Adâlet Allah’ın indirdiğiyle hükmetmektir

Toplumdaki zalimler gücü ellerine geçirdikleri zaman da zulümler artar. Kitab’ın yanında indirilen ‹demir' güç anlamında alınırsa, şöyle demek mümkündür: Güç ve iktidar adâletin emrinde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da insanların Kitab'a ve O'nun hükümlerine uyup, mizan'ı yani ölçüyü korumalarıdır. O zaman hukukun üstünlüğü sağlanır ve insanlar haklarına kolaylıkla ulaşırlar. Kendini hukukun üstünde gören güçler, adâlet anlayışını çiğner geçerler.

21-01-2016


Allah (c.c.) insanları doğru yola (hidayete) sevketmek için gönderdiği Din’e, ‘Nûr’[1] bu Din’in kitabı olan Kur’an’a da yine ‘Nûr’ demektedir.[2] Böylece ‘nûr’ İslâm’ın sembolü, ‘zulmet’ ise İslâm’ın dışındaki inançların simgesidir. Zulüm, yapısı gereği karanlıkları ifade eder. Bu karanlıklar, inkâr, şirk, isyan gibi şeyler olduğu gibi; haksızlık, işkence ve tecavüz de olabilir. Bunların her biri karanlık gibidir, hakkın yerine konulmamasıdır; aydınlık gibi insana rahatlık veren bir şey değildir. İnsanların uydurduğu dinler ise karanlıktır, tümüyle zulmet’tir. Bu dinleri icat edenler ve bu bâtıl dinlere uyanlar, devamlı karanlık içerisinde oldukları için, bocalar dururlar, yanlış yollarını bir türlü düzeltemezler. 


Zulüm, böylesine karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Allah’a ait ilâhlık hakkını başkasına vermektir. Haklının hakkını vermeyip, ona haksızlık yapmaktır. Sapıklığı, isyanı, nefsin hevâsına uyup da azmayı seçmektir. Eldeki servet ve iktidarla şımarıp insanlara baskı uygulamak, onların haklarına ve hürriyetlerine tecavüz etmektir. 


Adâlet, doğru oluşu zihinde sabitleşmiş şeydir. Düzgün ve usulüne uygun olmayan şeye ‘cevr’ (haksızlık ve eziyet) denir. Doğruluk ve düzgünlük kavramları, sapmazlığı ve şaşmazlığı da içerisine alırlar. Adâletin anlam sahası içinde doğruluktan söz ederken; haksızlıktan uzak olma, hakkaniyet sahibi olma manalarına da işaret etmiş oluruz.


Said b. Cübeyr, ‘adl’ kavramını anlamını soran Halife Abdülmelik’e (öl. 705) şöyle cevap verdi:
“Adl (adâlet) dört kısımdır: Birinci mânâsı; Allah’ın emrine uyarak hükmedilirken adâletli davranmak, yani insaflı olmaktır.[3]


İkinci mânâsı; sözde, konuşmada, haberleşmede adâlet olması. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Konuştuğunuzda ölçüyü aşmayın.”[4]


Üçüncü mânâsı; kurtuluşun sebeplerine sarılma, yani doğru davranışlara, sâlih amele yönelme anlamındaki adâlet.[5]


Dördüncü mânâsı; Allaha eş koşmaktan sakınmaktır. “… Ne var ki kâfirler Allah’a (muâdil) eş bulurlar.”[6]


‘Adl’ üzere yaratılan insanın da[7] yeryüzünde ‘adl’ üzere davranması gerekiyor. Çünkü adâlet; insan, toplum ve tabiat hayatının nizamını (düzenini) sağlar. Bu adâleti sağlayacak olan da Tevhid Dini’dir. Evrendeki mizan’ı (ölçüyü, dengeyi) koyan Allah (c.c.) olduğuna göre,[8] insan ve toplum hayatındaki dengeyi ve adâleti de ancak O’nun koyduğu ölçüler sağlayabilir.


İslâm Toplumunda Adâlet


İslâm toplumunun temelinde Kitap ve Mizan vardır. Müslümanlar Kitab’a uyarak, Mizan’ı yerine getirirlerse, yani ölçülü davranıp aşırılığa, yanlış yollara sapmazlarsa, kıst’ı (adâleti) sağlarlar. Mizan’ın dengesi bozulduğu zaman, adâlet kaybolur gider. İnsanlar en tabii haklarını bile alamazlar. Toplumdaki zalimler gücü ellerine geçirdikleri zaman da zulümler artar. Kitab’ın yanında indirilen ‹demir' güç anlamında alınırsa, şöyle demek mümkündür: Güç ve iktidar adâletin emrinde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da insanların Kitab'a ve O'nun hükümlerine uyup, mizan'ı yani ölçüyü korumalarıdır. O zaman hukukun üstünlüğü sağlanır ve insanlar haklarına kolaylıkla ulaşırlar. Kendini hukukun üstünde gören güçler, adâlet anlayışını çiğner geçerler.


Kur'an'ın emrine göre mü’minler, bütün davranışlarında adâletli olmak zorundadırlar. Adâletli davranış kişinin kendi yaratılışındaki dengeye ve düzene uyum sağlatır. Ölçülü hareket şüphesiz insana mutluluk kazandırır, çevreye zarar vermekten kurtarır. İnsan hayatına denge ve olgunluk ancak adâletin her sahada uygulanması ile mümkün olur. 


İslâm ümmeti ‘vasat bir ümmettir.’[9] Buradaki ‹vasat' kelimesini tefsirciler ‹adâlet' ile açıklamışlardır.[10] Buna göre İslâm toplumu, dengeli, aşırılıklardan uzak, adâleti yerine getiren uyumlu bir toplumdur. 


İslâm’a göre bütün insanlar bir ana-babadan meydana geldikleri için birbirlerine karşı üstünlükleri yoktur. Doğuştan herkes eşittir. Üstünlük ancak takva ile olabilir. Kim Allah’tan hakkıyla çekinip korunursa onun derecesi daha üstün olur. [11]


Adâlet aynı zamanda takvâya yakın olmanın şartlarından birisidir. “Ey iman edenler, adâletli şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutanlar olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adâletten ayırmasın. Adâlet yapın ki o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korunun. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.” [12]


Dikkat çeken bir nokta da şurasıdır ki Allah (c.c.) kendi sözünün (Kitabının) doğruluk bakımdan da adâlet bakımından da tastamam olduğunu belirtiyor. Öyleyse adâlet ve doğru olmak, O’nun sözüne (Kitabına) uymakla gerçekleşir. 


Kur’an’a göre gerçek adâletin ölçüsü hakk’a uymaktır.[13] Hak neyi gerektiriyorsa onu yapmak, hak kime aitse onu sahibine vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakk’ı ölçü almak, herkesin ve her şeyin hakkını korumakla adâlet yerine getirilir. İslâm, hakların yerine ulaşması için adâleti ve kıst’ı emrederken İlâhî adâletin de Ahirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye haksızlık yapılmayacağını bildiriyor. [14]


Fıkıh açısından adâlet, mahkemede şahitlik eden şahitlerin ve hükmeden hâkimlerin adil olmalarıdır. Kur’an, insanlar arsındaki davaların çözüme kavuşturulabilmesi için ancak adâlet sahibi kimselerin şahitliklerinin geçerli olabileceğini açıklıyor.[15] Mahkeme işlerindeki adâlet; hak ile hükmetmek şeklinde anlaşılmıştır. Adâletle hükmedin diyen âyetler bunu emretmektedir,16[16] İman edenlerin her konuda Allah’ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Bunu yapmayanlar zalim, fâsık veya kâfir olurlar.17[17]


İnsanlar arasında hükmederken, hakemlik yaparken, hak konusunda karar verirken, hatta çocukları eğitirken bile adâletli davranmak İslâm’ın getirdiği önemli bir prensiptir. Adâlet ise, öncelikle, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmektir. Allah’ın indirdiği hükümler adâlet, o hükümlerin dışında kanunlarla insanları yönetenler zâlim,18[18] Allah’ın hükümleri dışındaki hükümler/yasalar da zulümdür. Şirk en büyük zulüm,19[19] ancak Allah’ın hükümleri ise adâlettir.

 

Ahmed Kalkan/Kur'an Kavramları Ansiklopedisi

 

............................................................................

Dipnotlar

 

[1] 9/Tevbe, 32

[2] 5/Mâide, 44-46
[3] 4/Nisâ, 54

[4] 6/En’âm, 152

[5] 2/Bakara, 123

[6] 6/En’âm, 1

[7] 82/İnfitâr, 6-7

[8] 55/Rahmân, 7

[9] 2/Bakara, 143

[10] Tabatabâî, El-Mizan, 1/323. S. Kutub, fi-Zılali’l Kur’an, 1/130. İbni Arabî, Ahkâmu’l Kur’an, 1/61. Mevdudî, Tefhimu’l Kur’an 1/123

[11] 49/Hucurat, 13

[12] 5/Mâide, 8

[13] 7/A’râf, 159

[14] 21/Enbiyâ, 47; 10/Yûnus, 54

[15] 65/Talâk, 2

[16] 4/ Nisâ, 58; 5-Mâide, 52

[17] 5/Mâide, 44, 45, 47

[18] 5/Mâide, 44

[19] 31/Lokman, 13

 

Etiketler : #Adâlet   #Allah’ın   #indirdiğiyle   #hükmetmektir   
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN