08-05-2023 20:04

�Hak �le Dal�let Aras�nda Ara Form Yoktur�

��kr� H�seyino�lu: Bug�n yayg�n bir istikamet krizi ya�and���, maalesef ac� bir ger�ektir. Rabbimiz �Haktan sonra dal�letten ba�ka ne vard�r?� (Yunus 32) buyurarak, hak ile dal�let aras�nda bir �ara form� olmad���n�, bir anlay�� ve i�leyi�in ya hak, ya dal�let oldu�unu bildirdi�i halde, bug�n maalesef �slami ba�lam�ndan kopar�lm�� ve tamamen reel politik bir yakla��ma indirgenmi� bir �maslahat� alg� ve s�ylemiyle, b�t�l bir i�leyi�e destek�i ve taraftar durumuna d��en ciddi bir potansiyelin varl���na tan�kl�k ediyor ve ger�ekten �ok �z�l�yoruz.

“Hak Ýle Dalâlet Arasýnda Ara Form Yoktur”

K�ymetli Venhar Haber okuyucular�. Site yazarlar�m�zdan �ükrü Hüseyino�lu ile sabiteler ve güncel meseleleri konu edindi�imiz bir söyle�i gerçekle�tirdik. Gündemi s�k� takip ve tahlil eden, güncele de  s�k���p kalmadan, �slam’� tek gündem etmeye gayret eden Hüseyino�lu ile olan sohbetimizi istifadenize sunuyoruz.

�ükrü karde�im seninle farkl� bir sohbet yapmay� dü�ündük. Sorular�m�z� kitaplar�n�z�n ba�l�klar�ndan mülhem sormak istiyoruz. Her birini burada ele almam�z�n zorlu�unu takdir edersin. Güncel olanlar� almaya gayret ettik, umar�m faydal� olacakt�r. Haydi Bismillah…

“Bizlerin kar�nca karar�nca çabam�z, “yar�n�m�z” için az�k haz�rlama bilincine dayal� bir gayretten ibarettir.”

1) �ahidiz ki, �slami çal��malar söz konusu oldu�unda eme�ini esirgemiyorsun. Konferanslar, Cuma Hutbeleri, dernek ve yard�m faaliyetlerinin yan�nda Tv programlar� ve sosyal medyada da aktif çal���yorsun. Bu dinamizmin kayna�� nedir, buradan ba�layal�m dilersen…

Rabbimiz, dünya hayat�m�z�n yegâne anlam�/ba�lam� olan âhiretimiz için az�k haz�rlamam�z� ö�ütlemekte ve “�üphesiz ki az�klar�n en hay�rl�s� takvad�r” buyurarak (Bkz. Bakara 197) bizi takva az��� biriktirmeye, dahas� takva ve iyiliklerde yar��maya te�vik etmektedir. (Bkz. Bakara 148; Maide 2, 48). Yine Rabbimiz “Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin (O’nun ölçülerini ihlal etmekten sak�n�n) ve ki�i yar�n için önden ne gönderdi�ine baks�n. Allah’tan ittika edin. Allah yapt�klar�n�zdan haberdard�r” (Ha�r 18) buyurarak, “yar�n�m�z” için haz�rl�k yapmam�z� ö�ütlemektedir.

Bu ayette âhiretten “yar�n” diye söz edilmesi dikkate �ayand�r. Verilen mesaj, hesap günü ve âhiret hayat�n�n bize yar�n kadar yak�n oldu�udur. Bu, yaz aylar�nda k�� için haz�rl�k yapmak misalidir. Haz�rl�k yapanla yapmayan�n hali, me�hur nüktedeki kar�nca – a�ustos böce�i örne�inde ifadesini bulmu�tur. Ne var ki konu hesap günü ve âhiret oldu�unda, az�k haz�rlamam�� olan a�ustos böce�inin kap�s�na gidip az�p isteyece�i bir kar�nca da söz konusu olmayacakt�r bilindi�i üzere.

Zira o gün ki�i için ancak dünyada yap�p ettikleri vard�r (Bkz: Necm, 39-40; �sra 13-14 vb) ve ne baban�n o�ula, ne de o�ulun babaya fayda sa�layamayaca�� (Bkz: Lokman, 33) yevmül hak (Bkz: Nebe 39) ve yevmül adl (Bkz: Yunus, 47; Enbiya, 47; Zümer 75) söz konusudur.

��te bizlerin kar�nca karar�nca çabam�z, “yar�n�m�z” için az�k haz�rlama bilincine dayal� bir gayretten ibarettir. K�sacas� “kârl� bir yat�r�m” yapma gayreti içerisindeyiz, iman eden (Âlemlerin Rabbi’ne güvenen) her mümin gibi. “Kar�nca karar�nca” ifademiz ise asla tevazu ürünü de�il, bir hakikatin ifadesidir. Zira Rasulullah (a.s.) ve ilk neslin hayat ve mücadele süreçlerini göz önüne al�nca, bizlerin gayretleri ancak bu ifadeyle tan�mlanabilir dü�üncesindeyim.

2012 y�l�nda rahmetli Ahmed Kalkan hocayla birlikte ifa etti�imiz Umre’de, Rasulullah’�n hayat ve mücadelesini Hira’dan ba�lay�p mevki mevki yerinde anlamaya çal��t���m�zda, dur durak bilmeyen, me�akkatli, yorucu, türlü bedellerin ödendi�i o örneklik kar��s�nda bizlerin gayretlerinin, tabir yerindeyse ancak onlar�n gayretinin zekat�na tekabül etti�ini kavram��t�m. Özellikle Sevr ma�aras�na t�rman���m�zda bu gerçe�i çok net �ekilde anlam��, t�rman�� s�ras�nda arkada�lara da ifade etmi�tim.

San�r�m bizlerin görece gayret sahibi görülmemizin sebebi, Müslümanlar aras�ndaki mevcut yayg�n gayretsizliktir, dünyevile�medir. Ki dünyevile�me, yanl�� bir alg�yla sadece seküler kesimlerin sorunu olarak görülebiliyor. Oysa �slami sorumluluklar� salt helal-harama dikkat ederek ya�amak ve nüsuk anlam�ndaki ibadetleri yerine getirmekle s�n�rl� görüp, hayat�n� �slam dâvâs�n�n bir neferi olma ekseni yerine, dünya hayat�na yat�r�m eksenli konumland�ran herkes dünyevile�mi� (dünyay� âhirete öncelemi�) demektir.

Oysa kal�c� olan (âhiret) dururken yat�r�m� geçici olana (dünya hayat�na) yapmak hiç ak�l kâr� de�ildir. Evet âhiret dünyada kazan�l�r ve bu anlamda dünya hayat� çok de�erlidir, ancak bu ekseni de�i�tirmemek kayd�yla. K�sacas� ortada bir dinamizm varsa, ki kar�nca karar�nca elhamdülillah var diyebilirim, bunun kayna�� iman�m�zd�r, Rabbimize olan sadakat bilincimiz, sevgimiz, ittikam�z ve güvenimizdir.

“Günümüzde internet ortam� ve hassaten “sosyal medya” mecralar�, günümüzün “Lotus Yiyenler Adas�” durumundad�r.”

2)Sosyal medya mecralar�ndaki faaliyetlerinden  hareketle soral�m; yakla��k 12 y�l önce yazd���n, “Evlerimizdeki Truva At�: Televizyon” isimli kitaba atfen soral�m: Ba�ta Müslümanlar ve toplum sosyal medyay� neden/nas�l/niçin kullanmal�? Nitekim kitab� yazd���n tarihte televizyon alg� ve fesat arac�yd�, fakat �imdilerde sanki onu mumla aratacak pek çok medya araçlar� ç�kt�. Truva At� olup gizlenmeye de ihtiyaç duymadan aç�k aç�k ifsat ediyorlar.

“Evlerimizdeki Truva At�: Televizyon” kitab�nda da bahsetti�im üzere Kanadal� ileti�im teorisyeni Marshall McLuhan, 1960’l� y�llarda televizyon a�lar�n�n yayg�nla�maya ba�lamas� kar��s�nda dünyan�n giderek “global bir köy” haline gelece�ini öngörmü�tü. Bat�n�n bât�l de�er yarg�lar�n�n hâkim oldu�u, her kö�esinde Bat� kültürünün belirleyici oldu�u bir köy… �nsanlar�n hayata bak��lar�, hedefleri, ihtiyaç alg�lar� ve tüketim al��kanl�klar�yla bu kültürü payla�t�klar� bir köy…

Mcluhan, 1966 y�l�nda kendisiyle ileti�im teknolojileri konusunda yap�lan bir söyle�ide ise, ileti�im araçlar�n�n insanlar üzerindeki yönlendirici etkisini �u �ekilde ifade etmi�ti: “Teknolojiler yaln�zca insanlar�n kulland��� icatlar de�ildir, insanlar� yeniden icat eden araçlard�r.”

Asl�nda sorun dünyan�n ileti�im araçlar� üzerinden küresel bir köy haline gelmi� olmas� de�il, bu köyde egemen olan kültürün, takva de�il tu�yan üzerine in�a olunmu� bât�l Bat� kültürü olmas�d�r. Bunun sebebi de, ileti�im araçlar�n�n Bat� ve Bat�c�lar�n elinde olmas�, egemen ileti�im/medya kültürünün onlar taraf�ndan belirlenmi� olmas�d�r.

Yoksa �slam’�n ölçüleri çerçevesinde in�a olunacak bir ileti�im/medya kültürü ve bu do�rultuda hareket edecek medya araçlar� ile dünyay� �slam’�n egemen oldu�u küresel bir köy haline getirmek, bizatihi �slam’�n bizden istedi�i bir hedeftir diyebiliriz. (Bkz: Bakara 193; Enfal 39)

Atasoy Müftüo�lu a�abeyin s�kça ifade etti�i gibi �slam ve Müslümanlar�n tarihten çekilmesi ile, maalesef bugün de�erler araçlar� de�il, araçlar (teknoloji) kendi “de�erlerini” belirleyip toplumlara egemen k�lmaktad�r. K�sacas� normun formu de�il, formun normu üretti�i bir süreç ya�anmaktad�r. McLuhan’�n “Teknolojiler insanlar� yeniden icat eden araçlard�r” ifadesinde de kar��l���n� buldu�u üzere, medya araçlar� kendi popülist kültürünü üretmekte ve maalesef bu kültürü dünyada genel-geçer egemen kültür haline getirmektedir.

�leti�im/medya araçlar� yerini farkl� araçlara b�rakt�kça da, de�i�en kültürünü de beraberinde getirmektedir. Bu anlamda Osmanl�’n�n son döneminde dillendirilmi� olan “Bat�n�n tekni�ini alal�m, fakat ahlak�n� almayal�m” yakla��m� önemli olmakla birlikte, teknik ile o tekni�in beraberinde ta��d��� “ahlak�” ay�rt etmek, teknik araçlar� bât�l Bat� “ahlak�ndan” soyutlay�p onlar� �slam ahlak�yla mücehhez k�lmak, çok derinlikli bir fehmetme ve f�khetme çabas�n� gerektirmekteydi ve halen de bu böyledir. Bu olmay�nca, o araçlar kendi normlar�n� da beraberinde getirmektedirler ve tam anlam�yla bir “kültür misyoneri” i�levi görmektedirler.

Evet, de�i�en medya araçlar�yla birlikte kültürleri de, dolay�s�yla ifsat biçimleri de de�i�mektedir. Bugünkü medya kültürü mahza müfsid bir kültür oldu�u, takva de�il tu�yan temeline dayal� oldu�u için, ifsat üretmesi kaç�n�lmazd�r. Tek de�i�en, ifsad�n biçimi, dozu olmaktad�r.

Bir “kültür misyoneri” olarak televizyonun ifsad�n� anlatmak için, antik Yunan anlat�lar�nda yer alan ve bugün Çanakkale’de maketi de bulunan “Truva at�” simgesine at�f yapm��t�m, televizyonun, kültürel i�gal figürlerini evlere ta��yan bir truva at� i�levi gördü�ünü anlatmak üzere.

Bugün sizin de belirtti�iniz gibi etki ve ifsat noktas�nda televizyonu epeyce geride b�rakm�� olan internet ve “sosyal medya” araçlar�n�n istilas�yla muhatab�z. Biz de bu istilay� yine bir antik Yunan anlat�s�yla izah etmeye çal���yoruz. Y�llar önce Furkan Ayd�ner adl� bir yazar�n konuyla ilgili bir makalesinde okumu�tum ilk olarak bu anlat�y�, k�saca ifade etmeye çal��ay�m.

Yunanl�lar�n Troya’ya yönelik bir sald�r�s�na askerleriyle birlikte i�tirak eden �taka �ehrinin kral� Odysseus, dönü� yolunda Ege’de bir süre dinlenip ihtiyaçlar�n� gidermek maksad�yla bir adada mola verir. Lakin mola verdi�i ada “Lotus Yiyenler Adas�” olarak me�hur olmu� bir adad�r ve orada yeti�en lotus çiçe�i yiyenlerde ba��ml�l�k yapmaktad�r. Gemi demirleyip adaya ç�kt�klar�nda kral, adadaki insanlar�n halini görür ve askerlerinin de bu çiçekten yemeye ba�lad���n� fark eder. Akl�na e�i ve çocuklar� gelir ve askerleri bu çiçe�e ba��ml� hale gelip onlar� toparlayamazsa ailesine dönemeyece�ini anlay�p harekete geçer, askerleri henüz ba��ml� hale gelmeden onlar� toparlay�p aday� terk eder.

��te günümüzde internet ortam� ve hassaten “sosyal medya” mecralar�, günümüzün “Lotus Yiyenler Adas�” durumundad�r tesbitini yapmak yerindedir. �nsanlar bu mecralar�n aldat�c� cazibesine kap�lmakta ve oralarda ya�amaya ba�layan ba��ml� ki�i ve topluluklar haline gelmektedir. Neticede de gerçek sosyal ili�kilerden uzakla�makta, sosyallik ad� alt�nda asosyalle�tirilmektedirler.

Oysa Rabbimiz bizi “�ahit ümmet” olarak nitelemektedir. (Bkz: Bakara 143). �ahit olmak, hayat�n içinde ve hayat alanlar�nda olmay� gerektirir. Emri bil maruf, nehyi anil münker sorumlulu�u, birbirimize hakk� ve sabr� tavsiye yükümlülü�ü sosyal hayat�n içinde olmam�z� gerektirir. Birçok ayet grubunda iman ve sâlih amelle birlikte emri bil maruf nehyi anil münkerin de, mü’min/müslim olmak ve cennete hak kazanman�n olmazsa olmazlar� aras�nda zikredilmesi dikkate �ayand�r. (Bkz: Tevbe 71; Hac 41; Âl-i �mran 104, 110; Asr sûresi vb).

Fert ve kitleleri ba��ml� hale getirerek sanal bir ileti�im ve ili�kiler a��na mahkum eden, okumaktan, tefekkür etmekten, insani ileti�im ve ili�kilerden al�koyan “sosyal medya” mecralar�, onlar�n hâkimi de�il de mahkumu oldu�umuzda, bizi �ahit olmaktan uzakla�t�r�p küresel köyün tebas� aras�na katacakt�r. �slam, insanlar� her türlü ba��ml�l�ktan kurtarmay� amaçlamakta, ümmilikten Kitabili�e yönelen, ilim üzere bilinç sahibi olarak hareket eden fert ve toplum yeti�tirmeyi esas almaktad�r.

Y�llar önce Vuslat Dergisi’nin teknoloji ve ileti�im araçlar� ile ilgili özel say�s�na benden de makale istenmi�ti ve o say� için “Teknoloji: Ne Mahrumiyet, Ne Mahkumiyet” ba�l�kl� bir makale yazm��t�m. �imdi “sosyal medya” mecralar� için de ayn�s�n� söylemek isterim. Söz konusu mecralar� �slami dâvet çabalar� çerçevesinde kullanmaya çal��an bir Müslüman olarak, bu mecralar�n imkânlar�ndan mahrum kalmay� isabetli bulmuyorum.

Sorun, bu mecralar�n ba��ml�s�, yani mahkumu olmakt�r. Bu mecralar� �slam’�n ölçülerine göre, dâvâ bilinciyle bir araç olarak kullanmak yerine, mevcut “sosyal medya kültürü”ne tâbi olarak, onlar�n mahkumu haline dü�mek, arac� amaçla�t�rmak durumuna dü�mektir. Burada özne-nesne ili�kisini do�ru konumland�rmak gerekmektedir. Biz özne mi olaca��z, yoksa söz konusu mecralar�n nesnesi mi?

Söz konusu mecralarda bulunma konusunda, Rasulullah (a.s.)’�n Ukaz, Zul Mecaz gibi panay�rlara gidip �slam’� tebli� etmesi örnekli�ini esas almam�z gerekti�i kan�s�nday�m. Gidip, �slam’� tebli� edip sosyal irtibat ve ili�kiler temin ederek oradan ayr�lmak… Orada kaybolmamak, oraya ayak uydurmaktan sak�nmak…

“Durun, bu cadde ç�kmaz sokak” nidalar�m�z�n da i�itilmemesi, i�itilmezlikten gelinmesi söz konusu istikamet krizini kal�c�la�t�r�yor, daha da derinle�tiriyor.”

3) Söylediklerinden anl�yoruz ki toplum olarak çabucak manipüle ediliyoruz. Hemen ayaklar�m�z kay�veriyor. Di�er kitab�n�n ba�l���nda vurgulad���n gibi ‘Türkiyeli Müslümanlar olarak �stikamet Krizi’ mi ya��yoruz? ‘Güncel Mücadele F�kh�m�z’ ne olmal�?

Rahmetli Ercümend Özkan a�abey, sâbiteler üzerinde sebatkâr olamama, rüzgârlara göre sa�a-sola yalpalama halini -ki biz bunu istikamet ve k�ble krizi olarak niteleyebiliriz- �slami bilinçte kökle�ememeye ba�lar ve bu durumu Avrupa’da f�rt�nalara mukavemet gösteremeyip devrilen a�açlara te�bihle aç�klard�. Ya�murlu bir iklime sahip olan Avrupa’da a�açlar�n suya kolay ula�malar� sebebiyle kök salmaya ihtiyaç duymamalar�, onlar�n f�rt�nalar kar��s�ndaki dirençlerini nas�l zay�flat�yorsa, �slami bilincin kökle�medi�i, yüzeysel kald��� bir durumun da benzer bir zaafiyeti do�uraca��n� vurgulard�.

Oysa Anadolu co�rafyas�n�n a�açlar� böyle de�ildir. Zira suya ula�mak için kök salmak zorundad�rlar ve kökle�me, onlar� f�rt�nalara kar�� güçlü k�lmaktad�r. ��te �slam’�n bizden istedi�i de tam olarak budur. Sert veya �l�man rüzgârlar�n savuramayaca�� köklü bir �slami yöneli�, kavray�� ve bilince sahip olmak…

Kur’an vahyinin ilme, okuma ve yazmaya vurguyla ba�lamas� (Bkz: Alak 1-5; Kalem 1-2), biz müntesiplerine, hakk�nda ilim/bilgi sahibi olmad���m�z herhangi bir �eyin ard�na dü�meyi yasaklamas� (�sra 36) ve Kitab’�n bilgisinden mahrum kald���m�zda, din ad�na emaniyyeye (kuruntulara) ve zanna tâbi olmaya mahkum ümmiler durumuna dü�ece�imizi ihtar etmesi, �slam’�n ilim/bilgi ve bilinç temelli bir ö�reti olmas�n�n ifadeleridir.

Rahman sûresinin ilk dört ayetinin s�ralan���, bu hususta muazzam bir mesaj içermektedir. “Rahman… Kur’an’� ö�retti. �nsan� yaratt�. Ona beyan� ö�retti.” (Rahman 1-4). Burada Rabbimizin sonsuz merhametine dikkat çekildikten sonra, bu merhametin eseri olarak O’nun insan� yarat���ndan önce Kur’an’� ö�retmesine vurgu yap�lmas�, �slam’�n ilme, ö�renmeye verdi�i önemi ifade etmektedir.

Rabbinin ölçülerini ö�renmi�, bu ölçüler üzere bilinç sahibi olmu� bir fert veya toplulu�u/toplumu kim, nas�l manipüle edebilir ki? �lim/bilgi ve bilincin oldu�u yerde manipülatörlerin i� çevirebilme imkân� bulunmaz. T�pk� Musa (a.s.)’�n M�s�r’da, Muhammed (a.s.)’�n Mekke’de ve tüm Nebilerin (a.s.) muhatap olduklar� toplumlarda sihirbazlar� i�siz b�rakm�� olmalar� misali, bugün de vahyin mesaj� toplumsal bir muhatabiyete kavu�turuldu�unda, bugünün sihirbazlar� olan medya organlar�n�n her türlü sansasyon ve manipülasyon çabalar� aç��a dü�ürülmü� olacakt�r. Hak geldi�inde bât�l�n zail olmas� kaç�n�lmazd�r.

Bugün yayg�n bir istikamet krizi ya�and���, maalesef ac� bir gerçektir. Rabbimiz “Haktan sonra dalâletten ba�ka ne vard�r?” (Yunus 32) buyurarak, hak ile dalâlet aras�nda bir “ara form” olmad���n�, bir anlay�� ve i�leyi�in ya hak, ya dalâlet oldu�unu bildirdi�i halde, bugün maalesef �slami ba�lam�ndan kopar�lm�� ve tamamen reel politik bir yakla��ma indirgenmi� bir “maslahat” alg� ve söylemiyle, bât�l bir i�leyi�e destekçi ve taraftar durumuna dü�en ciddi bir potansiyelin varl���na tan�kl�k ediyor ve gerçekten çok üzülüyoruz. “Durun, bu cadde ç�kmaz sokak” nidalar�m�z�n da i�itilmemesi, i�itilmezlikten gelinmesi söz konusu istikamet krizini kal�c�la�t�r�yor, daha da derinle�tiriyor.

Namaz�n�n her rekat�nda okudu�u Fatiha suresinde Rabbimizden istikamet niyaz eden insanlar�n, mesele sahada istikametle s�nanmaya gelince dualar�na mutab�k bir tercih ve yöneli� yerine, dualar�yla tenakuza dü�ecek tercihlerde bulunmas�, ibretlik bir durumdur. Oysa bizler ibretlik olmak yerine, Nebilerin, sâlihlerin, s�dd�klar�n ve �ehidlerin izinde (Bkz: Nisa 69) yürüyerek insanlar için örneklik sergilemekle emrolunmu�tuk. (Bkz: Bakara 143, Hac 78 vb).

Güncel mücadele f�kh�m�z, Rabbimiz taraf�ndan Kitab-� Kerim’de çok net bir �ekilde ortaya konulmu� ve Rasulullah (a.s.) ve beraberindeki ilk nesil taraf�ndan da mü�ahhasla�t�r�lm��t�r. Kur’an’daki k�ssalar da, Nebilerin (a.s.) örnekli�inde bize mücadele f�kh� konusunda çok önemli ölçüler ö�retmektedir. Teberri, ruczdan ilkesel (Bkz: Müddessir 5) ve kurumsal (Bkz: Müzzemmil 10) hicret, Allah’a ve Rasulü’ne itaat etmeyenlere itaatsizlik (Bkz: Alak 19; Kalem, 8, 10-14), müdahaneye/ilkesel uzla�maya yana�mamak (Bkz: Kalem 9), mücadele f�kh�n�n temellerini te�kil etmektedir.

“�ayet bu co�rafyada iman�n egemenli�i söz konusu olsayd�, imar�m�z bu �ekilde çarp�k ve çürük olmazd�.”

4) ‘Kavramlar Kalelerimizdir’ ba�l��� gerçekten manidar. Bizi koruyan, kollayan, siper olan, aya��m�z� sâbit k�lan, y�k�lmam�z� engelleyen kavramlar…

Birkaç ay önce depremi ya�ad�k. On binlerce insan beton y���nlar�n�n alt�nda can verdi. ‘Bunun kavramlarla ne alakas� var?’ diyen seküler kafalara inat, Allahu ekber diyerek soruyoruz, hangi kavramlar� ihmal ettik de ba��m�za bunlar geldi? ‘Yang�nda �lk Kurtar�lacak’ ba�l���n�, ‘Depremde �lk Ne Kurtar�lacak?’ olarak de�i�tirsek mi?

Muhakkak ki kavramlar� ihmal etmeyenlerimiz vard�r. Lakin genel olarak bakt���m�zda, bu soruya cevaben “Hangi kavram� ihmal etmedik ki!” �eklinde cevap vermenin çok da haks�z bir serzeni� olmayaca�� kan�s�nday�m. Deprem, esas�nda Rabbimizin kevni bir ayeti. Rabbimizin do�aya koydu�u yasalardan bir yasa olarak evet do�al bir afet. Fakat bu ayet ve do�al afeti insani felakete dönü�türen, bizzat insano�lunun kendisi olmaktad�r.

Kanaat kavram� ihmal edilip de kapitalist kültürün tamahkârl��� egemen kültür haline getirilmeseydi, takva kavram� ihmal edilmemi� olsayd� da Allah yokmu� gibi ya�amak, Allah yokmu� gibi yönetmek, Allah yokmu� gibi hareket ederek malzemeden çalmak, çal�nmas�na göz yummak söz konusu olmasayd�, deprem ayet ve afeti bu �ekilde ac� bir felakete dönü�ür müydü?

Evet, “yang�nda” ilk kurtar�lacak olarak iman�m�z�, tevhidi duru�umuzu i�aret etmeye çal��m��t�m o kitapta, “yang�n” zamanlar�nda elindeki imkânlar� kurtarmak ad�na iman�n� pazarl�k konusu yapanlara bir ele�tiri ve buna kar��l�k olmas� gerekeni ifade etme sadedinde.

Tabii ki depremde ilk kurtar�lacak olan da imand�r. Zira iman yoksa hiçbir �ey yoktur, hiçbir �eyin anlam� yoktur. Depremin bu �ekilde bir insani felakete yol açmas� da, zaten iman noktas�ndaki zaafiyetten kaynaklanmam�� m�d�r? �ayet bu co�rafyada iman�n egemenli�i söz konusu olsayd�, imar�m�z bu �ekilde çarp�k ve çürük olmazd�. �man�n getirdi�i emanet bilincine dayal� bir imar�n, hem dünyam�z� hem de âhiretimizi güzelle�tirece�i a�ikârd�r.

“Ba�armam�z gereken öncelikli husus da, “küçük olsun benim olsun” mant���n�n besledi�i gettolar�m�z� a�acak bir dâvâ bilinci ve mücadele kavray���yla ilkesel birliktelikler kurabilmektir.”

5) Bir yanda depremi ya�arken ülkenin gündemi bir anda seçimlere evrildi. Yine câhiliye siyaseti hiçbir �ey olmam�� gibi kibirli ve küstahça i�levini yerine getiriyor. Her seçim sath�nda oldu�u gibi bunda da ölüm kal�m, b�çak s�rt�, beka meselesi gibi korkular pompalan�yor.

‘Kur’an’a Dönü� Ça�r�s�’ ba�l���n�zdan hareketle, ba�ta Muhammed (a.s.) olmak üzere önceki Rasullerin (a.s.) siyasetini insanlara nas�l anlatmal�y�z? �slam’�n siyaset anlay���n�, Rasullerin tevhid mücadelesini, Kur’an’�n talim etti�i istikameti nas�l ir�at etmeli?

Hakk�n egemen olmad��� ortamlarda gerçek gündemler yerine, yapay, sahte gündemler belirleyici olur. Zira bât�l, gerçeklerin varl���na ve dolay�s�yla gerçek gündemlere tahammül edemez. Üretti�i sahte gündemlerle ve yapay çat��ma zeminleriyle varl���n� sürdürmeye çal���r. Nitekim Kur’an’da Rabbimiz, Firavun’un, bât�l düzenini ayakta tutmak için ba�vurdu�u bu yöndeki politikalar�n� bize bildirir. Örne�in “Gerçek �u ki Firavun o yerde egemenlik kurmu� ve oran�n halk�n� gruplara ay�rm��t�…” (Kasas 4) buyurur.

Bugünün Firavni düzenleri, ya despotizm ya da demokratik nitelikli bir i�leyi�e sahiptir. Despot düzenler kaba güçle toplumlar� sevk ve idare etmeye çal���rken, demokratik düzenler ise çe�itli politik toplum mühendisli�i tasar�mlar�yla halk�n r�zas�n� elde ederek çarklar�n� döndürme çabas�ndad�r. Neticede despot ve demokratik düzenler, Âlemlerin Rabbi’nin ölçü ve hükümlerini de�il, insan hevas�na dayal� laik ideoloji ve yasalar� esas alma noktas�nda ortak bir niteli�e sahiptirler. Bugün di�er demokratik ülkelerde oldu�u gibi Türkiye’de de demokratik düzene�in temel özelli�i, kurgulad��� “kanat siyaseti”yle toplumun neredeyse tüm kesimlerini kendi i�leyi�ine bir �ekilde entegre ve angaje etme yetene�idir.

ABD’deki Demokrat-Cumhuriyet kurgusu misali, her ülkede kurgulanan sistem içi sa�-sol, seküler-muhafazakâr kanatlarla, halk�n sistemin i�leyi�ine kat�l�m� ve r�zas� temin edilmektedir. Demokratik düzenlerin halk�n seçme ve seçilme hakk� diye propaganda etti�i husus, mevcut e�ri cetvelle kimin çizgi çizmeye çal��aca��n�n belirlenme ameliyesinden ibarettir. Oysa e�ri cetvelle hiç kimsenin düz çizgi çizemeyece�i a�ikârd�r.

K�sacas� hiçbir demokratik düzen, insanlara e�ri çizgi ile do�ru çizgi aras�nda seçme hakk� vermemektedir. Yani demokrasinin her �eyi yalan oldu�u gibi, insanlara seçme ve seçilme hakk� verdi�i iddias� da yaland�r. Oysa bilindi�i üzere, bizleri yoktan var eden ve ya�atan Rabbimiz, bize do�ru ile e�ri aras�nda seçim yapma hakk� vermekte, bu noktada biz kullar�n� irademizle imtihana tâbi tutmaktad�r ki, Bakara 256. ayet ve �nsan 3. ayet gibi ayet-i kerimelerde bu husus çok veciz bir �ekilde beyan edilmektedir.

“Rasullerin (a.s.) siyasetini insanlara nas�l anlatmal�y�z? �slam’�n siyaset anlay���n�, Rasullerin tevhid mücadelesini, Kur’an’�n talim etti�i istikameti nas�l ir�at etmeli?” k�sm�na gelince, en iyi tebli� ve ir�ad�n fiili örneklik oldu�u gerçe�inden hareketle, Rabbimizin Kur’an’da ölçü ve ilkelerini net olarak bildirdi�i ve Rasulullah’�n ilk nesille birlikte mü�ahhasla�t�rd��� �slami siyaset ve mücadele f�kh�n�, sahada pratize ve temsil edecek bir örnekli�i üretmemiz elzemdir. Aksi halde salt dille ifade edilen ölçü ve ilkelerin muhataplarda makes bulmas� pek mümkün olmamaktad�r.

Bu noktada ba�armam�z gereken öncelikli husus da, “küçük olsun benim olsun” mant���n�n besledi�i gettolar�m�z� a�acak bir dâvâ bilinci ve mücadele kavray���yla ilkesel birliktelikler kurabilmektir. Aksi halde çabalar�m�z, Allah’�n dinini yeryüzünde egemen k�lma mücadelesi demek olan �slam dâvâs� ile nitelenmeye hak kazanamayacak, kendi aralar�nda �slam’� anlama ve ya�ama gayreti gösteren dar topluluklar içi faaliyetler düzeyinde kalmaya mahkûm olacakt�r. Ki mevcut durumda olan da maalesef budur.

Rabbim bizlere, emrolundu�umuz gibi dosdo�ru olma bilinciyle ya�amay�, bu bilinç üzere hakk� hâkim k�lma mücadelesi vermeyi nasip etsin. Müslüman olmak, Müslüman kalmak ve can�m�z� Müslüman olarak vermekle bizi nimetlendirsin. Rabbimiz! Üzerimize sab�r ya�d�r ve can�m�z� Müslümanlar olarak al.

Amin sevgili karde�im. Bize zaman ay�rd���n için çok te�ekkür ediyoruz. Rabbim çal��malar�n� bereketli k�ls�n. �lmini art�rs�n.

(Söyle�i: Venharhaber.com)

YORUMLAR
Hen�z Yorum Yok !