Şehadet bir çağrıdır; nesillere ve çağlara

Şehid edildiğinde 20 yaşında idi. Genç yaşına rağmen, İslami hareketin içerisinde şuuru, uyanıklığı ve aktivitesiyle kısa zamanda sivrildi. 1977 yılında Fatih Darüşşafaka Caddesi’nde komünist militanların silahlı saldırısında, üç kurşunla yaralanmıştı. 23 Şubat 1979 Cuma günü Cuma namazını müteakip caminin merdivenlerinden 50 metre uzakta, kavmiyetçiler tarafından şehit edildi. Metin’in oluk gibi akan kanları, Fatih Camii’nin avlu taşlarını kıpkırmızı yapmıştı.

23-02-2011


Şehid Metin Yüksel ve O’nun davasına sahip çıkmak, yakın arkadaşları olarak bizlerin boynuna bir borçtur. Bundan dolayıdır ki, her vesile ile ve uygun olan her mekânda, Metin Yüksel’i ve düşüncelerini anlatma gayretini gütmekteyiz.

Böylesi bir anma ve hatırlatmayı 1996 yılında, Ruslar tarafından esir alınıp konulduğumuz Dağıstan’ın başkenti Mohaçkale’deki zindanlarda da, 23 Şubat günü yapmıştık. O günkü anma merasimlerine, günde 45 dakika çıkarıldığımız havalandırma alanında, Metin Yüksel ile ilgili marşlar söyleyerek başlamıştık. Akşam da koğuşumuzda, Arap kardeşlerimizle birlikte yaptığımız “Metin Yüksel ve Şehidlerimiz” sohbetine, hemen hemen bütün koğuştaki Dağıstanlılar da katılmıştı.

Şehid Metin Yüksel ile ilgili olarak, önceleri yazmadığım bir özelliğinden bahsetmek istiyorum.

ÇOCUKLUĞUNDA KEMALATA ULAŞMIŞTI

Şehid Metin Yüksel, yaşadığı döneme damgasını vuran, ender şahsiyetlerden birisidir. O, daha çocukluğunda olgunluğa ulaşmıştı. İlkokul çağlarında, mahalledeki arkadaşlarına İslam’ı tebliğ etme gayretini güdüyordu. Tebliğinin hedefe ulaşması, muhatabını etkileyebilmek için, bu gayretine İSLAM CEMİYETİ adını vermeyi ihmal etmiyordu.

Metin çocukluğunda olgunluğa ulaşmıştı dedik; mahalledeki çocuklara tebliğ için hazırladığı ‘Çeşitli Dini Bilgiler ve İslam Tarihi’ isimli kitapçıkta bakın neler diyor:

“(Hadis’in Arapça metnini yazdıktan sonra)

‘Af ederseniz, takvaya daha uygun bir iş yapmış olursunuz.’

DİNİMİZ EGOİZMİ KABUL ETMEMİŞTİR

…. İslam dininin bu beyanatı açıkça gösteriyor ki; dinimiz hodgamlığı (egoizmi) kabul etmemiş ve digergamlık (Altruisme) esasını, bütün beşer sınıfları arasında yaymak ve genişletmek için, en dürüst yolu açmıştır.

Hodgamlığın aman vermez düşmanı olduğunu ‘Düşmanlarının en zararlısı, iki yanın ortasındaki nefsidir’ hadis-i şerifi; hiçbir şüpheye yer bırakmayacak surette ispat eder. Lakin şunu da ihdar etmek icab eder ki, hodgamlığı red etmek ve digergamlığı kemale vardırmakla beraber İncil’in ‘Biri sağ yanağına tokat atarsa, sol yanağını da çevir’ emrini, ahlak kanunu olarak kabul etmemiştir.

Zira bu sözün meali, külli bir kanun olmak vasıflarından mahrumdur.”

Metin Yüksel aynı kitapçıkta, ‘Savaşta Helal Olan-Olmayan Hususlar” başlığı altında şunları yazmakta:

“...Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, harbin sebebi tecavüzü bertaraf etmek; mü’minlerin dinlerinden dolayı işkenceye maruz kalmamalarını garanti altına almak içindir, bu sebepten dolayı, İslam, harbin olmasını hak ettiğini görüyoruz. Fakat bu harpten dolayı, savaşa iştirak etmeyeni ve bize karşı savaşmayanı, başkasına tecavüz etmeden, harp meydanının gerisinde durana öldürmek uygulanmaz.”

İslam ve Batı medeniyeti hakkında şu yazdıkları ibretamizdir:

“…Harun Reşit yalnız İslam memleketini değil, aynı zamanda batı milletlerini kazandı. Kendisine gelen Hristiyan ziyaretçilere kolaylık gösterir. Bundan çok memnun olan Şarlman, Doğunun kudretli hükümdarına, teşekkür mektuplarıyla hediyeler gönderdi. Harun Reşit, ona mukabele etti. Doğunun eşsiz kumaşlarından ve kokularından başka, bir çalar saat ve fil gönderdi. Avrupa o zamana kadar saat nedir bilmiyordu. Şarlman’ın yanındakiler çalar saati görünce; içinde şeytan var diyerek, etrafa kaçıştılar. Fil Avrupalılarca unutulmuş bir hayvandı. Fransa’da çok alaka topladı, herkes bu garip hayvanı görebilmek için, bulunduğu yere yaklaşıyor, saatlerce seyrediyordu.

İşte dünyayı idare eden bu iki hükümdar, birbirleriyle savaş edip, şehirleri yıkıp yakacaklarına, insanları öldüreceklerine, böylece dost olmuşlar, memleketlerini barış içinde idare ederek, kültür ve medeniyetin gelişmesine çalışmışlar. Bu iki şanlı hükümdar, ölünceye kadar, dostluklarına sadakat göstermiştir.”

VAZİFELERİN EN AŞAĞISI: AZİMET

Metin Yüksel, Ruhsat ve Azimet ile ilgili şunları yazmaktadır:

“…. Ahlakî, dînî vazifelerimiz iki derecelidir. Vazifelerin en aşağı derecesi başkalarına iyilik, nefsine karşı ‘Azimet’ yani yapılması gereken her işe gönül bağlayarak onu mutlaka yapmak azmiyle hareket etmektir. Bu, son devir filozoflarının; vazifeleri ‘Daraltıcı vazifeler’-‘Genişletici vazifeler’ diye tasnif etmelerine pek benzer. Mükellef bir Müslüman, kendisine yapılan tecavüze karşı, mukabele etmek imkânına haiz olsa bile; daha yüksek bir ahlak derecesine erişen kimseler; iyilikle mukabele etmek vazifesiyle kendilerini mükellef kılarlar.”

Mehmet Ali Tekin yazdı...

Etiketler : #Şehadet   #bir   #çağrıdır;   #nesillere   #ve   #çağlara   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN