RAMADAN AYI İLE DİRİLMEK ve DİRENİŞ -II-

Rıdvan DİNÇER

26-04-2022 13:32


Sıyâm(oruç) açlıktan öldürmez, susuzluktan insanı tüketip bitirmez. Bedenin susuzluğa olan ihtiyacını, yememeye olan ihtiyacını ve şehvetin ayartıcı gücünü kırmaya dönük bir tâlimdir.

“ (Sıyâm Oruç) Sayılı günlerdir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca (tutsun).. Zor dayanabilenlerin üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır).. Her kim de gönülden fidyeyi artırırsa, bu da kendisi için hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, Oruç (Siyâm)  tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Bakara suresi /184

Eyyememmê’dudat/Sayılı günlerdir. Allah insandan hayatı boyunca Sıyamlı olmasını isteme hakkına sahib olmasına rağmen, ihtiyacınız olacak kadar belirlenmiş sayılı günlerdir dercesine “Şehr/Ay “ denilen yılının Ramazan müddetine , yirmi dokuz veya otuz gün ile sınırlar. Değişmesi ve değiştirilmesi teklif edilemez olan bir madde ve müdettir şehru Ramadan.

Minkummaridên/Sizden hasta olanlar, kulların hallerine mutallî olan Allah ne kadarda merhametlidir hasta olan kullarını gözetir. Ey kulum sen hastasın istirahat et kendini topla güçlü ol, gücün yerine gelsin sonrasında faydalanamadığın günler adedince eda edersin. Hem kulluğunu eda eder hem de Ramadan ayı ve Siyâm bilinci ile faydana olan eksikliğini giderirsin dercesine merhamet buyurur.

Hastalık türevi ne olur ise olsun geçici olan ve tutulduğunda insan sağlığının daha da zarar görebileceği veya tuttuğunda elem duyduğu eza veren hallerin tümünü kapsar. Bu nedenle Adet gören dişi cinsimizin o halini tasvirde “halin Eza” olduğu ayeti kerimede

“Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: O bir ezadır(rahatsızlıktır..)”Bakara Suresi 222

Bildirilmesinden kaynaklı bu ruhsattan yararlanırlar. Bu ruhsat hamile olanları emzikli kadınları da kapsar niteliktedir, hayatlarının (Allah’ın izni ile) ilerisinde sağlıklı ve hastalıktan uzak günlerin beklediği her hasta insan için ölçü, tutamadıkları günler adedince sonraki günlerde tutmaktır.

Bu konularda Siyâm ile mükellef olan mü’minlerdir! onlar kendilerini bilmekte , Allah’ta onları bilmekte bu konuda kul ile Allah arasına girmekten kaçınılmalı..

Âla seferin/ yolculukta bulunanlar, Sefer/yolculuk, yolcunun her türlü hal ve ahlâkını ortaya çıkardığı yorduğu için ’’Benzi atmak” Tabiriyle kasd olunan Yüzün sarımtırak olmasına (Asfar) sebebiyet vermesinden sefer ismini almıştır. Sefer düne ait ve bu güne aid olan yolculuklar düşünüldüğünde çeşitleri ve vasıtaları çoktur. Sefer anında Siyâmlı olmamak/tutmamak bir emir değildir, ruhsattır, ikramdır.

Ramadan ayıo kadar bereketlidir ki kendisinde yapılan seferlerve elde edilen başarılar çokluk arz eder, Bedir savaşı iman edenlerin İlk ramazan ayında vuku bulmuştur. Mekke fethi Ramazanda vuku bulmuştur….

Müslümanlar için öncelikler o kadar önem arz eder ki, ihtiyaç olduğunda kendi içinde barındırdığı ölçülerden azami olarak istifade ettirir. Seferde Saim/Oruçlu olunmasına rağmen gücü ve kuvveti yerinde olması gereken mü’minler seferde verilmiş olan ruhsatı eda etmiş ve iftar etmişlerdir. Birde ramazan ayındaki hareketlilik, Allah’ın kelamını tüm kelamlara üst kılma görevi, İnsanlığın karanlıklardan aydınlığa doğru yol alması için seferlere/yollara çıkmak! Hangisi daha zorlu Sıyam mı? Tüm benliği ile kendini davaya adayıp Allah’ın dininin bir neferi olarak seferde  güçlü olma ihtiyacımı?.

Mekke'nin fethi yılındaResul a.s ve ashab Ramazan'da oruç tutmuşlardı.[1] Resulullah (s.a.v.): "Düşmanınıza yaklaştınız, yemek sizin için daha kuvvetlidir. O halde iftar ediniz." buyurdu. Ebu Saîd el-Hudri: "Vallahi ben bu emirden önce görüyordum ki Resulullah ile beraber tutuyordum." demiştir. Bu sefer, Ramazan'ın onu geçtikten sonra vâki olmuş ve yeme emri "Usfan" ile "Emeç" arasında "Kadîd" denen yerde verilmiştir.

Ramazan eğer geleceğimizi programlamaya katkı sağlamıyor ise! Bir problem var demektir.geleceğin inşasında bizi bir değer olarak ortaya çıkarıyorsa veya bu doğrultuda bir hissiyat ve çaba sahibi kılıyorsa makbul olan bir ramazan geçiriyoruzdur. “Aktif bir suyun tüm engellere rağmen çıkış yolu araması ve bulması gibi. Cahiliyenin tüm asabi değerleri ve üretilen kutsalları yıkmayı öğreten Kur’an ile bir tek kuvvete, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’a boyun eğdiren ihlası kuşanmayı öğreten bir nimetle şereflendik, bu şerefli yolda kutsallık atfedilen tüm putları yıkmadan yürünmez!

Seferden yararlanmak için mesafe kaç kilometre olmalıdır kısmına bulacağımız cevabı varın siz kendiniz için takdir edin! İman eden kullar kolaya kaçmaz, zorluklardan çıkış için kolaylaştırmalardan istifade eder. Teşekkürler Rabbim Rahmetin sonsuz.

Âlelleziyne yutikûnehu/ Takat yettiremeyenler, bir şeye güç yetir­menin en son sınırı anlamındadır. Günümüzde müzmin olup artık hayatın bir parçası olarak sürekli bizimle yol alan ve gün içi kısa aralıklı besin ve tedavi gerektiren hastalıklar o kadar çoğaldı ki, bir çoğunun ismine yabancı kaldık kalıcı ve süreklilik arz eden tüm hastalıklar takat (üstü) güç yetiremeyenlerden sayılırlar. Birde yaşlılığın getirmiş olduğu bedenin taşıyamadığı hallerde takat üstü sınıfa girer. Sıyamlı/Oruçlu geçirildiğinde hayati tehlike arz eden durumlara sahib olmak şeklinde de düşünülebilir bu durum için, böyle durumlarda hayatı tehlikeye atmak olacağından kullarına tutmama serbestliği verir Rabbimiz.

Takat üstü geldiğinden güç yetirememek kapsamına giren kullar için fidyeolarak bir miskini doyurmak sorumluluğu vardır.

Miskini doyurmak, miskin kimdir diye belirecek bir suale Türkçeleşmiş olan mesken ve sakin kelimelerinden yola çıkar isek, çalışıyor çabalıyor olmasına rağmen yerine çakılıp kalmış ve geçinemeyen kullar miskin olarak akla gelir. Mazlumların ve mahrumların Rabbi nede güzel gözetir muhtaç kullarını, çift taraflı bir fayda sunar insana bir taraftan Siyâm ile geçirilemeyen bir ayın, ruhlarda bırakacağı derin acıyı tamir eden bir fidye veriş ile veren el olmak, diğer yönü ile doğrulmaya çalışan bir insanın doğrulmasına yardımcı olan el ile buluşan alan el olmak. Allan da verende mutludur. Alınan ve verilenin sahibi olanda razı.

En asgari tutulamayan bir güne karşılık bir miskinin iki öğünlük ihtiyacının karşılanması, nasıllığı ise, kişinin beslenme gücüne imkanına göredir. Bunda artırıma gitmek bir güne karşılık bir değil de daha fazla miskin (yoksullar) doyurmak teşvik edilmekte bunu gerek imkan ve gücünce gerekse imkan ve gücünü kendini açıkta bırakmayacak kadar zorlamak ile daha fazla miskin doyurarak daha da hayırlı olanı, bir yönü ile tutamadığın Siyâm/oruca bedel sana sağlayacağı faydayı arttırmış olursun.

 Mevcud ayeti kerime İslam toplumunda indiğinden dolayı en üst irade ve toplumsal yapı “İslam-ın akan çeşmesinden” yararlanmak ve yararlandırmak öğretisini kendi içinde barındırırdı. Bu gün bulunduğumuz zemin farklı bir zemin “İslam-ın akan çeşmesinden” yararlanmak ve yararlandırmak bilinci ve öğretisi dikkate alınarak ifa edilmesiönem arz etmekte.

Eğer bilirseniz, Oruç (Siyâm)  tutmanız sizin için daha hayırlıdır. İnsan düşünmeden edemiyor, sınırlı bir bilgi ve güce sahib olan insan gördüğü ve bildiğinin ötesini bilenden, verdiği ruhsatlara rağmen hastaya, yolcuya ve takat yettiremeyenlere bir tavsiyede bulunuyor, eğer tutarsanız sizin için daha hayırlıdır, arkasında bedenin ve ruhun hastalıklarını tedavi etmeye ilişkin sağlayacağı faydayı elden kaçırmamanız sizin için daha hayırlıdır, yararlıdır der.

Burada zaten ruhsatları olan insanlarınSiyâmlı olarak geçirdikleri bir zamanı” kendi kontrollerine alarak tutmaya çalışmaları söz konusu, eğer takat  üstü hal baskın gelirse iftar ettiklerinde mazeretlerinden dolayı vebal doğmayacağından, tutamadıkları günler kapsamındaki yükümlülüğü yerine getirmelerikafi olacaktır.Eğer tutarlar ise! Onlar için daha hayırlıdır.

Bu konularda Sıyam ile mükellef olan mü’minlerdir! onlar kendilerini bilmekte, Allah’ta onları bilmekte bu konuda kul ile Allah arasına girmekten kaçınılmalı.

İnsanın irade ve şahsiyetinin seviyesi, sahip olduğu “sakınma ve korunma sorumluluğu”  bilinciyle ölçülür. Orucun insanı kendine getiren yönleri çok yönlüdür. Sîyem, hiç kuşkusuz insan bedeni üzerinde oldukça ciddi olumlu kazanımlar sağlar iradenin dizginlerini elde tutma gibi. Oruç insanın maddi olarak vücudunu tamir eder, daha sağlıklı hale getirir. Fakat orucun insanın bedenini daha da sağlamlaştıracak asıl etkisi ruhumuz üzerinde gösterdiği etkileridir sağlam bir karekteri destekler.

İnsan beslenme ile ilgili bir türlü dengeyi  tutturamamış ya oburluktan Obizite yada açlıktan bir deri bir kemik kalmıştır. Sağlıklı bir ruhun sağlıklı bir bedenle sağlıklı bir karektere ve kişiliğe yol alışı kıymetlidir.

Ramazan ayı ki, Kur'ân onda indirildi, İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan). Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.Bakara suresi /185

Ramazan ayı ki, Kur'ân onda indirildi,Ramazan ayına ait olan bu gece “Kadir gecesi[2] ve Mübarek gece[3] olarak “ bizlere bildiriliyor bir bakalım bu gece neler ile yüklüdür. Bu gecede ilk inen ayeti kerimeler Alak suresinin ilk beş ayetidir.

 “Yaratan Rabbin adıyla oku. “O” insanı bir alak'tan yarattı, Oku, Rabbin en büyük kerem (ikram)sahibidir; Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini/bilemeyeceğini öğretti..” Alak Suresi 96/1….5

Ve zaman böylece anlam ve değer kazandı…Oku, anını ve geleceğini okudercesine…. Bu ilk ayetlerin indiği geceyi Rabbimiz Duhan suresinde;

’’ Gerçekten Biz onu mübarek bir gecede[4] indirdik, gerçekten biz uyaranlarız.~ “Ki onda (o gecede) her hikmetli iş ayrılır.” ~ ~ Katımızdan bir emir ile; doğrusu biz, (insanlara elçi) gönderenleriz. Duhan Suresi 44/3…5

Gecenin Önemi “biz uyaranlarız (munzîrin).. Katımızdan bir emir ile.. uyarıcılar ve aldıkları emirler!Bin aydan daha hayırlı bir gecede.  Melekler, Resuller, ve İzlerince yol alacak olanlar için Katımızdan bir emir ile..

Kadr gecesi, kendisini nurlandıran kur’an ile hem Ramadana hem de kadir gecesine değer katmıştır.Hira’dan zamana şerh düşülmüş, zulümatlara/karanlıklara gömülü insanlık, tahrif edilmiş olan inanç sistemleri ile yolunu bulması imkansızlaşmış yolda kalmıştır. Kullarını rehbersiz bırakmayan Allah hatemül enbiya a.s ile bizlere tenezzül etmiş, lütufta bulunmuştur. İnsanlık artık kıyamete değin yolunu bulabileceği değişmesi ve tahrifi imkansız ve de sapkınların mazeretlerini ellerinden alan bir muhteva ile hayata dair değişmez esaslar ile yol buluşmuştur.

Allah c.c Muhammed a.s üzerinden insanla iletişimi devam ettirip merhamet etmiştir. Zalim, zorba ve cahil olan zümrelerin tekeline bizi bırakıp terk etmemiştir. Bu bereketli gecede inen vahy ile varlığı yönetme ve yönlendirme ile ilgili olarak insanı boş bir amaçla yaratmadığını, başı boş olarak bırakmadığını”biz uyaranlarız(munzîrin).. diyerek, nerede durup nerede hareket edeceğine, verdiğim talimatlara uy karşılaşacağın âkibet duruşun üzerinde yükselecektir dercesine uyarıldığımızı görüyoruz. Bu nedenle zaman üstü bir değere sahib olan vahiy İndiği her ortamı yeşertir bu nedenle indiği bir geceyi bin aydan daha hayırlı bir makama çıkartır.

Vahyin ilişkili kılınmadığı hangi zaman hangi kalb hangi insan hangi toplum değerli olabilir ki? İnsanların kendi elleri ile yaz boz tahtası metinleri gibi yazılıp çizilenler bu geceyi değerli kılan (Kitab/yasalar)ile boy ölçüştürme girişimi değil de nedir?

“Biz uyaranlarız(munzîrin).. Katımızdan bir emir ile.. ifadesi Kadir gecesin de insan tercihine sunulan ilahi programve hayat sistemimizin değerini ve önemini hatırlatır öğretir. İnsanlığın hayat yasaları için tek adres “Kur’an-dır.”

Huden linnes /İnsanlar için indiriliş gayesini tanımlar, yol gösterici ifadesi tüm insanlığın muhtaç olduğu ilahi hayat yönlendirmesinde ve öğretisinde eşit fırsata sahib olduklarını tüm insanların yaratıcısına yönelmesinin ve yönelir iken aldatılmasını engelleyecek bir kılavuz, bir referans ve ilkeleri barındıran bir muhtevada olduğu gerçeğini vurgular. İnsanlara bize vardıran yolları gösterelim kılavuzlayalım diye anlamında.

Allah ayetin devamında kur’an-ın yol göstermede nasıl ikna edici, mutmain kılan bir açıklıkta ölçü ve esaslar içerdiğini, ilahi kelamın üç esmasının iç içe geçirilmesi ile bildiriyor. Diğer bir ifade ile Allah’tan uzaklaştıran hiç bir yanlış yolu doğrulatacak mazerete fırsat vermeyen delillere ve gerçekliğe sahibtir.

Beyinetil minel hüde vel Furkan;doğru yolu gösteren,hakkı bâtıldan, imanı küfürden, helâli haramdan,rüşdü, ğaydan –farkı ortaya koyan apaçık delilleri-İhtiva eder. 

Ayette geçen Kur’an  dört ismi kısa olarak anlamaya çalışır isek;

Kur’an; farkındalığı sağlayan bir gönül ve bakışı /bilgiyi, bilince dönüştüren bir okuyuş ve anlamayı sağlar….

Huden ; güzel/yumuşak şekilde yol göstererek yanılmaz bir istikamete doğru yol aldırır (klavuz ve yol gösterici bir rehberdir) kaç yol gösterici olabilir ki? Yolların yaratıcısı ve sahibimi? Yoksa!

Furkan; hak ile batılın, açık delil ile şüphenin birbirinden ayrılması- hüküm konusunda kendisi ile ikna olunan(ikna eden) doğru ile yanlışı hayatın her evresinde ayırma ferasetini sağlayan temel fark ölçüyü kendisinde barındıran.  Furkan her konuda farkı görebilmeyi sağlar Allah’a yol aldıracak ile uzaklaştıracak olanı hem de ikna  ve tatmin ederek fark ettirir.

Beyyinat; ister akla dayalı olsun ister somut olsun açık deliller sunan.  Kur’an bir beyanname gibi her konuya dair açık ve anlaşılır olandır. Diğer bir ifade ile bir kulun varlık gayesini beyan etmede olsun, varlıkla ilişkide koyduğu ölçülerdeki beyan ile ilgili olsun, İnsanın karmaşık olan zihni sorularını açıklayıcı niteliği olsun, tanıtma olmaksızın tanıyamayacağı gaybe dair konularda beyandaki tartışılmaz gerçekliği olsun… Evet  Allah’ın bizlere hayata  dair sunduğu bir beyanname kendi yarattıklarına ilişkin Allah’ı bırakıp başkasının beyanını kabul veya ön plana çıkarmak insan aklıyla alaydan başkası olabilir mi?

Kur’an her konuda hidayettir, beyinedir, Furkandır. Eğer beyineler doğrultusunda, hak ile batılı tefrik edersek., Kur’an bize bir hidayettir.

Kim bu ayaşahid olursa artık onu tutsun, İman edenlerseferberlik emri almış gibi (bu güne ilişkin)sanki, dağınık ümmetin toplanması ve toparlanması aynı sese kulak vermesi ve aynı refleksi göstermesi “İtaat” Bu denli bağlılık gösterilen bir emir hayat bütünü ile ilgili emirlerde gözetilir ise direniş ve diriliş ayı tüm putları ve putçuluğu yerle bir eder.Allah’ın ipine(İndirdiği esaslara-yasalara-kitaba) sarılın, ayrışmak ayrı durmak sizin ürettiğiniz hastalıklardır, ben tek kumanda komutuna davet ediyorum dercesine kendinizi hastalıklarınıza karşı tutun ama şeytan ve avanesini taşlamak için tutmayın dercesine,Kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun!n Toplu seferberlik!

Hasta ve yolculuk ile ilgili her ne kadar tekrar gibi gözükse de, Kullarına şefkat ve merhameti yineleyerek gönüllü yöneliş gösteren kullarım durumunuzu biliyorum dercesine hayattaki çeşitliliğin ve durumların farklılığını biliyorum, kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun ifadesinden dolayı da ikilem içerisine girilmesin diye tekraren ruhsat sahibi olanlar zikredilmiştir.

Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez, gerek takat üstü durumlar gerekse zemin ve vakıa arasındaki uygulanamazlık durumlarında Allah kulları taşıyabilecekleri sorumluluk ile mükellef tutar. Kolaylık bu dinin tabiatının bir parçasıdır, muamelatlarda sürekli karşımıza çıkan bir olgu, hac mükellefiyetinde kurban kesemeyenler ile ilgili, ihramlı iken saçını traş edemeyen ile ilgili, teyemmüm ile ilgili, salatın kısaltılması, kefaret konuları… gibi muamelatlarda getirilen kolaylıklar bu dinin tabiatına ait hususlardır.

Allah kulları taşıyabilecekleri sorumluluk ile mükellef tutar, hasta, yolcu ve takat yetirmeyenlere ilişkin Siyâm/Oruçta  aynı husus gözetilmiştir.

Li tukkebbirullahe ifadesi, Allah’ı büyüklemeniz, yüceltmeniz, büyük tanımanız, ululamanız, gibi tekbirde bulunmak şeklinde çeviri yapılsa da, anlam olarak hidayete ulaştırması/yol göstermesi ile ilişkilendirilerek vurgulandığında yol göstermedeki nimetleri karşısında kör ve sağır olmamayı gerektirir. Her varlık ancak onunla yolunu bulabilir iken İnsanın kendisi için çizilen yolu, tıpkı önceki nesiller için koyduğu sıyam ölçüsü gibi tüm yol göstermeye dair ölçüleri her şeyin üstünde tutması Allah’ı tekbir etmek anlamına gelmekte,

İslam’ın halkların hayat tarzı olmasına ilişkin gösterilen her çaba ve ilahi yasalara uymak, uyulmasını yaygınlaştırma yönelik çabalar Allah’ tekbir etmektir. Ayetin indiği zaman dilimine baktığımızda hemen bedir savaşından önce inmesi ve mü’minlerin bedir savaşına dair övgülerin zirvesine yerleşmeleri Allah’ı tekbir etmektir. İman eden kullar olarak her daim önümüzde bedre dair hedefler oldukça “küfrün İslam’a diş bilemesi” sevdası belirecektir.

Allah’ın kullarına yol açması ve açtığı yola tüm benliği ile bağlanan kullar yolda kalmayacak çünkü; Allah’ı tekbir (Li tukebbirullahe) ifa ediliyordur.

(Hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Yollar çeşit çeşittir, o kadar çok kavşak var ki, veya o kadar çıkmaz yol var ki veya o kadar kısa yollar var ki bilmeyene tarif olunduğunda sırtındaki en ağır yük alınmış gibi olur. Aciz ve zayıf olan insanın kendisine tanıtılan her olgu ile ilişkide veya bilgilendirilmesinde olsun, faydası ve zararına ilişkin olsun, yol gösterme büyük bir nimettir. Dünya hayatında bizi yol bilir kılan Allah’a hamdolsun.

Gaybe dair yol bilmezlik, bize bildirilmese idi! Allah, Melek, Cin, bir sonraki hayat ile ilgili gerçeklikler, tanımadığımız bilmediğimiz evren hakkındaki bilgiler olsun, tabiat ve insan gerçeği olsun veya Rabbimiz yol göstermesinde kendisi ile haşa boy ölçüştürme hastalığına ilişkin uyarıları olsun… Ya dara düştüğünde sorunlarını çözemediğinde el açacağı merciye ilişkin bilgin yoksa, taşa tahtaya.. uyduruk sığınak açamazından kurtaran Allah’a ne kadar hamd etsek azdır Allah’u ekber!..

En büyük nimet hidayettir, neticesine yalnız bakılsa yeterlidir, İlahi hoşnutluk ve mükafat.

Umulur ki şükredersiniz. Teşekkür kelimesi ne güzelde dilimize yerleşmiş. Teşekkürler Allah’ım, teşekkür üzerimizde hakkı olan, bize iyiliği ve ilgisi yüksek olan, yaptığı iyiliği başa kakmayan diye bir çok kelime sıralayabiliriz, lakin bunlar daha büyüğünü görmemize engel olmasın. Bedenimizdeki her organ ve minimize parçamız üzerindeki hakkı görmezden gelinebilir mi? İrademiz dışında muntazam çalışan ağzın tükürük bezi fonksiyonumu desek, yoksa tad alma duyusunu kaybetmeden beslenmeyi mi desek, gözün muntazam çalışmasında göz kepengi olan kapakların ihtiyacı olan sıvıyı üretmesi mi desek….(Hastalık /vucudun fonksyon kaybı – çeşitlerinin çokluğu..) evet kararını kendimizin vermediği Allah’ın vucudumuzun en küçük parçasına ilişkin yol gösterme nimetleri o kadar çok ki teşekkür kelimesi ile karşılık yeterli gelmez. Kalbi saran bir hayranlık ve sevgi ile yönelişi ve içten gelen bir teşekkürü gerekli kılar.

Teşekkür, irademiz ve irademiz dışında nîmetlendiğimiz her yol gösterme ve olgu içindir. Şirkten Şükre alınan her yolculuk  bir teşekkürdür. Şirkten uzak her bir hayat teşekkür bilincinde olmaktır. Şükrün olduğu yerde şirk bir ölüdür. Bize şirkten beri olmanın yollarını öğreten Allah’ım teşekkürler ediyoruz.

İnsan hayatın zorlukları ile karşılaştığında veya her daim içini açacağı sırlarını paylaşacağı yardımı için kendisine sığınacağı, her sorununu karşılıksız bırakmayıp çözecek bir yöneliş içerisinde ve arayışındadır. İslam nimeti ile İnsanın yerinde ve güzel olan bu arayışına adres olan bir soru ile geçmişin yükü, yaşanan ve geleceğin yükü olabilecek tüm yüklerin taşınmasında, kişiye kendi nefsinden yakın olan yaratıcısı tarafından gelen bir cevab ile,

Allah’a yönelecek gönüller yalnız değildir.

“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler/icabet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar…” Bakara suresi /186

İnsan her daim yardıma ihtiyaç duyan bir varlıktır,ayeti kerimede hayatın zorluklarında sığınabilecek güvenilecek mercii olarak’’şah damarından daha yakın olan,  kişi ile kalbi arasına girebilen tüm varlığın kendisini yaratandan daha yakın bir gücün olmadığı tefekkür ettirilir (yakin sağlanır). 

Allah’ın çağrısı ve kendisine iman ekseninde bir yöneliş talebi ise, İslam’ın Medine de filizlendiği bir dönemdir önünde İslam davasının yüceliğini ulaşılmadık yerlere ulaştırma sorumluluğu olanların kulluklarını yapmada ve hayatlarını idame ettirmede karşılaşabilecekleri tüm zorluk ve sıkıntınınsırtlarından indirilmesini sağlayacak olanın Allah olduğu,Allah’ın çağrılara/dualara icabet edeceğini söylemesi ile kullar ile Allah arasındaki aracısızlık ve yakınlığın, kulun içinden kedisinin bile duyamayacağı sesi bile bilen bir gücün gözetimindesin mesajı ile, kullarım ile aramda aracılara yer yoktur, İşte bu kadar yakınım!

Benim davetime icabet  ettiğiniz de,  hemen yanı başınızda yenilmez güç ve her sorunu hesabsız çözebilen mutlak irade olarak Allah’ı bulabileceğimiz bildirilir.

Ramazan ayının, oruçlu olmanın hali ruhiyesinde bu bilinç  ile bir yönelişin, gönüllerin ve ellerin açılıp “Allah’ım halimi sana arz ediyorum beni benden iyi bilensin”  Rızanı dilerim demek ve ramazan ayında duaya daha fazla yer ayırmak zengin ve cömert olan Allah’tan istemek kadar güzel ne olabilir ki. Siyâm ayını dualar ile tezyin edelim.

Nebi (a.s.): "Dua, ibadetin iliğidir."  Başka bir rivayette Nebi (a.s.): "Dua ibadetten ibarettir." buyurmuştur. 

Bu dualarda dünya ziyneti ve ahiret bereketi olacak Salih olacak nesiller için dua da bulunmayı da unutmayalım.

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.” Bakara suresi /187

Helal kılındı ifadesi daha öncesinde haramdı anlamında değildir.Sahabilerden bazıları yatsı sonrası yattıklarından, yatsı namazı ile beraber sîyama niyetlenir ve yatarlardı fecr öncesinde tekrar uyandıklarında eşleri ile birlikte olmanın onlarda haram bir iş işledim anlayışını vehm etmesi nedeni ile zanlarınca haram işledikleri inancını onlarda doğuruyordu, bazı sahabiler gibi Ömer r.a ta aynı duruma düştüğünü Muhammed a.s dile getirdiği rivayetlerde zikr olunur, ayette sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tanımına dikkat edilir ise işlenenin haram değil, zanlarınca haram olmasına rağmen zanlarına/nefislerine ihanet ettikleri anlaşılmaktadır. Eşleri ile birlikte olma konusun da daha önce bir haramın olmayışı da zanlarına/nefislerine ihanet ettikleri şeklinde bir anlamayı doğrular niteliktedir.

Bir yasağın/haramın/nehy etmenin kendisiaçıkça bildirilmiyor ise ve harama yaklaştırıcı bir nitelik taşımıyorsa helallik söz konusudur. Bize bu ayeti kerime zanlarımız üzerine kurulacak inanç ve muamelatlardan kaçınarak ibadetimizi yapmamızı öğütler gibidir. Tamamlanmış bir din nimeti bu konuda bilgi üzere hareket etme kolaylığı sağlamakta, Allah kolaylık diliyor olmasına rağmen zorlaştırmayı seven insanların kendi tercihlerini dinmişçesine insanları ikileme sokması avam üzerinde olumsuz etkiler oluşturması ise ayrı bir sorundur.

Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin, gözünüze aydınlık olacak nesiller dileyin dercesine,Helal olanın kendisi ile hayvani şehvet tarzında bir ihtiyaçtan çok, bir birinize libas/örtü olarak Salih nesillere zemin sağlayın, eşlerin birbirlerine  libas/örtü olması koruyuculuğun  her şeklini kapsamakta bu da yeni nesillere açılacak sağlıklı yuva anlamına gelmekte.

Haram olacağını düşünecek kadar hassas olmaya çalışan kullarına vasat olan bir dinin fıtri olanı sunması, eşlerin birbirlerine libas/örtü/mübaşerede  bulunma serbestliği şeklinde vasat olan bildirisi ile, bir ay boyunca eşlerinden ayrı kalmak fıtri değildir dercesine Rahmet esintisi sunuldu.

Karanlığı delip gözükmeye başlayan, Fecre ait olan aydınlık. Tablo gecedir, gecenin karanlığını yırtmaya başlayan aydınlık anı tasvir edilmekte, tabloda baskın olan geceye ait karanlıktır. Bu an sabah namazı diye dilimize yerleşmiş olan salatül Fecrin, karanlığı delip gelen aydınlığın başlangıç vaktidir. Bu vakte kadar yeme içme ile ilgili serbestlik devam eder. Akabinde leylin başlangıç anına, güneşin batış anına kadar sîyam ile geçirilir.

Geceye/leyle ve de aydınlık ile buluşma anı olan fecre vurgu  zaman bilgisine dair bilinci, günün anlarına ilişkin, doğa olaylarına vakıf olma, bilme, haberdar olma, gözlemleme gibi bir dinamiklik katar insana. Kul ibadetine helal getirecek durumlardan korunmak, selim olmak için bir rasathane gibi gözlem eviymişçesine pür dikkattir.

İtikaf esaslı bir duruştur.Doğa olaylarına vakıf olma gibi, hayata vakıf olma, geleceğe vakıf olma, bir sonraki hayat ve karşılaşılacak âkibete vakıf olmak, Rabbin huzurunda esaslı bir duruş ile “O nun ile iletişimdeymiş gibi buyur Allah’ım emrine amadeyim” demek ile anlam kazanır. “Benim çağrıma cevap versinler/icabet etsinler ve bana iman etsinler “ İlahi çağrısı kendi kelamını her şeyin üstünde belirleyici ve belletici kılmak ile ilgili kulların üzerine düşeni yapması istenmektedir. Hakk dini/hayat modelini diğer tüm üretilmiş dinlere üst kılma mücadelesindeki sorumluluktur bu.

İşte bu sorumluluğun icra edilmesi, Tefekkür, Tedebbür ,Teâkkül ve Teabbüd dörtlüsünün iç içe olduğu İtikaf ibadeti ile Şahlanır. İtikaf ile artırılacak ahiret sermayesi ve dünya semeresi Ramazan ayının hayata açılan bereketi olur. İtikaf ibadeti önceki nesillerde eda edilen bir ibadettir[5], Rabbine karşı taşınılan sorumluluk bilincini yansıtan bir olgudur.

Allah'a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet ve taatte bulunmak amacıyla zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşru bile olsa her türlü nefsani ve şehevi arzulardan uzak durması kişinin manen olgunlaşması için önemli vesilelerden biridir. ,mümkün olduğu ölçüde maddi ilgilerden uzaklaşarak yüce yaratıcıya yönelinen bir ortam insana derin bir manevi ufuk ve imkan sunmaktadır.

i'tikafa giren kimsenin gücü yettiği kadar namaz kılması, Kur'an okuması, istiğfar etmesi, dua ve niyazda bulunması, kelime-i tevhid ve tekbir getirmesi, Allah' ın kudreti hakkında tefekür etmesi, ilmi eserler okuyarak vaktini değerlendirmesi ile beraber İtikafta öncelik sorunlarımız nelerdir? Analizi üzerinde yoğunlaşmak gerekmektedir.

Dini bütünsel yaşayabilecek bir ortam için yoğrulmak, Zulümatlardan nura yolculukta bizlerle eşlik edebileceklere şahitlik ve davetin içselleştirilebilmesi için itikaf ameliyesinde tefekkür ve çözüm yolları önem arzetmektedir.

Her şeyden öncelikli olarak İtikaf Rabbin huzurunda duruş bilincidir. Bu bilinç endişe yüklüdür. Eğer İtikaf halimize ilişkin birkaç sıralama yapacak olur isek, yerel ve küresel olarak toplumların halinin analizini yapmak ile başlamalı akabinde içerden çürüme konularında çözüm arayışlarına yönelmek gerekmekte.

1- Nefsani hastalıklarımızı(Vahy ile Ahlaklanmaktan uzak hallerin) tespit ve onlardan arınmada yardımlaşma

2- İslam’a özgün kimlik ve kişilik olmak. ve bunun öncelik mesele görülerek gündemleştirilmesi ve yaygınlaştırılması.

3- Din adına oluşturulmuş tefrika konularını çomaklamaktansa, çözebilecek çabalar ve ortaya çıkarılabilecek”temsiliyet  kadroları” ile ittifak edilenler temelinde yükselecek merhamet eksenli iletişim yollarının artırılması.

4-vahyin şahitliğini yaparak; Semere verecek davet çalışmalarının  neler ile ve nasıl olacağı konusu üzerinde çözüm yolları üretmek.

5-Vahyin gölgesinde bir hayat (islami esaslar ile yönetilecek bir iktidara olan ihtiyaç) bu arzu ve talebin gereği çabalardan mahrum olarak bu hayatan göçmekten Allah bizleri korusun.

İtikaf Rabbin huzurunda duruş bilincidir. Bu bilinç endişe yüklüdür. Ramazan ayı ve Sîyam bu esaslı duruşun hayat boyu korunabilmesinde sabır ve takva yüklemesi yapar.

Öyle bir ayki diriliş ve dönüşümü sembolize eden bir canlılık ve hareket ayıdır. Bedenler susuz, mideler boş kalmış, bedenimizi gıda bombardımanının öğütme yorgunluğundan kurtarmış, askıya aldırmış böylece ruhumuzun canlılığına yük olmaktan da düşürülmüşlerdir,

Ramazan ayının kendi içinde taşıdığı zenginlik düşünüldüğünde, Vahyin indiği kur’an ayı oluşu,[6] Savm- Siyêm-(oruc) ibadetini barındırışı,[7] fidye verme ve arttırma teşviki ile yoksul olanlara doğan ikram, paylaşım ve yardımlaşma, İtikaf ibadetini barındırması[8], Kadir gecesini ihtiva edişi, [9]Duanın gücünden yararlanma,[10] ayın başlangıç ve bitişinin habercisi olan ‘Hilal gözlemlenmesi ile gözlerin ufuklar ile irtibatı ve gönüllerin taklidçilikten uzak duruşu , gözlerimize aydınlık olacak çocuk sahibi olmaya ilişkin teşvik,ve teravih ibadeti.

Bu ayda dünya gündemi ramazan olur, bir ay boyunca! Bu bir ayı dolu, dolu geçiren bir ümmetin diriliği, akide de, amel de, fikir de bir olma feraseti ile dünya mustazâflarının hastalıklarına eksikliklerine ilaç olabilir/di. Kur’an ayı olan bu ayda tefekkürün ve ibadetlerin kalbin merkezine İlahi kelem otursaydı, yeryüzü ihtiyacı olan İslami iradeye temsile, İmama, hilafete kavuşurdu.

Diriliş ve dönüşüm ayı Ramazan bereketi ile eğer muhattablarını diriltmiyor ve dönüştürmüyor ise Ramazanı idrak etmeyişimizden ondan istifade edemeyişimizden olduğunu bilmeliyiz.

Rabbim, kaynayan ve kaynaştıran, dirilten ve dönüştüren  Ramadan ayında merhamet ve sevgine, gönüllerimizde öyle bir kök salmasına imkan ver ki  kazanılan sabrımız taşı çatlatabilsin, tutuşan gönülleri rahmet suyunla söndürebilecek bir ittika/ korunma azmi ile sukunete erdirsin.

Açlık belimizi kırdı sarsıcı bir zelzele misin yâ Şehru Ramadan, bizi sarsmadan kendimize getirmeden  sakın bırakma, terketme bizi…

Hâmd Evvelinde ve Ahirinde Rahman ve Rahim olan Allah’adır/Allah’ındır.


[1] Hz. Muhammed (a.s.), 4 Ocak 630’da (Hicri 8 Ramazan 13), 10 bin kişilik bir ordu ile Medine’den yola çıktı.  11 Ocak 630’da (Hicri 8, Ramazan 20) ordusunu 4 kola ayırdı ve ordusuna şu emri verdi: “Size karşı konulmadıkça, size saldırılmadıkça, hiç kimseyle çarpışmaya girmeyeceksiniz, hiç kimseyi öldürmeyeceksiniz.” Muhammed (a.s.) hareket emri verdi ve Fetih Suresi’ni okuyarak Mekke’ye girdi

[2] Kadr Suresi 97/1

[3] Duhan Suresi 44/3

[4]  Duhan suresindeki mübarek gece ile kast olunan gecenin, kadr gecesi olduğunu görmekteyiz.nuzul sırasına göre kadr süresi 25. sırada  Duhan suresi  ise 64. Sırada indiği belirtilir.Kadr suresinin indiği aralığa baktığımızda abese ve şems sureleri arasında indiği görülür

[5] "İbrahim ve ismail'e: Evi mi onu ziyaret edenler, ibadet için kendini adayanlar (akifin), rüku ve secde edenler için temizleyin diye ahid verdik" ( el-Bakara 2/125)

[6]  Bakara Suresi 2/185

[7] Bakara Suresi 2/183

[8] Bakara Suresi 2/187

[9] Kadr Suresi 97/1

[10] Bakara suresi /186

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN