K�r�ad Atalar: Tarihte savrulan, d�n��en bir Peygamber olmam��t�r
AKP d�nemiyle birlikte �e�itli `�slami �evrelerin`, cahiliye d�zeni ve d�zenin akt�rleri kar��s�ndaki duru� ve tutum konusunda sapma ve savrulmalar ya�ad���na tan�kl�k ettik. S�z konusu savrulma s�recini, �ktibas Dergisi`nin dosya konusu ba�lam�nda K�r�ad Atalar�la konu�tuk. Ya�anan d�n���m�n k�ks�zl�kle a��klanabilece�ini belirten Atalar, �K�ks�zl�k ise, esasen �bilmemekle� ilgili bir �eydir. Biliyorsunuz �ke�ke bilselerdi� ayetine ben biraz da bu a��dan bak�yorum. Kullar, Peygamberler gibi �bilebilseydi�, savrulmazlar, d�n��mezlerdi. Tarihte savrulan, d�n��en bir Peygamber olmam��t�r� diyor. S�yle�imizi ilgiyle ve be�eniyle okuyup istifade edece�inizi d���n�yoruz.

Türkiye’de 1960’l� y�llardan itibaren do�rudan Kur’an ve Rasulullah (a.s.)’�n Kur’an’a dayal� Nebevi örnekli�i ile irtibat kurarak sa�-muhafazakâr “dindarl�ktan” ayr��an, bütüncül ve ba��ms�z �slami kavray��a dayal� özgün bir �slami bilinçlenme süreci ya�and�. Özellikle 80’li ve 90’l� y�llarda güçlü bir ak�ma dönü�en bu süreç, jakoben laikli�e dayal� “ölümü gösterme” politikalar�n�n aktif edildi�i 28 �ubat sürecinde özgünlü�ünü ve dinamizmini sürdürürken, ard�ndan gelen ve düzenin bat�c�l��� esas alan k�blesi ve laikli�e dayal� temel akidesinde bir de�i�imi de�il, usul ve üslup de�i�imini ifade eden �l�ml� laiklik politikalar�n�n uygulanmaya ba�land��� AKP sürecinde sars�lmaya ba�lad�. “Birçok �slami” çevre, düzene ve aktörlerine yönelik akidevi teberri tutumunu terk edip, “sistem içi” bir konumlanmaya yöneldi.
Söz konusu savrulma sürecini Kür�ad Atalar’la konu�tuk. Ya�anan dönü�ümün köksüzlükle aç�klanabilece�ini belirten Atalar, “Köksüzlük ise, esasen ‘bilmemekle’ ilgili bir �eydir. Biliyorsunuz ‘ke�ke bilselerdi’ ayetine ben biraz da bu aç�dan bak�yorum. Kullar, Peygamberler gibi ‘bilebilseydi’, savrulmazlar, dönü�mezlerdi. Tarihte savrulan, dönü�en bir Peygamber olmam��t�r” diyor. Söyle�imizi ilgiyle ve be�eniyle okuyup istifade edece�inizi dü�ünüyoruz.
Söyle�i: �ükrü Hüseyino�lu
Kür�ad Atalar: Tarihte savrulan, dönü�en bir Peygamber olmam��t�r
Türkiye’de 28 �ubat sonras� gelen AKP sürecinde “�slami çevrelerde” ciddi savrulu�lar�n ya�and���n� görmekteyiz. Yak�n geçmi�e kadar düzen ve politik aktörleri konusunda “akidevi teberri” temelli bir yakla��ma sahip olan birçok çevrenin dahi, bu süreçte y�llarca dillendirdikleri “ilkeler”i yok say�p sistem içi politik sürece “aktif destekçi” olarak dahil olduklar�na tan�kl�k ettik. Bu dönü�ümü nas�l de�erlendiriyorsunuz?
Bu dönü�ümü temelde “köksüzlükle” aç�klayabiliriz diye dü�ünüyorum. Elbette ‘nefsi zaaflar’, ‘beklenti’ vb. ba�ka baz� sebepler de var, ama bence bunlar ana sebebin yan�nda evvelemirde dile getirilmeyi hak edecek türden de�ildirler. Köksüzlük ise, esasen ‘bilmemekle’ ilgili bir �eydir. Biliyorsunuz “ke�ke bilselerdi” ayetine ben biraz da bu aç�dan bak�yorum. Kullar, Peygamberler gibi ‘bilebilseydi’, savrulmazlar, dönü�mezlerdi. Tarihte savrulan, dönü�en bir Peygamber olmam��t�r, çünkü ‘hakk’� ve ‘hakikat’i Peygamberden daha iyi bilecek, kavrayacak insan olamaz. Hakeza gerçek manada ‘ulema’ da öyledir. Bunlar�n da büyük ölçüde savrulup dönü�medi�ini görüyoruz. Bu, ilmin gücüdür. Oysa bask�, ayart�, nema, vb. zorlay�c� etkenlere en fazla muhatap olanlar da yine bunlard�r. Dikkat edin, bask�ya veya ayart�ya en fazla bunlar maruz kal�yor ama savrulma noktas�nda da en s�k� duranlar yine bunlar oluyor! Bu bize �unu gösterir: Peygamberleri veya gerçek alimleri iyi anlayabilirsek, çözümü bulmu�uz demektir!
“�slami çevreler”, ya�anan de�i�imin mahiyetini anlayacak ve dolay�s�yla sistem içi bir de�i�ime bundan fazla anlamlar yükleyerek sürece angaje olmaktan kaç�nacak bir siyasi bilince sahip de�iller miydi?
Burada belli ki ‘�slami çevreler’le kast�n�z, benim ‘köksüz’ dedi�im çevreler. Bunlar�n ‘siyasi bilince’ yeterince sahip olmad�klar�, ya�ad�klar� dönü�ümden bellidir. Bir dönem Hz. Peygamberin “bir elime ay�, bir elime güne�i verseniz yine de davamdan dönmem” mealindeki sözünü dilinden dü�ürmeyen bu çevrelerin, b�rak�n ay�-güne�i, ellerine konulan “üç kuru�luk dünya menfaati”ne tav olmalar� herhalde dü�ündürücü olmal�d�r! Teoride bu menfaat “kazan�mlar�m�z” olarak lanse ediliyor, ama pratikte, sizin de ifade etti�iniz gibi “sürece eklemlenme” manas�n� ta��yor! Bunlar galiba Peygamberimizi, tabirimi mazur görünüz, ‘aptal’ yerine koyuyorlar. Çünkü bunlar�n mant���na göre Peygamberimiz örne�in krall�k teklifini kabul etseydi, davas�n� gayet de güzel yayacak imkanlara kavu�mu�, epeyce büyük bir ‘kazan�m’ elde etmi� olacakt�! Ama Rasulullah’�n bu türden tekliflerle kar��la�t��� dönemde biliyorsunuz Kafirun Suresi inzal olunmu�tur! Yani Allahu Teala fifti-fifti ve benzeri uzla�� tekliflerine kap�lar� tümden kapatm��t�r! Hani ayette deniliyor ya “az daha onlara meyledecektin” diye. Peygamber de sonuçta bir insan. Bir be�er olarak onun da birtak�m ak�l yürütmelerde bulunmas� mümkün. Kötü niyetle de�il tabii, yine davas� için bu türden �eyler akl�na gelebilir veya �eytan(lar) onun akl�na bunu ilham edebilir(ler). Nitekim biliyorsunuz bu yönde de bir ayet var. Allahu Teala ne diyor bu hususta mealen: “�eytan senden önceki her peygamber gibi senin de kalbine bir tak�m temenniler atar, ama biz onlar� giderir, kendi ayetlerimizi sa�lamla�t�r�r�z.” Yani akla birtak�m ‘ayart�c�’ dü�ünceler gelebilir. Önemli olan bunlara kar�� sizin tavr�n�z, duru�unuzdur. Peygamberimizin nas�l bir duru� sergiledi�i ortada. Hem bu basit manada bir ‘ilkelilik’ meselesi de de�il. Bilakis “ba�ar�n�n yolu” meselesidir. Yani ba�ar�ya ula�mak istiyorsan�z, nebevi yolu tercih edeceksiniz. Ba�ka türlü ba�ar�l� olma �ans�n�z da olmuyor! ‘Kazan�m’ kavram�n� öne ç�karan karde�lerimiz as�l bu hususun bilincinde de�iller. �nsan ba�ar�l� olamayaca�� ba�tan belli olan bir yola girer mi? Giriyorlar i�te. Bu nas�l oluyor? Dedi�im gibi, ‘köksüzlük’le oluyor.
28 �ubat sürecinde “hak arama” ad�na kullan�lmaya ba�lanan “demokratik dil”, bugün kar��la�t���m�z “demokratik süreçlere entegre olma” neticesini haz�rlayan sebeplerdendir denilebilir mi?
Denilebilir. Çünkü ‘dil’ ile ‘dü�ünce’ aras�nda kopmaz bir ba� vard�r. Bendeniz bu konuyu çok önemsiyorum ve ‘Dü�üncenin Okulla�mas�’ kavram� ba�lam�nda da sürekli alt�n� çizmeye çal���yorum. Bütün dinlerin, ideolojilerin “nevi �ahs�na münhas�r dili” vard�r. Buna modern dönemde daha çok ‘söylem’ diyoruz, Foucault’un ifade etti�i anlamda. Biliyorsunuz o, dil ile ‘iktidar’ aras�ndaki ili�kiyi iyi yakalam�� isimlerden biridir. Kulland���n�z dil ya size aittir ya ödünç al�nm��t�r. Bunun istisnas� yoktur. Karma dil kullan�rsan�z, onu da ikinci kategoriye dahil etmek mümkündür. Burada terminolojik tart��maya girmeyeyim, çünkü yerimiz dar! Ama bir tane örnek verebiliriz: Malum sosyalistler, özellikle de Marksistler ‘çal��an’ kavram�ndan ho�lanmazlar, özellikle ‘i�çi’ kavram�n� kullan�rlar. Neden? Oysa ikisinin de yapt��� sonuçta bir ‘i�’, de�il mi? ��te öyle de�il. Malum çal��an kesim için beyaz yakal�-mavi yakal� ayr�m� yap�l�r. Genelde büro i�lerini vs. beyaz yakal�lar�n, fabrika i�lerini vs. ise mavi yakal�lar�n yapt�klar� ifade edilir. Marksist, “eme�e sayg�” slogan�n� kullan�rken, orijinal manada ‘i�çi s�n�f�’n�n haklar�na vurguda bulunur. Fakat sendikalar, özellikle de II. Dünya Sava��’ndan sonraki dönemde kapitalizmin kendini ‘yeniden üretmesi’ sonucu bu ‘i�çi’ ve ‘emek’ kavramlar�n�n içini bo�altm��lard�r. O yüzdendir ki, bugün birçok sendika üyesi ‘i�çi’, asl�nda pratikte ‘beyaz yakal�’ iken, ka��t üzerinde ‘mavi yakal�’ muamelesi görmektedir. Bu yüzden de ‘çal��an’ ve ‘i�çi’ kavramlar� son yar�m as�rda art�k iyice birbirine kar��m��t�r. Yani orijinal Marksist söylem safiyetini yitirmi�tir. Bizim kesimde özellikle de ‘ba�örtüsü’ eylemleri sürecinde kullan�lan ‘demokratik dil’ için ise benzer �eyleri ama biraz farkl� bir �ekilde söylemek mümkündür. Bizde dü�ünce henüz ‘okulla�amad���’ için, eklektik dil kullan�lmas�n� çok görmemek gerekir. Ama Marksizmin tecrübesi farkl�yd�. Orada Marks ile birlikte, sosyalist dü�ünce ‘okulla�m��’, ard�ndan da somut mücadele ve ‘devrimler’ a�amas�na geçilmi�ti. Bence siyaset alan�ndaki ba�ar�n�n, dilin orjinalitesi ile yak�n alakas� var. Marksizmin bir dönem dünya çap�nda popülarite yakalam�� olmas�n� biraz da nevi �ahs�na münhas�r bir dile sahip olmas�yla aç�klamak mümkündür. Çünkü bu, tezinizi daha rahat ve aç�k biçimde ifade etmenizi, daha anla��l�r olman�z� sa�lar. ‘�slami dil’in kullan�m�na gelince, bu konuda maalesef sadece sizin ‘�slami çevreler’ dedi�iniz kesimlerin de�il, en bilinçli �slamc� çevrelerin bile ciddi eksiklikleri var. Dü�ünün ça�da� dönemde dü�üncenin geli�mesine en çok katk�y� vermi� isimlerden biri olan Mevdudi ‘teo-demokrasi’ kavram�n�, hakeza yine ‘sembol �ahsiyetler’in en seçkinlerinden biri olan �eriati de ‘özgürlük’ kavram�n� olumlu bir içerikle kullanm��lard�r. Hal böyle olunca, bizim ‘yerel ölçekli’ �slamc�m�z ne yaps�n! Bereket versin ki mesela Kutub’un, hakeza Ercümend Özkan’�n hassasiyeti kimilerimizi bu hususta uyan�k tutabilmi�tir. Ama yeterli de�il. Büyük ço�unluk hala, “as�l özgürlük �slam’dad�r” veya “demokrasinin iyisi bizde var”, “Müslüman önce birey olmal�d�r” türü söylemleri rahatl�kla kullanabiliyor. Bu, bence ‘dü�üncenin okulla�amad���’n�n göstergesi! Okulla�ma olsa, bu dil kullan�lmaz! O yüzden ‘orijinal dile vukufiyet’ önemli bir konudur. Biz Müslüman�z ve kendimize ait bir dilimiz var. Bu dili klasik dönemde kulland�k, bugün de kullanabiliriz. Önemli olan ‘ilimde derinle�memiz.’ Bunu becerebilirsek, orijinal dili kullanmay� da becerebilece�iz diye dü�ünüyorum.
Ercümend Özkan bugün ya�asayd�, olan-bitene son derece üzülmekle birlikte çok da �a��rmayacakt�. Zira 1992’deki “Beklenen Kas�rga” ba�l�kl� makalesinde bugün ya�ananlar� öngörmü� ve Müslümanlara ciddi ihtarlarda bulunmu�tu. Bu aç�dan bak�ld���nda, ya�anan savrulma süreci sizin için sürpriz mi oldu, yoksa siz de “kas�rgay�” bekleyenlerden mi idiniz?
O dönemde “geliyor gelmekte olan �ey” için ‘kas�rga’ tabirini ilk kullanan Ercümend abi olmu�tur. Onun siyasi bilinci çok yüksekti, biliyorsunuz. Birtak�m küçük sinyaller almas� bile, üzerine sa�lam dü�ünce üretmesine yetebiliyordu. Özal’�n 141, 142 ve 163. maddeleri kald�raca��n� ilan etmesi, RP’nin 1991 seçimlerinden sonra Tv ekranlar�ndan bile “Atatürk bugün ya�asa Refahç� olurdu” söylemini rahatl�kla kullanabilmesi, Ayd�n Menderes’in malum giri�imi vs. bütün bunlar küresel sistemin ve onunla ba�lant�l� olarak da yerel güçlerin ‘dindarlar’a yolu açaca��n� zaten gösteriyordu. Ercümend abi de bunu ilk görenlerdendi. Asl�nda o, bu dönemin çok öncesinde bu tür geli�melerin olabilece�ini zaten hep dillendirirdi. S�k s�k gerçek �slam’�n önündeki en büyük engelin “bostana giren molla” oldu�unu söylemesi bo�una de�ildir. ‘Il�ml� �slam’�n bütün payda�lar�na dair Özkan’�n kanaatini bilen birinin, onun “geliyor gelmekte olan �ey” için ‘kas�rga’ tabirini kullanmas� �a��rt�c� gelmemeli. Ben o dönemde henüz gençtim ve tabii ki bilinç noktas�nda da onun düzeyinde de�ildim. Ama ‘�l�ml� �slam’�n küresel güçlerce Müslüman Dünyas�’nda desteklenebilece�ini dü�ünebiliyordum ve Ercümend abi, malum görü�ünü yüksek sesle ifade edince de kendisine destek verdim. Zaten onun �slami Parti giri�imini de yeni geli�meye kar�� bir ‘ön alma’ çabas� olarak görmek mümkündür. O süreçte “Bunlar bir plan yap�yorlar; gerçe�i gelmesin diye sahte �slamc�lar� iktidara ta��yacaklar. Onlardan önce biz davranal�m, �slami Parti’yi kural�m da, adamlar aç��a dü�sünler” mant���yla hareket ediyordu. Ama tabii bu te�ebbüs malum sebeplerden akamete u�rad� ve “plan i�ledi.” RP kapat�ld�, RTE hapse at�l�p ‘kahraman’ yap�larak oradan ç�kt�; ondan sonraki süreci siz de biliyorsunuz zaten. Yani ‘kas�rga’ gerçekten beklendi�i gibi geldi. Niçin böyle söylüyorum: Çünkü 40 sene adam gibi iktidar yüzü görememi� olan Milli Görü� camias�, küresel ve yerel güçlerin deste�iyle iktidara ta��nd� ve ülke siyasi tarihinin en uzun süreli iktidar� oldular! Bunun ilk 10 senesinde, t�pk� Özal döneminde oldu�u gibi, hemen her kesimin deste�ini alm�� olmalar�, fazla söze hacet b�rakm�yor zaten. Sonraki 10 y�lda ya�ananlar ise ayr� bir ‘plan’�n konusudur. Ben bu yeni süreci 2012 Hakan Fidan olay�yla ba�lat�yorum ve halen de devam etti�ini dü�ünüyorum. Zann�mca RTE iktidardan indi�inde/indirildi�inde bu süreç de hitama erecek.
28 �ubat gibi, cumhuriyetin ilk dönemindeki jakoben laikli�e dönü� denemesi ve ard�ndan AKP ile gelen “�l�ml� �slam” – “�l�ml� laiklik” sentezine dayal� Anglo-Sakson laiklik süreci… Her iki sürecin haz�rl��� noktas�nda Washington’un aç�k rolünü göz önüne ald���m�zda, temelinde “ölümü gösterip s�tmaya râz� etme” temelli küresel bir dizayn operasyonuyla kar�� kar��ya bulundu�umuzu söyleyebilir miyiz? Bu söylenebilirse, bu durumda “�slami çevrelerin” s�tmaya râz� olmas�n� nas�l yorumlamak gerekir?
Bunu 28 �ubat dönemiyle ba�latmak bence çok do�ru de�il. Az önce de söyledim. Bu süreç, �slami geli�melerin h�zland��� ve ülkedeki sa�-sol siyasetin s�k��t��� bir vasatta ba�lad�. Kabaca, 80’li y�llar�n sonu diyelim. Yani Ercümend abinin ‘kas�rga’ nitelemesini yapt��� y�llar�n öncesinde. Zaten onun gördü�ü de buydu. RP özelinde geli�en bu süreç, RP olmasa da yine i�leyecekti. Ba�ka bir aktör bulunurdu. Zor de�ildi yani! Ama eldeki en ‘müsait’ araç o olunca, onu kulland�lar. 28 �ubat süreci, asl�nda genel ak�� içerisinde küçük bir hamle olarak görülebilir. Daha do�rusu i�levi ‘katalizör’ olmakt�. Süreci h�zland�rd� ve ard�ndan yeni yüzlere ihtiyaç duyuldu. Süreç Erbakan’�n tasfiyesini beraberinde getirdi ama sadece onunla ba�lant�l� de�ildi. Demirel de ayn� ak�bete u�rad�. Hat�rlay�n�z, cumhurba�kan� seçilmeye çal��t�, ama olamad�! Bunu �öyle yorumlamak bana daha do�ru geliyor. Yeni süreçte ‘eskimi� yüzlere’ yer yoktu. Dolay�s�yla tasfiye edilmeleri gerekiyordu. Erdo�an’�n bir süre sonra ortaya ç�k��� bununla alakal� bence. Bunu nas�l yorumlamak laz�m? “�slami çevreler” dedi�iniz kesimlerin bu türden ‘planlar’a kar�� duracak gücü zaten yok ki! Küçük �slamc� gruplar� b�rak�n, ‘büyük’ dedi�iniz cemaatlerin vs. bile bu gücü yok. Büyükler zaten bu tür süreçlerden nemalan�yorlar, küçük olup da baz� �slami hassasiyeti olan gruplar�n ise sürece direnecek güçleri yok. O yüzden, 28 �ubat postmodern darbesinin bir ‘plan’ do�rultusunda gerçekle�tirildi�ini söylemek mümkün. Sonucuna bak�ld���nda, amac�n�n ne oldu�u zaten belli oluyor! Amaç ‘Il�ml� �slam’� iktidara ta��makt�. Nitekim öyle de oldu.
Bu noktada özellikle 19. as�rda Avrupa’n�n komünizmle mücadele stratejisi akla geliyor. Sendikac�l�k üzerinden sol hareketleri STK’ya, sosyal demokrat partiler üzerinde de kapitalist düzene entegre etmeyi ba�ard�lar. Burada da benzer bir sürecin ya�and���n� söyleyebilir miyiz?
Tarih boyunca benzer �artlarda benzer süreçler hep ya�anm��t�r. Roma, Hz. �sa’n�n davetini bu �ekilde i�di� etmeye çal��m��, büyük ölçüde de ba�ar�l� olmu�tur. Kapitalizm, komünizmi bu �ekilde etkisizle�tirmeye çal��m��, yine büyük ölçüde ba�ar�l� olmu�tur. Mekke mü�rikleri Peygamberimizin hareketini ayn� yöntemi kullanarak etkisizle�tirmeye çal��m�� ama ba�ar�l� olamam��lard�r. Yani bazen bu plan tutar, bazen tutmaz, birçok �arta ba�l� olarak. Bizdeki durum, genel tablonun içinde bir özel örnek olarak görülmeli. Çünkü �slami hareketin geli�ti�i son 30-40 y�l içerisinde küresel düzen, benzer taktikleri birçok ülkede deniyor. Bu durum asl�nda bir �eyi gösteriyor ki, as�l oraya odaklanmak laz�m: Önceden küresel düzen bu tür taktikler denemiyordu, ne oldu da art�k bu ‘i�di� etme’ yöntemlerini kullanmaya ba�lad�? Bu sorunun cevab�, “�slami hareket geli�iyor da ondan” �eklinde verilmelidir. Çünkü mü�rikler de, Hz. Peygamber’e “gel kral�m�z ol” teklifini ilk y�llarda yapmad�lar, davet geli�ip yayg�nla�t�ktan sonra yapt�lar. Bu tür taktiklerin amac� basitçe “yoldan ç�karmakt�r.” Yoldan ç�kmamak için ise yap�lacak �eyler vard�r. Her �eyden önce ne istedi�inizi bileceksiniz. Yani davan�z konusunda �üpheniz olmamal�. Dü�ünceniz de okulla�m�� olmal�d�r. Ba�ka bir ifadeyle, bir ‘dü�ünce okulu’ disiplini içinde, bir ‘ideolojik’ iç tutarl�l�kla tezlerinizi savunmal�s�n�z. Bunu yapamad���n�z sürece, illa ki yolun bir yerinde bir �ekilde aya��n�z� kayd�ran olur!
Sizinle söyle�i yap�p da sormamak olmaz. Az önce at�flar yapm�� olsan�z da, ya�anan savrulma süreçlerini sizin “dü�üncenin okulla�mas�” teziniz ba�lam�nda daha geni�çe nas�l yorumlars�n�z?
Süreçlerin ‘okulla�ma’ ile do�rudan ba�lant�s� oldu�u bence çok aç�k. Müslümanlar yakla��k olarak on dokuzuncu yüzy�l�n sonlar�ndan itibaren dü�ünsel aç�dan geli�me gösteriyorlar. Tarihte ba�ka co�rafyalarda ba�ka birçok ak�mda örnekleri görüldü�ü gibi, yava� ilerleyen bir süreçtir bu. Çünkü bütün bir toplumun katk�s�yla olabilecek bir �ey. Son derece zeki bir dü�ünürün harikulade bulu�uyla gerçekle�tirilebilecek bir �ey de�il. Çünkü bir de ‘mücadele’ boyutu vard�r bu sürecin. Ama oraya gelmeden önce, ‘dü�ünsel geli�im’ gerçekle�mi� olmal�, burada ‘yetkinlik’ düzeyi tutturulmal�d�r. Ça�da� Müslüman Dü�ünce ba�lang�ç a�amas�n� geçmi�, geli�me a�amas�n� da tamamlamak üzeredir. Ama henüz ‘okulla�amam��t�r.’ Bu olmad��� sürece, Ümmet’in muar�zlar�na kar�� topyekün bir ba�ar� elde etmesi mümkün de�ildir; yerel �artlar�n deste�iyle geçici kimi ba�ar�lar kazan�labilir, ama bunlar ‘okulla�ma’ eksi�i devam ediyorsa, gelece�e dair ümitvar olmam�z� sa�layacak bir yetkinlik ortaya koyamazlar. Modern ulus-devletler döneminde �ahit oldu�umuz Pakistan ve �ran tecrübeleri bence bu hususun “ibret al�nacak” iyi birer örne�i olarak görülebilir.
Sizce, ya�anan savrulma kal�c� olacak gibi mi görünmektedir, yoksa bir muhasebe ve “fabrika ayarlar�na dönü�” süreci umudunuz var m�d�r?
Dü�ünce okulla��rsa, yani Müslümanlar hakim paradigmaya kar�� ‘yetkin’ bir cevap verebilirlerse, küresel ölçekte ya�anan savrulmalar biter, sahici manada bir siyasal mücadele verilir ve bunun neticesi de ‘nasr’ ve ‘feth’ olur. Bence Hz. Peygamber’in ba�ar�s�, temelde, ‘vahy’ ile izah edilmeli. Yani vahy olmasayd�, Muhammed (as) o ba�ar�y� yakalayamazd�. Burada hemen kar��m�za Hz. Nuh örne�i ç�kar�l�yor. �yi ama bu, elma ile armudu toplamaya benziyor! �nat ve kibrin çaresi yok! �eytan Allah’la do�rudan konu�uyor, ama yine de inkar ediyor, yap dedi�ini yapm�yor! Bunun ilac� cehennem! Biz ba�ka bir �eyden bahsediyoruz. “�nsanlar�n kalplerine ve ak�llar�na yetkin biçimde hitap etti�inizde ve yapman�z gerekenleri de pratik hayatta yapt���n�zda, Hz. Peygamber’in ve ba�ka baz� Peygamberlerin ula�t��� ba�ar�ya siz de ula�abilirsiniz” diyoruz. Yani modern/postmodern paradigmaya kar�� �slam’�n tezini yetkin bir �ekilde ortaya koyabilirsek, küresel anlamda ba�ar� �ans�n� yakalayabiliriz. �nsanlar, kalpleri �s�n�rsa Müslüman olur. Tezinizi daha “dinlemeye de�er” bile bulmayan bir muhatap kitlesine ne anlatabilirsiniz ki! Modern/postmodern ça�, böyle bir ça�d�r. Bu ça��n insan� dini, “hayat�n sillesini yemi� veya miskin insanlar�n inanc�” olarak görür. Böyle gördü�ü birini niçin dinlesin adam? Ona, kulak kabartmas�na sebep olacak bir �eyler söylemelisiniz. Ve Müslümanlar bunu sadece Müslüman Dünyas�’nda de�il, dünyan�n her yerinde, yani ‘küresel’ ölçekte yapmal�d�rlar. Müslüman Dünyas�n�n insanlar� insan da, Bat� dünyas�n�n, Do�u dünyas�n�n insanlar� uzayl� m�? Nerede insan varsa, Müslüman mesaj� oraya ula�t�rmal�d�r. Mesaj (Ça�r�) filmini seyredip duruyoruz, ama bu filmden bu hususta al�nmas� gereken dersi alabiliyor muyuz? Hz. Peygamber bo�una m� Kisra’ya, Kayser’e davetçilerini, ancak Medine’de aya��n� yere sa�lam bast�ktan sonra gönderdi? Devleti kurmadan da davetçi gönderebilirdi, dikkat ediniz. Çünkü sonuçta Peygamber. Daveti yaymakla görevli. Ama o zaman kim kale al�rd�? O nedenle, ben de diyorum ki, dü�ünce temellerimizi sa�lamla�t�rmadan, insanl��a davette bulunamay�z. �stesek de yapamay�z bunu. Yani ba�ar�l� olamay�z. Sonucu olumsuz olaca�� ba�tan belli olan i�e giri�mek ise, ak�ll�lar�n i�i de�ildir!
Türkiye’deki �slami bilinçlenme sürecinin gelece�ini nas�l görüyorsunuz? Bir yaz�n�zda, ya�anan süreci Talut-Calut k�ssas�na ve oradaki s�nanma olay�na at�f yaparak de�erlendirmi� ve -mealen söylüyorum- “kalan sa�lar�n” mücadeleyi daha bir safiyet ve dinamizmle sürdürebileceklerini söylemi�tiniz…
Evet, bu böyledir. Bir mücadeleye giri�mi� olanlar baz� s�navlardan geçerler. Ba�ar�l� olanlar yola devam ederler, olamayanlar geride kal�rlar. Küresel ölçekte, �slamc� dü�ünce geli�me kaydetmektedir ve önü de aç�kt�r. Fakat henüz yetkinle�ememi�tir. Geli�mesi ölçüsünde siyaset alan�nda tezahürleri olacakt�r. Ama okulla�ana kadar, bu tezahürler hep kusurla malül olacakt�r. Bu, mant�k gere�i böyledir. Olgunla�mam�� meyveyi dal�ndan kopar�p yerseniz, olgun meyve tad�n� alamazs�n�z! O nedenle, sürecin çok dikkatli bir �ekilde takip edilmesi ve sürekli ‘durum tespiti’ yap�lmas� gerekir. Yani on y�lda bir, yirmi y�lda bir, elli y�lda bir… sürekli halinizi, geldi�iniz yeri, eksiklerinizi vs. gözden geçireceksiniz, muhasebenizi yapacaks�n�z. Bu noktada kaydedece�iniz ba�ar�, süreci do�rudan etkiler. �slami çal��malarda olgunla�may� belirleyen ise, ilmin seviyesidir. Çünkü ‘do�ru olan’� yapt�ran, temelde ilimdir. Müslüman, masiyete itaat etmez. Halihaz�rda edenleri çok oluyorsa da, etmeyenleri de illa ki vard�r ve bundan sonra da olacakt�r. Dolay�s�yla, bu husus, yap�p-edilenin me�ruiyeti bak�m�ndan önemlidir. Bir i� �slam’a uygun de�ilse, isterse yeryüzündeki bütün Müslümanlar�n onay�n� als�n, yine de ‘�slami’ olmaz! Kural böyledir. Bu kural� Allah koymu�tur, iyi ki de koymu�tur! Dolay�s�yla, hakk�, hakikati bilen bir tek Müslüman bile var oldu�u sürece, yeryüzünde �slam var demektir! Üstelik bu, geli�me potansiyeli ta��yan bir �slam’d�r. Çünkü do�rular�n geli�me h�z� covid-19’un omicron varyant�ndan bile h�zl�d�r! Yeter ki do�ruyu, do�runun ne oldu�unu bilin! Ama burada �una dikkat edilmeli. Süreç içerisinde yanl��� do�ru bellemek diye bir tehlike de bulunmaktad�r. �lminiz eksikse, yanl��� size do�ru diye belletebilirler. Halihaz�rda bütün Müslüman Dünyas�’nda faaliyet gösteren hareketlerin en temel meselelerinden birisi de budur. Hz. Peygamber zaman�nda böyle bir mesele yoktu. Neyin do�ru oldu�u vahy ile belli idi. �zah gerekince de elçi bunu yap�yordu. Bir hareketin dinamizminin en önemli belirleyeni budur. Tarih boyunca görülen toplumsal hareketlerin hepsi bu ‘kesin inançl�’lar sayesinde ba�ar�y� yakalam��lard�r. �slam’da ‘kesin inançl�’ olmak, vahiy ile mümkündür. Ama onu do�ru anlamak kayd�yla. Yanl�� yorum sonucu ortaya ç�kan ba�ar�s�zl���n sorumlulu�u, vahye de�il yanl��� yapana aittir. O nedenle, “ilimde derinle�meliyiz” diyorum zaten. Bu derinle�menin de elbette bir s�n�r� vard�r. Hiçbir deniz ilanihaye dibe do�ru devam etmez! Belli bir düzeyi geçti�imizde, yani ‘okulla�ma’y� sa�lad���m�zda, ‘yeter �art’ kar��lanm�� olur, ondan sonras� da nispeten daha kolay olur.
Son olarak, Müslüman gençlere bu noktadaki tavsiyeleriniz nelerdir?
Benim sözlerim genele tabii ki, ama gençlik demek ‘ümit’ demek ayn� zamanda. Biz gençlere iyi bir miras b�rak�rsak, gençlerimizin onu geli�tirip kendilerinden sonraki ku�aklara aktarmas� mümkün olur. Gençlere verece�i fazla bir �eyi olmayan toplumlar�n, gençlerinden ümitvar olmas� beyhude bir i�tir! Hz. Peygamber’in mümeyyiz ashab�n�n neredeyse tamam� kendisinden ya�ça küçük olanlardand�. Ba�lar�nda öyle bir ‘ö�retici’nin oldu�u o gençler, bayra�� ondan devrald�lar ve mesaj� da insanl��a öylece yayd�lar. Bizim zaman�m�zdaki gençlerin talihsizli�i bu düzene�in bu ça�da genel olarak olmamas�d�r! Yani ba�taki, genelde, alttakinden daha takval� de�ildir. Genç, kendinden önde olan�n, ondan daha muttaki olmas�n� bekler ve bunda da hakl�d�r. E�er önde olanda kusur varsa, bu do�rudan hareketin ba�ar�s�na yans�r. Bugün Müslüman Dünyas�’nda ‘�slami’ gayelerde ortaya ç�km�� yüzlerce, hatta binlerce grup var. Hiçbiri di�erini “itaati hak eden” yap� olarak görmüyor. Niçin? Çünkü her yap�da eksik var, kusur var. Eksik ve kusurun oldu�u vasatta, “itaat ili�kileri” düzgün i�lemez. Adam ba��nda bulunan lidere itaat etse bile, bu gönülden olmaz. Yani eksik itaat olur. Bu da do�rudan, çal��man�n ba�ar�s�na yans�r. At�yorum, bugün Peygamberimiz kabrinden ç�k�p gelse, “Müslüman�m” diyen kim ona itaatten geri kalabilir?! Kalamaz, çünkü kal�rsa mes’ul olur. Bunu sa�layan �udur: Her Müslüman bilir ki “Peygamber bizi hakka götürecektir.” Peygamberimiz art�k kabrinden ç�k�p gelemeyece�ine göre, bu düzeydeki veya ona yak�n bir itaati ondan sonra kim sa�layabilir? Bendeniz, bunun cevab�n� “otorite olmu� alim” olarak veriyorum naçizane. Bugünün dünyas�nda bizde eksik olan bu! Çünkü bu düzeydeki bir alim de “Peygamberin yapt���na benzer �ekilde” itaat ili�kilerini düzeltebilir. Tarihimizde bunun örne�i çoktur. Sahabilerin seçkinlerinin hepsinde bu özellik vard�. Sonra tabiin döneminde say�lar� azalsa da, bu düzeyde alim yine çoktu. Onlara tabi olan nesilde de benzer düzeyde alimler vard�, say�lar� giderek azalsa da. Bu durum, ilmin düzeyi azalarak günümüze kadar bu �ekilde devam etti. Her dönemde alim bulunur. Ama bunun ‘kalite’si de önemli. Kalite azal�nca, siyasal ba�ar� düzeyi de azal�r. Müslüman toplumun çöktü�ü dönemlere bak�n�z, alimlerin düzeyinin görece dü�ük oldu�unu görürsünüz. Tarihimiz boyunca ilmin düzeyinin dü�ük oldu�u bu dönemlerde bile tek tük kaliteli alimler ç�km�� ve ya�ad�klar� vasat ölçe�inde ba�ar�l� da olmu�lard�r. Biz ça�da� dönemde ‘küresel’ bir ba�ar� istiyoruz. Bu, Müslümanlar�n bütün tarihleri boyunca henüz görmedikleri bir �eydir. Ç�ta çok yüksektir burada. Onunla uyumlu olarak ‘alimin kalitesi’ de yüksek olacakt�r tabiat�yla. Müslümanlar olarak, küresel çapl� bir de�i�imi sa�layabilecek düzeyde birikim sahibi alimlere sahip olabilecek miyiz? Neden olmas�n? Çal���rsak olur. Geçmi�te bunun benzerini yapt�k. Önümüzde de kimse duramad�. �imdi de yapabiliriz. Ama yap�lmas� gerekenleri, olmas� gerekti�i �ekilde yapmak kayd�yla!
(�ktibas Dergisi, �ubat 2002 Say�s�)
-
�mer 21-02-2022 18:59
Mehmed K�r�ad Atalar Tart��mada �Mutabakat�lara Vurgu, Ele�tiri Kadar �nemli De�ildir https://www.haksozhaber.net/fikri-tartismada-mutabakatlara-vurgu-elestiri-kadar-onemli-degildir-6444yy.htm
-
�. H�seyino�lu 21-02-2022 13:13
�ncelikle hakk� tavsiye konusundaki duyarl�l���n�z�n k�ymetli oldu�unu belirteyim. M�minlerin, hata yapt�klar�n� d���nd�kleri konularda birbirlerine ele�tiri yapmalar� rahmettir. Ancak ele�tiride hakkaniyetli olmak da en az ele�tiri sorumlulu�u kadar �nemlidir diye d���nmekteyim. Mesela bu ele�tirilerinizi, �ncelikle s�yle�ide dile getirilen tevhidi hakikatleri, bu konudaki g�ncel isabetli tesbitleri ve sebatkar bir duru�u ifade eden yakla��mlar� takdir ederek yapm�� olsayd�n�z bence daha sa�l�kl�, daha hakkaniyetli olurdu.
-
�mer9x 20-02-2022 21:10
Fikir kul�b� misali �al��an ve y�zlerce kitap okuyan M�sl�manlar�n okudu�u gibi b�rak�n y�zlerce kitap okumay�, Kur�an d���nda tek kitap bile okumayan, hatta �o�u okuma yazma bile bilmeyen ilk Kur�an Nesli 13 y�lda sadece Kur�an okuyup onunla hayat� in�a ederek, Allah yolunda fedakar, ahlakl�, emin ve adanm�� bir kurucu kadro yeti�tirerek model Kur�an toplumu n�vesini olu�turup onun �rnek ve �nc�l���nde �slam �mmetini ve iktidar�n� in�a ettiler. Bug�nk�ler kurtar�c� mesaj� kendi fikir kul�plerinin d���na bile ta��yamazken, Ras�l�n �nderli�inde Kur�an ile te�hiz olup �m��tehid toplum� vasf� kazanm�� bu adanm�� kurucu kadro, �ncelikle ve �zellikle Kur�an ahlak�n� ku�an�p h�l ile daveti ger�ekle�tirerek bu kurtar�c� mesaj� �� k�taya ula�t�racak bir tesir meydana getirdiler.
-
Muhammed Salih 20-02-2022 17:51
"Tarihte savrulan, d�n��en bir Peygamber olmam��t�r, ...Bunlar galiba Peygamberimizi, tabirimi mazur g�r�n�z, �aptal� yerine koyuyorlar." "bir �d���nce okulu� disiplini i�inde, bir �ideolojik� i� tutarl�l�kla tezlerinizi savunmal�s�n�z." bunlar �slami dile uygun c�mleler mi? Peygamberlerden bahsederken bu �slup do�ru mu? �slam i�in be�eri d���ncelerin �r�n� fikir ve modellerin ad� olan ideoloji kavram�n� kullanmak �slami dil kullanma ve �ok abart�lan "d���nceyi okulla�t�rma" iddias� ve disiplinine uygun mu? bug�n m�sl�manlar�n en b�y�k sorunu bilgi ve ilim eksikli�i mi, yoksa ilmiyle amil olamayan, bilginin ahlak�n� ku�anmadan entelekt�el tart��malarda kaybolan, vahyi sosyalle�tirmeden, vahyin ahlak�n� ku�anm�� �ahid ahlakl� m�minleri �o�alt�p vasat �mmeti in�a etmeden, �slamc�l�k ideolojisi pe�inde abart�l� siyasall�klara savrulanlar�n ve bu y�zden g�ndemi belirlemek yerine �retilmi� sistem i�i g�ndemlere tak�l� kalanlar�n �oklu�u mudur?