Venhar'da çocukların dünyasına dair hikayeler

1 Şubat tarihinde Venhar Cumartesi sohbetlerinde, çocukları ve onların dünyasına ait onlarca hikayeyi kendine has üslubu ile anlatan Turgut Arı vardı... İşte o hikayelerden bir kaç tanesi...

02-02-2014


1 Şubat tarihinde Venhar Cumartesi sohbetlerinde, çocukları ve onların dünyasına ait onlarca hikayeyi kendine has üslubu ile anlatan Turgut Arı hoca vardı... İşte o hikayelerden bir kaç tanesi...
 
BİR AYAKKABICININ HİKAYESİ
 
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...
 
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:
 
- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!"
 
Çocuk, ona dönerek:
 
- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik".
 
- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan zaten yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı."
 
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
 
- "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi."
 
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
 
- "Anlayamadım ! dedi. Neden öyle olsun ki?"
 
- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer vicdanımız yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa problem değil. Zaten orada tüm eksikler tamamlanacak. Hatta engelli insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler..."
 
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrini işaret ederek:
 
- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?"
 
Çocuk, başını yana sallayıp:
 
- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!"
 
- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder."
 
Çocuk biraz düşünüp:
 
- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"
 
- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."
 
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
 
- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.
 
- "İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk,
 
- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!"
 
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek!
 
- "Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."
 
- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"
 
- "Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş..." dedi adam, "Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar çok para eder. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder."
 
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
 
- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!"
 
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
 
- "Babam haklıymış!" dedi. "Engelli olduğun için üzülmene hiç gerek yok! demişti bir gün bana.
 
GÜNEŞ İLE RÜZGARIN MÜCADELESİ
 
Güneş ve Rüzgâr, hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartışırlar. Ve rüzgâr; “Sana benim daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım” der.  "Şuradaki yaşlı adamı görüyor musun hani şu üstünde palto olan. Bahse girerim o paltoyu üstünden senden çok daha çabuk sokup alabilirim." 
 
Bu denemeye razı olan güneş bir bulutun arkasına gizlenir ve rüzgâr bir fırtına gücüyle esmeye başlar. Ancak rüzgâr şiddetini ne kadar artırırsa yaşlı adam da paltosuna o kadar sarılır. Sonunda rüzgâr pes edip durulur ve güneş bulutun arkasından çıkarak yaşlı adama sıcacık gülümser. Bunu gören yaşlı adamın yüzünde bir hoşnutluk ifadesi belirir. Ve paltosunu çıkarır. 
 
İddiayı kazanan güneş rüzgâra;  "Dostluk ve Naziklik her zaman zorbalıktan daha güçlüdür..." der.
 
FATİH SULTAN MEHMET VE AKŞEMSEDDİN
 
Fatih Sultan Mehmet, sınıfta hiç akıllı durmaz, afacanlık yapar, bağırır çağırır ve hocası Akşemsettin bir şey dediği zaman “Sen bana bir şey diyemezsin ben Padişahın oğluyum” diye tehdit ederdi. Akşemsettin artık bu durumdan rahatsız ama bir o kadar da çaresizdi.
 
Padişahın karşısına bu konu hakkında gitmekten hayâ ediyordu. Padişaha çocuğunu şikâyet etmek düşüncesi ona çok ağır geliyordu. Bir gün artık her şeyi göze alıp padişahın huzuruna çıktı ve olanları ona sıkılarak anlattı. Padişah durum karşısında bir müddet düşündü ve o müthiş planını Akşemsettin’in kulağına usulca açıkladı. Aman Yarabbi! Bu ne plandı..! Ama mümkün değildi bu planı uygulamak. Akşemsettin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de padişah onu dinlemedi ve bu iş olacak dedi.
 
Ertesi gün yine ders ortamında ve yine Fatih Sultan Mehmet yaramazlık yapıyordu. Akşemsettin’in uyarısına yine aynı tehdit cevabını verdiği sırada padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Bu olay karşısında Akşemsettin hiddetlenerek Padişaha bağırdı ve bir tokat atarak, bu şekilde sınıfa giremeyeceğini izin istemesi gerektiğini söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi. Padişah mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı.
 
Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet’in nutku tutulmuş ne yapacağını şaşırmıştı. Güvendiği babası tokat yemişti. Fatih Sultan Mehmet allak bullak olmuştu. Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahcup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi. Plan muhteşem işlemişti. O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı. Çünkü güvendiği dağlara kar almıştı artık... İşte Akşemsettin’in kulağına fısıldanan muhteşem plan, işte çocuk eğitimi. İşte onlar, işte biz…
 
SOR Kİ ÖĞRENESİN !
 
Bir baba gazete okurken oğlu gelerek babaya bir soru sorar. Baba “Bilmiyorum.”der. Biraz sonra başka bir soru sorar. Baba yine “Bilmiyorum” der. Oğul tekrar gelip “Baba sorularla seni sıkmıyorum değil mi?” dediğinde baba “ Yok oğlum. Olur mu? Sor ki öğrenesin.”
 
İNANMIŞ OLARAK GELİN !
 
Bir hocadan yağmur duası yaptırması istendiğinde hoca, “Tamam. Haftaya aynı gün, aynı saatte ve aynı yerde buluşalım ama bir şartım var. İnanmış olarak geleceksiniz” der. O gün geldiğinde hoca yüksekçe bir yere çıkarak “Siz nasıl insanlarsınız? Hani inanmış olarak gelecektiniz? Diye çıkışır. Kalabalık şaşkınlık içinde birbirine bakarken birisi “Hocam geldik ya!” dediğinde hoca;
 
“Madem inanmış olarak geldiniz, o halde şemsiyeleriniz nerede” der.
 
(Venhar Haber)

Etiketler : #Venhar'da   #çocukların   #dünyasına   #dair   #hikayeler   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN