Cumhuriyet Aydını/Yarım Porsiyon Aydınlık ve Millî İrade

Kitlesel siyasî iradenin genel tavrı ile hiçbir ilişkisi bulunmayan, tabanda karşılığı marjinal boyutlarda seyreden Resmî İdeoloji’nin yönetim kadrosu; devlet kademelerinde belirli makamları işgal edebilmek bir yana, resmî ve meşrû olarak yazınsal, düşünsel ve toplumu yönlendirici diğer katmanlardaki varlık koşulunu dahi ” Resmî İdeoloji’nin Genel Prensiplerine Sadakat ” olarak benimsediğinden, temsilî muhalefetin kukla unsurları hariç tüm eğitimli sınıf, tahsil ve kabiliyetlerinin derecesi ne olursa olsun kendilerini ve sadakatlerini(!) tasdik edebilmek ve iktidar pastasından gerek makam gerekse ödenek bağlamında paylarını alabilmek adına resmî ideoloji güzellemeleri yapmaya mecbur kalmıştır.

12-08-2016


Her zamanki barınızın
önünüzde viski ve havuç
ve bir eliniz çenenizde
kaşınız hafifçe yukarıda
bakışlarınız ne kadar bilgiç
hiçbir şey üretemeden
sadece eleştirirsiniz ..

Bu yaz yine güneydeydiniz
bol rakı,güneş ve deniz
herşey bir harikaydı
ancak yerli halkı beğenmediniz
burda da,orda da o aynı barlar
hep o aynı yarım porsiyon aydınlık
aynı çehreler,aynı laflar
vallahı hiç değişmemişsiniz..
Cem Karaca – Yarım Porsiyon Aydınlık

Cumhuriyet’ten çok daha eski bir mâziye sahip olsa da, onunla beraber resmî bir ” Devlet İdeolojisi ” ve devlet aygıtının birincil kontrol ve idame unsuru olarak bir ” Politik Doktrin ” kimliğine bürünebilmiş olan Kemalizm; ” Batı Normları ” ölçütünde gerçekleştirilen bir ” Aydınlanma ” hareketidir. Kemalizm’in, bir siyasal ideoloji olarak yaşamış olduğu gelişim evreleri; Millî Mücadeleden de eski bir sürecin dönemsel tezahürleri olarak karşımıza çıkıyor. Millî Mücâdele evvelinde ve esnâsında; kitlesel katılımı bütünüyle tahsis edip; işgâli bertarafa yönelik vukû bulan bağımsızlık mücâdelenin önderliğini edinmek adına kitlesel değerler ile örtüşen, ılımlı, kapsayıcı ve ” İslâmî ” bir karakteristiğe sahip olan Önder Kadrosu; bağımsızlığın ve bütün hatlarıyla yeni kurulan Devlet aygıtının tahsisi akabinde sürâtle bu tavrından caymış ve halktan kopuk, anti-demokratik bir ordu ideolojisinin temellerini atmıştır. Yazımızın konusu tüm bu sürecin detaylarını ihtivâ etmediğinden dolayı, kitap hacminde ele alınabilmeye muktedir bu mevzuyu daha fazla irdelemiyoruz.

Genç Cumhuriyet’in Anti-Demokratik, Militarist ve Jakoben İdeolojisi; bu karakteristik yapısını, halkın müşterek değerlerinden kopuk ve demokratik zeminde marjinalize olmaya yazgılı ” Vizyonuna ” ve ” İdeolojik Muhtevasına ” borçludur.
Bu demokratik tabansızlık koşulunun doğurduğu militarist yapı, devlet aygıtının işleyişini sürdürecek bürokratların, öğretmen ve diğer meslek kollarından insanların yetişmesini sağlayabilmek adına ” Resmî İdeoloji’nin Resmî Propaganda Aygıtı ‘’ Mâhiyetindeki ” Resmi Eğitim Müfredâtını doğurmuştur. Resmi İdeoloji şakşakçılığından başka hiçbir toplumsal misyona sahip olmayan bu aydın zümresinin kökenleri; I.Meclis’teki tasfiyelerin akabinde oluşturlan II.Meclis’te, bizzat Atatürk’ün; ” Aleyhtar bir meclis istemiyorum! ” beyanı akabinde oluşturulmuş itaatkâr ve tasdikçi kadroya dayanır. Aleyhtar herhangi bir kişi yahut partileşmeye varlık imkanı tanımayan Resmi İdeoloji; Altı Ok çivisini genç dimağların şuurlarına çakmaya memur bir çekiçten farksız mahiyetteki resmi eğitimin de katkısıyla, rejime sadık ve onun daimi müdafii bir aydın kadrosu vücuda getirmiştir. İşte, Türkiye ve Türkiye Halkı’nın realitesinden kopuk; marjinal ve kimliksiz Türkiye Aydınının kökleri tam olarak buradadır.
Kitlesel siyasî iradenin genel tavrı ile hiçbir ilişkisi bulunmayan, tabanda karşılığı marjinal boyutlarda seyreden Resmî İdeoloji’nin yönetim kadrosu; devlet kademelerinde belirli makamları işgal edebilmek bir yana, resmî ve meşrû olarak yazınsal, düşünsel ve toplumu yönlendirici diğer katmanlardaki varlık koşulunu dahi ” Resmî İdeoloji’nin Genel Prensiplerine Sadakat ” olarak benimsediğinden, temsilî muhalefetin kukla unsurları hariç tüm eğitimli sınıf, tahsil ve kabiliyetlerinin derecesi ne olursa olsun kendilerini ve sadakatlerini(!) tasdik edebilmek ve iktidar pastasından gerek makam gerekse ödenek bağlamında paylarını alabilmek adına resmî ideoloji güzellemeleri yapmaya mecbur kalmıştır. Misâllendirelim;

I.
Atatürk ekber!
Atatürk ekber!
ancak o var Atatürk!
evliya odur,
Peygamber odur,
sanatkâr Atatürk.
talihe hâkim,
zekâya önder,
doğma serdar Atatürk.
bunları geçti insan büyüğü:
kendi kadar Atatürk!
Atatürk ekber!
Atatürk ekber.
bizde o var. Atatürk!
ne Evliya, ne de Peygamber..
halkına yar Atatürk!”
Behçet Kemal

II.
Burada erdi Musa
burada uçtu İsa
bülbül burada varsa
hürriyet için öter.
ne örümcek ne yosun
16:37:09
ne mucize, ne füsun…
Kâbe Arab’ın olsun
Çankaya bize yeter.
Kemalettin Kamu
Gerçekleştirilen reformların yadsınamaz gereği; rejimin üzerine kurulduğu eski düzen ve o düzene mahsus siyasal aygıtların çürüklüğü ile alakalı katı ve müsamahasız bir üslupla yazılan eserler; Kemal Paşa’nın şahsını ilahşaltırılan biyografiler ve bugünü yüceltme temelinde eskinin yergisi maksadına binaen kaleme alınmış envai türden nice eser; Çankaya Sofrasında yer edinebilmek* ve anason tüten toplantıların çakırkeyif kadrolarından bir terfî yahut makam işitebilme gayesinin temelini oluşturmuştur. Kâh mebusluk, kâh bakanlıkla; bunlardan hiçbiri olmasa dahi hatırı sayılır bir ödenekle mükâfatlandırılan bu Beyaz Türk İntelijansı, basının tayin edici unsuru olarak Halk – Rejim yabancılaşmasının medyatik katmanını yatarmıştır.Devlet eliyle, Resmî İdeoloji’nin kitlesel empozasyonunu sağlayacak işlevli bir vasıta olması ümidi ile meydana getirilmiş bu tasmalı intelijans; ülkeyi hürliğe kavuşturan muzaffer Bağımsızlık Savaşımının temel güdüleyici unsuru mâhiyetindeki dinsel unsurları irtica, cephede ölen başı kapalı analar ile sakallı babaların evlatlarını ise yobaz olarak yaftalamış, en ufak bir dinsel cereyânı; ülkeyi İran’a çevirecek hâin emellerin bir tezahürü olarak görmüş ve ” ev sahibini bastıran yavuz hırsız ” deyimini hatırlatıcı bir küstahlık ile halkı halk kılan unsurlara düşman kesilmiştir.Ne tam tahsilli, ne de bütünüyle cahil olan bu yarım porsiyon aydın kadrosu; Kürtçe kaset yapacağını ilân eden bir sanatkârı sahne ortasında çatal yağuruna tutup; Nazi subaylarını kıskandırıcı bir disiplinle 10.Yıl Marşı Okuduğu zamanları; her Cumhuriyet bayramında çarşaf yırtma ritüelleri tertip ettiği dönemleri ve genç kızlarımızın sırf başı kapalı diye eğitim haklarından mahrum bırakıldığı, annesi tesettürlü diye öz yurdunun silâhlı kuvvetlerine kabul edilmeyen delikanlıları unutmuş; Rejim tarafından devlete küstürülmüş kitleler ile devlet arasında bir köprü inşa etmeye yeltenen hükûmetleri, esasen yalnız muhafazakâr oldukları için ” özgürlük düşmanı(!) ” olarak nitelendirme ikiyüzlülüğü gösterebilmiştir.
Demokratik seçimle iktidara gelmiş bir hükümetin icraatlerini kendi değerlerine aykırı bulduğu gerekçesiyle mitingler tertipleyip ” Ordu Göreve! ” çığlıkları atan bu gürûh ve tahifesinin temel tedirginliği; ordu himâyesinden ayrı bir Resmî İdeoloji’nin iktidar yüzü göremeyeceği realitesidir. Rejimin temel dinamiklerine tabandan tavana zıt değerlere sahip halk kütlelerinin demokratik haklarını ve bu hakların sinesinden yeşermiş olup, salt halk iradesinin meclisteki tezahürü mahiyetindeki hükumetleri topa tutan, verilen oyları kömür ve makarna bedeli farzedip; C.H.P’nin dağıttığı sigara ve makarna yardımlarından(!) bîhaber olan bu aydın takımı; Resmî eğitim çivisinin açtığı yaradan akan cerahatli fikirleri kabul etmeyen halka ” Aptal ” yakıştırmasını kâh alenî kâh imâ yolu suretiyle yapabilmiştir.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı; Resmî İdeoloji’nin bizzat yahut dolaylı yoldan sebep teşkil ettiği Etnik, Dinsel ve kültürel birtakım ayrışmaların bertarafına dair kafa yormak, bu uğurda bir şeyler yapmaya yeminli ve bütünüyle demokratik seçimler vasıtası ile iktidara gelmiş kimseleri desteklemek bu kadro lisânınca ” satılmışlıktır. ‘’ Bu bastırılmış kibrin temel sebebi; tasfiye edilen askerî vesayet ile birlikte son hâkimiyet kalesini de yitirmiş olan Kurucu İdeoloji’nin mayasında yer alan ” anti-demokratik ” yapıdır.

Mâziye şöyle bir dönerek; mevzu ile alâkalı cilt cilt eserin kavratamayacağı manâyı Nevzat Tandoğan’ın ağzından işitelim;

” Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. komünizm gerekirse onu da biz getiririz. sizin iki vazifeniz var: birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”

Furkan Şen

gencbirikim.net

Etiketler : #Cumhuriyet   #Aydını/Yarım   #Porsiyon   #Aydınlık   #ve   #Millî   #İrade    
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN