�phanesine �ekilerek ve oradaki kitaplardan istifade ederek fikir �reten, d���nce �reten bir kimse olarak g�r�lmektedirler. Oysa ki âlim ki�i, �ncelikle do�ru bilgiye ula�an sonra da o bilginin gere�i olarak yap�lmas� gereken amelleri yapan, insanlara bu konuda da �nc�l�k eden ki�idir. Dolay�s�yla bilgiyi hi�bir zaman o bilginin gere�i olan m�cadeleyi ortaya koymaktan ayr� olarak d���n�lemez. �lim ayn� zamanda bildiklerinin m�cahidi, m�cahitte ayn� zamanda bilmesi gerekenlerin âlimi olmak durumundad�r.
Sek�ler �evrelerin Duyarl�l�k Alanlar�
Konuya bir ba�ka �rnek verecek olursak: ��inde ya�ad���m�z �a�, maalesef Bat�n�n �retmi� oldu�u “de�ersizlikler” �zerine bina edilmi� bir �a�d�r. Bu �a� dini, dolay�s�yla da Allah'� �retmi� oldu�u hemen t�m hususlarda g�rmemezlikten gelmi� bunun yerine insan�n zihnini, yani akl�n� belirleyici k�lan bir anlay��� benimsemi�tir. Bu sebeple de gerek bilim dedikleri alan gerekse de onun kar��l��� olarak uygulam�� olduklar� hemen t�m pratikler bu eksen �zerine bina edilmi�tir. Sek�ler bir zihin in�a etmi�ler ve bunun kar��l��� olarak da sek�ler bir ya�am tarz� benimsemi�lerdir. Bunu olu�tururken rasyonalist anlay�� belirleyici olmu�, akla ve mant��a ters gelen hemen her �ey yok say�lm�� veya bir kenara itilmi�tir.
Bat�da Hristiyanlara kar�� uygulanan bu yakla��m, Bat�n�n d�nya �zerindeki egemenli�i sa�lan�nca M�sl�manlar�n ya�ad��� co�rafyalara da sirayet etmi� ve M�sl�manlar i�erisinde de bu anlay��tan etkilenen nice kimseler olmu�tur. Bat�n�n �retmi� oldu�u rasyonel de�erler �zerinden �slâm’� anlamaya ve yorumlamaya �al��an insanlar t�remi�tir. Bu insanlar rasyonalist de�erler �zerinden hareket ettiklerinden dolay� M�sl�manlar�n gelenekleri i�erisinde bulunan nice uygulamay� reddetmek durumunda kalm��lard�r. Hatta i� �yle bir noktaya varm��t�r ki b�rak�n gelene�i Kur’an-� Kerim i�erisinde bulunan ve rasyonel ak�lla da izah edilemeyen nice meseleler tarihselci (dinin hukukla ilgili koydu�u h�k�mleri tarihin bir d�nemine has g�ren yakla��m) bir yakla��mla g�n�m�zde ge�erlili�i olmayan hususlar olarak de�erlendir olmu�lard�r. Bu yakla��m� benimseyen veya daha do�ru g�ren veya da bu g�r��ten etkilendi�i halde bunun fark�nda olmayan nice s�z�m ona �slâmî yazar-�izer, Hoca, âlim kimseler, geleneksel yakla��mlara kar�� �ok ciddi bir duru� ortaya koymu�, gelene�in yapt��� yanl��larla yat�p kalkmaktad�rlar. Hemen her program ve kaleme ald�klar� yaz�lar�nda, tv. programlar�nda bu konu �zerine yo�unla�makta, kendileri gibi d���nmeyen M�sl�manlar� hedef tahtas�na koymaktad�rlar.
S�z�m ona bu ayd�nlar! gelene�in �retmi� oldu�u yanl��lara kar�� bu �ekilde �ok sert bir duru� sergiledikleri halde ne yaz�kt�r ki sek�ler d�nyan�n ve onlar�n �lkemizdeki temsilcilerin �retmi� olduklar� �slâm d��� nice yakla��mlara ve uygulamalara kar�� hemen hi�bir s�z s�yleyemediklerini g�rebilmekteyiz. S�zgelimi insanlar�n h�sn-� zanda yakla�arak “âlim” ve “veli kul” olarak kabul ettikleri kimselerin kabirlerine kar�� g�sterilen a��r� derecedeki ilgiyi reddettikleri halde -ki bizde do�ru g�rm�yoruz- ondan �ok daha fazlas�n� bu �lkede devlet zoruyla da uygulat�lan an�tkabirlere kar�� g�steremediklerini, onlar� da g�ndeme getirerek M�sl�manlar�n bu t�r kabirlere ihtiram� ve heykeller kar��s�nda tazimde bulunmay� da reddetmeleri gerektiklerini hemen hi� g�ndemlerine getiremediklerini g�rmekteyiz.
Ge�mi�te alimlerin Kur'an âyetlerini anlamaya �al���rken -bu kimselere g�re- yapt�klar� hatalar� s�rekli g�ndeme getirdikleri halde i�inde ya�ad���m�z cahiliyenin dini t�m�yle hayat�n d���na iten, onu insan vicdan�na ve camilere hapseden anlay��lar�na kar�� egemen oligar�iye kar�� hemen hi�bir s�z s�yleyemediklerini, onlar�n M�sl�manlara verdikleri zarar� g�ndeme getiremediklerini, insanlar� nas�l �slâm’dan kopararak laiklik, demokrasi ve benzeri bat�l ideolojilerin kurban� haline getirdiklerini hemen hi� dillendirdiklerini g�rememekteyiz. Hatta b�rak�n bunlar� g�ndeme getirmeyi bu t�r anlay��lar� halka zorla dayatan kimselerin an�ld��� �e�itli g�nleri vesile k�rarak onlara rahmet okuduklar�n� g�rebilmekteyiz.
Bu durum da bize �unu g�stermektedir ki; insanlar baz� kimselerin olu�turmu� oldu�u yanl��lara kar�� �ok kat� ve sert dururken ne yaz�k ki ondan daha k�t� sonu�lar ortaya ��karabilecek anlay��lar� benimseyen fakat kendileri gibi sek�ler de�erleri benimsemi� kimselere kar�� ayn� duyarl�l��� g�steremediklerini, dolay�s�yla da bu konuda ifrat ve tefriti temsil ettiklerini �z�lerek de olsa g�rmekteyiz.
Modernist d���nceye sahip olan bu insanlar, Kur'an'da g�ndeme gelen insanlar aras� ili�kilerdeki ahlâkî konular� s�rekli g�ndeme getirerek adete �slâm'�n sadece bunlardan ibaretmi� gibi g�sterdiklerini, lâkin dinin “hudûdullah” olarak isimlendirdi�i anlamdaki hukuksal d�zenlemeleri g�rmemezlikten geldiklerini, hatta onun tarihselci ve yakla��mla tarihe g�md�klerini g�rebilmekteyiz. Bu kimselere g�re Kur'an'�n tan�mlad��� m�min; insanlar aras�ndaki ili�kilerde ahlâkî kriterlere g�re hareket eden kimsedir. Oysa ki Kur'an-� Kerim, �ncelikle akide ba�ta olmak �zere bununla beraber ibadetler ayn� �ekilde belirlenen hukukî muayideler ve ayr�ca ahlâkî konular olmak �zere bir b�t�n olarak g�rmekte, bunlar�n t�m�n� kabul eden ve g�c� oran�nda ya�ayan kimseleri m�minler olarak g�rmektedir. Ne yaz�k ki modernist bir yakla��ma g�re, sanki dinin di�er alanlar� �nemsizmi� gibi g�r�nmekte varsa-yoksa dinin sadece insanlar aras�ndaki insanî ili�kilermi� gibi g�sterilmektedir. Asl�nda rasyonalist yakla��mlar�n temel referans� olarak g�ndeme ald�klar� ve tanr�la�t�rd�klar� insana dair hususlar� �n plana ��kararak bunun haricindekileri geri plana atma yakla��mlar�d�r.
Tasavvuf Tarikatlar�n�n Duyarl�l�k Anlay��lar�
Konuyla ilgili olarak bir ba�ka �rnekte Tasavvuf d���ncesini benimseyen insanlar� vermek m�mk�nd�r. Hz. peygamber d�neminde sahabeler aras�nda m�nzevi bir hayata y�nelim ve bunun sebep olaca�� ifrat noktas�na �rnek olarak ��yle bir hadisenin ya�and��� rivayet edilir:
Baz� sahabeler Allah’a olan kulluklar�n� daha nitelikli bir �ekilde sunmak isterler ve Hz. Peygamberin e�i Hz. Ai�e annemizin yan�na gider ve Efendimizin ibadetlerini sorarlar:
Ai�e annemizde onlara Efendimizin yapt��� ibadetlerden bahseder. Lakin bu kimseler Efendimizin peygamber olmas� sebebiyle az da olsa ibadet yapmas�n�n onun i�in yeterli olaca��n�, kendilerinin ise daha fazla ibadet yapmalar� gerekti�ini d���n�rler. ��lerinden kimisi s�rekli oru� tutaca��n�, kimisi evlenmeyece�ini, kimisi de geceleri uyumayarak s�rekli ibadet yapaca��n� s�yleyerek bir gayretin i�erisine girerler.
Tâbi bunun bir sonucu olarak y�neldikleri bu alanlar�n hayatlar�na etkisi oluyor ve ba�ta e�leri olmak �zere bu durumdan �ikayet�i oluyorlar. Konu Efendimize gidince bu kimseleri �a��rarak kendisinin konuyla ilgili uygulamalar�n� s�yleyerek uyar�yor ve girdikleri bu yolun yanl�� oldu�unu kendilerine s�yl�yor. Efendimizin vefat�ndan sonra da �zellikle M�sl�manlar aras�nda ��kan siyasî kavgalar ve d�nya nimetlerinin M�sl�manlara a��lmas� sonucunda olu�an daha m�reffeh bir hayat ya�ama modellerini g�ren ve bu gidi�in �slâm’�n ruhuyla ba�da�mad���n� d���nen baz� kimseler taraf�ndan benimsenen “az ile yetinme” olarak ifade edebilece�imiz “inzivay�” esas alan yakla��m�n tarihi s�re� i�erisinde evrilmesiyle tasavvuf meydana gelmi�tir.
Tarihi s�re� i�erisinde az ile yetinme yakla��m�n� benimseyen din ve inan�lardan etkilenerek geli�en bu yakla��m, dini sadece d�nyadan el-etek �ekme yakla��m� olarak g�rm�� ve Allah’�n helâl yolda kazand�klar� s�rece insan�n istifadesine verilen d�nyal�k nimetleri kullanmamay� esas g�rm�� ve bu yakla��m�n� temellendirmek i�in de yeri geldi�inde kendi d���ncesine ters olan âyet ve hadisleri kendi d���ncelerine g�re tevil etme yoluna gitmi�lerdir. �nsan�n en temel g�revlerinden bir tanesi olan d�nyevî nimetlere h�kmetme ve onlar� insanl���n ve dinin faydas�na olacak �ekilde kullanma ger�e�ine itibar etmeyerek iyi bir M�sl�man�n buralardan uzak durmas�n�n daha do�ru olaca��n� sal�k vermi�lerdir.
Tasavvuf anlay���n�n en temel olgusu �udur desek hata etmi� olay�z zann�mca: Allah dostu olarak nitelendirdikleri bir �eyhe ba�lanmak ve onun g�sterdi�i �ekilde inanmak ve ya�amakt�r. Bu anlay��, dini metinler olan Kur’an ve onun pratikteki kar��l��� s�nneti geri plana atarak �eyhlerini birinci s�raya koymu�lard�r. Dini anlama ve ya�ama noktas�nda Kur'an'� ve onun pratikteki kar��l��� olan sahih s�nneti koymak yerine bunlar�n daha �zerine kendi �eyhlerinin d���ncelerini ve uygulamalar�n� koymu�lard�r. Kendi �eyhlerinin d���nceleri ve uygulamalar� i�erisinde Kur'an'a ve s�nnete ters herhangi bir durum oldu�unda normalde bir M�sl�man�n yapmas� gereken husus olarak Kur'an'� ve s�nneti referans alarak ki�ilere tâbi olmay� geri plan atmalar� gerekti�i halde onlar, Kur'an'� ve s�nneti geri plana atarak kendi �eyhlerinin d���ncelerini �n plana ta��m�� ve genellikle de bu durumu; “onlar Allah dostlar� vard�r bir bildikleri” diyerek me�rula�t�rma yoluna gitmi�lerdir. Bu yakla��m da s�re� i�erisinde kendi dini anlama bi�imini olu�turmu� ve dinin temel kaynaklar� aras�na Kur'an ve s�nnetin haricinde ayr�ca �eyhlerin merkezde oldu�u; ilham, ke�if ve r�yalarla elde edilen bilgileri de eklemi�lerdir. B�ylece de inan� ve uygulamalar� aras�nda Kur'an ve s�nnete dayanmasa da �eyhlerin, “bize ilham edildi” dedikleri veya riyazetle u�ra��rken kendilerinden sudur eden veya r�yada g�rd�kleri hususlar� da dinin referanslar� olarak g�rm�� ve din anlay��lar�n� bunlara dayand�rm��lard�r.
Dolay�s�yla tasavvuf d���ncesine sahip olan kimseler Kur’an ve s�nnette kendilerine referans olabilecek bir tak�m ayet ve hadisleri �n plana ��karm�� bunun �tesinde olan, kendi d���ncelerini tekzip eden, pratikte kendi d���ncelerine uymayan nice dini referanslar� ise geri plana atm��lard�r. Dini, varsa-yoksa Allah'�n veli kullar� dedikleri insanlar�n merkezde oldu�u ve olabildi�ince d�nya nimetlerinden el-etek �ekmekle alakal� oldu�u gibi bir yanl���n i�erisinde d��m��lerdir. �nzivaya ve ayr�ca da ibadetlere g�stermi� olduklar� ehliyetin ayn�s�n� akidevî ve ilmî konulara g�stermemi�lerdir. Kur’an’dan referans al�nmayan bir akide ve ilimden yoksun olan inan� ve uygulamalar da s�re� i�erisinde bir�ok sapman�n meydana gelmesine sebebiyet vermi�tir. Dinin d�nyevile�meye kar�� olan uyar�lar�n� �n plana ta��malar� g�zel ve baz� a��r�l�klarla beraber olumlu kar��lanabilirken dinin akide ve ilmî konular�na ehemmiyet g�stermemeleri y�n�yle de tefriti temsil etmektedirler.
�rnekleri �o�altmak elbette m�mk�n, lakin konunun anla��lmas� i�in bu kadar�n�n yeterli oldu�unu d���n�yorum. Konuyla ilgili Kur’an’dan birka� âyet zikrederek ve Kur’an’�n bir M�sl�man�n �st�n k�lacak hususlar olarak g�ndeme getirdi�i konulara vurgu yaparak konuyu tamamlamaya �al��aca��m.
اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۚ فَمَا جَزَٓاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذٰلِكَ مِنْكُمْ اِلَّا خِزْىٌ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُرَدُّونَ اِلٰٓى اَشَدِّ الْعَذَابِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
“Yoksa siz kitab�n bir k�sm�na inan�p bir k�sm�n� inkâr m� ediyorsunuz? ��inizden bu �ekilde davranan birinin d�nya hayat�ndaki cezas� ancak rezil r�svâ olmakt�r; k�yamet g�n�nde ise onlar azab�n en �iddetlisine itilirler. Allah sizin yapmakta oldu�unuzdan habersiz de�ildir.”[6]
Bu âyet-i kerime bize g�stermektedir ki kendilerine kitap verilen Yahudiler, Allah'�n kendilerine g�ndermi� oldu�u kitab�n birtak�m h�k�mlerini �n planda tuttuklar�n� lakin birtak�m h�k�mlerini sanki yokmu� gibi hareket ettiklerini dolay�s�yla da bunun kitab�n bir k�sm�na iman etmek bir k�sm�n� ise inkâr etmek anlam�na geldi�ini hat�rlatmakta ve b�yle hareket edenlerin d�nyada ve ahirette kar�� kar��ya kalacaklar� ak�bet g�ndeme ta��nmaktad�r. Bu âyet-i kerime, biz M�sl�manlara Yahudilerin yapt��� yanl���n i�erisine d��meyerek Kitab-� Kerim'de Rabbimizin g�ndeme getirmi� oldu�u t�m emir ve prensiplere kar�� veya nehiylere kar�� hassasiyet g�stererek t�m�n� uygulama �abas� i�erisine girmemizi ve kitab�n t�m�ne iman etti�imizi amellerimizle/davran��lar�m�zla da g�stermemiz gerekti�ini hat�rlatmaktad�r. Konumuza y�nelik olan husus ise �uras�d�r ki; Allah-u Teâlâ'n�n birtak�m emirlerini �n plana ��kar�p dini sadece bunlardan ibaretmi� gibi g�r�p, di�er birtak�m emirlerini de geri plana at�p sanki yokmu� gibi hareket etmenin pratikteki kar��l��� olarak ayette g�ndeme gelen “kitab�n bir k�sm�na iman edip bir k�sm�na iman etmemek” anlam�na geldi hat�rlat�lmaktad�r. Dolay�s�yla da biz M�sl�manlar�n, dine bu �ekilde par�ac� yakla�arak ya da Filin bir taraf�ndan tutarak o par�ay� fil olarak g�rmektense Kur'an'a b�t�nsel olarak yakla��p bizler i�in vazedilen t�m h�k�mleri uygulama konusunda bir duyarl�l�k ortaya koymal� ve g�c�m�z nispetinde de bunlar� yapabilmeliyiz. B�yle olmad��� takdirde ayet-i kerimenin Yahudiler i�in g�ndeme getirmi� oldu�u d�nyevî ve uhrevî ak�betin bizler i�in de s�z konusu olaca�� hat�rlat�lmaktad�r.
�slâm dini kendi m�ntesiplerinden, ortaya koymu� oldu�u t�m h�k�m ve prensipleri kalpten benimsemelerinin ve g�ce oran�nda bu h�k�m ve prensipleri hayat�nda uygulamalar� ister. Lakin tarih boyunca kendilerini �slâm'a nispet eden M�sl�manlar bu konuda hep ayn� duyarl�l��� g�sterememi�, �e�itli sebeplerden dolay� dinin birtak�m emir ve h�k�mlerini �n plana ��kar�larak onlar� hassasiyetle uygulad�klar� gibi bir tak�m emir ve prensipleri de maalesef geri planda at�lm�� veya sanki yokmu� gibi hareket etmi�lerdir. Tabii bu durumun olu�mas�nda her kesimin konjekt�rel olarak g�ndemlerinde olan meselelerin etkili oldu�u bir ger�ektir.
Allah onlara rahmet eylesin! Sahabe efendilerimiz genel itibar�yla Allah'�n emir ve h�k�mleri kar��s�nda “i�ittik ve itaat ettik” diyerek teslimiyet g�sterdikleri gibi �zellikle de yeni �slâm’la tan��an �e�itli topluluklar ayn� hassasiyeti g�stermeyerek M�sl�man olurken Hz. Peygamber Efendimizle dinin h�k�mleri konusunda pazarl�k yapma yar���na girmi�lerdir. Bunlar�n en me�hurlar�ndan ve en son gelen heyetlerden birisi olan Taif Kabilesidir. Bu kabile M�sl�man olmalar� kar��l���nda Hz. Peygamberden dini h�k�mleri konusunda kendilerine birtak�m ayr�cal�klar tan�mas�n� istemi�lerdir. Putlar�na dokunmamas�n�, faizi kendilerine yasak etmemesini, zinan�n yasak olmamas�n�, namaz k�lmaktan muaf tutulmalar�n�, zekât vermemelerini vb. birtak�m taleplerde bulunmu�lard�r. Lakin Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konudaki pazarl�klara, �slâm dininin kapal� oldu�unu beyan etmek ad�na onlar�n bu taleplerini kabul etmemi�, M�sl�man olacaklarsa dinin koymu� oldu�u t�m h�k�mleri kabul etmeleri gerekti�ini onlara beyan etmi�tir. Dolay�s�yla Taif Heyeti �zerinden de g�rd���m�z gibi baz� insanlar �zellikle kendi gelenek ve g�reneklerine ters oldu�unda, nefislerine a��r gelen birtak�m durumlar ortaya ��kt���nda dinin bu y�nde koymu� oldu�u h�k�mlere kar�� kabullenme konusunda zorland�klar�n�, hatta kabul etmeye yana�mad�klar�n� g�rmekteyiz.
Geldi�imiz noktada da insanlar�m�z s�ylem olarak olmasalar da eylem olarak benzer bir durumu ortaya koyduklar�n� �z�lerek de olsa g�rmekteyiz. �nsanlar�m�z, kendilerine �slâm'a nispet ettikleri halde �slâm'�n hayat�m�zla ilgili koymu� oldu�u h�k�m ve kurallar� bir k�sm�n� uygulamaktan ka��nd�klar�n� dolay�s�yla nefislerinin ho�una giden h�k�mleri kabul ettiklerini fakat di�er h�k�mleri ise hayatlar�ndan ��kard�klar�n� g�rmekteyiz. Oysaki �slâm'�n temel d�sturu �uydu: Allah Teâlâ'n�n g�ndermi� oldu�u t�m haber ve h�k�mleri kalpten tasdik etmek, dil ile ikrar etmek ve g�� oran�nda o h�k�mleri ayr�m g�zetmeksizin hayatta uygulama �abas� i�erisinde olmakt�. Dini kendisinden istemi� oldu�u t�m h�k�mleri g�c� oran�nda uygulamaya �al��an ki�ilere Rabbimiz m�min demekte ve onlar i�in hem d�nyada hem de ahirette kurtulu�un olaca�� ifade edilmektedir.
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ فَاِنْ اَصَابَهُ خَيْرٌۨ اطْمَاَنَّ بِه۪ۚ وَاِنْ اَصَابَتْهُ فِتْنَةٌۨ انْقَلَبَ عَلٰى وَجْهِه۪۠ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ
“�nsanlardan kimi Allah'a yaln�z bir y�nden kulluk eder. ��yle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete u�rarsa �ehresi de�i�ir (dinden y�z �evirir). O, d�nyas�n� da, ahiretini de kaybetmi�tir. ��te bu, apa��k ziyan�n ta kendisidir.”(Hac. 11) �yetin de ifade etti�i gibi insanlardan bir k�sm� -ki insanlar�n �o�unu maalesef bu insanlar olu�turmaktad�r bunlar- Allah Teâlâ'ya bir y�n�yle kulluk/ibadet edip hayat�n di�er y�nlerinde O’nu dikkate almadan bir hayat ya�amaktad�rlar. Veya Allah'�n g�ndermi� oldu�u hak �l��leri dikkate almad�klar�ndan dolay� kendi �retmi� olduklar� bat�l anlay��lar�n girdab�nda kalarak, Allah'�n raz� olmayaca�� �eyleri yapt�klar�ndan dolay� Allah Teâlâ bu yapt�klar�n� kendisine kulluk olarak g�rmemektedir. Dolay�s�yla bu kimselerin Allah Teâlâ'n�n murad�na uygun olan yapt�klar� davran��lar� kendisine kulluk olarak kabul etti�i gibi murad�na uygun olmayan davran��lar� ise kendisine yap�lan kulluk kapsam�n�n d���nda tutmaktad�r. Biz m�minlerden istenen ise Allah'a bir y�n�yle de�il hayat�n t�m y�nleriyle ibadet ederek hayat�m�z� O’nun bize g�stermi� oldu�u istikamette ya�ayabilmemizdir.
M�minleri �st�n K�lan �zellikler
Y�ce dinimiz �slâm �ncelikli olarak bizden g�ndermi� oldu�u dine iman etmemizi istemekte ve inan� esas� olarak belirlemi� oldu�u t�m �l��lere ba�l� kalmam�z� istemektedir. Bu �ekilde dinin g�ndermi� oldu�u t�m inan� esaslar�n� kabul eden ki�ilere m�’min denilmektedir. Fakat Rabbimiz, m�minlerin t�m�n� e�it g�rmeyerek onlar i�erisinde kendisinin raz� oldu�u, kendilerini �vd��� m�minler oldu�u gibi kendilerini k�nad���, uyard��� m�minler de s�z konusu olabilmektedir. Biz m�minler, Allah'�n kendilerini �vd��� m�minlerden olma �abas� i�erisinde olmal�y�z. Bu y�n�yle Kur’an-� Kerim'de, daha �st mertebelerde olan m�minlerin �� �zelli�i g�ndeme getirilmektedir. Bu �zelliklere sahip olan m�minlerin, sahip olmayan m�minlerden daha �st�n olduklar� vurgulanmakta ve bizlere de hedef olarak bu �zelliklere sahip olmam�z gerekti�i g�sterilmektedir.
Bunlar� izah etmeye ge�meden �nce tekrar alt�n� �izerek ifade ederim ki bir ki�inin bu �zelliklere sahip olarak Allah kat�nda da �st�n bir kimse olabilmesi i�in �ncelikle sahih bir inanca, yani �irkten ar�nm�� bir �ekilde Allah iman etmesi gerekmektedir. Rabbimiz Kitab-� Kerim’inde konu ile ilgili olarak bizi uyarmaktad�r. Sahih bir akideye sahip olmayan kimselerin yap�p-ettikleri t�m davran��lar�n bo�una oldu�unu ve yapt�klar� bu davran��lar�n kendilerine ate�inin azab�ndan korunmak i�in yeterli olmayaca��n� ifade ederek uyarmaktad�r. Dolay�s�yla bir M�sl�man�n �ncelikli olarak dikkat etmesi gereken husus akidesini sahih hale getirmek, t�m�yle �irkten ar�nabilmek olmal�d�r. Konuyla ilgili olarak Rabbimiz �u �ekilde buyurmaktad�r:
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظٖيمًا
“Allah kendisine ortak ko�ulmas�n� asla ba���lamaz; bundan ba�kas�n� diledi�i kimse hakk�nda ba���lar. Allah’a ortak ko�an kimse b�y�k bir g�nah i�leyerek iftira etmi� olur.”[7]
وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرٖينَ
“Sana ve senden �ncekilere ��yle vahyedildi: E�er Allah’a ortak ko�arsan bilmi� ol ki yapt�klar�n bo�a gidecek ve mutlaka h�srana u�rayanlardan olacaks�n.”[8]
Birinci �zellik: �lim
Kur'an'�n bir m�’mini di�er m�’minlerden �st�n k�lan �zellik olarak g�ndeme getirdi�i hususlardan bir tanesinin “ilim” oldu�unu ifade edebiliriz. “Malum olan� oldu�u hal �zere bilmek” olarak tan�mlad���m�z ilim, bir m�’mini bu �zelli�i �zerinde ta��mayan di�er m�’minlerden �st�n k�lan en �nemli �zelliklerden bir tanesidir. Do�ru bilgi hem dinî meselelerde hem de d�nya hayat�na y�nelik olan meselelerde do�ruya ula�man�n tek yoludur. Yanl�� bilgi insan� yanl�� sonu�lara g�t�r�rken do�ru bilgi de insan� do�ru sonu�lara ula�t�r�r. Bu y�n�yle m�’minler olarak hem dinî konularda hem de d�nyaya ait olan konularda do�ru bilgiye ula�mak bizlerin en �ncelikli vazifelerimizden birisi oldu�unu unutmamal�y�z. Bu arada “dinî” ve “d�nyaya ait” melerler derken konunun anla��lmas� i�in bu tan�mlar� kulland���m�z�, yoksa esas�nda dinî olan ve olmayan diye bir ayr�m�n do�ru olmad���n�, e�er bir ayr�m yap�lacaksa bunun “aklî” ve “naklî” ilimler diye ayr�lmas�n�n daha isabetli olaca��n� d���n�yoruz. Allah indinde �st�n m�’minlerden olmak istiyorsak Rabbimizin bize be�en buyurdu�u hakikat ilmini Kitab-� Keriminden yola ��karak kavramal� ve i�e �ncelikli olarak do�ru bilgi elde etmekten ba�lamal�y�z. Rabbimiz ilmin en sa�lam kayna�� olan kitab�m�zda konuyla ilgili olarak �u �ekilde buyurur:
قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ
“De ki: Hi� bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Do�rusu ancak ak�l sahipleri bunlar� hakk�yla d���n�r.”[9]
�kinci �zellik: Takvâ
Y�ce dinimiz olan �slâm'�n bizi �st�n k�lan �zellikler olarak hedef g�sterdi�i ikinci bir �zellik ise “takvâ” sahibi olma �zelli�imizdir. Allah'a kar�� sorumluluk duygusu i�erisinde olmak, ondan hakk�yla sak�nmak, onun emir ve buyruklar�na riayet etmek, dinin ho� g�rmedi�i t�m davran��lardan sak�nmak olarak nitelendirece�imiz takvâ �zelli�i de bir M�sl�manda bulunmas� gereken en �nemli �zelliklerden bir tanesidir. Takvâ sahibi bir m�min, Allah'�n yasaklam�� oldu�u �eylerden sak�n�p emretti�i �eyleri de yerine getirme �abas� i�erisinde oldu�u gibi dinin ho� g�rmedi�i lakin haram da demedi�i hususlardan da sak�narak kendini koruyan, Kur'an'da tavsiye edildi�i halde alimler nezdinde farz olarak g�r�lmese de Allah Teâlâ'n�n tavsiyelerinin t�m�ne riayet ederek yerine getirme �abas� i�erisinde olmal�y�z. Dinin ��pheli g�rd��� hususlardan da sak�nabilmeli, yine dinin tavsiyeleri aras�nda bulunan ve Efendimizin (a.s.v.) uygulam�� oldu�u s�nnetlerde de azami derecede uyma �abas� i�erisinde olmal�y�z. ��te bu durum bizi takva sahibi bir m�’min yapar. Rabbimizin indinde de takva sahibi olan m�’minler, takva sahibi olmayan m�’minlerden daha �st�nd�rler. Konuyla ilgili bir âyet-i kerimde ��yle buyurulur:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ
“Ey insanlar! Do�rusu biz sizi bir erkekle bir di�iden yaratt�k. Ve birbirinizle tan��man�z i�in sizi kavimlere ve kabilelere ay�rd�k. Muhakkak ki Allah yan�nda en de�erli olan�n�z, O'ndan en �ok korkan�n�zd�r. ��phesiz Allah bilendir, her �eyden haberdard�r.”[10]
���nc� �zelik:M�cadele Ehli Olmak
Yine dinimizin bize g�stermi� oldu�u ve bir m�’mini di�er m�’minlerden �st�n k�lan bir ba�ka �zellik de m�cadele ehli olmas�d�r. Yani Rabbinin kendisinden istemi� oldu�u gerek bireysel gerekse de toplumsal t�m sorumluluklar�n� yerine getirmek i�in bir �aba ve gayret i�erisinde olmas�d�r. Kur’an’�n m�’minleri g�ndeme getirdi�i hemen her âyetinde amele de vurgu yapmas� bu ger�e�in ilan� gibidir. Allah’�n kendilerinden raz� oldu�u, cennetiyle m�jdeledi�i m�’minlerin salih amel i�leyen kimseler oldu�u vurgulanmaktad�r. Salih ameller hem ki�inin bireysel yapmas� gereken davran��lar� konu ald��� gibi ki�inin toplumsal manada yapmas� gereken davran��lar�n� da i�ine alan bir tan�mlamad�r.
Gerek k�t�l�kleri toplumdan s�k�p atmak gerekse de iyilikleri topluma hâkim k�lmak i�in g�c� oran�nda sorumluluklar hakk�yla ku�anan ki�i olman�z, dinimizin bizden istemi� oldu�u bir ba�ka sorumlulu�umuzdur. Bu sorumluluk sahibi olan kimseler dinin kendilerinden istemi� oldu�u toplumsal vazifelerini yerine getirirken kimi zaman vaktinden, kimi zaman sahip oldu�u mallardan ve yeri geldi�i zaman da can�ndan bile vazge�erek m�cadelesini s�rd�rmelidir. Yine Rablerinin kendilerinden istedi�i bireysel sorumluluklar�n� da yerine getirmek i�in g��leri oran�ndan bir �aba i�erisinde bulunmal�d�rlar. Rabbimiz, b�yle olan m�’minlerle olmayan m�’minleri bir g�rmemekte, m�cadele ehli olan m�’minleri di�erlerinden daha �st�n g�rerek onlardan raz� oldu�unu ifade etmektedir. Konuyla ilgili olarak Rabbimiz Kitab-� Keriminde �u �ekilde buyurmaktad�r:
فَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ دَرَجَةًۜ وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُالْحُسْنٰىۜ وَفَضَّلَ اللّٰهُ
“Allah, mallar� ve canlar� ile cihad edenleri, derece bak�m�ndan oturanlardan �st�n k�ld�. Ger�i Allah hepsine de g�zellik (cennet) vadetmi�tir; ama m�cahidleri, oturanlardan �ok b�y�k bir ecirle �st�n k�lm��t�r.”[11]
Bir kimse ilim tahsil etmeden takva sahibi olaca��m derse bu durumda ancak �eytan�n maskaras� olur. Tarihi s�re� bize g�stermi�tir ki; Kur’an ve sahih s�nnetin �l��lerini belirledi�i dini, yeteri kadar bilinmedi�i bir durumda, takva sahibi olaca��z diye yola ��kanlar�n �slâm’�n s�n�rlar�n� zorlayarak, zaman zaman da d���na ��karak, mistik dinlerden de etkilendiklerini ve pratikleri aras�na bu dinlerin uygulamalar�n� ald�klar�n� g�rmekteyiz. Gerek inan� y�n�yle gerekse de pratikler y�n�yle Kur'an ve s�nnetle �rt��meyen birtak�m uygulamalar�n takva ad� alt�nda M�sl�manlar�n pratikleri aras�na girdiklerini m��ahede etmekteyiz. Bunun en temel sebebi �slâm'�n temel bilgi kaynaklar� olan Kur'an ve s�nnetle olan irtibat�n yeteri kadar sa�lanmamas�, onlar�n bize sunmu� oldu�u ilmî birikimi yeteri kadar ku�anmamam�zdan kaynaklanmaktad�r. E�er bizler, �slâm'� bize sunmu� oldu�u bilgiyi referans edilmi� olsayd�k, bunun bir neticesi olarak Allah'a daha fazla yakla�mak i�in g�sterece�imiz �aban�n bu ilmî birikime ters olmamas� gerekti�ini de bilir ve dolay�s�yla �slâm'�n temel bilgi kaynaklar�na ters olan inan� ve uygulamalardan �iddetle sak�nmaya �al���rd�k. Ne yaz�k ki bu konuda �ok hassasiyet g�steremedi�imizden dolay� takva ad� alt�nda �slâm'�n makul kar��lamayaca�� bir netice ile kar�� kar��ya kald�k. Bug�n �slâm’�n takva, ahlâk vb. y�nlerini temsil etti�i iddia edilen tasavvuf ehlinin inan� ve pratiklerine bir bakt���m�zda g�rmekteyiz ki bu kesim -tasavvuf ehlinin hepsi b�yle olmasa da �zellikle �lkemizde kendilerini bu anlay��a m�ntesip g�renlerin- adeta �eytan�n maskaras� konumuna d��t�klerine �ahitlik etmekteyiz. Bu y�n�yle ilimle takva, tabii ki takva ile de m�cadele birbirleriyle �ok yak�n ili�kisi olan dinin temel y�nlerini temsil etmektedirler.
Takva sahibi olmayan bir âlim veya elde edilen ilim, ki�iye istikamete ula�t�ramayaca�� gibi ilimden yoksun bir takva da ki�iye istikametten uzakla�t�rmaya yetecektir. Bunun gibi ilimden yoksun m�cadele de insan� nice yanl�� pratiklerin i�erisine s�r�kleyece�i gibi m�cadeleden yoksun olan ilim de insanlar� “s�ylem adam�” haline getirip, s�yleyen lakin yapmayan, s�z�yle s�z�n�n bir olmad��� bir insan �ekline getirecektir. Rabbimizin Ehl-i Kitap �zerinden bizi uyard��� �u âyet-i kerimede buyurdu�u gibi:
مَثَلُ الَّذ۪ينَ حُمِّلُوا التَّوْرٰيةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَارًاۜ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ين
“Tevrat'la y�k�ml� tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap ta��yan merkebin durumu gibidir. Allah'�n âyetlerini yalanlam�� olan kavmin durumu ne k�t�d�r! Allah, zalimler toplulu�unu do�ru yola iletmez.”[12]
Yine takvadan soyutlanm�� bir m�cadele ki�iye nice ya�ad�klar�n i�erisine s�r�kleyecek m�cadele yap�yorum, cihat yap�yorum diye nice ter�r eylemlerini makul kar��layabilecek bir anlay���n i�erisine d��ebilmektedir. Oysa rabbimiz kitab�nda sava��rken bile �l��l� olmay�, haddi a�mamay� emretmektedir:
وَقَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَ
“Size kar�� sava� a�anlara, siz de Allah yolunda sava� a��n. Sak�n a��r� gitmeyin, ��nk� Allah a��r�lar� sevmez.”[13]
Bu sebepten dolay�d�r ki, ilim, takva ve m�cadele dengesini Kur'an'�n bize ��retti�i gibi, Efendimiz (s.a.v.)’�n uygulayarak bize ��retti�i gibi kavramal� ve bir M�sl�man olarak bu hususlar�n t�m�ne yeteri kadar �nem vererek ku�anabilmeliyiz. Bilmeliyiz ki ilimden yoksun olan bir takva ki�iyi istikametten uzakla�t�rabilece�i gibi takvadan yoksun olan bir ilim de ki�iyi, s�z adam� yap�p lakin s�z�n�n adam� olmayan kimseye d�n��t�recektir. Yine takvadan yoksun olan bir m�cadele ki�iyi istikamet �zere tutamayacak, demin de ifade etti�imiz gibi cihat yap�yorum, m�cadele ediyorum diye nice �slam'�n ho� g�rmedi�i ter�r olaylar�n� me�ru g�stererek uygulayabilecektir. Bunun gibi m�cadeleden yoksun olan takva anlay��� da �slam'�n hedeflemi� oldu�u �ekilde toplum i�erisinde iyiliklerin yayg�nla�t�r�lmas� ve k�t�l�klerin �nlenmesi noktas�nda bir i�lev g�rmeyecek, ki�i takva sahibi olaca��m diye toplumdan kendisini soyutlayarak tekke ve inzivahanelere �ekilecek ve orada �mr�n� heba edecek bir durumun olu�mas�n� sa�layacakt�r. Bu y�n�yle de ilimle takvan�n, takvayla cihad�n, cihatla da ilmin kopmaz bir ba��n�n oldu�unu ve bu �� unsurun uygun bir �ekilde beraberce y�r�t�l�rse ancak ki�inin istikametini koruyabilece�ini unutmamal�y�z.
Dinî Duyarl�l�klar�m�za Etki Eden Sebepler
M�sl�manlar�n �slâm dinini ya�ama �abas� i�indeyken, neden birtak�m emirleri �ne ��kararak hareket ettikleri halde baz� emir ve h�k�mlerinin sanki yokmu� gibi ya geri planda kalmas� ya da yok say�lmas� gibi bir netice ortaya ��km��t�r? Bunun sebeplerini birka� ba�l�k alt�nda toplam�m�z m�mk�nd�r:
�ncelikli olarak ifade edelim ki bu sebeplerin etken olmas�n�n en temel sebebi Kur’an ve s�nnet d���nda alg�m�za y�n veren ve �o�unlukla i�tihada konu olan hususlar oldu�unu ifade etmek isterim. Kur’an ve onun pratikteki kar��l��� olan s�nnetin t�m M�sl�manlar i�in dinin anla��lmas�nda ilk temek kaynaklar olduklar� halde, Kur’an ve s�nnete yakla��m�n usûllerinin farkl� olmas�ndan kaynakl� olarak farkl� sonu�lara ula��lm��t�r. Yine tarihi s�re� i�erisinde olu�an k�lt�rel kabuller ve stat�konun din anlay��lar�n�n belirleyici olas�da bu durumlar�n olu�mas�nda etkili olmu�tur. Burada g�ndeme getirece�imiz sebepleri ifade ederken amac�m�z kimseyi itham etmek de�il, konunun daha iyi anla��lmas�n� sa�lamaya �al��makt�r.
1. Mezhepler:Takip edilen usûllerin farkl� olmas�ndan dolay� dini anlamada da farkl� sonu�lara ula��lmas� tarihi s�re� i�erisinde mezhepleri do�urmu�tur. �nsanlar�n, olu�an bu mezhebî g�r��ler etraf�nda toplanmalar�, insanlar�n din anlay��lar�na etki etmi� ve s�re� i�erisinde dinin, o mezhebin alg�lar�ndan ibaret olarak g�r�lmesini sa�lam��t�r. Bu �ekilde olu�an mezheplerin olu�mas� da M�sl�manlar aras�nda birbirinden farkl� din anlay��lar�n�n olu�mas�n� sa�lam��t�r. Her mezhebin �ncelikli olarak g�rd��� mesele, m�ntesipleri taraf�ndan da �nceliklenmi�, geri plan att�klar� veya kendi mezhebi do�rular�yla �rt��medi�i i�in tevil ettikleri meselelerde m�ntesipleri taraf�ndan bu �ekilde kar��lanm��t�r. Bu durumda dinin koydu�u �l��lere kar�� duyarl�l�klar�n olu�mas�nda farkl�l�klar�n olu�mas�n� sa�lam��t�r.
2. Dini Kendilerinden ��rendi�imiz �lim veya Cemaatler:Dinde otorite kabul edilen âlimler ve �slâm’�n m�ntesibi olarak tan�d���m�z cemaatlerin de mezhepler gibi insanlar�n dini duyarl�l�klar�nda etkileri s�z konusudur. Her âlim, i�inde yeti�ti�i ilmî havzan�n birikimleriyle dine yakla�m�� ve din anlay���n� buradan alm��lard�r. Dolay�s�yla dini anlamaya �al���rken yeti�ti�i ortam�n birikimi etkili oldu�unu s�yleyebiliriz. Kendisini, dinde otorite g�ren kimseler taraf�ndan onun dini hassasiyetleri �n planda tutuluyor. Ayn� durum ki�inin i�inde dini tan�d��� cemaat ve gruplar i�inde s�z konusudur. M�ntesibi bulundu�u cemaati dini en do�ru bir �ekilde temsil eden cemaat olarak g�rd���nden dolay� ayn� durum burada da s�z konusu olmaktad�r. O cemaatin, dinî duyarl�l�klar�n� m�ntesipleri de duyarl�l�k haline getiriyor, kendi duyarl�l�klar� d���nda kalan konulara ise duyars�z kalabiliyorlar.
3. Konjonkt�rel Etkiler: �nsanlar�n alg� d�nyalar�na y�n veren etkenlerden birisi de i�inde ya�ad��� toplumun konjonkt�rel olarak muhatap oldu�u sosyal meselelerdir. Tarihin bir�ok d�neminde M�sl�manlar�n g�ndemlerini fakl� farl� meseleler i�gal etmi� ve o zaman diliminde ya�ayan M�sl�manlar da o meselelere y�nelik bir duru� geli�tirmi�lerdir. �rnek olarak, tekfir konusu, felsefenin M�sl�manlar�n i�ine girmesiyle felsefi konular, fas�klar�n imameti, tasavvufun etkin olmas�yla birlikte mistik yakla��mlar, Bat�n�n bilgi elde etme yakla��m�n�n M�sl�manlar taraf�ndan da esas g�r�lmeye ba�lamas�yla modernist yakla��mlar�n d�nemsel olarak M�sl�manlar� etkiledi�ini g�rmekteyiz. M�sl�manlar� etkileyen bu konjonkt�rel durumlar ne yaz�k ki dikkate al�nmadan o zamanlar ortaya ��kan, o meseleler i�in g�ndeme getirilen birtak�m i�tihadî yakla��mlar�n sanki dinin asl�ndanm�� gibi g�r�lmesini sa�lam��t�r. M�sl�manlar bu zaman dilimlerinde �retilen i�tihatlar� sanki her d�nemde M�sl�manlar� ba�layacak �ekilde evrensel olarak g�rm�� ve din alg�lar�n� bunlar �zerinden �ekillendirmeye devam etmi�lerdir. Dolay�s�yla bu �ekilde konjonkt�rel olarak M�sl�manlar�n g�ndemine giren meseleler de, M�sl�manlarda yeni duyarl�l�k alanlar� olu�turmu� ve olu�turulan bu duyarl�l�k alanlar� sanki dinin asl�ndanm�� gibi g�r�lmesine ve din anlay��lar�n�n bunlara dayand�r�lmas�na sebebiyet veri�tir.
4. Duygusal E�ilimlerimiz: �nsanlarda bulunan duygular�n da dinî duyarl�l�klar�n olu�mas�nda etken olduklar�n� s�ylemek hi�te yabana at�l�r bir durum de�ildir. �nsan dedi�imiz varl�k zadece matematiksel bir bak��la olaylara bakm�yor ayn� zamanda duygular�n�n y�nlendirmesiyle de olaylara kar�� reaksiyon g�steriyor. S�z gelimi insan, bir kimseyi sevdi�inde ona kar�� olan tutumlar� ile kalbinin �ok fazla �s�nmad��� ki�ilere kar�� olan tutumlar� ayn� olmuyor ve bu iki farkl� ki�iye ayn� davran�� kal�plar�n� sergilemiyor. Ayn� neticesi sevdi�i bir kimse ortaya koydu�unda onu kabul etmekte zorlanmazken, sevemedi�i bir kimsenin ayn� neticeyi ortaya koymas�na nedense teslimiyet g�steremiyor. Hatta bu konuda o kadar ileri gidiliyor ki, kendisini sevdi�i ve g�vendi�i hoca ve alimlerin dine muhalif bir s�z ve davran�� sergiledikleri durum olu�tu�unda onlara kar�� besledikleri duygular�n etkisiyle tepki g�stermesi gerekirken, b�rak�n tepki g�stermeyi “vard�r bir bildi�i” yakla��m�yla hareket edildi�i g�r�lmektedir. ��te bu �ekilde duygusal yakla��mlar�m�z da dinî duyarl�l�klar�m�z�n olu�mas�nda etken olabiliyorlar.
5. �lmî Birikim: Dinî duyarl�l�klar�m�za etki eden bir ba�ka hususta M�sl�manlar�n ilmî birikimleridir. �lmî birikimi tam olan, Kur’an ve s�nnetin ortaya koydu�u t�m �l��lerin fark�nda olan insan�n duyarl�l�klar� ile ilmî birikimi tam olmayan ki�ilerin duyarl�l�klar� netice itibariyle ayn� olmaz. M�sl�manlar�n Allah’�n kitab�n�, g�nderili� maksad� da dikkate alarak, Allah’�n h�k�mleri koyarken murad�n�n ne oldu�unu anlamaya �al��arak ve ayr�ca da bu dini en g�zel �ekilde �rnekleyen Efendimizin s�nnetini ve s�nnetin bizi ula�t�rmak istedi�i neticeyi kavramaya �al��arak elde ettikleri sonu�lar ile gerek Kur’an’a ve gerekse de s�nnete y�zeysel olarak bakan, gerek Kur’an ve s�nneti anlamam�za yarayan âlet ilimlerini, gerekse de usûl ilimlerini yeteri kadar kavramam�� bir kimsenin bu kaynaklardan ula�aca�� �eyler de tabi ki farkl� olacakt�r. Dolay�s�yla bunun bir neticesi olarak da dinle ilgili olu�turaca�� duyarl�l�klarda ona g�re farkl� olacakt�r.
6. Ahlakî Zaaflar�m�z:Dinî duyarl�l�klar�m�za etki eden unsurlardan bir ba�kas� da ahlâkî zaaflar�m�zd�r. Ahlâkî zaaflar� olan insanlar�n, en az�ndan zaaflar�n�n oldu�u konulara y�nelik bir duyarl�l�k olu�turamad�klar� bir ger�ektir. Bu kimseler, dinin baz� mesellerine kar�� �ok duyarl� olsalar ve onlar� uygulama noktas�nda �ok b�y�k bir hassasiyet g�sterseler de dinin uymam�z i�in bildirdi�i ahlâkî meselelerin bir k�sm�na kar�� ayn� duyarl�l��� g�steremediklerini, o konulara kar�� duyars�zla�t�klar�n� ve en az�ndan o davran��lardan uzak duracak kadar duyarl�l�k olu�turamad�klar�n� g�rmekteyiz. Bu durum da bize g�stermektedir ki bir ki�ide bulunan ahlâkî zaaflar ki�ilerin dini duyarl�l�klar�na etki etmektedir.
7. Dinin �e�itli Emirlerinin Zor Gelmesi: Kendilerini bu dine nispet eden baz� kimselerin dinî duyarl�l�klar�na etki eden bir ba�ka hususta dinin belirledi�i lakin ki�inin nefsî arzular�na zor gelen emir ve yasaklar� oldu�unu s�yleyebiliriz. S�z gelimi i�inde ya�ad���m�z toplumda kendilerini �slâm’a nispet eden insanlar�n, domuz etinin haraml���na kar�� �ok y�ksek bir duyarl�l�klar� vard�r. Lakin ayn� ki�ilerin zina, kumar, i�ki ve faiz gibi haramlara duyarl�l�klar� yoktur veya domuz etinin haraml���na g�sterilen duyarl�l�k kadar yoktur. Bu sayd���m�z haramlar� terk etmek ki�ilerin nefsi arzulana zor geldi�i i�in domuz etine kar�� g�sterdikleri duyarl�l��� bunlara da g�steremiyorlar. Veya Cuma ve bayram namaz�na g�sterdikleri duyarl�l��� ondan �ok daha �ncelikli bir farz olmas�ndan dolay� be� vakit namaza g�steremiyorlar. Bu durum bize g�stermektedir ki insanlar�n dinî duyarl�l�klar�na etki eden unsurlardan bir tanesi de ki�ilerin nefsi arzular�d�r.
8. Pazarl�kl� Bir Din Alg�s�:Dine teslim olmak yerine, dini kendimize teslim almam�z da dinî duyarl�l�klar konusuna etki eden bir ba�ka husustur. As�l olan kendisine �slâm’a nispet eden bir kimsenin dinin koydu�u t�m h�k�mler kar��s�nda “i�ittim, itaat ettim” demesiyken, ne yaz�kt�r ki baz� kimseler bunun yerine, dinin, hayat�na ancak kendisinin istedi�i kadar m�dahale etmesini istedi�ini ve dine kar�� duyarl�l�klar�n� da buna g�re ulu�turdu�unu g�rmekteyiz. Efendimin hayat�nda da kar��la�t���m�z gibi sahabenin b�y�k ekseriyeti pazarl�ks�z bir �ekilde dine yakla�m�� ve �slâm kendilerinden ne istediyse o bedeli �demekten geri durmam��lard�r. Lakin onlar aras�nda da dine t�m�yle teslim olmak yerine dinin baz� h�k�mlerini kabul edip de baz� h�k�mlerinden de muaf olmay� isteyenlerde olu�tur. “Dinin t�m emirleri tamam lakin ben zinaya d��k�n biriyim bu konuda beni muaf tutun” diyen adam �rne�inde oldu�u gibi.
Yine Medine’nin sonlar�na do�ru M�sl�man olmak i�in Medine’ye gelen Taif heyetinin ortaya koydu�u talepler gibi. Onlar da dinin koydu�u h�k�mlerin baz�lar� konusunda kendilerini muaf tutma kar��l���ndan Hz. Peygambere tâbi olacaklar�n� s�yleyerek M�sl�man olmak istediler. Lakin Efendimiz onlar�n bu y�ndeki taleplerinin t�m�n� reddetti ve M�sl�man olmalar� i�in dinin koydu�u t�m h�k�mleri kabul etmeleri gerekti�ini s�yledi. Sadece devletin yetki alan�nda olan sava�lara adam g�ndermemeleri ve zekatlar�n� devlete vermemeleri konusundaki taleplerini kabul etti. Bu durum daha sonraki �a�larda da devam etti. ��inde ya�ad���m�z �lkede de insanlar�n bir kesimi dinin sosyal, siyasal, ekonomi, e�itim gibi alanlar�na kar��mamas� gerekti�ini lakin ki�inin vicdan�n� rahatlatacak ibadetlerin ve insanlar aras�ndaki ili�kileri olumlu bir �ekilde etkileyen ahlâkî davran��lara y�nelik emirlerinin ise uygulanmas�n� s�ylediklerini g�rmekteyiz. ��te b�t�n bu durumlar bize, dinî duyarl�l�klar konusunu etkileyen bir ba�ka unsurun da dine t�m y�n�yle teslim olmak yerine pazarl�kl� bir �ekilde yakla�mak oldu�unu g�stermektedir.
9. �nan�lar�m�zdaki Samimiyet Zaaflar�m�z:Dini duyarl�l�klar�m�za etki eden bir ba�ka hususta iddialar�m�zda, ya da inan�lar�m�zdaki samimiyetlerimizdir. Kendimizi dine nispet ederken ve dinle ilgili iddialar� g�ndeme getirirken ya�ad���m�z samimiyet zaaflar�m�z, duyarl�l�klar�m�za da etki etmektedir. S�z gelimi kendimizi Kur’an ve sahih s�nnete atfederken, yeteri kadar samimi olmad���m�z�n bir neticesi olarak Kur’an’�n emirlerinden bir tanesi olan be� vakit namaza g�sterdi�imiz duyarl�l���, g�ybet etmemek, yalan s�ylememek, haks�z kazan� sa�lamamak, tefrikaya d��memek, vahdet olmak gibi ayn� Kur’an’�n bizlerden istedi�i sorumluluklara kar�� g�steremiyoruz. Bu duruma etki eden en �nemli husus hi� ku�kusuz ki kendimizi Kur’an ve sahih s�nnete nispet ederken ki samimiyet eksikli�imizdir. Samimiyet derece�imiz istenilen d�zeyde olsayd� namaza g�sterdi�imiz duyarl�l���n ayn�s�n� sayd���m�z hususlara da g�stermeye �al���rd�k. Namaz� emreden ile burada say�lan �eyleri emreden ayn� Varl�k ve bunlar�n t�m� Kur’an’da bizlerden sorumluluk olarak istenmektedir.
Sonu�
Ne yapmal�y�z?
�ncelikle bizler, bu dini m�ntesipleri oldu�umuzu, dinin sahibi olmad���m�z� bilmemiz gerekmektedir. Bizlerin dine kar�� olan g�revimiz, ona keyfimizin istedi�i �ekilde tabi olmak de�il, onun bizden istedi�i �ekilde ona tabi olmakt�r. Din �zerinde tasarruf etme yetkimizin olmad���n�, bu yetkinin ancak Allah’�n elinde oldu�unu unutmamal�y�z. Hz. Peygamberin bile din �zerinde belirleyici olma, Allah’�n buyruklar�n� iptal etme veya yenilerini ekleme yetkisi olmad��� gibi Allah’�n buyruklar�n� �nemli ve �nemsiz olarak g�sterme yetkisi de yoktur. Bu sebeple bizler de dinin, Kitab-� Kerim’de ifade edildi�i �ekilde kabul ederek ve t�m h�k�mlerine kar�� “i�ittik, itaat ettik” diyerek uygulama �abas� i�inde olmal�y�z.
- Kur’an’da ve sahih s�nnete g�ndeme gelen emir ve yasaklar�n keyfiyetine de�il de onlar� kimin emretmi� veya yasaklam�� oldu�una bakmal�y�z. Yan� Kur’an ve s�nnette ge�en ve bizlerden yapmam�z veya ka��nmam�z istenen hususlar�n hayat�m�zdaki etki alanlar�na de�il, bu h�k�mleri kimin vaz etti�ine bakarak, O emretti�i veya yasaklad��� i�in uymam�z gerekti�ini bilmeliyiz. H�k�mlerin hayat�m�zdaki etki alanlar�na de�il, o h�k�mleri koyan Zat�n, o h�k�mleri vaz ederken mutlaka bizim faydam�za olacak �ekilde koydu�unu d���nmeliyiz. Hayat�m�zda �ok fazla bir etki alan� olmayan h�k�mlerin de asl�nda bizim bilmedi�imiz fakat Rabbimizin bildi�i maddî veya mânevî hayat�m�za y�nelik nice bo�luklar� dolduraca��n� akl�m�zdan ��karmal�y�z.
- “An�n vacipleri”durumu d���nda dinin koydu�u t�m h�k�mlere kar�� hassasiyet olu�turmal�y�z. Ya�ad���m�z sosyal hayat gere�i olarak g�ndeme gelen baz� olaylar sebebiyle baz� dinin baz� h�k�mleri �ncelik s�ras�na gelebilmektedir. Hatta bu konudaki h�k�mleri uygulamak i�in baz� h�k�mleri tehir etmek durumumuz da olabilmektedir. S�z gelimi d��manla fiili sava��n ya�and��� bir durumda oru� gibi ibadetlerimizi tehir edebiliriz. ��nk� bu durumda sava� bizim i�in “an�n sorumlulu�u” olarak �ne ��km��t�r. Bizlerin d��man kar��s�nda daha g��l� ve �evik olmam�z gereken bir durumda oru� tutaca��z diyerek zay�f durumda olmam�z dinin de bizden istedi�i bir durum de�ildir. ��te bu �rnekte de g�rd���m�z �zere, an�n vacipleri oldu�u bir durumda o konuyla ilgili olarak dinin koydu�u emirlere kar�� duyarl�l�klar�m�z daha fazla olabilir. Lakin b�yle bir durum s�z konusu olmad���nda dinin koydu�u t�m h�k�mlere kar�� duyarl�l���m�z olmas� gerekti�ini unutmamal�y�z.
- Dinî duyarl�l�klar�m�zdaki eksiklerimiz tespit ederek onlar� gidermeye �al��mal�y�z. Dinî duyarl�l�klar�m�z noktas�nda varsa eksiklerimiz onlar� tespit etmeli ve g�c�m�z oran�nda onlar� gidermeliyiz. S�z gelimi, dinin temel emirlerinden bir tanesi olan infak etmek sorumlulu�umuza kar�� bir duyarl�l�k zaaf� ya��yorsak bu konuda ki amellerimizi art�rarak bu konuya kar�� da duyarl�l���m�z� dinin istedi�i seviyeye ta��mal�y�z. Bu hassasiyeti t�m dinin h�k�mlerine kar�� da yapmal�y�z.
- �slâmî konularda kendimizi donan�ml� hale getirmeliyiz: �slâm’�n bize y�kledi�i sorumluluklar kar��s�nda donan�ml� birer M�sl�man olmam�z gerekti�ini unutmamal�y�z. Hem manevî d�nyam�za hem de maddî d�nyam�za faydas� olacak �ekilde �arî taraf�ndan vaz edilen dinin h�k�mlerini, �ncelikle bilmek ve sonras�nda ise nitelikli bir �ekilde uygulama konusunda tecr�be kazanmal�y�z. M�sl�manlara fayda sa�layacak kazan�mlara sahip olmal�, y�k olan de�il, y�k alan olmal�y�z. Bizlere g�rev ve sorumluluk d��t���nde o sorumluluklar� hakk�yla yetine getirecek donan�ma sahip olmal�y�z.
- �eytan ve dostlar�n�n tuzaklar�na kar�� uyan�k olmal�y�z. �eytan ve dostlar�n�n, dinî duyarl�l�klar�m�z�n yeterli d�zeyde olmamas�n� arzu edeceklerini, bizleri m�mk�n oldu�u kadar duyarl�l�klar�m�zdan uzakla�t�rarak s�re� i�erisinde dinin koydu�u h�k�mlere kar�� duyars�z hale getirmek isteyeceklerini asla unutmamal�y�z. Bizi t�m�yle dinden uzakla�t�ramad�klar�nda bu defa da dinin baz� h�k�mlerinden uzakla�t�rmak i�in �al��acaklar�n�, ba�arabildikleri kadar bizi dinî duyarl�l�klar�m�z�n baz�lar�ndan uzakla�t�rmak isteyeceklerini unutmamal�y�z. Uzakla�t���m�z duyarl�l�klar�m�z�n s�re� i�erisinde etkilerinin dinin di�er alanlar�na da sirayet edece�ini bilmeli, hassasiyet kayb� ya�ad���m�z alanlar�n bize d�nya imtihan� kaybettirmek i�in yeterli olaca��n� ak�ldan ��karmamal�y�z. �eytanlara elimizi kapt�rd���m�zda kolumuzu da alacaklar�n� bilmeliyiz.
Dinin koydu�u t�m h�k�mler bizin d�nya imtihan�m�z i�in gereklidir ve olmazsa olmazd�r. Rabbimiz olan Allah bizler i�in fuzulî h�k�mler koyan bir varl�k de�ildir, O bundan m�nezzehtir. Bu sebepten dolay� g�c�m�z oran�nda dinin koydu�u t�m h�k�mlere kar�� duyarl�l�k olu�turmal� ve bu duyarl�l�klar�m�z� muhafaza etmek i�in elimizden gelen t�m gayretleri g�stermeliyiz. Bu konuda ba�ar�l� olabilmemiz i�in Allah’�n yard�m�n�n da zarurî oldu�unu ak�ldan ��karmadan O’nunla ili�kimizi s�k� tutmal� ve yard�m�na talip olmal�y�z. O bize yard�m ederse bizi yenecek kimse yoktur. O bizi yard�ms�z b�rak�rsa bize yard�m edebilecek bir varl�k yoktur.
Davam�z�n ba�� da sonu da âlemlerin Rabbi olan Allah i�indir.