Kitap tanıtımı: İslam Dünyasında Fikir ve Put

Malik bin Nebi’ye ait olan eser, İslam dünyasındaki çıkmazları temelde ele alan ve çözümün sağlıklı düşünme ve sağlıklı fikir üretmede olduğunu gözler önüne seren bir çalışmadır.

14-06-2012


Mehmed Maksut
 İslam ve Hayat

Siz değerli okuyucularla paylaşacağımız kitap Cezayirli düşünür Malik bin Nebi’ye ait olan “İslam dünyasında fikir ve put” adlı eseri olacaktır. Bu kitap; İslam dünyasındaki çıkmazları temelde ele alan ve çözümün sağlıklı düşünme ve sağlıklı fikir üretmede olduğunu gözler önüne seren bir çalışmadır. İslam ülkelerinin Batı karşısında teknolojide olduğu kadar fikirde de geri kalışlarının kökenlerini sorguluyor. Düşünür bu eserinde fikrin doğumundan ölümüne kadar süren serüvenini okuyucuya anlatıyor.

Tek başına yaşayan insandan, çocukta, toplumda, medeniyette fikrin nasıl geliştiğini anlattıktan sonra, fikirlerin maddeyle “şeylerle” etkileşimini, fikrin bir insan üzerine yamanarak putlaştırılışını gözlemlerle okuyuculara aktarıyor. Yazar ölü fikirler ile öldürücü fikirler üzerinde duruyor ve İslam dünyasındaki asıl önemli noktanın da bu olduğunu belirtiyor. Bir yandan yeni fikir üretemeyen ve eskinin ölü fikirleri üzerinde ayakta durmaya çalışan kesimi, dışarıdan “gümrüksüz” ithal ettiği öldürücü fikirlerle toplumu yaşatmaya çalışan kesimi ile İslam dünyasının perişanlığını sergiliyor.

Dünyaya nizam vermiş olan İslam fikrinin bugün nasıl kabuğuna çekilmiş durumda kalmaya mahkûm edildiğini açıklayan yazar; “ihanete uğrayan fikirlerin bir gün mutlaka intikam alacaklarını” söyleyerek okuyucularına sorumluluklarını hatırlatıyor. İslam ülkelerinin bugün içinde bulundukları durumu anlamak, için Malik bin Nebi’nin bu eseri bir şey söylemektedir.

Eserin temeline “fikir ve düşünmeyi” yerleştiren yazar, sorgulayıcı bir mantıkla hayatla fikirlerin ilişkisini incelemekte ve bu evrede genelde hayata hükmeden şeylerin putlar olduğunu ifade etmektedir. Bu putların şekilsel ve dönemsel yapılarına takılmamakta, insanın fikir ve düşüncesine hükmeden batıl düşünceleri modern putlar olarak ifade etmektedir.

İnsanın yalnızlığa terk edildiğinde kozmik bir boşluk duygusunun saldırısına uğradığını, bu boşluğu doldurma tarzının da kültür ve medeniyet tipini belirttiğini yazar ifade eder. Bunu yapmanın iki yolu vardır: Ya yere, yani ayaklarına bakmak veya bakışlarını gökyüzüne çevirmek. Birinci bakış insanın eşya yalnızlığını doldurur. İkinci bakış ise, onun düşünce yalnızlığını şenlendirir. Sorgulayıcı bakışın hakikatin peşinde koşturacağını ifade ediyor düşünür.

Bu sorgulamadan sonra iki tip kültürün; teknik kökenli, imparatorluk kültürü, ahlak ve metafizik kökenli medeniyet kültürünün doğduğunu söylemektedir. Dinin insanın bakışını göğe yönelttiği yerde doğduğunu, peygamberlerin de misyon adamı, mesaj adamı, iletilecek düşünceleri olan adamlar olduğunu ifade etmektedir. Yukarıda bahsedilen iki kültür ve algıyı Robinson Crusoe ve Hay bin Yekzan örneğinden yola çıkarak açıklamaktadır.  Robinson, yalnızlık sıkıntısını çalışmayla masa yapmakla giderirken; Hay bin Yekzan ise, yalnızlığı fikirler oluşturarak, keşfederek yendiğini ifade etmektedir.

İslam düşüncesinin her şeyden önce bir fikrin etrafında döndüğünü, uçuruma doğru yuvarlandığında ise mistisizm, bulanıklık, belirsizlik, taklitçilik, batıya hayranlık içinde çöküş sürecin hızlandığını ifade etmektedir.

“Çocuk ve fikirler” adlı bölümde çocuğun üç çağını üzerinde hayata katılım sürecini; yaşlılığın üç evresinde ise hayattan çıkış sürecini düşünür şöyle ifade etmektedir: Çocuğun üç çağı; 1- Parmakları ve emziğiyle oynayarak “şeyler dünyasını” kendiliğinden keşfettiği çağ. 2- İlkin annesinin yüzünü tanıyarak, tedricen “kişiler dünyasını” keşfettiği çağ. 3- Düşünce âlemini keşfettiği çağ. Çocuğun “şeyleri” keşfi, kendisi ile eşya arasında kurulan bağ ile ilgilidir. Kişiler dünyasının keşfi, bu dünya ile duygusal ve sosyal bağlar kurduğu andan itibaren şekillenecektir. Soyut kavramlarla kişisel bağlar kurmaya eriştiği andan itibaren fikir âlemine girişinin gözlemlendiğini ifade etmektedir.

İhtiyarlıkta ise fert yürüyüşünü tersine çevirir ve ruhi çağlarını ters yönde yeniden geçirir.  Birbiri ardınca insan yaşlılık evresinde şunları kaybetmektedir: 1- Her türlü yaratıcı gücünü kaybederek, “fikirler dünyasını”. 2- Kayıtsızlık veya insanlardan kaçma yüzünden “kişiler dünyasını.” 3- Zayıflık ve meraksızlık yüzünden “şeyler dünyasını” kaybettiğini ifade etmektedir.

İnsanın hayatı boyunca bu üç evrenin birlikte var olduğunu; sadece ferde ve katıldığı toplum tipine göre, aralarından birinin belli bir üstünlüğe sahip olabileceğini söyler. Ayrıca “toplum gelişmesinde ne kadar geri ise ödeyeceği bedel de o kadar yüksek olacaktır” diyerek Müslüman bireylere işin vahametini hatırlatmaktadır.

“Toplum ve fikirler” adlı bölümde toplumun üç çağı geçirdiğini ifade eden düşünür, bunu şöyle açıklamaktadır: 1-Şey (eşya) çağı 2-Kişi çağı 3-Fikir çağı. Bu aşamaların bireyde olduğu gibi net görülmediğini fakat toplumların bu evrelere sahip olduğunu ifade ediyor. Az gelişmiş bir toplumun maddi vasıta yokluğuyla durumunun belirlenemeyeceğini; aksine fikir yokluğuyla az gelişmişliğin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Tarihsel evreyi ise üç çağ teorisiyle açıklamaktadır: 1- Medenileşme öncesi toplum 2-Medenileşmiş toplum 3-Medenileşme sonrası toplum. İlk iki evreye pek değinmeyen düşünür, “şeyin” insan üzerindeki hâkimiyetinin medenileşme sonrası yeniden kurulduğunu ifade ediyor.

“Medeniyet ve fikirler” adlı bölümde her medeniyetin bir fikrin ürünü olduğunu ifade eden düşünür, toplumların tarihe katılış döneminde fikirlerin rolünün görevsel olduğunu ifade ediyor. Medeniyeti, bir görevi yerine getirme imkânı olarak ifade ediyor. Tarihte büyük olaylarının oluşumunda her zaman dinamik fikirlerin olduğunu belirten yazar, fikirsel statikleşmenin tarihin dışına çıkmaya sebep olduğunu ifade ediyor.

“Hayati enerji ve fikirler” adlı bölümde yazar şunlara değinmektedir: Yaşama tarzı ne olursa olsun birey hayati ihtiyaçlarını karşılamak için tabiatında eksik olmayan enerjiyi harcaması gerekir. Hayati enerji imha edildiğinde toplumun yıkılacağını; bütünüyle serbest bırakıldığında ise toplumu mahvedeceğini ifade eden yazar, hayati enerjinin kaçınılmaz olarak iki sınır arasında iş görmesi gerektiğini belirtmektedir.

“Fikirler evreni” bölümünde yazar; tarihteki bütün bozgunların ihanete uğramış fikirlerin intikamından doğduğunu belirtiyor. Fikir yok olduğu zaman tutarsızlık işaretleri derhal kendisini gösterir. Buna karşı fikirsiz kişiler, delilin yerini tutsun diye ses tonunu yükseltmeye başlar. Yükseltilen seslerle fikirler engellenmeye çalışılır. Bir yerde fikir yoksa her kullanılan kelimenin konuyu aydınlatmak yerine, ona bir karanlık daha eklediğini de belirten düşünür; fikirler evreninde tutarsızlık hüküm sürdüğünde bunun en basit etkinliklerde dahi kendisini göstereceğini belirtir.  Fikirler dünyasındaki tutarsızlık, mantıki ilişkilere de sirayet ettiği zaman, zihinlerde her türlü karışıklıkların ortaya çıkmasını bekleyebilesiniz.  Yazara göre “İslam toplumu sömürgecilik problemini gündeme getirmiştir, ama sömürgeleşmeye yatkın olma meselesini ihmal etmiştir.”

Ölü fikirlerle tıka basa dolu kültür evrenini, başka bir medeniyetten ödünç alınmış öldürücü fikirlerle diriltmeye kalkışmanın durumu daha da trajik noktaya taşıdığını söyleyen düşünür; İslam toplumunun hâlihazırdaki durumunu ana modellerine yaptığı ihaneti sonucu vardığını ifade etmektedir. Aydınlarımızın her yemlikten yem yeme durumunun nice acılara sebep olduğunu da belirtiyor.

Burada aydın ve siyasetçileri de eleştiren yazar; aydınları, İslam’ın değerini göstermeye yönelik övücü yöndeki çalışmaları dışında, bir tahlil ve tenkit çarkı kurmadıklarını ifade etmektedir. Siyasi yöneticileri ise, ülkelerinde işlerin yürüyüşünü kontrol etmek için böyle bir çarkın gerekliliğine inanmadıklarını ve sorumluluk almadıklarını ifade etmektedir.

“Fikir ve put düellosu” adlı bölümde putçuluk ile bilgisizlik arasındaki ilişkiyi irdeleyen düşünür, karşılıklı olarak putçuluğun bilgisizlik; bilgisizliğin de putçuluk olduğunu ifade ediyor. Putlarla anlaşmanın fikirlerle anlaşmaktan daha kolay olduğunu ifade eden yazar, ideolojilerin sürekli putlarla anlaştığını söylemektedir. Fikirlerin kaybolduğu yerde her seferinde putların yeniden hüküm sürmeye başlayacağını belirten yazar; hiçbir şeyin bilim makyajı yapıp da söz alan bilgisizlikten daha kötü olamayacağına değiniyor. Katıksız bilgisizliğin yani halkın bilgisizliğinin açık ve net olduğunu bu yüzden tedavi edilebileceğini söyleyen düşünür; bilgiç bilgisizliklerin ise tedavi kabul etmemelerini aptallık, sinsilik ve kibirlilikten başka bir şey olmadığını belirtiyor.  

“Fikirlerin gerçekliği ve etkililiği” adlı bölümde gerçek bir fikrin her zaman etkili olmadığını; etkili olan bir fikrin de her zaman doğru olmadığını vurgulamaktadır. Fikrin dünyaya doğru veya yanlış geldiğini; doğru fikirlerin her zaman gerçekliğini koruyabileceğini ifade eden düşünür, tarihin gerçek dışı dogmasına rağmen müthiş etkinlikler sergilemiş olan fikirlerle dolup taştığını belirtmektedir. Bu fikirlerin tarihe girmek için soyguncular gibi kendilerini gizlediğini ve bir gerçeklik maskesi takmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Doğru veya yanlış bir fikrin kutsal karakterine gerektiğinde itiraz etmekle insanın kendisine ihanet etmediğini de belirten yazar; İslam toplumunun üstün geleneklerini ve onlarla birlikte de etkililiğin yolunun yeniden bulmak zorunda olduğunu vurgulamaktadır.

Müslümanlar plan yaparken kapitalist veya sosyalist püsküller taşımamalıdır diyen yazar, birilerinin fikirlerine göre tasarlanmış ve diğerlerinin araçlarıyla uygulamaya girişilmiş bir projenin verim veremeyeceğini söylemektedir. Müslüman toplumun yeniden etkililiğini ele geçirmesi, bütün akılların üretmesi, bütün karınların doyurulması ve bütün kolların çalışmasıyla olur. Bunlar olduğu zaman artık İslam’ın fikirlerinin etkisizlikle damgalanmayacağını; çünkü fikre sahip olanların kolları sosyal dinamiğin çarkını harekete geçirecektir.

“Sonuç bölümünde; fikir desteği olmayan kurumların kaybolmaya aday olduğunu belirten yazar;  durgunluğa, acze, sömürge olabilirliğe mahkûm edilmiş olan ve yüzyıllardır süregelen çöküş döneminin fosilleşmiş değerlerinin Müslüman toplumlar arasında var olduğu sürece sömürgeleşmenin devam edeceğini belirtmektedir. İslam dünyasının çelişkili fikirlerin elinde olduğunu, bunları İslam dünyasının ana modelleriyle tam olarak temasa geçirmeksizin mevcut durumun düzelmeyeceğini belirtmektedir.

İslam dünyasında aşırı hayranlıktan dolayı veya ayaklarının altına konulmuş kaykaylardan üzerinden kayarak, modern “ideolojilere” saplanma tehlikesinin her zaman ki gibi devam ettiğini söyleyen yazar, meyledilen bu ideolojilerin doğdukları topraklarda bile iflas ettiğini belirtmektedir.

Tarihin alışılmış yollarda başkalarının ayak izlerini takip ederek değil, yeni yeni yollar açarak yapılabileceğini söyleyen yazar yeni yollar açmanın ise ancak ahlaki nitelikli bütün sorunlara cevap veren gerçekçi fikirler ve yeniden inşa edilmek zorunda olan bir toplumun büyüme problemlerini karşılayabilecek etkili fikirlerle mümkün olabileceğini belirtmektedir.

Etiketler : #Kitap   #tanıtımı:   #İslam   #Dünyasında   #Fikir   #ve   #Put   
YORUMLAR
  • serhat   16-06-2012 23:32

    kitabı okuyup degerlendiren ve bunu bizimle paylaşan kardeşimizden rahman razı olsun. kitabı okumuş gibi olduk

  • Sinco   15-06-2012 01:42

    Allah okumayi nasip eder inşallah..

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN