Ramazan Yaz�i�ek ile ahlak �zerine�
Her �eyin yerinden edildi�i bir vasatta Allah��n bak dedi�i yerden bakman�n yerini, Allah��n raz� olmayaca�� y�nelimler, yer yer �sl�m�la makyajlanm�� ideolojiler alm��t�r. Kaynak: Ramazan Yaz�i�ek ile ahlak �zerine�

Yediden yetmi�e herkesin diline pelesenk etti�i, sosyal hayattan özel hayata i� hayat�ndan akademik hayata birçok mecrâda boy gösteren fakat bir o kadar da anlam netli�inden uzak b�rak�lan bir kavramla kar�� kar��y�z: Ahlâk. “Önce Ahlâk” diyerek önceli�ini ahlâk olarak belirleyen ve eserlerini bu ba�lamda kaleme alan mütefekkir-yazar Ramazan Yazçiçek’le ahlâk�n soy kütü�ü, ili�kili oldu�u kavramlar, ontolojik olarak nas�l konumland�r�lmas� gerekti�i, Weberyen ahlâk teorisi ve ahlâk�n kompart�manlara ayr�l�p ayr�lamayaca��na dair gerçekle�tirmi� oldu�umuz röportaj�m�zda sözün özüne inme gayretiyle hareket ettik ve sizlerin de bu yolculu�a kat�lman�z� istedik. Sözü daha fazla uzatmadan birlikte ahlâk�n nabz�n� tutmaya geçebiliriz.
Röportaj: Sercan Ün�an / Nida Dergisi
- Sizin tabirinizle “önce ahlâk” demeden, “ahlâk”� nas�l anlamal�, tan�mlamal�y�z?
- Ahlâk� tan�mlamadan önce izninizle dil üzerine; kavramlara dair bir �eyler söylemek istiyorum: Cemil Meriç, “Kamus namustur” der. Bu, eskilerin ‘kamusu olmayan�n namusu yoktur’ deyi�inin farkl� bir ifade biçimidir. Kamus, bir milletin haf�zas�d�r ve emanet olan namus gibidir. Arap dilinde kullan�lan “E� �i’ru Divan’ul-Arab” yani “�iir, Araplar�n ar�iv dairesidir.” deyimini nakleden Muhammed Hamidullah hoca, bir metni do�ru anlayabilmek için kavramlar�n ve ba�vurulan kaynaklar�n öneminden bahseder.
Kavramlara yüklenen ihraç manalar, farkl� kültürlerden al�nan ödünç kavramlar gibidir. Doku uyu�mazl��� riski ta��yan bu durum, zamanla kimlik erozyonuna sebeple de�er yarg�lar�n� tersyüz eder. Farkl� dönem ve kültürlerde dile getirilen felsefî kayg�lar, kendi serencam�nda anlaml� olup ya�anan özgün sorun ve siyasal taleplerle �ekillenir. Kezâ her kavram kendi felsefî zeminde do�up geli�ir. Ta��nd��� topluma, kültüre felsefî içeri�iyle ula�an; amac� do�rultusunda de�i�tirip-dönü�türmeyi hedefleyen kavramlar, dinamik karaktere sahiptirler. Küreselle�en dünyan�n ve modern ya�am tarz�n�n kavramlar� da do�al olarak kendi felsefelerinin çocuklar�d�r ve ba�ka alanlara tarafs�z olarak ta��nmazlar.
Gelinen noktada sekülerle�en Müslüman dili, maalesef kavramlar�n� yitirmekle kalmad�, yabanc� kavramlar�n da istilâs�na u�rad�. Ülkelerinden önce zihinleri istila edilenler, dilin sekülerle�me fecaâtini isteyerek kabullendiler. Gerçekle�en teslimiyet, içinden geldi�i de�erlere dü�man olanlar�n yan�nda, ötekine benzeme, kapris, kabul görme ve statü elde etme zaaf�ndan beslendi. Ümmete revâ görülen zulüm, diline, medeniyetine kar�� kör, sa��r ve dilsiz kesilmeyle bir gecede gerçekle�ti. Militarizmi yede�ine alan kültürel i�gal halen devam etmektedir. Neticede ço�ulcu okuma biçimi, liberal kültürün yabanc�la�t�r�c� dili, kavramlar� aslî mecras�ndan büsbütün uzakla�t�rd�. Konfüçyüs’e sorulan, “Bir ülkenin �slâh görevi size verilseydi, i�e nereden ba�lard�n�z?” sorusuna verdi�i “Dilden/kavramlardan ba�lard�m” ünlü cevab� oldukça mânîdard�r. Buradan, �slâh gibi ifsâd�nda nereden ba�layabilece�inin teyidini görmek mümkündür.
Dü�üncenin bar�na�� dildir ve bir dili ayakta tutan sütunlar o dilin temel kavramlar�d�r. Kamus namusunu muhafazan�n yolu, öncelikle ahlâkî sadakattir. Bu ön payla��m, dil istilas�yla birlikte ahlâkî sadakatin yitirildi�i, kavramlar�n yerinden edildi�i bir vasatta, ‘Ahlâk’ kavram�n�nda kendine dü�en pay� ald���na dairdir. Ve �imdi;
Ahlâk, H-l-k kökünden Arapça bir kelime olup asl�, do�ru dürüst takdir/planlamad�r. Bu kökten gelen kelimeler Kur’ân’� Kerîm’de yaratmak, uydurmak, nasip ve ahlâk mânâlar�nda kullan�lm��t�r. ”Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin." (Kalem, 68/4) âyetinde geçen ‘huluk’ kelimesi, ‘ahlâk’ anlam�ndad�r. Bu ifade, Hz. Peygamber’in ahlâkî anlamda kemâlini, ahlâk�n�n âlem�ümul olu�unu anlatmaktad�r.
�nsan�n iyi veya kötü olarak vas�fland�r�lmas�na yol açan manevî nitelikleri, huylar� ve bunlar�n etkisiyle ortaya konan iradeli davran��lar bütünü; bu konularla ilgili bir ilim dal� olarak da kabul edilen ahlâk, Arapça’da, “seciye, tabiat, huy” gibi mânâlara gelen ‘hulk’ veya ‘huluk’ kelimelerinin ço�uludur. Ba�ta hadisler olmak üzere �slâmî kaynaklarda ‘hulk’ ve ‘ahlâk’ terimleri genellikle iyi ve kötü huylar�, fazilet ve rezîletleri ifade etmek üzere kullan�lm��t�r. Ayr�ca ahlâk için günlük hayat�n çe�itli alanlar�yla ilgili davran�� ve görgü kurallar�, edep veya âdâb da denilmi�tir. �slâmî literatürde ‘edep’ terimi ilk dönemlerden itibaren özel davran�� alanlar� hakk�nda kullan�l�rken ‘ahlâk’ ise tutum ve davran��lar�n kayna�� mahiyetindeki ruhî ve manevî melekeleri, insan�n ruhî kemâlini sa�lamaya yönelik bilgi ve dü�ünce alan�n� ifade etmi�tir. “Ki�inin dini, ahlâk�d�r yani mürüvvetidir.” denilmi�tir. Burada mürüvvet, insanî hasletler ve erdemli davran��lar için kullan�lan bir ahlâk terimi olup �slâm dü�üncesinde kayna��n� dinden al�r.
- “Yarat�l��” ve “ahlâk” kavramlar�n�n etimolojik olarak ayn� kökten (h-l-k) türedi�ini ifade eden görü�lerden hareketle yarat�l��-ahlâk aras�nda nas�l bir ili�ki söz konusudur?
Ahlâk ve F�trat kavramlar� birbirine içkin karaktere sahiptirler. Bu alandaki ili�ki bilinmeden ahlâk�n, niçin üretilmi� toplumsal ve ideolojik telkinlerden öte ya�amla mündemiç bir anlam alan�na sahip oldu�u kavranamaz.
Burada f�trat kavram�na bir nebze yak�ndan bakmaya ihtiyaç vard�r: Varl�k/Evren, Allah’�n ‘Fât�r’ s�fat�yla bir ‘f�trat’ üzere yarat�lm��, bu f�trat üzerinde bir tabiat (bir adet) kazanm�� ve hayat�n� bu f�trat çizgisi üzerinde sürdürmektedir. Bir �eyin ilk defa yoktan ortaya ç�k��� veya bir maddeden/tohumdan meydana geli�i bir ‘fatr’d�r. Bunun ortaya ç�k�� biçimi veya ta��d��� özellikler de ‘f�trat’t�r. Her yarat���n ‘f�trat’ üzere kazand��� özelliklerine de onun ‘tabiat�’ denir. �nsan bedenine ait bütün organlar ve organlar�n görevleri bir f�tratt�r. �nsan ve ona ait organlar f�trat üzere kald�klar� sürece, Allah’a teslim olurlar. �ayet onlara ifsâd edici etkenler tesir etmezse, f�tratlar�nda âlemlerin Rabbine teslimiyet vard�r.
“(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanlar� hangi f�trat üzere yaratm�� ise ona çevir. Allah'�n yarat���nda de�i�me yoktur. ��te dosdo�ru din budur; fakat insanlar�n ço�u bilmezler.”( Rûm, 30/30).
"De ki: "Ben peygamberlerin ilki (türedi) de�ilim. Bana ve size ne yap�laca��n� da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyar�m. Ben sadece apaç�k bir uyar�c�y�m."(Ahkaf, 46/9).
F�trattan söz edilen âyetteki ‘fetara’ kelimesi ve Hz. Peygamberin de peygamberlik kurumu içerisinde ilk defa meydana ç�kan; türedi biri olmad���n� ifade eden ‘bid’ kelimesi ‘yoktan var edilmek’ veya ‘ilk defa meydana ç�kmak’ anlam�na gelmektedir. �slâm, f�trat�n dinidir. Do�u�undan itibaren insan� kötülü�e çeken d�� etkenler olmazsa, insan�n �slâm’dan uzakla�mas� mümkün de�ildir; ama d�� etkenlerin �slâm’�n tersi yönde oldu�u bir toplumda, �blis bu etkenleri kullan�r. �slâm’da otoritenin görevi bu etkenleri �slâmîle�tirmektir.
F�trat (F-t-r), Allah’�n varl�k üzerindeki “yarat�l�� kanunu”dur. Bütün varl�klar f�tratlar� do�rultusunda yürürler. Hilkat, mâ’rufu emreder. Mâ’ruf, bütün ahlâkî de�erlerin; iyili�in, içinde mahfuz oldu�u bir kavramd�r. Mâ’ruf, ‘selim kalbin ve �er’î �erif’in güzelli�ine hükmetti�i; Kitap ve Sünnet’e uygun dü�en, insana kolay gelen �ey’ olup z�dd� ‘münker’dir. Münker ise, ‘her sahih akl�n çirkinli�ine hükmetti�i �ey, ‘urf’ olamam��, selim kalp sahiplerinden olu�an kamu vicdan�nda yer etmemi�, Kitap ve Sünnet’inde çirkin gördü�ü �ey’ demektir. F�trattan ayr�, f�trata ra�men bir ahlâk telakkisi eksik hatta yanl�� olur. Ahlâk�n hilkate, yarat�l��a bakan yönü Allah vergisi olup vehbîdir. Sonradan kazan�lan yani kesbî olan ise f�trata uygunlu�u nispetinde ki�ide ahlâkî terkibi ortaya ç�kar�r. Vak�a, kötü ahlâktan ziyâde f�trat�n bozulmas�d�r art�k. Burada maden/cevher diyebilece�imiz öz, ‘f�trat’t�r. Cevherin potada eritilerek cürufundan ayr��t�r�l�p mücevhere dönü�en taraf� ise ahlâkt�r. Bizim r�za gösterece�imiz yak�n�m�zdaki cüruf de�il, talip olaca��m�z uza��m�zda da olsa �slâm’a ait olan öz/cevherdir. Denilebilir ki hidâyet dahi kulun f�trat�na sadakatinin ödülüdür. Nitekim �slâm’a dâvet, öncelikle f�trata, öze dâvettir.
�slâm ahlâk� ile vazolunan ilkeler ister anla��ls�n isterse anla��lmas�n muhakkak insan�n faydas�nad�r. Kezâ ahlâk�n da içinde yer ald��� âlemde her �ey insan�n hizmetine verilmi�, insan da Allah’a kulluk için yarat�lm��t�r. �nsan�n baz� �eylerin yarar�n� gere�ince bilmemesi, o �eyleri yararl� olmaktan ç�karmaz. Bizim her hangi bir varl�k ya da hüküm konusundaki bilgisizli�imiz de, Allah’�n onu yaratmas�nda bir hikmetin olmad���n� göstermez. Ya�ad���m�z düzlemde ahlâka dair sorun, ne sadece metodolojik ve ne de epistemolojiktir. Bunlarla beraber as�l sorun, ontolojiktir. Varl���, var edeni ve var edi� sebebini bilmek, sonraki olaylar� do�ru anlayabilmek aç�s�ndan zorunludur.
- Kur'ân'�n ana konular� genel olarak ‘inanç’, ‘ibadet’ ve ‘ahlâk’ ba�l�klar�yla ifade edilmektedir. ‘ahlâk’�n inanç ve ibadet ile ili�kisi nas�ld�r?
Kur’ân’� Kerîm bizi e�itiyor ve bize insanl���m�z� ö�retiyor. Ahlâk�n îmanla, tevhidle olan ili�kisi hayat�n her alan�nda aç�k ve net olarak görülür. Kur’ân âyetleri, bir iç olgunla�ma imkân� sa�lad��� gibi hitap etti�i insana topyekûn ya�am tarz� telkininde bulunur. Ki�i ahlâk�n�n hayatla ili�ki düzeyi, Kur’ân’la ili�kisi kadard�r. Kur'ân ahlâk�, ahlâk da hayat� in�â eder.
Ahlâk, özü itibariyle bir bilince, r�za ile kabullenmeye dayan�r. Bir insan�n îman-ahlâk problemini çözmeden yol almas�; farkl� bir ifadeyle, îman ile ahlâk�n ba��n� kopararak mesafe kat etmesi mümkün de�ildir; çünkü Kur’ân’� Kerîm, îman-ahlâk bütünlü�üne sahip bir ya�am� öngörür.
Ahlâk, prati�i olmayan bir teori/nazariyat olmay�p bilakis kendi prati�ini zorunlu k�lan yükümlülük amelidir. Ahlâkl� davranmak, ahlâkî bir erdem, politik bir tedbirden ziyâde îman�n konusudur. Unutulmamal�d�r! Tevhidin bilgisini kavramak ki�iyi muvahhid k�lmad��� gibi, ahlâk�n bilgisine sahip olmak da ahlâkl� olmak için yeterli de�ildir. Buradan, bilginin gerekli ve fakat tek ba��na yeterli olmad���n�n alt�n� çiziyorum. Yeterlilik, tevhid gibi ahlâk�n da amel ile teyid edilmesiyle sa�lanabilir ancak.
Ça��m�zda insanl���n içinde bulundu�u en tehlikeli fitne, “Din Allah’�n, hayat ise ki�inin kendisinin” oldu�u dü�üncesidir. Bu sonuca insanl���n anlamdan uzakla��p büyük kopu� ya�amas� ile gelindi. Burada reddedilmesi gereken sorunlu laik anlay��, bir yönüyle dine yüklenen çarp�k anlamdan kaynaklanmaktad�r. Bakiye: Tanr�ya kar�� insan� ya da insana kar�� tanr�y� savunmak gibi çarp�k bir din anlay���. Tanr�-insan kar��tl��� fikri, fâsid bir anlay�� olup insanl���n helâkinin habercisidir. Bütün ifsâdî anlay��larda ortak payda, îman-ahlâk ba��n�n kopmu� olmas�; Allah, ahiret, hesap yokmu� gibi davran�lmas�d�r. Oysa �slâm, teoriler gibi kar��tl�k üzerinden kendini tan�mlayan de�il, ‘Hak’ olup vahyîdir.
Kur’ân’a göre din, sadece inanç ve duygulardan ibaret de�ildir. Din, sosyal, siyasal, kültürel ve ahlâkî denebilecek prensiplerin tümüdür ve hayat�n toplam�na �âmildir. Farkl� bir ifadeyle din, bir bütün olarak ya�am tarz�d�r. Ed-din olan �slâm’�n konusu ahlâk�n da konusudur. Dinin sorun olarak gördü�ü her �eyi bir �ekilde ahlâk da sorun olarak görür. Müslümanlar�n temel dâvâs� olan ahlâk, hayat�n toplam�na rengini veren, akideyle iç içe olan de�erler bütünüdür. Dini, teorik söylem ve s�n�rl� ritüellerden ibaret sanmak, ed-din olan �slâm’�, Bat�’daki religion kavram�yla kar��lamaktan kaynaklan�r. Buradan beslenen sorunlu bak��, ‘etik’, ‘moral de�er’ denilen ifadelerin k�s�rl���yla mâlûl olup ‘ahlâk’ kavram�n� kar��lamaz.
Egemen erk, anlams�zla�t�rma, de�ersizle�tirme politikas�yla iktidar�n� onaylat�p sürekli k�lma hesab�ndad�r. Hatta reddedip de�ersizle�tirdi�ini dahi ç�kar� gere�i kutsan�r k�lmaktan çekinmez… Ahlâk kavram� önce içeri�inden ar�nd�r�ld�, ard�ndan yerine kullan�lan ihraç kelimeler dinle irtibatland�r�larak seküler bir formla �slâm’a kar�� kullan�ld�. Bu vasatta etkilenen kavramlar�n ba��nda ahlâk gelir. Uçurumun e�i�inde olan insanl�k bu sonuca, i�lerinde Allah’� yok sayma ile vard�.
Kalem Sûresi’nde geçen Rasûlullah (as)'�n üzerinde bulundu�u toplam hali, bütün insanl�k için örnekli�i ifade eder. "Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin."âyetinde, Allah’�n tasvip etti�i ve de yüce olarak vasfedip övdü�ü ahlâk, Hz. Peygamberin Ahlâk�'d�r. Aç�k ve net olarak insanl���n uymas� için i�aret edilen örnek ahlâk, Rasûlullah’�n Ahlâk�’d�r. Hz. Ai�e’nin söyledi�i, “Muhakkak ki O’nun Ahlâk� Kur’ân idi.” (�bn Hanbel; Müslim) ifadesinde de Rasûlullah’�n Ahlâk�’n�n kayna��n� buluruz. Farkl� bir ifadeyle O’nun hali ne idiyse Ahlâk’� da o idi. Zira Hz. Peygamberin güzel ya�ant�s�, örnekli�i bizim için dinî-dünyevî hayat� ku�atan ahlâk�n temel prensiplerini gösterir. Ve nitekim Kur’ân’� Kerîm’de bahsi geçen di�er peygamberlerin söz ve davran��lar�, olaylar kar��s�nda tak�nd�klar� tav�rlar�, uyar�lara muhatap olu�lar�, dua ve tövbeleri hep vahiy temelli ahlâk anlay���na dayan�r.
�slâm insanl��a pür iyi olmay� emreder. �yilik yapan insan mutlu olur. Hevâ-heves ile i�lediklerinden haz duyan insanlara mukabil Müslüman, iyi yani ahlâkl� bir i� yapt��� zaman bundan huzur duyar. Ba�kas� için iyilik yaparken mutlu olmak… �yilik yapmayan insanlar iyilik yaparken mutlu olunaca��n� anlayamazlar ku�kusuz! Kar��l�ks�z iyilik; kendisi fakir iken ihtiyaç içinde olanlara yar�m hurma ile olsun infâk edenin mutlulu�u, ibadî kayg�yla ya�anabilir ancak. ��te �slâm-ahlâk ili�kisi bu düzlemdedir. �slâm ahlâk� gösteri�çi dindarl��a yol vermez. Bu yönüyle de Müslüman, ya�ant�s�nda hayat bulan her bir ahlâk ilkesini uhrevî kayg�yla ya�ar ve bütün insanl��a �âmil düstûra dönü�mesini arzular.
- As�l-Usûl �li�kisi Ba�lam�nda Ahlâk�n Yeri Ve Önemi Nedir?
Ahlâk merkezi bir kavram olarak as�l iken, �man-�slâm kavramlar� ile birlikte dü�ünüldü�ünde çevre bir kavramd�r. Asl�nda usûlün as�la mukaddem olmas�, ahlâk� her iki durumda da öncelikli k�lmaktad�r. Usûl üzere olman�n lüzumu; usûlünce davranman�n elzem olu�u, ahlâk� öncelemeyi gerektirir. As�la vâs�l olmak için usûl kap�s�n� bilme zorunlulu�u gibi ahlâk�n da söz ve hikmete bakan yüzü vard�r. Burada usûlün as�lla olan ili�kisi ne ise ahlâk�n da îman ile ili�kisi ayn�d�r. As�la ra�men bir usûl, îmana-�slâm’a ra�men bir ahlâk dü�ünülemez.
Mâlûm, ‘usûl’, ‘as�l’ kelimesinin ço�uludur. ‘As�l’, kendisine dayan�lan esas, kök, mebde, men�e, delil ve özdür. As�la muhalif yol ve yönteme usûl denilemez. Metot ve yöntem sözcükleri usûl kavram�n�n e� anlaml�s� gibi kullan�lsa da, bu kullan�mlar hatal�d�r. Vahyî s�n�rlamaya tabi olmayan metot ve yöntem ifadeleri, vas�tas� olduklar� disiplinin/i�in leh ve aleyhine pragmatisttirler. Misyonlar�, ta��d�klar� yüke hakîkat düzleminde sadakat göstermek de�il; münhas�ran ta��nman�n gerçekle�mi� olmas�d�r. Usûl, asla râcidir. “Usûl”ün de bir “as�l”� vard�r; bu as�l, keyfîli�e yol vermez. Ahlâk�n da �slâm ile ba�� bu �ekildedir. Usûl, as�l için oldu�u gibi ahlâk da îman içkindir. As�la götürmeyen usûlde bir usûlsüzlü�ün olmas� ne ise, �slâm’a muhalif yakla��mlar�n ahlâkîli�i de ayn�d�r. Arzu ve hevese uyarak; kat’î ve küllî yasalara ve de �er’î delillere ayk�r� her usûl gibi bu yöndeki ahlâkî edimlerin de �er’ân me�rûiyeti yoktur. ‘As�l hanesine usûl kap�s�ndan girilir’ dedi�imizde neyi kastediyor isek, ‘Önce ahlâk’ söyledi�imizde de ayn� kayg�lar� dile getiriyoruz. Örne�in bilginin ahlâkî karakterini muhafazan�n önemini ele alal�m: “�lim ahlâk�” ilimden daha önemli olup “ilm”in kendisine öncelik arz eder. Buradaki önem, ilmin izzetini muhafaza içindir. Çünkü ahlâks�zl��a vas�ta k�l�nan ilim, ilim de�il sahibine yük, muhataplar�na zarar sebebidir. ‘Ahlâk’ ve ‘ilim’, ‘ahlâks�zl�k’ ve ‘kötülük arac�na dönü�mü� bilgi’yi kendisiyle birlikte bar�nd�rmaz. Sirayet etmi�se �ayet, art�k o, ‘ahlâk’ ve di�eri de ‘ilim’ de�ildir.
Usûlsüz vusûl mümkün olmad��� gibi ahlâks�z yol al�p menzile varmak da mümkün de�ildir. Unutulmamas� gereken temel husus, usûle dair her çaban�n as�l için; ahlâka dair her kayg�n�n da, kendi as�l�n� yani îman� do�ru anlay�p ayakta tutmak için oldu�udur.
- Ahlâka, weberyen dü�üncedeki gibi ‘protestan’� veya katoli�i...’ tasnifi �eklinde bir ayr�mla bak�lmas�na ne dersiniz?
Ayn� serüveni ya�ay�p ayn� sorunlarla yüzle�meyen toplumlar�n problemlerini ayn� kavramlarla çözmeleri muhaldir. Farkl� kültür ve toplumlardan al�nan ödünç kavramlar, ta��nd�klar� yerlerde çözümden ziyade sorun olu�turma potansiyeline sahiptirler. Çözüm için ihraç kavramlara dayatmac� rol yüklenip çözümün biricik �art� görülmesi ise, büsbütün infialdir. Kavramlar�n serüven farkl�l���, özgün olu�lar�n�n da sebebidir. Kar��l�kl� etkile�imle birlikte her kavram�n olu�um hikâyesi farkl�d�r ve zaten lalettayin ifadelerin ‘kavram’a dönü�mesi de özgün bir hikâyeye sahip olmalar�ndand�r. Burada bilinmesi gereken husus, ayn� kavramlarla farkl� toplumlar�n sorunlar�n�n her daim çözülemeyece�i gerçe�idir. Son ifademizi özele indirgeyecek olursak, modern kavramlar bizim sorunlar�m�z için çözüm olmad��� gibi, ihraç kavramlar üzerinden modern Bat�’ya direnmeye kalk��mam�z da sonuçsuz bir çabad�r.
Konjonktürel olarak ortaya ç�kan ço�u teoloji denemesi dinî olmay�p siyasî hedefleri mebnî yakla��mlard�r. Bat�’da ortaya ç�kan yeni veya kadim döneme ait bir kavram ya da felsefî öneri, H�ristiyan veya Yahudi teolojisini de�erlendirip ele�tirmek için pekâlâ zemin olabilir. Ancak �slâm inanc� ilgili yol ve enstrümanlar arac�l���yla de�erlendirmeye tabi tutulamaz. Kriterleri belli olan �slâm’� uçlar� aç�k, ideolojik, felsefî sav diyebilece�imiz modern veya gelenek eksenli paradigmalarla kar��lama imkân� yoktur. Hakîkat bu iken, ço�u kez Bat�’da kilise odakl� problematik etraf�nda olu�an çözüm aray��lar� Müslüman kültür zeminine ta��nmak istenmektedir. Oysa ya�ananlar, yöntem itibariyle de içerik itibariyle de apayr� dünyalar�n konusudur.
Anlam kaymas�na u�rat�lan kavramlar, üzerine oturdu�u dü�ünceyi de yerinden eder. �slâm dü�üncesini anlayabilmek için Kur’ân’�n temel kavramlar�n�; �slâm dü�üncesinin anahtar terimlerini bilme zorunlulu�u vard�r. Kur’ân’�n varl��a, hayata bak���, dolay�s�yla dünya görü�ü bunu gerektirmektedir. Meseleyi öncelikle bu yönüyle ele al�yor olmam, sonraki payla��m�n daha sa�l�kl� zeminde ilerlemesini temin içindir.
Kapitalizmin ruhunu Protestan ahlâk�nda gören XIX. yy. dü�ünürlerinden Max Weber (1864-1920), içinde yeti�ti�i toplumun sorununu kendi sosyolojisinde reel-politik düzlemde okumaya tabi tutmu�tur. Zenginle�en Protestanlara mukabil fakir kalan Katolikler aras�nda bir de�erlendirme yapan Weber, rahip ve papazlar�n manast�ra kapanmas�na reddiye olarak hayat�n içinde olmay� önerir ve buna Protestan ahlâk� der. Kapitalizmin geli�mesinde Protestan ahlâk�n etkili oldu�unu öne süren Weber, çilecili�i reddederken;kapital üreten, bunu gelecek ku�aklara b�rakmay� öngören bir yakla��m� kavramsalla�t�r�r. Weberyen yakla��m, Kapitalizmin neden mâlûm co�rafyada geli�ti�ine dair sorgulamalar yaparken, Katoliklerin daha yoksul olmas�nda acaba dini dü�üncelerinin etkisi var m�yd�? sorusunu gündeme ta��r. Asl�nda Kalvinci bir anlay��tan beslenen Weber’i anlamak için Jean Calvin (1509-1564) ve Luter’in fikirlerinin izini sürmek gerekir.
“Payla�mak mutluluktur” söyleyen Weber ayn� zamanda “Geli�mi�lik, ki�inin dinidir” der. Dinin sosyal hayatla ili�kisini gündeme getiren, Katoliklerin ak�betinden kurtulmay� Protestan ahlâk�nda gören Weber, insan�n dünyayla-malla olan ili�kisini ak�lc�l�k üzerinden de�erlendirir. H�ristiyan din adamlar�n� reddederken H�ristiyanî söylem ve kilise îman�ndan ar�nd�r�lm�� �ekilde de�erlendirilemeyecek Weberyen yakla��m, asl�nda pür felsefe de�ildir. �çinde do�du�u ortam�n ve siyasî erkin turnusolünde de�erlendirilmesi gereken bir yakla��m�n mimar� Weber, Alman siyasî ve fikrî hayat�n�n odak noktas�nda yer alan bir ailede yeti�mi�tir. Yine Weber’i, toplumu en hassas analitik araçlarla incelerken, sava��n, Almanya’n�n “ruhunu temizleyece�ine” inanan bir di�er yüzüyle tan�r�z. Bu portre Weberyen anlay��� okuma aç�s�ndan önemlidir. Weber’i, dinî fikirlerin, sosyal tabakalar�n ekonomik, etik ve ideolojik yönelimlerde etkili oldu�u tezi sebebiyle Karl Marks’�n anti tezi olarak görenler olmu�sa da, Protestan ahlâk�n� a�k�ndan, kutsaldan ar�nd�r�p rasyonelle�tirirken �slâm söz konusu oldu�unda ise kendi metodik ilkelerini (verstehen) y�kan bir tutars�zl�k içinde görürüz. �slâm’� geleneksel oryantalist söylemin gözlü�üyle de�erlendiren Weber, söylemlerinde aç�kça �slâm kar��t� bir pozisyon al�r.
Konuya dair analizi popülerle�mi� bir kavram olan 'Zaman�n ruhu' (Zeitgeist) üzerinden sürdürelim: Felsefî arka plana sahip 'Zaman�n ruhu' kavram�, ayn� zamanda aktüelde birçok meselenin kendisinden etkilendi�i bir ifadedir. Hegel’le kavramsalla�an bu terimin ortaya ç�k���, dü�ünce yelpazesinde onu ayr� uç yakla��mlara hizmet eder duruma getirmi�tir. Hemen bütün filozoflarda oldu�u gibi Hegel’in yakla��mlar� da ‘pür felsefe’ olmaktan ziyade içinde ya�ad��� hâkim �artlar�n; sosyo-kültürel ve siyasî konjonktürün izlerini ta��r. Hegel’in ‘mutlak’ anlay���; zihin, ruh, zaman yakla��m� ve ‘zaman�n ruhu’ kavramsal� da o gününün Almanya’s� ko�ullar�nda �ekillenmi�, siyasaldan arî olmay�p zamanla ideolojiye evirilmi�ti.
Ba�ka bir örnekle sorunuzun cevab�n� tamamlam�� olay�m: Kurtulu� Teolojisi (Liberation Theology), 1960’larda Latin Amerika’da fakirlerin, ac� ve �st�rap çekenlerin, ezilenlerin, zulüm görenlerin inanç alg�lar�ndan yola ç�k�larak olu�turulmu� bir teoloji denemesidir. Asl�nda bu, akademik tart��malar için ortaya at�lm�� akademik bir söylem de�il, H�ristiyan bir söylemin pratik ya�ama aktar�lmas�n� öngören bir kilise teolojisidir. II. Vatikan Konsili’nden (1962-1965) sonra H�ristiyan dünyas�ndaki modern problemlere çözüm aray��lar� çerçevesinde ortaya ç�kan Kurtulu� Teolojisi, Marksist argümanlar� kabullenip kullanan ve toplumsal kurtulu� hareketine bu yüzüyle kat�lan farkl� bir ‘dinsel anlay��’t�r. Dikkat edilirse Kurtulu� Teolojisi’nde de din adamlar�n�n ve teologlar�n tan�mlad�klar� �ekliyle de�il, -özünde Marksist felsefeye ra�men- kutsal kitaplarda ifade edildi�i �ekliyle Tanr�ya ve ona îman etmeye vurgu yap�larak siyasî bir hareket olu�turuluyor.
H�ristiyanlar�n dinsel kimlikleriyle siyasî bir mücadeleye kat�lmas� neticesinde geli�en Kurtulu� Teolojisi, daha çok pratik ko�ullar taraf�ndan belirlenen ‘teolojik bir paradigma’d�r. Bu ba�lamda geleneksel Marksizm, devrim için kazan�lm�� H�ristiyan i�çileri, özellikle gerici bir yap�n�n, yani kilisenin (papazlar�n) kar��s�na koyuyordu. Bu çizgiyi savunan, aralar�nda çok say�da papaz ve tarikat mensubunun da bulundu�u say�s�z H�ristiyan, toplumsal mücadeleye girerek Sandinist Devrimi’ne kitlesel kat�l�mda bulundular.
�lgili iz sürümün ard�ndan �unlar� söyleyebiliriz: �lk selef yakla��m�nda ve temel �slâmî disiplinler taraf�ndan meselelere ak�lc� yakla��m�ndan ötürü ‘Kelâm disiplini’ dahi kayg�yla kar��lanm��t�r. Oysa biliyoruz ki Kelâm’�n öncelikli hedefi, �slâm’�, yabanc� kültürel ve dü�ünsel sald�r� ve etkilere kar�� savunmak olmu�tur. Dolay�s�yla teolojik her bir paradigman�n �slâm’da izdü�ümlerini aramak, Kelâm’�n mücadelede muar�z� oldu�u yakla��mlar�n saf�nda pozisyon almak; en yal�n okumayla onlar�n yanl���na dü�mektir.
�slâm vahyi tahriften korunmu�tur. Oysa H�ristiyanl���n bütün metinleri tabiatlar� gere�i be�erî müdahalelere maruz kalm��; tarihin bir döneminde, bir toplumsal ba�lamda ve bu ba�lama son derece ba��ml� bir �ekilde ortaya ç�km��t�r. Dolay�s�yla geçmi�te veya günümüzde H�ristiyan teolojisi ile temellendirilen paradigmalar�n ister genel anlam�yla isterse Hz. Peygambere gönderilen literal din anlam�yla �slâm’da kar��l���n� aramak anlams�z bir çabad�r. Bununla beraber modern toplumlar�n problemlerine dair üretilen paradigmalarda �slâm’dan unsurlar�n olmas� ba�ka �ey, bu unsurlar� muhtevî paradigmalar�n ‘�slâmî’ kabul edilmesi ve/veya oradan hareketle ‘�slâmîsini olu�turma’ ise bamba�ka bir �eydir. Nitekim H�ristiyanl���n asl� vahiydir; �slâm’la benzer hükümlerinin olmas� da mümkün hatta normaldir. Di�er taraftan modern dönemin problemlerine çözüm aray��� sürecinde, modern zihnin ürünü felsefî/teolojik yakla��mlar�n birer felsefî/dinsel metin olarak H�ristiyanî müktesebattan kar��l�k bulmalar� normaldir. Korunmu� olan Kur’ân’dan buralara kar��l�k bulmaveya ilgili paradigmalar� “�slâmîdir” diye niteleme ise temelsizdir. Kezâ H�ristiyanl�k gibi tarihsel ve de be�erî müdahalenin oldu�u muharref inançlardan beslenen paradigmalar�n �slâm’da kar��l���n� aramak beyhûde olup garez yüklüdür.
Zeitgeist veya Kurtulu� Teolojisi nevi yakla��mlar�n içerik ve yöntemi dikkate al�nd���nda �slâm’da bunlar�n me�rûiyeti olmad��� ortadad�r. Ayn� �ekilde Weberyen okuma gibi daha farkl� üretmeler de,ne yöntem ne de amaç itibariyle �slâm’la örtü�ürler. Bilgi kaynaklar�, amaçlar�, yöntemleri farkl� dinsel metinlerden beslenen be�erî doktrinler, vahye dayal� korunmu� din olan �slâm ile örtü�mezler. �slâm eklemlenmeye ihtiyaç duymad��� gibi özüne ters unsurlar� yedeklemeyi de kabullenmez. Çünkü �slâm’�n kendisi bir bütün olarak teslimiyet; kurtulu�, fazilet (fudûl) ve ahlâkt�r.
Hülasa, Weberyen yakla��mda dile getirilen sorunun varl���, dile getirili� yolu kendi ba�lam�nda anla��labilir bir çözüm önerisi iken, ortaya konulan anlay���n, �slâmî okumaya tabi tutuldu�unda dillendirilen sorundan daha az problemli olmad��� a�ikârd�r. Protestan ahlâk üzerinden kapitalizm, tart���lmaz matah bir �ey gibi pazarlan�rken, asl�nda emperyalizmi do�uran sürecin ayak izleri fa� ediliyor! �lgili dü�ünce, bölünmü� bilinç zafiyetiyle mâlûl olup, modern parçac� okuma anlay���na münhas�r ba�ka zafiyetler de ta��maktad�r. Neticede H�ristiyanl���n yo�urdu�u Bat� anlay��� dönüp H�ristiyanl��� yo�uruyor ve emperyalizmi ortaya ç�kar�yor. �lgili Protestan veya Katolik ahlâk tasnifinin bizdeki ‘Ahlâk’ anlay���yla ne metodolojik nede epistemolojik alakas� vard�r. Dahas� savlar, ontolojik zeminde de ayr� dünyalara aittirler. �slâm’�n ahlâka bak���, varl��� var edenle ba�� yönüyle kök nedenselli�e dayanmaktad�r ve nitekim ahlâk kayna��n� Kur’ân’dan al�r.
- �slâm'�n ortaya koymu� oldu�u ahlâk� di�erlerinden hangi noktalar�yla ay�rmal�y�z?
“�üphesiz Allah, adâleti (hâkim k�lmay� ve uygulamay�), ihsân� (görevini tastamam yapmay� ve iyilik ehli olmay�) emreder.” (Nahl, 16/90). Râg�b el-�sfahanî bu âyette geçen adâlet kelimesiyle ahkâma; ihsân kelimesiyle de �erî’at�n ahlâkî ilkelerine i�aret edildi�ini söyler. �bâdet kavram�, mekreme/mekârim-i �erî’at (ahlâk ilkeleri) kavram�ndan daha genel bir anlama sahiptir. Her ahlâkî ilke ibadettir, ama her ibâdet ahlâkî ilke de�ildir. �badetlerin bilinen farzlar�; belirlenmi� s�n�rlar�, yerine getirirken tadil-i erkân� vard�r. Bu nedenle onlar� terk eden kimse zalim yani haddi a�and�r. Ancak her ahlâkî ilke öyle de�ildir. �nsan ibâdetlerle ilgili vazifelerini hakk�yla yerine getirmedi�i sürece �erî’at�n ahlâkî ilkelerini tamamlamas�, o konuda kemâle ermesi mümkün olmaz. Bir yönüyle de bu, îman�n, cüz’î kabul olmay�p küllî teslimiyet olmas�ndand�r.
Ahlâka dair hiçbir konu yoktur ki bir �ekilde dinî olmas�n. Ebedî kurtulu� mesaj� olan Kur’ân’� Kerîm, hayat tarz� olarak dinin belirleyicisi, Hz. Peygamberin Sünneti de salih amel cümlesinden Kur’ân’�n tefsiridir. Ahlâk�n kemâli, ki�i hâlinin ibâdetle yak�nla�mas�ndad�r. “Sana zulmedeni affetmen, hilm ve �ecâ’atin; sana vermeyene, seni mahrum b�rakana vermen, cömertli�in; seninle ili�kisini kesenle ili�kini sürdürmen de, ihsân�n nihâi noktas�d�r.” Bütün peygamberler (as), ortaya ç�kan dönemsel ahlâks�z tav�rlardan önce ahlâks�zl���n kökeniyle; ahlâks�zl���n as�l sebebi olan �irkle mücadeleye; adâlet ve ihsân� ikameye çal��m��lard�r.
�slâm, insanl��� problemlerin kendisinden ne�et etti�i aslî sorunla mücadele etmeye dâvet eder. Açl�k, sefâlet, kad�n haklar�, hasta haklar�, uyu�turucu kullan�m�n�n önlenmesi, sap�k cinsel ili�kiler gibi irtikâp edilen ahlâks�zl�klarla mücadele ederken, "Bu ahlâks�zl��� yapmay�n!" uyar�s�ndan önce, "Ahlâks�zl���n her çe�idini üreten topyekûn �irkten/câhiliye inanc�ndan uzak durun!" telkininde bulunur. Bu sebeple, ‘i� ahlâk�’, ‘i�çi ahlâk�’, ‘meslek ahlâk�’ gibi meslekî formasyonu gerektiren sorumluluklar�n ahlâk terkibi üzerinden verilmesini do�ru bulmuyorum. Çünkü bütün kötülüklerin kendisinde üredi�i batakl�k, câhiliye batakl���d�r. Câhiliye, bin bir surat ahlâks�zl���yla her dem sahnededir ve mücadelenin aslî konusudur. Bu telkine yakînen inanan kalpler, insanl��� tehdit eden câhiliyeden uzak dururlar. Allah’�n hududu noktas�nda; îman-küfür, �irk-tevhid, adâlet-zulüm ba�lam�nda ikna olmam�� toplumlar ise, kötü dedikleri �eylerden, insana, topluma zarar verece�i endi�esini duyduklar� hususlardan ya s�n�rl� ak�lc� de�erlendirme ya da yasal müeyyide oran�nda sak�n�rlar. Bu nevi çözüm yakla��mlar� aslî olmay�p ar�zî, ilkeli olmay�p faydac�d�rlar. Çözüm diye önerdikleri görü� ve yasalar, insanl��� felâha ula�t�rmaktan uzakt�r ve dahi yeni sorunlar üretmekte de gecikmezler. �slâm’�n âmentüsünde mevcut olan ahlâk ilkeleri ise faydac� olmay�p ilkeli, ar�zî olmay�p aslî çözümler vaz’ eder.
- Evrensel, tüm din ve ideolojilerin kabul etti�i ‘ortak bir ahlâktan’ bahsedilebilir mi? Biraz daha somutla�t�ray�m: tefecilik, h�rs�zl�k, doland�r�c�l�k vb... Bunlar�n tüm dünya görü�leri ve sistemlerde sû-i (kötü) ahlâk� temsil etti�i için ‘ortak bir ahlâk’ anlay���na ne dersiniz?
Akl-� selimce faydal� ve de süreklili�i tecrübe edilmi� her iyi sonuç mâ’ruf hükmündedir. Mâ’ruf, �slâm’�n âlem�ümul ilkeleri içinde yer al�r. Ayn� zamanda �slâm, insan� sistemlerin, ideolojilerin oyunca�� olma zilletine terk etmez; pansuman çözümlere mahkûmiyetle kobay gibi ac� ve �st�rap çekmesine de r�za göstermez. �slâm, ahlâks�zl���n ortaya ç�kmadan kayna��nda önlenmesini hedefler. �irk ve mü�riklerden uzak durulmas�, ahlâks�zl���n evvelemirde gözetilen tedbiridir.
Bilindi�i üzere ideolojilerin ilkelerini insanlar belirler. Bu süreçte ortaya ç�kan ahlâkî kurallar s�n�rl� ve eksik olup en fazla, etik,moral de�er denilen ifadelere kar��l�k gelir. Bat�l� anlay��ta ahlâk yerine kullan�lan etik, asl�nda faydac� (pragmatik) karakteriyle apayr� anlam alan�na sahiptir. Bir s�n�f�n faydas� gözetilirken di�er taraftan ba�kalar� ma�dur edilmekte, yeni sorunlar üremektedir. Kapitalizmi do�uran ahlâk�n özünde Protestan Ahlâk’� oldu�u bilinmektedir. Kapitalizm ve Emperyalizm, Bat�l� insan�n mülkiyetle kuraca�� ili�kinin tanzimi sürecinde do�mu�tur. Bu süreçte insan�n varl�kla ili�kisinin tanzimi hulk (f�trat) zemininde de�il, pür ak�l ekseninde ele al�nm��, protestan bir okumayla çözüme gidilmi�tir. Ard�ndan süreç, etik denilen kendi ahlâk�n� üretip her �eyin hatta dinin dahi sekülarizasyonuyla sonuçlanm��t�r.
"E�yayla kurulacak münasebetin üzerinde geli�ti�i ilkeler, e�yan�n kendisinden daha az de�erli de�ildir." Mülkiyetle kurulacak ili�kiyi belirleyen ilkeler de mülkiyetle tan��man�n kendisinden yani mala sahip olmaktan daha az de�erli de�ildir. Farkl� bir pencere, günah� me�rûla�t�rmak günah i�lemek gibi de�ildir. Kezâ günah i�lemek kötüdür ancak günah� me�rûla�t�rmak ise çok daha kötüdür! �slâm’�n ahlâka bak��� ile ideolojik yakla��mlar�n temel fark� buradad�r. Burada ahlâk�n araçsalla�t�r�lmas� (instrumentalization) ile ahlâk�n faydac�l�ktan uzak ilke esasl� özne k�l�nmas� aras�ndaki farka dikkat çekmek istiyorum. Ahlâk, f�trat eksenlidir dolay�s�yla amac� d���nda ba�ka bir gâye için vas�ta k�l�nmas� da ahlâks�zl�kt�r. Kezâ araçsalla�an ahlâk, ard�ndan, i�çiyi, kad�n�, bilgiyi, dini, varl��� da araçsalla�t�rmakta gecikmez. Çünkü zemin kayarsa üzerindekiler de kayar.
Bugün emperyal Bat�, hegemonyan hedefleriyle insanl��� kas�p kavurmaktad�r. Bat�n�n sömürgeci, i�galci tavr�, ahlâk ve de�erler anlam�nda söyleyecek sözünün kalmad���n�n teyididir. Bat�c� zihniyet, bizatihi Allah’� tan�mama, ona kar�� büyüklenme, onu unutma, nimetlerini ve âyetlerini görmezlikten gelme yani nankörlük halidir. Bu yönüyle emperyal anlay��, birçok ahlâks�zl���n temel nedenidir. Bat�n�n sömürgeci zihniyetinin a��r sonuçlar�, bat� akl�na, dahas� akl� kullan�� biçimine olan güveni de sarsm��t�r. Kurbanlar�n çaresizli�i veya sömürülecek imkânlar� üzerine kurulan ili�kiler ifsâd edicidir. Pusuya yatan vah�inin av�n�n mâsûmiyetini kollamas� gibi, hesab�n ba�kalar�n�n çaresizli�i üzerine yap�l�yor olmas� da yaman bir ahlâks�zl�kt�r! Daha vahimi bu tür örtük ahlâks�zl���n, ahlâk, iyilik, merhamet ad�na kirli alg�yla yönetiliyor olmas�d�r! Aktüelde ya�anan bu nevi ahlâks�z tav�rlar bireysel ölçekte ortaya konuldu�u gibi, toplumsal düzlemde de caridir. �fsâdî tav�r, ço�u kez egemen emperyal iradeyle e�güdüm içinde ortaya konulmaktad�r.
Küresel ölçekte eko-dengeyi tahrip edenler, ya�att�klar� felâketin faturas�n� dahi sömürdükleri toplumlara kesme e�ilimindedirler. Geli�mi� ülkelerin do�ay� tahriplerinin ard�ndan olu�an çevre kirlili�i, g�da üretiminin azalmas� ve hatta tükenmesi sonras�nda kölele�tirdiklerine yetersiz beslenme, açl�ktan-hastal�ktan ölümleri önleme ad�na g�da yard�m� yap�yor olmalar� da makyajlanm�� ahlâks�zl�kt�r. Bu vasatta yap�lanlar iyilik olmay�p küresel ahlâks�zl���n sofistike ahlâks�zl�kla yamanmas�ndan ba�ka bir �ey de�ildir. Kezâ onlar için gerekli olan modern köleli�in devam etmesi, üretimin durmamas�d�r. Süregelen küresel ahlâks�zl��� görmezden gelmek ve hele ideolojik zeminde onlar� tasvip, takdir etmek ise büsbütün ahlâks�zl�kt�r. Emperyalizm kendisi ahlâks�zl�k iken, ahlâk�, zulüm ve ifsâd�n� perdelemede kullanmas�, devâ bulmaz bir ahlâks�zl�kt�r.
Kur’ân’� Kerîm sa�lam bir inanç sistemi olu�turmay� hedeflemi� bunu f�trat zemininde bina etmi�tir. Bu durum Kur’ân’�n beyan�d�r. Burada sorun, ahlâk ifadesinin zaman içerisinde îman ile zorunlu ba��n�n kopar�lm�� olmas�ndad�r. Ahlâk�n fark�ndal�kla, �uûrla yap�lan davran��lar bütünü oldu�u dü�ünülürse, cahilî olandan �slâmî olana geçi�in ahlâkî bir vecibe oldu�u görülecektir. Bu ayraç, ahlâka nereden ba�lamak, nereden bakmak gerekti�ini gösterir.
�slâm’�n zorunlu gördü�ü ‘iyili�i emr kötülü�ü men’ etme mes’ûliyeti, salt bireylerin veya s�n�flar�n ahlâkl� olmalar�n� hedeflemez. Bilakis �slâm, toplumun tümü için adâletin tesisini, bozgunculu�un bertaraf edilmesini; topyekûn mâ’rufu hedefler. �yilik, ahlâk�n �ubelere bölünmesi yoluyla elde edilemez ve tan�mlanamaz. Buna göre ahlâk teorilerinde rastlanan “güçlülerin ahlâk�”, “mazlumlar�n ahlâk�” gibi sosyolojist yakla��mlar yahut “meslek ahlâk�”, “vazife ahlâk�” �eklinde tasnifler, ‘iyi’nin zuhuruna temel te�kil edemezler. Zümre için geli�tirilmi� ahlâk�n bizzat kendisi ahlâks�zl��� da zümrele�tirmeye ve onaylamaya mecbur kal�r; zümre ahlâk�, ahlâks�zl��a gebedir.
Boyun e�enlerin r�zas�yla olu�an hegemon güç, bask�n s�n�f�n zulmünü me�rûla�t�rd��� için ahlâks�zl�kt�r. Bu tespit, “Zulme r�zan�n zulüm oldu�u” hakîkatinin beyan�d�r. Örne�in köle, tepkisel bir tav�rla isyan ediyor, efendinin de�erlerini a�m�yor bilakis o de�erlerden beslenip yararlanarak merhamet arzusunu dillendiriyor ise, burada bir ahlâktan bahsedilemez. Efendinin yol ve mant���n� taklid eden köle, asl�nda özgürle�ti�i ilk ândan itibaren kölelere sahip bir efendili�i hayal eden ahlâks�zl�k pe�indedir. Kezâ o, benze�me h�rs�n� tutkulu biçimde ya�arken bunu özgürle�me olarak alg�lar ve yans�t�r. Oysaki tutsa�� oldu�una kar�� kendini kan�tlama, kurtulma h�rs�ndan öte, hakîkate, hürriyete; sadece Allah’a kullu�a varma çabas�n� önceledi�inde hürle�ebilir o insan. Aksi durumda prangalar� ile efendisinin kölesi iken, çözüldü�ündeise tutkular�n�n kulu/kölesi olmaya devam edecektir. Ahlâkî hususlar� salt birey gibi bir zümreye has k�lmadan kök neden ve kök cevab� evvelemirde do�ru belirleme zorunlulu�umuz vard�r. Küllî yanl��a esaretle, cüzî yanl��tan görece uzakla�mak çözüm de�ildir. Ku�kusuz ortak payda önemlidir ve bunun asgarisi f�trata sadakattir. Neticede ‘ortak bir ahlâk’tan bahsedilecekse �ayet, buna, “�deal ahlâk” diyelim; bu ahlâk, îman eksenli “�slâm Ahlâk�” olabilir ancak.
- Ki�isel ahlâkla ‘toplumsal ahlâk ve kamu ahlâk�’ aras�ndaki ili�ki nas�l olmal�d�r? Buna dayal� olarak siyasal ve kamusall���n da bir ahlâk�, manevîyat� var m�d�r?
�slâm ki�isel ahlâk� do�rudan kullukla alakal� gördü�ü gibi siyasal/kamusal alan için de âidiyeti ayn� tonda dile getirir. Mükellefiyete gelince, bu, tâkatle orant�l� olup merhalenin konusudur. Ki�isel ahlâkla toplumsal ahlâk aras�ndaki kopu�, laik sapmad�r. Ki�isel düzeyde önemsedi�imiz ahlâkî de�erlerin ve yap�lan vurgunun toplumsal ve siyasal alandaki ifade biçimi, sahipleni� ve savunusu, �slâm’�n sosyal-hukukî-iktisadî bir ya�am anlay���yla do�rudan ili�kilidir. Burada olu�an aç� aral��� sapmay� gösterir. Farkl� bir ifadeyle yeryüzünde fitnenin kalk�p dinin Allah’a has k�l�nmas�; bireysel ve toplumsal zeminde ya�am tarz�n�n �slâmla�mas�, Müslüman için nihaî hedeftir.
Müslüman için ahlâk�n ask�ya al�nd��� bir zaman ve mekân yoktur. Müslümanlar için geri dönüldü�ünde ya�anacak de�il, gidilen her yerde ifa edilmesi gereken mükellefiyetler vard�r. Müslüman, ya�ad��� zaman ve mekânla bütünle�ir. Kulluk, ask�ya al�nm�� bir ahlâk anlay���n� öngörmez. Müslüman, zaman�n çocu�u (�bnuzzaman) olmak yani gerçek zamanl� ya�amakla mükelleftir. Zaman�n esiri olmak, içinde bulundu�u zamana uymak ise, bozulmaya raz� olmakt�r. ‘Zamane çocu�u’ olmay�p ‘zaman�n çocu�u’ olmak! Ân�n mes’ûliyetinin idrâkinde olmak, zaman� diri tutmakt�r.
�slâm bütün insanl��a ‘ortak bir kurtulu� reçetesi’ sunmu�tur. Bireysel ya da kamusal alan ay�r�m� yapmaks�z�n ya�ama dair sözü olan �slâm, hayat�n toplam�na �amil ilkeler vaz’ eder. �slâm ahlâk�, vahy eksenli olup be�erî olandan ötedir. �man etmeyi emreden Allah, îman�n tabiî ya�am tarz�n�n da salih amel cümlesinden oldu�unu buyurmu�; sosyal ya�am�n �slâmîli�ini mümkün de�il, zorunlu görmü�tür. �slâm, insanl��a bireysel ve toplumsal huzuru vadederken siyasal ve kamusal� bu rahmetten mahrum b�rakmaz. Siyasaldan ar�nm�� ruhbanî ya da vicdanlara hapsedilmi� bireyci anlay�� gibi, kurallar�n salt normatif uygulanmas�n� dahi muteber kabul etmez! Bu ilke, �slâm’�n, hayat�n toplam�na sözü olan îman eksenli bir sistem anlay���na sahip olmas�ndand�r. Ahlâk�n bireysel ve toplumsal boyutta uyum içinde olma zorunlulu�u �slâm’�n bütünsel özelli�indendir. Kezâ ahlâk, bireyler gibi toplumlar� da ayakta tutan vicdan sütunlar�d�r. Nitekim bir toplumda yozla�ma öncelikle ahlâkî zeminde ba�lar ard�ndan ahlâks�zlar, hukukî zemini kendi talepleri do�rultusunda kurgular.
- Son olarak vermek istedi�iniz bir mesaj�n�z var m�d�r?
Birçok alanda oldu�u gibi ahlâk konusunda da as�l problem yöntem veya isimlendirme de�ildir. Krizin esas kayna��, varl�k konusundaki yanl�� tasavvurdur. Kayna��ndan edilen kavramlarla varl���n hakîkatine do�ru bak�lamaz. Ahlâk üzerine dü�ünceler ortaya koyarken ölçümüz ne modern psikoloji, psikiyatri kuramlar� ne de mistik, ruhanîyatç�, münzevîlik zemini olmal�d�r. Konuya salt ahlâkç�l�k (moralizm) zâviyesinden de bak�lmamal�d�r. Konuya dair �slâmî tasavvur, f�trat zemininde, vahyin rehberli�inde her dem in�â olmal�d�r.
Ya�am�n her alan�nda tebârüz eden ahlâk, ilkeli ve tutarl� olmay� gerektirir. Aksi takdirde elde kalan bakiye, kontrolsüz, hesaps�z, uçlar� aç�k tav�rlar yekûnudur. �ktidar erkinin halk�na revâ gördü�ü zulüm, fâsid ortamlarda uygulama imkân� bulur. �ktidar üreten ve zulmü sürekli k�lan her onaylanm�� alg�, kitlelere evrensel do�rular gibi sunulmaya ba�lan�r. �fsâd�n evrenselle�mesi daha ziyade kavramlar üzerinden yayg�nla��r. Bilginin kirletilmesi her zaman seküler araçlarla; yasal dayanakla yürütülmez ku�kusuz. Tarih boyunca ifsâd, gelenek ve hatta dinin bozulmas� yani tahrif edilmesiyle yürürlü�e konulmu�tur. De�i�kenlere dönük bilgi teorileri üretilirken “bilginin ne”li�i bilinmiyorsa; varl���n kendisine konu oldu�u bilgi, vahyî dayanaktan yoksun bir anlay��la ele al�n�yorsa �ayet, sorun var demektir. Bu anlay��la, öznenin ahlâkîli�i atlan�rken nesnelerin “etik” olup-olmad���ndan dem vurulmas�, etik makyajl� ahlâks�zl�kt�r sadece.
Her �eyin yerinden edildi�i bir vasatta Allah’�n bak dedi�i yerden bakman�n yerini, Allah’�n raz� olmayaca�� yönelimler, yer yer �slâm’la makyajlanm�� ideolojiler alm��t�r. "Körler memleketinde görmenin bir hastal�k say�ld���" garipli�i ve dahas� ma�duriyeti gibi, ahlâks�zl���n yayg�nla�t��� bir toplumda da ahlâkl� kalabilmenin bu kabil garipli�i, ma�duriyeti ya�an�r. Modern dünyada egemen zalimler eliyle kimyasallarla nefessiz kalan insanl���n ahlâks�z kalmamas� için direnmek gerekir. Kezâ ahlâks�z kalmak, nefessiz kalmaktan daha ölümcüldür! Evet, ahlâkl� kalabilmek, ahlâks�zl��a kar�� topyekûn direnmekle mümkündür! Ve bilinmelidir ki “Ahlâks�z ortamlarda ahlâkl� kalabilmenin imkân�, ahlâks�zl��a kar�� direnmekten geçer.” Bu bir niyet, bu bir îman i�idir.
Sözün özü, “Lâ ilâhe illallah” îman ilkesi oldu�u gibi bir ahlâk ilkesidir ayn� zamanda. Ahlâkl� olmak, nefsî ar�nma ile ba�layan toplumsal sorumluluklar� yerine getirmekle devam eden kesintisiz bir süreçtir. Müslüman �ahsiyetin aya�a kalkmas� îman iledir ancak yol almas� ahlâk iledir.
- Bu önemli konuya dair sorular�m�z� cevaplad���n�z için te�ekkür ederiz.
Teveccüh gösterip soru yöneltti�iniz için ben te�ekkür ederim.
* Röportajda at�f yap�lan kaynaklar ve ileri okumalar için bkz. Ramazan Yazçiçek, Bilgiden Bilince, Ekin Yay., �stanbul 2019; Râ��b el-�sfahanî, �slâm'�n Ahlâkî �lkeleri, Terc.: Abdi Keskinsoy, Be�ikçi Yay., �stanbul 2003; Râ��b el-�sfahânî, Müfredât, (I-II), Mütercimler: Abdullbaki Güne�, Mehmet Yolcu, Ç�ra Yay., �stanbul 2006; Mehmet Okuyan, Kur'ân-� Kerîm Sözlü�ü, Dü�ün Yay., �stanbul 2015; "Zaman�n Ruhu" Üzerine Ramazan Yazçiçek ile Röportaj: Fatih Bütün, Nida, Malatya 2015, s: 170, s. 17-24; Haluk Burhan, Ahlâk Ayaklanmas�, P�nar Yay., �stanbul 1999; Ramazan Yazçiçek, "Kurtulu� Teolojisi -'Kurtulu� Teolojisi'nden Hareketle '�slâmî Bir Kurtulu� Teolojisi' �mkân�-, Tezkire, Ankara 2004, s: 40, s. 68-91; Abdurrahman Kurt, "Weber'in �slâm Görü�ü Üzerine Bir De�erlendirme", Uluda� Üniv. �lâhiyat Fakültesi Der., c: 19, s: 1, 2010, s. 1-23
-
Ferhat Karasari 26-05-2021 18:02
Selam olsun degerli Ramazan bey kardesim tesekk�r ederim.. degerli bir anlatim olmus. aklaksizligin yayildigi yayginlastigi bir zamanda ahlakli kalmanin �d�l�de cennet olacaktir insaAllah.Rabbim b�yle kimseleri o b�y�k �d�lle �d�llendirsin InsaAllah Su iki ayeti bir arada kullanmak meramimizi anlatiyor olacaktir.. "Kitab nedir iman nedir bilmiyorken bile muhtesem bir ahlaka sahiptin"...bir seyi Ahlak olarak adlandirmak icin Iradeli ve suurlu olmasi, Edinilmis ve kazanilmis olmasi, itiyat ve insiyak haline gelmesi. davranisa iliskin olmasi kacinilmazdir IYI-K�T� ahlak alanina aittir, DOGRU-YANLIS akil alanina aittir,G�ZEL-CIRKIN Estetik alanina aittir,HAK-Batil Inanc alanina aittir, HARAM- HELAL davranis alanina aittir, HAKLI-HAKSIZ hukuk -Seriat-- Alanina aittir... Alak suresi bilgi ahlakini ele alir,M�zzemmil vahyi okuma aklakini, M�ddessir davet ahlakini Fatiha ise kulluk ahlakini ele alir.. M�sl�manlarin ahlakini 3 sey bozmustur..Saltanat taklid ve d�nyevilesme sonuc yeniden iman yeniden ahlak tam ahlak olacakdir.. Degerli kardesim saglik sihhat afiyetler temenni ederim Rabbim emeklerinizi zayi etmesin.. hayirlara vesile olsun bu anlamli makaleniz insaAllah.... tekrar tesekk�r ederim selametle kaliniz....