28-12-2010 07:21

Pamak: �lkesiz siyasalla�maya dayal� `�slamc�l�k`, ubudiyeti par�alamaktad�r

Bug�n yay�nlamakta oldu�umuz sekizinci b�l�mde Pamak, sistem i�i g�ndemlere a��r� anlamlar y�klenmesi ve �slam`�n bireysel, toplumsal ve siyasal alanlarda b�t�nc�l bir in�a projesi oldu�u ger�e�inin ihmal edilerek a��r� siyasalla�ma sonucunda ubudiyetin par�aland���n� kaydediyor ve toplumsal sorunlar alan�ndaki siyasal �ahidlik �abalar�n�n, mutlaka bireysel, ailevi ve toplumsal alanlar� ku�atan sosyal �ahidli�in �zerine in�a edilmesi gerekti�ini kaydediyor.

Pamak: �lkesiz siyasalla�maya dayal� `�slamc�l�k`, ubudiyeti par�alamaktad�r

�slam ve Hayat

 

Yazar Mehmet Pamak'a yöneltti�imiz sorular�n cevaplar�ndan olu�an ve neticede 10 bölümlük bir yaz� dizi olarak planlanan dizimizi, bölümler bize ula�t�kça on günlük periyodlarla yay�nlamay� sürdürüyoruz.

 

Bugün yay�nlamakta oldu�umuz sekizinci bölümde Pamak, sistem içi gündemlere a��r� anlamlar yüklenmesi ve �slam'�n bireysel, toplumsal ve siyasal alanlarda bütüncül bir in�a projesi oldu�u gerçe�inin ihmal edilerek a��r� siyasalla�ma sonucunda ubudiyetin parçaland���n� kaydediyor ve toplumsal sorunlar alan�ndaki siyasal �ahidlik çabalar�n�n, mutlaka bireysel, ailevi ve toplumsal alanlar� ku�atan sosyal �ahidli�in üzerine in�a edilmesi gerekti�ini kaydediyor.

 

�nzal edilmi� olan "Müslim / Müslüman" kavram� yerine, üretilmi� bir kavram olan "�slamc�" nitelendirilmesinin benimsenerek kullan�lmas�na da de�inen Pamak, "Yüce Allah, kendi tevhid dinine “�slam”, bu dine iman edip teslim olanlara da “Müslim/Müslüman” ad�n� vermi�ken, bunun yerine ba�ka kavramlar icad edip kendimizi onunla tan�mlamam�z�n yanl��l��� aç�k de�il mi? O halde, indirilmi� kavramlar�m�za �srarla sahip ç�karak, içeri�ini vahyin ölçüleriyle tan�mlay�p toplumun önüne bu sahici içerikleriyle tekrar koymal�y�z. Cahiliye toplumunu, ancak bu tür indirilmi� ta��y�c� Kur’ani kavramlarla tevhidi istikamette dönü�türebilece�imizi unutmamal�y�z. Tabii ki, Müslümanlar da, Allah’� raz� etmek amac�yla, vahyî mesaj�n tebli� ve sosyalle�tirilmesini hedefleyen, �slami dü�ünce üretimi, tevhidî davet, toplumsal dönü�üm ve vahyin çok boyutlu �ahidli�ini içeren topyekûn �slami mücadele sürecinde, ayn� amaca hizmet için gerekli oldu�unda, ihtiyaç duyduklar�nda, yeni kavramlar üretebilirler. Ancak bunu, özgün ilke ve esaslara ters dü�meden, �irk sistem ve ideolojileriyle, yani bat�lla kar��t�r�lmaya ve davetin muhataplar�n�n kafalar�n�n kar��mas�na yol açmadan yapmak durumundad�rlar. Ayr�ca bu tür çabalar�n, Allah’�n inzal etti�i ve dinini üzerlerine bina etti�i temel kavramlar�n yerine ikame edilip, Kur’anî temel kavramlar� devre d��� b�rakacak türden kavram üretimlerini kapsamamas� gerekti�ini hat�rdan ç�karmamal�y�z." ifadelerini kullan�yor.

 

��TE SÖYLE��M��ZN 8. BÖLÜMÜ:   

 

Vahyi Bütüncül Olarak Sosyalle�tirme Çabas�ndan Uzak,

Zamans�z, A��r� ve �lkesiz Siyasalla�ma ve “�slamc�”l���n Zaaflar�

 

Tevhidden soyutlanm�� adalet aray��lar�, sistem içi demokratikle�me çabalar� ve Müslümanlar�n tutumlar� üzerine yapageldi�imiz de�erlendirmelerimize ve özele�tirimize devam edelim. Bu bölümde daha çok, kendimizin ve y�llard�r içinde yer ald���m�z yak�n çevrenin kimi sorun ve zaaflar�n� de�erlendirerek, önerilerimizi ifade etmeye çal��aca��z.

 

Toplumsal Sorunlarla �lgili Siyasal Bir �ahitli�i Yerine Getirmemiz

Sonuçta Sistem �çi De�i�ime Eklemlenmeyi Me�rula�t�ramaz

 

Baz� Müslümanlar�n di�erlerine nazaran daha fedakâr ve daha aktif biçimde sosyal ve siyasal olaylarla, toplumsal sorunlarla ilgilenip, �slami kimlikli bir çabayla siyasal �ahidlik sorumluluklar�n� yerine getiriyor olmalar�, tabii ki takdir edilecek bir durumdur. Ancak buradan hareketle, bu sistemin yol açt��� sorunlara çözüm önermek durumunda olman�n ve sistemin zulümleriyle, onun alan�nda mücadele etmenin zorunlu sonucu olarak, batakl�kta yürüyenin üzerine çamur s�çramas� misali kirlenmeleri, geçici olmak kayd�yla mazur görülse bile, me�ru görülmesi mümkün de�ildir. Ancak onlar da, bu tür kirlenmelerini me�rula�t�rmak için dini referanslar� zorlamak yerine, “verrucze fehcur” “kirlerden ar�n, hicret et, �irk ba�ta olmak üzere her türlü pisliklerden uzakla�”[1] emri gere�ince, bir yandan, bu tür kirlenmelerden ar�nma çabas�na süreklilik kazand�rmal�d�rlar. Di�er yandan da, bu ar�nma çabalar�na katk� sa�layacak olan, (hem birbirimizin velisi olmam�z�n, hem müntesibi oldu�umuz tevhid dinine sadakatimizin, hem de birbirimize merhametimizin gere�i olarak omuzlar�m�za yüklenmi� bulunan) “emri bil maruf[2] uyar�lar�ndan rahats�z olmak ve rölativist e�ilimlerle onlar� susturmaya kalkmak yerine, istifade etmeye çal��mal�d�rlar.

 

Tevhidi ilkeleri ve �slami kimli�i koruyarak, Kur’an’� sosyalle�tirerek tebli� ve e�itim çabalar� içinde olup da, toplumsal sorunlarla ilgilenmek ve siyasal �ahidlik aç�s�ndan zaaf gösteren karde�lerimizi biz de y�llard�r ele�tirip, bu alan�n da ihmal edilmemesi gerekti�ini söylüyoruz.  Bu konuda, kendi çap�m�zda bir örneklik olu�turmaya da çaba göstermi� bulunuyoruz. Ancak, siyasal �ahidlikte zaaf gösteren karde�lerimizin tevhidi ilkeleri koruyan bu konumu dahi, kanaatimce, toplumsal sorunlarla ilgilenme hat�r�na, seküler demokratik eylem ve söylemlere savrulanlara nazaran daha iyi bir durumdur.

 

Toplumsal sorunlarla ilgili bir mücadele içinde olan kesimlerin, iktidar sahipleriyle kurulan ili�kilerden etkilenip, sistem içi rüzgârlara kap�larak ya da bu sorunlar hat�r�na temasa geçilen sol, liberal ve demokratik muhafazakâr kesimlerle kurulan ili�kilerin yol açt��� etkilenmelerle, fikir, söylem ve eylem düzeyinde kirlendikleri çok aç�k olarak gözlenmektedir. ��te bu etkilenme ve kirlenme sonucu, zamanla vahyin ölçülerini, Kur’ani kavramlar� ihmal ederek, onlar�n seküler kavramlar� ve demokratik ölçüleriyle kendilerini tan�mlamaya ya da ifade etmeye yönelmeleri ve onlar�n amellerini yapmaya ba�lamalar�, yayg�n olan bir savrulmad�r. ��te bu çevreler söz konusu savrulman�n, hem de �slah� yönünde bir çaba göstermeden, mazur ve makul görülmesini bekleme hakk�na sahip olmad�klar� gibi, me�ru görülmesini de hiçbir �artta bekleyemezler.

 

Ba�lang�çtaki iyi niyet de, pragmatizm ya da ihmaller ve ilkesizlikler sebebiyle sürüklenilen bu sonucun me�ruiyetini sa�lamaya yetmez. Çünkü vahyin sosyal ve siyasal �ahidli�i, ancak Allah’� raz� etmek niyeti yan�nda, sadece Yüce Allah’�n vazetti�i, Resulün (s) örnekledi�i ölçü ve ilkelerle, hududullah içinde kal�narak gerçekle�tirilebilir. Önemine binaen bir daha vurgulamak isterim ki, kanaatimce, sosyal ve siyasal �ahidlikte eksi�i olan, ancak inanç ve dü�üncede tevhidi ilkeleri ve hududullah� korumakta hassas olanlar, sosyal �ahidli�i ihmal ederek siyasal �ahidli�e yo�unla�an, ancak tevhidi ilkeler alan�nda zaaf gösterenlere nazaran görece daha olumlu bir konumdad�rlar. Yap�lmas� gereken i� ve vasat olarak nitelenebilecek tutum ise, bir yandan özgün tevhidi stratejik mücadeleyi aksatmadan, ertelemeden sürdürmektir. Ve bununla birlikte bu süreçte sistem içi mücadeleden kesin hatlarla ayr��t�racak �slami kimlik ve ilkeleri aç�kça ibraz etmekte �srarc� olmak; di�er yandan da sosyal ve siyasal �ahidlik sorumlulu�unu, vahyin ölçüleri içinde kalarak, tevhidi istikamet ve ilkeleri koruyarak, sorunlara �slami bak�� aç�s�yla yakla�arak gerçekle�tirmektir. Yani siyasal ve sosyal/toplumsal sorunlarla, ancak tevhidi mücadelenin bir parças� olarak, tevhidi ölçüler içinde kalarak  ilgilenmektir.

 

Sosyal ve siyasal �ahidlik yaparken vahyin ölçülerini korumada, �slami kimlik ve ilkelerin ibraz�nda zaafa dü�enler, sonuçta sistem içi de�i�im eksenli demokratik söylemlere kaymak suretiyle, demokratik ölçülerle siyasalla�maya ba�l�yorlar. Üstelik de “Karde�im, bizim Müslüman kimli�imiz zaten biliniyor, sürekli �slami kimlik ve ölçülere at�fta bulunmak gerekmez” gibi savunularla kendilerini avutup, giderek daha fazla demokratikle�mekten kurtulam�yorlar. Halbuki, ister “�slami kimli�im biliniyor” diye ayr�ca vurgulanmas�n, isterse bu kimlik her seferinde ibraz edilsin, e�er �slami kimli�in gerekleri, ahlaki, insani ili�kilerde, eylem ve söylemlerde her zaman ve süreklilik arz edecek bir istikrar içinde belirleyici k�l�nm�yorsa, üstelik bu konudaki yanl��l�klarda, zaaflarda �srar ediliyorsa, zamanla bu kimlik yerine ba�ka eklektik kimliklere savrulmak kaç�n�lmaz bir sonuç olmaktad�r.

 

Mesela ba�lang�çta çok net bir biçimde �slami kimlik ve tevhidi ilkelere dayal� olarak ortaya ç�kan Mazlum-Der örne�inde, bu dönü�ümü çok çarp�c� bir biçimde ya�am��t�k ve maalesef bu tür uyar�lar�m�z dikkate al�nmay�nca sonuçta sekülerle�mi�, demokratikle�mi� bir söylem ve yap� ortaya ç�km��t�. Mazlum-Der bugün geldi�i noktada, art�k taguti sisteme, onun �irke dayal� kodlar� üzerinde olu�turulan anayasa taslaklar� haz�rlayabilecek kadar laik demokratik sistem içi mücadeleye ve sekülerizme eklemlenmi� durumdad�r. Yani kurulu�ta ilahi vahyi esas alan hukuk ve haklar talebiyle ortaya ç�kt��� halde, daha sonra seküler demokratik haklar anlay���na sürüklenmi�, bugün ise heva ve zanna dayal� biçimde, yani ilahi vahyi esas almaks�z�n “sivil anayasa” talebinde bulunabilecek ve tasla��n� da haz�rlayabilecek kadar savrulman�n zirvesine ula�m�� bulunmaktad�r. Halbuki kurulu�unda talep ve mücadelesini tamamen vahyi kavram, ölçü ve tan�mlar, referanslar üzerine bina eden aç�k bir �slami kimlik ibraz� söz konusuydu. ��te Mazlum-Der’deki, bu savrulma serüveni, onunla yak�n ili�ki ve i�birli�ini sürdüren, ayn� maslahatlarla, ayn� pragmatizmle ve ayn� ilkesiz tutumlarla sistemin içine dalan di�er kurulu�lar� da ku�atmaya ba�lam�� görünüyor.

 

Mazlum-Der, Kürt sorunu ba�ta olmak üzere sistemin yol açt��� toplumsal sorunlara çözüm üretme hat�r�na, liberal ve sol çevrelerle ilkesiz ili�kiler kurup, kendi �slami kimli�ini öne ç�karmaktan ve olaylara, sorunlara yakla��mda özgün bir duru� sergilemekten, �slami referanslar� gündemle�tirmekten imtina etti�i için, zamanla onlara benzedi. Onlar nezdinde makbul olma ve itibar kazanma, o kesimlerde ve onlar�n arkas�ndaki medyada akredite olma kompleksiyle kurulan bu ilkesiz ili�kide, onlar�n seküler kavram, de�er ve ölçüleriyle kendilerini ifade etmeye, tan�mlamaya yöneldi ve zamanla sekülerle�ti. Bütün uyar�lar�m�za ra�men, bu büyük yanl��ta �srar edince, �slami kimlik, kavram, de�er ve ölçüleri gündemle�tirdi�i ilk y�llar�nda, ötekinin de �slam’la tan��mas�na ve insan haklar� mücadele alan�n�n, �slami �ahidlik ve vahyi ölçülerle daha adil ve daha zengin bir muhteva kazanmas�na katk� sunan Mazlum-Der, bu de�i�im ve dönü�üm sonunda, onlar�n bat�l çizgisini taklid eder duruma sürüklenmekten kurtulamad�.

 

Yarat�l�� amac�m�z olan ubudiyetin içerdi�i bütünlük parçalan�p önemli k�sm� büyük ihmale u�ray�nca, etkili ve ku�at�c� bir �slami mücadele zaafa u�ramaktad�r. Üstelik, �slami duyarl�l�k ve gayretler de daha çok siyasal söylem ve eylemler alan�nda gerçekle�ince, bu da tevhidi ilkeler konusunda zaafl� bir biçimde ve daha çok sistem içi de�i�ime eklemlenince, zamanla istikamet kaymas� meydana gelmekte ve menfi dönü�üm ya�anmaktad�r. Ayr�ca bu süreçte, di�er kesimlerle, bu tür siyasal eylemlilikler hat�r�na ilkesiz ili�kiler, birliktelikler kurulunca, genellikle hizbî taassuplar�m�z� da a�amad���m�z için, hizbimizin d���ndaki karde�lerimizin ele�tirilerini, yanda� dayan��mas�yla ortaya konan toplu tepkisellikle mahkûm edip susturunca, �slah�n ve olumlu geli�menin önü t�kanmakta, entelektüelizm ve siyasal eylemlilik k�skac�nda kal�narak, ya�anan menfi de�i�im kaç�n�lmaz sonuç olmaktad�r.

 

��te bu sebeple, bugün çok yak�n oldu�umuz ve tevhidi uyan�� sürecinin önemli bir birikimi olan karde�lerimiz de, ba�ta Mazlum-Der olmak üzere, tevhidi uyan�� sürecinden gelen “çözülmü�”, savrulmu� öbeklerin, �ahsiyetlerin yan�nda yer alarak, onlarla birlikte sistem içi politikalara hem de ilkesiz biçimde destek vererek, ayn� serüveni ya�ama riski alt�na girmi� bulunuyorlar. Özal, Erbakan ve en son Erdo�an hükümetleri sürecinde, liberal-sol-demokratik seküler de�er, model, ölçü ve kavramlar� içselle�tirip sistem içi politikaya ve yeni statükoya eklemlenerek, sivil demokratik anayasa yapmay� hedef edinmi� gruplarla ilkesiz birliktelik, ister istemez savrulmalara yol aç�yor. Çünkü bu eklemlenmi� gruplar�n raz� olaca�� seküler içerikli demokratik bildiri, aç�klama ve tav�rlara kat�larak, hem kendilerini ve yak�n çevrelerini ciddi bir savrulma tehlikesiyle kar�� kar��ya b�rakacak, hem de içinde yer ald�klar� tevhidi mücadelenin gelece�ine zarar verecek bir yola girmi� bulunuyorlar.

 

Sosyal �ahidli�i �hmal Eden ve Sistem �çi Mücadele Gündemlerine Endeksli A��r� Siyasalla�ma, Savrulmalara Yol Açmaktad�r

 

Sistemin belirledi�i gündemlere, sistem içi siyasal geli�melere tak�l� kalmak, abart�l� misyonlar yüklemek ve bu minvalde geli�en her olaya ve d���m�zda belirlenen seküler gündemlere cevap yeti�tirmeye, tav�r belirlemeye kalk��mak, giderek Kur’an eksenli tefekkürden kopar�p, sistem içi ve demokrasi eksenli dü�ünce üretmeye do�ru savrulmalar� yayg�nla�t�rmaktad�r. Sonuçta ise, tevhid ekseninde ba�layan mücadele giderek demokratik bir mücadeleye do�ru evrilmektedir.

 

Bu sebeple, imani, sosyal ve ahlaki planda vahye �ahidili�i öne alman�n önemini kavramal�, aç�k �slami kimlik ve ilkelere dayal� siyasal �ahidli�i de bu emin zemin üzerine in�a etmek gerekti�ini anlamal�y�z. T�pk� siyasal sistem de�i�ikli�inin, ancak sosyal planda ya�anacak tevhidi toplumsal dönü�üm sonucunda Allah taraf�ndan takdir edilece�i gibi, �slami mücadelede de siyasal plandaki �ahidlik çabam�z, topluma örneklik te�kil edecek sosyal plandaki �ahidlik sorumlu�umuzun gere�i yerine getirilerek sa�lanacak zemin üzerine oturtulmal�d�r. Bu olmadan, sistem içi mücadeleyle net hatlarla ayr�lmayan siyasal �ahidli�e yo�unla�mak, hem tevhidi temsilde ba�ar�s�zl��a ve etkisizli�e sebep olacak, hem de topluma söyledikleriyle kendileri ahlâklanmam�� olanlar�n, bu siyasal zeminde kolayca savrulma riskini artt�racakt�r.

 

��te Mazlum-Der örne�inde ya�ananlardan ve daha sonra birçok grubun da ayn� serüvene sürüklenmesinden ibret al�narak, bu duruma dü�memek ya da ba�lam�� olan bu riskli süreci durdurup istikameti korumak için, bu gidi�i Allah r�zas� için sorgulay�p, Kur’ani ilkeler ve Resulün (s) güzel örnekli�i çerçevesinde �slah etmeliyiz. Öncelikle de, toplumsal sorunlar alan�ndaki siyasal �ahidlik çabalar�m�z�, mutlaka bireysel, ailevi ve toplumsal alanlar� ku�atan sosyal �ahidli�in üzerine in�a etmemiz gerekti�ini akletmeliyiz. Hayat�n bütününü ku�at�p ibadet k�lma hedefli sosyal �ahidlik üzerine yükseltece�imiz siyasi �ahidli�imizi (ve bu alanda kuraca��m�z ili�kileri, ataca��m�z ad�mlar�), �srarla �slami kimlik, de�er, ölçü ve kavramlar�n belirleyicili�inde, tevhidi ilkelere sadakatle sürdürmeye dikkat etmeliyiz. Bu amaçla yapt���m�z her aç�klama ya da eylem, mutlaka Kur’ani kavramlar�, ölçüleri, ilkeleri ve �slami kimli�i belirleyici k�lan ve aç�kça vurgulayan bir muhteva ta��mal�d�r. Böyle olmad��� takdirde, kalbi derinle�me, bütüncül anlamda hayat� ibadet k�lma ve öncelikle insani, ahlaki alanda vahyi sosyalle�tirme zay�flay�p, ihmale u�ray�nca, siyasal �ahidlikte de tevhidi ilkelerde �srar zay�flamakta, pragmatizmle sistem içi seküler politikaya eklemlenme riski artmakta ve sonuçta bütüncül bir �slami mücadele ikame edilememektedir.

 

Günübirlik siyasal gündemlere yo�unla��p, yak�n vadeli siyasal tercih ve taktik hesaplarla oyalan�nca, uzun vadeli stratejik yürüyü�ümüz zaafa u�ramaktad�r. Çünkü bu tür siyasal tercih ve hesaplar�n merkezinde, daha çok seküler sistem içi geçici hedefler gözetilmekte, kal�c� olmas� gereken �slami birikimin, �ahsiyetleri ve toplumu topyekûn in�a boyutu ihmal edilmektedir. Kalp, ahlak, karde�lik hukuku ve toplumsal ili�kileri vahiyle in�a anlam�nda vahyin sosyalle�tirilmesi ve bütüncül ibadet alg�s� ihmale u�ray�nca, entelektüel boyutu yüksek, siyasi söylemi güçlü, ama �slami kimlik ve Kur’ani daveti, bütüncül olarak ve hakk�yla temsil etmekten uzak kalan, vahye �ahidli�i ku�at�c� biçimde yapamayan müntesiplerimiz ço�almaktad�r.

 

Bu sebeple de, tevhidi davet ve �ahitlik aç�s�ndan sorunlu davetçilerin ço�almas� ve ku�at�c�, olgun bir ahlaka sahip örneklerin azl��� sebebiyle de, toplumsal dönü�üm bak�m�ndan etkisiz ve temsil zaafl� bir konuma sürüklenmekteyiz. Bu tür bir konumda �srar edilir, Allah r�zas� için yap�lan uyar�lar da sert tepkilerle susturulmaya, hatta karalanmaya çal���l�rsa ve “ruczdan hicret”le ar�nma ve �slah çabas�ndan uzak durulursa, kaç�n�lmaz olarak sonuç vahim olacakt�r. Böyle bir hal ile ortaya konan siyasal �ahidlik, eklektik ve sekülerlikle kar���k bir muhteva ta��yacak ve sonuçta topluma yönelik tevhidi bir davet ve �ahidlik görevi hakk�yla yap�lmam�� olacak, toplumdaki dönü�üm de, ister istemez ortaya konan bu hak-bat�l kar���m�, �slam-demokratikle�me sentezi istikametinde gerçekle�ecektir.

 

Vahyi Sosyalle�tirmeden, Sistem �çi De�i�im Eksenli Siyasalla�ma,

Müslümanlar� Dönü�türme Etkisi Yapmaktad�r

 

Nitekim gelinen noktada, kendini “�slamc�” olarak tan�mlayan ya da öyle tan�nan neredeyse bütün yazarlar, ayd�nlar, yaz�l� ve görsel medyada yazarken ya da konu�urken, art�k Kur’ani kavramlarla konu�maktan, �slami kimlik, ilke ve ölçüleri aç�k bir biçimde ibraz etmekten özenle kaç�n�yorlar. Do�rudan �slami inanç, amel ve bütüncül hayat tarz�n� ve cahiliyenin geleneksel ve modern türevlerinden beri olan ve ayr��m�� taraflar�n� de�il de, kendi zanlar�nca cahiliye ile örtü�en, benze�en yanlar�n� öne ç�karmaya çal���yorlar. Üstelik bunu da, �slami ölçüleri sapt�rarak, cahiliye sistemi ve cahiliye toplumuna yaranma, itibar ve kabul görme, s���nma refleksiyle, akredite ve medyatik olma pragmatizmiyle yap�yorlar. Yanda� medyada yazan ve konu�an neredeyse hiçbir yazar ya da konu�mac�, �slami çözüm ya da alternatifi gündemle�tirmiyor. Büyük ekseriyeti, sistem içi de�i�ime, mevcut �artlarda görece iyile�meye endeksli yaz�p konu�uyorlar. Uzun süredir böyle yapt�klar� için de yeni hali kan�ksay�p, art�k �slami sorumluluklar�n� unutmu� görünüyorlar.

 

Evet art�k, bütün medyada ve kamuoyu önünde Müslümanlar tevhidi bir kimlik ibraz�ndan, tevhidi ölçüler içinde yaz�p konu�maktan uzak duruyor. Kur’ani kavramlar� gündemle�tirmekten çok uzak bir üslup ve içerikle, “�slamc�l�k” ad� alt�nda, “kent dindarl���n�”, “muhafazakârl���”, demokrasiyle uzla�m��, seküler bir söylemle ifade edilen liberal bir “Müslümanl���” konu�uyorlar. “�slamc�l�k” ad� alt�nda AKP, Saadet Partisi ve Has Parti siyasetini tart���yorlar. Kapitalist ya�am tarz�na uyumlu tüketim ve üretim azg�nl���na müdahale etmek yerine, uyum sa�layan bir “Müslümanl���” gündem yap�yorlar. Ya da Müslümanlar� ilgilendiren (ba�örtüsü özgürlü�ü gibi) kimi bireysel özgürlükleri, onlar� bile ço�u kez seküler insan haklar� ve demokratikle�me ba�lam�nda gündeme ta��y�p tart���yorlar. Hiç de�ilse, tart��ma konusu olan ba�örtüsünden kalkarak, �slami hayat tarz� ve tevhid inanc�n� gündemle�tirmek mümkün iken, bütüncül bir �slami kimlik ibraz� ve tevhidi bir davet, asla söz konusu edilmiyor. Kimlik ve inanç ta��y�c� Kur’ani kavramlar ve bunlara dayal� olarak hayat�n bütün alanlar�n� ku�at�c� muhtevadaki �slami nizam, cahiliyenin, sahici ve kurtar�c� tek alternatifi olan vahyin belirledi�i �slami hayat tarz�, birçok f�rsat do�mas�na ra�men gündeme getirilmemektedir. Kamuya aç�k medya alanlar�nda akredite olup söz söyleme imkan�na kavu�anlar�n neredeyse tamam�na yak�n�, �irke, küfre, zulme ve ifsada kar�� tevhidi bir mücadelenin gereklerini, cahiliye toplumunu tevhidi ilkelerle bütüncül tarzda �slah amaçl� ink�labi de�i�im ve Kur’ani dönü�üm projelerini gündemlerine alm�yorlar. Bu konumlara gelebilen büyük ekseriyet, art�k, sistem içi de�i�im mücadelesine eklemlenmi�, bu çizgiye ve demokratik çabalara endeksli olarak yaz�p, konu�uyorlar.

 

Tabii ki, bu süreci tek bir saikle izah etmek mümkün de�ildir. Ancak kanaatimizce, yukar�da izah etmeye çal��t���m, �slami kimlik ve Kur’ani temel kavramlar�n giderek belirleyici olmaktan ç�kar�lmas�n�n yan�nda, vahyi bireysel, ailevi ve toplumsal hayat alanlar�nda bütüncül olarak sosyalle�tirmeden siyasalla�man�n da etkisi söz konusudur. Hayat� ku�atan sosyalle�me alan�nda ciddi çabalar sarf edip bir mesafe almadan, tam tersine bu alanlar� ço�u kez ihmal edip kendi haline b�rakarak, abart�l� bir biçimde sistem içi gündemlere endekslenmi� a��r� bir siyasalla�maya kaym�� olmam�z�n bu savrulmada önemli bir rolü vard�r. Halbuki sosyal ve siyasal �ahidlik aras�nda bir denge kuran bütüncül bir �slam anlay���yla, bireysel ve toplumsal bütün hayat� ibadet k�lmay� hedefleyen topyekün bir �slami mücadele temel sorumlulu�umuzdur.

 

Bütün bu süreçlerde, indirilmi� vahyî bir kavram ve Rabbimizin bize vermi� oldu�u bir ad olan “Müslim”[3] yerine ikame edilen üretilmi� “�slamc�” kavram�yla kendilerini tan�mlayanlar, sadece bu tan�mlamayla bile, hem Kur’ani bir kavram� devre d��� b�rakarak, Allah’�n bereketinden uzakla�maya yol açmaktad�rlar. Hem bu üretilmi� yanl�� adland�rmayla, �slam’�n, hayat� ku�atan bütüncüllü�ünü parçalamaya ve onu siyasal bir söyleme, neredeyse siyasal bir ideolojiye indirgemeye yol açmaktad�rlar. Ve böylece bu üretilmi� kavramla zihinlerin buland�r�lmas�na, tevhidi kesimde savrulmalara müsait bir zemin olu�mas�na sebep olmaktad�rlar. Hem de içeri�i tart��mal�, tevhidi olmaktan çok uzak demokratik, muhafazakâr çevrelerin bile içine girdi�i, hatta daha çok onlar� tavsif eden, üstelik de ba�lang�çta ötekinin yak��t�rmas� olan bu üretilmi� kavram� kullanarak, davetin muhatab� kitlelerde kafa kar���kl���na yol açmaktad�rlar. Bu sebeple de, tevhidi davetin, ahiret ve kulluk eksenli Kur’ani bir zemine oturmas�n� engelleyecek, zaafl� bir temsil ortaya ç�kmaktad�r.

 

Üstelik bu kavram� �srarla sahiplenenlerin bile, sürekli “olumlu anlamda �slamc�l�k” tan�mlamas� yap�p “olumsuz anlamda �slamc�l�k”tan ya da “Türkiye �slamc�l���” ve “Tevhidi �slamc�l�k” gibi ilave kavramsalla�t�rmalara müracaat etmek zorunda kalmalar�, farkl� “�slamc�l�ktan�mlar�ndan kendi “�slamc�l���n�” ayr��t�rma çabas� göstermeleri ibret verici de�il midir? Nitekim, “�slamc�l�k” kavram�n� kullanmakta �srar eden ve kendilerini de böyle tan�mlayan karde�lerimiz, bizzat kendi yaz�lar�nda bile Erbakan’�n “Milli Görü�”ünü de, Numan Kurtulmu�’un Has Parti hareketini de, laik demokratik partiler olmalar�na ra�men “�slamc�” olarak tan�mlamakta ve “Türkiye’de genel olarak �slamc� karakterin çok sevdi�i ‘medeniyet’ söylemi do�rultusunda siyaset yapmay� tercih edenler” olarak nitelendirmektedirler. Ayn� karde�lerimizin kafa kar���kl��� ve “�slamc�” çizgilerinin eklektik duru�u, laik demokratik “Milli Görü�” partilerinden ve Has Parti’den beklentilerin yaz�ld��� a�a��daki sat�rlarda bak�n hangi boyutlara var�yor?[4]

 

Belki ileride kurmay� özledikleri partinin özelliklerini de yans�tacak tarzda ortaya konan ve olumlu olarak nitelenen bu “�slamc�” beklentiler �unlar: “Ama e�er ya�ad���m�z dünyay� ve Türkiye’yi do�ru tahlil eden ve siyasal-sosyal olaylara �slamc� bir perspektifle bak�� tercih edilirse bunun en az�ndan art� de�er oldu�unu da görmek gerekiyor. Muhalif duru�u net, sistemle esasl� bir hesapla�maya niyetli, anti-emperyalist, sosyo-ekonomik çeli�kilere dikkat çeken, hak ve özgürlükleri merkeze alm�� bir siyasettir kast etti�imiz… Müslümanlar ad�na kimlik ve siyasi duru�unu netle�tirecek, anti-emperyalist, oligar�ik sistem ve resmi ideolojiye muhalif, sosyo-ekonomik meselelere öncelik verecek, hak ve özgürlükler mücadelesi verecek bir partinin var olmas� da bir olumluluk say�lmal�d�r”.

 

Pes do�rusu, demek bu laik demokratik partiler, sistemle hesapla�an muhalif bir duru� sergileyip, anti-emperyalist olup, sosyo-ekonomik çeli�kilere dikkat çekip, hak ve özgürlükleri merkeze alsalar iyi ve olumlu “�slamc�” olacaklar öyle mi? ��te “�slamc�l�k” ve “�slamc� perspektif” budur. Peki, bu muhalif duru�un referans� ne olacak ve nerede duracakt�r? Sosyo-ekonomik çeli�kilere, hangi ölçülerle dikkat çekilecektir? Hak ve özgürlüklerin referans�, laik hukuk, seküler haklar beyannamesi ve heva ve zan m�, yoksa ilahi vahiy mi olacakt�r? Hak ve özgürlüklerin tan�m�, s�n�r� ve ölçüsünü hangisi belirleyecektir, heva ve zan m�, ilahi vahiy mi? ��te “�slamc�l�k”; bütün bu ayr�mlar� ikinci plana atan ve laik demokratik anlay��, model ve partileri de kolayca içine alan, görüldü�ü üzere kendilerini “Tevhidi �slamc�” olarak tan�mlayanlar� bile bu boyutuyla çok rahats�z etmeyen, sadece siyasal alanda muhalif, anti emperyalist ve özgürlükçü olmaya endekslenmi� eklektik, modern bir bid’att�r.

 

 

 

 “Müslüman” ve “�slamc�” Tart��malar� Ba�lam�nda

�slami Davet ve �n�a Sürecinde Ta��y�c� ve Tan�mlay�c� Kavramlar�n Önemi

 

Her din ya da ideoloji kendini özgün ta��y�c� kavramlar�yla ifade eder, tan�mlar ve insanlara ula�t�r�r. Kavramlar nötr de�ildirler, zihnine girdikleri, kendilerini benimseyerek kullanan insanlar�, kendi arka plan�ndaki din, dü�ünce, felsefe ve ideoloji istikametinde dönü�türürler. Bir de ta��y�c� olmayan, yani dini ve ideolojik boyutu belirleyici olmayan kavramlar vard�r ki, onlar� her din ya da ideoloji ya oldu�u gibi ya da kendine göre de�i�tirip yeniden tan�mlayarak kullanabilir. Özellikle de, ilahi iradenin inzal etti�i ta��y�c� kavramlar söz konusu oldu�unda ise, bu tür Kur’anî kavramlar�n mutlaka olduklar� gibi kullan�lmalar� çok daha büyük önem arz eder. Bu tür kavramlar�n yerine ba�ka hiçbir kavram ikame edilmemeli ve davetin muhataplar�, mutlaka bu kavramlar�n vahiyle belirlenmi� içeri�iyle bulu�turulmal�d�rlar.

 

Ama maalesef, bir süredir kan kaybederek içinden geçti�imiz de�i�im sürecinde, Müslümanlar�n ço�u art�k ta��y�c� Kur’ani temel kavramlar� bile kullanmay�p, entelektüel görüntü verme ve ötekine kendini be�endirme e�ilimiyle ba�layan, ama sonra kan�ksan�p içselle�tirilen bir biçimde, giderek seküler bir dile do�ru savrulmaktad�rlar. Üstelik bununla da yetinmeyerek, Kur’ani kavramlar� kullanmakta �srar edenleri, “Hâlâ tagut, �irk, tevhid mi?” diyorsunuz, “Siz hâlâ orada m�s�n�z?” dercesine, tahfif edici, küçümseyici yakla��mlar sergileyebilmektedirler. Mâdem ki biz, Kur’an’� belirleyici k�larak içinde ya�ad���m�z toplumu, kendimizden ba�layarak vahyin ölçü ve ilkeleri istikametinde dönü�türmek ve ça��m�z�n Kur’an toplumunu in�a edip tevhidi ümmeti vahyin ölçüleriyle yeniden yap�land�rmak istiyoruz; o halde kendimizi vahyin özgün kavramlar�yla tan�mlamal�, söylem ve eylemlerimizi Kur’ani kavramlar�m�zla ifade etmeli, kimli�imizi, amellerimizi özgünlükten ç�kar�p buland�racak, ilkelerimizi flûla�t�racak, üretilmi� geleneksel ve modern de�er, ölçü ve kavramlardan uzak durmal�y�z.

 

Bu ba�lamda “�slamc�l�k” kavram�n� ele ald���m�zda, bu kavram� �srarla kullanan karde�lerimizin bile, “�slamc�l�k tart��mal� bir kavramd�r” tespitini yapt�klar�n� ibretle okuyoruz. Üstelik bu karde�lerimiz, “�slamc�l�k” kavram�n�n, Bat�l�la�maya, kapitalizme, modernizme, emperyalizme kar�� �slami uyan�� ve direni� çabalar�n�, �slam’a ait de�erleri korumaya çal��an Müslümanlar� nitelemek ve “suçlamak amac�yla, t�pk� “radikal �slam”, “fundamentalist �slam”,  “dinci” kavram� gibi, �slam kar��t� Bat�l� emperyalistlerce ve yerli Bat�c�, laik ve ulusçu unsurlarca kullan�lan bir kavram oldu�unu da vurgulamaktad�rlar. Bu kavram�n içeri�inde ç�karc�l���n, ulusalc�l���n da yer ald���n� ifade eden bu karde�lerimiz, birbiriyle çeli�kili birçok anlay���n kendisini bu kavramla tan�mlad���n� ya da d��ar�dan birilerinin ak�devi farkl�l�klar arz eden de�i�ik anlay��lar için bu kavram� kulland���n� da ifade etmektedirler. Bu ba�lamda, “�ttihat Terakki �slamc�l���”, “Anadolu �slamc�l���”, “Osmanl� �slamc�l���”, “Türkiye �slamc�l���”, “Din temelli �slamc�l�k”, “Ç�kar amaçl� �slamc�l�k”, “Evrensel �slamc�l�k”  gibi hem hakk� hem de bât�l� kastetmek üzere birçok tan�mlamaya gidildi�ini de ortaya koymaktad�rlar.

 

T�pk� “dinci” kavram� gibi d��ar�dan bir tan�mlamay� ifade etmek üzere ço�u kere t�rnak içinde yaz�lan “�slamc�” kavram�, buna ra�men kabullenilip “me�ru” tan�mlar� yap�larak savunulmakta, içselle�tirilmektedir. Rabbimiz Kur’an’�n birçok ayetinde bizi “Müslüman” olarak, bizim için seçti�i dini de “�slam” olarak tan�mlam��ken, hangi zaruret veya maslahattan kaynaklan�rsa kaynaklans�n bizim ba�ka isimlere ihtiyaç duymam�z makul, do�ru ve me�ru de�ildir. Her �eyden önce “�slamc�l�k” Kur’ani olmayan bid’at bir kavramd�r. Ça��m�z�n muvahhidlerini, Müslümanlar�n�, bugünün Kur’an neslini tan�mlamak istiyorsak, vahiyle konulan ad�m�za ayk�r�, ilk Kur’an nesli ve sonraki nesillerin de kullanmad��� bu kavram� kullanmakta neden �srar ediyoruz ki?

 

Zaten kimi uzman raporlar� istisna edilirse, “�slamc�l�k” ya da “siyasal �slam” denince bütün dünya, daha çok “milli görü�” partilerini ve onlar�n siyasal mücadelelerini anl�yor ve onlar� tart���yor. “Müslim” kavram�n�n içini Kur’ani ölçülerle doldurup, kendini Müslüman olarak tan�mlayanlar�, ortak tevhid kelimesine ve ortak kitap Kur’an’a davet etmek varken, halk�n da tan�mad���, ilahi iradenin de onaylamad���, üretilmi� bir kavram pe�inde karga�a ç�kar�lmaktad�r. Medyada yer alan, yaz�p konu�an ço�u “�slamc�” ayd�nlar, Allah’�n verdi�i ismin alt�n� Kur’an’la doldurarak, taguti �irk sisteminden ve ona hayat veren cahiliye toplumundan ba��ms�z tevhidi toplum ve �slami sistem hedefli bir dü�ünce ve söylem üretmek ve bu minvalde örgütlenip �ahidlik yapmaktan uzak duruyorlar. Tamamen sistem içi de�i�im kodlar�yla belirlenip s�n�rlanm��, sistemi demokratikle�tirmeye endekslenmi� dü�ünceler üretip, topluma bunlar� yaymakla me�gul bir konumu kan�ksam�� bulunuyorlar.

 

Halbuki, sözüm ona, herkesin kendisini “Müslim”/Müslüman tan�mlamas� sebebiyle, kendi Müslümanl�klar�n� ayr��t�rmak amac�yla “�slamc�l�k” kavram�n� kullanmay� tercih ediyorlard�. �imdi ise, zaman zaman ayn� ayr��t�rma çabas�n� hem de daha fazlas�yla farkl� “�slamc�l�k” tan�mlamalar� aras�nda göstermeye ve kendilerini bu sefer de onlardan ayr��t�rmaya çal���yorlar. Ama yukar�ya al�nt�lanan paragrafta ve referandum sürecinde yapt�klar� gibi ço�u zaman bu ayr�m� da unutup, “siyasal �slamc� laik demokratik partiler”le ortak seküler siyasal söylemlerde bulu�uveriyorlar. Bütün bu risklerine ra�men, üretilmi� bir kavram alan�nda bunca enerjiyi harcayarak, kendilerini �slamc� olarak tan�mlamakta �srar ediyorlar. Halbuki üretilmi� bir kavram�n pe�inde sürüklenenler, di�er “�slamc�l�k”lardan kendini ayr��t�rmak için bunca yaz�p konu�maya çabalamak yerine, do�rudan, Rabbimizin inzal etti�i vahiyle bize verdi�i “Müslim” ad�n� kullanmakta �srar etseler daha anlaml�, daha de�erli ve ilkeli bir tutum sergilemi� olmazlar m�? Bu inzal edilmi� “Müslim”/Müslüman kavram�n�n alt�n� Allah’�n beyan�yla, vahyin ölçüleriyle, Kur’ani tan�mlarla doldurarak netle�tirmek suretiyle, üretilmi� “�slamc�l�k” kavram�n�n yol açt��� zaaflar� a�mak ve Allah’�n rahmet ve bereketini celbetmek bak�m�ndan, hem daha ak�ll�ca, hem de Kur’an’a daha uygun bir amel gerçekle�tirilmi� olmaz m�? 

 

Rabbimiz, köken itibariyle tevhid dini müntesibi “Müslüman”lar olduklar� halde, dinlerini ve kitaplar�n� tahrif ederek bu kökten uzakla�m��, sapm�� ve “Kitap Ehli” olarak nitelenenlere, köklerindeki �slami inanca dönme ça�r�s� yap�lmas�n�, tevhidin esaslar�na dönerek tekrar Müslüman olmaya davet edilmelerini son elçisine emretmi�tir. “De ki: ‘Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aran�zda mü�terek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan ba�kas�na kulluk etmeyelim, O'na hiç bir �eyi ortak ko�mayal�m ve Allah'� b�rak�p bir k�sm�m�z (di�er) bir k�sm�m�z� Rabler edinmeyelim.’ E�er yine yüz çevirirlerse, deyin ki: �ahid olun, biz gerçekten Müslümanlar�z."[5] Görüldü�ü üzere, kendilerini hak din mensubu olarak gördükleri halde sapm�� olanlara, hak din �slam’�n ve tevhid ak�desinin esaslar� hat�rlat�l�p, tekrar bu öze dönü� yapmalar�na vesile olunmaya çal���lmas� emrediliyor. Ancak, direnirlerse, “Müslüman” kimli�ine sahip ç�karak onlardan farkl�l���n vurgulanmas� gündeme getiriliyor. Peygamber’in (s) davetinin muhatab� olan toplumda yer alan neredeyse bütün kesimler, Yahudi ve H�ristiyanlar ile mü�rikler, kendilerini “�brahim’in dininin müntesibi” olarak niteliyorlar, �brahim (as)’a nispet ediyorlard�. Allah vahyini gönderirken, madem “�brahim”in dini nitelemesi anlam kayb�na u�rad� ve ba�ka anlamlarda kullan�l�yor, kafir olmu� kitap ehli ve mü�rikler de bu isimle kendilerini tan�ml�yorlar, o halde sen kendini bu isme nispet etme demiyor. Tam tersine Peygamberine ve “�brahim’in dini” nitelemesine sahip ç�k�yor ve onun dininin asl�n�n ne oldu�unu tan�ml�yor ve kitap ehli ile mü�riklerin bu dinin müntesipleri olmad�klar�n�, ama bu dine davet edilmeleri gerekti�ini bildiriyor. “�brahim, ne Yahudi, ne de H�ristiyan idi; fakat o, Allah'� bir tan�yan dosdo�ru bir Müslüman idi; mü�riklerden de de�ildi”.[6]

 

Yüce Allah, kendi tevhid dinine “�slam”, bu dine iman edip teslim olanlara da “Müslim/Müslüman” ad�n� vermi�ken, bunun yerine ba�ka kavramlar icad edip kendimizi onunla tan�mlamam�z�n yanl��l��� aç�k de�il mi? O halde, indirilmi� kavramlar�m�za �srarla sahip ç�karak, içeri�ini vahyin ölçüleriyle tan�mlay�p toplumun önüne bu sahici içerikleriyle tekrar koymal�y�z. Cahiliye toplumunu, ancak bu tür indirilmi� ta��y�c� Kur’ani kavramlarla tevhidi istikamette dönü�türebilece�imizi unutmamal�y�z. Tabii ki, Müslümanlar da, Allah’� raz� etmek amac�yla, vahyî mesaj�n tebli� ve sosyalle�tirilmesini hedefleyen, �slami dü�ünce üretimi, tevhidî davet, toplumsal dönü�üm ve vahyin çok boyutlu �ahidli�ini içeren topyekûn �slami mücadele sürecinde, ayn� amaca hizmet için gerekli oldu�unda, ihtiyaç duyduklar�nda, yeni kavramlar üretebilirler. Ancak bunu, özgün ilke ve esaslara ters dü�meden, �irk sistem ve ideolojileriyle, yani bat�lla kar��t�r�lmaya ve davetin muhataplar�n�n kafalar�n�n kar��mas�na yol açmadan yapmak durumundad�rlar. Ayr�ca bu tür çabalar�n, Allah’�n inzal etti�i ve dinini üzerlerine bina etti�i temel kavramlar�n yerine ikame edilip, Kur’anî temel kavramlar� devre d��� b�rakacak türden kavram üretimlerini kapsamamas� gerekti�ini hat�rdan ç�karmamal�y�z.

 

Ve bilmeliyiz ki, üretilmi� kavramlar bir ihtiyaca binaen do�ar, belli bir süre ya�ar ve sonra da ölürler. Ço�u kez unutularak gündemden kalkarlar. Yani belli bir süre tedavülde kal�r ve bir gün yozla�arak ya da art�k amaca hizmet etmedi�i için, yahut da yerine konjonktürel duruma uyumlu yenileri üretildi�i için terk edilirler. Üstelik bu tür üretilmi� kavramlar bir ülkede ya da bölgede kabul görebilirken, di�erlerinde önemsenmeyen, hatta bilinmeyen bir durumda olabilirler. Yani ço�u kez bölgesel ya da daha dar alanlarda geçerli olup, evrensel de�ildirler, hatta küresel bile olmay� ba�aramamaktad�rlar. Bu sebeple de, �slam ümmetinin ortak paydas�n� te�kil edememektedirler. Hatta, ümmeti te�kil eden dünyan�n de�i�ik bölgelerindeki mü’minlerin birbirini anlamas�n�n, birbiriyle bütünle�mesinin ve vahdetinin önünde engel bile te�kil edebilmektedirler. Halbuki inzal edilmi� vahyin bildirdi�i ilahi kavramlar, Yüce Allah’�n tercihi olarak evrensel olup, ümmetin tüm dünyaya yay�lm�� bütün kesimlerinin en önemli ortak paydas�n�, ortak ad�n�, ortak �iarlar�n�, ortak bilgisini temsil etme konumunu k�yamete kadar sürdürecek niteliktedirler. Bu sebeple, inzal edilmi� evrensel özgün kavramlar�m�z, her bölgenin oldu�u gibi, her ça��n mü’minlerini de birbirine ba�layan, birle�tiren, aralar�nda kopmaz ba�lar kuran, tan�mlay�c�, ta��y�c� ve in�a edici kavramlard�r.

 

Bir ba�ka husus ise, bizzat Allah taraf�ndan Mü’min kullar�na verilmi� bir ad olan inzal edilmi� “Müslim” kavram�n�n yerine üretilmi� “�slamc�” kavram�n�n konulmas�n�n, önemli bir adaletsizlik ve  “zulüm” olmas�d�r. Çünkü zulüm; “Bir �eyi kendi yerinden ba�ka bir yere koymakt�r.” O halde, Allah’�n koydu�u bir ismin yerine ba�ka bir ismi koymak, yani indirilmi� “Müslim/Müslüman” kavram�n� terk edip, üretilmi� “�slamc�” kavram�n� onun yerine koymak zulüm olmaz m�? Böylece, “Müslim/Müslüman” kavram�n�, Allah’�n raz� olmad��� geleneksel ve modern hurafelerle kar���k yanl�� din anlay��lar�na tahsis etmek ya da kendini bu sebeple inzal edilmi� bir kavramdan ayr��t�rmak için farkl� kavramlar üreterek, Müslüman kavram�n�n bu yanl�� din alg�s�na ait oldu�unu dolayl� olarak da olsa kabullenmek, bu anlamda zulüm olmaz m�? Tabii ki, bu kas�tla yapmad�klar� için, iyi niyetle “�slamc�” kavram�n� kullanan karde�lerimiz “zalim” olarak nitelenmeseler de, sonuçta bu zulme arac� olduklar� aç�k de�il midir?

 

Di�er taraftan, Allah’�n inzal etti�i vahiyle bize verdi�i ad� terk edip, yerine üretilen kavram, yukar�da örnekleri zikredildi�i üzere, tevhidi ölçülerle ba�da�mayan birçok yanl�� �slam alg�s� için de kullan�lmaktad�r. Unutmayal�m ki, Rabbimiz “raina” -bizi gözet- kelimesi, sadece Yahudilerce ba�ka bir anlamda kullan�ld��� için, Rabb’imiz bu kelimeyi kullanmay� yasaklam�� ve bunun yerine Müslümanlara, Rasulullah’a hitaplar�nda “unzurna”-bize bak- demeyi emretmi�tir.[7] Buradan ç�karmam�z gereken sonuç; özellikle �slam’a ayk�r� ba�ka anlamlara da gelen kelime ve kavramlar rast gele kullan�lmamal�, bu tür kavramlar�n ba�ka eklektik inançlarla ba�lant�s� ve onu üreten dünya görü�ünün olu�turdu�u arka plan�, söz konusu ba�ka anlamlar�ndan kaynaklanacak kafa kar���kl���, zihni bulan�kl�k dikkate al�nmal�d�r. Bu sebeple, bu tür yanl�� anlamlar� da olan kavramlar, olumlu tan�m� niyetiyle kullan�lsalar bile, sonuçta söz konusu yanl�� tan�mlar�n�n meydana getirecekleri dönü�türücü, sapt�r�c�, tahrif edici etkisi ve olu�acak yanl�� imaj da dikkate al�narak tercih edilmemelidir.

 

Ayr�ca, geleneksel ve modern hurafelere bulanm��, ak�deleri bozulmu� halk kitlelerinin, kendilerini Müslüman olarak tan�mlamalar�, bu temel kavram�m�zdan uzakla�mam�za yol açmamas� gerekti�i gibi, halkla ayr��ma sebebi k�l�nmak yerine, tam tersine onlara �slami mesaj� ula�t�rmada ortak payda olarak öne ç�kar�lmal�d�r. Kendini Müslüman olarak tan�mlayan kitlelere ula�mada, bu ortak payda tebli� zemini olarak kullan�larak, aram�zdaki bu ortak ismin Kur’ani muhtevas�, gerekleri ve sorumluluklar� hat�rlat�larak tevhidi davetin vesilesi k�l�nmal�d�r. Bilinmelidir ki, “Müslim” kavram� inzal edilmi� bir temel ta��y�c� kavram�m�zd�r. E�er bu tür Kur’ani temel kavramlar�m�z tarihsel süreçte do�ru olmayan bir �ekilde kullan�lmaya ba�lanm��sa, bize dü�en bu kavramlar� terk edip, onlar�n yerine yine ba�ka anlamlara da gelen kavramlar üretmek de�il, özgün vahyi kavramlar�m�z� Kur’ani içeriklerine tekrar kavu�turarak, onlar� kullanmakta �srarc� olmakt�r.

 

Kanaatimizce, bu hassasiyet korunmadan yap�lacak olan kavramla�t�rmalar, özellikle de, “Müslim” (Türkçe kar��l��� olarak “Müslüman”) kavram� gibi çok önde, s�k kullan�lan, tan�mlay�c� ve mesaj� ta��y�c� niteli�i olan bir kavram�n yerine, “�slamc�” gibi üretilmi�, üstelik tan�mlama ve ayr��t�rmada da çok yetersiz kalan bir kavram�, sürekli kullanmakta �srar etmek gibi tutumlar büyük yanl��t�r. Ayr�ca, bu tercihte �srar, ilahi olan kavram�n deste�inden, bereketinden yoksun kalmaya da sebep olmakta, üretilmi� bir kavrama nispet edilen tebli� ve �ahidli�in muhataptaki tesirini azalt�c�, bu davete icabeti anlams�zla�t�r�c� sonuçlar da do�urmaktad�r. Çünkü bu davete muhatap olanlar, “Kur’an’�n davet etti�i ‘Müslüman’lardan olmak bize yeter, ayr�ca bir de ‘�slamc�’ olmam�z gerekmez” diye bakabilmektedirler. Sonuçta da, kendini �slamc� olarak tan�mlay�p �slamc�l��a davet edenler, muhatab�n kendini severek nispet etti�i “Müslim” kavram�n�n olu�turdu�u ortak payday�, ortak zemini kullanmak ve bu kavram�n Kur’an’daki kar��l���n� anlatarak tevhidi tebli� etmek imkân�n� da büyük oranda kaybetmektedirler.

 

Bu konuda bir hat�ram� payla�mak isterim. Mazlum-Der’in kuruldu�u 1991 y�l� ba�lar�nda, ilk yönetim kurulu olarak, bizden 5 y�l önce sosyalistlerce kurulmu� bulunan �nsan Haklar� Derne�i’nin (�HD) genel merkezine bir ziyaret gerçekle�tirmi�tik ve iki derne�in yönetim kurullar� olarak insan haklar� yakla��mlar�m�z� birbirimize aktarm��t�k. Do�al olarak onlar Bat�l� referanslarla, biz ise �slami kimlik ve referanslar�m�zla insan haklar� yakla��mlar�m�z� ortaya koymu�tuk. Mazlumder olarak görü�lerimizi aç�klarken �slami kimli�e ve vahyin ölçülerine at�fta bulunmam�z ve “Biz Müslümanlar” diye ba�layan sunumumuzda, insan, hak, adalet ve zulüm gibi kavramlara ve insan haklar� mücadelesine vahyin ölçüleriyle nas�l yakla�t���m�z� aktarmam�z üzerine, �HD yönetiminden birisi, “Siz dü�üncelerinizi aç�klarken, ‘Biz Müslümanlar insan haklar� konusunda böyle inan�yoruz’ diyorsunuz, peki biz Müslüman de�il miyiz?” sorusunu yöneltmi�ti. Onlara �unu söylemi�tik, “Af edersiniz biz sizi sosyalist ve laik biliyorduk, tabii ki herkes �slam’�n evrensel ilke ve ölçülerini benimseyerek Müslüman olabilir, bundan ancak memnun oluruz”. Bunun üzerine “Tabii ki biz sosyalist ve laikiz, bu durum Müslüman olmam�za engel midir?” demi�lerdi ve onlara cevab�m�z tebli� mahiyetinde olmu�, hem laik ve sosyalist hem de Müslüman olman�n neden mümkün olmad���n� ve Müslim/Müslüman olman�n Kur’ani ölçülerini, �slam’�n insan haklar� yakla��m�n� anlatm��t�k. Bu diyaloga �HD’nin o günkü Genel Ba�kan� Nevzat Helvac� müdahale etmi�, kendi arkada�lar�n� haks�z bularak konuyu kapatm��t�.

 

E�er biz kendimizi “�slamc�” olarak tan�mlam�� olsak ve “�slamc�l���n” insan haklar� yakla��m� olarak vahyî ölçüleri bile anlatsak, onlar bizi ideolojik bir siyasal kesim olarak alg�lay�p ayn� tepkiyi vermeyeceklerdi. Sonuçta da, kendilerini “Müslim/Müslüman” saymaya, bulunduklar� gayri �slami konumu da “Müslümanl�k” olarak alg�lamaya devam edeceklerdi. Halbuki, bizim kendimizi “Müslim/Müslüman” olarak tan�mlamam�z ve vahye dayal� insan haklar� yakla��m�m�z� da Müslümanl���n bu konudaki ölçüleri olarak sunmam�z, bir hayra vesile olmu�, onlar kendi konumlar�n�n Müslümanl�k olmad���n� ve Kur’an’�n tan�mlad��� Müslümanl���n ne oldu�unu ö�renme imkan�na kavu�mu�lard�r. Bu örne�in, ilkeli Müslümanlarca, gayri �slami eklektik inançlara, geleneksel bid’at ve hurafelerle kar���k kültürlere inand�klar� halde kendilerini “Müslüman” olarak tan�mlayan bütün kesimler (liberal kapitalist, laik demokrat, sa�c�, muhafazakâr, gelenekselci vb.) için tekrarland���n� dü�ünürsek, böylece bütün topluma vahye dayal� do�ru bir Müslümanl���n anlat�lmas� sa�lanm�� olur. Bir de bu do�ru tutuma, davetin, inzal edilmi� kavramlara sahip ç�k�larak insanlara ula�t�r�lmas� sebebiyle, Allah’�n lütfedece�i yard�m ve bereketi de katarsan�z, in�allah çok daha verimli sonuçlara ula��labilece�i aç�kt�r.

 

Böyle yap�lmad���nda, yani tevhidi duru�, Kur’ani din alg�s� “�slamc�” olarak sunulmaya devam edildi�inde, çok boyutlu bir zulüm i�lenmi� olacakt�r. �slam d��� ak�de ve ameller üzere bulunduklar� halde kendilerini “Müslüman” olarak tan�mlayan kesimlerin vahye dayal� do�ru Müslümanl�ktan haberdar olmalar� engellenerek, hem bu kesimlere zulmedilmi� olacakt�r; hem geni� kitlelerin “Müslüman”l��� yanl��  anlamalar�na, yanl�� anlayanlar�n da hak-bat�l kar���m� bu yanl�� anlay��lar�n� sürdürmelerine sebep olunarak, Allah’�n dini Müslümanl��a zulmedilmi� olacakt�r; hem de “�slamc�” kavram�yla kendilerini tan�mlamakta �srar edenler, “Müslim” kavram�n� Allah’�n tan�mlad��� do�ru yerine oturtmad�klar�, bat�l anlay��lardan ar�nd�rmak çabas� göstermedikleri, hakk� bat�ldan ay�rmak ve hakk� ikame etmek görevini yerine getirmedikleri için kendi nefislerine zulmetmi� olacaklard�r.

 

Konuyla ilgili bir ba�ka husus ise, bugün “Müslim”/”Müslüman” yerine ikame edilen üretilmi� “�slamc�” kavram�n�n, Osmanl�n�n çökü� dönemindeki ilk ç�k�� noktas�nda, i�gale, sömürgele�tirmeye ve emperyalizme kar�� mücadelede Müslümanlar�n birli�ini ve devleti kurtarmay�, devletin bekas�n� sa�lamay� amaçlayan siyasal bir proje olarak terennüm edilmeye ba�lanmas� sebebiyle, hep bu zaafl� yan�yla kabul görmü� olmas�d�r. Sonuçta bu tür entelektüel kesimler ve siyasi kadrolar nezdinde, �slam’�n bütüncül bir hayat tarz�, bir toplumsal nizam olma yönünden ziyade, iktidar ve devlet eksenli bir siyasal proje olma yönü öne ç�km�� ve bugüne kadar da bu zaafl� muhtevas� belirleyici olmaya devam etmi�tir. Siyasi mücadelenin çok fazla öne ç�kar�lmas� sonucunda, siyaset eksenli bir çaba içinde, bir yandan, bütün ahlak� ve hayat� ku�atan kulluk bütünü ihmal edilmekte, di�er yandan da, siyasi atraksiyonlar, di�er kesimlerle siyasi amaçl� ilkesiz birliktelikler ad�na gündeme gelen pragmatizm, çürütücü ve dönü�türücü bir rol oynamaktad�r. Özellikle de, entelektüel birikime sahip ama bütün hayat�, toplumsal ili�ki ve ahlak alanlar�n� tam anlam�yla Kur’an’a uyduramam�� aktivistlerde, bu savrulma ve dönü�üm daha da kolay olmaktad�r.

 

Tevhidi Mücadelenin Bütüncüllü�ünü Bozan

ve Stratejik �stikametine Ayk�r� Dü�en Yakla��mlar

 

Toplumsal sorunlarla ve siyasal alanla ilgilenmede, �slami olmayan iki uç konum aras�nda kalan ve a��r� iki uç konumdan uzak olan �slami vasat tutumu tercih etmeliyiz. Birinci uçta bulunanlar: �slam’� adeta siyasal bir ideolojiye indirgeyerek, siyasalla�may�, yarat�l�� gayemiz olan kullu�un bütünlü�ünü ihmal ettirecek kadar abart�l� bir biçimde belirleyici k�l�p, iktidar ve devlet eksenli bir din ve hayat tasavvuru olu�turanlard�r. �kinci uçta bulunanlar ise: �slam’� bireysel kimi ibadetlere ve ahlaka indirgeyerek, yine yarat�l�� gayemiz olan kullu�un bütünlü�ünü ihmal ettirecek kadar, ama bu sefer  bireysel ve deruni alana hapsolarak, kullu�un önemli bir parças� olan siyasal iddialardan vazgeçerek, iktidar ve devlet talebi olmayan bir din alg�s� üreterek, toplumsal hayat�n ekonomik, siyasi, hukuki alanlar�n� ba�ka ideolojilerin üretimleriyle kar��lamaya kalk��anlar, bu sebeple de �slam'� demokrasi, laiklik, liberalizm, sosyalizm vb. modellerle sentez aray��� içine girenlerdir. �slami ve vasat olan dengeli tutum ise: Bu iki uçtan da uzak olup, vasatta duran sahih �slam alg�s�n�n gerektirdi�i kulluk eksenli hayat tasavvuru içinde, ubudiyetin bütünlü�ünü koruyarak, hayat�n bütün alanlar�n� ku�atan, içsel ar�nma ve in�adan, bireysel ibadet ve ahlaka, siyasi, ekonomik, sosyal, hukuki bütün bireysel ve toplumsal alanlara kadar, bütün hayat alanlar�n� vahiyle in�ay� esas almaktad�r.

 

Bu dengeli vasat tutum, kullu�un hiçbir parças�n� ihmal etmeyen, birini di�erine tercih etmeyen bir bütünlük içinde, hayat�n bütün alanlar�na Allah'�n hükümlerini hakim k�lmaya ve hayat� bütünüyle ibadet k�lmaya çal��an, Allah'� raz� etmeyi ve sadece O'na kulluk etmeyi temel hedef yapan bir çabad�r. Bu anlay�� bilir ki, kulluk eksenli hayat tasavvuru içinde, kullu�un bütünlü�ünü koruyarak yapaca�� (e�itim, davet, �ahidlik) salih ameller sonucunda, toplumsal dönü�üme, sosyal de�i�ime vesile olabilirse, i�te bu sosyal de�i�imin sonucunda ilahi yasan�n i�leyi�iyle, Allah da o toplumun siyasal durumunu, siyasal sistemini de�i�tirecektir. Yani siyasal de�i�im, öncelikli olan ve bizim irademize b�rak�lm�� bulunan sosyal de�i�imin sonucunda, ilahi iradenin takdir alan�na b�rak�lm�� bir durum olarak gerçekle�ecektir. Tabii ki, bu durum, Müslümanlar�n daha ba�tan itibaren bir yandan tebli�, davet ve �ahidlik görevleri yerine getirilirken, ayn� süreçlerde egemen zorba otoritelere kar�� siyasal tav�rlar, itirazlar ortaya koymayacaklar�, adalet ve hak mücadelesi vermeyecekleri anlam�na gelmemektedir. Nitekim bütün Peygamberler de, tebli�e ba�lad�klar� ilk andan itibaren, ayn� zamanda siyasal iktidarlar�n kar��s�na geçip hakk� hayk�r�rken, mustaz’aflar�n haklar�n� ve adaleti savunurken siyasal tav�rlar sergilemi�, �irk sistemlerine itaatsizli�e ça��rm��lard�r. Allah inzal etti�i vahiyle ba�tan itibaren ilk Kur’an neslini böyle yönlendirmi�tir. Ancak siyasi sistemin de�i�imi, i�te bu bütüncül tevhidi mücadelenin sonunda toplumun �slami adalet sistemine lay�k olacak bir öz de�i�imi ya�amas�n�n sonucunda gerçekle�ebilecektir.

 

�slam'�n esas ve öncelikli, birincil hedefi siyasi iktidar ve devlet olmak de�il, yarat�l�� gayemiz olan "yaln�z Allah'a kulluk"tur. ��te Müslüman, bu bütüncül ubudiyet hedefi içinde hayat� kurar ve ya�ar. Yani �slam; siyaset, iktidar ve devlet eksenli de�il, kulluk eksenlidir. �ktidar ve devlet ise, bu bütünün içinde �artlar gerçekle�ti�inde gündeme gelecek önemli bir parçad�r; t�pk� di�er kulluk parçalar� gibi. Bu süreçte e�er sorumluluklar yerine getirilirse iktidar da devlet de olunabilecek, ama �artlar olu�mazsa birçok Peygamberde söz konusu oldu�u gibi bu ara hedefe, ya da kullu�un bir parças�na ula��lamam�� olacakt�r. T�pk� Hz Nuh’un (as), 950 y�ll�k tevhidi davet ve kulluk eksenli mücadeleye ra�men bu hedefe ula�amadan Rabbine döndü�ü gibi. E�er �slam iktidar ve devlet eksenli bir hayat tasavvuruna sahip olsayd�, bu Peygamberler ve ümmetleri, dünyadaki imtihan� kaybetmi� olacaklard�. Halbuki onlar sorumluluklar�n� yerine getirerek, hayat� ibadet k�larak, güç ve iradelerinin yetti�i hayat alanlar�na Allah'�n hükümlerini hakim k�larak, yani vahyin sosyalle�tirilmesini sa�layarak, yaln�z Allah'a kul olmak hedefini yakalam��, imtihan� geçmi�lerdir. Siyasal iktidar olmaya yönelik kulluk parças�n� ise, insanlar�n yeterli k�sm�, özlerindekini tevhidi istikamette de�i�tirme iradesini kullanmad�klar�, davete icabet etmedikleri ve bu sebeple de Allah'�n yasas� gere�ince �slami sisteme, tevhidi adalet yönetimine müstahak olmad�klar� için gerçekle�tirememi�lerdir.

 

Halbuki �slam, siyasi iktidar ve devlet olma eksenli bir din olsayd�, öncelikli hedefi do�rudan ve mutlaka devlet ve iktidar olsayd�, bu sa�lanmad�kça kulluk görevi yerine getirilmemi� olacakt�. ��te bu yanl�� alg�ya saplanan kimi öbekler, iktidar eksenli anlay��lar� sebebiyle, �slami sisteme ula�man�n da uzun, zahmetli ve yorucu bir mücadele süreci oldu�unu fark edince ve 28 �ubat sürecinde bir miktar bask� alt�nda kal�nca, k�sa sürede iktidar ve ranttan pay alacaklar� sistem içi de�i�im ve iktidar aray��lar�na eklemleniverdiler. Ya da Almanya’daki merhum Cemalettin Kaplan örne�inde ya�anan yanl��l�klara sürüklenildi. Merhum Kaplan, devleti o kadar hedef yapm��t� ki, kullu�un di�er alanlar�n� ve vahyin sosyalle�tirilmesini, e�itim ve �ahidlik sorumluluklar�n� bile ihmal edecek derecede ve sadece ona tak�l� kalan bir anlay�� sebebiyle,  bir �slam toplumu in�a etme önceli�ini ihmal etmi�ti. Bu sebeple sürekli hatalar yapt� ve en sonunda çevresinde bu amaçla toplanan insanlar� rahatlatmak, tatmin etmek için oyuncak bir devlet kurup, bu tür �slami kavram ve kurumlar� alay konusu haline dü�ürmekten kurtulamad�.

 

Kulluk eksenli, do�ru �slam alg�s�n�n muhtevas�nda da siyasi iktidar hedefi vard�r ve �artlar gerçekle�ti�inde, �slam’�n di�er parçalar� gibi siyasal sistem kurmak da söz konusu olabilecektir. Ancak, bu husus, �slami sorumluluklar�n öncelikli temel eksenini ve hedefini te�kil etmez, önemli bir parças�n� olu�turur. Bu sebeple de, Müslüman, kulluk eksenli �slami hayat tasavvurunu pratize ederken, bütüncül bir ubudiyet cehdi ile mücadelesini sürdürür. Toplumun davete icabet etmemesi halinde ise, “siyasi iktidar olmad�m, devlet kuramad�m” diye umutsuzlu�a, moralsizli�e, y�lg�nl��a, bunal�ma dü�mez. En zor �artlar alt�nda ve hatta zindanlarda bile olsa Rabbiyle rab�tas�n� kurarak, sadece O’na kulluk hedefini esas al�p, O’na kul olmaya çabalar ve mutlu olur.

 

Ku�at�c� cahiliye sistemlerinde, siyasal hedefi, iktidar ve devlet olmay� ya da toplumsal sorunlara yönelik siyasal mücadeleyi, bütüncül tevhidi mücadele stratejisi içindeki hak etti�i konumun ötesinde bir a��r�l�kla ve ilkesiz biçimde birinci plana geçiren ve ona endekslenenler, bu zamans�z, aceleci ve a��r� tercih sebebiyle, sistem içi siyasete eklemlenme riski alt�na girmekten kurtulamazlar. Siyasal �ahidlik, sistem içi siyasal mücadeleye endekslenince, o alanda en güçlü olan ve en fazla imkânla kamu oyu olu�turabilen, bu gücüyle de�i�imi sürdüren ve en ku�at�c� konumda olan siyasi iktidar ve yanda� medyas� olunca, “�slami kurulu�lar” ad�yla sistem içi siyasalla�maya dönük çabalar gösterenler de, sonuçta AKP öncülü�ündeki de�i�ime eklemlenmekten kurtulamamaktad�rlar.

 

Bir daha vurgulamak isterim ki, kulluk bütünü içinde siyasi iktidar ve devlet olmak önemli bir parçad�r. Ama �slam’�n bütünü mesabesinde öne ç�kar�l�p, kullu�un di�er parçalar�n�n ve öncelikli sorumluluklar�n�n ihmal edilmemesi gerekir. Öncelikle esas al�nmas� ve sürekli takip edilmesi gereken yolun gere�i, davet, e�itim ve sosyal, siyasal �ahidlikle toplumu iman-amel bütünlü�ü içinde dönü�türmeye yönelik bütüncül çabalar göstermektir. Toplumsal sorunlarla ilgili siyasal tav�r ve eylemlilik de ancak bu bütüncül tevhidi mücadelenin ilkeli bir parças� olabildi�inde anlaml� ve de�erlidir. �slami ilkelere dayal� siyasal de�i�im, ancak bu bütüncül mücadeleyle sa�lanacak sosyal de�i�imin olu�turaca�� zeminde, �slami sisteme müstahak olan �slami toplumun ortaya ç�kar�lmas�n�n akabinde, Allah taraf�ndan takdir edilecek bir sonuçtur. Ama toplum, öncelikli olan sosyal dönü�ümü ya�amazsa, bu hedef hiç gelmeyebilecektir.

 

��te �slam ve Müslim kavramlar�n�n içeri�inde, bireysel ve toplumsal hayat�n bütününü ku�at�p ibadet k�lma hedefi, akl�, iman�, �ahsiyeti, hayat� �slah edip ar�nd�rarak vahyin ölçüleri ve Resulün örnekli�iyle yeniden in�a hedefi söz konusudur. Tabii ki, ayn� zamanda siyasi alan da dâhil olmak üzere hayat�n bütün alanlar�na Allah’�n hükümlerini hâkim k�lma amac� çok aç�kt�r. Kulluk ve ahiret eksenli bir hayat tasavvuru içinde bireysel ve toplumsal ahlak�, hukuku, ekonomiyi, insani (akraba, kom�uluk, ticaret vb.) tüm ili�kileri, sosyal yap�y� (iyilik, insanlara hay�rl� olma, yard�mla�ma, dayan��ma, birbiri için fedakârl�k bilinci vb.), bireyi, aileyi, toplumsal tüm hayat� vahiyle in�a edip dönü�türmeyi hedefleyen bütüncül bir toplum projesi olma yan� öncelikli ve belirleyicidir.

 

Siyasi de�i�im ise, tevhid ekseninde ya�anacak i�te bu toplumsal, sosyal in�a ve dönü�ümün do�al bir sonucu olarak, toplumun özündekini de�i�tirdi�i istikamette Rabbimizce takdir edilecek bir durumdur. “�slamc�” çabalar, bu önceli�i ve bütünlü�ü hep ihmal edegelmi�ler, çok boyutlu ve topyekûn toplumsal dönü�ümü ve öncelikle sosyal boyutlu tevhidi in�ay� ve dönü�ümü hedeflemek yerine, daha çok sistem içi siyasal mücadeleye endekslenmi�lerdir. Tevhidi ve Kur’ani bütünlükten yoksun kalan, öncelikli olan sosyal �ahidlik alan�ndaki sorumluluklar� ihmal ederek, daha çok sistem içi siyaset eksenli siyasi söylemlere ve eylemliliklere yo�unla�an çabalar�n, toplumu tevhidi istikamette dönü�türme i�levi görmesi zor olaca�� gibi, bu tür süreçlerde, önceden kazan�lan insanlar� da sisteme eklemleyip kaybetme riskiyle kar��la��lmas� muhtemel sonuç olmaktad�r.

 

Yani zihinler giderek olumsuz yöne do�ru dönü�üyor, istikamet bozuluyor. Gerekli oldu�unda �slami referanslar� da kullanarak ve Allah’�n murad�n�n dini ço�ulculuk oldu�unu iddia ederek, “�eriat�n de�i�imi” ve “ça�a uygun yeni f�k�h olu�turma” gibi argümanlar zikrederek, sistem içi de�i�ime ve demokratikle�meye katk� sunarak, �slami sorumluluklar�n� yerine getirdiklerini san�yorlar. Hâlâ tevhidi ilkelere ba�l�l�k duyarl�l���n� ve samimiyetini koruyan, ama sistem içi de�i�ime eklemlenmi� çevrelerle birlikte hareket etme e�ilimi ta��yan az bir kesim ise, bu ili�kinin ve konjonktürün de etkisiyle, gelgitler, zikzaklar, tökezlemeler ya�amaktad�r. Böyle de olsa, hâlâ tevhidi ilkelere vurgu yapmay� sürdürmek gibi bir olumlulu�u temsil etmekte, ama zamanla hangi çizgiye evrilece�ine dair ku�kular uyand�racak biçimde tereddütlü bir söylem ve eylemlilikten de kurtulamamaktad�r. Bu yüzden de güven veren, ku�at�c� özgün bir tevhidi hat ve �ûrâ ortaya ç�kamamaktad�r.

 

Bütün bu kötü gidi�i ciddiyetle tahlil ederek, sistem içi de�i�ime tak�l� kalan çabalar�n, konjonktürün yol açt��� taktik ihtiyaçlar�n ya da konjonktürel duygusal rüzgârlar�n etkisiyle üretilen dü�ünce ve belirlenen tutumlar�n yol açt��� zararlar� fark etmeliyiz. Bu tür edilgen dü�ünce ve tav�rlar�n, tevhidî stratejik yürüyü�ümüze zarar verecek bir gidi�e yol açt���n� görüp, tercihlerimizi ya da “ictihatlar�m�z�” tevhidî ölçülerle ve Peygamberin (s) b�rakt��� yoldaki i�aretlerle sorgulamal�y�z. Vahyin sosyalle�tirilmesi sorumlulu�umuzu ve toplumun, Kur’an ahlak�n� ku�anm�� örnek davetçilerle ku�at�lmas�na yönelik çabalar�m�z� ihmal ettirecek kadar a��r� bir siyasalla�man�n büyük zaaf olu�turdu�unu fark etmeliyiz. Hele de sistem içi siyasal mücadeleyi, vahyin bütüncül olarak sosyalle�tirilmesi ve bütün hayat alanlar�n�n vahiyle in�a edilmesi çabalar�n� ihmal ettirecek kadar merkeze oturtman�n yanl��l���n� görmeliyiz.

 

Ku�at�c� �slami Bir Yap� ve Özgün Mücadele Hatt� Olu�madan,

�slami Bir Dil ve Kimlik Belirleyici K�l�nmadan �slami F�k�h Geli�emez

 

Biz Müslümanlar, muhataplar�m�z� sadece Kur’an’�n ayd�nl���na ça��r�p ve o yolda ayaklar�m�z� sabit k�larak ça��m�zdaki vahye �ahidlik görevimizi hakk�yla yapmaya çal��mal�y�z. Davetimizin muhataplar�n�, Kur’an’a ça��rmaya ilaveten, tevhidi davetimize ortak ko�arak, ayn� zamanda sistem içi mücadelelere eklemlenip �irk anayasalar�na oy vermeye ya da nura (ayd�nl��a) ça��rmaya ilaveten zulumat�n (karanl�klar�n) gri tonlar�na ça��rmaya da yönelemeyiz. Zulmü ve ifsad� yok etmeye ya da geriletmeye yönelik tevhid eksenli mücadelemizde, amaç davetimizin muhataplar�na, bir yandan k�sa vadede nefes ald�racak imkânlar� zorlamakt�r, di�er yandan davetimize icabette bask�lardan kurtularak daha özgürce karar vermelerine vesile olacak görece özgürlük vasat�na yol açmakt�r.

 

Tabii ki, ayn� zamanda zalimlerin ve bat�l ideolojilerinin, davete muhatap halk taraf�ndan daha iyi tan�nmalar� ile muhalefetin yayg�nla�mas�na vesile olmaya çal��mak gerekir. Ancak, tevhid davetçileri olarak, bu tür siyasal ve sosyal �ahidliklerimizi mutlaka �slami bir dil ve tav�rla gerçekle�tirmeli, hiçbir �eyin ve hiç kimsenin hat�r� ve hiçbir zorunluluk hissi, bizi, seküler, demokratik söylem ve eylemlere yönlendirmemelidir. Hiçbir maslahat ve hesap, bizi, seküler çözümleri me�ru ve nihai çözüm olarak görmeye, kabul etmeye ve bunlar� sa�layacak �irke dayal� yasa ve anayasalar� bizzat yapmaya sevk etmemelidir.

 

Yukar�daki sebeplerle geçici çözüm olarak, sistem içi çözüm önerilerinde bulunmak gerekti�inde bile, mutlaka esas çözümün adresinin �slam oldu�u nitelikli biçimde ortaya konmal�d�r. Ayr�ca sistem içi çözüm önerileri, onlar�n kendi sistemleri ve hukuklar� aç�s�ndan çeli�kilerini hat�rlatmak, “Bari kendi yasalar�n�za, kendi imza att���n�z sözle�melere uysayd�n�z ve insanlara bu çerçevede de olsa hak ve özgürlüklerini verseydiniz” kabilinden tutarl�l�k ça�r�lar� olarak gündemle�tirilmelidir. Demokratikle�erek ya da demokratik sistem içi mücadelenin taraflar� içinde aktif destekle yer alarak, topluma Kur’ani, tevhidi alternatifi net bir biçimde sunmak mümkün de�ildir. Çünkü, tevhidi daveti sürdürenlerin ayn� zamanda bu tür eklektik yakla��mlar, ameller ve söylemler içine girmeleri, davetin muhataplar�n�n kafas�n� kar��t�racak, tevhidi mesaj� net olarak alg�lamalar�n� engelleyecektir. Ayn� zamanda bu kesimlerin daveti sonucunda �slam ile bulu�anlar�n, fark�nda olmadan sistem içi mücadeleye eklemlenme riskleri de artacakt�r.[8]

 

Bilmeliyiz ki, seküler bildiri, söylem ve eylemlere dayal�, sistem içi mücadele endeksli hareket alan�nda çok zaman harcayan, sisteme alternatif oldu�unu sürekli ve aç�k biçimde topluma deklare edemeyen yap�lar bütüncül bir �slami mücadeleden uzakla��rlar. Ayr�ca, aç�k kimlikli ba��ms�z �slami yap�s�n� olu�turamam��, hizbi hastal�klar�n� a��p, kimli�i ve ilkeleriyle toplumu ku�atan ahlakl�, güvenilir bir örneklik ortaya koyamam�� bir mücadele zemininde �slami f�k�h üretilemez. �slami f�k�h; ancak ismi, cismi, eylemi, söylemi Kur’an ve sünnetle belirlenen, vahyi temel belirleyici k�lan, taguttan ve cahiliye sisteminden tam anlam�yla beraat� gerçekle�tirmi� alternatif �slami yap�n�n hareket alan�nda geli�ir. Kur’ani hudutlar içinde �ûrâ ile karar alan ve biz bilinciyle karde�le�ip birlikte hareket eden, zulme kar�� birlikte mücadele veren bir �slami yap� içinde ve bu yap�n�n aç�k ve özgün �slami mücadele vasat�nda üretilebilir.

 

��te bu �st�lâhi anlam�yla �slami cemaatin ya da hareketin henüz ortaya ç�kmad���, �slami hareket vasf� ta��yan sahih bir �slami yap�n�n olmad��� bir zeminde, �slami hareket f�kh� geli�emez. Salt �slami ilkelerle yönetilemeyen, yönlendirilemeyen, eklektik tutumlar sergileyen böyle seküler bir mücadele zemininde, �slami f�k�h üretilemez. Zorlanarak baz� eklektik dü�ünce üretimleri ve seküler kirliliklerle malûl kimi aç�l�m çabalar� gerçekle�tirilebilse de, ça�a uygun f�k�h üretimi zannedilen bu tür aç�l�mlarda yan�lg�ya ve tevhidi stratejik istikamette zaaflara dü�mek ihtimali yüksektir. Halbuki, öncelikle biz bilinciyle karde�le�mi�, kayna�m�� ku�at�c� bir yap�n�n ve onu olu�turan �slami �ahsiyetlerin öncülü�ünde sosyal, ahlaki, insani yard�mla�ma ve dayan��ma zemini olu�turularak toplumun bütün kesimlerine ula��lmaya çal���lmal�d�r. ��te böylece, tevhidi daveti, �slah�, e�itimi ve �ahidli�i gerçekle�tirmek üzere seferber olmu�, bütüncül anlamda �slami mücadeleyi ikame eden, aç�k �slami bir ad alt�nda ülke çap�nda organize olup kitlelere ula�an bu ku�at�c� �slami yap�y�, yani ümmeti vahiyle in�a hedefine götürecek ilk Kur’an toplumu nüvesini, bütün boyutlar�yla ortaya ç�karmak öncelikli hedef k�l�nmal�d�r.

 

Bunlar yap�lmadan, �slami bir isim alt�nda topluma deklare edilmemi�, örtülü kimlikli ve ku�at�c� olmaktan, �slami hareket vasf� ta��maktan çok uzak yap�lar�n, “Hizbullah” ve “HAMAS” örneklerini ileri sürerek, kendilerinin sistemle kurduklar� ili�kiyi me�rula�t�rmaya kalkmalar� do�ru de�ildir. Bu tür yap�lar�n, zikredilen örneklere at�fla, isti�areyle hareket f�kh� geli�tirerek onlar gibi sistem içi siyasete müdahil olmak karar� ald�klar�n� iddia etmeleri, son derece sakil durmakta ve ciddi anlamda s�r�tmaktad�r.[9]  Çünkü “Hizbullah” ve “HAMAS” gibi yap�lar, sistem içi siyasal zeminde temsilden önce, aç�k �slami kimlikleriyle toplum içinde örgütlenip, y�llarca, tebli�, e�itim, �ahidlik, yard�mla�ma, dayan��ma, mazlum ve ma�durlar�n dertleriyle, s�k�nt�lar�yla (uzaktan bas�n aç�klamas� yaparak de�il), bizzat fiilen yanlar�na giderek, onlara dokunarak, s�k�nt� ve dertlerine ortak olarak, ba�ta sa�l�k ve geçim gibi zaruri ihtiyaçlar�n� kar��layarak, halkla kayna�t�lar. Mustaz’af kesimlerle imkanlar�n� ve az�klar�n� payla�arak, ya�ad�klar� sorunlar konusunda yard�mla�arak, ezilen, sömürülen kesimlerin haklar�n� savunarak, kitlelere ula�t�lar. Ve bu adalet, merhamet zemininde vahye �ahidlik yap�p daveti yayd�lar, biz bilinciyle karde�le�erek halkla bütünle�tiler. Onlar için, gözle görülen fedakarl�klar yaparak, insanl��a hay�rl� vasat ümmetin �artlar�n� sosyalle�tirerek, güzel örnek olan ahlak ve ya�ant�lar�yla ve güven veren ku�at�c� yap�lar�yla onlarla bütünle�erek, halk�n canlar�n�, namuslar�n�, ortak mukaddeslerini ve �slami de�erlerini koruma u�runda gerekti�inde can feda edebildiklerini göstererek, i�gale kar�� onurlu direni�leriyle güvenlerini kazanarak kitlele�tiler.

 

��te bütün bunlar�n sonunda, ba��ms�z �slami kimlik ve ilkeleriyle toplumu arkalar�na alarak sistemin kar��s�na ç�k�p kendilerini ve taleplerini gündemle�tirdiler. Egemen zulme ve despot statükoya itiraz ettiler, meydan okudular ve egemen sistemler de, halk� arkas�na alm�� bu gücün kar��s�nda, onlar� muhatap almak ve önlerini açmak zorunda kald�. Üstelik BM kararlar�na ra�men ba��ms�z silahl� güçlerini de muhafaza ederek ve ba��ms�z �slami kimlik ve ilkelerini aç�kça deklare ederek, ba��ms�z �slami hareketler olarak sistem içi siyasete müdahil oldular. �üphesiz ki, bu durumda bile sistem içi siyasete kat�lma yöntemleri tart���labilir olmakla beraber, Türkiye’deki, ba��ms�z bir güç olma ve aç�k �slami kimlikle, topluma ve sisteme kendilerini kabul ettirme a�amas�n� henüz hayal bile edemeyecek, henüz tevhidi daveti topluma sunma sorumlulu�unu bile tam anlam�yla yerine getirememi�, s�n�rl� sorumlu ve edilgen c�l�z yap�lar�n, onlar�n konumunu kendileri için delil olarak göstermeye kalk��malar� yersiz ve anlams�zd�r.

 

Evet, bizim prati�imizde, henüz egemen sistemden ba��ms�z �slami kimli�ini ve ad� �slami olan ku�at�c� ba��ms�z yap�s�n� olu�turamam��, ba��ml�, edilgen ve parça yap�lar vard�r. Öncelikle sosyal ve ahlaki �ahidli�i gerçekle�tirmi� ve ahlakl�, ilkeli davetçileriyle, ortak de�erler u�runda fedakârl�klar�yla tan�nan, adil ve emin olup güven veren ku�at�c� yap�lar olu�turulamam��t�r. �nsanlara hay�rl� olacak, muhataplar�na güven verecek ku�at�c� model yap�s�n� henüz kuramam�� ve ödedi�i bedellerle temayüz ederek, halk�n güvenini kazanm�� ahlakl� örnekleri ço�altamam��, sistemden beraat�n� ilan etmi� ilkeli dava adamlar�yla kitlelere ula�amam��, s�n�rl� sorumlu küçük örgütlenmeler söz konusudur. Ve bu yap�lar Bat�n�n da raz� olup destekledi�i de�i�im sürecine, edilgen bir biçimde aktif destekle kat�lma tutumlar�n� me�rula�t�rmak için, Bat�n�n önünü kesip AKP’lile�tirmeye çal��t��� HAMAS ve Hizbullah’�[10] örnek olarak gösterebiliyor, bu istikamette bir f�k�h geli�tirdiklerini iddia edebiliyorlar.

 

Türkiye’de “�slamc�l�k” ad� alt�nda ve ça�a uygun yeni hareket f�kh� geli�tirme iddias�yla, daha çok modernitenin ve postmodernizmin üretti�i model ve de�erlerle sentez edilmi� ve sistem içi de�i�ime eklemlenmeye me�ruiyet kazand�r�c� dü�ünce ve projeler üretilmektedir. Ancak maalesef bunlar, özgün yeni ad�mlar, at�l�mlar ve ça�a uygun �slami aç�l�mlar zannedilerek, savrulmalara �slami k�l�f geçirilmi� olmaktad�r. Ça�a uygun f�k�h geli�tirmek ancak yoruma ve içtihada aç�k konularda olabilecekken, tagutu red, Allah’�n hükmüyle hükmetmek, �irk sisteminden beraat, itaatsizlik ve uzla�mazl�k gibi temel ak�devi ilkeler, ak�deyle ba�lant�l� di�er temel konular ve mücadele yönteminin ak�devi boyutu da içtihad konusu yap�larak, temel ilkeler alan� giderek yozla�makta ve tevhidi sabiteler de�i�ken hale getirilerek flûla�t�r�lmaktad�r.

 

Asl�nda, özgün �slami kimlik, ilke ve gücüyle kendisini ba��ms�z bir yap� olarak, topluma ve sisteme kabul ettirememi�, varl���ndan kitlelerin haberdar olmad��� ve de�i�imci kanad� da dahil sistemin de fazla ciddiye almad���, ku�at�c�l�ktan uzak bu s�n�rl� sorumlu hiziplerle, sistem içi de�i�im mücadelesine endekslenmi� çabalar zemininde �slami hareket f�kh� geli�tirme iddias� anlams�zla�maktad�r. Üstelik sistem içi politikalar�n �irkî boyutundan ayr��amadan, edilgen bir biçimde katk�da bulunarak, sistem içi siyasete müdahil olmaya kalkmak, aldat�c� ve yan�lt�c� sonuçlar do�urabilecektir. ��te böyle bir zeminde, son derece edilgen bir biçimde ve bu sistem içi mücadeleye paralel pragmatik hedefler, eylemlilikler, ameller, söylemler ortam�nda, “t�kand�k” psikolojisiyle seküler ili�kiler alan�nda gündeme gelen aray��lar ya da aç�l�m getirebilmek için “hareket f�kh� geli�tirme” ad� alt�nda yap�lanlar, yeni savrulmalara �slami dayanak üretmekten daha fazla bir anlam ta��mayacakt�r. Üstelik, bizzat, aktif olarak destek verdikleri de�i�imci kadrolar bile, “liberalleri”, “solcular�” ve hatta “Genç Siviller”i muhatap ve ciddiye al�rken kendilerini muhatap bile almamaktad�rlar.

 

��te bu gidi�in, bizi cahiliye toplumunu ve �irk sistemini Kur’an’la kökten de�i�tirme hedefimizden uzakla�t�rarak, sistem içi de�i�imlere eklemleme riski ta��d���na ve toplumun tevhidî dönü�ümünü ve sistemi kökten de�i�tirmeyi hedefleyen ink�lâbi ruhu yok edece�ini fark etmeliyiz. Sonuçta bu gidi�in, tâ�utî sistem, onun �irk anayasas� ve tâ�utî kurumlar� ile ili�kide zaaflara yol açaca��n�, onlara gönüllü itaati ve uzla�may� reddeden, onlardan beraat�n� ilan edip uzakla�may� zorunlu k�lan akîdevî ilkeleri flula�t�raca��n� ve Müslümanlar aras�na fitne sokaca��n� da görmeliyiz. Sistemle kurulan ve zamanla kan�ksanan bu tür ili�kilerin, giderek daha fazla tavize ve daha ba�ka ili�kilere de yol açarak, bireysel ve toplumsal hayat�n bütün alanlar�nda itaati ve kullu�u sadece Allah’a tahsis etmeye dayal� tevhidî duru�u zedeleyece�ini, Kur’anî daveti gölgeleyece�ini ve Kur’an’la sistemi kökten de�i�tirmeyi hedefleyen devrimci bilinci yok edecek e�ilimlerin yayg�nla�mas�na yol açaca��n� idrak etmeliyiz.

 

Bu sebeple, Kur’an’�n belirleyicili�inde ve ilk Müslüman, ilk �ahid olan Resulün (s) önderli�indeki ilk Kur’an neslinin mücadele sünnetinden ç�kar�lacak ilkelerin �����nda, tevhidi mücadele yolundaki i�aretçi ve i�aretlere dikkat ederek, ça��n �artlar�na hitap eden, günümüz toplumunun sorunlar�na vahye uygun çözümler sunan ve ça��m�z�n Kur’an toplumunu olu�turmay� hedefleyen, özgün çabalar, projeler ve �slami siyasetler üretilmelidir.



[1] 74/Müddessir 5

[2] 09/Tevbe 71, 31/Lokman 17

 

[3] Kur’an’da Müslim/Müslüman kavram�na yap�lan vurgular:

-          22/hacc 78: “…Allah, bundan önce ve bunda (Kur’an’da) size "müslüman" ismini vermi�tir. Peygamber size �ahit olsun, siz de insanl��a �ahit olun diye. Öyleyse namaz� k�l�n. Zekat� verin, Allah’a s�ms�k� ba�lan�n. Sizin mevlân�z O’dur. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yard�mc�d�r !”

-          27/Neml 81: “Sen, körleri sap�kl�klar�ndan do�ru yola ç�karamazs�n. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. ��te müslüman olanlar onlard�r.

-          11/Hud 13-14: “Yoksa, 'O'nu uydurdu' mu diyorlar? De ki: 'Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmu� sûre getirin; e�er do�ru iseniz Allah'tan ba�ka, ça��rabildiklerinizi de (yard�ma) ça��r�n (da bunu yap�n)!’.  E�er size cevap veremedilerse bilin ki (bu Kur'an) Allâh'�n ilminden indirilmi�tir ve O'ndan ba�ka ilah yoktur. O halde, �imdi art�k Müslüman olacak m�s�n�z?"

-          3/Al-i �mran 52:  “Îsâ onlardan inkâr� sezince: ‘Allâh yolunda kimler bana yard�mc� olacak?’ dedi. Havariler: ‘Biz, Allah(yolun)un yard�mc�lar�y�z; Allah'a inand�k, �âhid ol, biz Müslümanlar�z.’ dediler.” 

-          10/Yunus 72: "E�er yüz çevirmi�seniz, ben sizden bir ücret istememi�tim. Benim ücretim sadece Allah’a aittir. Ben Müslümanlardan olmakla emrolundum.”

-          16/Nahl 81 : “… Allâh size ni'metini böyle tamaml�yor ki siz müslüman olup esenli�e eresiniz.”

-          3/Al-i �mran 102 : "Ey iman edenler,  Allah'tan, O'na yara��r biçimde korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün."

-          7/Araf 126: "Sen, Rabbimizin ayetleri bize geldi�i zaman ona iman etti�imiz için, yaln�zca bunun için bizden intikam al�yorsun. Rabbimiz üzerimize sab�r ya�d�r ve Müslüman olarak can�m�z� al! dediler."

-          41/Fussilet 33: “(�nsanlar�) Allah'a davet eden, salih amel i�leyen ve ‘�üphesiz ki ben Müslümanlardan�m’ diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” 

 

[4] Geçmi�te tarihselci diye d��lanan, hatta neredeyse tekfir edecek kadar tepki gösterilen bir ilahiyat profesörünü, Has Parti kurucusu olduktan sonra yeniden ke�fedip, konferansç� yapmak da “�slamc�l�k” dayan��mas� olarak yorumlanabilir mi? Kur’an’�n siyasi, ekonomik ve hukuki alanlar� düzenleyen hükümlerini tarihe gömerek, �l�ml� laik demokratik sistemlerle uzla�ma arayanlar�n, anti-emperyalist ve özgürlükçü olmalar� yeterli mi görülmektedir? Bu arada ifade edelim, karde�lerimizin konferansç� yapt�klar� ki�inin büyük kahraman diye takdim etti�i tarihselci Hasan Hanefi’nin laiklikle �slamc�l��� uzla�t�rma çabalar�, uzun süredir Türkiye’de de yayg�nla�t�r�lmaya çal���l�yor. Kur’an’�n anla��lmas� konusunda yapt�klar� büyük tahrifata ra�men tarihselcilerle ve laik demokratik partilerle anti-emperyalist-özgürlükçü cephede  ve “ �slamc�l�k” ortak paydas�nda yak�nla�maya dair bu tür geli�meler, sadece pragmatizm olarak m� okunmal�, yoksa ba�ka hususlara da i�aret say�labilir mi?

[5] 3/Al-i �mran 64

[6] 3/Al-i �mran 67

[7] 2/Bakara 104

[8] DP’nin ve Menderes’in öncülü�ünde gerçekle�en 1950’lerdeki de�i�im sürecinde, dönü�türülüp küresel liberal sisteme eklemlenip sa�c�la�t�r�lanlar, devletle uzla�t�r�lanlar, devlete yanda� k�l�nanlar, Menderes’e nazaran �slami duyarl�l��� daha fazla olan geleneksel muhafazakar dindarlard�.  Bugünkü de�i�im ise, liberal demokrasiyi güçlendirme istikametinde, o zamanki geleneksel muhafazakârlar�n liberal demokrasiyle uzla�mas� sonucu olu�an AKP ve Erdo�an hükümetinin öncülü�ünde gerçekle�mektedir. Geçmi�te nas�l Menderes, kendisinden daha dindar olan geleneksel kesimleri sisteme eklemlemeye vesile olduysa, bugün Erdo�an ve AKP de, kendisinden daha fazla �slami duyarl��� olan tevhidi uyan�� süreci öbeklerini sisteme eklemlemeye vesile olmaktad�r.

[9] Bu örneklendirme, t�pk�, gerekli fedakârl�klar� yaparak ve  bedelini ödeyerek Mekke’sini in�a edip Medine’deki ba��ms�z �slami otoritesine ula�madan, sonuçta da �irk sisteminin muhatap almak ve  anla�ma imzalamak zorunda kald��� ba��ms�z bir taraf haline gelmeden, Hudeybiye anla�mas�n� imzalamak istemeye benzemektedir.  Bu sebeple de, egemen �irk sistemi ve cahiliye toplumuyla ku�at�lm��, c�l�z ve edilgen bir halde bulunanlar�n, sistem ve de�i�imciler taraf�ndan muhatap görülen ve ciddiye al�nan ba��ms�z bir taraf olmadan, hiçbir �art ko�amadan, istekleri de ciddiye al�nmadan sessizce dahil olunan sistem içi konumlar�n� kolayca “Hudeybiye” anla�mas�yla mukayese etmeye ve böyle zorlama me�ruiyetler pe�ine dü�meye kalkmalar�yla ayn� derecede anlams�z ve yanl��t�r.

[10] Üstelik, Bat� ve Amerika, HAMAS ve Hizbullah’�n bu �ekilde siyaset yapmas�ndan da raz� olmay�p, onlar�, bugün tevhidi uyan�� öbeklerinin bile edilgen bir biçimde aktif biçimde destekledikleri Türkiye’deki AKP modeline yönlendirmeye çal��makta, sopa ve havuç politikalar�yla buna zorlamaktad�rlar. BOP sürecinde Katar'�n ba�kenti Doha'da "ABD-�slam Dünyas� Forum"u yap�lm��t�. �slam ve Bat� dünyas�ndan gelen yakla��k 200 kat�l�mc� Doha'da üç gün boyunca Amerika-Ortado�u ili�kilerini, Ortado�u'nun bugününü ve gelece�ini tart��t�klar� bir toplant�da Amerikal� resmi yetkililer, laik-demokratik "oyunun kurallar�na ba�l� kal�nmas�" �art�yla HAMAS, Lübnan Hizbullah’� ve �hvan gibi �slami yap� ve örgütlerin Ortado�u'daki reform sürecine kat�lmalar�ndan yana olduklar�n�, bundan herhangi bir rahats�zl�k duymayacaklar�n� aç�klam��lard�. ABD'nin �nsan Haklar�ndan sorumlu D��i�leri Bakan Yard�mc�s� Scott Carpenter da, HAMAS ve Hizbullah benzeri örgütlere demokratik sürece kat�lma imkan� tan�nmas�n�n yanl�� de�erlendirilmemesi gerekti�i üzerinde durarak, bu yeni anlay���n Amerika'n�n �slamî rejimlere onay vermesi �eklinde yorumlanamayaca��na dikkat çekmi�ti. ABD D��i�leri Bakan� Condoleezza Rice ise, Amerikan Gazete Editörleri Derne�i üyelerine yapt��� konu�mada ''�slam, Müslüman dünyas� ve demokrasinin'' birbiriyle çeli�medi�ine örnek olarak Türkiye'yi ve AKP hükümetini göstermi�ti. Yani emperyalist bat�n�n raz� oldu�u sistem, yöneticilerin seküler dünya görü�üne sahip oldu�u, ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki kamusal alanlara kar��mayan, vicdanlara çekilmi� ve en fazla bireysel ibadetlere alan açan Protestanla�m�� bir din alg�s�na sahip bulundu�u, siyasal ve hukuki alanda laik demokratik, özgürlükler alan�nda liberal, ekonomik planda kapitalist bir sistemdir.

 

7. BÖLÜMÜ OKUMAK �Ç�N TIKLAYINIZ

YORUMLAR
Hen�z Yorum Yok !