10-03-2014 08:48

Cahiliye, kesinlikle ayn� cahiliyedir

Cahiliye, kesinlikle ayn� cahiliyedir. T�m d�nya insanlar�n� kaplam�� olsa bile ayn� cahiliyyedir. insanlar�n ya�ant�s�, Allah`�n hak dinine dayanmad�k�a anmaya de�er hi� bir �ey ifade etmeyecektir. �slam davet�isinin g�revi, gene ayn� g�revdir. Dalaletin �o�almas� veya bat�l�n �i�kinle�mesi bu g�revi de�i�tirmez.

Cahiliye, kesinlikle ayný cahiliyedir

�slam ça�r�s�n�n temel özelli�i ba�l��� alt�ndaki , Hakk�n Zaferi  ve  Hak Kelimesi  ba�l�klar�n� ilginize takdim ediyoruz… Bbir sonraki alt ba�l���m�z "Taviz vermek ve orta yol"  ile "Kesin bir red" konular� olacak in�aallah.

Hak, bu kainat�n tabiat�nda kök salm��t�r. Varl���n olu�umunda kök salm��t�r. Bat�l�n ise bu kainat�n yap�s�nda yeri yoktur. Geçicidir, hiçbir kök salm��l��� da yoktur. Allah'�n kudret elinin kap�p yok etti�i bir �eyin ya�amas� mümkün de�ildir.

Bu akide, mutlak tevhid ile �irkin aras�nda bir Furkan’d�r; ay�r�c�d�r. Ruh ve �uurda, ahlak ve davran��ta, ibadet ve ubudiyet’te olanca dallar�yla kök salm�� mutlak tevhid ile Allah'tan ba�ka ki�ilerin, zevk ve ölçülerin, yönetimlerin, gelenek ve göreneklerin u�akl���n� gönüllere koyan �irkin tüm biçimleri aras�nda bir fark...

Öyleyse zafer akidenin olmal�d�rAkidenin sahipleri, bat�lla sava�mak ve bu sava��n içine girmek zorundad�rlar. Görünürdeki maddi güçlerin düzeyine gelmek için beklemeden cihad etmek zorundad�rlar...

�slâm ça�r�s�n�n metod özelli�inde birtak�m hakikatler vard�r ki, davetçilerin bu konuda içtihada ba�vurmalar� bile caiz de�ildirDavetçilerin görevi, bu dinin temel gerçeklerini -hiçbir �ey gizlemeden ve ileri bir tarihe b�rakmadan- aç�klamakt�r.

"Ta ki helak olacak olan da, ya�ayacak olan da deliliyle (niçin oldu�unu bilerek) helak olsun veya ya�as�n." (el-Enfal: 42)

Hakk�n Zaferi

Bir insanl�k toplumunda hakk�n; nazariyede kalan mücerred aç�klamalarla ba�ar�ya kavu�mas�, bat�l�n da iptal olmas� mümkün de�ildir. "Hak bu, bat�l da �u" gibi nazariyede kalan bir inançla da bu i� gerçekle�mez.

Bat�l�n iktidar� y�k�l�p hakk�n iktidar� kurulmad�kça; hakk�n zafere kavu�up insanlar�n hayat�na girmesine, bat�l�n da iptal olup insanl�k hayat�ndan ç�kmas�na imkan yoktur.

Bu i�in gerçekle�mesi; hak ordusunun galip gelip zafer kazanmas�na, bat�l ordusunun da yenilgiye u�ray�p da��lmas�na ba�l�d�r.

Bu din, bilgi ve tart��maya yarayan mücerred bir nazariye veya mücerred bozuk bir itikat de�il, prati�i olan bir hareket metodudur.

"(Allah bunu) hakk� zafere kavu�turmak ve bat�l� da yok etmek için (takdir etmi�tir)(el-Enfal: 8)

Bu, yüce, Allah'�n bir i�aretidir. Davetçilerin bu büyük hakikati anlamas� içindir. Bu hak ki, ifadesini Yüce Allah'�n ilahl�k, egemenlik, tedbir ve takdir konusunda birlenmesinde bulmaktad�r. Yüce Allah'�n, semas�yla, dünyas�yla, e�yas�yla ve canl�lar�yla tüm kainat�n mabudu olmas� konusundaki takdiriyle...

Orta�� olmayan takdiriyle...

Her �ey bu biricik ilahl���n ve bu biricik egemenli�in mahkumudur. Bu takdirin hiçbir orta�� yoktur. Ona soru soracak kimse de yoktur.

�u sahte bat�la gelince...

Yeryüzünü tümüyle kaplayan, soylu ve köklü hakk�n üzerini perdeleyen ve yeryüzünde Allah'�n kullar�n�n hayat�nda diledi�ince tasarruf eden, ya�am�n ve canl�lar�n hakk�nda keyfice hareket eden sahte ve boysuz bat�la gelince...

��te hakk�n amac�, insanl��� bu bat�ldan kurtarmakt�r.

Bundan dolay� hak, ilahl�k ve hakimiyet hakk�n� gasp eden ta�utlar� uzakla�t�r�p yeryüzüne bir tek Allah'�n ilahl�k ve hakimiyetini yerle�tirmekle insan�n özgürlü�ünü ilan ediyor.

Bu özelli�i ta��yan �slam'�n kuvvet ve hareket sahibi olmas� zorunludur. Ba�lang�ç yap�p vurmas� zorunludur. Çünkü �slâm, ila nihaye gizlenip kalamaz. Onu alamet türü ibadetlerden ve bireyleraras� ahlakî davran��lardan ibaret sayan kimselerin gönlünde mücerred bir inanç olarak kalamaz.

Bir kere �slam, yeni bir hayat görü�ünü, yeni bir sistemi ve yeni bir toplumu ortaya koymak için harekete at�lmak zorundad�r. Hayat�n içinde var olmak zorundad�r. Yolunu t�kayan maddi engelleri y�kmak zorundad�r. ï¿½slâm'�n öncelikle Müslüman’lar�n hayat�nda, daha sonra da insanl���n hayat�nda uygulanmas�n� önleyen güçleri y�kmak zorundad�r. Çünkü �slâm, insanl���n pratik hayat�nda uygulanmak için Allah kat�ndan gelmi�tir.

�slâm, ruhun derinliklerinde kök salan bir akidedir.

Bu akide, mutlak tevhid ile �irkin aras�nda bir Furkan’d�r; ay�r�c�d�r. Ruh ve �uurda, ahlak ve davran��ta, ibadet ve ubudiyet’te olanca dallar�yla kök salm�� mutlak tevhid ile Allah'tan ba�ka ki�ilerin, zevk ve ölçülerin, yönetimlerin, gelenek ve göreneklerin u�akl���n� gönüllere koyan �irkin tüm biçimleri aras�nda bir fark...

Öyleyse zafer akidenin olmal�d�rAkidenin sahipleri, bat�lla sava�mak ve bu sava��n içine girmek zorundad�rlar. Görünürdeki maddi güçlerin düzeyine gelmek için beklemeden cihad etmek zorundad�rlar...

Çünkü müminlerin, terazi kefesini a��rla�t�racak ba�ka bir güçleri vard�r. Sonra bu akide, dille söylenen bir lak�rd�dan ibaret de�ildir. O, gerçekle�en bir pratiktir. Aç�klaman�n, pratikteki halidir.

"Büyük bir grubu Allah'�n izniyle yenen nice küçük topluluk vard�r." (el-Bakara: 249)

��te Bedir olay�...

Hak ve bat�l�n ayr�ld��� gün...

Hakk�n yerini bulup, bat�l�n iptal oldu�u gün...

Bu Furkan’�n zaruretini, bugün iyice anl�yoruz�slâmî kavramlar�n, kendilerine Müslüman ad�n� takan kimselerin gönlünde bir karma�aya dönü�tü�ü günümüzde de bu Furkan olmal�d�r, öyle ki bugün bu karma�a, insanlar� bu dine davet eden baz� kimselerin kavramlar�na bile bula�m��t�r.

Hak, hiç �üphesiz Kudret'in elindeki a��r bir silaht�r. Bat�l� bombalay�p beynini parçalayan bir silah...

Yani bat�l�, bir anda yok edip ortadan kald�ran bir silah...

"Hakk�, kuvvetle bat�l�n üzerine atar�z ki o, bat�l� beyninden vurur. Bat�l da hemen yok olup gider." (el-Enbiya: 18)

Bu, Allah'�n bilinen kanunudur. Hak, bu kainat�n tabiat�nda kök salm��t�r. Varl���n olu�umunda kök salm��t�r. Bat�l�n ise bu kainat�n yap�s�nda yeri yoktur. Geçicidir, hiçbir kök salm��l��� da yoktur. Allah'�n kudret elinin kap�p yok etti�i bir �eyin ya�amas� mümkün de�ildir.

Baz� insanlar, zaman,  zaman hayat gerçe�inin Âlim ve Habîr Allah'�n bildirdi�i bu hakikata ayk�r� oldu�u zann�na kap�lmaktad�rlar, özellikle de bat�l�n galipmi� gibi �i�ine durdu�u hakk�n da ma�lupmu� gibi uzakta kald��� dönemlerde...

Oysaki bu, zaman�n sadece bir dönemidir. Allah, bu dönemi diledi�i miktarda, s�nama ve deneme için uzun tutabilir. Ama sonunda ortada kalan, gene ezelî kanundur. Gökleri ve yeri ayakta tutan kanun...

�tikat ve davalar� da ayakta tutan kanun...

Allah'a iman etmi� kimseler, ilahî va’din do�rulu�unda en ufak bir ku�kuya kap�lmazlar.

Varl���n yap�s�nda ve nizam�nda kök salm�� hakk�n soylulu�unda ve bat�l�n beynini parçalay�p onu yok eden hakk�n zaferinde en ufak bir ku�kuya yer vermezler.

E�er Allah, belirli bir dönemde bat�l�n zaferiyle onlar� deneyecekse, bilirler ki o, sadece bir s�namad�r. Bilirler ki o, sadece bir denemedir. Hissederler ki Rableri taraf�ndan e�itilmektedirler. Zay�fl�k ve kusurlar� yüzünden e�itilmektedirler. Çünkü Allah bu yolla onlar�, zafer kazanm�� bir hakk� kar��lamaya haz�rlamaktad�r. Kudretinin tecellisi için onlar� haz�rlamaktad�r. Bu yüzden de onlar� bu tür denemelerden geçirmektedir. Kusurlar�n� gidermek ve zaaf noktalar�n� kapatmak için...

Deneme sürelerini, iyile�meye do�ru ko�u�tuklar� nispette k�sa tutan Yüce Allah, sonunda onlar�n eliyle diledi�ini gerçekle�tirmektedir. Sonuç ise bellidir:

"Hakk�, kuvvetle bat�l�n üzerine atar�z ki o, bat�l� beyninden vurur. Bat�l da hemen yok olup gider."

Allah, elbette ki diledi�ini yapar.

Hak Kelimesi 

�slâm ça�r�s�n�n metod özelli�inde birtak�m hakikatler vard�r ki, davetçilerin bu konuda içtihada ba�vurmalar� bile caiz de�ildirDavetçilerin görevi, bu dinin temel gerçeklerini - hiçbir �ey gizlemeden ve ileri bir tarihe b�rakmadan - aç�klamakt�r.

Bu gerçeklerin ba��ndaysa, Allah'tan ba�ka hiçbir kimsenin �lah’l�k ve Rab’lik hakk�na sahip olmamas�d�r. Bundan dolay� da:

- Allah'tan ba�kas�na ba�l�l�k yoktur.

- Allah'tan ba�kas�na dindarl�k yapmak yoktur.

- Allah'tan ba�kas�na boyun e�mek ve ondan ba�kas�na itaat etmek yoktur.

Bu temel hakikatin ilan edilmesi zorunludur. Kar��daki muhalefet ne olursa olsun, hangi tehdit alt�nda bulunulursa bulunsun, inkarc�lar�n tepki ve tav�rlar� ne olursa olsun, bu yolun me�akkat ve tehlikeleri ne kadar çok olursa olsun bu ilan zorunludur.

Bu hakikatin k�smen bile olsa gizlenmesi veya ileriye at�lmas� bilgelikten de�ildir. Güzelce ö�üt vermekle ilgili de�ildir.

Yani yeryüzü ta�utlar�, bu ilandan ho�lanm�yorlar diye veya bu ilan� yapanlar� i�kenceye verirler diye, bunu bahane ederek �slâm' dan yüz çevirirler diye veya bu konuda hem davete hem de davetçilere tuzak kurarlar diye gizlenip geciktirilemez.

Çünkü; bu gerekçelerin hiç biri, davetçilerin söz konusu temel gerçekleri gizlemelerine veya ileriye atmalar�na cevaz vermez. Yahut bu gerekçelere dayanarak; örne�in, i�e günlük ibadetlerden, ahlakî davran��lardan veya ruhsal güzelliklerden ba�lamalar�na cevaz vermez.

"Allah'�n vahdaniyet ve Rab’l���ndan ;  bir tek Allah'a itaat, ba�l�l�k, boyun e�mi�lik ve teslimiyetten ba�land��� takdirde yeryüzü ta�utlar�n�n gazab�n� üzerimize çekeriz" diye bu ilanda gizleme ve gecikme yap�lamaz.

Bu akideyi Yüce Allah'�n diledi�i gibi hareket alan�na koyman�n metodu budur. Rabbi taraf�ndan yönlendirilen Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in izledi�i, "Allah'�n dinine davet metodu" buydu.

Müslüman davetçi, bu yoldan ayr�lamaz. Bu metodtan ba�kas�na ba� vuramaz.

Her �eyden önce Yüce Allah, dininin kefilidir. O, �slâm davetçilerine koruyucu olarak yeterdir. Ta�utun �errine kar�� O, yeterdir.

Yüce Allah mü'minleri, bir tek ilah'a davet etmekle görevlendirmi�tir. Kafirlerin gazab�na hiçbir önem vermeden dindarl��� sadece Allah'a ait k�lma davetiyle görevlendirmi�tir.

"Kafirler ho�lanmazsa bile siz, dindarl��� (itaati) sadece kendisine ait k�larak Allah'a davet edin." (�afir: 14)

Kafirler, mü'minlerin sadece Allah'a itaat etmelerine ve ba�kas�na de�il, sadece O'nu ça��rmalar�na asla r�za göstermeyeceklerdir.

Bu konuda onlar�n r�za göstermesi, kesinlikle mümkün de�ildir. Mü'minler kendilerine yana�salar bile, de�i�ik yollarla r�zalar�n� almaya çal��salar bile ve kendileriyle anla�salar bile kafirler raz� olmayacaklard�r.

Öyleyse mü'minler, yollar�na devam etmelidirler.

Rablerinin ubudiyyetine ça��rma�a devam etmelidirler.

�tikad�, sadece O'na ait k�lma�a ve gönüllerini sadece O'na verme�e devam etmelidirler.

Kafirlerin r�za veya gazab�n� hiçbir zaman umursamamal�d�rlar. Çünkü kafirler, hiçbir zaman raz� olmayacaklard�r.

Müslüman olduklar�n� iddia edip Rableri'nden kendilerine indirilenleri uygulamayanlar t�pk� anmaya de�er hiç bir �ey üzerinde bulunmayan ehl-i kitap gibidirler.

Müslüman olmak isteyen kimse, Allah'�n kitab�n� kendi nefsinde ve hayat�nda uygulad�ktan sonra bu uygulamay� yapmayan insanlara yönelmek zorundad�r. Anmaya de�er hiç bir din üzerinde bulunmayan insanlara...

Ta ki onlar da uygulas�nlar. Çünkü Alemlerin Rabbi'nden gelen hanif dinden olmak davas�d�r. Bu konuyu çözüme kavu�turmak bir zorunluluktur.

�nsanlar� yeniden �slâm'a davet etmek; Allah'�n kitab�n� kendi nefis ve hayat�nda uygulayan müslüman�n kaç�n�lmaz görevidir.

Sadece söz veya veraset yoluyla söylenip gelen bir �slâm, �slâm demek de�ildir. Gerçek iman demek de�ildir. Ki�iyi hiçbir zaman ve hiçbir yerde bir din üzerine k�lacak bir �ey de�ildir. Çünkü Allah'�n dini, bir yafta, bir bayrak veya bir veraset de�ildir.

Allah'�n dini, hem ruhta, hem de hayatta ya�anan bir gerçektir.

- Kalbi dirilten bir akide,

- Ubudiyyet (kulluk) etmeyi sa�layan bir ibadet nizam� ve

- Hayat� yöneten bir sistem olarak ya�anmak zorundad�r.

Allah'�n dini, tüm bu alanlarda uygulanmad�kça hayata geçmi� olmaz.

Nefis ve hayatlar�n içinde temsil olunmad�kça insanlar�n bu din üzere olmalar� mümkün olmaz. Bunun d���nda kalacak tüm de�erlendirmeler, akideyi buland�rmaktan ve gönülleri aldatmaktan ileriye geçmeyecektir.

Yüre�i temiz olan bir Müslüman,�n bu buland�rma ve aldanmaya iltifat etmesi mümkün de�ildir. Çünkü Müslüman,�n görevi, bu gerçe�i aç��a vurmakt�r. Bu hakikatin hat�r� için tüm insanlardan ayr�lmakt�r. Bu ayr�l���n do�uraca�� sonuçlar� umursamadan ayr�lmakt�r. Çünkü koruyucu olan Allah't�r.

�slâm davetçisi, davas�n�n hakikatini tüm özellik ve yönleriyle tebli� etmedikçe, Allah'�n dinini tebli� etmi� olmaz, insanlar� delilsiz b�rakacak ezeli hücceti ortaya koymu� olmaz. Bu hakikat, oldu�u gibi tebli� edilmelidir. Yaranma ve anla�malara hiçbir iltifat edilmeden...

E�er davetçi, insanlar�n anmaya de�er bir din üzerinde bulunmad�klar�n� ifade etmezse, sar�ld�klar� �eyin kökünden bat�l oldu�unu ve kendilerini - �imdiki hallerinden ba�ka - yeni bir �eye davet etti�ini aç�klamazsa, onlara eziyet bile vermi� olabilir. Uzun bir geçi� dönemine, uzun bir yolculu�a, dü�ünce ve yönetimlerini, düzen ve ahlaklar�n� kökünden de�i�tirmeye aç�kça davet etmedi�i hallerde bile insanlara eziyet verebilir. Çünkü insanlar, bir davetçinin ça��rd��� hakka ne ölçüde ba�l� oldu�unu bilmek isterler:

"Ta ki helak olacak olan da, ya�ayacak olan da deliliyle (niçin oldu�unu bilerek) helak olsun veya ya�as�n." (el-Enfal: 42)

E�er davetçi bir �ey ifade etmezse, davas�n� kapal� b�rak�rsa, tereddüt geçirirse, insanlar�n üzerinde bulundu�u bat�lla ça��rd��� hakk�n aras�ndaki temel farklar� anlatmazsa, hak ve bat�l�n ay�r�c� özelliklerini ortaya koymazsa; hiç �üphesiz insanlar� aldatm�� olur. Eziyete vermi� olur.

Evet, e�er dava sahibi mevcut �art ve vaziyetlere uyay�m diye hayatlar�na, dü�üncelerine ve bak�� aç�lar�na tahakküm eden yönetimlerin emrindeki insanlar�n tepkisinden kaç�nay�m diye bu aç�klamay� yapmazsa; hiç �üphesiz aldatma ve eziyete sebep olur. Çünkü o, istenenlerin tümünü gerçek niteli�iyle kendilerine tan�tmam��t�r.

Bunun yan�nda o, Allah'�n anlat�lmas�n� zorunlu k�ld��� �eyleri tebli� etmemi�tir, insanlar�, Allah'�n dinine davet ederken letafet ve incelik gereklidir.

Ne var ki bu, tebli�i yap�lan hakikat konusunda de�il, tebli�de kullan�lan üslupta (anlat�m biçiminde) söz konusudur. Çünkü hakikat, tüm boyutlar�yla insanlara hikmet ve güzel ö�üde dayan�r.

Mesela kimimiz etrafa bakt���nda de�i�ik bloklardan insanlar görüyor. Say�lan büyük rakamlarla ifade edilen maddi güç sahibi ehl-i kitab� görüyor. Yeryüzünde say�lan milyonlarla ifade edilen ve uluslararas� ili�kilerde söz sahibi olan budistleri görüyor. Say�ca çok ve y�k�c� güçleri hayli fazla olan materyalist görü� sahiplerini görüyor. Ve ayn� kimse; kendilerine inen Allah'�n Kitab�n� uygulamayan, dolay�s�yla anmaya de�er hiçbir din üzerinde bulunmayan Müslümanlar� da görüyor. ��te i�in korkunçlu�unu da bu durumda kavr�yor. Yani bu manzaray�, gören ve bundan deh�ete kap�lan kimseler, bu sap�k kitlelere kar�� ay�r�c� hak kelimeyle ortaya ç�kmaktan çekiniyorlar. Tüm insanl��a bir anda:

"Hiçbiriniz, anmaya de�er bir din üzerinde de�ilsiniz" tebli�ini yap�p hak dini aç�klamay� gereksiz görüyorlar. Oysa ki yol, bu de�ildir.

Cahiliye, kesinlikle ayn� cahiliyedirTüm dünya insanlar�n� kaplam�� olsa bile ayn� cahiliyyedirinsanlar�n ya�ant�s�, Allah'�n hak dinine dayanmad�kça anmaya de�er hiç bir �ey ifade etmeyecektir. �slam davetçisinin görevi, gene ayn� görevdir. Dalaletin ço�almas� veya bat�l�n �i�kinle�mesi bu görevi de�i�tirmez.

Bat�l; temelsiz bir birikintiden ba�ka bir �ey de�ildir.

Madem ki bu dava, tüm dünya insanlar�na; yani anmaya de�er hiç bir din üzerinde bulunmayan tüm dünya insanlar�na tebli� ile ba�lam��t�r, öyleyse �imdi de böyle ba�lamal�d�r. Dönüp dola�arak gelen zaman, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) gönderildi�i zamandan farkl� de�ildir. Gün����� gibi ortada olan temel hakikat budur.

Gerçek bir Müslüman bu hakikatin kar��s�nda tereddüde dü�emez. �nsanl���n içinde ya�ad��� cahiliyenin büyüklü�ü kar��s�nda karars�zl��a dü�emez. Cahili �artlar�n bask�s� var diye, �u veya bu yaftaya s���n�p yaranamaz. Çünkü onun görevi, hak kelimesini aç��a vurmakt�r. Bat�l�n kuvvetinden ve �i�irilmi� cahiliyyeden korkamaz.

Çünkü akideyi ilgilendiren hak bir kelime, gizlenemez. Bu kelimenin tüm boyut ve ay�r�c� özellikleriyle anlat�lmas� gerekir.

Bu yap�ld�ktan sonra, dü�manlar ne derse desin. Neyi dilerse onu yaps�n. Akideye ili�kin hak kelime, ki�ilerin zevkine uydurulamaz. Arzulara göre ayarlanamaz.

Burada gözetilecek tek �ey, akidenin kalblere ula�mas�d�r. Kuvvet ve canl�l�kla kalblere ula�mas�d�r.

Zaten hak kelime, a�a vurulursa kalblere ula�abilir. Hidayete elveri�li bir kalbin gizli noktalar�na a��lanmas�n�n yolu budur.

Ama bu hak kelime, e�er k�rp�lacaksa kalbleri yumu�atmas�na imkan yoktur. �nanma yetene�i bulunmayan kalbleri yumu�atmas�na hiç imkan yoktur. Ki bu tip kalbler, davetçilerin - baz� gerçeklerden taviz verirsem yumu�ar diye - ayr� önem verebilecekleri kalblerdir. Oysa ki:

"Allah, kafir kimseleri hidayete erdirmez." (el-Maide: 67)

Öyleyse hak kelime, kesin, ay�r�c�, tam ve kapsaml� olmal�d�r.

Hidayet ve dalaletin as�l dayanaklar�, gönüllerin yetene�i ve aç�kl���d�r.

Hak ad�na veya hak kelimesinde taviz vermek yoluyla gönüllerin hidayet ve dalalet yetene�i de�i�mez. Davetçilerden istenen, hak kelimeden taviz vermemektir.

Akide konusunda orta yol çözümlerine ba�vurmamakt�r. (Yar� senden, yar� benden yoluna gitmemektir.) Çünkü itikadî hakikatta, orta yol çözümleri yoktur.

(Kaynak:  Fi Zilâl-il Kur’an'da Davet Yolu /  Ahmed Faiz / Çeviri; Ubeydullah Dalar / Seçkin Yay�nc�l�k, ï¿½slam ve Hayat için yay�na haz�rlayan: R�dvan Dinçer)

YORUMLAR
  • HUSEY�N SASMAZ   16-03-2014 21:41

    �SL�M AK�DES� Akideler ancak, kesinlik ifade eden delilden al�n�r. Akidenin delilinin kesin olmas� laz�md�r. ��nk� Allahu Te�la zann� olana itikat edenleri zemmederek ��yle buyurmu�tur : "Onlar zandan ba�kas�na tabi olmazlar. Halbuki, zan haktan bir �ey ifade etmez." [5] Bu hitapla akide hakk�nda konu�urken zanna tab� olanlar� te�hir edip azarlam��t�r. Allahu Te�l� zanna bir delalet (sap�kl�k) olarak itibar etmi�tir. Nitekim Allahu Te�l�; "E�er sen yery�z�ndekilerin �o�unlu�u na itaat edersen seni Allah'�n yolundan sapt�r�rlar. Onlar zandan ba�kas�na uymazlar." [6] buyurmu�tur. Allah zanna hi� bir zaman ilim (kesin delil) olarak itibar etmemi�tir. Nitekim Allahu Te�l� ��yle buyurdu : "Onunla (inand�klar�yla) ilgili kendilerinde ilim (kesin delil) yoktur. Ancak, zanna uyarlar. Halbuki zan, haktan bir �eyi ifade etmez." [7] [5] Necm : 28 [6] En'am : 117 [7] Nisa : 157 http://www.rasidihilafet.org/kitaplar/Ummetin_Misaki/index.htm http://www.rasidihilafet.org/inceleme/sohbet/03.htm