

"olursa" Arama Sonuçları

İtikadın neleri kapsadığını belirleyen, yalnızca Allah’ın sözleri olduğundan en küçük bir endişe (şüphe) bulunmayan Kur’an’ın dışındaki bilgiler (ne olursa olsun) itikadı belirleyen ya da ona dahil olan bilgiler olamaz. Kur’an’ın ifadeleri buna engeldir…

Kur’an’da, câhiliye kavramının dört ayette ve her birinde ayrı terkipler içinde kullanılmaktadır. Bu ayet-i kerimeler nüzul sırasıyla Âl-i İmrân 154, Ahzâb 33, Fetih 26 ve Mâide 50. ayetleridir. Kullanılan terkipler ise, yine sırasıyla ifade edecek olursak “zannel câhiliyye”, “teberrucel câhiliyye”, “hamiyyetel câhiliyye” ve “hukmel câhiliyye”dir.

Hâsılı, ibadetlerimizle ilgili ‘niçin’, ‘kim için’ sorularını doğru cevaplandırdıktan sonra ‘nasıl’ sorusu bir anlam kazanacaktır! Yoksa; yok! ‘Norm’ yoksa form da önemli değildir, anlamını yitirir! Norm ile form’u ayırmak hiç de normal bir hal değildir!

Günümüz şartlarında da bâtılla mücadelenin kapsamını büyük oranda sosyal medyaya hasretmiş durumdayız. Daha doğrusu sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, hatta eşle dostla paylaşmadıklarımızı bile burada paylaşmaya alıştığımız için cihadımızı da buraya taşıdık gibi gözüküyor. Hepimizin samimâne, hâlisâne bir çaba içinde olduğumuz varsayımıyla konuşacak olursak dahi bize acilen bir "sosyal medyada bâtılla mücadele rehberi" gerekiyor

Nasihat sözcüğüyle ilgili olan nasuh; halislik ve sâfîlik anlamı taşıdığı gibi, söküğü dikmek, yırtığı yamamak suretiyle onarmak anlamlarına da gelir. Yani mübâlağa kalıbından olan nasuh, çok ıslah edici, hiçbir kir bırakmayıcı ve hiçbir gedik-yırtık bırakmayacak şekilde onarıcı demektir. Tevbe-i nasuh da, günahtan kalpte bir karaltı bırakmayacak şekilde hem kalbi temizleme hem de günahın kalpte açtığı yarayı tedavi etme, imanda meydana getirdiği açığı kapama olmaktadır.

Şurası kesindir ki, Sözleşmenin akıbeti ne olursa olsun, bundan böyle aile ve kadına karşı şiddet, kadın-erkek eşitliği gibi alanlarda yapılacak yeni düzenlemeler İS’nin paralelinde olacak, hatta Sözleşmeyi aratacaktır..

Evet, kelle avcılarıyla konumuza dönecek olursak; bu zulüm, işkence ve idamlar; ekmeksiz kalan fakat “KELLESİZ” kalmak istemeyen yoksul İstanbul halkını canından bezdirmiş olacak ki, şapka kanununa muhalefet sanılmasın diye Beyoğlu şapkacılarına hücum etmişler, satılmasına imkân olmayan en tapon malları bile göz açıp kapayıncaya kadar altın fiyatına kapışmışlardı. Artık halk için sorun; şapka takıp takmamakla alakalı bir sorun olmaktan çıkmış, sorun sadece “Şapkanın giyileceği kafayı yerinde tutabilmeyi becerebilme sorunu” haline gelmişti.

Tüm ibadetlerimizi, bir üst bilinçten kaynaklanan ve birbirleriyle irtibatı kesilip kompartımanlara ayrılamayacak olan bir bütünlük içinde İslam davasının olmazsa olmazları nev’inden, kullun Mabuduna, ubudiyetin bir karşılığı olarak yönelişi tarzında, İslamî siyasetin doğal bileşenleri bilip bu bilinç içinde, samimiyetle ifa etmek zorunluluğumuz vardır.

Hâsılı, ibadetlerimizle ilgili ‘niçin’, ‘kim için’ sorularını doğru cevaplandırdıktan sonra ‘nasıl’ sorusu bir anlam kazanacaktır! Yoksa; yok! ‘Norm’ yoksa form da önemli değildir, anlamını yitirir! Norm ile form’u ayırmak hiç de normal bir hal değildir!

Ailenin temeli nedir, diye soracak olursak İslam'la bütünleşmiş, İslam'ı anlamış ve yaşayan mü'min erkek ve mü'mine kadının oluşturduğu aile yapısı diyebiliriz. Örnek-model olmalıdır.

Kimisi oyuncağını yarıştırıyor, kimi evini, arabasını, bankadaki parası, koltuklar, eşyalar, ne varsa hayata dair bir yarış içinde. Herkesin bitmeyen bir hedefi var, neden bitmiyor? Çünkü kim bir hedefe ulaşsa hemen önüne yeni bir hedef geliyor, sahip olunan ne varsa sahip olduğumuz anda değerini yitirmeye başlıyor, herkes maddi-manevi ne düzeyde olursa olsun bir üsttekine bakıyor.

BBC Türkçe servisi, 28 Şubat davasında müebbet hapis cezası alan, Balyoz davasından da 5 yıl hapis yatan emekli orgeneral Çetin Doğan'la 28 Şubat röportajı gerçekleştirdi. Bir 28 Şubatçıyla yapılan darbe röportajı nasıl olursa, işte öyle bir röportaj!

İlim, hangi alan olursa olsun; insan zekası ile çeşitli konu ve alanlarda elde edilen bilgi ve tecrübeyi içine alan bir yetkinlik ve mükemmelliğe yol açabilirken; insanın ahlak ve değerlerine göre biçim kazandığını bilmekteyiz. Bu yüzden, ilmin rehberliği; onun ahlaki ve hukuki bir çerçeveye göre kullanılmasıyla mümkün olmaktadır.

Aramızda tekrar edip durduğumuz bir ilke olan cahiliyyenin tüm şahıs ve kurumlarını Reddetmedikçe araya kırmızı bir çizgi koymadıkça cahiliyyeden ayrılmadıkça Nebevi hareket metodu uygulanamaz.

Başlık, Çorum’dan yeni tanıştığımız bir kardeşimize, okumaları ile meşhur Rufi Tiryaki’ye ait. Veciz bir şekilde kurban olgusunu özetleyen, dahası anlatan bir ifade… Aforizma! Tüm ritüellerimize, ibadetlerimize uyarlayabilirsiniz!

Hz. Yusuf bir peygamberdir. Hiç şüphe yok ki onun risâleti de, gönderilen bütün peygamberlerin risâletlerinin aynısıydı ki, o risâletler Allah’ın dinini diğer bütün din ve düzenlere gâlip kılma ve yüceltme risâletidir. Yoksa biz Yusuf’un (a.s.) hükümette bulunduğu süre içerisinde, bir kâfir yöneticinin emrine ve hizmetine girerek, onun yardımcılığını yaparak, Allah’ın dinine göre değil de, hükümdarın/tâğutun kanunlarına göre hükmettiğini kabul edecek olursak, o takdirde Hz. Yusuf’un Süleyman Demirel’den, Bülent Ecevit ve benzerlerinden ne farkı kalır?

“Bu akıl tutulmasına sebep olan hastalık nedir?” diye soracak olursak bunu ben “konfor” hastalığı olarak tanımlıyorum. Öyle ki bu hastalık insanların vahye olan ilgisini azaltıyor, Kur’an okuyanların Kur’an’a teslim olmalarını değil ona dilediklerini söylettirebilme çabalarına girmeye sevk ediyor.

Kur’an der ki, Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin erkek ve mümin kadınların o hususta başka seçim hakları yoktur! Çünkü Allah hükmünü vermiş, Rasulü de o hükmü tebliğ ve tatbik etmiştir. Hüküm Allah'a ait olduğuna göre, iman eden kimselerin başka bir tercihte bulunma muhayyerlikleri olamaz. Olursa, işte o zaman paradigmanın dışına çıkılmış olunur. İşte demokratik bir sistemin işleyişinde de durum bu merkezdedir. Demokratik bir sistem de, kurucu ideolojisine rağmen, onu yöneten erkek ve kadınlara başka bir ‘muhayyerlik’ hakkı tanımaz.

Bilinçaltınız ne kadar temiz ve kontrollü olursa, düşüncelerinizin ve söylemlerinizin etkisi de o kadar güçlü olur. Aslında düşünce, ışık, madde gibi her şey, atomun bilinen en küçük parçacığı olan “kuant” taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasından başka bir şey değildir. Neticede düşünce de bir enerjidir ve bu enerjinin ne kadar güçlü olup olmadığı da tamamen bilinçaltının gücü ile ilgilidir. Olumlu düşünmek, evrene pozitif enerji vermek, olumsuz düşünmek ise negatif enerji yaymaktır. Diğer insanlardan gelen pozitif ya da negatif enerjileri, bilinçli halimiz algılayamasa da bilinçaltımız hisseder ve bunlardan etkilenir. Dolayısıyla düşüncenin gücü bir nevi bilinçaltının gücüdür.

Allah’ın sıfatlarından biri Tevvâb olduğu gibi, kulun sıfatlarından biri de tâib (tevbe eden)dir. Bu iki isim ilahlık ve kulluğun ilişkisi halinde sürekli devrededir. Kur’an-ı Kerim bu ilişkinin sürekliliğini ısrarlı bir şekilde korumak istemektedir. İlahlığın yaratıcı faaliyetlerinden biri de tevbenin aralıksız işlemesi ve Allah’ın bağışlayıcılığını her an çalıştırmasıdır.
Makaleler
Hava Durumu