"MAKUL OLMAK" KAZANDIRIR

Mehmed DURMUŞ

30-05-2025 05:17


Siyonist çetenin, adı Bünyamin olan başbakanı, kendisini çağıran Siyonist ABD Başkanı Trump’la Nisan ayının ilk haftasında Beyaz Saray’da görüştü. Siyonistlerin siyasi ‘görüşme’lerde şeytana pabucunu ters giydirecek kadar kurnaz olduklarını herkes bilir. Trump’ın batı beslemesi Netanyahu ile görüşmesini özetleyen birkaç cümlenin nasıl bir tıraştan ve makyajdan geçirildikten sonra dünyaya ve bilhassa ‘alıcılarına’ servis edildiğini her aklı selim kabul eder.

Netanyahu’nun saatler süren görüşmedeki taleplerini “Türkiye Suriye’de üs kurmasın!” mealindeki cümlesi özetlemektedir. Trump Netanyahu’nun şikayetini gayet iyi anlıyor lakin çok önemli taktikler veriyor: “Türkiye ile bir problemin varsa bunu çözebilirim. Çünkü Erdoğan’la çok iyi ilişkilerim var. Ama senin de makul olman lazım Bibi. Herkesin makul olması lazım.”

ABD Başkanının Siyonist çetenin liderine söyledikleri Türkiye’deki basın-yayın organlarında Trump’ın Netanyahu’ya ‘ayar vermesi’ olarak pazarlandı. Hakikat öyle midir acaba? ABD Başkanının kime ayar verdiğini iyi tespit etmek gerekir. Trump’ın Erdoğan’ı muhatap alan sözlerindeki şifrelerden biri ‘makul olma’ ifadesinde bulunmaktadır. Trump ‘Bibi’sini makul olmaya çağırıyordu. Yani? Yani ‘akıllı’ (rasyonel) olacak, reel-politiği gözetecek, oyunu kuralına göre oynayacaktı. Oyunun kuralı nedir derseniz birkaç kelamla izah etmeye çalışalım. Siyonist İsrail devleti Filistin, Gazze, Hamas (ve Hizbullah) siyasetinden bir milim bile sapmayacaktır. Amerika’nın verdiği, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi ülkelerin resmî müftülerinin, isabet etmeleri için okuyup üfleyerek ‘kutsallık’ kattıkları bombaları Gazze bebeklerinin üzerine atmaya aynı kararlılıkla devam edecektir. Bu arada Tayyip Erdoğan’ın dostu Trump’ın Gazze üzerindeki, Mısır’daki ‘sağır’ Sisi’nin bile duyduğu planlarını da hatırlayalım. Kısacası ABD’nin ve İsrail’in Filistin, Gazze ve Bilâd-ı Şam (Arz-ı Mev’ud) hedefinde bir duraksama, tereddüt söz konusu değildir. Trump Netanyahu’ya diyordu ki, hedefine ulaşmak için ne gerekiyorsa hepsini yap, daha fazlasını da yap; arkanda ben varım! Filistin’in tamamını yakıp-yıkabilirsin, Mahmud Abbas ve çevresi gibi ‘it oğulları olmayanlar’ dışında hiç kimseyi bırakmadan hepsini öldürebilirsin ama bir şartla: Bütün bunları öyle bir kitabına uydurmalı, öyle siyasi ve askeri adımlar atmalı, öyle kılıflar bulmalısın ki Türkiye veya bir başka ülke diyecek bir söz bulamamalıdır. ABD olarak kimseden korkumuz yok ama ‘makul olmalıyız.’ Hatta işbirlikçi ‘Arap-İslam’ rejimleri Hamas ve benzeri Müslüman mücahid gruplara ve Gazze halkına, “daha ne olsun, Allah’tan belanızı mı istiyorsunuz?” demelerinin çok kolay ve ‘tam yerinde’ sayılacağı bir ortamı hasıl etmeliyiz! Trump’ın Netanyahu’ya tavsiye ettiği ‘makul olma’nın anlamının bu olduğunu düşünüyorum.

Trump’ın ‘makul olma’ önerisine Rahip Brunson olayı da ışık tutacaktır. ABD Başkanı, Erdoğan’la birçok şey yaptık ama hiçbir sorun yaşamadık diyor. Rahip Andrew Brunson’ı Ekim 2018’de Türkiye’den geri almalarını hatırlatıyor ve rahibin teslim alınışının bir emrivaki ile değil, büyük bir anlaşma sonucu gerçekleştiğini sözlerine ekliyor. ABD söz konusu rahibi Türkiye’den almak için emrivaki yapsaydı bu ‘makul’ olmayacaktı. Ama Türkiye ile büyük bir anlaşma yaparak almış ve makul olmuş.

Erdoğan’ın Suriye’deki rolüne ilişkin de konuşan Trump “Ona (Erdoğan’a) söyledim: Tebrikler, 2000 yıldır kimsenin başaramadığını başardın. Suriye’yi ele geçirdin. O da bana, ‘Hayır ben almadım’ dedi. Ben de ‘Tabii ki sen aldın, bunu başardın’ dedim. O da ‘Belki de ben almışımdır’ dedi.” şeklinde açıklama yaptı. Trump, “Erdoğan çok güçlü ve zeki bir adam ve kimsenin başaramadığı şeyi başardı.” diyordu.

Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a övgülerini Türkiye’deki muhafazakâr gazeteci, akademisyen ve ‘uzman’ çevresi Erdoğan’ın amel defterine yazılmış sevaplar gibi değerlendirdiler. Trump akıllı, zeki, cesur, güçlü bir adam gibi övgüler dizdiği Erdoğan’ı sevdiğini, Erdoğan’ın da kendisini sevdiğini ifade etmekteydi. Trump dostu Erdoğan’ı, 2000 yıldır kimsenin başaramadığını başararak Suriye’yi ele geçirmekle yüceltti. Erdoğan Trump’a, “Hayır ben almadım” demiş, Trump’ın “Tabii ki sen aldın, bunu başardın” diye ısrar etmesi üzerine Erdoğan, “Belki de ben almışımdır” diyerek ‘Suriye devrimine’ son noktayı koymuş.

Erdoğan Suriye’yi nereden nereye devirdi, kimden kime aldı acaba? İki bin yıldır başarılamayan neydi? Bunlar uzun araştırmalar gerektirebilir. Bizim gördüğümüz o ki, 2024 yılı aralık ayının ilk haftasında Suriye’de çok önemli bir siyasi hareketlilik oldu. Hareket tüm dünyaya ‘Suriye’de devrim’ olarak ilan edildi. O günlerde Suriye’de Türkiye’nin öncülüğünde devrim yapıldığı şeklindeki yorumlar havada ve karada uçuşuyordu.

Üzerinden henüz beş ay geçmişken, Suriye’deki çiçeği burnunda ‘devrim’i artık her kim yaptıysa, bunun neticede İsrail-ABD ekseninin çıkarlarıyla örtüşen bir hareket olduğunu anlamak daha da kolay hale gelmiştir. ABD-İsrail ekseni yanına ‘olmazsa olmaz’ Avrupa ülkeleri, Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi ortaklar da eklenmelidir. Öyle bir ‘Suriye devrimi’ düşünelim ki, onunla birlikte İsrail Suriye’nin en önemli askeri tesislerini bombalamış ve Şam’a 25 km. kalacak kadar Suriye’ye dişlerini geçirmiştir. SDG’nin Suriye devletine entegre edilmesi mizanseni ise Suriye için asıl zor günlerin bundan sonra olduğunu göstermektedir.

ABD’nin stratejik ortağı, NATO’nun en kavî üyesi, platonik aşkla bağlı olduğu Avrupa Birliği’ne tam üyelik ülküsünden geri adım atmayan, 7 Ekim vakası yaşanmasaydı katil Netanyahu’yu Ankara’ya getirtecek kadar İsrail’le normalleşme sürecini işleten (daha önce de terör devletinin Cumhurbaşkanını davet etmiş ve en görkemli devlet töreniyle karşılamış), 2000 yıldır yapılamayan bir ‘işi’ yapan Türkiye’nin Suriye’yi nereye, kime aldığı anlaşılmıyor mu? Bütün bu tabloya ilave olarak Suriye ‘devriminin’ Gazze cihadını ve Hamas’ı daha da yalnızlaştırdığını görmüyor muyuz? Suriye’nin Türkiye’nin güdümüne girdiğini bir an kabul etsek bile, laiklikten başka Suriye’ye vereceği bir miras var mıdır?

Hasılı ABD-İsrail ekseni Suriye’de kimlerin etkin olacağına, Filistin hakkında yaptıkları şeytani plana kimlerin “işittik itaat ettik” diyeceklerine ayar vermektedir. Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki, onu adeta yere göğe sığdıramayan ifadeleri, kapanmış basiretleri açıcı, ayıktırıcı mahiyettedir. Trump Erdoğan’ı seviyor çünkü “onunla çok iş yaptık, hiçbir sorun çıkarmadı” diyor. ABD Başkanının Türkiye Cumhurbaşkanına olan sevgisi, Türkiye üzerinden elde edeceği siyasi, askeri ve kültürel çıkarlarla mutlaka doğru orantılıdır. Trump Kral Selman’ı da sevmektedir. Onun kimleri sevdiğine dikkat etmelidir. Filistin’e muhib görünüp, ABD-İsrail eksenine saf tutmak insanların nazarından kaçabilir ama Allah’ın nazarından asla kaçmayacaktır.

(İktibas Dergisi Mayıs Sayısı)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Yazıları

Makaleler

Hava Durumu


VAN