Yalçın İçyer'den "Suriye İzlenimleri"

Dışarıda Suriye'de onlarca grubun olduğu havası veriliyor. Duvar yazılarına bakarsanız ve isimlere bakarsanız bu doğru. Ancak işin içine girirseniz farklı olduğunu anlarsınız. Bir sefer Suriye'de İslami bir hareket yoktu. Çünkü anayasanın maddesiyle islami çalışmalar yasaktır. Libya'da, Suud'ta ve kendilerini İslam!!! devleti sanan tüm ülkelerde İslami çalışmalar yasaktır. Çünkü o çalışmaları devlet yapıyor!!!. Dolaysıyla o çalışmaları yapanlar irhabidir-yani teroristtir.- Mutaterrife, aşırı- gidenlerdir. Suriyeli müslümanlar tarihin en büyük zulüm ve işkencesini yaşadılar. Buruç suresini onlar için okuyabilirsiniz. Onun için şu an Suriye'de ki mücadelenin eskilere dayanan yönü çok yoktur. Yeni oluşmuş ve ulemanın yönlendirdiği iki boyutlu mücadeledir. Birisi kültürel ve ilmi, diğeri de silahlı mücadele.

13-10-2012


Sevda Bu (Hz. Muhammed'in Sevdası)

يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا

وَمَا عَمِلَتْ مِن سُوَءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا

وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَاللّهُ رَؤُوفُ بِالْعِبَادِ

 Her kişinin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü, ki kendisiyle o kötülük arasında uzun bir mesafe olmasını diler, hazır bulacağı günü bir düşünün. Kullarına karşı şefkatli olan Allah size kendinden korkmanızı emreder.

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

 De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ

  32-3/30De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.'3/30-32

I-GİRİŞ

Allahım hamd, seni pratik hayatta dipdiri yaşamaktır. Yani kitabını Resullerin gibi hayata geçirmektir. İşte bu hamdın sana ait olduğu bilinci ile 'Hamd sana aittir' diyorum ve sana söz veriyorum. Sana hamdın en güzel örnekliliğini yaşayan Resullere, havarilerine, ehli beytlerine ve ashablarına olsun. Rabbim O'na hamdını yerine getirenlerden razı olsun bizi de onlardan eylesin.

Sevgili kardeşler!

Sizleri ve tüm müslümanları Allah'ın selam ile selamlıyorum. Sizlere mazlumların selamını iletiyorum. Uzun yıllardır Nusayrilerin zulmüne uğramış diyarı Şam'ın mazlumlarının selamını getirdim. Kırk gündür sizlerden uzak oldum. Sizleri özledim. Sizlerin özleminizle Almanya'yı da özledim. Almanya artık bizim yurdumuz. Çünkü Türkiye'de Almanya ile ilgili bir haber iştittiğimde bizim memleket ifadesini kullanıyordum. Bizim başbakan, bizim bakan vs.  Bana çok teklif geldi burada kal. Geri gel. Doğrusu çok isterdim. Ama emin olun sizleri ve ülkemiz insanlarını düşünürken oralarda kalıp kalmamayı hiç tartışmadım. Benim ülkem Almanya ve ben burada olmalıyım. Şimdi buradayım sizlerle 29 yılldan beri yaptığım en uzun ayrılığımı anlatayım. İki bölümde anlatacağım. Birinci bölüm Suriye gezim. İkinci bölüm Türkiye gezim.

Gezimin ismi 'SEVDA BU' veya 'DİYAR-İ ŞAM'dan TESBİTLER' oldu. Birinci isim benimle ve hayatımla ilgili. Halep'te bir yetkili ile görüşüp sorunları dinlemek istemiştik. Haberleri seyrederken Istanbul'da olduğunu işittim. Basın toplantısı yapıyordu. Bu haberleri seyrederken 'SEVDA' kelimesini yakaladım ve kısa bir şiir yazdım. Şiirimi devam ettiremedim. Sonradan eklerim dedim. Ama kısa bir ekleme yaptım. Yazımın sonunda o şiiri sizinle paylaşacağım inşaallah. Niçin diyarı Şam dedim? Çünkü tarihte o bölgenin adı öyle. Suriye diye bir devlet yok. Halen Şam'a kimse Şam demiyor. Dımeşk diyorlar. Almanya'da Damaskos dendiği gibi. 

1-Ankara- Gaziantep

Ankara havaalanındayım. Namaz kılmak için yukarı kata çıktım. Ömer kardeşimle buluşacağız. O da beni arıyormuş. Ben onu gördüm ve çağırdım. Şaşırdı. Sanki böyle kolay olmayacağını hissetti. Kucaklaştık ve namazlarımızı kıldık. Gaziantep'e gitmek üzere uçtuk. Artık şehirler çok kısalmış. Uçakla uçuş hemen her şehirde mevcut. İki isimle görüşeceğiz. İkisi de Suriyeli. Biri tüccar, diğeri öğretim görevlisi. Bizi hava alanından tüccar kardeş aldı. Meğer Almanya'da görüşmüşüz. Bizi aldı ve otele gidelim dedi. Otele gittiğimizde, Ömer kardeşim itiraz etti. Biz böyle lüks otelde yatmayız. Biz buraya rahat etmeye gelmedik. Tabii kardeş, bizim insanımızın misafirperverliği içinde olayı düşünmüş. Onun için Ömer'in itirazı çok garip geldi. Siz bizim misafirimizsiniz. Buraya karışmayın. Nitekim tüm masraflarımızı o karşıladı. Ve bizi lokantaya götürdü. Müslüman kürt halkının bu geleneğine Türkiye'de de biliyoruz. Arabı, Türkü ve Kürdü ve onları Allah'ın boyasıyla boyanan bölge insanı ikramı çok sever.  Muhafazakkar ve dünyevileşmiş bir toplum haline gelmiş Türkiye toplumunu sizlerle sonra paylaşacağım. Gaziantep'e gece vardık ve bizi havaalanından alan kardeş bizi açık olan bir lokantaya götürdü. Bizi kapıda karşıladılar. Gece geç saatı olduğu için içkili olabileceğini düşündük. Sorduk içki var mı? Hayır dediler? Sahibi hacı baba burda nasıl içki satar. Neyse oturduk. Güzel ikram karşılamaları oldu. Bu ara hacı baba selam yolladı. İşlerimiz iyi gitmiyor, bize bir dua etsin. Bunu söyleyen oğlu oluyor. Olur dedim. Ama bu ara sadece duayla olmaz. Çaba da göstermek gerekiyor. Valla elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Yapmanız gereken bir şey daha var. Sabah namazla ve duayla gelip açmanız gerek. Yani şükür etmeniz gerek. Ona Resulullah'tan mervi şu duayı yazdım. Ve her sabah  namazını kıl gel bu duayı yap ve helal çalış. Allah senin için hayırlı ise sana yardım eder. Yemekten sonra modern beş yıldızlı otelimize gittik. Ömer kardeşi ikna etmeğe çalıştım. Biz bu kardeşin misafiriyiz. O ikramda bulunuyor getirdiğimiz yardımlardan ödemeyeceyiz. Istarahata çekildik. Namazlarımızı kılıp uyuduk. Gece kalkıp teheccüdde kıldık elhemdulillah. Sabah harıl harıl ezan beklerken maalesef ezan iştmedik. Nerde ise sabahı kaçıracaktık. Aklıma Dımeşk geldi. Ordada sabah namazının ezanın beklemiş ama ezan işitmemiştik.

Odada oturmuş ve yazıyorum. Önce Kur'anımı okudum ve şu ayetleri defterime yazdım.

وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ

وَمَن تَأَخَّرَ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَى وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Allah'ı sayılı günlerde anın. Günahtan sakınan kimseye, acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde bitirirse günah yoktur, geri kalsa da günah yoktur. Allah'tan sakının. O'nun katında toplanacağınızı bilin.'2/203

وَمِنَ النَّاسِ مَن يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ

İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (Sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır. '2/204

Güneş, okuduğum ayetlerin beynimi aydınlattığı gibi, ışıkları ile kainatı veya kainatın küçük parçası olan Gaziantep'i aydınlatıyor. Ve gönlümüze ayetler gibi aydınlık veriyor.  Henüz ciddi bir şey yapmadık. TV'de bir proğram seyrediyorum. Proğramın ismi. 'SUBLİMİNAL' insanın kavrama gücünün üstünde olan 25.kavrama güç. Bu güç, sinema, reklam, çizgi filmler ve dizilerle uyandırılabiliniyor. Böylece çocuklarda ve gençlerde cinsel gücü ve arzuyu arttırıyor. Bilinçaltını uyandıran proğram. Beni dehşete düşürdü. Zamanımız geldi. Kahvaltıya indik. Kahvaltıdan sonra bize yardımlar konusunda yardımcı olacak alimle görüşeceyiz. Kahvaltıdan sonra resepsiyona indik ve Suriyede meşhur olan alim oğlu alimle tanıştık. Suriye direnişi hakkında düşündüğüm ilk güzel haberleri ondan aldık. Muhlis, muttaki ve gözü açık akıllı bir genç. Hem türkçe biliyor ve hem de arapça. Epey konuştuk. Onun alanın tamamen farklı olduğunu anladık. Fikir adamı, eğitim adamı. Suriye'nin geleceği ilgili güzel düşünceleri var. Suriye için yaptığım alem tesbitinin ilk işareti oldu bu. Bizim geniş ve evrensel düşünen insanlara ihtiyacımız var. Dünyayı öncüllemüen insanlar ihtiyacımız var. Kendisine yardımlardan bahsettiğimizde ben maddi işlerine karışmak istemiyorum. Kendisiyle yetimler ve gençlerin eğitimi ilgili konuştuk. Ve kendisine teşekkür ettik. Ve ayrıldık. Bize yardımcı olacak Gaziantep'te STK'ların oluşturduğu platforma gittik. Elimizde, Istanbul'dan aldığım bir adres vardır. Bir şahse ait, 'Demokratik Türkmen Cephesi' adına. Platformda onlarla çalıştığını söyledi. Bu benim canımı sıkıyordu. 'Demokrasi' aldatmacasından çok çektik ve çekiyoruz. Onun için biz, 'Liva Tevhid'e ulaşmak istiyorduk. Platform sorumlusu ısrarla tüm grupların beraber olduğunu söylüyordu. Birde daha önce ki tecrübelerimize dayanarak yardımların silaha gitmemesine ve belli guruplara gitmemesine dikkat etmemiz gerekiyordu. Bunda ısarar ettik. Bir şekilde ayarladılar ve bizi yollama kararı verdiler. Bizde bunu istiyorduk. Sınırlar hür ordunun denetiminde olduğu için resmi veya gayri resmi yoldan gitmek aynı idi. Biz onlara teslim olduk ve bizi sınıra getirip gereken yere teslim ettiler. Ormanlardan geçerek bir köye gittik. Gece veya karanlıkta yol almak tehlikeli olduğu için gece köyde konaklamımız gerekiyordu. Ve 'REEİL' köyünde konakladık.

2-Kilis- Raiil

Gittiğim her İslami -halkı müslüman olan- belde de ilk gözüme çarpan şey o beldenin verimli olduğu ve insanını gayet güzel geçindiren yer altı ve yer üstü zenginliklere sahip olduğu oldu. Daha öncede o  bölgeye gittiğimde aynı kanaata ulaşmıştım. Gaziantep'ten  Haleb'e kadar uzanan zeytin ve fıstık bahçeleri uçsuz bucaksız güzelliklerle güzel mesajlar veriyordu. Bu gece buradayız. Bizi bir mekana götürdüler. Eskiden Nusayrilerin karargahı imiş. Şimdi hem mescit, hem karargah ve hem de eğitim merkezi. Betonarme bir bina. Bana 1992 Bosna'yı hatırlattı. O yılda mücahitlerin bir karargahına gitmiştik. Yine betonarme idi. Ve mücahedenin ilk yılları idi. O gece betonda uyuduk. Bu sefer farklı oldu.  Orada oturduk, uzun uzun sohbet ettik ve olayları değerlendirdik. Şimdi o geceyi değerlendireyim.

3-Raiil-Haleb

a) Yardımlar

Götürdüğümüz yardımları daha önce ki tecrübelerimize dayanarak çok iyi araştırarak yerli yerine vermeyi hedefledik. Özellikle, gıda, sağlık ve barınma ve giyim ihtiyaçlarını hedefledik. Onlara göre ilk ihtiyaç silah olmasına rağmen biz grupların birbirlerine karşı kullanabileceyi veya asıl hedef gidilmeyeceği endişesiyle dediğim yöne yöneldik. Çünkü daha önce gittiğimiz bölgelerde getirilen yardımlar gruplara nakit olarak verilmiş ve gitmemesi gereken yerlere gitti. Onun için biz tecrübelere dayalı olarak gidip görmemiz gerekiyordu. Benim zaten kesin gitme proğramım yoktu. Ama gitmem gerektiği için gittim. Ve Allah yardım etti. Çok büyük ölçüde olmasada götürdüklerimiz, tamamen dediğim alanlarda kullanıldı. Çocuk sütü, tıbbi malzeme ve ambulans için kullandık. Aslında isterdim ki kat kat fazla yardım getirebilse idik. Çünkü aldığımız çocuk sütü  ancak bir bölgede bir kaç günlük ihtiyacı gideriyordu. Bütün kardeşleri, bu kardeşlerimize duaya ve yardıma davet ediyorum. İnşaallah kurban'da da oralara ulaşmaya çalışırız.

b) Raiil köyünde bir gece

Biraz önce kaldığımız yeri tarif ettim. Köyün ismi 'REEİİL'  'Ra ve İL' kelimelerinden oluşmuş. Ra, hititçe de güneş alamında. 'İL' ise İlah anlamında. Güneşin kulu anlamındaymış. Pek anlam veremedim ama öyle kabul ettim. Hititlere ait köy. 400 veya 1000 yıl önce gelip buraya yerleşmişler. Türkmenlere ait bir köy. Genelde o yöredeki insanlar Haleb'de mişler. Savaş dolaysıyla terk etmişler ve şimdilik o yörede evler yapıyorlar. Suriye direnişinin arka planında ulemanın olduğu kanaatımı burda da gördüm. İki alim birisi, Ezher mezunu, diğeri arap edebiyatı mezunu arap edebiyatı öğretmeni. İkiside öğretmen ve alim. Arap edebiyatı öğretmeni 76. yaşında Ebu Feyyaz.  Diğeride Ahmet İmam. İkiside emekli. Ama yeni doğmuş gibi. Tam bir aksiyon insanı olmuşlar. Heyecanla konuşuyorlar.   İki öğretmen ve aynı zamanda alim ve de imam. اطلب

الموت توهب لك الحياةÖlümü talep et ki hayat bulası. Bu söz İmam Ahmed'in sözü.

'Şiddet vahdeti getirir.'Zelil yaşamktansa bir kez ölmek şereftir.' Bunlar Feyyaz'ın ve İmam Ahmed'in hayatın tecrübelerinden çıkardığı güzel sözlerdi. Feyyaz 76. yaşında idi. Ama hayata yeni başlamıştı. Direnişin o bölgede bel kemiği idi. Türkçe  konuşuyorlar. Şu ayeti okudu.

أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

 'İnsanlar imtihan edilmeden, 'iman ettik' dedikten sonra terk edileceklerini mi sanıyorlar?'  ve benzeri diğer ayet. 'Sizden öncekilerin başına gelenler sizinde başınıza gelmeden....' Kayıp olan oğlu için şu rivayetle mutlu oluyor. Caferin hanımı Esma biti uveys, Caferin hanımı habeşiyyeye verdiği haber. 'LİNNASİ HİCRETUN ve LEKUM EHLUL HABEŞİ HİCRETEYN.'  'Herkes için bir hicret ecri var. Sizlere iki hicret ecri var ey habeş muhacirleri.'  Allah(cc) bize bir fırsat verdi. Biz hep zillet yaşadık. Zulme razı olduk. Yıllarca zulme razı olduk. Nusayrilere kulluk yaptık. Ne yaptı iseler razı olduk. Gelip çocuklarımızı yanımızdan alıp götürdüler, biz çocuklarımızı suçladık. Ne zillet, ah ne zillet. Dizlerine vurup göz yaşı döküyor. Allah'a hamd ediyor. Allah bize fırsat verdi. Şimdi tövbe ediyoruz. Oğlumu kaçırdılar. Yirmi gündür yoktur ortada. Gelirse cihada devam edecek. Gelmesse şehitlerden olacak.  Kur'an derslerini yasakladılar. Tek şartla ders vermemize izin verdiler. Kur'an kursuna gelenleri ispiyon edecektik. Onların adresini vermek şartıyla bize izin verdiler. Biz de bu zilleti kabul ettik. Ah ne kötü günlerdi o günler. Bugün tövbenin günleri zilletten kurtulmanın tövbesi. Ve şu sözü söyledi.

 ما حك جلدك مثل ظفرك

 فتول انت جميع امرك

Yeni evlenen çocuğuna seviniyor, ama yirmi gündür kayıp oluşuna da üzülmüyor. Onun için ve bizim için yukarda ki rivayeti söylüyor.İki hicret sevabı vardır. Bir ara arap asıllı bir iki kişi geldiler. Birisi Nusayrilerin Hama'da yaptıklarını anlattı. Küçük yaştan itibaren kız çocuklarına nasıl tecavüz ettiklerini anlattı.  Bir ara dışarda gürültü koptu. Sonra ne oldu diye sorduk? Meğer bir çete veya birileri bir başka kişiyi kaçırmış. Karşılığında fidye istiyor. Böyle bir boşluk oluşmuş. Kimin ne yaptığı çok belli değil. Gece epey geç uyuduk. Sabah namazını kıldık ve tekrar biraz istarahat ettik. Çok çeşitli bol kahvaltıdan sonra Haleb'e gitmek üzere yola çıktık.  Yolda hep savaşın eserleri ile karşılaştık. Yoğun ev inşaatı var. Sebebini sorduğumuzda daha önce Haleb'de zengin yaşayanların köylerine yeniden dönüş yaptıklarını ve evler yaptıklarını anlattılar.

c)-El Bab kenti, Şu an ABD de olan eski genel kurmay başkanını şehri. Tevhit bayrağı ve yeni bayrak yanyana. Tamamen sakin ve hür orduya bağlı Liva tevhid hakim. Hayat tamamen normal. Buradan iki kaçak asker alacaktık. Suriye ordusundan kaçmış ve hür orduya katılmak istiyorlarmış. Mahkeme olmaları gerekiyormuş. Bizimle gelmediler. Bizler yola devam ettik. Yollar güzel. Şöförümüz bir tüccar. Türkmen asıllı. Kuzuluktan aldığım adres dolaysıyla Türkmen cephesinden endilşeliydim. 'Demokratik Türkmen cephesi' Karşılaştığım insanlarda tam tersi bir tavır görüyorum. İslamın hasreti. Kur'an ve sünnete dayalı islam devleti. Tabii bunlar bizim özlemimiz. İnsanlığın hasreti. Ne olurdu kan dökülmeden başarılsa idi. Ne olurdu, o gençler silaha sarılmadan kitaba sarılsaydılar. Yıllarca Nusayriler onları dünyaya, iştirakiye'ye-sosyalizim- baasiyye'ye-arap ırkçılığına göre eğitmiş ve yetiştirmiş. Türkiye'de olduğu gibi her sabah yapılan and ve okunan ilkelerin marşı ile başlıyor ve yaşıyorlardı. Haleb'de bir okulu mesken edinmişler. Bizi okulda gezdirdiler. Üst katları yanları tamamen bombalanmış bina. Binanın girişine Beşşar Esed'in okullara veya dairelere asılan resmini ayakkabı silme yeri yapmışlar. Bizde ayaklarımızla basarak 'Yaşasın zalimlere cehennem' dedik. Gençler bize güldüler. Yukarı sınıfları gezerken dikkatimi sınıflarda asılı levhalar çekti. Ant levhaları. İki andı da sizlerle paylaşayım.

a)-ÖNCÜNÜN ANDI

Arkadaşlarımın önünde; 

1-Örnek bir öncü olacağıma,

2-Arap topraklarının parçası olan Suriye toprağı vatanıma,

3-Sosyalist arap baas partisine,

4-Ve onun önderi ve komutanına karşı gereken görevlerimi yerine getireceğime,

5-Öncünün ilkelerine uyacağıma ve bu konuda her gün hayır işleyeceyime ve bu konuda tüm çabamı harcayacağıma söz veriyorum.

6-Büyüklere ve küçüklere mutluluk duyuyoruz arkadaşlarımıza ve dostlarımızla yardımlaşırız.

b)-ÖNCÜLERİN İLKELERİ

1-Bizler, Arap Suriye toprağını, arap vatanımızı, sosyalist arap baas partisini seviyoruz.

2-Arap ümmetinin vahdeti, hürriyet ve sosyalizim için belirlenmiş ulusal hedeflere iman ederiz.

3-Şehidleri hatırlamakla gururlanıyoruz. 

4-Anne ve babamızı severiz ve Hürmet ederiz.

5-Arap vatanın çocukları ve tüm alemin çocuklarıyla karşılıklı dostluğu ve sadakatı paylaşırız

6-Çalışırız, gayret gösteririz ve ciddiyetle çaba gösteririz başarı için, düzenimize ve çalışma değerlerine saygı gösteririrz.

7-Oynarız, şarkı söyleriz, rahatlıyoruz ve sürekli gülüyoruz ve tebessüm ediyoruz.

4-Haleb ve Bombalar

  Biz TV lerden seyr ediyoruz, Film gibi geliyor. Macara filimleri gibi. Canlı yaşamak ve canlı görmek ayrı bir olay. Her taraf harap ve perişan. Her köşede vurulmuş halk otobüsleri ve caddeler. Hep gümbür gümbür ve dumanlar içinde evler. Binalar hep uzun uzun perdelerle örtülü ki gece ışığı görülmesin. Şebbiha-şüpheli ajanlar- korkusu. Her an vurulma korkusu. Dini hep kullanmış İslam dünyasının emperyalist işbirlikçileri. Türkiye'den Suud'a kadar Allah'ın dinini iblis tuzağı ile kullanıyorlar, müslümanları kandırıyorlar. Suriye' de de aynı oyun. Daha önce de gitmiştim. İlkelerde ki kelimelere bakın. Arapçılık, baasçılık, sosyalistlik, arap vatancılığı ve şehadet ve ayetler. Haleb'in girişinde büyük bir mezarlık, resmi mezarlık. TC'de ki şehitlikler gibi. Üstelik mezarlığın üzerinde yazılı ayet. 'Allah yolunda ölenleri ölü sanmayın.....' Bu ayeti mezarlığa yazanlar, anayasalarının 48.maddesine şunu yazmışlar. 'İhvan-i Müslime üye olan her kişi idamla mahküm edilecektir.' Üstad Feyyaz'da hep bu maddeyi söylüyordu. İnsanları çok kınamak istemiyorum. Ama gönlümden geçen doğru olmak ve sırat-ı müstakimi korumak gerektiğidir. ''Onlar ki Rabbımız Allah'tır diyip sonra dosdoğru olanlar.....'41/30  Suriyeli müslümanları kast ediyorum. Ve Sureyeli tağutların yaptıkları zulmü biz görsek nasıl davranırız, hangi tavrı takınırız bilmemem. Rabbım götüremeyeceyimiz şeylerle bizi imtihan etmesin. Haleb'in yolarında iki kürt köyünden geçtik. Bunu asılı kürt bayrağından anladık. Bu sadece giriş ve çıkışlarda boyanmış yeşil, sarı ve kırmızı bayraktan anlıyoruz. Bir de bizi götüren şöförümüzün söylediklerinden anlıyoruz. Yoksa gelip işgal edilmiş ve bağımsızlık ilan edilmiş gibi bir hal yok. Yolda un fabrikalarına rasladık. Çalışıyorlar. Halep'te de un depoları vardır. Başta un getirelim istedik. İçerde ki satıcılar buna kızıyorlar. Çünkü dıştan gelen unlar ve tahıllar içerde fiyatları düşürüyor. Onun için tahıldan vazgeçtik. Bizi okulun mesken edildiği yere getirdiler. Birliğin sorumlusu feyyaz amcanın büyük oğlu. Küçük oğluda mücahit. Hepsiyle kucaklaştık. Dedim ya ne olurdu bu yavruları silahlı değil kitaplı görseydim. Ama taktiri ilahi ve zulüm onlara bu onurlu kavgayı nasip etmiş. O günden beri onlara dua ediyorum. Gördüğüm herkesten dua istiyorum. Biz onların işlerine karışmadık bizim işimiz sivillerle oldu. Tabii bizi harap şehirde gezdirirken korumalı gezdirdiler. Dokuz saatlık çarpışmanın olduğu yerden geçerken, o günü bize sıcak sıcak çarpışmada olan kardeş şöförümüz anlattı. Ne acı anlar. Tabii anlatılanlara baktığımız zaman ilahi yardımın olduğunu çok açık görüyoruz. Bizi yeni kurulmuş emniyet birimine götürdüler. Orada gördüklerimi aşağıda tesbitlerimde anlatacağım. Bizi şehirde gezdirdiler.  Vurulan camiler ve vurulan binaları gezdirdiler.  Yıkılmış yüksek bir binanın yanına gittik, çekim yapıyoruz. Dokuz-on yaşlarında bir genç, 'Bunu Beşşar yaptı.' diyor. İnsanlar işsiz güçsüz, her yer kapalı. İnelim ve halkla konuşalım dedik. Şöför indirmedi. Ama halka sorular sordu. Halk memnuniyetini belirtiyor. Fakat bakışlarda bir belirsizlik var. Dükkanlara ve üstlerinde ki reklamlara bakıyorum içimden ya savaş olmasaydı buralar nasıl olurdu? İyi ki savaş var diyorum ama hemen aklıma olan felaketler geliyor ve vazgeçiyorum. Minarelerin bombalanması bana, 1992 Bosna yıllarımı hatırlattı. Orada da camiler özellikle vurulmuştu. Özellikle, yine mesken edinilmiş bir okulun yakınında olan caminin önündeki geniş ve derin kuyu gibi füze yeri o günün tam hatırlattı. Ölüleri için şehitlikle ilgili ayetleri yazanlar minareleri yıkıyorlar ve bombalıyorlar. Haleb'de ki gün benim doğum günüm. Doğrusu yeniden doğmak istiyorum. En sevdiğim hayatımı Rabbimin yolunda vermek hayatımın hedefidir. Alman dostlarım bunada müdahele etmeği istiyorlar. Mahkeme iddialarında hakkımda suç unsuru olarak gösteriyorlar. Demokrası gereği bu imiş.

TESBİTLERİM

 1-Nusyrilerin dini kullanması,

 Mezarlıktaki ayet. 'Allah yolunda ölenleri ölü sanmayın. Diyer taraftan and. 'ÖNCÜNÜN AND' 'ÖNCÜNÜN İLKELERİ' Bir tarafta ırkçı, sosyalist ve baasçılık diğer taraftan ayet ve islamlık. Bu İslam dünyasında oynan emperyalist bir oyundur ve İblise dayanır. Bunu yukarda izah ettim ve örneğini verdim.

 2-Suriye de gruplar yoktur.

Dışarıda Suriye'de onlarca grubun olduğu havası veriliyor. Duvar yazılarına bakarsanız ve isimlere bakarsanız bu doğru. Ancak işin içine girirseniz farklı olduğunu anlarsınız. Bir sefer Suriye'de İslami bir hareket yoktu. Çünkü anayasanın maddesiyle islami çalışmalar yasaktır. Libya'da, Suud'ta ve kendilerini İslam!!! devleti sanan tüm ülkelerde İslami çalışmalar yasaktır. Çünkü o çalışmaları devlet yapıyor!!!. Dolaysıyla o çalışmaları yapanlar irhabidir-yani teroristtir.- Mutaterrife, aşırı- gidenlerdir. Suriyeli müslümanlar tarihin en büyük zulüm ve işkencesini yaşadılar. Buruç suresini onlar için okuyabilirsiniz. Onun için şu an Suriye'de ki mücadelenin eskilere dayanan yönü çok yoktur. Yeni oluşmuş ve ulemanın yönlendirdiği iki boyutlu mücadeledir. Birisi kültürel ve ilmi, diğeri de silahlı mücadele. Silahlı mücadele yüzde doksan yerli ve yeni. Az bir kısmı ise dışarıdan gelmişler. Yerli silahlı mücadele iki kısım, biri gençlerden oluşmuş birimler ve diğeri Suriye nizami ordusundan ayrılmış hür ordu.  Peki guruplar nasıl oluştu? Suriye'nin her tarafında başlayan direniş gösterileri silahlı saldırılarla karşı karşıya kalınca her bölge kendi kendisini savunmaya başlamış ve bir birlik oluşturmuş. Adeta kurtuluş savaşı gibi. Ve kendilerine bir isim vermişler. Ketibe Fatih -Fatih birliği- iki üç gün önce İstanbul'da fatih camiinde namaz kılan birinin aklına gelmiş ve döndüğümde bunu kuracam demiş. Ve geri döndüğünde böyle bir birlik kurmuş. Ketibe Ali b. Eb Talip-Ali b. Ebu Talib birliği araplardan müteşekkil. Ketibe Amr b. AS, Amr b. As birliği, vs tüm bunlar birer gurup değiller kendi bölgelerinde oluşmuş ve kendilerini saldırılaara karşı korumak üzere kurulmuş birliklerdir. Benim tesbitime göre Suriye'de üç yöneliş vardır. İhvan çizgisi, selefi çizgi ve Suriye ordusundan ayrılmış güçlerden oluşmuş ve Hür ordu çizgisi. Birde dışarda tüm bu çizgilerin sözcülüğünü yapan siyasi oluşumlar. 

3-Tensik ve gruplar arası işbirliği.

Merkeze gelen yardımlar tüm guruplara paylaştırılıyor. Haftada beş altı sefer bir araya gelinip istişare yapılıyor. Ve ortak çalışmalar yapılıyor. 

 4-Nusayrileri kim koruyor?

Her sorduğum yerde bize bu soruya şu cevap verildi. Beşşarı, ABD, BM, İsrail, İran, Hizbullah-Hizbuladuvv- diyorlar- ve Türkiye koruyor. Çok hayret etmedim. Çünkü ben de aynı kanaatta idim. Çünkü aynı oyunu Bosna'da da gördük, Afganistan'da da, gördük, Irak'ta da gördük. Libya'da müdahele ettiler, Irak'ta hava hattı koydular, Mısır'da orduyu harekete geçirmediler. Ama Suriye'de Hiçbir müdahele yapmadılar. Sürekli halkın hergün bombalanmasına müsaade edercesine oyalama taktikleri yaptılar ve yapıyorlar. Nusayrilerde katliamlara devam ediyorlar. Muhalefetin kanaatı şu. Rejime müsaade ediyorlar ki bizi bıktırsınlar ve hedefimizden saptırsınlar ve taviz vermemizi istiyorlar. Ama biz hedefimizden şaşmayacağız. Kitaba ve sünnete uygun hedefimizden ayrılmayacağız ve yolumuza devam edeceyiz. Bu sözü şehrin emniyet işleri yardımcılığını yapan ve iki ay önce hür orduya katılan genç bir albayda söyledi. NATO, BM ve emperyalistler hep bu çifte standartlılıklarını yapıyorlar.  Rusya ve Çin'de onların kuyrukçuluğunu yapıyor. Aslında stratejik olarak ve mantıkı olarakta Batılıların Nusayrileri desteklemeleri veya ömürlerini uzatması gerekiyor. Çünkü Suriye İsrail için tehlike arzeden bölgede ki tüm hareketleri durduran ve İsrail'e tek kurşun atmayan devlettir. Yine Suriye İran'ın bölgede güçlenmesini istemediği tüm sünni hareketleri durduran tek devlettir. Said Şaban hareketi İmama biat etti. Ama Suriye tankları ve uçakları Trablusgarbı yerle bir etti. Taş üstüne taş bırakmadı. Said Şaban hareketi devam etseidi, şu İsrail HAMAS, Lübnan İslami hareketi ve Hizbullah tarafından çevrilmiş olacaktı. Güney Kürdistan-Kuzay Irak- da ki Şeyh Osman önderliğinde ki İslami hareket İran, Irak ve batıcı güçlerin yardımı ile bitirildi. İran bir sorumlusunu Tahran'dan alıp Hollanda'ya teslim etti. Bu konuya fazla girmiyorum, konuyu uzatmamak için. Ama bugüne kadar söylemek istemediğim bu hakikatları söylemem gerektiği kanaatındayım.  Şimdi aynı oyun Suriye'de uygulanmaktadır. 1982'de Hama 'da uygulandığı gibi.

3-Beni umutlandıran ipuçları

a)-Ulemanın önderliği

Daha önce bir ik hutbemde cuma devrimlerinden bahsetmiş ve özellikle Suriye direnişini mescitlerin idare ettiğini yazmıştım. Bunu canlı gördüm. Gezdiğimiz yerlerde özellikle Haleb'de sorunlarla ilgili birimler oluşturmuşlar.  Bunlara arapça, 'Lecne' deniyor. Lecbe sıhha: Sağlık birimi, Lecne Şerie;Şeriat birimi, Lecne Telim; eğitim birimi. Biz orda olduğumuz gün, Lecne emri bil-Maruf ve Nehyi anil münker, iyliği emir ve kötülükten uzaklaştırma birimi.

Birimlerin başında ulemanın olması beni çok sevindirdi. Onlarsız bir iş veya eylem yapılmıyor.

b)-Adaletin uygulanması

 b1)-Emniyet amirliği

(Emniyet amirliğinin çalışmaları) Bizi Haleb'in içinde gezdirdiler. Bu ara yetkililerle görüşmek ve geniş bilgi almak istiyorduk. Bizi harap bir binaya götürdüler. Yeni oluşturulmuş emniyet amirliği için kurulmuş. Hem kurtarılmış bölgelerin emniyetine bakıyor ve hem de emniyeti sağlıyor. Yaklaşık yarım saat orda oturduk. İki sorumlu vardı. İkiside Nusayri rejiminden ayrılmış yetkili. Birisi çok meşgul olduğu için onunla fazal konuşmadık. Ama yardımcısı, genç sayılan Albayla konuştuk. İki ay önce ayrılmış ve bu göreve getirilmiş. Dedim iki ay önce zalimlerin albayı şimdi mazlumların albayı. Hayır dedi? Ben o zamanda mazlumları albayı idim. Ama gizli idim. Kendimi gizliyordum. Güzel dedim. Mazlumları esir albayı şimdi hür albayı. Gülümsedi ve evet dedi. Birkaç soru sordum. Sorularımdan biri, dışardan sizinle irtibat kurmak isteyenler oluyor mu? Evet dedi. Halka çok güzel davranıyorlardı. Kaba davranmıyorlardı. Tek tek dertlerini dinliyorlardı. Kimisinin arabası çalınmış? Kiminin çocuğu kayıp olmuş? Kiminin malı çalınmış? Hepsini kayıt ediyorlardı ve güler yüzle uğurluyorlardı. Bu yazılanları birimlere bildirip tahkik yapıyorlardı. Görüşmek istediğimiz yetkili ile görüşmemiz mümkün olmadı. Kalktık ve geldik.

b2)-Sağlık birimi (Sağlık lecnesinin çalışmaları)

Sağlık alanında ne ihtiyaç var? Bunu öğrenmek istiyorduk. Bizi hastahaneye götüreceklerini bekliyorduk. Ama bizi bir mescide götürdler. Hayret ettik. Sorumlu bir imam ve öğlu şehit olmuş 45-50 yaşlarında bir zat. Caminin bir tarafını eczaane yapmışlar ve oradan ihtiyaçları tesbit edip. Gereken yerlere yolluyorlar. İmam aynı zamanda sağlıkçı. İlaçlardan anlıyor ve daha önce uğramış. İkindi namazını kılırken güzel bir duygu yaşadım. Hür bir camide namaz kıldığımı his ettim. Tevhide kavuşmuş ve hürriyetine kavuşmuş bir mescid. Sanki tüm duvarlar, halılar, süsler bana bunu seslendi. Bize çocukların ihtiyacını, ambulansı, kan ihtiyacını söylediler. Hem mescid, hem okul ve hem de sağlık deposu. Tam cami fonksuyonu.

b3)-Şeriat lecnesin çalışmaları

Okulda, yani merkezde otururken bir zat geldi. Çok yaşlı değil. Ama çok gençte değil. Bizi tanıştırdılar. Halep üniversitesi hadis kürsüsünde doçent. Epey konuştuk. Çok önemli şeyler konuştuk. Niçin gelmiş? Bir mahkeme için. Bir genci mahkeme edecek. Bu genç, Beşşar Esad'ın zulmüne karşı protesto yapan biri erkek, dördü kız beş genci ispiyon etmiş. Kızlara tecavüz edilmiş ve her beşi öldürülmüş. Evet bu suçu işleyen genç hemen infaz edilmiyor ve mahkeme ediliyorsa bu adalete işarettir. Adalet zulmün karşıtıdır. Dedim hemen öldürmediniz mi? Hayır biz önce mahkeme ediyoruz ki haksızlık yapmayalım. Bu müthiş bir şey. Ustadla vahdet üzerine konuştuk beraber ortak mücadele üzerin çok faydalı konuşmalarımız oldu. Şöyle bir şerh koydu. Fikir birliği olmalı, akide birliği olmalı. Dedim ayrı düşünebiliriz ama yine çalışabiliriz. Mesela, dedi, şiilerle nasıl çalışabiliriz?  Niçin dedim? Ulema onları tekfir etmemiş. Sadece İbni Teymiyye tekfir etmiş. İşte o benim şeyhim yani üstadımdır. Olsun buna rağmen onlarla da ortak çalışabiliriz. Tabii dedi. Buna da sevindim. Selefi çizgide olmasına rağmen bu sonuca gelmemiz güzel. Ona bir soru sordum. Savaştan sonra şeriat devletini kuracakmısınız? Hayır dedi. Bana çok enteresan geldi. Neden dedim? Dedi ki çünkü bu insanlar yıllardır gayri İslamı bir idare altında idiler. Şimdi bunlara birden bire şeriat yasalarını uygulayamayız. İki üç yıl, emri bil maruf ve nahyi anilmünker yapmamız gerekiyor. Yani iyiliği emir edip kötülükten uzaklaştırmamız gerekiyor. Bu da beni çok sevindirdi. Umutlandırdı. Adalet umut verici temel esastır.

b4)-Tepsi üzerinde şam tatlıları

Orada otururken büyük bir tepsi üzerinde çeşitli şam tatlıları geldi. Bu ne dedim? Böyle bir zamanda bu lüks olabilir mi? Dediler ki, dün bir genç yakaladık. Telefonunda Beşşar'ı öven şiirler ve marşlar vardı. Onu mahkeme etmek istedik. Annesi ve babası geldiler. Çocuklarının affını istediler. Bu seferlik bağışlayın. Biz de bağışladık. Bugün annesi teşekkür için bu tatlıları yollamış. Bu da güzel bir davranış. Buna da sevindim. Bizi gelen yardımların ve yemekhanelere götürdüler. Ondan önce bize verdiklerinden herkes yiyor mu diye sordum. Onu göstermek için mutfağa gittik. İki şeye şahit olduk. Birisi herkes için hazırlanan aynı yemekler. Diğeri gelen yardımların diğer birimlere paylaşılması. Orada Ali b. Ebu Talib birliğinin sorumlusu ile tanıştık. Sordum niçin bu isim. Çünkü o bizim örneğimiz dedi. O da gelmiş kendi birliğinin payına düşen yardımı almaya.

5-Sonuç ve Şiir 

SEVDA BU

Muhammed'in sevdası,

Bu sevdayı bilmeyen serseri de,

Evet ben bu yolun sevdalısıyım,

Düştüm yollara sevda bu.

Hasret doldu gönlüm sevda bu,

Bu sevda ilk oğluma isim oldu.

Muhammed ismi yasak dedi demokrasi uydurmacıları,

Senin sevdan vazgeçirmedi beni bundan,

Senin sevdan oğluma Muhammed ismini verdirdi bana.

O isim seni hatırlatacaktı bana sevda bu,

Oğluma bakarken seni hatırlayacaktım, sevda bu.

Sordu bana bir Alman hayretle,

'Niçin böyle uzun ve gür sakal'?

İçim cevap verdi sevda,

Her kesin bir önderi var.

İster ki ona benzesin,

Benim önderim Muhammed,

Benim sakalım onun sevdası.

Mustafa dedim seni hatırlamak için.

Feyza Aişe dedim senin sevdan için.

Nesibe senin sevdanın gülü idi

Maziniyye dedim seni koklamak için.

Ömer seni her şeyinden çok sevdi.

Ömer dedim seni her şeyimden fazla sevmek için.

Sıddık senin en sadık dostun

Hamza senin fedain.

Hamza sıddık dedim sana feda etmek için.

Ve Hüseyin senin kucağını meyvesi

İsmail huseyin dedim senin kucağına düşmek için.

Her şenin Resulunun sevdası Allahım

Yaşat beni bu sevdayla, tüm çocuklarımla.

Allah'ım amellerimi sevadmın şahidi kıl.

Beni söylediklerini yaşamayanlardan kılma.

Yaşadıkları söyledikleri olanlardan kıl.

(Yalçın İçyer / Haksöz Haber)

Etiketler : #Yalçın   #İçyer'den   #Suriye   #İzlenimleri   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN