ALİ KAÇAR'IN YENİ KİTABI 'SURİYE KÜRTLERİ' ÜZERİNE

Bir Müslüman, hiçbir zaman Allah’ın Rasulü’nün (sas) “ayaklarımın altındadır” dediği asabiyet duygusuyla diğer ırklara yaklaşamaz. Dolayısıyla Müslüman nezdinde her türlü milliyetçilik, ırkçılık; -bu, Kürtçülük olabilir, Türkçülük olabilir, Arapçılık olabilir- gayri İslami’dir!

14-05-2025


“BAAS DARBESİNDEN PYD/PKK’YA SURİYE KÜRTLERİ” KİTABI ÜZERİNE

Yüce Allah’ın, kerim kitabı Kur’an’da, insanları; dillerine, ırklarına, milliyetlerine göre değil inanç ve itikatlarına göre ele alıp değerlendirdiğini, Kur’an okuyan her akl-ı selim bilir. Kullarının, yüce Allah katındaki değeri, dil, ırk ve milliyetlerinden değil takvalı olmalarından yani yaratana karşı günah işlemekten sakınmalarından, ona karşı yanlış yapmaktan korkmalarından ve kulluklarına, ibadetlerine titizlikle devam etmelerinden ölçülmektedir.[1]

Müslümanın, ırkçılığı esas alan bir rejimi ve bir ideolojiyi –ister Türkçülük, ister Kürtçülük, ister Arapçılık olsun- kabullenmesi mümkün değildir. Bir Müslüman; Türkçü de, Kürtçü de, Arapçı da olamaz! Yüce Allah’ın rızasını uman, cennetine girmeyi arzulayan ve bunun için mümince bir hayat yaşama gayretinin içinde olan bir kimsenin, asla ve asla ırkçı, kavmiyetçi ve milliyetçi olması düşünülemez ve kabul edinilemez!

Kıymetli araştırmacı yazar Ali Kaçar, Suriye’deki İhvan hareketi ile ilgili okumalar yaparken Suriye’de yaşayan Kürtlere yapılan zulümler, onların insan yerine bile konulmamaları dikkatini çeker. Dr. Fehmi Şinnavi’nin 1997’de yayımlanan “İslam Ümmetinin Yetimleri Kürtler” isimli kitabı, konuyla ilgili olarak merakını daha çok celp eder. Hatta Şinnavi’nin şu sözü kendisini çok etkiler: “Üzülerek belirtmek isterim ki sayıları bir buçuk milyarı bulan Müslüman topluluğu, Kürt sorunu karşısında duyarsız ve suskun kalmaktadır.”

Kaçar, Suriye’deki Kürtlerle ilgili olarak –ulaşabildiği kadar- yazılmış kitap ve makaleleri okumaya başlar. Genç Birikim dergisinde, konuyla ilgili zaman zaman makaleler yazar. PKK, PYD, BAAS Rejimi ile ilgili konferans ve paneller hazırlarlar. Türkiye’de, Suriye Kürtlerine ilişkin özel olarak yazılmış ve tercüme edilmiş çok az çalışma olduğunu esefle fark eder. Bu durum muvacehesinde; uzun emekler sonucunda, nihayet Nisan 2025 tarihinde, Genç Birikim Yayınları etiketiyle ilgilisinin dikkatine, “BAAS Darbesinden PYD/PKK’ya Suriye Kürtleri” adlı kitabını rikkatle sunar.

Kavmiyetçiliği, ırkçılığı İslami referanslar (Kur’an ve Sünnet) çerçevesinde reddeden bir manifesto niteliğindeki Önsöz yazısıyla giriş yaptığı 325 sayfadan oluşan eserinde, Kaçar, ilgili konuyu üç bölümde incelemiştir.

Birinci bölümde, Osmanlı Döneminde Kürtleri ele alırken; ikinci bölümü ise tamamen Suriye Kürtlerine ayırmış. Üçüncü bölüme gelindiğinde, PYD ve PKK’nın KCK kuruluşu olduğuna dair detaylı başlıkları ve açıklamaları okuyoruz.

Ali Kaçar, çalışmasının sonuna, PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin eski lideri Salih Müslim’in ağabeyi Prof. Dr. Mustafa Müslim[2] ile henüz hayattayken bizzat kendisinin gerçekleştirdiği -daha önce Genç Birikim dergisinde de yayımlanan[3]- söyleşiyi, ek olarak okuyucunun istifadesine sunmuştur.

Bir duyarlılığın, gamsız olmamanın ispatı niteliğindeki bu kitap çalışması, kendisini İslam’a nispet eden herkesin, gücü ve yeteneği nispetince mazlum ve mağdur olanların yanında olması gerektiğini resmetmektedir.

Kıymetli yazar Ali Kaçar’a göre; Osmanlı İmparatorluğu döneminde İslami uygulamalardaki bütün eksikliklere rağmen ırklar arasında bir ayrım yapılmamış, her ırkın kendi dilini, kültürünü yaşamasına engel olunmamıştır. Bu denge, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte bozulmuş, dil ve ırk farklılığı zulmün bir aracı haline dönüştürülmüştür. Oysa Milli Mücadele denilen dönemde, din-i mübin-i İslam uğruna emperyalist kâfirlere karşı mücadele edilirken, Mustafa Kemal dahi hiç kimse ırk, dil ve renk ayrımını gündeme getirmemiştir. Hatta Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ve Cumhuriyet dönemi boyunca “tu kaka” edilen Kürtler, Milli Mücadelenin başlangıcından Lozan Antlaşması imzalanıncaya kadar ülkenin iki asli unsurundan biri olarak kabul edilmekteydi. Mustafa Kemal’in çeşitli vesilelerle ve Lozan görüşmelerinde İnönü’nün konuşmalarına bakıldığında da bu, açıkça görülecektir. Ancak her ne olduysa Lozan’ın imzalanması ile birlikte olmuştur. Resmi ideoloji; bu imzadan sonra Kürtleri, dağda kar üzerinde yürürken ayaklarının çıkardığı “kart kurt” sesinden dolayı bu ismi aldıklarını oysa Kürtlerin de köken olarak Türk olduklarının tezini resmi olarak en üst seviyede işlemeye ve topluma dayatmaya başlamıştır. Bu çerçevede rejim, Şeyh Said’in tamamen İslami endişelerle başlattığı kıyamın; iç kamuoyuna “Kürtçü”, dış kamuoyuna ise “irticai” bir kalkışma olduğu propagandasını yapmıştır. Böylece bu konudaki çifte standartlığını ve ikiyüzlülüğünü ortaya koymuştur. Bundan sağlanmak istenen amaçsa bölgeye ve kıyama yönelik gerçekleştirilecek katliamı, iç ve dış destekten mahrum bırakmaktı. Nitekim bunda, başarılı da olunmuştu.[4]

Kaçar, şu hakikatleri dillendirmekten de çekinmez: Söz konusu ırkçı hastalık, Araplar arasında da başlamıştı. Arap milliyetçiliği, dönemin emperyal ülkeleri tarafından kaşınmış, yüzyıllardır bir arada problemsiz yaşayan toplumlar, birbirlerinin düşmanı haline getirilmişti. Bu, sadece Arapların yaşadığı coğrafyalarda değil Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı coğrafyalarda da olmuştur. Oysa Müslüman açısından Kürt de, Türk de, Arap da ve diğer ırklar da Allah’ın ayetlerindendir. Bir Müslüman, hiçbir zaman Allah’ın Rasulü’nün (sas) “ayaklarımın altındadır” dediği asabiyet duygusuyla diğer ırklara yaklaşamaz. Dolayısıyla Müslüman nezdinde her türlü milliyetçilik, ırkçılık; -bu, Kürtçülük olabilir, Türkçülük olabilir, Arapçılık olabilir- gayri İslami’dir! Bir kişi, bu anlayışı kabullenmedikçe, içine sindirmedikçe gereği gibi Müslüman olamaz! Çünkü Türk olmak, bir insanın elinde olmadığı gibi Kürt olmak da, Çingene olmak da, Arnavut olmak da insanın elinde değildir. Hiç kimse; doğacağı yeri, coğrafyayı, anasını, babasını, ırkını, rengini, dilini doğmadan önceden sipariş etme hakkına sahip değildir. “Bir Türk dünyaya bedeldir!” diyen bir kimse, Afrika’nın en geri kalmış bir toplumuna mensup siyahî bir anadan ve babadan ya da Çingene, Ermeni veya bir başka ırktan olan bir anadan ve babadan dünyaya gelebilirdi. Bu, onun için nasıl ki bir nakısa/eksiklik değilse Türk olarak dünyaya gelmek de onun için bir üstünlük/fazilet vesilesi olmamalıdır. O halde Müslüman açısından; Müslüman olan bir Kürt Müslüman olmayan bir Türk’ten, Müslüman olan bir Çingene ya da Ermeni, Müslüman olmayan bir Türk’ten, bir Kürt’ten, bir Arap’tan daha üstündür. “Ben müslüman’ım!” diyen bir kişi, bu anlayışı hazmetmedikçe, içine sindirmedikçe gereği gibi Müslüman olamaz! İsterse beş vakit namazını hiç kaçırmasın ve her sene de hacca gitsin![5]

Bu derin ümmet bakış açısı ve değerlendirme ile araştırmalarını yapıp kitabını şekillendiren Ali Kaçar, BAAS darbesinden PYD/PKK’ya kadar geniş bir yelpazede Suriye’deki Kürtleri özelde Müslümanların genelde ise bütün insanların gündemine getirmiştir.

Zulümden, sürgünden, işkenceden, zorluktan, yokluk ve yoksunluktan başka bir karşılık ve davranış bulamayan mazlum insanların haklarını Müslümanlar korumayacak da başka kim koruyacaktı? Bu noktada teşekkürü, tebriki ve takdiri fazlasıyla hak eden muhterem Ali Kaçar’ın Müslümanca bakış açısıyla zalimlere karşı mazlumların yanında olduğunu gösteren ve insanları da buna şahit kılan nitelikli kitap çalışmalarının bereketle devam etmesini temenni ediyor ve yüce Allah’ın kendisinden razı olmasını diliyorum.

Fatih Pala

09.05.2025 – Kayseri

[1] Hucurât, 13.

[2] 17 Nisan 2021’de vefat etti.

[3] Sayı: 198, Kasım 2015.

[4] A.g.e., 14. syf.

[5] A.g.e., 15. syf.

Etiketler : #ALİ   #KAÇAR'IN   #YENİ   #KİTABI   #'SURİYE   #KÜRTLERİ'   #ÜZERİNE   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN