Üniversiteli gençlerden Kalem Sûresi ders notları

26-12-2011


Kalem Sûresi'nin bize öğrettikleri...

1-Kalem ve onunla yazılan Kur’an bizim hayat rehberimizdir, o halde ciddiye almalıyız:

Allah insanlık için kendisine kulluk ilkelerini kalemle yazdırarak kalıcı olmasını, sürekli hatırlanmasını ve insanlığın hiçbir mazerete mahal bırakmamasını istiyor, bunlar üzere yemin ederek olayın çok ciddi bir iş olduğunu vurguluyor. Kalemle yazılan vahiy sizin hayat nizamınızdır. Sakın bunlardan gaflet etmeyin, bunları yazı ile kayıt altına alın hayatınıza geçirin ve tüm insanlığa iletin. Size sunulan vahy nasıl kalemle yazılarak hiçbir mazeret ve kaçışa yer bırakmıyorsa, aynı şekilde görünmez elçilerimiz tarafından tüm yaşamınız kalemle kayıt altına alınmaktadır. Ahirette sizlere sunulacaktır.

Kur’anın bu ilk sürelerinde Allah, Resulünü ve O’na inananları inşa ederek davetçi kadroları oluşturmaya devam ediyor. Okumak, yazmak, yaşamak bu yolun en büyük azığı olduğunu vurguluyor.

Kalem ve yazı bizlere Kur’anı çok ciddiye alarak vahyi okumak ve yaşamak sorumluluğu ile birlikte, tüm amellerimizin yazı ile kayıt altına alınıyor olduğunun bilinciyle yaşamamızı sağlamalıdır. Allah’ın razı olduğu, tartılarımızın ağır geldiği kullardan olmak bizim tek ve nihai hedefimiz olmalıdır.

2-Bizlerde Yüce Ahlaka, Üstün bir hayat tarzına sahip olmalıyız:

“Çünkü sen, üstün bir hayat tarzına sahipsin” Hiç; insanı bir alaktan yaratan, kerim olan Rabbinin adıyla okuyup güzel bir hayat inşa edenler cinlenmiş, mecnun ve deli olabilir mi?

Allah insanı en güzel şekilde değerli ve ahlaklı yaratmıştır. Yaratılış fıtratı üzere kalmak, güzel yaratıcıyı tanıyıp tanımamakla (ahlaklı kalıp kalmamakla) imtihan edilmektedir.

“Hanginizin daha güzel amel işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır.” (Mülk:67/2) “Biz insanı en güzel şekilde yarattık, Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık.” (Tin:95/4-5) “Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda Bize dönersiniz.”(Enbiya:21/35)

Allah Rasulü (s.a) şöyle buyuruyor: “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” Güzel ahlak insanı insan yapan değerler üzere olmak ve onların korunmasıdır. Allah Resulü’nün ahlakını en güzel şekilde Hz. Aişe'nin şu sözü tarif etmektedir. "Onun ahlakı Kur'an idi" Bunun anlamı şudur: Rasulullah (s.a) yalnızca Kur'anî talimatları insanlığa tebliğ etmekle kalmamış, o talimatları kendi zatında da tatbik ederek buna örnek olmuştur. Eğer Kur'an bir şeyin yapılması için emir vermişse onu ilk önce kendi nefsinde uygulamış ve eğer bir şeyden menetmişse gene en fazla kendisi o şeyden sakınmıştır. Kur'an'ın fazilet olarak saydığı sıfatlarla muttasıf, kötü saydığı sıfatlardan da kendini uzak tutan idi.

Risalet öncesi tüm Mekke halkı tarafından El Emin olan bir insan örnekliği olarak görülen Muhammed(a.s) nasıl oluyor da Risaletin başlamasıyla deli mecnun oluyor? Kişilik ve şahsiyet olarak aynı insan ama getirdiği dava ve sunduğu mesaj farklı. Mesaj hayata yeni ilahi ölçülerle düzenleme getiriyor. Buda tüm zalimleri rahatsız ediyor. Hak gelince batıl zail oluyor, tüm maskeler düşüyor. “Yine de ki: Hak geldi; batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkûmdur. Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.”(İsra:17/81–82)

3-Ahlakın bedeli kesintisiz mükâfattır, o halde bu mükâfata talib olmalıyız:

“Senin için kesintisiz bir mükâfat vardır.”Allah’ın göndermiş olduğu tüm peygamberlere baktığımızda hepsinin eziyet gördüğünü, açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilerek yurtlarını bile terk etmek zorunda kaldıklarını, dünya nimetlerinden yeteri kadar faydalanamadığı, sadece bir geçimlik miktarı rızık elde ettiklerini vahyin öğretilerinden biliyoruz. Peki, kesintisiz mukafaat nedir. İnsana Kitab, hikmet ve hidayet verilmişse bundan daha güzel bir nimet olur mu? Bunlar olmadan, tüm dünya nimetlerinin hangisi insanı rabbine yaklaştırarak ruhen mutlu edebilir ki. Bu nimetlerin asıl olanı elbette ki Allah’ın rızasına ermek ve O’nun sunacağı bitmez tükenmez cennet nimetlerine ulaşmaktır.

4-Yalanlayanlara asla itaat etmemeliyiz, uzlaşma tekliflerinden sakınmalıyız:

 “Öyleyse yalanlayanlara itaat etme.”Hakikatle yüzleşerek tüm sahteliklerinin açığa çıkmasını istemeyenler, bunu engellemek isterler. Hakkın açığa çıkmasını asla istemezler. Bunun içinde Müslümanları kendi alanlarına çekerek uzlaşma taktikleriyle sözü bozmaya bulandırmaya çalışırlar. Bunun başında da yalan söylemek gelir. Sözü yumuşatarak eylemliğini azaltıp rakibini sözün doğru olanından uzaklaştırmak ve uzlaşma teklifleriyle kendileri gibi yapmak veya kendilerine benzetmek isterler. Bütün bunlar karşısında Allah, Resulüne uzlaşma teklifleri karşısında asla onlara itaat etmemesini emretmiştir. Mekke de davetin ilk yıllarında müşriklerin her türlü sıkıntı, zülüm ve baskılarına boyun eğmeyerek bu dinin metodunu insanlık var olduğu sürece nasıl ve niçinini asla tartışılmayacak şekilde ortaya koymuştur.

Ebu Talib’in müşrikler adına sunulan teklife karşılık dünya ve onda olanların tümü kendinse verilmesini red eder. Aynı şekilde yine Rasulullah (a.s), Ebu Velid’in mal, krallık (başlarına yönetici), liderlik, kadın, en iyi doktorlarda tedavi gibi tekliflerine şu ilahi yasalarla cevap vermektedir."Ha mim. Bu kitap merhamet eden, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça bir Kur'an olarak ayetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de; `Ey Muhammed! Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır, kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamıza engel vardır; istediğini yap, biz de yapacağız' derler. Ey Muhammed! Onlara söyle: `Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık ona yönelin. O'ndan bağışlanma dileyin; vay müşriklerin haline!:"(Fussilet :41/ 1-6) bunun üzerine Rasulullah(a.s) “Ey Ebu Velid dinleyeceğini dinledin artık kararını sen ver”  hiçbir uzlaşmaya açık kapı bırakmayan bu tavır İslamın bütün zamanlarında kendine has ilahi davet ve tebliği metoduyla bize ilahi bir mirastır.

Bu ilahi metodun Kur’ani delili şu ayetlerdir:  “Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.” “Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.”  “O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.” “Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı başına dar getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalamazlar.”
“Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.”(İsra:17/73–77)

Burada Rasulullah (a.s)’in muntazam metodu ortaya çıkıyor. Allah tarafından davanın ilkelerinin çizildiği ve bu yolda dik duruşun arkasında bizzat Allah’ın olduğunun delili.

Bize düşen; Kendinden ve davadan emin olmak, muhatabın Mekke’nin (çağımızın) en şedid İslam düşmanı da olsa sözünü kesmeden sonuna kadar dinlemek, söz hakkı vermektir. Sonra iman ettiğimiz o ilahi yasaları bütün netliği ile ortaya koymaktır. Kabul edip etmemesini kendisine bırakmaktır. Bizlerin davette izleyeceği nebevi metotta, Kur’anla donanmak,  tüm sorularımızı Kur’ana sormak ve cevabını ondan almaktır.

İnancımızda, dava ve metodumuzda asla yumuşak ve taviz vermeden, net ve tavizsiz, insani ilişkilerde ise son derece medeni olmalıyız. Kendimizi değerli kılan, müşrikleri değersiz kılan vahy olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Rasulullah(a.s) Mekke’nin en azılı kâfirini bile nezaketle, sabırla sonuna kadar dinliyor ve sözün bitti mi diyor. Durum böyle olunca acaba bizler müslüman kardeşler arasındaki ilişkilerde nasıl olmamız gerekiyor?

Yeryüzünde tek başına davayı temsil ediyor olsak da bu temel ilkelerden taviz vermemeliyiz. Onlara İbrahim(a.s) gibi “size ve Allah’dan başka taptıklarınıza yazıklar olsun. Hiç akletmeyecekmisiniz?” demeliyiz. Söylemimiz ne kadar güçlü ise eylemlerimizde o kadar güçlü olacak, sonuç takva sahiplerinin olacaktır.

5-Kur’an da sayılan müşriklerin temel özelliklerini iyi tanıyarak, onların bu kötü sıfatlarından beri olmalıyız:

Müşrikler yeryüzünü bozup ifsad ettikleri gibi Müslümanlarıda kendilerine benzeterek önlerinde hiçbir engel kalmasın isterler. Onun için Rahman olan Rab, Resulünü ve biz Müslümanları onların sıfatlarından şiddetle sakınmamızı emretmiştir. Bunlar dokuz maddeyle özetlenmiştir. 1-Aşırı yemincidirler 2-Aşağılık onursuzdurlar. 3-Sürekli başkasını çekiştirirler. 4-İnsanlar arasında sürekli söz götürüp getirirler. 5-İyiliğin amansız düşmanıdırlar, her zaman iyiliğin karşısına dikilirler. 6-Saldırgandırlar. 7-Sürekli günah işlerler. 8-Kabadırlar. 9-Soysuzdurlar, alçaktırlar.

6-Mülk Allah’ındır, İnsana imtihan için verilmiştir bilincinde olmalıyız, israf ve cimrilikten sakınmalıyız:

Bir zamanlar bahçe sahipleri sınandığı gibi Mekke döneminin bahçe sahipleri de sınandı, onlardan sonra gelen bahçe sahipleri de mutlaka sınanacaktır. Bugün bizim çağımızın bahçe sahipleri de sınanmaktadırlar. Bahçe burada insanların elde ettikleri her türlü zenginliklerdir.

“De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye Kadir'sin.”(A.İmran:3/26) Allah rızık da kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah'ın nimetini bile bile inkâr mı ediyorlar?”(Nahl:16/71) Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur. Doğrusu Rabbinin cezalandırması süratlidir. Şüphesiz O bağışlar, merhamet eder.”(En’am:6/165) Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz.”(İsra:17/16)

De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.(Sebe:34/39)

“Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.”(Haşr:59/7)

Mal hırsı öyle bir şeyki, insan kazandıkça artırılmasını istiyor, kalb gözünü körelttiği için de sürekli dünya gözüyle arttıkça artmasını istiyor. Dünyada tek dayanağı mal olunca hiçbir sınır tanımıyor, hiç kimseyle paylaşmak istemiyor. Allah’da bir gün malı elinden çekip alınca simsiyah kesiliyor. Bugünde bahçe sahipleri gibi elde ettikleri tüm servetlerinin kendi mutlak sahipleriymiş gibi bakanlar yeryüzünün çeşitli bölgelerinde yangın, sel felaketleri gibi tabi afetlerle bahçe sahiplerinin o hazin sonunu yaşamaktadırlar. Asıl felaket mal sahibinin ölümden sonra başlayan ahiret hayatındaki acı sondur.

7-Kendimize ve müşriklere karşı hayatla ilgili tüm soruların cevabını Kur’an dan vermeliyiz:

Allah’a karşı sorumluluğunun bilinciyle hareket edip hiçbir şartta onlara itaat etmeyen takva sahibi mü’minlere Allah bizzat yardım ederek müşriklere kendisi cevap veriyor. Öncelikli olarak Müslümanların değerine dikkat çekiyor. Sonra müşriklere cevap verek tüm çıkış yollarını tıkıyor, tüm düşüncelerinin temelsiz zanna dayanan sadece akıl ürünü saçmalıklar olarak değerlendiriyor. Hükümlerinin dayanıksız, düşüncelerinin asla bir kitaba ve ilme dayanmayan mesnetsiz şeyler olduğunu söylüyor. İnancında, yaşamında ve davetinde vahy temelli net ve tavizsiz hareket eden Müslümanların savunucu ve tek destekçisinin Allah olduğu bilinci verilmektedir.

Davetçinin muhatabına sorması gereken sorular bize öğretiliyor:

1-Biz Müslümanlar, Allah’ın emirleriyle hükmediyoruz, Siz neyle hüküm veriyorsunuz?

2-Biz Müslümanlar, tüm düşüncelerimizi Allah’ın kitabına dayandırıyoruz, sizin düşünceleriniz hangi kitaba dayanıyor?

3-Biz Müslümanlar, Allah’ın emirlerine göre yaşamımızı düzenliyoruz ve kıyamete kadarda bu böyle sürecektir, yoksa siz bu yaşamınızda serbest davranacağınıza dair kesin sözmü aldınız?

4-Biz Müslümanlar, Allah’dan başka Rabb, bizi terbiye eden, kanun koyucu yasa belirleyici ortak tanımıyoruz ve O’ndan başka hiçbir gücü yardıma çağırmıyoruz, sizin ilahlarınız kim, neye dayanıyorlar?

5-Biz Müslümanlar, bu hayatın biteceğini, yaratan tarafından hesaba çekileceğimizi ve o günün ciddiyetinden korkuyoruz, siz bu hayatın hesabının olacağını sanmıyor musunuz?

6-Bizler elimizden geleni yaptıktan sonra Allah’ın yardımına güveniyoruz, sizler Allah’ın azabından hiç korkmuyor musunuz?

7-Biz Müslümanlar, zamanı Allah’ın bize vermiş olduğu imtihan süreci olarak görüyoruz, sizler ölümün sizlere geleceğini hiç düşünmüyor musunuz?

8-Biz Müslümanlar bu dini yaşarken tüm sıkıntı ve zorluklara Allah’dan ücret bekleyerek katlanıyor, sizlere de tebliği ederken hiçbir ücret beklemiyoruz, sizler her şeye ücretlendirme olarak mı bakıyorsunuz?

8-Sabretmek, zoru başarmaktır ve en büyük imtihandır, o halde bizde dünyada dayatılan tüm yanlışlara karşı sabrederek zoru başarmalıyız:

(Sabret balık sahibi Yunus gibi olma): “İnsan zayıf yaratıldı” (Nisa:4/28) “İnsan çok acelecidir.” (İsra:17/11) Zayıf ve aceleci yaratılan insan, bu iki zayıf noktalarıyla imtihan ediliyor.

Bu zaaflar aşılmayacak zaaflar değildir. Zira “Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez” (Bakara:2/286) İnsanla uğraşmak onlara İslami tebliği etmek öylesine zordur ki Allah’ın göndermiş olduğu Resuller bile çok büyük zorluklar çekmiş, zaman zaman sabırları tükenerek sarsıntılar geçirmişler, bulundukları beldeleri terk etmek zorunda kalmışlardır.

Nuh(a.s) yüzyıllar boyunca, gece ve gündüz, açık ve gizli, tüm yolları denedikten sonra Rabbine dua ederek inananları kurtarmasını kalanları ise cezalandırmasını istemek zorunda kalıyor. Yunus(a.s) ise tüm tebliği ve davet metotlarını denedikten sonra kavmini terk etmek ihtiyacı hissediyor. Biz Allah’ın Rasulü Yunus (a.s) ı Muhammed (a.s)e örnek göstermesinde hem resulünü teselli hemde uyarı olduğunu görüyoruz.

9-Kur’anın şahitliği Kâfirleri rahatsız eder, bizde o halde Kur’anın şahitliğine talip olup şeytan ve dostlarını rahatsız etmeliyiz:

Ali Şeraiti’nin “sizi rahatsız etmeye geldim” sözünü şimdi daha iyi anlıyoruz. Vahyi gelene kadar Muhammed(a.s) in sözünü dinleyip emin insan olarak görüp emanetlerini bile teslim edecek kadar güvenen Mekke müşrikleri neden tavır değiştirerek düşmanca bir davranış ortaya koyarak tepki gösteriyorlardı? Namazı kılanı engelleyenler, Kur’anı da dinlemek istemiyor susturmaya çalışıyorlardı. Çünkü kendi hevalarından oluşturdukları sahte ilahlarla toplumu istedikleri şekilde yönetiyor, ekonomik hayatlarını güçlünün zayıfı ezdiği bir felsefe üzerine oturtmuşlar, heva ve heveslerinin istediği her şey meşru sayılıyordu. Onun için Kur’an ve O’nun şahidi Resul ve müslümanlar onlar için enbüyük engel ve mutlaka kaldırılmalıdır.

10-Kur’an tüm âlemler için bir Zikr, öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şereftir: O halde bizde Kur’anı zikrederek öğüt alıp, onunla hükmederek bu şeref ile şereflenmeliyiz:

Kur’an; tüm insanlık için yaratılış gayesini hatırlatıp, açık anlaşılır yaşanabilir bir Kitab dır.

Tevhid ve adalet üzere, insanlığın yeryüzünde kendilerine tanınan süreçte hayatlarını nasıl belirleyecekleri, insan gibi yaşamın kurallarının neler olduğunu göstermek için indirilmiştir. Dünyada ki hayatlarıyla tercihlerini nasıl ve niçin yapmaları gerektiğinin ve sonucunun ne olacağını belirten, hiçbir insanlık için mazeret bırakmayan bir kitabdır.

Rabbim bizleri bu suredeki ilahi hükümleri çok iyi anlayarak yaşamayı nasıp etsin. İlmimizi ve salih amellerimizi artırsın. Ölene kadar yolunda olmayı bahşetsin. Amin.

Bu çalışma Mersin üniversitesinde okuyan bazı öğrencilerin her hafta yapmış oldugu nuzül sıralı tefsir derslerinin bazı çıkarımlarımlarıdır. Tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun…

( Haber: Mehmet Maksut / İslam ve Hayat) 

Etiketler : #Üniversiteli   #gençlerden   #Kalem   #Sûresi   #ders   #notları   #   
YORUMLAR
  • hayat ölüm   30-12-2011 15:52

    sevgilikardeşim maksut evela şunu bil seni allah iin seviyorum bu işin pratiği cemaat olmaktır insan istediği kadar ilgi sahibi olsun ama cemaat şeklinde bi çalışma olmazsa zafer olmaz selametle kardeşim

  • erdal aydın    29-12-2011 11:33

    "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez" Secde süresi/17.ayet

  • mehmet maksut   29-12-2011 00:11

    hayat ve ölüm'e yazılarımızda tam katılmadıgınız noktaları yazmış olsaydınız biz de sizi tanırdık. ayrıca bu işin pratiğini hayatımıza aktarma noktasında elimizden geldiğince çabalıyoruz. selametle

  • hayat ve ölüm   28-12-2011 19:17

    daha önce yazılarnızı okumuştum tam katılmamakla beraber fena değil yapmış olduğunuz bu çalışmaya saygı güsteriyorum çalışma güzel ama bu işin pratiği olmazsa allah hesabını surar rabbim yardımcımız olsun

  • Fatih   26-12-2011 20:27

    İnsanları bu şekilde bilgilendirerek doğru yola sevketmede emeği geçen herkesten allah razı olsun allahü teale inşallah insanlar üzerindeki yanılgı dininden vazgeçmelerini nasip etsin selam ve dua ile...

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN