Yakup DÖĞER

21 Ağustos 2013

ŞİMDİ TAM ZAMANI

Herhangi bir şeyi, olayı, değeri, kişiyi, olguyu, düşünceyi, eşyayı yani aklınız gelebilecek ne varsa eleştirmek, değersiz kılmak, asimile etmek, yok saymak için bazı zaman ve zeminler çok önem arz eder. Yapacağınız eleştiriler böyle zamanlarda çok daha etkili ve derin olur, amacınıza ulaşmanızda size daha çok yardımcı olur, daha az enerji ile daha çok verim elde edersiniz.

Bir davetçi için şimdi neyin tam zamanı bunu hepimiz biliyoruz az çok, şimdi ilahı beşer olan dinleri kıyasıya eleştirmenin ve insanlığa getirdiği zulmün sürekli olarak gündemleştirilmesinin tam zamanı. Şimdi, işlerine gelmediği zaman, sahipleri tarafından oyun içinde kuralları değiştirilen, beşeri ideolojilerin batıllığının sürekli dile getirilip, eleştirileceği bir zaman dilimindeyiz. Daha öncede aynı durum söz konusu idi ama şimdi artık taşı gediğine koyma zamanı geldi diyebiliriz.

Artık her yerde, her tarafta, her kese, köylü-kentli, okumuş-cahil, işçi-patron, amir-memur kim varsa demokrasiden başlayıp, bütün beşeri dinlerin batıllığının gündemleştirilme zamanı. Hak olanın sadece Allah’tan(c.c.) geldiğini, adaletin sadece İslam’da olduğunu, insanların sadece Allah’ın(c.c.) dininin hakimiyeti ile mutlu ve rahat olabileceğini söyleme zamanı.

Davetçi kardeşlerimiz sakın gevşek davranmasın, sakın davetlerini tehir etmesin. Elimizde bunca somut deliller varken, zulmün sürdüğü beldelerde binlerce insanlar katledilirken, İslam coğrafyası baştan sona işgal edilirken, sömürülürken, bütün dünyanın gözü önünde akıl almaz vahşetler yaşanırken, artık insan aklının egemenliğinin dünyaya bu yapılanlardan başka bir şey veremeyeceğini anlatmalıyız. İnsanların kurtuluşunun sadece Allah’ın(c.c.) dininin hakimiyetiyle olacağını, inansın ya da inanmasın, Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, hangi inanca mensup olursa olsun kurtuluşun sadece İslam’ın Egemenliği sayesinde olacağını üzerine basarak anlatmalı davetimizi bu yönde yoğunlaştırmalıyız.

Şimdi tam zamanı, bütün dünya küfrün egemenliği altında zulümden inlerken, mazlumlar, kimsesizler kulaklarımızı çınlatan haykırışlar yaparken, ülkeleri işgal edilmiş, evleri yıkılmış, gözlerinin önünün de cinayetler işlenmiş insanları görürken, ulaşabildiğimiz her yere küfrün doğasının böyle olduğunu anlatmalıyız.

 “ İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir düşmandır. O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 204- 205)

Evet, onların dünya hayatına ait sözleri insanların hoşuna gider, demokrasi derler, seçim-sandık derler, özgürlük-eşitlik derler, sosyal adalet-sosyal devlet derler, Allah’a(c.c.) inandıklarını da söylerler, halka hizmet hakka hizmettir derler, ama içlerindeki gizli hesabı her zaman saklarlar. İş başına geldiler mi, işgal ederler, tanklarıyla, füzeleriyle, derin kuyu sondajlarıyla, petrol nakil boru hatlarıyla, dijital uydu sistemleriyle, Ebu Gureybleriyle,  Guantanamolarıyla, özel teknik işkence yöntemleriyle gelirler. İş başına geldiler mi, bir ülkeyi baştan sona harap ederler, yakarlar, yıkarlar, topraklarını çoraklaştırıp, bitkinin genleriyle oynarlar.

Bu zalimler, “kendisini iyiliğin, samimiyetin, bağlılığın, sevginin, fedakârlığın, insanlara iyilik, yarar, mutluluk ve dürüstlük sunma arzusunun sembolü olarak tanıtıyor. Konuşurken sözleri hoşunuza gidiyor, tatlı dili sizi büyülüyor, sesinin ahengine bayılıyorsunuz; iyilikten, iyilikseverlikten ve yapıcılıktan söz ederken ağzından bal akıyor. Sözlerinin etkisini ve inandırıcılığını daha da arttırmak, bağlılık ve samimiyetini vurgulamak, kendini takvalı ve Allah'tan korkan bir kişi gibi gösterebilmek için "kalbindeki duygularının içtenliğine Allah'ı şahit gösteriyor." Oysa O, aslında "en amansız bir düşmandır." Kalbinde kin ve düşmanlık kaynıyor. Gönlünde sevginin ve hoşgörünün kırıntısı bile yoktur. Orada ne sevgiye ve yararlılığa ve ne de özveriye ve fedakârlığa en ufak bir yer bulamazsınız.

İçyüzü ile dış görünüşü çelişik, görüntüsü ile içyüzü taban tabana zıt, yalancılığı, kandırmacılığı ve yağcılığı özenli bir meslek haline getirmiş olan bu tip, günün birinde iş başına geçince, sorumlu bir mevkiye gelince gerçek yüzü meydana çıkar, maharetle gözlerden sakladığı iç alemi açıklığa kavuşur; kötülükten, azgınlıktan, kinden ve bozgunculuktan ibaret olan özü gözler önüne serilir”(Fizilal)

Bütün bunları artık tüm insanlık gözleri ile görmekte, kulakları ile işitmekte, kalpleri ile idrak etmektedir. Şimdi,  bu zalimlerin ipliğini pazara çıkarmanın tam zamanı. Aman ihmal etmeyelim, savsaklamayalım, tehir etmeyelim davetimizi, bu ortam insanların hakkı görmesi için, Hakka ulaşabilmeleri için çok uygun bir zaman, bu zamanı mutlaka değerlendirelim. Allah(c.c.) bizim önümüzü açtık, dilimizin bağını çözdü, hareket alanımızı genişletti, şimdi davetimize önceye nazaran daha çok zaman ayırmalı ve daha çok önem vermeliyiz.

Çağdaş cahiliyenin günümüz versiyonunun ve günümüz ki müntesiplerinin, eskilere göre daha tutarsız, zalimce, pervasızca, ilkesizce davrandığını avazımız çıktığı kadar haykıralım. Elimizde inkar edilemez delillerimiz, işledikleri suçlar, yaptıkları cinayetlerin, tecavüzlerin, yaptıkları işkencelerin kanıtları var, bütün bu yapılanları sadece biz görmüyoruz, tüm insanlık da şahit bu olanlara. Bizim işimiz bu zulümleri gündemleştirmek, deklare etmek, ulaşabildiklerimize, “Bakın işte, bunların egemenliği insanlığa sadece, kan, gözyaşı, zulüm, ezilmişlik getiriyor” demek, bunu mutlaka yapmalıyız. Çünkü bunlar, “"İş başına geçince yeryüzünde kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli mahvetmeye çalışır.” Eğer bu ilanı, Allah’a(c.c.) daveti şimdi yapmıyorsak korkarım ki bir daha hiç yapamayız. Korkmayalım, çekinmeyelim, gerekirse dünyevi işlerimizin mesaisinden biraz fedakarlık yapalım ama illaki de şimdi tam zamanı denilecek bu davetimizi yaygınlaştıralım.

Bizler Allah’a(c.c.) yardım edersek, Allah’ta(c.c.) bizlere yardım edecektir. Bu Allah’ın(c.c.) bir vadidir, “Allah, vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.”(30/6) İşte bizler, çoğunluktan olmaktan Allah’a(c.c) sığınalım, bilmezlerden olmayalım.

Şimdi yerli ve küresel emperyalizmi kıyasıya eleştirmenin, onların asla huzur ve mutluluk getiremeyeceğini söylemenin, dünyanın yaşadığı zulümleri örnek getirerek anlatmanın tam zamanı. Kendilerinin bile inkar etmediği ilkesizliklerini, yaptıkları putları acıkınca yediklerini, asla sözlerinde durmadıklarını, hiçbir zaman da durmayacaklarını bulduğumuz her insana iletmeliyiz.

Şimdi insanları Kur’an’a davetin tarih sayfalarında ki en uygun zamanı, çünkü tarihin hiçbir zamanın da böyle iki yüzlülük ve tutarsızlık yapan başka egemenlere rastlanmamıştır. Bunların, Firavundan, Nemruttan daha zalim olduğunu ilan etme zamanı.

Bizler, Allah(c.c.) tarafından seçilmiş insanlarız, Allah(c.c.) bizleri milyarlarca insan arasından seçerek adımızı Müslüman koydu, dinimizi İslam olarak belirledi, bizlere bir yükte yüklemedi, bizler bu seçilmişliğimizi bir ibadet şuuruyla değerlendirmeli, Allah’ın(c.c) istediği gibi davranmazsak bu nimetin bizden alınabileceğinin korkusuyla yaşamalıyız.

Eğer bizler bu nimetin kıymetini bilmez, emredilen gibi yapmaz, Allah’a(c.c.) davetimizde gevşek davranırsak, bizim yerimize başkalarının getirileceğini Rabbimiz söylemektedir. Müslüman olmak, Allah’ın bir nimetidir, Allah’ta(c.c.) nimetini istediğine vermeye kadirdir.

Şunu görebiliyoruz ki, bütün yeryüzü Kur’an’ın aydınlığına muhtaç, İslam davetçilerinin davetine muhtaç, insanlar ne demokrasi, ne laiklik, ne sosyalizm istiyor, insanlar Hak ve Adalet istiyor, bizler de biliyoruz ki, “Hak Rabbimizden gelendir”(2/147).  İşte bizlerde tam bu noktadan hareketle, ilahi beşer olan dinlerin Rabbimizden gelmediğini, onların batıl olduğunu, geçersiz birer uydurma olduğunu ilan etmeliyiz.

Bizim işimiz Mekke’de Müslüman olmaktan daha kolay, Ashab-ı Uhdud’tan, eski firavnun halkından daha kolay, Allah(c.c.) önümüzü açtı, her şeyi her kelamı konuşabiliyoruz, küfrün her çeşidini, sahte ilahların hepsini inkar ve ret edebiliyoruz, ne ret etmekte, ne de kabul etmekte bizi zorlayan bir etken yok. Bu Alemlerin Rabbi Allah’ın(c.c.) bizlere büyük bir lutfudur, bu lutfun değerini mutlaka bilmeli, bu bilinçle işimizi ciddiye almalıyız.

Haydi davetçi kardeşlerim, şimdi bütün beşeri ideolojileri tarihin çöplüğüne gömme zamanı. Mücahit kardeşlerimiz cephede, bizlerde sivil sahada, el birlik insanların kalbinden ilahı beşer olan dinleri çıkaralım, çıkarmanın gayretini gösterelim. Biz Hakkı götürelim, haktan gayrı artık sadece sapıklığın olduğunu üstüne basarak dillendirelim. Zaten haktan öte sapıklıktan başka ne var ki…

Unutmayalım :

“ Kuşluk vaktine andolsun, Karanlığı iyice çöktüğü' zaman geceye,Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı. Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır. Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın. Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı?  Ve seni yol bilmez iken, 'doğru yola yöneltip iletmedi mi? Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?  Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme. İsteyip-dileneni azarlayıp-çıkışma.

Rabbinin nimetini durmaksızın anlat.”(Duha Suresi)

Haydi şimdi, bugüne dünden daha çok sarılma zamanı.