Mehmet PAMAK

05 Ocak 2022

�MR�M�ZDEN B�R YIL DAHA AZALDI, GEL�N H�L�M�Z� SORGULAYALIM

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ömürler, ne kadar da çabuk geçiveriyor. On y�llar, su gibi ak�p bitiveriyor. Daha dün gibi hat�rl�yorum, Çanakkale’nin Ezine ilçesine ba�l� P�narba�� köyünde geçen çocukluk y�llar�m�. Hepiniz de kendi hayat�n�zda fark etmi�sinizdir, dünya hayat�n�n ne kadar k�sa oldu�unu ve ne kadar da çabuk bitiverdi�ini. Kur’an’da da, bu k�sal��a birçok at�f vard�r. �nsanlar dünyadayken, Allah’a döndürülüp hesaba çekilmeyecekmi� ve ömürleri hiç bitmeyecekmi� gibi sorumsuzca ya�arken, ahirette ise dünyada “bir gün ya da daha az kald�klar�n�” ifade ederler. ��te ömrün bu k�sal���n�, dünyadayken fark edip ömür bitmeden Allah’�n vahyine uygun ya�amak ve ahirete haz�rlanmak gerekmektedir. Bu dünyada hayat�n� Allah’�n emirlerine göre ya�amayanlar�n, ahirette kendilerine soruldu�unda, dünyada sanki hiç ya�amam��lar gibi bir alg�ya sahip olacaklar� hakk�nda Rabbimiz bizlere �öyle bilgi vermektedir:

“Allah, (inkârc�lara) ‘Yeryüzünde kaç sene kald�n�z?’ diye sorar. Onlar, ‘Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kald�k. Hesap tutanlara sor’ derler. Allah, �öyle der: ‘Çok az bir zaman kald�n�z. Ke�ke bunu (daha önce) bilmi� olsayd�n�z. Sizi bo�una yaratt���m�z� ve bize tekrar döndürülmeyece�inizi mi sand�n�z?” (Mü’minun, 23/112 –115).

“(Suçlular, ahirette) (k�yameti) hakikati gördükleri gün, onlara sanki (bu dünyada) bir ak�am veya bir ku�luk vakti kalm�� gibi gelecektir.” (Naziat, 79/46).

“…onlar vâdedildikleri azab� gördükleri gün, sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kald�klar�n� san�rlar…” (Ahkâf, 46/35)

Seküler dü�ünenler ve dünyay� belirleyici k�l�p “dalanlarla beraber dalanlar” (Müdessir, 43), dünyada kal�c�ym�� gibi ya�arlar, bu yüzden de her yeni y�l�n ba�lang�c�nda ç�lg�nlar gibi e�lenip sevinirler. Oysa ilâhî irade taraf�ndan takdir edilmi� k�sac�k ömürden bir y�l daha harcayarak, kaç�n�lmaz hakikat olan ölüme do�ru bir y�l daha yakla��lm��t�r. Ama onlar bunun fark�nda bile de�ildirler. Yeni bir y�la girerken ya da yeni bir do�um y�ldönümünde kaybetti�i bir önceki y�lda, “yapmas� gerekti�i halde yapmad�klar�n�, yapmamas� gerekti�i halde yapt�klar�n� ve bunun hesab�n�” dü�ündü�ünde a�lamas� gerekenler, tam tersine gülüp e�leniyorlar, “do�um günü partileri” düzenleyip yeni isyanlar ve günahlar içinde kayboluyorlar. �eytan�n aldatmas� ve süslü göstermesi sonucunda ahiret ve hesap bilincini kaybedip dünyevile�iyorlar. Bu yüzden de, seküler bir mant�kla dünyada sürekli kal�c�ym�� gibi davran�yorlar ve her yeni y�la girerken ya da do�um günlerinde gülüyor, e�leniyor, seviniyorlar.

Hâlbuki bu k�sac�k dünya hayat�n�n kendisi için bir imtihan alan� oldu�unu ve ya�anan her an�n hesab�n�n verilece�ini idrak eden müslim ki�i, hesab� verilecek bir y�l�n daha geride kald���n�n bilinciyle, geçmi� olan zaman diliminde ahireti için neler biriktirdi�inin sorgulamas�n� öne ç�kar�r. Hüzünlenir, üzülür ve endi�e içinde geçmi� ömrün ve y�l�n muhasebesini yapar. Mü’min �ahsiyet, ömrünün sonuna biraz daha yakla�t���n�n bilinciyle Rabbine s���n�p dua eder. Yapt��� hata ve i�ledi�i günahlar�na tevbe eden hüzünlü bir ruh hali içinde olur. Bundan sonra ise, kalan ömründe Rabbini raz� edecek ameller yapmay� dileyip yeni y�la, ahirete ve hesaba haz�rl�k bilinciyle giri� yapar. Çünkü mü’min olan bilir ki, Rabbimiz Asr Suresi’nde, zaman üzerine yemin ederek zaman�n önemine dikkat çeker ve çok çabuk geçen zaman�n/ömrün; hayat�n� “iman edip salih amel i�leyerek, Hakk’� ve sabr� tavsiye ederek” geçirmeyenler için bir hüsran sebebi olaca��n� bildirmektedir.

Rabbimiz, Baz� Ayetlerinde Dünya ve Ahiret Hayat�na Dair �u Hat�rlatma ve Uyar�lar� Yapmaktad�r

Rabbimiz, Ankebut Suresi, 64. Âyette; dünya hayat�n�n geçici bir oyalanmadan ibaret oldu�unu hat�rlatarak, gerçek, as�l ve kal�c� yurdun ahiret yurdu oldu�unu bildirmekte ve “ke�ke kullar�m bunu bilseler de dünya hayat�n� ona göre de�erlendirseler” vurgusu yapmaktad�r: “Bu dünya hayat� ancak bir e�lence ve oyundan (oyalanmadan) ibarettir. Ahiret yurduna gelince, i�te gerçek (as�l) hayat odur. Ke�ke bilselerdi!”.

�sra Suresi 18 ve 19. âyetlerde ise; “Her kim bu çarçabuk geçen dünyay� dilerse ona, yani diledi�imiz kimseye diledi�imiz kadar�n� dünyada hemen verir, sonra da onu, k�nanm�� ve kovulmu� olarak girece�i cehenneme sokar�z. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yara��r bir çaba ile çal���rsa, i�te bunlar�n çal��malar� makbuldür.”

�ura Suresi, 20. âyette de �öyle buyrulmu�tur, “Her kim ahiret kazanc�n� isterse, biz onun kazanc�n� art�r�r�z, her kim de dünya kazanc�n� isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.”

Ha�ir Suresi 18. âyette ise Rabbimiz �öyle buyurmu�tur: “Ey iman edenler! Allah’a kar�� gelmekten sak�n�n (ittekullah) ve her nefis (ki�i), yar�n/(ahiret) için önceden ne göndermi� oldu�una baks�n. Allah’a kar�� gelmekten sak�n�n (vettekullah). �üphesiz Allah, yapt�klar�n�zdan hakk�yla haberdard�r.”

Görüldü�ü üzere, “Allah’�n azab�ndan korkup sak�n�n ve Allah’�n emir ve yasaklar�na uyma sorumluluk bilincini ku�an�n” anlam�na gelen iki “ittekullah” ifadesi aras�nda “her nefis yar�n/ahiret için önceden ne haz�rlad���na, ne gönderdi�ine baks�n” deniliyor. Yani “hangimizin daha güzel ameller yapaca��m�z” konusunda imtihan oldu�umuz k�sac�k dünya hayat�nda, Allah’�n azab�ndan korkup sak�narak O’nun emir ve yasaklar�na uyma sorumluluk bilincini ku�anmak suretiyle yar�n/(ahiret) için ne gönderdi�imizi sürekli sorgulamam�z ve sürekli böyle bir haz�rl�k içinde olmam�z gerekti�i hat�rlat�l�yor. Ayetin sonunda ise, yine yapt���m�z ve yapaca��m�z amellerimize ve ya�ad���m�z hayat tarz�na vurgu yap�larak, “�üphesiz Allah, yapt�klar�n�zdan haberdard�r” deniliyor. Bak�n “iman�n�zdan haberdard�r” denmiyor, “yapt�klar�n�zdan haberdard�r” deniliyor. Çünkü lâfzen iman etti�inizi söylememiz yetmez, bu iman�m�z�, imtihan alan�nda amellerimizle, ya�ant�m�zla ispat etmemiz gerekiyor. Bu sebeple ömrümüz bitmeden, sürekli biçimde ahiretimize ne gönderdi�imizi muhasebe etmeli ve Rabbimizce k�nan�p hüsran sebebi say�lan “dünya için dünyada kalacak �eyler biriktirme tutkusu” (Tekâsür Suresi) yerine “ahiret için salih ameller biriktirme” tutkusunun (Ha�ir, 59/18) bizi ku�atmas�n� sa�lamal�y�z.

Ha�ir Suresinin 19. âyetinde ise, “Allah’� unutan ve bu yüzden Allah’�n da kendilerine kendilerini unutturdu�u kimseler gibi olmay�n. ��te onlar fas�k kimselerin ta kendileridir.” buyruluyor. �man iddias�na ra�men hayat�n tümünde ya da herhangi bir alan�nda sürekli biçimde Allah yokmu� gibi davran�l�yor, Allah’�n hükümleri sürekli biçimde hayat d���na itilip �eytana, hevaya ya da ta�utlara tâbi olunuyorsa, bu tutum “Allah’�n zikrinden yüz çevirmek“, “Allah’� unutmak“, “ahireti ve hesab� ciddiye almamak” demektir. ��te âyette, Müslüman olduklar�n� ve iman ettiklerini iddia etmelerine ra�men böyle bir tercihte bulunarak Allah’� unutanlara, Allah’�n da kendilerini unutturaca�� bildirildikten sonra, bunlar�n müslim de�il “fas�k kimseler” oldu�u ifade ediliyor.

Hayat�n bütününde, Allah’a döndürülüp hesaba çekilece�imiz bilinciyle ya�amak, tüm hayat alanlar�nda ve sürekli biçimde Allah’� unutmamak sorumlulu�umuz vard�r. Bu sebeple, “ans�z�n gelecek olan ölüm”e haz�rlanmak amac�yla, sürekli Allah’a yak�n bir hâl üzere olmak ve tüm hayat� Kur’an’a tâbi k�lmak gerekmektedir. Bu konuda Zümer Suresi, 55 ve 56. âyetlerde �u uyar�ya yer veriliyor: “Siz fark�nda olmadan, ans�z�n ba��n�za azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) tâbi olun.” “Ki�inin: Allah’a yak�nl�k konusunda kusurlu davrand���m için bana yaz�klar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyece�i günden sak�n�n)!”

Nebe Suresi, 40. Âyette ise, Rabbimiz ahiretten bir sahneyi aktarmaktad�r. Kullar�ndan ahiret ve hesap bilinciyle hareket etmeyen, dünyada kal�c� gibi davranan ve bu yüzden dünya hayat�n� ahiretin tarlas� olarak yeterince de�erlendirmeyip önceden ahireti için yüzünü güldürecek salih ameller göndermemi� olanlar�n pi�manl���ndan bir sahne aktar�yor.

Art�k o gün (ahiret ve hesap günü) gelmi�tir, önceden bugüne haz�rl�k yapmayanlar�n, daha önce iki elleriyle gönderdikleriyle kar��la�t�klar�nda duyacaklar� kahredici pi�manl�ktan haber veriliyor: “�üphesiz Biz sizi, yak�n bir azap ile uyard�k. O gün (ahirette), ki�i önceden elleriyle yapt�klar�na (önceden iki eliyle ahirete/yar�na gönderdiklerine) bakacak ve inkârc� (ahiret ve hesab� dikkate almadan hevas�na göre ya�ayan) ki�i: ‘Ke�ke toprak olsayd�m!’ diyecektir.” ��te kaç�n�lmaz olan o güne, k�sac�k dünya hayat�nda iken haz�rlanmal�y�z. Ve ahirette hiçbir faydas� olmayan “ke�ke toprak olsayd�m” pi�manl��� ile kahrolmak istemiyorsak, dünya hayat�m�z boyunca ahirette yüzümüzü güldürecek salih ameller biriktirme yar��� içinde olmal�y�z.

Hesap Gününde, Fayda Vermeyen Pi�manl�kla Geri Döndürülme �ste�i ve Salih Amel Yapmaya Dair Taahhütte Bulunma Ç�rp�n���

Fecr Suresi, 23 ve 24. âyetlerde, ahirette art�k faydas� olmayan son pi�manl�ktan bir ba�ka sahne aktar�l�yor. Bu sahnede, dünya hayat�nda iken ahiretinde yüzünü güldürecek salih ameller göndermeyenlerin büyük bir pi�manl�kla “ke�ke ahiret hayat�m için bir �eyler yap�p gönderseydim” diye beyhude bir hay�flanma içinde olacaklar� bildiriliyor: “O gün cehennem getirilir, insan yapt�klar�n� birer birer hat�rlar. Fakat bu hat�rlaman�n ne faydas� var! (��te o zaman insan:) ‘Ke�ke bu hayat�m için bir �eyler yap�p gönderseydim!’ der.”

Secde Suresi 12, 14 ve 15. âyetlerde ise ayn� beyhude pi�manl�k �öyle aktar�l�r:

-“Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlar�n� büküp, ‘Rabbimiz! (Gerçe�i) gördük ve i�ittik. Art�k �imdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel i�leyelim. Biz art�k kesin olarak inanmaktay�z’ dedikleri vakit, (onlar�) bir görsen!”

-“(Onlara �öyle denilecek:) “O hâlde, bu gününüze kavu�may� unutman�za kar��l�k azab� tad�n. Biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduklar�n�za kar��l�k ebedî azab� tad�n.”

-“Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle ö�üt verildi�i zaman secdeye kapanan (itaat eden), kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih (itaat) edenler inan�rlar.

Bu beyhude pi�manl�klarla kahrolmamak için, Allah’�n hayat�m�za yön vermek için indirmi� oldu�u Kur’an’�, hayat kitab� oldu�u bilinciyle ve hakk�yla okuyup onunla amel etmek gerekmektedir. Görüldü�ü üzere bu pi�manl�klarla kahrolanlar, geri dönmenin imkâns�z hâle geldi�i bir noktada, büyük bir pi�manl�kla Rabbimize yalvar�p “bizi geri döndür ki, salih amel i�leyelim” diyorlar.

Hâlbuki dünya hayat�nda iken, hayat kitab� Kur’an’� hakk�yla okumu� olsalard�; Rabbimizin, hayat� ve ölümü yaratma amac�n�n bile “hangimizin daha güzel ameller yapaca��m�z� s�namak” oldu�unu bildirdi�inden haberdar olacaklard�. “O, hanginizin daha güzel amel yapaca��n� s�namak için ölümü ve hayat� yaratand�r…” (Mülk, 67/2). Evet, Kitab� hakk�yla okusalard�, yapmalar� ve yapmamalar� istenen hususlara dair emir ve yasaklardan, vahyî bilgi ve ölçülerden de, daha hayattayken haberdar olup gere�ini yapabilecekler ve bu duruma dü�meyeceklerdi.

��te bu faydas�z pi�manl�klarla kahrolmak istemiyorsak, ömür bitmeden önce sürekli hâlimizi sorgulay�p ahiretimize ne haz�rlad���m�z� gözden geçirmeli ve vakit varken günahlar�m�zdan tevbe edip ahiretimiz için salih ameller biriktirmekte yar��mal�y�z.

Allah’a ve Rasulüne �taatla Geçirilmedi�inde Hüsran Sebebi Olan Zaman�n Yeni  Bir Y�l�nda, Geliniz  Hâlimizi Sorgulay�p Tevbe Edelim

Ey mü’min karde�lerim ve ey tüm insanlar! Geliniz, bu k�sac�k dünya ömrünün yeni bir y�l�n�n ba�lang�c�nda, kaybetti�imiz önceki bir y�l�n, hatta tüm ömrümüzün sorgulamas�n� ve henüz hesap günü gelmeden muhasebesini yapal�m. Asl�nda her y�l tekrarlanan do�um günlerimizde de kutlama yap�p e�lenmek yerine, ömrümüzün bir y�l daha azalmas�na ra�men ölüme hiç de haz�r olmad���m�z� fark edip hayat�m�z� gözden geçirmeli ve bir muhasebe yapmal�y�z. Gülüp e�lenmek yerine, her an bitebilecek k�sac�k imtihan dünyas�nda, bizi yarat�p hayat�m�z� lutfeden ve öldürüp hesaba çekecek olan Rabbimize hakk�yla kulluk yapamad���m�z için hüzünlenip bu konuda bir sorgulamay� ve �slah çabas�n� gündem yapmaya çal��mal�y�z.

Allah (c), bizi hesaba çekmeden önce, daha dünyadayken biz kendimizi vahyin ölçüleriyle hesaba çekelim ki, ölüm gelmeden hatalar�m�z� düzeltme, yanl��lar�m�z� �slah etme ve günahlar�m�zdan tevbe etme imkân�m�z olsun. Kendimizi ve geçmi� y�llar�m�z� sorgulayal�m; Allah yolunda nas�l bir cehd ve gayret içinde olduk? “Yaln�z Allah’a kulluk yapmak” olan yarat�l�� gayemize uygun bir hayat ya��yor muyuz?  Bu amaçla, Kur’an’� hakk�yla okumak ve vahyin ilk �ahidi, güzel örne�imiz olan Rasulün (s) sünneti ekseninde vahyi do�ru anlamak, ö�üt almak ve ya�amak sorumlulu�umuzu yerine getirdik mi? Allah’� raz� etmek için ne tür çabalar gösterdik ve hangi sâlih amelleri i�ledik?

Kendimizi hesaba çekelim ve daha fazla geç kalmadan harekete geçelim. Neleri yanl�� yapt�k? Nerede hata ettik? Günahlar�m�z için isti�farda bulunduk mu, tevbe ettik mi? K�sac�k dünya hayat�m�z� sonsuz ahiret yurdumuz için iyi de�erlendirebildik mi? Dünyam�z�, ahiretimizin tarlas� olarak iyi ve bereketli biçimde ekip biçebildik mi? Ahirette önümüze ç�kacak olan amellerimizi dünyadayken gözden geçirip, günahlardan tevbe ederek ve salih amelleri ço�altarak orada yüzümüzü güldürecek iyilikler, güzellikler biriktirebildik mi?

Evet ey Müslimler! Allah’a ve Rasulüne itaatla emrolundu�umuz  bilincini ku�an�p bu imanî sorumlulu�umuzu hakk�yla yerine getirebildik mi? �çimizden kaç ki�i, Rasûlün (s) davet yolundaki ilk prati�ini gerçekle�tirip akrabalar�n� toplayarak, onlara tevhidi mesaj� ula�t�rmak için özel çaba harcad�? Anne-babalar olarak, çocuklar�m�z�n �slami e�itimi için ayn� safta durup, onlar� ate�ten koruyucu tedbirleri birlikte alabildik mi? Yoksa birimiz bu çabay� gösterirken di�erimiz duygusall�kla çocuklar� sahiplenme ad�na engel olup onlar�n dünyevile�mesine mi sebep oldu?

Evlatlar olarak, anne-babalar�m�za kar�� Kur’an’da bildirilen sorumluluklar�m�z� yerine getirebildik mi? Onlar�n kadrini bilebildik ve r�zas�n� kazanabildik mi? Allah (c), kendisine �ükredilmesini emretti�i âyette “anne-baban�za da �ükredin” (Lukman, 31/14) ifadesini kulland��� ve ba�ka birçok ayette “anne-babaya öf bile dememeyi” (�sra, 17/23), “sizi �irke zorlasalar bile bu konu hariç onlara me�ru konularda itaat etmeyi” (Lukman, 31/15, Ankebut, 29/8) ve her �artta “anne-babaya iyilikle davranmay�, ihsanda bulunmay�” (Nisa, 4/36; �sra, 17/23; Ahkâf, 46/15) emretti�i hâlde, evlatlar olarak Allah’�n bu emirlerine uyabildik mi?

Ey mü’min karde�lerim! Bunal�m içindeki insanl���n, zulümat�n karanl���ndan vahyin ayd�nl���na ç�kmas� için gerekli olan cehd ve gayreti gösterdik mi? Asr Suresinde zikredilen hüsrandan kurtulu� reçetesinin temel unsurlar�ndan olan “Hakk� tavsiye” ba�lam�nda tevhidî davetin yayg�nla�mas� amac�yla nas�l bir mücadele verdik?  Kendimizin ve insanl���n kurtulu�u için hangi çabalar� gösterdik, hangi fedakârl�klarda bulunduk?

�nsanl��a kar�� �ahid k�l�nma sorumlulu�umuzun gere�i olarak neler yapt�k? Sorumluluklar�m�z�, hakk�yla yerine getirebildik mi? Yoksa bireysel ibadetlerle yetinip kurtar�c� mesaj� daha çok insana ula�t�racak cemaat faaliyetlerinden koparak bahçelerimize mi çekildik? Allah yolunda mü’min karde�lerimizle bütünle�ip vasat ümmeti olu�turma amaçl� tebli� ve e�itim çal��malar�nda yerimizi alarak fedakârl�klarda yar��mak yerine, bu bilinç ve duyarl�klar�m�z� kaybederek bireyselle�ip dünyevile�tik mi? Ya biz bu haldeyken, yani duyarl�klar�m�z� yitirmi� ve kolektif �slâmî çabalardan koparak bahçelerimizde rehavet içinde kaybolmu�ken ölüm kap�m�z� çalarsa, Rabbimize nas�l hesap verece�iz?

Haydi karde�lerim! Bir an önce bu ataletten ç�k�p yeni bir hamle yapal�m. Kendimizi hesaba çekelim ve ölüm gelmeden hâlimizi �slah etmek ve tevhidî daveti en yak�n�m�zdan ba�layarak merhametle tüm insanlara hâl ve kal ile yaymak için Allah yolunda seferber olal�m.

Bilginin Ahlak�n� Ku�anan Tutarl� Mü’minler ve Dava Adamlar� olabildik mi? Sistemden Ba��ms�z �slami Kimli�imizi ve �stikametimizi Koruyabildik mi?

Ey mü’min karde�lerim! Kendimizi hesaba çekelim. Acaba dinimizi, davam�z edinebildik mi? �slami davet, e�itim ve �ahidlik yolunda adanm�� dava adamlar� olabildik mi? �slam hakk�nda bilgi edinmekle yetinmeyip bilginin ahlak�n� ku�anabildik mi? Söyledi�i Hakk’� öncelikle kendisi ya�ayan tutarl� ve ahlakl� mü’minler olmay� ba�arabildik mi? Tevhidî davam�z�, bütün hayat alanlar�nda do�ru ve güzel temsil edip hâl ve kâl ile davetin örnek temsilcileri olabildik mi?

Rabbimizin emrine uyup cahiliye hükmünü terk ederek O’nun asla daha güzeli olmayan en güzel hükümleriyle düzenlemek suretiyle (Maide, 5/50) hayat�m�z�, yine O’nun daha güzeli olmayan en güzel boyas�yla boyayabildik mi? (Bakara, 2/138).

Bize bakanlar, Allah’�n rengiyle boyanm�� bir hayat� görebiliyor m�? Ya da bizim müslim oldu�umuzu hayat�m�z�n bütün alanlar�nda görünen “secde izi”nden  mi tan�yorlar? Hayat�m�z� Allah’a rükû ve secde ettirebildik mi? Sadece namazda de�il bütün hayat alanlar�nda ayn� k�bleye yönelmeyi ve her hayat alan�nda Allah’a rükû/boyun e�meyi ve sadece Allah’a secde/itaat etmeyi ba�arabiliyor muyuz?

Toplum içinde, âdil, emin, güvenilir ve ahlakl� �ahsiyetler olarak temâyüz edebildik mi? Rasulullah (s) daha vahiy gelmeden bu güzel ahlâk� temsil edip “Muhammedü’l Emin” olmu�ken bizler vahiyle bulu�tuktan sonra bile bunu ba�aram�yorsak, sebebi üzerinde dü�ünüp nefsimizle hesapla�mal� de�il miyiz?Karar ve uygulamalar�m�zda, söylem ve eylemlerimizde, davam�z� m�, yoksa nefislerimizi mi ön planda tuttuk?

Rasulullah çok daha zor �artlarda Mekke’de bütün mü’minlerin topland��� ‘Darül Erkam’�, “Kur’an Toplumu nüvesini” olu�turup 13 y�lda �slam’�n iktidar oldu�u Medine’ye ula�t��� halde neden bizler yakla��k yar�m as�rd�r Darül Erkam gibi ku�at�c� ve örnek bir yap� bile olu�turamad�k? On y�llard�r neden tevhid akîdemiz vahdetimize yol açm�yor? Geçici bilmemiz gereken gruplar�m�z, neden vahdete giden yolu t�kayan bir “put” hâline dönü�tü âdeta? Neden grup kimliklerimiz, bizleri karde� k�lan �slâmî kimli�imizin önüne geçti? Hangi yanl��lar�m�z, bizi bu hâle sürükledi?

Allah ve Rasulünün, terk etmemiz halinde  kalplerimizi birbirine çarparak hepimizi birlikte helak edecek bir azab�n ku�atmas�na kar�� uyard�klar� halde “emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker” sorumlulu�umuzu gere�ince yerine getirebildik mi? Yoksa bu büyük sorumlulu�u Allah için ifa etmeye çal��an fedakâr karde�lerimizi d��lay�p dünyevi duygusall�klarla münkere meyledenleri mi dost edindik? “Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker” sorumlulu�unun yerine getirilmesine en fazla ihtiyaç olan böylesine büyük bir yozla�ma ve çetin bir fetret döneminde bu görevi ifa edenlerin yok denecek kadar azald��� ac� gerçe�ini ya��yoruz. Bu sebeple böyle bir süreçte her zamandan çok daha önemli olan “emr-i bi’il ma’ruf” görevini fedakârca yapanlara dua edip te�vik etmek yerine tepki gösterip d��layanlar ve münkere meyledenleri mü’minlere tercih edenler, bu büyük günah�n alt�ndan nas�l kalkacaklar�n� dü�ünme duyarl�l���n� neden kaybettiler? �lkeleri ihmal edip duygusal ve nefsanî ili�kileri ya da uydurduklar� kimi maslahatlar� belirleyici k�lanlar, böylesine bir ilkesizli�i ya�ad�klar� halde bunun fark�nda bile olam�yorlar. Neden?

Ayr�ca, neden, uyduruk “maslahat”lar ve bat�l sistem içi geçici “kazan�m”lar ad�na 30 y�ll�k tevhidî birikimi harcamaktan, tevhidî mücadeleye zarar vermekten çekinmeyenlerimiz oldu? Tevhidî daveti, topluma hâl ve kâl ile ta��ma sorumlulu�u olanlar, neden �slam’� tahrif eden laik bir parti liderinin pe�ine tak�ld�lar ve onu “muvahhid ve ümmetin umudu” ilan ettiler? Neden hoca, âlim, “�slamc� ayd�n” olarak tan�nanlar, “cemaat ve kanaat önderleri”, �slâmî de�er, kavram ve ölçülerimizi, laik sistemin �slam’� da tahrif eden bir partisinin desteklenmesinde “araçsal bir malzeme” olarak kullanmaktan çekinmez hâle geldiler?

Tevhidî davetle ve vahyin �ahidli�ini/güzel örnekli�ini olu�turarak toplumu vahiyle ar�nd�r�p in�a etmesi gerekenler, neden topluma kötü örnek/”yalanc� �ahid” olma durumuna sürüklendiler ve insanlar�n �slam’dan uzakla�mas�na sebep oldular? Neden, en az 30 y�ll�k tevhidî birikimimizi, laik, liberal, kapitalist seküler siyaset alan�na “aktif destek” vermeye yönlendirip harcad�k? Neden bunca y�ll�k birikimimizin, laik-kapitalist siyaset alan�n�n yoz ili�kileri içinde kirlenmesine yol açt�k? “Festakim kema umirte”/”emrolundu�un gibi dosdo�ru ol” (Hud, 11/112) emrine ra�men, neden tevhidî istikameti korumakta zaaf gösterdik ve neden ya�anan yayg�n “istikamet krizi”ne sürüklendik?

Bilmeliyiz ki, hayat�m�z, ancak Allah’a teslim olup sadece O’na rükû ve secde etti�i, vahye ve Rasûlün sünnetine uygun ya�and��� zaman anlaml� ve de�erli olur. Allah’� unutan ve O’nun kitab�na ve Rasûlün (s) güzel örnekli�ine uymayan bir ömür, asla anlaml� ve de�erli de�ildir. Tevhidî istikameti korumakta zaafl� bir “�slami kimlik” ve ak�devi ilkelerden tavizkâr bir hayat, hüsran sebebidir. Böyle bir ömür, bin y�l sürse de Allah yan�nda hiçbir k�ymeti yoktur. Sadece tevhidî istikameti koruyarak Allah’a rükû ve secde ettirilen ve Kur’an’a uygun ya�anan hayat ve ömür, çok k�sa da sürse, Rabbimizin kat�nda de�erli, bereketli ve hay�rl�d�r.

Madem “Kur’an’�n indirilmeye ba�land��� gece bin aydan hay�rl�d�r”, o halde “Kur’an’� okumaya, anlamaya, ya�amaya ve onun kurtar�c� mesaj�n� yaymaya tahsis edilmi� bir gün de yine bin aydan daha hay�rl�” olarak alg�lanmal�d�r. ��te bu bilinçle, her günün, gecenin, y�l�n ve bütün ömrün, Kur’an’a uygun olarak ihya edilmesi için seferber olunmas� gerekir. Bu büyük ve önemli sorumlulu�umuzu, Rasulün sünnetinin rehberli�inde hakk�yla yerine getirebildik mi?

Rabbimiz, yukar�da sordu�umuz sorulara do�ru cevaplar� vererek ve tüm bu sorumluluklar�m�z için seferber olarak hâlimizi �slah etmeyi, yanl��lar�m�zdan dönmeyi, günahlar�m�zdan tevbe etmeyi ve kalan ömrümüzü Kur’an ve sünnete uygun biçimde ya�ay�p r�zas�n� kazanan mü’minlerden olmay�, hepimize nasip etsin in�aAllah.