Bir "şeyh"in ölümü üzerine

Bir tarikat şeyhi ölmekle İslam anlayışı, tasavvuftaki mevkii, İslam’a taban tabana zıt görüşleri de ölmemektedir. Ona gösterilen saygı ve hürmetten, onun görüş, düşünüş ve fikirleri, yaşam biçimi de payını almaktadır. İsmailağa Cemaati diye anılan tarikat, liderlerine ihtiram göstermekten öte, o cemaatin bütün üyeleri gibi bir beşer olan bir kişi nasıl rab edinilir, onun örneğini vermektedir. Kur’an’ın onca uyarılarına, Rasulullah’ın (sav) sakındırmalarına rağmen, büyükler ve reisler Allah’tan başka rab, şerik ve endâd edinilmektedir. Fani bir beşerden, bir ilah yontulmakta, İslam’ın şirk hakkındaki bütün uyarıları hiçe sayılmaktadır.

02-08-2022


Bütün insanların, kendisinde hiçbir şüphe olmayan ortak paydalarından biri ölümdür ve ölüm büyük bir temizliktir. İnsanlar nasıl yaşarlarsa, öyle de ölüyorlar. Su testisi su yolunda kırılıyor. Her insanın hîni hayattaki ilgi ve alakaları, tuttuğu yol, ölümünden sonra da etkisini sürdürüyor. Reyhan kuruyunca da reyhan kokuyor, bataklık da bataklık kokuyor.
 
‘İmam’ olarak atandığı caminin adından hareketle, İsmailağa Cemaati ismiyle meşhur olmuş bir tarikatın lideri olan Mahmut Ustaosmanoğlu 93 yaşında vefat etti. Bu ülkede kimliği, ahlakı, salih amelleri ne olursa olsun, etiketsiz insanlar hep ‘ölürler’ ama adının önüne heybe dolusu sıfat iliştirilen şahsiyetler nedense ölmez, ‘Hakka yürür’ler. ‘Mahmut Efendi’ diye anılan zat da rivayete göre Hakka yürümüştür.
 
En başta belirtelim ki, düşmanımız bile olsa, bir insanın ölümüne sevinmek, cehalet eseridir. Çünkü yukarıda değindiğimiz gibi, ölüm ortak paydasında sadece insan değil, tüm canlılar dahi buluşmaya amadedir, kimse bu büyük buluşmadan muaf değildir. Hatta şunu da ekleyelim ki, bir insanla fikri-zikri icabı ayrı saflarda isek, onun ölümünü istemek bir nevi acizliktir. Muarızımızla mücadele etmek için hayatta kalmasını temenni etmek daha yürekli bir iştir.
 
Şöhret sahibi kimselerin ölümleri toplum nezdinde genel bir dalgalanmaya sebep olmaktadır. İsmailağa liderinin ölümü de lehte ve aleyhte birçok tezahürata neden oldu. Taraftarları mevtayı yere göğe sığdıramadılar. Tasavvuf ve tarikata mesafeli durduğunu bildiğimiz birçok insan ise nezaket ve saygı gösterisinde sıraya girdiler. Bazı Kemalist ilahiyatçılar sözü geçen cemaatin Cumhuriyetin yasalarına rağmen nasıl tarikatlaştıklarını sorgularken, akıllarınca Cumhuriyet rejimine tarikatı jurnallemektedirler. Oysa bu ilahiyatçıların tarikatın varlığına itiraz etmeleri abestir zira kendileri de Kemalizmi tarikat, Mustafa Kemal’i ebedi şeyh edinmeleri hasebiyle, klasik tarikatlardan bir farkları bulunmamaktadır. Müminler olarak, imanına şahit olduğumuz ya da itimat ettiğimiz insanların şahitlik ettikleri mevtalara rahmet okur, istiğfarda bulunuruz. Tanımadığımız kimseler hakkında susma hakkımızı kullanırız.
 
Bir tarikat şeyhi ölmekle İslam anlayışı, tasavvuftaki mevkii, İslam’a taban tabana zıt görüşleri de ölmemektedir. Ona gösterilen saygı ve hürmetten, onun görüş, düşünüş ve fikirleri, yaşam biçimi de payını almaktadır. İsmailağa Cemaati diye anılan tarikat, liderlerine ihtiram göstermekten öte, o cemaatin bütün üyeleri gibi bir beşer olan bir kişi nasıl rab edinilir, onun örneğini vermektedir. Kur’an’ın onca uyarılarına, Rasulullah’ın (sav) sakındırmalarına rağmen, büyükler ve reisler Allah’tan başka rab, şerik ve endâd edinilmektedir. Fani bir beşerden, bir ilah yontulmakta, İslam’ın şirk hakkındaki bütün uyarıları hiçe sayılmaktadır.
 
Bir tarikat liderinin din anlayışı ve düşünceleri hayattayken yerilmeyi gerektiriyorduysa, öldükten sonra da gerektirmelidir. Tarikat-tasavvuf erbabının zahir-batın anlayışı, evliyanın kerameti, evliyanın gaybı bildiği ve Allah’la her daim görüşüp haşir-neşir oldukları, tarikat şeyhlerinin kıyamet gününde müritlerine şefaatçi olup, cehennem azabından kurtaracakları, dünyanın idaresinin kendilerine verildiği, şeyh adı verilen ve cahiliye toplumunun Lat, Menat, Hubel, Uzza gibi ilahlarına tekabül eden zatlardan birine intisap etmeyenin şeyhinin şeytan olduğu gibi sapık inançlarla Kur’an ve sünneti nasıl tahrif ettikleri bilinen bir gerçektir. Hele de vahdeti vücud felsefesini akide edinmiş mutasavvıfların İslam’dan apayrı bir din edinmişlikleri ortadayken, sırf, ölen bir tarikat lideridir diye eleştiriyi bir kenara bırakmanın gerekçesi iyi düşünülmelidir.
 
Sözün özü Cumhur ve başkanının dahil olduğu bir mutabakatla, milletçe elbirliğiyle bir kere daha İslam’a yabancı bir kültür yüceltildi, İslam’ın tevhid ölçüleri yok sayıldı, ötelendi. İsmailağa cemaatinin sakal, sarık ve cübbeden ibaret zarfları pek çok insanı adeta teslim aldı. Zarfın içeriği hiçe sayıldı. Halbuki Müslüman olmak böylesi kabuk türünden görüntülere değil, o sarığın altındaki kafanın içine, cübbenin altındaki kalbe bakmayı gerektirir. Kadir Mısıroğlu’nun geçmiş zamanda sırf bu giysileriyle rejime muhalefet ettikleri gibi son derece saçma bir gerekçeyle, sözü edilen tarikatı ve şeyhini tebcil ettiği anlaşılmaktadır. Demek ki Mısıroğlu Ebu Cehil, Ebu Leheb, Velid b. Muğire’ye rastlasaymış, sakal ve sarıklarıyla bugünkü rejimi kuranlara muhalefet ettikleri gerekçesiyle yüceltecekmiş. Sakal, sarık ve cübbe İslam’ın şartı değildir ama Kur’an’a uygun bir akide, Rasulullah’ın sünnetine uygun bir ahlak, Allah’ın tarifini yaptığı ölçülere uygun bir edep ve ahlak İslam’ın şartıdır.
 
(İktibas Dergisi, Haziran Ayı Yorumu)

Etiketler : #Bir   #şeyhin   #ölümü   #üzerine   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN