Mehmed Akif yazdı: Afgani ve Abduh Vahhabi miydi?

Bugün Mısır memleketinde İslam’ın menfaatlarını müdafaa eden ne kadar hamiyetli kalem varsa hepsi Cemaleddin’in terbiyesi sayesinde yetişmiştir. Tevhid dünyasına binlerce muharrir el, binlerce mütefekkir dimağ hediye eden Cemaleddin Vehhabi olabilir mi? Merhumu ne Afganistan’da, ne Hindistan’da, ne Avrupa’da, ne Osmanlı toprağında rahat bırakmadılar, hiçbir yerde oturtmadılar. Cemaleddin Müslüman aleminde hakiki, sermedi (sürekli, uzun soluklu) bir uyanış başlatmak gayesine matuf olan çalışmasında kısıtlama yapsaydı, bu siyasetine azıcık fasıla verseydi, dünyanın her yerinde şerefiyle mütenasip bir debdebe içinde yaşayabilirdi.

07-09-2014


Geçen hafta merhum Cemaleddin Efgani’ye dair birkaç söz söylemiştim. Maksadım o büyük adama isnat edilmek istenilen dinsizliğin pek yanlış bir tevcih olduğunu göstermek idi. Ne yazık ki bu sefer de “Cemaleddin mülhid değildi, fakat Vehhabi idi” iddiası ortaya sürülmeye başlandı.

Acaba bu şaiayı çıkaranlar bir adamın alnına “Vehhabi” damgasını yapıştırmanın ne demek olduğunu biliyorlar mı?

Vehhabilik belirli bir mezhebin ismi olmakla beraber Arabistan’ın birçok yerlerinde dinsiz tanınan veya öyle tanıtılmak istenilen adamlara verilen bir payedir. Lehinde söylenenlere derhal iman etmek insanlarda cibilli bir özellik olduğu için mesela ben bugün çıkar da Allah’tan korkmadan en akidesi pak bir adam hakkında “iyidir ama dinsiz olmasa!...” dersem az zaman sonra zavallıyı bütün aşiret halkı baştan başa mülhid tanırlar. Acaba bu adam ilhadı gerektirecek ne söylemiş, ne yapmış demeyi hatırlarına bile getirmezler!

Müslümanlıkta en güç bir paye varsa o da bir adama dinsiz payesini vermekten ibaret olduğu halde faziletini, irfanını, ikbalini, şöhretini çekemediğimiz yahut düşünme tarzını kendi meşrebimize uygun görmediğimiz kimseleri bu hasbi rütbe ile gözden düşürmek nedense bize pek kolay geliyor!

Lüzüm-u küffar başka, iltizam-küfür yine başka iken, yüzde doksan dokuz ihtimal doğrudan doğruya tekfirini icab eden bir adamı yüzde bir ihtimalle kurtarmak üzerimize farz iken, biz aksine binde bir zayıf ihtimalle yakaladığımızı dinsiz yapıp çıkıyoruz, gerideki dokuz yüz doksan dokuz iman ihtimalini nazara bile almıyoruz.

Arabistan’a gidin, en büyük adamları Vehhabi, Türkistan’a gelin Farmason, Acemistan’a uğrayın dinsiz yahut Babi!

En garibi şurasıdır ki bütün İslam aleminde bu ünvan ile teşhir edilen adamların büyük bir kısmı Müslümanlığı, Müslümanları müdafaa etmeye hayatlarını vakfetmiş olan ümmetin büyükleridir, milletin fedakarlarıdır!

Bir yabancı aramıza girse dese ki; Ey Müslüman cemaat, falan, falan, falan zatlar sizin en akledininiz, en aliminiz, en fazılınız olduktan başka millet evlatlarının saadetine çalışmış olmak itibariyle iyilikseveriniz, en hamiyetlinizdir. Siz bunları Vehhabilikle, masonlukla itham ediyorsunuz, yani Müslümanlıktan çıkarıyorsunuz. Demek sizin dininiz akılla, ilimle, faziletle, hamiyetle kabil-i telif olmayacak! Bu söze karşı ne diyebileceğiz?

Bugün Mısır memleketinde İslam’ın menfaatlarını müdafaa eden ne kadar hamiyetli kalem varsa hepsi Cemaleddin’in terbiyesi sayesinde yetişmiştir. Tevhid dünyasına binlerce muharrir el, binlerce mütefekkir dimağ hediye eden Cemaleddin Vehhabi olabilir mi?

Merhumu ne Afganistan’da, ne Hindistan’da, ne Avrupa’da, ne Osmanlı toprağında rahat bırakmadılar, hiçbir yerde oturtmadılar. Cemaleddin Müslüman aleminde hakiki, sermedi (sürekli, uzun soluklu) bir uyanış başlatmak gayesine matuf olan çalışmasında kısıtlama yapsaydı, bu siyasetine azıcık fasıla verseydi, dünyanın her yerinde şerefiyle mütenasip bir debdebe içinde yaşayabilirdi. Fakat o koca adam hamiyetinin yüksek maksadı uğrunda zamanın her türlü musibetlerine göğüs gerdi, başkalarının zorunlu olarak dayanamayacağı mahrumiyetlere, ümitsizliklere o kendi tercihiyle katlandı. Kemal’in tabirine göre o bir yaşayan şehit idi;

Ne devlettir şehid-i zi-hayat olmak bu dünyada!

Cemaleddin hakkında söylenen Vehhabilik Şehy Muhammed Abduh için de esirgenmiyor. İki senedir Sırat-ı Mustakim’in sayfalarında merhumun eserlerini görüp duruyoruz. Allah için söyleyelim, hangi manasına alınırsa alınsın, Vehhabiliği okşar bir cümlesi, bir makalesi görüldü mü? Bazıları “şeyhin zühdü ilmi nispetinde değildi” derler. Olabilir, lakin acaba merhum bütün hayatını itikafla, nafile ibadetlerle geçireydi İslam alemi için daha faydalı mı olacaktı? Mösyö Honota’ya karşı çıkıp da Mağrip’deki milyonlarca Müslümanın haklarını müdafaa etmek, öyle zannederim ki asırlarca nafile ibadet etmekten daha sevaptır.

Bilmez misiniz, Hz. Ömer tabiundan Ebu Kılabe’ye “Bence seni evlat ve iyalin için nafaka tedarikiyle meşgul görmek, böyle mescit köşelerinde itikaf halinde görmekten daha hayırlıdır” demiş. Düşünmeli ki Ebu Kılabe nihayet üç beş kişiden ibaret ailesine yiyecek bulacaktı. Abduh ise 300 milyonluk bir ailenin hayatı için çalışmak mecburiyetinde idi!

İşte bugün bir Cemaleddin’i, bir Muhammed Abduh’u yok! İslam dünyası hakikaten kimsesiz, cidden garip biz bu gibi ümmetin büyüklerini rehmetle, hürmetle anmalıyız ki geriden gelenler aramızda tatlı bir hatıra bırakabilmek ümidinden mahrum kalarak mücahededen vazgeçmesinler.

Üç beş sene önce bir frenk bana demişti ki; “Fen ve sanat erbabının kıymetini takdir etmiyorsunuz, mazursunuz, lakin çalışma ve hizmet erbabını takdir etmiyorsunuz! İşte bu kabahatiniz affedilemez.”. “Ey akıl sahipleri, ibret alınız” (Haşr, 59/2)”

(Mehmed Akif; Sırat-ı Mustakim, IV, sayı; 91, 24 Cemaziyelevvel 1328 / Kaynak: Milat Haber)

Etiketler : #Mehmed   #Akif   #yazdı:   #Afgani   #ve   #Abduh   #Vahhabi   #miydi?   
YORUMLAR
  • ersin ertuğrul   10-02-2015 11:17

    Bu topraklarda yerleşik algıların ve albenili davranışların pirim yaptığı bir vakıa. Bunun aksine fikir ve cehd üreten, yeşerten insanlar azami süretle dışlanmakta, horlanmakta ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmakta. Elbetteki bunu icra eden sıradan insanlar değil, eli kalem tutan, civarında molla diye bilinen, donuk zihinlilerden başkası değil... Onların gayreti sultanlıklarını devam ettirmekten gayrı ne ola ki? Zira eskiyi tahkik,tetkik ve tenkit etmeden, yeniye dair çözüm üretmeden tekrar risksiz ve saltanat getirici değil midir? İşte bunu izah eden Âkif'imiz de bu topraklarda türlü zulümlere uğrarken benzer bir durumu yaşamıyormuydu? Birileri içlerinden Âkif'in mehcurluğu için içten içe "oh" demiyor muydu? Bu yazıyı okuyucuyla buluşturup ibret almamızı, düşünmemizi sağlayanlara tekraren şahsım adına teşekkürü borç bilirim. İslam'ın yiğit evlatları Afganî'ye, Abduh'a, Akif'e, Çekmegil'e, Ercümend Özkan'a, isimlerini Allah'ın bildiklerine... Selam ve dua !

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN