
Mehmet PAMAK
M�SL�MANLARIN B�TIL OLANA BENZEMES�, HANG� S�RE�LERDE VE NASIL GER�EKLE�MEKTED�R?
Bismillahirrahmanirrahim
Bozulma ve menfi manada dönü�ümün ya�anmamas� ve her �artta istikametin korunmas� için yap�lmas� gerekenler, Kur’an’da gösterilmi� ve Rasûlün önderli�indeki ilk örnek nesil taraf�ndan da pratize edilmi� bulunmaktad�r. Ar�nmak, korunmak ve s�rat-� müstakim üzere bir hayat� ya�amak için, Allah’a, Rasûlüne ve indirdi�i Kitaba iman�n ve teslimiyetin gere�i olarak, hayat�n (kamusal-özel, bireysel-toplumsal) hiçbir alan�nda, hiçbir zaman ve hiçbir sebeple Allah unutulmayacak ve Allah yokmu� gibi davran�lmayacakt�r. Aksi takdirde, hayat�nda Allah’�n zikrini hâkim k�lmayan insan, Rabbine ve kendisine yabanc�la��p �eytan�n yoluna girmekte, hayat�n� hevas�n�n ve �eytan�n arzular�na göre düzenleyerek yozla�maya, savrulma ve dönü�üm sürecini ya�amaya ba�lamaktad�r. Üstelik zamanla kan�ksanarak ilerleyen bu taviz ve yozla�ma sürecindeki büyük dönü�ümünü fark bile edemeyip hâlâ kendisini Hak yolda zannedebilmektedir.
Rabbine ve Kendisine Yabanc�la�an �nsan, “Fesad Ç�kard���” Hâlde “Islah Edici” Oldu�unu �ddia Eder
Hangi �artlar ve maslahatlar söz konusu olursa olsun, hiçbir hayat alan�nda Allah’�n zikrinden yüz çevrilmeyecek (Enbiya, 21/42), Kur’an devre d��� b�rak�lmayacakt�r. Aksi takdirde, f�tratla vahyin aras� kesildi�i ve Allah’tan gelen bu iki �eyin dünyada bulu�up bütünle�mesi engellendi�inde, yani insan ister hayat�n tamam�nda isterse bir k�sm�nda Allah’� unuttu�unda ve vahiyden yüz çevirdi�inde Allah da bu ki�ilere bizzat kendilerini unutturunca, insan�n f�trat�na ve Rabbine yabanc�la�mas� ba�lamaktad�r. Bu yabanc�la�ma süreci sonunda, arzda fesad ç�karacak (Bakara, 2/27), kendine ve Rabbine yabanc�la�m�� günahkâr be�er tipi ortaya ç�kmaktad�r.
Rabbimiz Ha�ir Suresi 19. âyette, “Allah’� unutan ve bu yüzden Allah’�n da kendilerine kendilerini unutturdu�u kimseler gibi olmay�n. ��te onlar fas�k kimselerin ta kendileridir.” buyurmu�tur. �man iddias�na ra�men hayat�n tümünde ya da herhangi bir alan�nda sürekli biçimde Allah yokmu� gibi davran�l�yor, Allah’�n hükümleri sürekli biçimde hayat d���na itilip hevaya ya da ta�utlara tâbi olunuyorsa, bu tutum “Allah’�n zikrinden yüz çevirmek”, “Allah’� unutmak”, “hesab� ve âhireti” ciddiye almamak demektir. ��te bu âyette, Müslüman olduklar�n� ve iman ettiklerini iddia etmelerine ra�men böyle bir tercihte bulunarak hayat�n tamam�nda ya da bir k�sm�nda Allah’� unutanlara, Allah’�n da kendilerini unutturaca�� bildirildikten sonra, bunlar�n müslim de�il “fas�k kimseler” oldu�u ifade ediliyor.
Hayat�n baz� alanlar�nda Allah’� unutarak, bu alanlar� Allah’�n hükümlerinden soyutlayanlara, Kur’an’dan yüz çevirenlere, hevalar�n�, arzular�n� belirleyici k�l�p “Allah’�n zikrini görmezlikten gelenlere, bir �eytan musallat edilece�i ve bu �eytanlar onlar� yoldan ç�kard�klar� halde, onlar�n kendilerinin do�ru yolda olduklar�n� zannedecekleri” bildiriliyor. Allah’�n zikrini/Kur’an’� umursamayan (görmezlikten gelen) kimseye bir �eytan� musallat ederiz de onun yak�n bir dostu olur. – �üphesiz bu �eytanlar onlar� do�ru yoldan ç�kar�rlar (sapt�r�rlar) da onlar, kendilerinin do�ru yolda olduklar�n� san�rlar.” (Zuhruf, 43/36-37). Ve bu sebeple de, Kur’an’da bunlara “arzda fesad ç�karmay�n” dendi�inde, onlar�n kendilerinin “�slah ediciler olduklar�n�” iddia edecekleri, ancak “as�l fesatç�lar�n bunlar olu�u, ancak bunun �uurunda olmad�klar�” bildirilmektedir. “Bunlara, ‘Yeryüzünde fesat ç�karmay�n’ denildi�inde, “Biz ancak �slah edicileriz!’ derler. Bilin ki; gerçekten, as�l fesatç�lar bunlard�r, ama �uurunda de�ildirler.” (Bakara, 2/11-12). Görüldü�ü üzere, Allah’�n zikrini hayata hâkim k�lmak yerine, Allah’� unutarak hevalar�na ya da �eytana ve ta�utlara uyanlar, zamanla bu istikamette inanmaya ve art�k tercih ettikleri bu bât�l yolun do�ru yol oldu�unu, yeryüzünde fesad ç�kard�klar� hâlde kendilerinin “�slah ediciler” olduklar�n� zannetmekte ve �srarla bu iddiada bulunmaktad�rlar.
Bât�l Yollara Yönelenlere Tercihleri Süslü Gösterildi�i �çin, Kötü Amellerini Güzel, Bat�l Yolu “Do�ru Yol” Zannederler
En’am Suresi 153. âyette “o yollara gitmeyin sizi Hak yoldan-s�rat� müstak�mden sapt�r�r” denilen bât�l yollara sapanlar�n, tercih ettikleri o yolda b�rak�lacaklar� Nisa Suresi 115. ayette bildiriliyor: “Kim, kendisine hidayet (do�ru yol) besbelli olduktan sonra Rasûle kar�� ç�kar, mü’minlerin yolundan ba�kas�na uyarsa, onu yöneldi�i yolda b�rak�r�z ve cehenneme sokar�z. Oras� ne kötü bir var�� yeridir.” Bu âyette, müslim olan bir ki�i, iman�ndan sonra Allah’a ve Rasûlüne itaat konusundan zaaf ya�ayarak mü’minlerin yolundan, Hak yoldan ba�ka yollara uyarsa, o ki�inin tercih etti�i o bât�l yolda b�rak�l�p cehenneme sokulaca�� ifade edilmektedir. ��te yozla�ma ve dönü�üm süreci, Allah ve Rasûlü’nün gitmeyin uyar�lar�na ra�men tercih edilen bât�l yollarda �srar sonucunda ya�anmaktad�r. Sonuçta, zamanla kan�ksan�p içselle�tirilen bu yollara uyumlu olan Hak ile bât�l kar���m� bir inanca da sürüklenilmektedir. Bu tür insanlar, mü’minlerin yolundan ayr�larak yöneldikleri ve Rabbimizce de tercih edip �srar ettikleri o yolda b�rak�ld�klar� için zamanla bu bât�l yolun “do�ru yol” oldu�una inan�r hâle gelmektedirler.
Peki tercih ettikleri yanl�� yolda b�rak�lmalar� nas�l olmaktad�r? Rabbimiz Kur’an’da, her ümmete/topluma, haddini a��p azg�nl�k edenlere kendi tercihlerinin ve yapt�klar�n�n süslü/güzel gösterildi�ini bildirmektedir: Bu ba�lamda mesela En’am Suresi 108. âyette; “Böylece her ümmete yapt�klar�n� süslü gösterdik. Sonra dönü�leri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklar�n� kendilerine bildirecektir.” Yunus Suresi 12. âyette de; “��te o haddi a�anlara, yapmakta olduklar� �eyler, böylece süslenmi� (ho� gösterilmi�)tir.” hükmü yer al�r.
��te hadlerini a�arak, “emrolunduklar� gibi dosdo�ru olmak” ve “s�rat-� müstakimde sebat etmek” yerine mü’minlerin bu yolundan ayr�l�p ba�ka yollara uyanlar�n, bu tercihleri süslü gösterilerek kan�ksamalar� ve bu yolda kal�c�la�arak, üstelik Fat�r Suresi 8. âyette ifade edildi�i üzere “Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse” konumuna gelip bu kötü amellerinin güzel oldu�unu ve yöneldikleri bât�l yolun “do�ru yol” oldu�unu sanmalar�, sonuçta cehenneme sürüklenmelerine yol açmaktad�r.
�nsana Tercihi Kolayla�t�r�lmakta ve Dönü�üm Sürecinde Tercih Edip Israr Etti�i �stikamette Kolayca �lerlemektedir
Rabbimiz, Leyl Suresi 5-7. âyetlerde; “Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a kar�� gelmekten sak�n�r ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz ona en kolay olan� kolayla�t�r�r�z (onu en kolay olana kolayca iletiriz, kolay olan için ba�ar�l� k�lar�z)” buyurmu�tur. Elinde bulunandan Allah yolunda veren ve Allah’�n azab�ndan korkup takvay� ku�anarak mülkün gerçek sahibinin idrakiyle O’nun korumas� alt�na girip malla ve sahip olduklar�yla ili�kisini Allah’�n istedi�i biçimde ayarlayan ve mal�n� sadece Allah’� raz� etmek amac�yla Allah’�n istedi�i alanlara harcayan mü’min �ahsiyete i�aret ediliyor. Bu �ahsiyetin, en güzel söz olan “La �lâhe illallah Muhammedun Rasûlullah” kelimesini, îman etti�ini söylemesi yan�nda tasdik ederse, yani bu îman�n� eyleme dönü�türüp amel haline getirirse (çünkü tasdik, îman�n eylemidir îman�n ispat�d�r), Kur’an ve sünnet �����nda hayat�n� düzenlerse, i�te eyleme dönü�türdü�ü kelime-i tevhid gere�ince mal�ndan Allah yolunda harcarsa, “onun için kolay olan�n kolayla�t�r�laca��” bildiriliyor. Rabbimiz, girdi�i �slâm yolunu ona kolay getirecektir. Zaten �slam yolu, insan�n f�trat�na uygun oldu�u için en kolay olan yoldur. Çünkü insan� da, gitmesini istedi�i bu yolu da yaratan Allah’t�r. Onun için bu yol kolay yoldur, çünkü yolun da, insan�n da sahibi olan Allah’�n raz� oldu�u yoldur. Bu sebeple, bu yol asla insana zor gelmez. Çünkü insan�n f�trat� bu yola haz�rlanm�� ve bu yola uyumlu olarak düzenlenmi�tir. ��te Rabbimiz, zaten asl� kolay olan bu yolu, Hakk’� tercih edip ya�ama gayreti içine giren ki�iye, ayr�ca ilave bir kolayl�kla kolayla�t�raca��n� beyan ediyor.
Rabbimiz, Leyl Suresi 8-10. âyetlerde ise;“Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de ona en zor olan� kolayla�t�r�r�z (onu en zor olana kolayca iletiriz)” buyurmu�tur. Yani öncekinin tamamen tersine kim de cimrilik yapar, Allah için vermekten korkar, müsta�nî davran�p kendi kendine yetece�ine inan�r, kendisini muhtaç görmezse ve hüsnây�, tevhidi, dini, kitab�, sünneti, cenneti ve verene yar�n Allah’�n bolca verece�i inanc�n�, tercih ve davran��lar�yla yalanlarsa, Rabbimiz “ona da zoru kolayla�t�raca��z” diyor. Allah onun için zoru kolayla�t�racak ve zor art�k onun için kolay olacakt�r. Bir Müslüman için çok zor olan, bir Müslüman�n asla yapmayaca��, yapamayaca�� çok zor �eyler art�k bu kimse için kolay hâle gelecektir.
�slam’a ayk�r� davranmak, f�trata uygun olan vahyin ölçülerine ayk�r� ameller yapmak, namaz k�lmamak, yalan söylemek, alkol içmek, zina yapmak, faiz al�p vermek, hevaya uymak, ta�utlara itaat edip destekçi olmak ve bunlara benzer daha birçok günahlar� i�lemek f�trî olarak çok zor oland�r. Böyle olmakla beraber, bât�l tercihlerle, vahye ayk�r� hayat tarz� ve amellerle günaha ko�an, günahta �srar eden kimseler için bu zor kolayla�t�r�lmakta ve art�k bunlar� kolayca yapar hâle gelmektedirler. ��te bu sonucu do�uran �ey, Müslümanlar�n iman ettikten sonra, imanlar�n�n gere�i olarak mutlaka yapmalar� icap eden kulluk görevleri ve amellerinde �srarl� ve istikrarl� olamamalar�d�r. Rasûlullah’�n (s) “Hud Suresi beni kocatt�” demesine sebep olan bu suredeki “emrolundu�un gibi dosdo�ru ol” (Hud, 11/112) emrini yerine getirmek ve istikameti korumak hususunda zaafa dü�meleridir.
Allah’�n Emirlerine Uyma Sorumlulu�unu �hmal Edip Taviz Verenler, Zamanla Bat�lda Olanlara Benzemekten Kurtulamazlar
Rabbimizin son derece aç�k olan a�a��daki âyetlerine ve burada zikredemedi�imiz benzeri daha birçok âyete ra�men, “Allah’�n hükmüyle hükmetmek” hususundaki temel ak�devi ilkeden tavizler verilmesi ve hevaya, ta�utlara itaatten kaç�n�lmamas� da ya�anan istikamet krizini sürekli k�lm��t�r:
– “Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar aras�nda hükmetti�iniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…” (Nisa, 4/58)
– “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anla�mazl��a dü�tü�ünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inan�yorsan�z, onu Allah ve Rasûlüne arz edin.” (Nisa, 4/59)
– “…insanlardan korkmay�n, benden korkun ve âyetlerimi az bir kar��l��a de�i�meyin. Allah’�n indirdi�i ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.”(Mâide, 5/44)
– “Aralar�nda, Allah’�n indirdi�i ile hükmet. Onlar�n hevalar�na/arzular�na uyma ve Allah’�n sana indirdi�inin bir k�sm�ndan (Kur’an’�n baz� hükümlerinden) seni �a��rtmalar�ndan sak�n.” (Maide, 5/48, 49).
Kur’an’da ve Rasûlün örnekli�inde bu kadar aç�k biçimde, yönetme emanetini ehline vermek, bu ehliyetin gere�i olarak da adaletle ve Allah’�n indirdi�i hükümlerle hükmetmek, itaat edilecek emir sahiplerinin mutlaka Allah’a ve Rasûlüne itaat eden mü’minler olmas�, yönetirken ve ihtilaflar� çözerken mutlaka Allah’�n hükümleriyle hükmetmeleri ve hevaya uymamalar� gerekti�i emredilmi�ken, maalesef “müslüman�m diyenler”in çok büyük k�sm�, bu emirlerin hiçbirisine uymayan bir sapmay� içselle�tirmi� bulunmaktad�r.
Kur’an’a ve sünnete göre Hak ile bât�l�n müntesipleri aras�nda, hayat tarz�, ameller ile siyasi, toplumsal yap�lanma ve otoriteye itaat konular�nda olmas� gereken uzla�mazl�k ve ayr��ma ilkesine ba�l�l���n, istikrarl� ve �srarl� biçimde sürdürülememesi de büyük bir yozla�maya sebep olmu�tur. Son derece önemli olan bu uzla�mazl�k ve ayr��man�n, ilkesizlik ve pragmatizm sonucunda zamanla ya�anan zihnî dönü�üm ve de�i�imle ya da baz� “maslahat ve ç�kar” hesaplar�yla terk edilmesi ve bu hâlin kan�ksanmas�, söz konusu derin yozla�maya ve bât�la benzemeye yol açm��t�r.
Allah’�n zikrinden yüz çevirdikleri için kendilerine musallat edilen �eytanlar onlar� s�rat-� müstakimden uzakla�t�rd��� hâlde onlar, ya�ad���m�z yayg�n vak�ada görüldü�ü üzere hâlâ kendilerini müslüman sanmakta ve hatta “en do�ru yolda olanlar�n, en iyi müslümanlar�n” da kendileri olduklar�n� iddia edebilmektedirler. Çünkü �eytan onlara tercih ettikleri bu bât�l yolu ve amelleri süslü göstermi�, onlar da yapt�klar�n� güzel görmeye ba�lam��lard�r. Bât�l amellerde �srar etmeleri, günah� kan�ksamalar� sebebiyle f�trata ayk�r� bu yol kendileri için kolayla�t�r�lm�� ve giderek daha fazla günah� daha kolay i�lemeye ba�lam��lard�r. ��te bu serüven soncunda, “emrolundu�un gibi dosdo�ru ol” emri ihlal edilerek “zalimlere meyledilmi�” (Hud, 11/112-113), sonuçta kalpleri benze�mi� ve “müslüman�m” diyenlerle müslüman olmayanlar aras�nda, özellikle siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik alanlardaki hayat tarz� ve ameller bak�m�ndan çok büyük bir fark kalmam�� bulunmaktad�r.
Ancak, bu büyük dönü�ümü ya�ay�p günahlar� kendilerini ku�atarak imanlar�na �irk bula�t�rma konumuna gelen geni� muhafazakâr kesimlerin iktidar olmalar� üzerine, özellikle son on y�lda tevhidî uyan�� süreci öbeklerinin çok büyük k�sm�n�n da yine kimi “maslahat” ve “ç�karlar” ad�na onlara “destekçi olma” savrulmas�n� ya�amalar�, gelece�e dair tehlikenin boyutlar�n� daha fazla artt�rm��t�r. Laik siyasi iktidarlardan, sistemin laik partilerinden ve parlamentosundan berî olarak ba��ms�z �slami kimlikli bir yap� olu�turup hem laik iktidarlar� hem de geleneksel ve modern cahiliye taraf�ndan ku�at�l�p yutulmu� olmas�na ra�men kendilerinin “müslüman oldu�unu zanneden” kitleleri, vahyin ölçüleriyle uyar�p kurtulu� yolu ve istikametini göstermesi gerekenlerin, bizzat kendilerinin de istikamet krizine girip onlar�n pe�ine tak�lmalar� çok daha büyük bir felâket olmu�tur. Bu hâl, ya�anan büyük yozla�man�n çok daha yayg�n kesimleri etkileyip tevhidî uyan�� süreci olan son 30-40 y�lda ortaya ç�kan birikimin yok olmas�na yol açm��t�r. Sonuçta yeniden dirili� umudunu da zaafa u�ratarak yeni nesillerin çok daha büyük boyutta kaybedilmesine, bu yüzden de sekülerle�menin ve deizmin yeni nesilleri neredeyse tamamen ku�atmas�na sebep olunmu�tur.
Müslümanlar ya kendileri yanl�� tercihler yaparak ya da �slam dü�manlar� ve egemen güçler taraf�ndan manipüle edilerek Nebevî yönteme ayk�r� iki uca do�ru savrulmakta ya da itilmektedirler. Bu uçlardan birisi, Mekke’de en a��r �artlarda bile özenle kaç�n�lan �iddete ba�vurma, silahl� mücadeleye yönelmedir. Bu tercih, merhamete dayal� tevhidî davet ve adil �ahidlikle, olu�turulacak güzel örneklikle, hikmetli ve güzel bir üslupla kalpleri fethetmeyi önceleyen �slami mücadele yöntemi yerine kör �iddete ba�vurup tebli� muhataplar�n� �slam’dan uzakla�t�rmaya yol açmaktad�r. Di�er uç ise, taviz ve uzla�ma eksenli savrulma noktas� olup bât�l sistem içi siyaset ve iktidar ili�kileri içine girmek suretiyle kirlenmeye, yozla�maya, sistem içinde eriyip yok olmaya yol açmaktad�r. Asl�nda bu iki uç da, �slam dü�manlar�n�n i�ine yaramaktad�r. Çünkü bu uçlar silahlar�n� ya da kurallar�n� onlar�n üretti�i, istedikleri gibi yönlendirebildikleri alanlar olup �slami mücadelenin Nebevi eksende, s�rat-� müstakim üzere geli�mesini ve Allah’�n yard�m�na müstahak olacak istikameti korumas�n� engellemektedir. �ki uca kayan müslümanlar, her iki uçtaki alanlar� kontrol eden, ikisinde de güçlü ve etkili olan �slam dü�manlar� ve egemen güçler taraf�ndan �slam kar��t� emperyalist projeler istikametinde yönlendirilmekte ve dönü�türülmektedirler.
Hâlbuki Kur’an hakk�yla okunup teslim olundu�unda, Rasûlullah’�n (s) güzel örnekli�ine, Mekke-Medine sürecinde ortaya koydu�u mücadele sünnetine sadakat gösterildi�inde, müslümanlar için ak�de, ameller, hayat tarz�, toplumsal yap�lanma aç�s�ndan son derece aç�k ve anla��l�r ölçü ve ilkeler oldu�u görülecektir. Nebevi yöntemde, ne �iddete ve silaha ba�vurarak bir topluma zorla egemen olmak vard�r, ne de bât�l sistem içinde iktidar aray���na girmek vard�r. Ne kör �iddetle davetin muhataplar�n� �slam’dan nefret ettirmek vard�r, ne de taviz verip uzla�arak bât�l sistem içinde erimek söz konusudur. Toplumu vahiyle in�a ederek �slami adalet sistemine ula�ma yönteminde esas al�nacak ilkeler, siyasal yap�lanma ve yönetimde esas al�nacak kurallar bak�m�ndan da hiçbir karga�a yoktur, tam tersine son derece net bir durum söz konusudur. �nsanlar�, merhamet ve hikmetle vahyin kurtar�c�, diriltici esaslar�na ve �eref kazand�racak mesaj�na davet etmek; vahyin güzel örnekli�ini yapacak ahlakl� ve güvenilir davetçileri ço�alt�p örgütleyerek âdil �ahidler olmak; ferdî ve cemaat plan�nda yürütülecek tebli�, e�itim ve vahye �ahidlik çabalar�yla toplumu Hak istikametinde dönü�türmeye çal��arak �slami bir toplumu, ümmeti in�a etmek, bu yöntemin temel eksenini olu�turmaktad�r. Bunlar� ö�renmek, fark etmek ve anlamak son derece kolayd�r. Yeter ki, samimiyetle Kur’an’a ve Rasûlün mücadele sünnetine yönelelim ve orada bulaca��m�z hüküm, ölçü, ilke ve yoldaki i�aretleri ihlâsla takip edip hayata ta��ma cehd ve gayretini gösterelim. Rabbimiz bu istikamette yolumuzu açs�n ve ayaklar�m�z� sabit k�ls�n in�aAllah.