

"Gelin" Arama Sonuçları

28 Şubat döneminin ardından gelen Ak Parti dönemiyle birlikte öne çıkan “maslahat”, “merhale fıkhı” gibi söylemlerin bugün gelinen nokta itibariyle ne kadar etkili olduğu konusu, derginin bu ay ana konusunu oluşturdu.

Bu noktaya, İslam’daki yöntemden kopukluğun neticesinde gelinmiştir. Bu sapma da İslâm akidesini fikri kaide yani düşüncenin esası olmaktan çıkartıp Müslümanda herhangi bir işlevsiz fikir konumuna getirilmesi sonucu olmuştur.

Hâlbuki bu kısacık dünya hayatının kendisi için bir imtihan alanı olduğunu ve yaşanan her anın hesabının verileceğini idrak eden müslim kişi, hesabı verilecek bir yılın daha geride kaldığının bilinciyle, geçmiş olan zaman diliminde ahireti için neler biriktirdiğinin sorgulamasını öne çıkarır.

İktidar partisinin sözcüsü, Âlemlerin Rabbi'nin biz kulları için bildirdiği hayat menbaı ölçülerine tâbi olmak yerine, müstekbirlikle O'na sınır çizmeye, hayatın hangi alanında söz sahibi olup, hangi alanında olmayacağını belirlemeye kalkışma tuğyanı demek olan laikliğe bağlılıklarını son derece net kelimelerle ifade etti. Lakin "iktidarın doğrularını destekleme, yanlışlarını eleştirme" cephesinin yayın organlarında bu hiçbir şekilde gündem olmadı, görmezden gelindi.

Gelin birlikte iki rekât namaz kılalım. Bu namaz son namazdır. Cellat bizi bekliyor, ilmek boynumuza geçmeye hazır, cellat baltası bizi bekliyor, yüksek volt elektrik verilecek veya ölüm meleği canımızı alacak. İki rekât namaz kılmaya müsaade var. Nasıl kılardık?

Düşün Yayıncılık, Mevdûdî’nin üç kitabını yayımladı: Hicab, Kurana Göre Dört Terim ve Gelin Müslüman Olalım. Kitapların kapağındaki “tüm eserleri” şeklindeki ifade, bundan sonra Mevdûdî’nin eserlerinin bu yayınevi tarafından yayımlanacağının bir işareti olarak görülebilir. Fakat bahsettiğimiz tercüme girişiminin zanaat kısmında bir takım ciddi sorunların bulunduğu da göz ardı edilemez.

Mescid-i Aksa minberinden Filistin’deki Müslümanlara Doğu Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinde bulunan Harem’i Şerif’e sık gelmeleri ve hizmette bulunmaları çağrısı yapıldı.

Yine, biliyoruz ki, Peygamberimiz nübüvvetle şeref bulduğunda ve İslam yayılmaya başladığında Mut’im: “Ben Muhammed’e inanan bir adamın kızını evime gelin olarak almam” diyerek nişanı geri atmış ve bu olaydan birkaç sene sonra da Peygamberimiz, Hz. Aişe ile nişanlanmıştır.

Hayat kitabımızı ölülere okuduk, hastalara okuduk, mevlitlerde okuduk, anlamadan okuduk. Menkıbe okuduk, hikâye okuduk, masal okuduk, menfaatimiz icabı okuduk, büyüklerimizin kitabı diye okuduk, eski ümmetlerin kıssalarını masal okur gibi okuduk.

İktibas Dergisi lokalinde düzenlenen programların 22 Şubat'taki konuğu araştırmacı yazar sayın Şükrü Hüseyinoğlu “STK formundan Cemaat formuna geçiş sorumluluğumuz” başıklı bir sunum gerçekleştirdi. Hüseyinoğlu, müslümanların cemaat formunu kaybettiklerini, bunun yerine STK formunu tercih ettiklerini, buraya nasıl gelindiğini kavramsal ve olgusal olarak anlattı. Konuşmanın kısa bir özetini dikkatlerinize sunuyoruz:

Tarih boyunca statüko dinleri çerçevesinde süregelen yaygın biçimde “Allah ile aldatma” ve Hak ile bâtıl karışımı “statüko dinlerini” Hak din sanan aldanma sonucunda bugün gelinen noktada “müslümanım” diyenlerin çok büyük bir ekseriyetinin Kur’an’ın akıdevi ve ameli ölçülerini belirlediği “Müslümanlık”tan çok uzakta olduğu açıktır.

18 aylık Faslı bebek dünya başkentlerini ezbere saydı, sıra siyonist işgal rejimine gelince bakın ne dedi?

Bilmeliyiz ki, hayatımız, ancak Allah’a teslim olup sadece O’na rükû ve secde ettiği, vahye ve Rasûlün sünnetine uygun yaşandığı zaman anlamlı ve değerli olur. Allah’ı unutan ve O’nun kitabına ve Rasûlün (s) güzel örnekliğine uymayan bir ömür, asla anlamlı ve değerli değildir. Tevhidî istikameti korumakta zaaflı bir “İslami kimlik” ve akıdevi ilkelerden tavizkâr bir hayat, hüsran sebebidir. Böyle bir ömür bin yıl sürse de, Allah yanında hiçbir kıymeti yoktur. Sadece tevhidî istikameti koruyarak Allah’a rükû ve secde ettirilen ve O’nun kitabına uygun yaşanan hayat ve ömür, çok kısa da sürse, Rabbimizin katında değerli, bereketli ve hayırlıdır.

İLKAV´ın "Alternatif Eğitim Konferansları"nın bu haftaki konuşmacısı İLKAV Başkanı Mehmet Pamak idi. "Ey ´Müslümanlar´! Gelin Kur´ân´a Göre ´Müslim´ Olalım" konusundaki konferansa günümüz şartlarına göre önemli bir katılım olduğu gözlemlendi. Yaklaşık iki saat süren konferans dikkatle ve ilgiyle izlendi.

Suriye’deki gelişmeleri, başından buyana yerinden takip eden Yeni Şafak ve Tv Net muhabiri Yılmaz Bilgen’le konuştuk. Suriye’de Esed diktasına karşı 2011’de halk ayaklanması olarak başlayan ve rejimin barışçıl gösterilere ağır silahlarla cevap vermesi sonrası savaş ortamına dönüşen 7 yıllık büyük kaosu ve Soçi’deki İdlib mutabakatıyla gelinen noktayı değerlendirdiğimiz söyleşide Bilgen, şu acı tesbiti yapıyor: “Aslında Suriye savaşının kaybedeni maşeri vicdandır, insanlığın bu anlamda dibe batmasıdır. İnsanlık Suriye'de dibe vurmuştur."

Son seçimlere kadar, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı ile milletvekili olarak AKP'nin önemli isimlerinden olan, dahası Erdoğan'ın konuşma metinlerini yazan isim olan Aydın Ünal, Yeni Şafak'taki dünkü yazısında gelinen noktaya tam anlamıyla feryat ediyor, ağıt yakıyor. İşte Ünal'ın söz konusu yazısı...

Kur’an hakkıyla okunup öğüt alınmadığı ve gereğince hayata taşınmadığı için, “Müslüman” oluğunu söyleyenlerin çok büyük kısmı, “Müslim” olmanın şartlarından ve tevhidî imanın gerektirdiği ölçü ve ilkelerden habersiz bir konumda bulunmaktadır. Kur’an’ı “mehcur”/terk edilmiş bırakıp Rasûlün (s) güzel örnekliğinden uzaklaşılınca, Müslim olmak için ne yapılması gerektiğini ve nasıl yapılması gerektiğini bilemez bir duruma gelinmiştir.

"Müslüman" kelimesi "Müslim"in Farsçadaki karşılığı olup Türkçeleşmiş bir kelimedir. Kur'anî ölçülere uygun biçimde içi doldurulmak kaydıyla "Müslim" kavramının Türkçe karşılığı gibi kullanılmasında bir mahzur olmayacağı kanaatindeyim. Ancak maalesef pratikteki "Müslüman" kavramının içeriği Kur'an'daki Müslim kavramıyla asla uyumlu değildir. Ülke halklarının Kur'an eksenli olmaktan ziyade bir kültürel aidiyet ifade eden Müslümanlaşma sürecinde kitleler, iyi niyetle kendilerini "Müslüman" olarak nitelemelerine rağmen, Kur'an'da zikredilen ölçülerde Müslim olmanın ne olduğundan bile habersiz bir hâli yaşamaktadırlar. Böyle olunca, Kitabî olmayan ve geleneksel ya da modern bid'at ve hurafelere dayalı "Müslümanlık" Kur'an'daki "Müslimlikle" örtüşememiştir. Özellikle son on yılda, söz konusu yozlaşma, zihinsel karmaşa, istikamet ve kimlik krizi tevhidî uyanış süreci bakıyesi kesimleri bile kuşatmış bulunmaktadır.

Astana süreci kapsamındaki görüşmeler sürerken, Suriye rejimi cezaevindeki 8 bin 32 muhalifi katlettiğini itiraf etti. Türkiye, Rusya ve İran’ın mutabakatıyla esir takası gündeme gelince rejim Haseke, Halep, Humus, Dera, Tartus, İdlib, Lazkiye, Deyrizor, Rakka ve Haseke’ye kayıtlı 8 bin 32 kişiyi kayıttan düşüp “ölü” gösterdi. Listede gazeteciler, akademisyenler, askerler ve kamu görevlileri var.
Makaleler
Hava Durumu